Sirena| Texting

By Irmakbensol2

243K 24K 17.9K

054***: "Herkes birbiri için ölür olmuş." 054***: "Sen benim için yaşar mısın?" "Kendi sonumu getirmem için... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20- (GİZEMLİ)
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-

-8-

8K 745 431
By Irmakbensol2


Selam,🐇💕

Yıldıza basarak oy vermeyi ve satır aralarına yorumlar bırakmayı unutmayınız.

Keyifli Okumalar🦋

Emir Can İğrek- Nalan

Kitabı daha iyi anlatan bir şarkı olamazdı, bu bölümde anlayacaksınız:)

&&&

Sırtımdan süzülen bir damla iri terin sıcak tenimden kürek kemiğime kadar süzüldüğünü hissediyordum.

Yanaklarım öyle yanıyordu ki cehennem sıcağında kavruluyormuş gibi hissediyordum.

Sızlayan kirpik diplerim ve bedenimde anlam veremediğim büyük sızı beni uyandırmaya itiyordu.

Sızlayan yorgun kirpiklerimi bilincimi toplamaya çalışarak araladığımda sisli karanlık içimi biraz daha karartmaya ve kaşlarımı çatmama sebep oldu.

Boğazımı kamçılayan güçlü ağrı ile yutkunarak kendime gelmeye çalıştığımda ellerimin hedefi alnım oldu.

Sımsıcak tenime nazaran soğuk parmaklarım alnımda dolaştığında ateşimin olduğunu anladım, parmak uçlarım şakaklarıma doğru ulaştı ve kısa, yumuşak hareketlerle daireler çizdi.

Uyku ve yeni kavradığım hastalığın mahrurluğuyla gözlerimi karanlığa dikerek kendime gelmeye çalıştım.

Zihni'm koca bir boşluktu.
Hatta abartmak gerekirse uzay boşluğuydu.

Anlaşılan o ki algılarımın açılması zaman alacaktı.

Karanlık gözlerimi yorarak göz kapaklarımı ağırlaştırsa da birkaç dakika öyle kaldım.

Kendime geldiğimde boğazımda ki neredeyse katlanılmaz gıcıklığa karşı öksürdüm ve dikleşerek gözlerimi sabit tuttuğum noktadan alıp odada gezdirdim.

Bedenim ayazda kalmış bir serçe gibi titrerken odamda olduğumu bile yeni anlıyordum.

Karanlık her köşesini bildiğim odamın izlerini gizlemezken bakışlarım üzerime gitti ve o an durdum.

Kirpiklerimi hızlıca kırparak dudaklarımı araladığımda sıcak nefesim dudaklarımın arasından koparak soğuğa karşı sızıldı.

Örtüm üzerimde yoktu, kalın pijama üstümün kolları dizlerime kadar sıyrılmıştı.

Çatılı kaşlarımı biraz daha zorlayarak sonuna kadar çatmaya çalışsamda başaramadım.

Üzerimde ki örtüyü titreyerek boğazıma kadar çektiğimi hatırlıyordum ve kalın pijama üstümü bu kadar üşümüşken dirseklerime kadar sıyırmam mümkün değildi.

Zihnimi iyice kurcalarken hiçbir sonuca varamadım. Çünkü sadece titreyerek ve üşüyerek yatağa girdiğimi hatırlıyordum.

Şuan ki konumuma bakarsak baya hastaydım.

Gözlerim kısılarak dikkatlice yerde dolaştığında bilinçsizce örtüyü üzerimden atmış olma ihtimalimi noktalamaya çalışıyordum.

Fakat hayır örtü yerde de değildi.

Parmaklarım dirseğime kadar çıkmış olan kalın pijama gittiğinde titreyerek pijama kollarımı aşağıya çekiştirdim ve pijamamın kollarını sıkıca tutarak bedenimin titremesini durdurmaya çalıştım ama nafileydi.

Öylesine üşüyordum ki bir buzluğun içine koyulmuş gibi hissediyordum.

Boğazımı kamçılayan o gıcık ve ağrı beni tekrardan öksürttüğünde usulca yataktan kalkıp kendime örtü bulmak adına ışığı açtım.

Işığı açar açmaz titreyen bacaklarımı fark etsemde kendimi daha kötü hissetmemek adına bacaklarıma bakmadım ve gözlerimin ışığa alışmasını beklemeden yürümeye başladım.

İçimde ki huysuz taraf hasta olduğum için ortaya çıkmaya çalışsa da hastalandığımda yalnız olduğum için bu durumlara alışıktım. Bu yüzden olgun davranacaktım.

Önüme düşen saçlarım burnumu gıdıkladığında gözlerim bir an da odamın en köşesinde ki yatak örtümü buldu.

