Zalim Ruhların Dansı (Kanın Ş...

By Onemacikgoz

20.3K 2.7K 4.2K

"Sırların zinciri koptu Bedel kanla yazıldı Yükselmek için yeniden doğdu Yıkımın kıvılcımları dört bir yan... More

TANITIM✨
GİRİŞ
1.Bölüm: KATRAN KARASI AYAK İZLERİ
2.Bölüm: VEDA
3.Bölüm: DİKENLİ DOST ELİ
*4.Bölüm: VİCDAN VE ZEHİR MAHKEMESİ
*5.Bölüm: KAFESİNDE ÇIRPINAN EJDERHA
6.Bölüm: KRAL VE MELEZ
7.Bölüm: MAMBA
8.Bölüm: YERALTINA DÜŞEN KAYIKÇIYA SARILIR
9.Bölüm: KALBİN GÖLGESİNDE YETİŞEN GADDARLIK
10.Bölüm: AŞIKLARIN NEFRETİ
*11.Bölüm: AYNA AYNA
*12.Bölüm: YALNIZ BEYAZ SIRTLAN
13.Bölüm: ÇÖL YILANI
14.Bölüm: YAKICI İTİRAFLAR
15.Bölüm: KANAYAN DÜŞLER
16.Bölüm: KADER İPLİKLERİ
*17.Bölüm: ÖLÜMDEN DOĞANLAR
*18.Bölüm: YANIK İNTİKAM KOKUSU
19.Bölüm: IŞIK VE KARANLIK ARASINDA BİR İBLİS
20.Bölüm: ADI YIKIM OLACAK
21.Bölüm: MEİMORA
23.Bölüm: TUTKU VE NEFRETİN DANSI
24.Bölüm: OKYANUSUN SONU, UÇURUMUN ZİRVESİ
25.Bölüm: ÖRÜMCEK AĞI
26.Bölüm: ÖLÜMÜ ALDATMAK
27.Bölüm: ZİNDAN
28. Bölüm: YARALAR VE YEMİNLER
29.Bölüm: BABA, OĞUL VE TANRIÇANIN SOYU
30. Bölüm:YARIM KALAN BİR SAVAŞ
31.Bölüm: GECENİN YEMİNİ ZİFİRİEŞLERE AİT
32.Bölüm: KANIN ŞARKISI ASLA SUSMAZ
33. Bölüm: KANIMIN KANI
34. Bölüm: ÖLÜM YOKTUR FEDAKARLARA
35.Bölüm: CADININ HALEFİ
36.Bölüm: ÇÖKÜŞ VE YÜKSELİŞ
37. Bölüm: EŞ YAZGILAR
38.Bölüm: YILDIZLARDAN BİLE ESKİ BİR KEHANET
39. Bölüm: GECE, KAN VE RUH
40. Bölüm: SAVAŞ ÇIĞLIKLARI
SON SÖZ🩸

*22.Bölüm: KUĞULAR VE DÜŞLER

410 55 52
By Onemacikgoz

"Kuğular ve Düşler"

Rise up
From the ashes

Selamlarrr zalim güzeller!

Son geçmiş bölümümüz. Yaklaşan kıyametin ve beklemedik gelişmelerin ipuçlarını serpiştirdim birçok yere...

Keyifli okumalar!

⚔️

*** 
Nasırlı, lekeli ve yamuk yumuk parmaklar avuçlarında dolaşmıştı. Büyük bir şüpheyle yudumladığı telveli acı kahveyi bir çanağa döküp, parmaklarını daldırıp avcuna sürmüş, resmen elini çamura bulamıştı kadın. Çizgileri takip etmiş çimdikler Annarithel'ın canını sıkmıştı. Ama susup dinlemişti.

"Kalbin temiz, Ter temiz. Ama bu iyi değil çünkü bu temizlik, kalbindeki iyiliklerin yok edilişinin bir resmi. Karanlığın kendine has temizliği... Diyeceğim o ki, bu şekilde fazla yaşayamazsın. Zaten yaşam çizgini de pek seçemiyorum, ölümün pekâlâ hızlı ama acı dolu olabilir ve zamanı kestirmek güç."

"Bir lanet görüyorum, kendi başına sardığın bir mahluk. Cesaret gibi, ama senin değil. Cesaretlisin, gözü karasın ama senin lanetin bu sahip oldukların değil. Senin lanetin etrafındakilerin senden daha gözü kara olması. Eğer sen bir çıra yakarsan onlar bir köyü yakar eğer sen cehenneme atlarsan onlar cenneti kül eder."

Sadece alaycı bir gülümseme sergilemişti.

"O dediklerin benim etrafımda pek yok..."

Ve karşılığında kendisi de alaycı bir gülümseme kazanmıştı.

"Ben gördüklerimi söylüyorum. Nadiren yanılırım. Henüz yoklarsa bu olmayacakları anlamına gelmiyor. Ve başka ne görüyorum biliyor musun? Başarısızlık. Vitriluda, zihin zorlamaya gelmez. Kafayı bulmak istiyorsan, birkaç yudumdan fazlasını almaman gerektiğini unutma. Ama isteğin daha ötesiyse balığı bile yesen sonucu gördüğüm üzere pek çok şeyde olacağı gibi başarısızlık olacak. Amacına ulaşamama ihtimalin yüksek. Çingene dostun böyle söylüyor, şimdi sikkelerimi ver ve gidip biraz Vitriluda için dua et. Belki başarırsın."

Annarithel ellerinin arasındaki şişeyi sıkıca kavradı ve içindeki garip balığa baktı, Drazhul Kanyonu'nda bulduğu çingeneyle olan randevusunu aklından geçirirken. Son umudu biraz keşlerin biraz da batıl inançlıların işiydi ama elinde başka hiçbir şey kalmamıştı. Niyeti, yasaklı Vitriluda'yı talep edip, sikkeleri önüne döküp tek kelime etmeden çekip gitmekti ama çingene el falına bakmakta ısrarcı olmuştu. Annarithel'ı kışkırtmıştı esasında, merakını yüreklendirmişti. Belki Ellyro ile ilgili bir şey görür diye yemek artıklarıyla ve alkolle dolu masasına oturmuştu. Söylediği hiçbir şeyi umursamamıştı, karanlık kalbi, ondan daha cesaretli olan diğerleri umurunda değildi. Ama Vitriluda ile ilgili yaptığı uyarılar ve kesin gördüğü başarısızlık zaten kırılgan olan son umudunu ezip geçmişti.

