Zümra 15 Mayıs'ta kaldırılacak

By thezelalo

872K 44.4K 28.6K

İntikam ateşiyle yanan bir adam... Umuduna sarılan güçlü bir kadın... Zümra Korhan, babasının yaptıklarının b... More

Duyuru
Zümra
1. Ölüm Meleği
2. Canavar
3. Anlaşma
4. İntikam
5. Cehennem
6. Karar
7. Oyun
8. "Gelinim"
9. 17 Aralık
10. Yardım Çığlıkları
11. Yakın Temas
13. Dans
14. Hayal kırıklığı
15. Uyanan çocuk
16. Biriken Acılar
17. Kıvılcım
18. Nefret
19. Arzu
20. Buse
21. Geçmişin acı izleri
22. Çaresizlik
23. Yeni başlangıçlar
24. İtiraf
25. Acı gerçekler
26. Kalp sesi
27. İlk adım
28. Huzur
29. Yıldızlar şahidim
30. Sarıl bana
31. Son Vedam
32. Gerçekler Ve Yüzleşme
33. Son Defa...
34. Silinik Hatıralar
35. 17 Haziran
36. Sarmaşık
37. Hasretinle Yandı Gönlüm
38. "Beyaz Kelebeğim"
39. Canavarın İni
40. Herkes öldürür sevdiğini
41. Acı, Aşk, Vazgeçiş
42. Son Sahne

12. Ah be Kadın

20K 1K 317
By thezelalo

Merhaba ballarım

Keyifli okumalar

Demir ile irislerimiz ilişip, aramızda gereksiz yakınlaşma olurken, iri elleri belimi buldu. Yüzünü yüzüme yavaşça yaklaştırdığında, dudaklarını alnıma bastırıp bir süre öyle kaldık. Sıcak dudaklarını alnımdan hafifçe çektiğinde, "Dedem bize bakıyor." Deyip tekrar dolgun dudaklarını alnıma bastırdı.

Buz gibi olan yüzümün ısındığını ve sıcacık olduğunu hissettim.

Ama bu kesinlikle sinirden olmuştu.

İnadıma yapıyordu işte.

🖤

Soğuk hava yüzüme, bıçak gibi işlerken, Demir'in dudaklarının dokunduğu yerin sıcacık olduğunu hissettim. Alnımdan yükselen sıcak ısı bütün vücudumu kaplayarak, bu soğukta bedenimi ısıtmaya gayret gösteriyordu.

Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Kocaman bir bilinmezliğin ortasında kaybolduğumu hissediyordum. Kara gözlerinden ne düşündüğünü çözmek çok zordu ve bunu psikoloji okumama rağmen çözemediğim için kendime de biraz kızmıştım.

Parmaklarımı Demir'in sert göğsüne sıkıca tutturup, kaslı göğsünü cimcikledim. "Yalancı pislik." Diye homurdandığımda, Demir kendini geri çekerek yüzünü buruşturdu. "Kızım aptal mısın sen?" diye sordu, acıyla.

Hızla elimi alnıma götürerek, dudaklarının değdiği yeri sinirle ovdum. "Beni sakın bir daha öpme." Deyip arkamı döndüğümde, Kadir Bey bize gülümseyerek bakıyordu. Muhtemelen ne kadar romantik bir çift olduğumuzu düşünüyordur. Kadir Bey'e gülümsediğimde, Demir elimi avucuna hapsederek yürümeye başladı. Bakışlarım hızla birbirine kenetlendiği ellerimize kaydığında, Demir'e baktım. Bana alayla bakarken, "Sakın benden etkilenme küçük aslan." Dediğini işittim. Gözlerindeki haylazlığı ilk kez çok net gördüm. Beni gıcık ve sinir etmekten zevk alıyordu, tıpkı beni her gece zehirlemekten zevk aldığı gibi. Onun onca yaptıklarını unutup, ondan etkilenecek kadar düşmezdim.

Hah! Kendini beğenmiş pis zampara!

Pezevenk!

Pis vahşi canavar!

Vicdansız yaratık!

"Hoş geldiniz evlatlarım!" Kadir Bey her iki kolunu açarak bize doğru yaklaşıp, Demir ile bana aynı anda sarıldı. "Allah nazardan, kötü gözlerden korusun. Allah uzun, sağlıklı ömür nasip etsin." Kadir Bey'in sıcak sarılışıyla affalıyıp ne yapmam gerektiğini şaşırdım. Kadir Bey geri çekildiğinde, sıcak gülümsemesi yüzünden bir an eksilmedi.

"Hoş buldum Efendim." Dedim çekinerek, Demir'in aksine ben böyle şeylere yabancı ve uzak biriydim.

"Hoş bulduk Dede." Demir eğilip, Kadir Bey'in elini öpüp alnına götürdüğünde, Kadir Bey Demir'e sıkıca sarılıp sırtını tüm şefkatiyle sıvazladı. "Nasıl geçti tatiliniz?"

Demir, Kadir Bey'den ayrıldığında, "İyi geçti dedem." Diye yanıtladı.

"Gel kızım, gel doya doya gelinime sarılayım." Kadir Bey'in çağırmasıyla ona biraz yaklaştım. Kollarını beni incitmek istemiyormuş gibi bana sardığında, içim titredi. Beni tanımıyordu henüz ama çok sevdiğini hissetmiştim. Kadir Bey bana şefkatle sarılıyordu. Amcamdan sonra ilk kez biri bana karşı merhametli ve şefkatliydi. Kollarımı sıkıca Kadir Bey'e sardığımda, göz pınarlarımda biriken yaşları geri gönderdim. "Demir seni üzmedi değil mi? Yine eşek şakaları yaptıysa bana söyleyebilirsin. Kulağından çekerim." Kadir Bey tatlı bir sinirle sordu.

Demir'e bakarak, "Yok Efendim. Eşekliği ve şakaları bıraktığına söz verdi." Dediğimde, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Demir'in gözlerine yerleşen küçük kıvılcımlar hoşuma gitmişti. Onu sinir etmeyi seviyordum.

Kafasını ağır ağır, sallayarak Demir'e bakarak konuştu. "İyi, iyi. Seni üzerse bana söylemen yeterli... Haydi eve geçin." Kadir Bey önümüzden eve girdiğinde, Demir'den kaçarak Kadir Bey'in peşine düştüm. Şimdi onunla hiç de kavgaya girecek değildim. Zaten bir haftadır onunla tartışıyorduk.