Bir an duraksayarak doğru mu görüyorum diye düşünsemde kendime hastasın, kör değil dedim.

Örtüm oradaydı. Köşede ki lila rengi, beyaz karışımı tekli koltuğun üzerindeydi.

Titremesini eskisine göre daha az sürdüren bacaklarımın titremesiyle yerimde durmayıp koltuğa ilerledim. Koltuğun önüne geldiğimde örtüyü hızlıca elime alarak gözlerimi üzerine diktim.

"Nasıl geldin sen buraya?" Diye sorgular bir şekilde kendi kendime mırıldandım.

Sesim öylesine kısık çıkmıştı ki içimden mi söyledim dışımdan mı ben bile kavrayamadım.

Bakışlarımı örtüden alarak örtüyü hızlıca bedenime sardım ve örtüyle kendimi sarmalayıp derin bir nefes aldım.

Boğazımdan kuru bir öksürük daha çıktığında gözlerim odamda ki saate gitti.

Saatin gece yarısı dört olduğunu görmenle gözlerim büyüdü.

Siktir!
Cidden bu kadar kendimi kaybetmişmiydim?

İnanamıyordum!

Evet gerçekten hasta olmuştum ama daha önce hiç bu kadar kendimi kaybetmemiştim ki!

Üstelik hiçbir şey de hatırlamıyordum ve zihnim garip bir şekilde 'eksik parça' alarmı vardı.

Sanki eksik olan bir şeyler vardı. Sorgulamak isteyen baskın taraf ortaya çıkıyordu.

Kendime daha da gelmem için ilaç almam gerekiyordu!

Çok fazla kendimi kaybetmiştim, bir an önce toparlamalıydım.

Telefonumu alarak boğazımdan bir öksürük daha kopardığımda aklıma gelen gizemli kişi ile öksürüğüm daha da katlandı, kalbimde garip bir sıkışma oluştu.

Midem kasıldığında gözlerimi kısa süreliğine kapattım ve duruldum.

Aklımdan geçen 'acaba yazmış mı?' sorusu hastalığıma rağmen oldukça keskindi.

Yine duygularım karman çorman olduğunda bu duyguların hastayken hiç çekilmediğini fark ettim.

Kalbimde oluşan bu keskin hisler hastayken hiç çekilmiyordu.
Sanırım bu hislere daha sonra kafa yorup, üzülmem gerekiyordu.

Onu kafamdan atmak ister gibi telefonumu yatağın üzerine attım.

Telefon yatağın üzerine atılsa da o aklımda atılmamıştı.

Derin bir nefes aldım.

Odadan çıkarak ilaç içmek için mutfağa koyulduğumda aklımdan ateşimin düşmesi için duş almak geçiyordu ama çok üşeniyordum.

Buz gibi suyun tenime değecek olması sonra bu soğukta giyinmek...

Ah, hayır.
Hastalığın en kötü yanı bu olabilirdi.

Bu düşünceyi reddettim.

Mutfağa vararak lambayı yaktığımda kendime ılık su doldurup içtim ve çekmecelerden ilaç aramaya başladım.

Fakat ilaç yoktu.

Yanaklarımı şişirerek halsizlikte sandalyeye oturdum ve örtüye biraz daha sarıldım.

Eve sık sık ağrı kesici alsamda ateş düşürücü, boğaz ağrısı için ilaçlar kullanmıyordum.

Çünkü ben pek fazla hasta olmuyordum.
Hasta olsamda bunu sadece ağır halsizlikle atlatıyordum.

Ben dalgın dalgın nereden ilaç bulacağımı düşünürken o an kapı çaldı.

Kapı zili beni irkiltip düşüncelerimden sıyırdığında garip bir şekilde kalbimin ritminin değişmesine sebep oldu.

Çünkü...

Benim kapım çalınmazdı.

Ve de...

Saat sabahın dördüydü!

Oturduğum sandalyeden hızlıca ayaklanarak hızla atan kalbimin sesi arasından çalan zil sesinin doğru olup olmadığını kavramakta çalıştım.

Ama doğruydu!
Kapım çalıyordu.

İçime doluşan korkuyla yutkunarak olduğum yerde durmaya devam ettim.

Çalar çalar giderdi değil mi?

Ah! Ne saçmalıyordum ki! Hastalık beni daha da salak yapıyordu.

Kimdi bu gece gece?

Merakıma karışan korkumla kapıya doğru yol alacağım sırada kendimi yendir amaçlı tezgahın üzerinde ki bıçağı alırken buldum.

Bıçağı uzun, ince parmaklarımla güçlüce kavradığımda bıçak elime oldukça yabancı gibi görünüyordu ama tutuşum her an çevikliğimi konuşturacağıma işaret ediyordu.