İşe yaramayacağı fikrini bile aklına getirmek istemiyordu çünkü... İşe yaramazsa, Vitriluda'dan kardeşini görmek, ona ulaşmak, belki de bir şekilde ruhuna tutunmak için alacağı yudumlarda eli boş kalırsa ne yapacağını bilmiyordu. Yolun sonu olurdu, umutlarının sonu ve geriye paramparça olmuş; artıklarından canlandıracağı bambaşka bir Annarithel kalırdı. Tamamen Ellyro'suz kalmış, en iyi yanını kaybetmiş bir Annarithel. Yalnız, kimsesiz, umutsuz ve acısıyla baş başa kalmış; acısını da bildiği en iyi yolla çıkaracak bir Annarithel. Canı yanıyorsa daha çok acıtan daha çok kanatan bir Kan Avcısı, bir Ruh Bekçisi.

Eradaie Kraliçesi Lexzandra şu sıralar kardeşlerinin topraklarındakilerin hepsinden daha büyük bir Sonsuz Tanrı tapınağı inşa ettiriyordu. Annarithel ve diğerleri en riskli hedefleri için Xathmoran'den bile daha riskli olan kente geldiklerinde bu tapınağa sığınmışlardı. Bir iki gün boyunca kentin nabzını dinlemek için etrafta dolaşmış sonra da göz önüne saklanmışlardı. İşçiler ansızın gelse bile kimse bir hane ferdinin ya da melezin Sonsuz Tanrı tapınağına sığınacağını akıl edemezdi. Batıl inançlarını biliyordu Annarithel. Tapınağa parmaklarını bile sokaksalar anında Sonsuz Tanrı'nın ışığının onun gibi kafirleri yakıp kül edeceğini falan düşünüyorlardı.

Lexzandra'nın paralı askerlerinin ve Eradaie askerlerinin nereden çıkacağı hiç belli olmuyordu, kente girişleri de bir süre sonra köprüleri kullanmak zorunda oldukları için ecel terleri döktürmüştü. Kan gövdeyi götürüyor, kararnameler güneşin her gün doğuşundan daha hızlı çıkıyor ve sokaklar isyanlarla, kavgalarla, yerlerde sürüklenenlerle inim inim inliyorken şans yüzlerine gülüyordu. Annarithel önceleri şansın biraz tanrı ve tanrıçalarla bağı olduğunu düşünürdü ama böyle bir yolda hiçbir tanrı ve tanrıçanın şans öpücüğü vermeyeceğine emindi.

Eradaie'nin kent mimarisine uygun inşa edilen tapınağın kum rengi taş duvarlarının arasındaki henüz camları yerleştirilmemiş pencerelerden güneşin ufukta kayboluşuyla Eradaie'yi kızıla boyayan ışıkları sızıyordu.

Annarithel mermer sunağı ıkınarak kenara kaydırdı ve altındaki oyukta eşyalarını sakladıkları yere Vitriluda'yı da büyük bir özenle yerleştirdi. Onu üzerinde taşımak istemiyordu. Çıkacak muhtemel arbedede Annarithel'ın gözden çıkardığı birkaç kemiğin yanında şişenin de kırılmasını göze alamazdı. Eğer başarılı olurlarsa tapınağa geri dönecekler eşyaları almadan yola koyulmayacaklardı, bunu üstünü çizerek tembihlemişti. İtiraf etmeli, Annarithel'ın içinde bunun uzun süre içindeki son görevleri olmasının, elde ettikleri zaferlerin gözü karalığı olmasına karşın tedirgindi. Kuğular ve Düşler, Kıymetli Ana'nın randevu evi bir saray gibi korunuyordu. Sızması ve dışarı tek parça halinde çıkması çok güç bir yerdi. Güvendiği tek olasılık, olay çıkarmadıkları sürece göze batma ihtimallerinin düşük oluşuydu. Kıymetli Ana'nın müşterilerinin birçoğunun dokunulmazlığı vardı. Melezler ve hane fertleri kimliklerini ortaya çıkarmaktan her zaman çekinseler de Kıymetli Ana kolay kolay müşterilerine kendi çatısının altında bir şey olmasına izin vermezdi. İşlerin, başlattıkları yangınla değişmediğini umuyordu.

Sunağı yerine kaydırıp kapattıktan sonra ağırlığı yüzünden koluna giren krampları defetmek için kollarını salladı.

"Randevun nasıldı?"

Annarithel bu sıralar dalgınlıkla mücadele ediyordu bu yüzden Leoraan'in adım seslerini duymamıştı bile. Zehirci'ye döndü. O da Annarithel gibi, keten krem rengi bir pantolon, gömlek ve ince bir cüppe giymişti. Pazar yerinden çaldıkları bu giysileri ve benzerleri Eradaie kent merkezinde yaşayanların hepsi giyiyordu. Batıdan Kalarsarmal Kumları ve doğudan Etrahlis Çölü kenti kuşattığı için sık sık kum fırtınaları kente kadar ulaşıyor ve sıcaklık çoğu zaman katlanılamaz bir hal alıyordu. "Aramızda bir çekim olmuştu ki, ilk öpücüğümü almama izin vermedi. Sanırım bir daha görüşmeyeceğiz," dedi Annarithel muzır bir gülümsemeyle.

Leoraan gülmedi. "Çingenelerin sözde mistik sanatlarının dolandırıcılıktan ibaret olduğunu herkes bilir."

Annarithel gözlerini devirdi. "Vitriluda onlara ait değil sadece satıyorlar," dedi ve etrafına bakındı. "Diğerleri nerede?"

"Dışarıdalar. Herkes son keşifleri tamamladı."

Birkaç dakika sonra yüzlerindeki peçeleri ve başlarındaki örtüleri indiren yüzler göründü tapınakta. Roenya, Zaashira, Kaphreim, Daminarco, Yalancı ve önceki görevlerine nazaran daha fazla olan birkaç Zanosrit içeriye girdi.

"Tanrılar, her yerimden ter fışkırıyor," diye inledi Zaashira.

Kaphreim kan kırmızı uzun saçlarını düzeltirken, kemikli yüzünü buruşturdu. "Eradaie'den nefret ediyorum."

Annarithel, sızlanmaları, yakınmaları ve gittikçe azalan fısıltıları sabırla dinledi. Gözler sessizliğe bürünmüş ve açıkça bekleyen vârise döndüğünde, "Görevlerinizi tekrar hatırlatmayacağım. Üç hafta boyunca bu planı tasarladık. Ama önemli olan iki şeyi unutmayın. Sakın, sokaklara çıktığımızda yüzünüzdeki peçeleri indirmeyin. Paralı askerler, bildiklerimizden çok daha uyanık ve bizi tanımaları riskini göze alamayız," dedi. Bakışları onay beklercesine yüzlerde dolaştı, sallanan başları gördüğünde devam etti. "Eradaie'den köprüleri kullanmadan kaçma şansınız yok. Ve bizi fark ettikleri an tüm giriş çıkışları durduracakları kesin. Dosdoğru tapınağa dönün."