Eve girer girmez, Valide Hanım, Asuman Hanım ile Hazan bizi kapıda karşılamışlardı. Valide Hanım yine aynı soğuklukla bana bakarken, Asuman Hanım ile Hazan ise her zaman ki sıcaklıklarıyla bana sarılmıştı. Evin yardımcıları da bizi güler yüzle karşıladıklarında, gözlerim Züleyha Hanım'ı aramıştı. Muhtemelen şimdi fizik tedavidedir diye düşünüp, bana doğru heyecanla koşarak gelen Hazal'a gülümsedim.

"Zümra... Zümra bana çizdiğin resmi odamın duvarına astım. Gel bak, çok güzel oldu." Hazal sabırsızca elimden tuttuğunda, Arkamdaki Demir öküzü, "Minik! Abiye hoş geldin öpücüğü yok mu?" Diye sordu.

Hazal duraksayıp bakışlarını, benim ile Demir'in arasında gezdirdi bir süre, ardından elimi yavaşça bıraktığında, gülümseyerek Demir'e doğru koştu. Arkamı döndüğümde, Hazal sevinçle Demir'in kucağına atladı.

Mahcup çıkan çocuksu sesiyle, "Özür dilerim kuzen, ben Zümra'yı görünce seni unuttum." Dedi.

"Kuzen de ne ya? Abi diyeceksin bana. Abi," Demir'e göz devirdiğimde, yüzünü kaldırarak bana baktı. Ne olacak yani kuzen dese? Abiymiş hah! Külahımın Abisi. Katilsin sen!

Demir, Hazal'ın yanaklarını öperken, birden gözlerime günahsız ve kötü biri olarak görünmüştü. Başkaları Demir'i kusursuz ve harika biri olduğunu sanıyordu. Ama ben ise onun nasıl bir canavar olduğunu biliyordum.

"Hazal, kızım gel elini yıkayalım. Demir Abin ile Zümra yeni geldiler biraz dinlensinler." Asuman Hanım, Demir'e bakarak, yumuşak ses tonuyla, "Yemek on dakikaya hazır yengem. O zamana kadar odanıza çıkıp biraz dinlenin." Dedi, tebessümle.

Demir Hazal'ı kucağından indirip bana bakarak, "Tamam Yenge." Dediğinde, Hazal bana bakıp, "O zaman yemekten sonra resmi göstersem olur mu?" Diye sordu. Hazal'ın boyuna yetişmek işin yere çömelip kolundan tuttum. "Sorun değil güzelim. Yemekten sonra da görebilirim." Dediğimde, Hazal gülümseyerek, karşılık verirken ben de gülümsedim.

Demir, odasına çıktığında, ben de salona girip, Valide Hanım'le sessizce oturduk. Valide Hanım, yine sertti ama sanki torunuyla evlendiğimi, artık benim onun gelini olduğumu kabullenmişti sanki.

"Babaanne, ben de çıkıyorum size afiyet olsun. Staja yetişmem gerekiyor." Hazan içeri girip, Valide Hanım'ın yanağına sulu bir öpücük bıraktığında, Valide Hanım gülümseyerek, "Hazan, şöyle öpme diyorum kuzum." Deyip şakayla kaşlarını çattığında, ilk kez sıcak gülümsemesine şahit olmuştum.

Hazan omuz silkip bana döndüğünde, "Akşam görüşürüz tatlım. Sonra bol bol konuşalım." Deyip salondan çıktı. Salonda yine Valide Hanım ile yalnız kaldığımda, Yukarıya çıkmadığım için pişman olmuştum. Valide Hanım ile konuşacak hiçbir şeyimiz yoktu. Neyse ki Hazal neşeyle salona girdi de salonun gergin havası biraz yumuşadı. O gelmeseydi daha fazla dayanamayıp yukarıya çıkardım. Hazan yanıma otururken, merakla sol elime baktı. "Zümra, eline ne oldu? Acıyor mu?" Bakışlarımı mavi gözlerinden çekerek yarama baktım, "Küçük bir kaza oldu, ama acımıyor." Deyip, yüzünü acıyla buruşturan Hazal'a baktım. "Hiç mi ağrımıyor?" diye sordu, kaşlarını çatarak.

"Çok az ağrıyor," dediğimde, Demir de salona girdi. "Demir mi yaptı yoksa? O bazen çok sinirli oluyor. Yine mi sinirliydi." Demir, konudan bağımsız bir şekilde bize bakıp, Hazal'ın yanına oturdu.

"Demir kuzen sen mi yaktın Zümra'nın elini?" diye sordu, ürkekçe. Demir, Hazal'ı kucağına alıp bana yaklaştı, "Ben mi yaktım senin elini Zümra? Yoksa tost yaparken sen mi elini makinenin arasına sıkıştırdın?" Kara irisleri, benimle dalga geçercesine parlıyordu. Hazal'a bakıp, "Ben yaptım tatlım. Demir hiçbir şey yapmadı." Dedim, tebessüm etmeye çalışarak. Oysa Demir'i şimdi şurada bir kaşık suda boğmak istiyordum. Hazal derin bir nefes verdiğinde, olduğundan da şirin gözüktü gözüme. Bir an yanaklarını mıncıklamamak için kendimi tuttum.

Demir elime uzanıp sol elimi eline aldıktan sonra cebinden çıkardığı kremin kapağını açıp, kremi yavaşça elimin üstüne sürmeye başladığında, onu şaşkınlıkla izledim. Kesinlikle bir planı olduğunu tahmin ettim. Çünkü bir haftada bu kadar değiştiğine inanmak istemiyordum. O kötü kalpli, vicdansız bir canavardı. Yaramı iyileştirmek yerine daha çok kanatacağı yerde durduk yere böyle davranmasına bir anlam verememiştim.

"Ben yapmadım ama, iyileşmesi için her şeyi yapıyorum. Değil mi Zümra?" diye sorduğunda, yamukça sırıttı.

Ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım ama bu hareketleri hiç hoşuma gitmiyordu. Kaşlarımı çatıp, "Ne yapıyorsun?" diye sordum. Telaşla karşımda oturan Valide Hanım'a baktığımda, sinirle elimize bakıyordu.

"Hiçbir şey yapmıyorum sevgilim." Hazal Demir'in kucağından hızla çıkıp, Valide Hanım'ın yanına oturduğunda, Demir bana daha çok yaklaşıp, göz kırparak kafasını salladı. "Ne oldu?" Diye sorduğunda, fısıltıyla, "Oyunculuğuna hayran kaldım, kocacığım." Dedim. Bir an "Kocacığım." Dediğim için kendimden nefret ettim. Demir, tek kaşını kaldırıp, kafasını sağ omzuna yatırarak bana alayla baktı. Gözlerindeki, parıldamayla, hıçkırmamak için kendimi sıkarak, gözlerimi birkaç defa kırpıştırdım.