Sertçe yutkunarak öksürmemek adına nefesimi tuttum ve koridora çıkarak kapıya göz attım ve o sırada kapıyı çalan her kimse çalmayı bıraktı.

Elimde ki bıçağı ve üzerimde ki örtüyü sabit tutmaya çalışarak kapıya doğru yürüdüğümde korkuyordum ama temkinliydim.

Dudaklarımı birbirine sımsıkı bastırdım. Kapının önünde durduğumda sessizlik beni daha da gerer oldu.

Parmak uçlarımda yükselerek kapı deliğinden bakmak adına tek gözümü kapı deliğine yaklaştırmaya başladım.

Dudaklarımın arasından "Bismillahirrahmanirrahim," dökülürken korkum kapının önünün boş olduğunu görmemle arttı.

Boş kapı önü içimi ürperttiğinde kapı deliğinden uzaklaştım ve derin bir nefes aldım.

Allahım deliriyormuydum?
Yoksa gece gece aklımda mı oynanılıyordu?

Kafamı halsizliğimden ötürü iki yana bile saklayamayarak arkamı döndüğümde bacaklarım artık titremeyi tamamen kesmişti.

Kapıdan iyice uzaklaşıp tekrardan mutfağa gitmek için hareketlendiğimde kapı bu sefer 'tak,tak' diye çalınınca olduğum yerde donup kaldım.

Korkudan neredeyse çığlık atacakken kendimi son anda tuttum ve hızlıca kapıya dönerek iki adımı koşturdum ve gözümü deliğe yaslayarak kapının önüne baktım.

Fakat manzara az öncekiyle aynıydı.
Kapının önü boştu.

İçimde ki korku hastalığımı bile yok ettiğinde öylesine korkmuştum ki gözüm kararmıştı, kendimi kapıyı öfkeyle açıp meyve bıçağını dışarıya doğru savururken buldum.

Hiçbir zaman korkak bir kız olmamıştım. Evet, çekingendim ama korkak asla değildim.

Hatta fazlasıyla gözü kara olduğumu söylerlerdi.

Hayatım boyunca beni savunan bir ailem olmadığı için kendimi 'kendim' savunmuştum.

Burnumdan sızan sıkı soluklarım gecenin ve apartmanın sessizliğine karışırken kapımın önünde ki sensörlü ışık yanmış, olduğum katı tamamen aydınlatmıştı.

Gözlerim olduğum katı tararken tedbir amaçlı hâlâ evin içindeydim.

Korkumu bastırmaya çalışarak "Kim var orada!" Diye saatin geçliğine aldırış etmeden sesimi yükselttiğimde boğzım feci halde acıdı.

Sesim apartmanda yankı yaparken bana geriye sessizlik olarak döndü.

O an öfkeyle sövmeye başlayacakken içeri girmek için hareketlendim ama gözlerim kapının önünde ki beyaz küçük poşete gidince duruldum.

Kirpiklerimi uzunca kırparak bir süre poşete baktığımda aklıma gelen düşüncelerin en başında o vardı.

O,
Gizemli kişi.

Nabzım heyecandan hızlandığında kalbim ona ayak uydurdu lakin hızlandı.

Fevri hareketlerle eğilip kapının önünden küçük poşeti aldığımda aklımdan öyle şeyler geçiyordu ki düşüncelerimin hızına yetişemiyordum.

İçeri girip kapıyı kitlemem iki saniye sürdüğünde elimde ki bıçağı ayakkabılığın üzerine bıraktım. Ellerim poşeti parçalarcasına açtığında heyecanıma yenik düşmüştüm.

Korku desen aklıma gelen onun düşüncesiyle garip bir şekilde yok olmuştu.

Poşet uzun tırnaklarım ve heyecanımdan ötürü kava kuvvetim karşısında ellerimde neredeyse paramparça olduğunda içindekiler büyük bir hızla yere doğru yol aldı.

Neyse ki sakar olmama rağmen güçlü reflekslerimle yere düşmelerini engellesemde yere düşmesini engelleyemediğim tek şey siyah, katlanmış bir kağıttı.

Kaşlarımı sonuna kadar çatıldığında dudakların anın heyecanıyla sonuna kadar aralanmıştı.

Gözlerim ellerimde sıkıca tuttuğum şeylere gittiğinde şoka uğradım ve doğru mu görüyorum diye kendimi kontrol ettim ama gayette iyi görüyordum.

Bunlar ilaçtı.
Ateş düşürücü, soğuk algınlığı için ilaç...

Kanımın iliklerimde dolaşmayı bıraktığını hissettiğimde zaman durmuştu. Kaç dakika ellerimde ki ilaçlara baktığımı bilemedim.

Ama en sonunda kendimi yere eğilerek not kağıdına ulaşırken buldum.