"Peki ya sen?" diye sordu Roenya.

Ona cevap veren Leoraan oldu. "Kaçış rotamızı çizdik. Annarithel'ın büyüsünün izi silinene kadar en az iki gün boyunca idare edebiliriz. Her zaman yaptığımız gibi."

Annarithel başını salladı. Nedense bu sefer öncekiler kadar kolay olmayacağı gibi bir his vardı içinde.

⚔️

Eradaie çulsuz bir bölge değildi ama en uyanıklar nedendir bilinmez her zaman kumlarla çevrili kentlerinin içinde yeşeriyordu. Etrahlis hırsızlarının şanı bir yana, sokak araları dilenciler kaynıyordu. Annarithel çoğunun saray yavrusu evleri olduğunu biliyordu ve hepsinin foyasını ortaya çıkarma dürtüsü oluşuyordu içinde. Sahiden ne çalışacak gücü ne de fırsatı olmayan bir şeyler satıp, gelir elde etmeye çalışanların adını lekeliyorlardı. Halkın birazcık vicdanı bile varsa onu kurutuyorlardı.

Annarithel ve Leoraan, Kuğular ve Düşler konağının en yakınında görüş açılarına batı kanadını alacak şekilde bir binanın çatısına tünemişlerdi. Annarithel yere çökmüş, konağın yanındaki ara sokakta birkaç metre aralıkla duran iki dilenciyi izledi. İkisi de Zanosrit üyeleriydi. Haz evinin girişi, hınca hınç doluydu. Üst katlar randevu odaları için ayrılmışken, birleşik alt katlar taverna görevi görüyordu. Yani tavernanın içinden geçmeden üst katlara ulaşılamıyordu. Keşif yaptıklarında, içerisinin labirent gibi onlarca koridorla dolu olması Annarithel'ı huzursuz etmişti. Kaçarken kafasının karışması işten bile değildi. Girişe baktı, Roenya ve Kaphreim sıradan taverna müşterileri olarak çoktan içeriye girmişlerdi.

Aşağıdaki dilenci rolü kesen Zanosritlerden biri Annarithel ve Leoraan'in görebileceği şekilde cübbesinin altına gizlediği ellerini havaya kaldırıp açtı.

"On dakika sonra harekete geçecekler," dedi Annarithel. "Gidelim."

İki dilenci yavaşça girişe doğru adım adım ilerledi. Fedailerin gözlerini üzerlerine çekecek ve kalabalığı ürkütecek bir kavgaya tutuşacaklardı ama kendilerini tutuklatacak kadar ileri gitmeyeceklerdi. Yalnızca Annarithel drenaj borularından olabildiğince en alçakta kalan ilk odaya tırmanana kadar vakit kazandıracaklardı. Eğer sakince randevu evini terk etmeyi başaramazsa, kaçış yolu o oda olacaktı. Leoraan etrafı kolaçan edip, Annarithel'ın hangi odaya girdiğini görüp ön kapıdan içeriye girecekti. Esas hedefinin her randevusunda kullandığı en üst katlardaki odaya sızmadan önce Kıymetli Ana'nın kızlarından birinin kıyafetlerini alması gerekiyordu Annarithel'ın. Hepsi bir üniforma gibi aynı kıyafetleri giyiyordu ve aynısını hiçbir dükkânda bulmayı başaramamışlardı. Ön kapıdan içeriye girip, çoktan randevuyla ayrılmış bir odaya baskın yapar gibi dalması olay çıkması için yeterliydi. Bunu göze alamazlardı. Randevu evi, Annarithel'ın "haz bekçileri" adını taktığı fedailerin koruması altındaydı.

Ön kapıdan gürültü patırtı ve bağırışlar yükseldiğinde, sokak arasında yürüyenlerin bile dikkati oraya yöneldi.

Annarithel ara sokağın karanlığını bir pelerin gibi giyinerek drenaj borusuna tutundu. Leoraan tedirgin bir şekilde peçesi kapalı etrafı gözlüyordu. Kız dişlerini sıkarak tırmanmaya başladığında ona bakmadan, "Dikkatli ol Anna," dedi.

Boruyu sımsıkı kavramış, ellerini ve ayaklarını iyice yerleştirerek tırmanırken kendisini taşımakta zorlanıyordu. Oysaki, eskiden Annarithel'ın bu şekilde hatta yalnızca dış cephenin duvarlarındaki çıkıntılara basarak tırmandığı binaların haddi hesabı yoktu.

Paslanmışım.

Leoraan sesini yükseltmeyi göze alarak, "Acele et," diye seslendiğinde Annarithel pencere sırasının başladığı, en alçakta kalan randevu odalarının hizasına varmıştı. Derin bir nefes alıp, boruya sarıldı ve pencere pervazından başlayıp binayı saran, pek de geniş olmayan çıkıntıya tek bacağını attı. Borudan diğer bacağını ve sol elini ayırmadan eğilip, esintiyle perdeleri dışarıya doğru bükülen odadaki sesleri dinlemeye çalıştı. Taverna şarkılarının yankılanışından iki kadının sesini zar zor işitebiliyordu.

"Bu akşam büyüleyici görünüyorsun, Mari."

"Her şey leydim için... Biraz şarap?"

Annarithel gülümsedi. Nefeslerini toparladı ve kollarıyla bacaklarını esnetti. Sırtını duvara dönüp, yan adımlarla çıkıntının üzerinde pencereye ilerlerken aşağıya bakmadı. Perdeler örtülüydü bu yüzden içeriyi göremiyordu.

Başlıyoruz.

Annarithel hızla perdeleri itip odaya atıldığında, ayaklarının sert zeminle buluşacağını sanmıştı ama öyle olmadı. Yatak pencereye dayalıydı bu yüzden direkt üzerine düşmüştü. Yatakta sere serpe uzanan ve yaşadığı korkudan neredeyse dili tutulan kadının yanında buldu kendini.

Kadın gözleri korkuyla açılmış, koyu tenindeki tüm renk atmıştı ağzını açmamıştı ama tam karşısında yatağın ayak ucunda duran kız elindeki kristal şişeyi yere düşürürken kısa bir çığlık attı. Annarithel'ın gözleri korkuyla açıldı.

Siktir.

"Her şey yolunda mı Mari?" diye bir ses duyuldu kapalı kapının ardından.