Demir'in şu an ki halleri hiç normal değildi.

"Anne masa hazır, sofraya geçebiliriz." Asuman Hanım'ın salona girmesiyle bakışlarımı Demir'den çekip Asuman Hanım'a baktım. "Kumrular haydi sizi de alalım." Dedi, samimiyetle.

Gerçekten başkalarının gözünde, aşık bir çift olarak mı gözüküyoruz?

Oysa yan yana geldiğimizde, ikimizin de gözlerinde sinir ve nefret şimşekleri çaktığına eminim.

Yemekten sonra, Kadir Bey ile Demir şirkete gitmiş, Asuman Hanım ile Valide Hanım da salonda, kahve içiyorlardı ben de eve gelen Züleyha hanımı alıp beraber odasına girmiştik. Züleyha Hanım'a yardım eden Aslı ile birlikte, Züleyha Hanım'ı dikkatlice yatağına oturtup, sırtını yatak başlığına dayadık. Aslı Züleyha Hanım'ın ilaçlarını verirken, bir süre sessizce onu izledim.

Aslı, yirmi yaşlarında ve esmer tenliydi. Saçları kıvırcık ve sim siyahtı. Züleyha Hanım'a yorulmadan bakıyordu, onun her hareketinden anlayan biriydi Aslı. Bir ara onunla uzun uzun sohbet etmeyi aklımın köşesine yazdım.

İlaçları veren Aslı tepsiyi alıp kapıya yöneldi. Züleyha Hanım'ın yanına yaklaşıp, yüzüne düşen saçını düzeltirken Aslı'nın odadan çıkmasını bekledim. Aslı odadan çıktığında, derin bir nefes alıp Züleyha Hanım'a baktım.

"Nasılsınız?" diye sordum, tebesüm ederek. Gözlerinin içi eski günlere göre daha sönmüş, ve yorgun görünüyordu. Bacaklarının üstündeki ellerine uzanıp avuçlarımın arasına aldım. İçimdeki bir türlü dinmeyen fırtınaları, Züleyha Hanım'a anlatmak için can atıyordum.

"Ah Züleyha Hanım, bir haftada yaşlandım sanki. Demir bana zehri vermeye başladı. Etkileri şimdilik beklediğim gibi ama zamanla zehrin yan etkileri daha artacağını biliyorum. Babamın size verdiği zehirle aynı mı öğrenmeliyim. Sonra geç olmadan zehrin yan etkilerini de öğrenmeliyim. Ah gerçekten kafam soru işaretleriyle dolu." Dedim, çaresizce.

Züleyha Hanım'ın yeşil gözlerine kara bulutlar indiğini gördüğümde, sol gözünden yanağına bir damla yaş düştü. Acıyla gülümseyip, baş parmağımla yanağındaki yaşı sildiğimde, içimdeki bütün acılara onu da ortak ettiğim için bir an iğrendim. Bunu yaparak bencillik yaptığımın farkındaydım. Ama benim bunları birine anlatmam gerekiyor ve bu bütün her şeyi en başından bilen Züleyha Hanım oldu. Eğer onun bunlardan haberi olmasaydı söyler miydim bilmiyorum?

"Bunları siz ağlayın, can çekişin diye anlatmıyorum." Dedim sitemle. Moralim bozulmuştu, Züleyha Hanım'ı sürekli üzdüğüm için kendimi kötü hissetmeye başladım. "Eğer ağlayacaksanız bir daha anlatmam,"deyip, ellerini bıraktım. Züleyha Hanım'ın gözlerindeki kara bulutlar hâlâ kaybolmamıştı.

"Neyse ben bir karar verdim Züleyha Hanım. Ve bu kararın sonunda mutlu olmayı düşünüyorum... Sanırım bir planım daha var. Yani zehir beni daha fazla ele geçirmeden, buradan kurtulmanın bir planını daha kurdum ama bu zaman alacak gibi. Önce Demir'i ikna etmem gerekiyor sonra ise kimseye fark ettirmeden gizlice planımı uygulamak kalıyor. Zaten en basitti de planı devreye sokmam olacak sadece her zaman olduğu gibi planımdan sonra umutla beklemem gerekecek." Yeşil gözlerindeki kara bulutlar yok olup, yerinde güneş açan gözlere bakarak gülümsedim. "Sizi üzgün görmek istemiyorum. Aynen böyle gözünüzün içi hep parlasın... Ben başımın çaresine bakarım, arsızım ben. Amacıma ulaşana kadar yorulmadan, her şeyi yaparım." Dedim, acıyla gülümseyerek. Arsızın teki olduğumu kabul ediyordum ama amcama ulaşmam zormuş gibi geliyordu.

Züleyha Hanım'a bir hafta boyunca yaşadığım her şeyi anlatmıştım. Benimle birlikte üzülüyor benimle birlikte gülümsüyordu ve onunla sohbet etmek bana iyi geliyordu. O her ne kadar konuşmasa bile beni anladığını bilmek güzeldi.

Züleyha Hanım'ın odasından çıktıktan sonra, Hazal'la yaptığım resmimin odasındaki yerine bakıp, Hazan ile uzun uzun sohbet etmiştik. O kendi sorunlarını ve okul hayatını anlatırken, ben ise onu sadece dinlemiştim. Çünkü ona anlatacağım hiçbir şey bulamamıştım.

🖤

Mutfakta oturmuş, keyifle Derya'nın fırından yeni çıkardığı kurabiyeleri kahveyle yiyordum. Demir'in eve gelmesine az kalmıştı ve eve gelir gelmez, onunla konuşmak istiyordum. Asuman Hanım, Derya ile birlikte akşam yemeğini hazırlıyorlardı, ara ara benimle sohbet edip, tekrar işine odaklanan Asuman Hanım, ahşap sandalyeyi çekip, yanıma oturduğunda, elindeki kalem ile küçük telli not defterine baktım.