Yerde ki siyah not kağıdını elime aldığımda dikleşerek ilaçlarla ve notla birlikte mutfağa ilerlemeye başladım.

Buz kesmiş uzvularım yavaş yavaş ısınmaya başlarken sandalyeye oturdum ve ilaçları masanın üzerine bırakarak notu hızlıca açmaya başladım.

İçimde ki kırgınlık heyecana rağmen diriliğini korusada notu yazanın kim olduğunu bildiğimden ötürü kendime engel olamıyordum.

Siyah not katlanıldığından ötürü buruşan kenarlarını bile gizliyorken ortasında ki beyaz kelimeler 'ben buradayım, oku' diye haykırıyordu.

Ya da bu bir klişeden ibaretti.
Beyaz, siyahta dikkat çekerdi.
Fakat beyazın içinde ki siyah hep normal karşılanırdı.

Gözlerim nota mühürlenmiş kelimelerde gezmeye başladığında tüylerim diken diken oldu.

'Lütfen mesajlarıma bak.'

Lütfen mesajlarıma bak...

Notta yazan tek şey buydu. Tek cümle buydu lakin tek cümle nasıl kitabe gibi duruyordu.

Çünkü etkisi çok büyüktü.

Bir süre ilaçları izlediğim gibi notuda izlerken kalbimde ki inçe sızı normalmiydi?

Ya da yanağıma doğru süzülen şu yaş...

Güçlü bir şekilde öksürürken not parmaklarımı yakar gibi canımı acıtmaya başlamıştı.

Notu üzerime düşen bir korla masanın üzerine bırakarak ayaklandığımda bilinçsizce odama doğru ilerliyordum.

İçimde ki merak hatsafhadaydı.
Ve nasıl olurda hasta olduğumu bilip bana gecenin bu saatinde ilaç getirmişti çok merak ediyordum.

Meraktan ziyade içimde oluşması gereken o korkuyu da arıyordum.
Am yoktu işte.

Sadece köşede ki öfke merakın dinmesini sessizce bekliyordu.

   Odama girer girmez yatağımın üzerine fırlattığım telefona uzandım. Telefonumu alarak yatağa oturduğumda dizlerimi kendime çekip kendimi sarmaladım ve gözlerimi telefonumun ekranına dikerek açılmasını bekledim.

Telefonum sonunda açıldığında yüzüme çarpan telefonun ışığı gözlerimin kısılmasına sebep olsa da alışmasına fırsat vermeden odada yankılanan mesaj bildirimlerinin sesini dinledim.

Yaklaşık bir dakikada odada telefonumun ekranına düşen mesaj sesleri hakemlik kurduğunda en sonunda duruldu lakin bir yeni mesaj daha gelmesiyle titredi.

Parmaklarım benden bağımsız mesaj bildirimlerinin üzerine gitti tıkladım.

Telefon mesajlara geçiş yaptığında tam 13 numaradan yüzlerce mesaj geldiğini gördüm.

Harelerim irileşti, yutkundum.
Telefon bir kez daha titredi.

En üsteki numaraya tıklayarak gelen 7 yeni mesajı okumaya başladım. Diğer mesajlarında ondan geldiğini bilsemde

0571***:
"Yalvarırım bak mesajlara,"

0571***:
"Kendimi açıklamama izin ver."

0571***:
"Lütfen, Sirena. Mesajlara bak."

0571***:
"Sikeyim, iyi değilsin biliyorum."

0571***:
"Biliyorum çok sinirlisin ama en azından tek bir kelime yaz."

0571***:
"Böyle olmasını istemedim, dinle beni. Beni yanlış anladın."

0571***:
"Cevap verene kadar bekleyeceğim, Sirena."

Son mesajını da okuduktan sonra bedenim titremeye başladı. Sertçe yutkunarak gözlerimi kapattığımda mesajlardan çıkarak biraz da olsa durulan merakımla telefonu tekrarlayan kapatmak için hareketlendim.

Fakat o sırada içim öyle daraldı ki bunu yapamadım. Ona yazamadan duramadım.

Öfkem ardında gizlendiği duvarı yıkarak ortaya çıktı ve saç tellerimin arasına doğru sıyrıldı.

Derin bir nefes alarak örtüme daha çok sarıldım ve çenemi dizlerimin üzerine bastırarak ona mesaj yazmaya başladım.

Serina:
"Gecenin bu saatinde kapıma bıraktığın ilacın ve hasta olduğumu nereden bildiğini ben sormadan söyleyemeni tavsiye ederim."

Uzun ve gayet mesafeli mesajımda ki öfke belirgindi. Yazıp gönderdikten sonra saniyeleri saymaya başladım.

Gözlerim kısa süreliğine kapansa da telefonum titreyince hızlıca açıldı. Gelen mesajları okumaya başladım.