Kız eli ayağı boşalmış bir halde ağzını açacaktı ki, mantık Annarithel'ın terk ettiği zihnine tüm hızıyla geri döndü. Hançerini belinden çekip yanında yatan kadının gırtlağına dayadı. Kadın kolları arasında korkuyla inledi.

"Ona her şeyin yolunda olduğunu söyle, size zarar vermeyeceğim," dedi Annarithel dudaklarını çok kısık bir fısıltıyla oynatırken.

Kız tereddüt etti.

"Mari. İçeriye giriyorum."

Annarithel ürperdi. Kadını sımsıkı sardı ve kıza tehditkâr bakışlar atarak, hançerini bastırdı.

"Şimdi. İnle," dedi Annarithel fısıltılarının üzerine basarak.

Kız yutkundu. Ve itaat etti. Bir kere titrek ama kapının ardına ulaşacak bir inilti kopardı. "Her şey yolunda..."

Kapının ardından herhangi bir ses ya da tehlike belirtisi gelmedi.

Dakikalar sonra iki kadın, biri yarı çıplak banyodaydı elleri ve ayakları bağlanmış bir şekilde ağızlarına kumaş parçaları tıkılmıştı. Korkuyla, o sıralar üzerini değiştirmekte olan Annarithel'ı izliyorlardı. Bel kıvrımındaki kalın kemere kadar sağ tarafında yırtmacı olan sarı ince kumaşlı elbiseyi üzerine geçirdi. Elbisenin üstü sımsıkı önden bağcıklı bir korseden ibaretti. Başının tepesinden ensesine ve çenesine kadar uzanan büyük siyah taşlarla bezenmiş tülü başına geçirdi. Bir duvak gibiydi ama daha gösterişliydi. Yüzünün ve saçlarının tanınması pek mümkün değildi. Neredeyse el bileklerine kadar uzanıyordu. Ayak bileklerinde kalın altından zincirler vardı ve ayakları çıplaktı.

Eteği sıyırıp jartiyerinin tekine hançerini geçirdiğinde bacağını sallayıp sağlamlığını kontrol etti. İdare ederdi. Diğer bacağına dönerken dudak büktü. Yürürken bacağı açılacaktı bu yüzden diğer hançerini büyük bir dikkatle korsenin sırt kısmına gizledi.

Yerdeki iç çamaşırlarıyla kalmış kızın önünde diz çöktüğünde, kız korkuyla kaçmaya çalıştı. Annarithel bir elini sessiz olmasını işaret etmek için dudaklarına götürürken diğeriyle ağzından kumaşı çıkardı.

"Kapıların önündeki fedailer sürekli nöbet mi tutuyor?"

"Hayır," dedi kız başını hızla iki yana sallayarak. "Yalnızca bir süre güvenliği sağlamak için nöbet tutuyorlar. Randevu sürelerini onlara bildiriyoruz ve süre bitimine beş dakika kala geri dönüyorlar."

Annarithel kızın çenesini sıkıca kavradı. "Umarım bu bir yalan değildir. Çünkü hâlâ kapının önünde dikilen biri varsa önce onu sonra da seni öldürürüm."

Kız ağlamaklı bir inlemeyle başını sağa sola salladı. "Sonsuz Tanrı adına yemin ederim yalan değil."

"Güzel," dedi Annarithel gülümseyerek. "Randevu süren ne kadar?"

Kız bir süre düşünürmüş gibi gözlerini kırpıştırdı. "Sanırım an itibariyle iki buçuk saat kaldı."

Annarithel'ın gülümsemesi tüm yüzüne yayılırken, kızın müşterisi olan kadına hınzır bir bakış attı. "Biraz doyumsuzuz ha?"

⚔️

Yüzündeki tülün ardından etrafı gözleyerek, elinde taşıdığı tepsiyle koridorlarda ilerledi Annarithel. Her adımında ayak bileklerindeki zincirler şıngırdıyordu. Loş ve dar koridorlarda yürürken birçok fedainin, Kıymetli Ana'nın kız ve oğlanlarının yanından geçiyordu ama hiçbirinin dikkatini çekmemiş oluşu onu rahatlatmıştı. Üst katlara tırmandıkça taverna şarkılarının hep bir ağızdan söylenişi azalmış, yerini kapıların ardındaki zevk dolu iniltiler almıştı. O kadar çok o da vardı ki, Kıymetli Ana'nın kazandığı sikkeleri hayal bile edemedi Annarithel.

Son kata ulaştığında kalbi hızlandı. Arloius Braunwer'in kapısının önünde fedai olmaması için sahipsiz dualar ediyordu. Ama Kıymetli Ana'nın en gözde müşterisinin zevk şölenlerinde korumasız kalacağını hiç sanmıyordu. En savunmasız anında çıplak kıçına bir kılıç saplanması riskini göze alamazdı.

Arloius Braunwer emekli bir Kasırga Lejyonu generaliydi. Şu sıralar Ryendal'ı terk etmiş ve Eradaie'de tüccarlık yapmaya başlamıştı. Ama muhbirlerinin ilettiğine göre-bunu Lexzandra bile bilmiyordu muhtemelen- Calardi'nin casusluğunu yapıyordu. Annarithel tıpkı diğerlerinden ettiği gibi Kraliçe Lexzandra'dan da nefret ediyordu ama bir yandan ağabeyi tarafından ezilen, hitaplarda adı bile geçmeyen bu kadının gizliden gizliye korkulan bir kraliçe oluşunu takdir ediyordu. Thallieos'un tüm halk tarafından tanınan son Yüce Hükümdarı Roadalos'u deviren bizzat kendisiydi, başını alan o değildi belki ama kalbini almıştı ve onu gerçek anlamda paramparça etmişti. Kas ve zihin gücü onu alt etmek için yeterli değildi bu yüzden kardeşleri bile hileye başvuruyordu. Bu akşam, Arloius Braunwer infaz edildiğinde bir taşla iki kuş vurmuş olacaklardı. Sonra da tüm sürü korkuyla dağılacaktı.

Annarithel adımlarını yavaşlatıp kapıları saydı, sağ sondan bir önceki kapı olması gerekiyordu.

Hay sıçayım.

Kapının önünde iri, oldukça iri siyah altın nakışlı bir ceket giyen fedai nöbet tutuyordu. Belinde bir kılıç, göğsündeki palaskada bir bıçak vardı.

Annarithel burnundan derin bir nefes çekti bir elinde tepsi taşıyorken diğeri elbisesinin yırtmacının başladığı yerde oyalanıyordu. Fedainin karşısına dikildi. Tek kelime etmeden çekilmesini bekledi. Bir şey söylemesi gerekir miydi?