Defteri açarken, "Deryacığım sen de gel yanıma. Eksikleri beraber yazalım." Deyip, bana baktı. Kahverengi irisleri, yeşilliklerime şefkatle iliştiğinde, şefkate susayan bir çiçek gibi kendimi sussuz hissettim. Ben kendimi bildim bileli, yengemin ve amcamın şefkatli kollarının arasındaydım. Amcam ve ailesi beni saksıdaki narin bir çiçekmişim gibi, büyütmüş benimle titizlikle ilgilenmişlerdi. Bir gün de onları geride bırakıp hiç alışık olmadığım ve tanımadığım insanların arasında kaybolduğumu hissediyorum. Nankörlük yapmak istemiyorum, Valide Hanım hariç herkes bana çok iyi davranıyorlar ama yine de benim ailemin sıcaklığını hissetmiyor, bir yanım onların sıcaklığını arıyordu.

Derya yanımdaki sandalyeyi çekip oturduğunda, kapının sesiyle sabırsızca gelenin kim olduğuna kulak kabarttım. Derya ile Asuman Hanım mutfağın eksiklerini saymaya başladıklarında, daha fazla dayanamayıp mutfaktan çıktım. Kapıya doğru yaklaşıp, içeriye giren Arslan ailesinin erkeklerinin teker teker, terliklerini giyip, kaban ve montlarını kapıda bekleyen Aslı'ya vermelerini izledim.

Kadir Bey beni karşısında gördüğünde, yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti. Gülümseyerek, "Hoş geldiniz Efendim." Dedim. Kadir Bey'in yüzü hemen asıldığında, neden bana kaşları çatık bir şekilde baktığını merak ettim. Yüzümde bir şey mi var diye düşünürken, Kadir Bey bana yaklaşıp, "Dede diyeceksin güzel gelinim." Dediğinde, kaşları düzelip tebessüm ederek omzuma dokundu."Ben artık senin de dedenim. Ve bana Efendim demeni istemiyorum." Kalbimin gizli bir el tarafından sıkıldığını hissettim. Nefret ettiğim adamın ailesine karşı tüm kalbimle sevgi besliyorum ve böyle yapmamalıyım. Kalbimi sıkan el gevşediğinde, gülümseyerek, "Peki, dede." Dediğimde, Kadir Bey'in neşesine neşe katmışım gibi hissettim. "İşte böyle güzel gelinim. Hoş buldum gelinim." Deyip, gülümseyerek salona girdiğinde, Valide Hanım'la sesini işittim. Adnan Bey'e gülümseyerek, "Hoş geldiniz efendim." Dediğimde, tebessümle, "Hoş buldum küçük Hanım." Deyip salona ilerledi.

"Ben de hoş buldum Zümra." Mert dalga geçerek yanıma geldiğinde, Yiğit de arkasından geldi. "Siz de hoş geldiniz." Dedim sabırsızca, Mert'le Yiğit kafalarıyla onayladıklarında, merakla arkalarına baktım. "Demir nerde?" diye sordum dan diye.

Yiğit kıkırdarken, Mert tek kaşını kaldırıp yüzümde bir şey arıyormuş gibi baktı. Ardından elini alnıma koyup, "Zümra iyi misin? Ateşin de yok." Deyip, elini çektiğinde, gözlerimi devirerek Yiğit'e baktım.

Yiğit, "Dışarıda telefonla görüşüyor birazdan gelir." Deyip salona geçti. Mert ile yalnız kaldığımızda, bana yaklaşıp elimi avucuna aldı. N e yaptığını anlamadan onu izledim. "Elin nasıl?" Diye sordu yumuşak sesiyle. Bakışlarımı elime çekerek, "İyileşiyor." Diye yanıtladım.

"Sen nasılsın? Alışabildin mi buraya?" Sesi içindeki vicdan azabını çıplak bir şekilde belli etmişti. alayla gülümseyip, "Bilmem." Dercesine kafamı salladım.

"Sence nasıl olabilirim? Burada tehditle tutuluyorum. Kalıcı olmadığım için alışmama gerek yok değil mi?" Mert'e karşı eskisi kadar öfkeli değildim ama yine de her şeyi unutarak davranamazdım. Mert'in yüzünden okunan gerginliği bölen şey, Demir'in içeriye girmesi olmuştu. Bakışlarımı Mert'en ayırıp Demir'e baktığımda göz göze geldik.

Bakışlarını benden ayırmayıp, kabanını çıkarttığında, ayaklarına terlikleri giyerek kafasını ne var? anlamında sallayıp, bize doğru geldi. Mert gerginliğini koruyarak, "Gel, gel Demir. Karın seni kapılarda karşılıyor." Bakışları ikimizin arasında gezerken, Demir ile aynı anda Mert'e sinirle baktık. Mert ikimize ürkerek bakıp, "Karı koca aynısınız siz be. Şakadan da anlamıyorsunuz." Diye söylediğine, kıkırdayıp Demir'in koluna yavaşça vurup yanımızdan ayrıldı.

Demir, Mert'in arkasından, "Dengesiz!" Diye homurdanarak bana baktı.

Kara gözlerine sessizce bakıp, konuşmaya nereden başlamam gerektiğini düşünmeye başladım. Demir'i ikna etmemin bir yolunu bulmalıydım. "Zümra köpek yavrusu gibi bakmayı bırak da ne isteyeceksen iste. Yorgunum zaten bir de seninle uğraşmayayım." Demir'in sert sesiyle kendime gelip, ona biraz yaklaştım.

"Biraz konuşabilir miyiz?" Fısıltıyla konuştuğumda, kafasını yüzüme eğip, fısıltıyla, "Neden fısıldayarak konuşuyorsun? Çok mu özel?" Diye dalga geçti.

Kafamı hızla geriye çekip, koluna bir tane vurdum. "Öküzsün işte! Hiçbir şeyden anladığın yok! Seninle düzgün konuşanda kabahat!" Sinirle konuşup, salona gitmek için arkamı döndüm. Ama Demir, kolumdan tutarak beni kendine çektiğinde, "Zümra, neyin var?" diye sordu.

Sert döndürmenin hızıyla, iki avucum göğsüne eviymiş gibi tutunurken, burunlarımızın ucu birbirine değdi, nefeslerimiz iç içe karışarak özgürlüğe kavuştu. Gözlerimiz birbirine tutunarak baktı. Ne o beni bıraktı ne de ben avuçlarımı sıcak göğsünden kaldırdım. İkimiz de birbirimize bakıp donduk. Burnuma çalan kokusu, bana ormanın karanlığını hatırlatırken, bakışları aralık olan dudaklarıma kaydı ve benim de bakışlarım dudaklarına kaydı. Biçimli dolgun dudaklarının arasından sızan sıcak nefesleri, yüzüme çarpıp neşeyle havaya karışıyordu.