0571***:
"Yazdın, sonunda! Yazacağını biliyordum. Notum eline ulaştı, poşeti açmışsın.."

Alt dudağımı dişleyerek bir ileri bir geri hafifçe sallandım ve tavrımı korumaya devam ettim.

Serina:
"Sana açıklama beklediğimi söyledim."

Serina:
"Apartmanımdan çıkma nedeninin açıklamasını yapamadın, umarım ki bunun yaparsın."

Serttim.
Tamam fazla serttim ama mantıklı düşününce ona karşı böyle davranmam çok normaldi.

Ben onunla konuşmayı bile zor kabul etmiştim. Ama onun yaptıkları...

İç çekeceğim sırada telefonum titreyince bundan vazgeçip attığı mesajı okudum.

0571***:
"Bana çok sinirlisin biliyorum, haklısında."

Sanırım onun bu huyunu bana hak vermesini seviyordum.

Bir dakika ne!

Hayır, hayır! Onun hiçbir huyunu sevmiyordum!

Onu tanımıyordum bile! Huyunu nasıl sevecektimki!

Hastalık beni iyice aptallaştırmıştı.
Evet! Kesinlikle.

0571***:
"Bunu yapmam beni zor duruma düşürecek fakat her şeyi anlatıp açıklayacağım."

Kalbim iyice hızlanmaya başladı.
Onu nasıl bir zor duruma düşürebilirdi ki!

Burada zor durumda olan tamamen bendim!

Hastalığımda onunda payı vardı.
Beni öyle şoka sokmuştu ki iki saat apartmanın kapısının önünde beklemiştim.

O biraz da senin aptallığın, dedi iç sesim. Tamam biraz haklı olabilirdi.

Bir mesaj daha geldi hızlıca okumaya başladım.

0571***:
"Fakat öncesinde bıraktığım ilaçları ve sıcak bir şeyler iç, iyi ol.
Dinlenmen gerekiyor. Biraz iyi olduktan sonra sana her şeyi anlayacağım."

Dişlerimi birbirine sürterken titrediğini yeni fark ediyordum.

Serina:
"Ben iyiyim, ilaçları boşuna getirmişsin. İhtiyacım yok."

Gurur yapıyordum ama kesinlikle o ilaçlara ihtiyacım vardı.

0571***:
"İyi olmadığını biliyorum, tirtir titriyordun. İlaçlarını ve sıcak bir şeyler iç gerçekten iyi olduğunda her şeyi anlayacağım sana."

0571***:
"Yalnızca bana inan, söyleyeceklerime şimdiden inan, güneş saçlı."

Telefonumu kapatarak yatağın üzerine fırlattığımda ona cevap vermeden gözlerimi kapadım.

Güneş saçlı...

Bana böyle hitap edince kalbimin bir garip olması normalmiydi?
Bu neydi ki?

Zihnim ikiye bölünmüştü. İki tarafında da o vardı. Ama bir tarafım mantıklı diğer tarafım ise oldukça duygusal davranıyordu.

Beni ise ikisinin ortasında araftaydım.
O ince çizgi sandığımdan daha karışıktı.

Pekala...
Bir şekilde toparlanacaktım.
Toparlanacaktım daha sonra onu dinleyecektim.

Çünkü mantıklı tarafımda duygusal tarafımda ilk başta reddetsemde onu dinlememi söylüyordu.

Çünkü ikiside bir şeyleri istiyordu.
Ne istediklerini ben bile bilmiyordum.




Büyük kupamı dibinde ıhlamuru içerek mutfak tezgahının üzerine bıraktığımda dışarıda yağan yağmura karda karışmaya başlıyordu.

Saat neredeyse sabahın altısına gelmek üzereydi. Ve ben hâlâ ayakta ikinci ıhlamur bardağımı içiyordum.

Ihlamuru çok severdim ve boğazıma şimdiden çok iyi gelmişti.
Ya da ıhlamurla bir ilgisi yoktu, içtiğim ilaçlar etki göstermeye başlıyordu.

Evet, ilaçları içmiştim.

Ne kadar da gururluyduk ama değil mi?

Burnumu hafifçe çekip üzerimden hiç çekmediğim örtüyü bedenime biraz daha sarmalayıp mutfaktan çıktığımda hâlâ halsizdim, bedenimin de uykuya ihtiyacı vardı.

Ama en azından artım titremiyordum, ateşin vardı ama çok daha iyiydim.

Koridora çıkıp karanlıkta yürümeye başladığımda istediğim tek şey uyumak olsa da zihnim ve kalbim buna müsaade etmiyordu.

Büyük bir kasırga altındaydı, yolcuydu.
Ama kimseyi beklediği yoktu.
Duraktaydı ve durağın sahibi ile konuşmak için can atıyordu.