Adam duruşunu bozmadan tülün ardındaki yüzüne baktı. Ama çekilmedi. "Seni tanımıyorum, onlardan biri misin?"

Onlardan?

Annarithel kimden bahsettiğini anlamadı ama, "Evet. Arloius Braunwer bu gece fazladan bir eşlikçi istemişti ama geç kaldım," diyerek ayak uydurdu.

Fedai gözlerini kıstı, şaraba baktı. "Bir yudum al."

Annarithel neredeyse gülecekti. Bu resmen bir küçümsemeydi. Sanki karşısındaki yarım bedeni kadar olan bu kadının suikast girişimi yalnızca zehirle olabilirmiş gibi... Tepsiyi tutması için sertçe göğsüne dayadı. Adam sarsıldı ama tepsiyi tuttu. Bardağa çok az doldurup, kafaya dikti. Sonra da tepsiyi geri alırken gülümsedi.

Fedai yerinden kımıldamadan ve içeriye bakmadan kapıyı açtı. Annarithel girdikten sonra kapıyı kapattı. Yatakta gömleği sıyrılmış ama pantolonu şükürler olsun ki yerinde olan Arloius şaşırarak kapıya baktı. Haz sarhoşu, kanı kasıklarında pompalanan adam kaşlarını kaldırdı. Adamı daha önce izlemişlerdi, hakkındaki dedikoduları işitmek zor olmamıştı. Haftanın dört günü randevu evini aynı odada ziyaret ediyordu. Evinden daha çok uğradığı bir yer olduğu kesindi.

Adamın arkasındaki, bir masa ve yerde minderler bulunan uzun zincir perdelerle örtülmüş  küçük bölmeden yüzündeki tülü açmış bir kız çıktı. En fazla yirmilerindeydi. Annarithel'dan çok da büyük olamazdı. Kanında bir gerilme hissetti ama hali hazırda gergindi zaten. Sinirli, soru soran bir bakış attı Annarithel'a kız.

Annarithel yırtmacın tüm bacağını sergilemesini sağlayarak kızın durduğu bölmeye doğru yürüdü, yoğun bakışlarını Arloius'tan ayırmadı. "Kıymetli Ana'dan bir hediye. Akşamınızın çok daha özel geçmesini sağlayacağım lordum."

Adam hevesli ve aç bir kahkaha patlattı, "Tülü kaldır, yüzlerinizi görmeyi seviyorum," dedi kendini yatağa bırakırken.

Annarithel tepsiyi masaya bırakıp, bardaklara birer kadeh daha doldururken kız yanında bir boğa gibi burnundan soluyarak dikildi. "Sağır mısın? Tülü kaldır."

Kıza baktı, sarı saçlarının peruk olduğu açıkça belli oluyordu. Öncelikle, sarı cadalozu bir problem olmaktan çıkarması gerekiyordu. Doldurduğu kadehin tekini kıza uzattı. Kız kaşlarını çattı, "Ne yapıyorsun sen?"

Annarithel omuz silkti, tülü ortadan ikiye ayırarak yüzünü ortaya çıkardı. Saçları görünmüyor yalnızca gözleri, burnu, dudakları ve yanaklarının bir kısmı görünüyordu. Bakışlarını kızdan ayırmadan şarabından bir yudum aldı. Bardağı masaya bırakırken, dikkatini oraya çekmeye çalıştı sırtındaki hançere uzandı ama kız yalnızca yüzüne bakıyordu. Kaşları çatılmış, gözlerini kısmıştı. Tanımaya çalışıyordu.

Hançere davranıp gırtlağına dayayamadan kızın iniltili fısıltısı, tereddüt etmesine yol açtı. "Ah Enhrecha aşkına!"

Kız boğazına atıldığında, gözleri kocaman açılmış bir halde hançerini çekip kızın göğsüne yasladı. Burnundan soluyan kıza tehditler savuramadan, öylece bakıyordu. "Sen bir Kan Avcısı mısın?" dedi fısıltıyla.

Kız onu duymadı. Fısıltıları, bağırışlara taşıyordu. "Seni hain kansız yaratık! Buradan cesedin çıkacak!"

"Tanışıyor muyuz?"

Kız, histerik bir tavırla kıkırdadı. "Sen bizi tanımıyorsun ama aramıza girdiğin ilk günden beri bir hain olduğunu hepimiz biliyorduk."

Annarithel kirpiklerini kırpıştırırken, boynunu büktü. Kızın öfkesini ve sözlerini tartarken omzunun üstünden arkasına baktı adamın ince kırışık çarşaflı yataktan sarkmış ayaklarını görebiliyordu. Yeniden önüne döndüğünde gözlerini kıstı, hançerini kızın göğsünden dudaklarına doğru kaydırdı. Aklına düşen şüpheyle ilgili merakını da bir yana bıraktı. "Bana köstek olacaksın değil mi?"

Kızın öfkesi, korkusuyla birlikte biraz da olsa soldu.

Annarithel kızı bayıltmak için başına yakut kabzayla sert bir darbe indirecekti ki, sırtında soğuk metali hissetti.

Arloius, sırtındaki bıçağı çekmeden yanağını Annarithel'ın yanağına sürterek yaklaştı. "Kıymetli Ana müşterilerine değer verir ama onları şımartmayı sevmez."

Annarithel'ın hançeri hâlâ kızla arasında dik bir şekilde duruyordu ama gözünü bile kırpamıyordu. Kalp atışları, harekete geçmesi, herhangi bir şey yapması için gümbürdüyor ama keskin içgüdüleri onu uyarıyordu. Yaşlı piç bir casus olmasına rağmen bu kadar uyanık olmasını beklemiyordu. Büyük hata.

Kayıtsız bir gülücük koptu Annarithel'dan. "Yakalandım. Yatağınıza girmek için fırsat kollayan bir hayranım sadece lordum."

Adam tükürürcesine homurdandı. "Kimsin sen?" diye sordu bıçağın ucu kızın sırtına çizikler atarak yukarıya tırmanırken. Kalbinin tam arkasına kayıyordu, tek bir hareketle saplanmak için.

"Bilmek istediğine emin misin?"

Annarithel zaman kazanmalıydı. Planı an itibariyle suya düşmeye çok yakındı. Kızın dişli çıkmasını beklemiyordu onu direkt bayıltıp, adamın ruhunu sökecek ve ardında Zanosrit'in imzasını bırakacaktı. Vermek istediği son mesaj açıktı.

Eğer bizimle savaşmaya cüret ederseniz. Sizi en güvendiğiniz yerlerde, gözler önünde bile buluruz. En güvendiklerinizi ve en güçlülerinizi bir bir indiririz. Ta ki acaba sıra hangimizde diye düşünene kadar buna devam ederiz.