Boğazındaki adem elması hareketlendiğinde, tekrar gözlerime bakıp yüzünü biraz eğdikten sonra gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Boynumdan yükselen kokumu içine çektiğinde, bir süre neden böyle durduğumuza anlam veremeyip, Demir'in ne yapmaya çalıştığını düşündüm.

Sanki ben de bir şey arıyormuş gibiydi. Yüzünü boynuma daha çok yaklaştırdığında, bütün sırtım karıncalandı. Omurgalarım birbirinden ayrılıp, rahatsızca içime döküldüler. Çünkü benim boynumda tikim vardı, ve şu an zor dayanıyordum. Boynumu geriye attığımda, dudaklarımın kenarı haylazca yukarıya doğru kıvrıldı. Sesli gülmemek için dudaklarımı sıkıca birbirine bastırıp, "Dur, Demir." Diyebildim sadece. İçimden gelen kıkırdama isteğimi bastırdım. Demir gözlerini açtığında, yaptığına kaşlarını çatarak kafasını geriye attı. Bu adam kesinlikle manyaktı.

"Abi..." Demir'i omzundan itip, Merdivenlerde bize sinsice bakarak inen Hazan'a baktım. "Balayınızı biraz daha mı uzatsaydınız? Birbirinize doyamamışsınız." Hınzırca gülen Hazan'dan bakışlarımı çekerek Demir'e baktım. "Ne diye bizi izliyorsun sen? Git içeri." Demir, her zamanki öküzlüğüne son gaz devam ederken, Hazan bana bakıp göz kırparak salona girdi. T

ekrar Demir'e baktığımda, az önceki yakınlığımızı unutmak istedim. "Sonra konuşalım mı?" Diye sordu ciddiyetle. Hızla kafamı sallayıp, "Olur." Diyerek kattaki banyoya doğru ilerledim.

🖤

Uzun ve neşeli geçen akşam yemeğinden sonra, bütün ev halkı salonda oturmuş kahveyle birlikte sohbet etmişlerdi. Onları yine sessizce dinlemiş, mutlu ve sıcak yuvamdan beni vicdansızca koparıp çıkaran Demir'den daha çok nefret etmiştim.

Nefretimin boyutu her geçen gün artmaya devam ediyordu. Uzayın derinliklerinde nefretimi kussam, bütün uzayı içine hapseder diye düşündüm. Demir'e olan nefretimi, kalbim artık taşıyamıyordu, nefreti kalbimden taşıp ciğerlerime dökülüyordu.

Uzun bir geceden sonra ev halkı birer birer odalarına çekilmeye başladıklarında, ben de uyumak için odama doğru ilerledim. Demir arkamdan gelirken, ben sol merdivenlere yöneldim. O ise sağ merdivenlere yönelerek bana şaşkınlıkla bakıyordu. Onu umursamayarak, bana verilen odaya doğru döndüğümde, Demir arkamdan, "Nereye?" diye sordu.

Ona sanki bilmiyormuş gibi bakıp, "Odama gidiyorum," diye cevap verip arkamı dönerek yürüdüm.

"Zümra, buraya gel!" Otoriter ve pürüzsüz çıkan sesin sahibine dönerek, "Senin odanda uyumayacağım." Dedim kararla.

İçimdeki öfke yanardağı yine uyanmaya başlarken, lavları Demir'e püskürtmek istiyordum. Onu yakıp, yıkmak istiyordum. Çok bilmişliği ve sürekli bana emir vermesinden nefret ediyordum. "Sevgilim, yanlış yöne gidiyorsun." Demir'in rol yeteneği devreye girdiğinde, merdivenlerin başında bizi izleyen Valide Hanım'a baktım. Gözlerindeki merakı çok net görmüştüm. "Demir'im bir sorun mu var yavrum?" Valide Hanım sorunun olmasını diliyormuş gibi bize bakarken, "Yok babaanne, sana iyi geceler." Deyip bana göz kırptığında, sinirle omuzlarımı düşürerek, Demir'in odasına yöneldim. Altı ayın sonunda sinir hastası olmazsam eğer başka bana hiçbir şey olmaz.

Damarlarımdan dolup taşan öfkeyle odaya girdiğimde, Demir hemen arkamdan odaya girip kapıyı kapattı. "Biz evliyiz ve senin odamda uyuman gerekiyor. Bunu bilerek yaptığını biliyorum Zümra. Beni sinirlendirerek eline hayal kırıklığından başka hiçbir şey girmez. O yüzden boşuna çabalayıp durma, sessizce altı ayın bitmesini bekle." Dedi, sertçe.

Zihnimi talan eden öfkeyle, gece karanlığından bile kara gözlerine baktım. "Altı ay, altı ay deyip durma! Sinirimi bozuyorsun!" kolumu uzatıp, "Ver şu zehri uyuyacağım!" Dediğimde, bakışlarım yatağa kaydı. Ardından ise usulca odada gezindi bakışlarım. Küçük koltukta asla uyumazdım. Ben yatakta yatacaktım. Bu umurumda bile değildi.

Demir'in bakışları arkamdaki yatağa kaydığında, "Yatağımda ben uyuyacağım." Deyip dolabına ilerledi. Dolap kapağını açıp içinden pijamalarını ile boxerını alıp banyoya girdi. "Gelene kadar üstünü değiştirip beni bekle." Dediğinde, banyo kapısını kapattı.

Arkasından homurdanarak dolaba yöneldim. Kocaman dolabın yarısına elbiselerim düzgünce yerleştirilmiş ve katlanmıştı. Çekmeceden iç çamaşırlarımı alıp, çeyiz için bana aldıkları beyaz içi pamuklu saten pijamalarımı da alıp yatağın üstüne bırakarak Demir'i beklemeye başladım. Zehri verdikten sonra duş alacaktım. Umarım işe yarardı.

Banyodan kesilen sus sesiyle, Demir kapıyı açarak odaya girdiğinde, kaşları havalanarak bana baktı. "Neden giyinmedin?" Saçını kuruttuğu havluyu koltuğun üstüne bıraktığında, "Ben de duş alacağım." Dedim.

"Ne zaman konuşacağız?" Diye sordum düz ses tonuyla.

Birkaç saniye düşündükten sonra, "Ben ne zaman istersem." Dedi. Suyuna gitmek için sessizce durdum. Planımı sinirim yüzünden mahvetmeyecektim.