İnanmak için can atan taraf çok baskındı. Bunu inkar edemiyordum.
Ama yelkenlerin suya inmeyeceği de kesindi.

Yatak odasına girdiğimde hemen yatağa uzandım ve sırtımı yatak başlığına yaslayarak yumuşamış boğazımla rahatla yutkundum. Telefonumu elime aldım ve mesaj gelmiş mi diye baktım.

Hayır, gelmemişti.

Bana diğer numaradan önceden attığı mesajları kısa süre içinde okuyup sildiğimde hepsi zaten neredeyse birbirinin aynısıydı.

Mesajlarına bakmamı ve onu dinlememi anlatıyordu.

Daha fazla onun yazmasını beklemeden ben ona yazmaya başladım.

Serina:
"Seni dinliyorum."

Mesaj gittikten yarım dakika sonra hemen mesaj geldi.

Uyuduğunu düşünme ihtimalim böylece aklımdan uzaklaşmış, yeni düşünceler yerleşmişti. Dakikliği ortadaydı.

0571***:
"İlaçları içtin mi?"

Serina:
"Evet içtim."

Terslemek isteyen tarafımı elimin tersiyle ittim ve olgun bir kız gibi davranmaya çalıştım.

0571***:
"Daha iyi misin? Ateşin düştü mi? Nasıl hissediyorsun?"

Yine içime düşen o his...
Asla benimseyemediğim o önemsenmek hissi...
Çok yabancıydı ama üzerimde güzel duruyordu.

Serina:
"İyiyim, ateşim yok."

Yalan sayılmazdı, düştü düşecekti.

Serina:
"Seni dinliyorum. Anlat artık."

Sabrım yoktu.

0571***:
"Öncelikle seni böyle korkuttuğu ve sözlerini tutmayan biri gibi gözüktüğüm için üzgünüm."

0571***:
"Seni üzmek artık kendimi öldürmekle eş değer.."

Nefesin daraldı.

0571***:
"Bana güvenmediğini biliyorum ama inanki seni takip etmedim, evine girmedim güneş saçlım."

Serina:
"Apartmanımdan nasıl çıktın o zaman? Bana bunu açıkla."

0571***:
"Çünkü..."

Çünkü yazdı üç dakika boyunca devamı gelmedi. Devam etmeyeceğini anladığımda öfkelendim ve ona saydırmaya başladım. Lakin ben ona hakaret mesajlarımı gönderemeden mesaj geldi.

0571***:
"Seninle aynı apartmanda oturuyorum, Sirena."

Beynimden vurulmuşa döndüm.
Eğer ki en doğru tanım buysa şuan yaşadığım şoku anlatan deyim buydu.

"Ne!"

Dışımdan şaşkınlığımı sergilerken şokla ekrana bakmaya devam ettim.

Mesajı abartısız kırk kere okuduktan sonra nefesimi tuttuğumu fark edip hızlıca soludum ve kafamı iki yana salladım.
Bunun imkanı olamazdı.

Parmaklarım titresede ona hızlıca mesaj yazmaya başladım.

Serina:
"Bunun imkanı yok!"

Serina:
"Benimle aynı apartmanda oturmuyorsun, yalan söyleme."

Böyle bir şey imkansız gibi bir şeydi.

0571***:
"Yalan söylemiyorum Sirena."

0571***:
"Sen sadece gözünün önüne görmek istemediğin için yalan zannediyorsun."

0571***:
"Bazı şeyler imkansız değildir."

Kursağıma oturan garip bir sancı hissettim.

0571***:
"Seninle aynı apartmanda oturuyoruz, güneş saçlı."

Kendime toparlamaya çalışsam da kursağımda ki sancı beni çok zorluyordu.

Serina:
"Ama bu nasıl olur?"

Serina:
"Bana seni tanımadığımı söylemiştin."

Serina:
"Aynı apartmanda oturuyorsak seni nasıl tanımam?"

Kendimden şüphelenmeye başlamıştım.
Kendimden ve beynimden.

0571***:
"Apartmanda ki komşuların kaçını tanıyorsun ki?"

Hiçbirini.

Hiçbirini tanımıyordum ama neredeyse birkaçını görüyordum.

Tekrardan titremeye başladığımı hissettim. Bu sefer bu titreyiş hastalıktan değildi.

0571***:
"Sen öylesine kayıpsın ki gözünün önünde ki hiç kimseyi görmüyorsun, güneş saçlı."

Haklıydı.

Ben bir boşlukta yaşıyordum.
Herkes her şey aynı olduğu için kafamı kaldırıp etrafıma bakmıyordum bile.

Serina:
"Doğruyu mu söylüyorsun?"

Sorum emin olmak içindi. İyice emin olmak için.

0571***:
"Sana yalan söylemem."