Yapabileceği tek bir şey vardı. Adamı dövüşte hiç yorulmadan alt edebilirdi ama şu anda hançerinin tek bir kımıltısı bile sırtının deşilmesine sebep olurdu.

Bu yüzden biraz-belki de daha fazla- kanından feda etmeyi göze alarak büyüsüne uzandı. Gözlerini kapattı, arkasındaki bedenin sıcaklığının, buruşuk teninin ötesine uzandı. Kendi büyüsünün kızıl sicimlerinden önce adamın ruhunun avuçlarına ve içindeki açlığa yaptığı darbeyi bakmadan gördü. Yağmur sonrası toprağın ve yasın, ölümün, acının kokusu yükseldiğinde Annarithel gözlerini açtı. Kızıl hayalet dalgalar kirpiklerinin arasından süzüldü. Karşısındaki kız korkuyla gözlerini açtı ama ağzını açmak için geç kalmıştı. Adamın ruhunu büyüsünün dişlerinin arasına sıkıştırdığında arkasından bir inilti yükseldi. İnilti boğulmaya, çaresiz nefeslere döndüğünde titremeye hissetti. Ruhu koparmak üzereydi ki, bıçağın ucu sırtında derin bir çizik bırakarak omzunun arkasına girdi.

Adam gittikçe soldu, yere yığılana kadar özünü büyünün eline bırakmamak için direndi. Ama hatları dalgalanmalarla taşan bir siluet ikisinin arasında çırpınıyordu. Annarithel gözyaşlarını ve inlemesini bastırdı. Sırtındaki yara onu zorluyordu ama esas zorlayan sanki adamın ruhuydu. Yaşlı ve bir şekilde yaşama tutunmak için dirayetliydi.

Arloius Braunwer'in ruhu diğerlerinin yanında yerini aldığında baş ağrısı, omzundaki acıya karıştı. Kolunda bir yara daha oluşurken, bacakları ona ihanet etti ve sarsılıp bölmenin duvarına sendeledi.

Odadan fırlayan kızı tutmak için vaktinde atılamadı. Dişlerini sıkar, kehribar gözlerinden yaşlar süzülürken öylece acı içinde arkasından bakakaldı.

Siktir!

Bu hiç iyi değildi...

Kızın fedaiye haykırışını duyabiliyordu. Fedai kılıcını çekip kapıda göründüğünde Annarithel bükülmüş bir halde duvara yaslıydı hâlâ. Adam yerdeki cesede ve Annarithel'a baktı. Gözlerini kırpıştırdı. Annarithel bu bakışı biliyordu. Kendi kellesinin derdine düşmüştü. Annarithel'ı içeriye o sokmuştu ve suçun üstüne kalmaması için onu öldürmeliydi. Kız, koridorlarda bağıra bağıra koştururken, gürültüler yükseldi, kadınlar ve erkeklerin zevk çığlıkları yarıda kesildi.

Fedai kılıcın burnunu gittikçe yükselterek Annarithel'a yaklaşırken kız kıpırdamadı, çenesini sıkıp izledi ve izledi. Gücünü toparlamaya çalışıyordu, yalnızca şimdi için değil bu lanet odadan çıktığında kaçabilmek için de.

Kılıç başını gövdesinden ayırmak için havada bir kavis çizdiğinde Annarithel hızla masaya atıldı. Kristal şişeyi alıp adama fırlattı. Şişe başında patladığında fedai duvara çarptı. Annarithel işini bitirmek için dönmedi. Bacaklarına bedenindeki tüm gücü yükleyip odadan fırladı.

Elbisenin eteği bacaklarından karnına kadar tırmanır, bacaklarını aça aça olağan hızıyla koşarken fedailerin bağırışlarına durmadı. Kapılardan bir bir uzayan başlar onun bir fırtına gibi yanlarından geçişiyle geri kaçtılar.

Koş! Koş!

İlk katı inmeyi başarıyordu ki sarmal merdivenlerin ucunda onu bekleyen iki fedaiyi gördü. Ansızın durduğunda yuvarlanıp düşmesi işten bile değildi. Geri adımlara davrandı ama yukarısı çıkmaz sokaktı, adım sesleri ve bağırışlar yükseliyordu.

Uyluğundaki hançerini de eline aldı ve tıkanmış soluğunun arta kalanıyla bir çığlık patlatarak fedailere atıldı. Kılıçlarını darbe için hazırladılar ama Annarithel son anda hedef değiştirdi. Merdivenin tırabzanına bastı ve üzerlerinden atladı. Durmadan bir alt katın merdivenlerine yöneldi. Kalbi durmak üzereydi, bacakları titriyor ve boğazı yanıyordu ama basamakları ikişer üçer inmeye devam etti. Kata vardığında koridorun ortasında ona doğru resmen bir ordu koşuyordu. Bir haz evi için çok fazla fedai diye düşündü, Zanosrit bile bir çığlığa bu kadar çabuk bir araya gelemezdi. Eh aslında şaşırmamalıydı, Kıymetli Ana işinin en iyisiydi.  Yeniden basamaklara yöneldiğinde bu gece olmasından en çok korktuğu şeyin başına geldiğini çok geçmeden anladı. Kaçış odasının olduğu kattan akın akın fedailer yaklaşıyordu.

Siktir! Kahrolası! Siktir!

Leoraan neredeydi? Lanet olası diğer Zanosritler neredeydi?

Annarithel nefeslerini toparlamak için birkaç saniye durdu ve kaderine teslim oldu. Kaçış planı tamamen patlamıştı. Yenisini yaratmalıydı. Koridor boyunca koşmaya başladı, fedailer de ona doğru ilerliyordu. Öyle hızlı koşuyordu ki, renkler silikleşmeye, duvarlardaki müstehcen tablolar ve siyah cilalı zemin birbirine karışmaya başladı. Neredeyse bir adımı yere temas etmeden diğerini atıyordu. Solukları elbet tükenecekti ama biraz daha dayanabilmeyi umdu.

Çarpışma gerçekleşmeden, sola saptı. Hızını alamadığı için duvara çarptığında arkasından bir el uzanıp başındaki örtüyü saçıyla birlikte kavradı. Geriye sendelerken döndü ve fedainin eline hançerini beceriksiz bir hamleyle sapladı. Eti yarıp geçti. Adam bağırdığında koşmaya devam etti. Saçlarını ve yüzünü tamamen görenlerden, kapılardaki meraklı bakışlardan fısıltılar, hayret dolu nidalar yükseldi.

Ak Saçlı.

Beyaz Sırtlan.

Zanosrit Sürtüğü.