Yatağa oturarak kolumu uzattım. "Haydi zehri ver de duşa gireyim." Beni güçsüz görmesini istemiyordum. Ona karşı daima güçlü durmalıydım. Daha fazla üstelemeyerek, tropidu kurarak karşıma bıraktı. Video kaydını açıp, dolabındaki kasayı açarak içinden zehri çıkarttı. Kasaya göz ucuyla baktığımda, içi zehirle dolu olan kasadan korkuyla bakışlarımı çektim.

Onları bana acımadan enjekte edeceğine inanmıyordum. Kalbinin çürümediğine inanmak istiyordum. Kalbinin küçük bir köşesinde hâlâ vicdan kırıntılarının olmasını dileyerek Demir'e baktım.

Sert çehresiyle bana yaklaştığında, sağ tarafımda durdu. "Anlat bakalım küçük aslan? Etkileri muhtemelen başlamıştır. Nasıl hissediyorsun?" Yanıma oturduğunda, "Sana bir iyilik yapayım mı? Artık soğuk su da işe yaramayacak. Her akşam soğuk suya girmene gerek yok. Kış mevsiminde bir de zatürre olup başıma kalma." Söyledikleriyle gözlerim kocaman açılırken, Demir'e baktım.

Biliyordu. Yan etkilerini bildiği gibi, benim soğuk suyla duş aldığımı biliyordu. Gözleri bana doğruyu söylerken, gözlerimi sıkıca yumup sessizce zehri vermesini bekledim. Koluma batırdığı iğneye alışmıştım sanırım. Canımın yanmasını artık umursamıyordum bile.

Demir zaferle, tropidu toplamaya başladığında ben de duş almak için banyoya girdim. Krem renginin hakim olan banyosu büyük ve ferahtı. Kapının sağına küvet konulmuş, karşı köşesine ise duşakabin ve yanına ise klozet koyulmuştu. Bu sefer, değişik bir şekilde vücudum fazla ısınmamış ve soğuk suda fazla kalmama gerek kalmamıştı. Yaklaşık yarım saat boyunca banyoda oyalanarak odaya girdiğimde Demir, yatağa uzanmış telefonuyla oyalanıyordu. Banyodan çıktığımı gördüğünde, bakışları ayak uçlarımdan başlayarak hızlıca ıslak saçıma tırmandı. Birkaç saniye ıslak saçımda duran bakışlarını nihayet çekerek, elindeki telefonu baş ucundaki komodine bırakarak, "Uyuyacağım ben ışığı kapat." Deyip uzanarak yorganı üstüne örttü.

Rahat tavrına yine sinirlerim bozulunca, sinirle yatağa yaklaştım. "Ya dağ öküzü müsün sen acaba? Ben nerede uyuyacağım?" diye sordum, sinirle pürüzlü çıkan sesimle. "Nerede uyuyacaksan uyu bana ne kızım?" yorganı yüzüne kadar çektiğinde, sinirle oflayarak, tabanlarımı yere vurarak yatağın diğer tarafına yürüdüm.

Madem öyle, ben de yatakta yatacaktım. Umurumda bile değil, rahatsız oluyorsa kendine başka bir yer bulabilir. Yorganı açarak yatağa uzanıp, Demir'e sırtımı döndüm.

Yatağı işgal eden kokusu burnuma dolup, ciğerlerime ulaşırken, yerimden rahatsızca kımıldadım. Beni öldürecek adamla aynı yatakta uyumam fazla mı ağır oldu? diye düşünürken, birden oflayarak kımıldadım. "Zümra, yerinde dur uyuyacağım ben!" Tekrar kımıldadım, ayağım bacaklarına değdiğinde, bedenimi uyaran sinyaller uyanıp tetiğe geçti. Onunla temas kurmamalıydım.

Temas yok Zümra! Temas yok!

Bacaklarımı tekrar oynattığımda, Demir çevik bir hareketle, üstündeki yorganı atıp üstüme eğildi. Sırt üstü uzanmış bir şekildeyken, üstüme eğilen Demir'e gözlerimi kırpıştırarak baktım. Her iki avucunu yastığıma bastırıp, yüzüme sinirle konuştu. "Yerinde uslu duracaksan dur yoksa benimle uyumana izin vermem!" Dediğinde, onunla bu kadar yakın olmaktan rahatsız olup bakışlarımı kara gözlerinden çektim. Zaten ciğerlerimi esir alan kokudan rahatsız oluyordum, şimdi ise kokusu daha çok burnuma doluyor ve yetmezmiş gibi genzimi yakıyordu.

"Uslu duracak mısın Zümra?" diye sorup, kafasını sol omzuna eğerek kaçırdığım gözlerime ısrarla bakarak bir cevap bekledi.

"Seninle uyumaktan nefret ediyorum! Senden de nefret ediyorum! O iğrenç parfümün de berbat kokuyor!" diye cırlayıp, Demir'i olağan gücümle üstümden ittirdim.

Sırt üstü uzandığında, kahkaha atarak kafasını sağa döndürüp bana baktı. "Zümra bak ciddiyim, sakın bana karşı bir şey hissetme." Dediğinde, inanamıyorcasına ona batım.

"Aslında sen bana aşık olma da? Hah! Kendini beğenmiş ukala! Pis zampara! Öküz!" diye homuranarak, yorganı üstüme örtüp Demir'e arkamı dönerek uyumak için gözlerimi kapattım.

Demir'in düzenli nefes alış verişinden uyuduğunu anlamıştım. Zehrin etkisi bütün bedenimi esir almış, bedenim acıyla harmanlaşıp nefes almamı zorlaştırıyordu. Göğsüm sıkışıp, gevşiyor nefes almak zorlaşıyordu.

İçimdeki yanardağ uyanmış ama dışarıya patlamak yerine içinde patlamış, bütün lavlar içime dökülmüş gibi hissediyordum. Acıyla yorganı üstümden kaldırdığımda, sağımda huzura uyuyan Demir'e baktım. Bana bunu yaparken nasıl olur da vicdanı sızlamıyordu? Nasıl olur da hiçbir şeyi umursamadan yaşıyordu? Onu anlamıyordum ve sanırım hiçbir zaman da anlamayacaktım.

Takatsizce ayağa kalkarak, balkona açılan kapıyı açarak dışarıya çıktım. Nefes alıyordum ama aldığım nefesler ciğerime kesik kesik ulaşıyordu. Gözlerim kararıp, başım dönmeye başladığında, balkonun demir korkuluklarına sıkıca tutundum. Ayaklarımın altında kayan dünyayı durdurmak için, gözlerimi sıkıca yumup başımı öne eğdim. Bacaklarım bedenimi daha fazla taşıyamadığı için dizlerim sertçe zemine yapıştı. Zehir, bütün bedenimi acımasızca etkisine alırken, bir an bedenimin çürüyüp, kaybolmaya mesken tuttuğunu sandım.