Derin nefesler aldım.

Serina:
"Bana beni dışarıda gördüğünü söylemiştin. Benimle aynı apartmanda oturuyorsan sen beni daha önce nasıl görmedin?"

Soracak o kadar çok sorum vardı ki hangisinden başlayacağımı bilemiyordum.

0571***:
"Seni zaten dışarıda gördüm ve 28 gün önce apartmanına taşındım."

Kanım dondu, ne hissettiğimi anlayamadım.

Benim için mi diye aptalca bir soru yöneltmek istedi bir tarafım.
Bir tarafım ise sakin kalmaya çalışarak zihnimi zorladı.

28 gün önceki düşündüm.
Kapıdan çıkarken kapıcının telefon konuşması zihnimde canlandı..

"Evet, ev içindeki eşyalarıyla tutuldu. Beşinci kat No:9"

Boğazıma kadar çıkan sıcaklık tüm bedenimi sardı.

Serina:
"Kat 5, No:9"

0571***:
"Evet."

Onunla aynı apartmandaydık.
Benim üst katımdaydı.

Bana günlerdir yazan, aşık olan gizemli kişi neredeyse burnumun dibindeydi.

0571***:
"Sana yakın olmak istediğim tek şey. Seni gözümün önünden ayırmadan korumak. Seni bakışlarımla sevmek istediğim tek şey."

0571***:
"Bu yüzden seninle aynı apartmandayım."

0571***:
"Sana bunu söylememem gerekliydi. Artık benden haberdarsın belki de daha da korkacaksın."

İçim bir kez daha sızladı.
Çaresizlik sezdim.
Umutsuzluk sezdim.

Serina:
"Neden bana bunu söylemedin?"

Sorduğum soru bana bile mantıksız geliyordu. Çünkü cevabını biliyordum.

0571***:
"Şimdi ki gibi korkacağını bildiğimden söylemek istemedim."

Haklıydı ama...
İçimde ki korku bir balon gibi çoktan yüreğimden ayrılmış, uçmuştu.

Şimdi içimde sadece garip bir heyecan vardı. Ve bu heyecan beni diken üzerinde tutuyordu.

Serina:
"Bu denlimi aklındayım?"

Bu imkansız geliyordu.
Bir insan bir insanın aklına bu denli giremezdi ki...

Bir insan bir insan için bu kadar şeyi yapmazdı ki..

0571***:
"Aklımda değilsin Sirena."

0571***:
"Kalbimdesin."

Ritmi değişen şu kalbim...

Serina:
"Sana artık ne diyeceğimi bilemiyorum."

Bu bir itiraftı. Çünkü kelimeleri tüketmiş aklımı bulandırmıştı.

0571***:
"Sadece benimle konuş."

0571***:
"Vazgeçme, ihtiyacım var."

0571***:
"Vazgeçmemene ihtiyacım var."

Ağladığımı fark ettim.
Sebepsizce gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmaya başladı.

Serina:
"Hasta olduğumu nereden bildin?"

Konuyu şimdilik değiştirdim çünkü ihtiyacım vardı.

0571***:
"Kapını çaldım. Mesajlara bakmadığın için not bırakacaktım ama kapıyı tirtir titrerken açtın ve kapının önüne bayıldın."

Eksik parça tamamlandı.
Artık aklım yarım yamalak değildi.

Beni içeri o geçirmişti. Zihnimde onun yüzünü bulamasamda birkaç parça şey canlanıyordu.

Yatağa uyandırılışım, saçlarımın okşanışı...

Saçlarımı okşamıştı.

Kimsenin okşamadığı saçlarımı bilmediğim gizemli kişi okşamıştı.

Bu düşünce beni ona çektiğinde iplerim koptu. Her şeyden uzaklaştım. İçimde ki yanıp tutuşan tarafa engel olamadım.

Serina:
"Seni görmek istiyorum."

Serina:
"Göster bana kendini."

Serina:
"Yanıma gel."

Serina:
"Apaçık gel."

İçimde tutamadığım her Leh'i mesajlara döktüm.

0571***:
"Siktir beni çağırışın bile ne güzel."

0571***:
"Ölürüm sana."

0571***:
"Keşke gelebilsem, keşke imkanım olsa."

Üst katımdaydı. Dibimdeydi.

Serina:
"İmkansız diye bir şey yok dedin."

Serina:
"Kendini gizleme, gel."

0571***:
"Bu, bu kadar kolay olsaydı.."

Serina:
"Evet?"

0571***:
"Şuan da dört tane çocuğumuz olurdu."

Gözlerim sonuna kadar açıldı, öksürdüm.

0571***:
"Ama gizli kalmam lazım. Anla beni."

0571***:
"Şimdilik sadece izin ver bana."

0571***:
"Benimle konuşmaktan vazgeçme."