Biri en önde altı fedai yolunu kesti. Kadın haykırarak kılıcını savurduğunda Annarithel yana büküldü, ölümcül dansa katılmak ya da toz olmak arasında kalırken diğer kılıç yüzünü sıyırarak önüne savruldu. İki kılıç arasından bel kemiğini acı acı bağırtan bir manevrayla sıyrıldı. Annarithel önündeki fedaiye tekmeyi bastı, arkasında kalana dönüp eğildi ve yine bir kılıcın keskin çınlamasından son anda kaçtı. Hançerini kadının koltuk altına sapladı, hızla geri çekti. Duvara ve yer döşemelerine kan boşaldı.

Sırtına yediği tekmeyle yüzünü duvara çarpıp yere düştü. Burnundaki çatırtıyı duymadan önce acı içini kavurdu. Burnundan dudaklarına ve boynuna oluk oluk metalik kan boşalırken hançerleri koridorun bir ucuna fırladı. Yapacağı en aptalca ve fevri hareket değildi ama başka şansı yoktu. İki fedai kılıçlarını yalnızca saplamak için dimdik bir şekilde hücum ettiğinde, büyüsüne uzandı. İki ruha aynı anda. Onları gördü, onları yakaladı, kızıl kafesinin içine aldı. Sıktı ve parçalara ayırdı. Fedailer titreyerek çarpık bir açıyla yere düştüğünde, Annarithel başındaki zonklamadan gözleri patlayacakmış gibi hissetti. Ruhu sancıdı kalbi tekledi. Bağırmamak için tüm iradesini kullandı.

Kalk! Kalk!

İç sesi haykırıyordu. Kalkmalı devam etmeliydi.

Bu suikast bir yenilgiyle sonuçlanamazdı. Ölemezdi, henüz değildi. Ellyro için son bir umudu vardı en azından onu görebilmek, sesini duyabilmek için. Kaldı ki... Annarithel karşılaştığı, hançerlerini geçirdiği ve büyüsüyle üzerlerine çöktüğü onca yüzde gördüğü nefretin daha fazlasını istiyordu. Kibir değildi, ondan nefret etmelerini, lanetler okumalarını ve korkmalarını adı için istemiyordu. Rhyvar gibi, insanlara hâlâ hoşgörüyle ve empatiyle yaklaşabilenlerin de sonu gelmeliydi. Böyle bir kinin ve üstünlük arzusunun, tiksintinin asla yok olmayacağını bilmelilerdi. Kanı akarken, canı acırken fark etti ki Annarithel gerçek bir savaş istiyordu. Sadece intikam değil. Yüreklere saldığı Zanosrit zehrinin içine bulanmış halde buldu kendini. Savaşın kendiliğinden çıkmasını, aralarına katılacakların isyanlar doğurmasını isterken Annarithel da kendi planının tüm zihnine işlendiğini anlamıştı.

Arkasındaki fedailer büyük bir çarpışma sesiyle önüne doğru savruldu. Yarılan göğüslerin, kırılan çenelerin, oluk oluk kanayan ağızların arasından Leoraan ve diğer iki Zanosrit'in dans edercesine fedailerin arasından geçişini gördü.

Annarithel savunmasızlığını ve tek bir darbeyle ölebileceğini bile idrak edemeyerek emekledi, hançerlerini eline aldı. Ve dişlerini sıkarak ayağa kalktı.

Başını iki yana salladı, burnunu üç yeni yaraya kucak açmış çıplak koluna sildi. Tam çaprazında iki fedai duruyordu. Siyah altın nakışlı giysiler, ellerinde burnu yere bakan kılıçlar. Annarithel kaşlarını çatarak, bakışlarını yukarıya fedailerin yüzlerine doğru kaydırdı. Yaşadığı şokla hançerlerini mengene gibi kavramış parmakları gevşedi. Kalbi çok garip bir sancıya tutuldu. İki turuncu baş, gece ten ve ela gözler aynı şok ifadesiyle ona bakıyordu.

Kızla bakışları buluştuğunda, ikisinin de dudakları aralandı ama isimler yalnızca zihinlerinde yankı buldu.

Jade ve Jadleen Tidavyna ve Annarithel Orvira bir süre, öylece birbirlerine baktılar. Tam şu anda birbirlerini öldürebilir, en azından bunu deneyebilirlerdi. Üçünden biri sağ kalabilir ama iki kişinin kesinlikle kanı dökülebilirdi.

Annarithel yutkunduğunda kafasında binlerce soru doğuyordu ama buna vakit yoktu. Leoraan görüş alanına girdi ansızın, gözü kararmış öldürmeye yeminli Ölümün Kılıcı olarak Jade ve Jadleen'e doğru koşmadı.

  Annarithel'ı kolundan kavradığı gibi koridorda koşmaya başladılar.

"Buradan nasıl çıkacağız!" diye bağırdı Annarithel tarazlı sesiyle.

Leoraan arkasına baktı, sağa saptılar. "Doğaçlama yapacağ-"

Köşeyi dönmeleriyle iki kılıç aynı anda savruldu. Eğilip koridorun iki ayrı duvarına doğru yuvarlandılar. Annarithel üzerine atlayan fedainin kasıklarına çıplak ayaklarını geçirdi, kendini duvardan itip ayağa kalkarken iki büklüm olmuş adamın yüzüne dizini indirdi ve hançerini ensesine sapladı. Kanırtmadan çekti. Bitmek bilmeyen fedailerden diğeri yüzüne yumruğunu indirdiğinde kolunun üstüne düştü. Gözünde şimşekler çaktı. Eli terden ve kandan kayıyor hançerini zor kavrıyordu.

Leoraan kapalı bir kapının önünde iri kıyım iki fedaiyle boğuşurken arkasından sinsi sinsi yaklaşan, kılıcını sırtına saplamak üzere havaya kaldırmış kadını görmedi.

O an iki şey oldu. Annarithel, Leoraan'i eskisi gibi sevmese bile hâlâ ne kadar değer verdiğini ve Zehirci bu görevde onu kurtarmak için canını bile vermeye hazırken; buna izin veremeyeceğini, onsuz dönmek istemediğini fark etti.

Kaçabilirdi Leoraan ona vakit kazandırabilirdi, bunu kabul etmeli ve yoluna devam etmeliydi ama yapamadı. Derinlerde her zaman onun bir parçası olan, birilerini kaybetmeye dayanamayan Kan Avcısı yine intikamından ve bencillikten başka bir yolu seçti.