İlk kez böyle hissediyorum. İlk kez öleceğimi hissettim. Demir Arslan beni gerçekten öldürüyordu.

Yerde ne kadar hareketsiz kaldığımı bilmiyorum ama içeriden gelen Demir'in sesiyle toparlanıp ayağa kalktım.

"Zümra, içeri gir! Dondum kızım ya!" Demir'in soğuk demesiyle, üşüyen bedenimin farkına vardım. Zehir, o kadar ağır gelmişti ki üşüdüğümü bile fark etmemiştim. İçeri girip balkon kapısını kapattığımda, Demir'in kara gözlerine bakmadan yatağa uzanıp yorganı yüzüme kadar çekerek soğuk bedenimi ısıtmaya çalıştım. Demir, uykulu sesiyle homurdanarak uymaya devam ettiğinde, ben de gözlerimi kapatıp uyumak için dua ettim.

Bütün gece, acı içinde kıvranıp durmuştum. Demir, hiç uyanmamış huzur içinde uyumaya devam etmişti. Sabaha karşı zehrin ölümcül etkisi bedenimi, terk edip eski huzuruna kavuşturduğunda, uykuya hasret kalan bedenimi, uykuya teslim ettim.

Uykuda olmama rağmen, zihnim yarı uyanıktı ve dışarıdan gelen sesleri boğuk bir şekilde duyabiliyordum. Odadan gelen seslerle, gözlerimi ağırca açıp bana doğru gelen Hazal'la göz göze geldik. Yatağın üstüne atlayıp "Günaydın Zümra!" diye neşeyle bağırdı.

Kulaklarımı kapatma isteğini bastırarak zorla gülümseyip, "Günaydın prenses." Dedim. Uykumu tam alamamıştım, bu yüzden kendimi kötü ve yorgun hissediyordum.

Hazal yüzünü asarak, Demir'in boş olduğu yastığına kafasını koyup, uzandı. "Biliyor musun? Biz eskiden sürekli Demir ile uyuyorduk ama artık Demir'in seninle uyuması gerekiyormuş. Annem onunla uyumama izin vermiyor, çünkü o artık evlendi ve seninle uyuması gerekiyormuş," dedi, üzülerek. Bedenimi sola döndürüp, Hazal'a baktım. Sanırım Demir ile uyumamı kıskanmıştı.

"Demir'le uyumayı çok mu istiyorsun?" diye sordum, aklıma gelen sinsi planı devreye sokmak için Hazal'ın yardımına ihtiyacım vardı. Kafasını hafifçe sallayıp, bana yaklaşarak, "Evet, Demir çok güzel uyuyor, bana sıkıca sarılıp sürekli masallar anlatıyordu. Ama kimseye masal anlattığını söylememem gerekiyormuş. Sen karısı oldun ya belki artık geceleri sana masal anlatıyordur, yani biliyorsun diye sana söyledim..." Yüzüme daha çok yaklaştı. "Demir, masal anlatmayı çok seviyor." Duyduklarıma inanmak istemiyordum. Belki Demir, Hazal'ı kandırmıştır diye geçirdim aklımdan. Çünkü benim tanıdığım Demir, vicdansız, kalbi olmayan kaba biriydi.

"Ama biraz sıkıcı sanki, sonu hep üzgün bitiyor. Değil mi?" diye sordu. Parlayan mavi irislerine bakıp, "Haklısın," diye onaylayıp dudaklarımı büzdüm. "Sana mutlu sonla biten masalları anlatabilirim. Hem de her gece, ama bunun için bizimle uyuman gerekiyor." Gözleri mutlulukla açılınca, "Gerçekten mi?" diye sordu heyecanla. "Gerçekten." Dediğimde, Hazal sevinçle boynuma sarıldı. "Bu harika bir fikir. Artık Demir'in anlattığı sıkıcı masallar yerine daha güzel masallar dinleyeceğim." Üstüme uzanan Hazal'la beraber kahkaha atarak birbirimize sarıldık. Çocuklardan nefret ederdim ama Hazal farklıydı. Şımarık ve huysuz çocuklar gibi değildi. Yaşına rağmen gayet akıllı ve zekiydi.

Banyonun kapısı açıldığında, içeriye giren Demir'le göz göze geldik. Bakışlarındaki huysuzluğu umursamadan, Hazal'a baktım. Hazal, Demir'e kocaman gülümserken, hızla üstümden kalkıp yatağın üstünde bağdaş kurarak yüzüne düşen saçlarını düzeltti.

"Günaydın Demir. Dedem sizi bekliyormuş. Amcamı ziyaret edecekmişsiniz." Dediğinde, Demir Hazal'a yaklaşarak, "Günaydın cimcime. Haydi sen aşağıya in dedeme yarım saate aşağıya ineceğimizi söyle." Sanırım, Kenan Bey'in mezarına gidecektik.

Hazal odadan çıkmadan önce, Demir onu defalarca öpüp aşağıya göndermişti. Bu adamı anlamıyordum. Masum birini zehirleyecek kadar hasta, çocukları içine hapsedecek kadar şefkatliydi. Onun şefkati vardı ama bir tek bana yoktu. Çünkü ben katilin kızıydım ve o katilin kızı, babası yüzünden haksız yere bedel ödüyordu.

🖤

Ölüm...

Bu hayatın, aslında kocaman bir yalandan ibaret olduğunun en büyük kanıtıdır, ölüm.

İnsanoğlu yaşamayı seven canlılardır, ölüm bazıları için ağır olurken bazıları içinde ödül gibi gelir.

Ölüm bana hiçbir zaman ağır gelmemişti, ama haksız yere öldürülmek bana çok ağır geliyor.

Mezarlığa girdiğimizde, ölüler şehrine ayak basmış gibi hissettim. Burda yatan her ölünün bir, hikayesi ve sevenleri var. Araba kazasında, ağır bir hastalık sonucunda, yaşlılıktan, yeni doğan bebekler, Vahşice katledilenler ve katiller hep bir arada toplanmışlardı. Bir gün ben de gerçekten bu şehre ayak basacaktım. Ama bunun şimdi ya da altı ay sonra olmasını istemiyordum. Biliyorum ölümün önüne kimse geçemez ama benim ölüm nedenim zehir olmamalıydı.