0571***:
"Ben sana yalan söylemedim, söylememde. Lütfen barışalım. Konuşmaya devam edelim. Zaten iyi değilsin, hastasın. Yerimde duramıyorum, delirecek gibi oluyorum."

Alt dudağımı dişledim.
Benim için fazlasıyla endişeleniyordu.
Ve bu da çok güzeldi..

Ona bir süre mesaj atmadım ve düşündüm.
Kendi kendine bir şeyler uydurdum, bazı şeyleri görmezden geldim ve dibimde ki kapalı kutuya hediye olarak tekrardan kabul ettim.

Serina:
"Küsmedik, o yüzden de barışmamızın manası yok :)"

Of! O gülücük fazla mı olmuştu.

Hızlıca yatağa uzanıp cenin pozisyonunu aldım ve mesaj beklemeye başladım.

0571***:
"Yüzümde oluşan şu sırıtış..."

0571***:
"Hoşgeldin güzelim :)"

İçime öylesine huzur dolmuştu ki anlatamazdım. Ama içimde ki mahcup tarafı da atlayamazdım.

Serina:
"Sana öyle fazla sert çıkışmakta haklıydım ama..
Şey."

Derin bir nefes aldım.

Serina:
"Seni evine girmekle suçladığım, küfürler ettiğim için kusura bakma."

Şey diyormuş bir de.

Çok sağol, sen benim kalbimi düşünürmüydün!

Sanırım öyle dese haklı olabilirdi...
Birazcık..

0571***:
"Sorun değil, sen ol yeter :)"

Ah şu attığı gülücüğü kendi yüzünde görmeyi öylesine istiyordum ki..

Yutkundum.

0571***:
"Biraz daha iyi misin?"

Serina:
"İyiyim, ilaçlar iyi geldi. Teşekkürler."

0571***:
"İyi ol yeter."

0571***:
"Sabah olmak üzere artık uyuyup dinlenmelisin."

Haklıydı.
Ama o da uyumalıydı.

Serina:
"Sen?"

Serina:
"Sende uyanıksın, uyumayacak mısın?"

0571***:
"İşlerim var, güneş saçlı. Sen uyu bende uyumuş sayılırım."

0571***:
"Sen biraz daha iyi olduktan sonra konuşuruz."

Yüzümde bir tebessüm oluştu.
Bu tebessüm bana bir şarkı yollaması ile şaşkınlığa dönüştü.

0571***:
"Emir Can İğrek- Nalan"

Kirpiklerimi şaşkınlıkla kırptım.

0571***:
"İyi uykular, Nalan."

Ne diyeceğimi bilemedim. Parmaklarım şarkıya tıklandı. Şarkı açıldı ve dinledim.

Nalan benim ikinci ismimdi.
Sevmezdim, kullanmazdım.

Nereden bildiğini bilmiyorum ama bana Nalan diye hitap etmesi bana ismimi sevdirdi.

Şarkıyı dinledim.
Bu şarkıyı severdim.

Dışarda ki kar taneleri şarkının kasırgasıyla bütünleştiğinde yalnızlık yine benden uzağa kaçışmıştı.

O ortaya birden çıkmış, beni kurtarmaya gelmiş bir kahraman edasıyla etrafımdaydı.

Bundan sonra ne olacağını kestiremiyordum ana adım atmaktanda vazgeçmeyecektim.

Parmaklarım numarasının üzerine gittiğinde bugün onu karşılayan ilk adımı attım.

Parmaklarım bir tuvalin üzerinde gezer gibi klavyelerin üzerinde izdi bıraktı.

Sonra ekranda bir yazı belirdi. Kursağımda ki sızı bir silgi edasıyla kursağımdan sıyrılarak numarayı kaydetti. Bir silgiyle bilinmemezliği sildi.

0571*** adlı numara 'Ömrümün Hay Aksisi' diye kaydedildi.

&&&

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

Continue Reading

You'll Also Like

19.8K 1.4K 12
Abiler hikâyesi... Dört kardeşin en küçüğü, Hilal, onun hikâyesi bu. İki abisi, bir ablası, anne ve babası ile yaşadığı evden bir parça bu hikâye; H...
110K 4.2K 34
Karışmış bebek klasiği. Zeynep gerçek ailesine alışabilecek mi? Zeynep ön yargıları kırabilecek mi? Zeynepin ailesi olabilecek mi? Hadi gelin hep ber...
59.4K 266 10
Her bölümde farklı bir seks hikayesi olacaktır. ona göre okuyunuz
107K 9.4K 17
Uyku ile uyanıklık arasında gezindiğim o ince çizgide yatağın bana ait olmayan kısmı çöktü yavaşça. Ardımdaki beden sanki üşümemi istemez gibi yorgan...