Öfkeden deliye dönüp, kızın işini çıplak yumruklarıyla bitirmek üzere üstüne atlayan fedaiden bir yumruk daha yemeye razı oldu. Yumruk başına indiğinde, beyni kafasının içinde turlar atsa da hançerini böğrüne saplamayı başardı. Başı döner, görüşü buğulanır ve bacaklarının hakimiyetini tamamen kaybetmenin eşiğindeyken adamı üzerinden atıp Leoraan'e doğru koştu. Sırtına inmek üzere olan kılıç o diğerleriyle uğraşırken havada parladı. Annarithel Leoraan'e kollarını dolayarak tosladı ve kırılan kapıyla birlikte odanın zeminine yapıştılar.

Annarithel takati kalmamış, tek bir nefesi bile zar zor alıyorken başını kaldırıp kadının diğer fedaiye saplanan kılıcını zar zor görebildi.

Leoraan, toparlandı ve çaresizlikle etrafına bakındı. Odanın bir köşesine tünemiş çıplak adamları umursamadı. Annarithel bundan sonrasını düşünemiyordu bile parmağını oynatamıyordu.

Zehirci ona bağırdı, çağırdı, kollarıyla kavrayıp sırtına aldı ama Annarithel ne hissedebiliyor ne de duyabiliyordu. Bitmişti. Gücü kalmamıştı.

Kapıda başka yüzler belirdiğinde Leoraan'in de kaçmak için yapabileceği tek bir şey kalmıştı. Annarithel'ı kucakladı ve karşısındaki pencereye doğru koştu. Kolunu yüzüne siper etti ve bir an düşünmeden camı kırarak dışarıya atladı.

Konağın, sosyetenin vakit geçirdiği doğu kanadındaki bahçesinin yumuşak çimleri üzerine kapaklandıklarında Leoraan'ın kaburgaları sızladı, nefesi kesilmişti ama duramazdı. Dirseklerinden destek alarak öksürdüğünde çimlerin arasına yeşil kan tükürdü. Birkaç insan çığlıklarla kaçışırken artık tamamen kendinden geçmiş Annarithel'ın kan toplamış ve şişmiş yüzünü avuçlarının arasına aldı. Nefeslerini kendi nefesleriyle birlikte saydı. Yaralarını, yüzündeki kanı ve az önce gözlerinde gördüğü karanlığı zihnine kazıdı. Çünkü onu korkutuyordu. Çocukluğunu bildiği bu kızın, kendisine yapmak üzere olduğu, gittikçe artan intikam açlığı onu korkutuyordu.

Bir zamanlar Zanosrit'in en iyi yanlarını ve umudu gördüğü Kan Avcısı'nın yüzünde artık yalnızca Zanosrit'in gerçeklerini ve tüm diyara meydan okuyan dipsiz, sonsuz, kör inancı görüyordu. Bu lanet gün bitip, kaçmayı başarırlarsa ve şatoya dönebilirlerse Annarithel'ı bir şekilde bu yoldan döndürmenin yollarını arayacaktı.

Onu yeniden kucaklayıp, askerler de akın etmeden tekinsiz sokaklara karıştığında ardına bakmadı.

Jade ve Jadleen, koridordaki katliama yüzlerinde tiksintiyle baktılar. Sonra Jade'in bakışı koridordun sonuna kaydı.

Vaoryn Joredras başını vazgeçercesine, kaybı kabullenircesine iki yana salladı.

⚔️

Aynı saatlerde Annarithel ve diğerleri haz evinde mücadele verirken, Eradaie kent merkezindeki Sonsuz Tanrı ve Kraliçenin Galibiyeti anıtının etrafında ürkek bir kalabalık vardı. Ellerinin arasındaki tacı göğe kaldırmış, alnındaki Elysthram dışında tamamen renksiz Lexzandra heykelinin büyük kaidesini izliyorlardı. Korkunç gösteriyi kaçıranların birçoğu şahit olanlardan neler olduğunu dinlemeye çalışıyordu.

Kasırga Lejyonu'nun büyük bir bölümü, gücünü direkt Elysthramlardan alan büyü alanı saptayıcı pusulalarıyla Kuğular ve Düşler'e akın etmişti. Vârisin kisvesine bürünmüş Yalancı, Zaashira, Daminarco ve diğerleri ise görevlerini tamamlayıp çoktan kayıplara karışmıştı.

Bir kadın yanındaki meraklı adama hararetli bir fısıltıyla durmaksızın konuşuyordu.

"Beyaz saçlı Zanosrit'in anıtın etrafında dolaştığını görenler ilk başta aldırış etmemiş. Sonuçta beyaz saçlı herhangi biri olabilirdi... Ama sonra elindeki bıçakla kaideye çizikler atmaya başlamış. Korktukları için yaklaşamamışlar." Göz devirdi. "Ben olsam yaklaşırdım tabii."

"Bir sembol bıraktıklarını söylüyorlar. Nerede peki? Ben hiçbir şey göremiyorum," dedi adam kaşlarını çatıp.

Kadın gözlerini pörtletip kaidenin ön yüzünü işaret etti. "Oradaydı. Kaideye hiç yoktan ortaya çıkan siyah mızraklar saplanmaya başlamış. Dakikalar önce yok oldu ama tam vaktinde yetiştim. Zanosritlerin mührüydü. Ters üçgen ve z harfi."

Adam Sonsuz Tanrı'ya yakarırcasına iç çekti. "Tanrı hepimizi korusun."

Diğerlerinden daha cesaretli başka bir kadın, peçesini indirerek yanlarına yaklaştı. Yaşlıydı. "Tarihimiz onlar gibi farelerin acınası cesaretleriyle birlikte yazıldı ne yazık ki. Ama Zanosrit'in lideri yıllar önce öldü. Liderleri olmadan yaptıkları eylemler heyecan uyandırmaktan ve halkı galeyana getirmekten öteye geçemez. Külleri yeniden ateşe vermeye çalışıyorlar ama kül nihayetinde toz parçasıdır ve harlamaya çalışırsan yalnızca havaya karışıp, yok olmasını hızlandırırsın."

Ve bölüm sonu!

Geçmiş bölümleri artık bitti. Annarithel'ın vedasına kadar neler yaşadığını, denediği tüm yolları ve nasıl umudunu-tutmaya çok uğraşsa da- kaybettiğini öğrendik. Kanlı bir yola girişi ümitlerinin bitişiyle başladı.

Bu arada bir sonraki bölüm ateş gibi olacak, karşılaşma yakın! Sonrası aman aman...

Düşüncelerinizi merak ediyorum, lütfen bol bol yorum yapın!

Kendinize iyi bakın

Continue Reading

You'll Also Like

752K 17.3K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
84.2K 3.7K 31
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
11M 694K 65
Tanıtım bölümüne göz atınız...
262K 23.1K 43
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...