Mezar taşlarında yazan isimleri okuyarak, önden yürüyen Kadir Bey'i takip ediyordum. Demir, yanımda adımlarını bana uydurarak yürürken, ilk kez onu bu kadar gergin ve ruhsuz görmüştüm. Babası ile ölen kardeşi hakkında hiç konuşmamıştı. Onun derdi sadece annesine yapılanların intikamını almaktı.

Belki babasını sevmiyordur Zümra.

Kadir Bey ile yanındaki korumaları Arslan Ailesi yazan mezar taşının başında durduklarında, geldiğimizi anlayarak arkada durup, saçıma taktığım şalı düzelttim. Demir'in yanında durup, göz ucuyla yüzüne baktım ama siyah gözlük taktığı için maalesef gözlerini göremiyordum. Arkamızda bize eşlik eden korumalar da durduğunda, tamamen Kadir Bey'e odaklandım.

"Ben geldim evlat..." Kadir Bey'in sesi titrerken, ağlamamak için kendini sıktığı çıplak bir şekilde belli oluyordu. Onu böyle görmekle, boğazıma kocaman bir yumru oturdu.
Bir an dağılan ailemin ölmelerini istedim. En azından mezarlarına gidip onlar için üzülürdüm ve teselli olurdum. Bu kadar belirsizlik içinde kalmazdım. Annem yaşıyor ama nerede olduğu belli değil. Babam ise yaşayan bir ölü zaten.

"İyisin, iyisin... Yaşlandım artık evlat... Bu haylazların başını bağlamadan yanına gelmeyeceğim diye söz vermiştim değil mi? Sözümü tutmaya başladım evlat... Sen de kardeşin de rahat uyuyun, gözünüz arkada kalmasın..." Durdu, derin bir nefes alıp devam etti. "Demir'in başını bağladık... Gelinin çok güzel, çok hanımefendi biri evlat. Gözüm arkada kalmayacak artık." Bana döndüğünde kafasıyla, yanına çağırdı. Demir'e kararsızca baktığımda, önünde birlerştirdiği elini elime uzatıp, soğuk elimi avucunun arasına aldı.

Üşüyen bedenimin onun tek bir dokunuşuyla elektiriklenmeye başladığında, elini sıktım. Kadir Bey'in yanında durup, Kocaman harflerle, Kenan Arslan, Ahmet Arslan ile Narin Arslan, yazan yazılara baktım.

"Zümra... Gelinin adı gibi, pek de güzel, ve narin biri... Demir'inle pek de yakışıyorlar." Demir, Kadir Bey konuştukça içindeki bütün fırtınaların acısını elimden çıkarıyordu. Bütün gücüyle elimi sıkarken, birbirine kenetlenmiş ellerimize acıyla baktım. Parmaklarımız soğuktan kızarmış olmasına rağmen, Demir'in sıktığı yerler bembeyaz olmuştu. Canımı acıtıyordu ve bunun farkında mıydı bilmiyorum.

Kulağına yaklaşıp, "Elimi acıtıyorsun," deyip, acıyla yüzümü buruşturduğumda, Demir sanki fark etmemiş gibi bakışlarını ellerimize çekip hızla sıktığı elini gevşetti. Parmaklarımdaki kan akışı hızlanırken, sızlayan elimin ağrısı yavaş yavaş dinmeye başlamıştı.

"Şimdi sırada diğer evlatlarım var... Onları da hayırlısıyla yuva sahibi yapayım, o zaman yanınıza gelmeye hazır olurum evlatlarım..." Kadir Bey, içine derin bir nefes çektiğinde, bize bakıp acıyla gülümsedi. "Sizi yalnız bırakayım... Arabayla şirkete geçeceğim..." Demir'e bakarak, "Sen de karını eve bırak sonra şirkete gelirsin evlat." Deyip, oğullarıyla ve geliniyle vadalaştıktan sonra, arabasına bindi. Araba mezarlıktan çıkıp gözden kayboluncaya kadar Demir sessizce bekledi.

Kenetli elimizi hızla bırakan, Demir'e baktım. "Arif! Zümra'yı eve bırakın. Benim şirkette işlerim var." Sinirle konuştuğunda Arif kafasını sallayarak, "Tamam abi." Dedi. Demir yüzüme bakmadan arkasını dönüp arabasına bindi.

Damarlarımdaki kan akışının durduğunu hissetim. Bir insan, ne kadar kötü olamazsa Demir, aksine o kadar kötüydü. Onun gerçekten bana karşı tavırları kalbimi kırıyordu. Bana iğrenerek bakması zoruma gidiyordu.

Soğuk havanın yapamadığını Demir bir hareketiyle yapmıştı. Sözleri ve bakışları bütün bedenime keskin bir bıçak gibi ağır çizikler bırakarak kan içinde bıraktığını hissettim. Kalbim zaten paramparçaydı, o kadar kırılmıştı ki kalbim. Artık dışarıdan gelen hiçbir hakarete ve harekete tepki vermiyordu.

Gözlerimden, ateş gibi yanağıma düşen göz yaşımı serbest bırakarak, Demir'in arkasından değersiz bir teneke parçası gibi bakakaldım. Onun yaptıkları, benim kaldıramayacağım kadar ağır bir ithamdı. Paramparça kalbimin, kırıklarını teker teker toplayarak arabaya bindiğimde, bir kere daha ağlamamak içi çabaladım.

🖤

Yeni bölümde görüşmek üzere

Kendinize iyi bakın

Kitabımın beğendiğiniz kısımları TikTok ta paylaşarak bana destek olabilirsiniz.

#zümra #thezelalo #Demirarslan #Zümrakorhan

Hastag'leriyle paylaşabilirsiniz.

Son olarak bildirimlerden ve yeni bölümlerden haberdar olmak için İnstagram, TikTok ve Wattpad hesaplarımı takip etmeyi unutmayın.

TikTok: thezelalo


Continue Reading

You'll Also Like

3.8M 149K 68
Başarısı, dimdik omuzları ile herkesi kendine hayran bırakan bir kadın, Işıl Sencer. Gizemli Cazibe Tüm gücüne rağmen geride duran ama güven veren a...
4.7K 336 12
Mara, günahkârlara bedel ödetmeye geldi aşka ihanet edenlerin hiçbirini affetmedi... -------- Geçmişi boğan zifiri karanlık geceyi yarıp gün yüzüne ç...
662K 41K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
18.4M 631K 88
Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen yalnız kalmanız durumundan yazar kesinlikl...