ALABORA

By biryazarkus

430K 25.7K 8.3K

"Teşekkür ederim savcı." Kapıdan çıkmadan önce duraksayarak bana baktı. "Devrim Bora, Bade." "Teşekkür ederi... More

Alabora
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm

17. Bölüm

14.8K 1.1K 398
By biryazarkus

Hikayeme oy vererek destek olmayı unutmayın 🖤 Keyifli okumalar 🤍

Sınır: 700 Oy ~ 200 Yorum

~ 17 ~

30.08.2021
(Günümüz)

"Yeterince inandırıcı oldu mu?"

Oturduğum koltuğa iyice sinmiş, saklanırken Bora'nın arabaya binmesiyle yola koyulmuştuk.

"Şahsen ben öldüğüme inandım."

Küçük bir gülüş sesi duyduğumda bende gülümsedim. Bunu görmüyordu ama önemi yoktu.

"Sen bile inandıysan her şey yolunda demektir."

Arabayı sürerken bana hala yanıt veriyordu. "Bence artık susmalısın, takipte olanlar senin bir deli olduğunu düşünebilir." Muhtemelen bizi hala takip ediyorlardı. Buraya gelirken Bora beni evde tek bırakma fikrine hiç sıcak bakmamış, beni otoparkta arabaya saklayarak yanında getirmişti.

"Ya da telefonla konuşan sıradan bir insan olduğumu düşünürler." Bu da bir ihtimaldi elbette ama riske gerek var mıydı? Arabada olduğumu anlayabilirlerdi.

"Yine de biz işimizi garantiye alalım derim."

"Nasıl istiyorsan küçük hanım."

İçimden hitap şekline binlerce küfür ederken dizimi koltuğa geçirmeyi ihmal etmemiştim. Darbem elbette ona hafif bir sarsıntıdan başka bir şey yapmamıştı. Son model jeep arabasında ne bekliyorsam!

"Sakin ol kedicik."

Devrim Bora Dizdar
(30.07.2021)

Dizlerinde yatan kadının gözlerini yummasıyla, Bora iliklerine kadar hissettiği bir acıyla baş etmeye başlamıştı. Ellerini yanağına koymuş, onu hafifçe sarssada açmıyordu Bade gözlerini.

"Bade, hadi güzelim aç gözlerini. Konuş benimle."

Bunu yapamayacağını biliyordu aslında Bora. Sadece onu kaybetmekle yüzleşemiyordu.

"Konuşmasanda olur, öpebilirsin ama yalvarırım aç gözlerini. Bana bu acıyı yaşatma, lütfen!"

Yalvarıyordu Bora dizlerinde cansız bir şekilde yatan kadına ama Bade bunları duyamayacak kadar derin bir uykudaydı. Yanağına yasladığı avucunu usul usul kalbine doğru götürürken deli gibi kokuyordu. Ya beklediğini hissedemezse, ya atmıyorsa kadının kalbi...

Gözlerini sımsıkı yumarken elini kadının göğsünün üzerine koyup onun kalbinin atışlarını hissetmek istedi. Yalnızca iki saniye sonra avucunun altında yavaşta olsa atan kalbini hissettiğinde derin bir nefes vererek açtı gözlerini. Bora farkında değildi ama tam bu esnada yanağından süzülen bir damla yaş kadının dudaklarına karışıp gitmişti.

"Kalbinin atışını hissediyorum Bade, benimlesin. Sakın pes etme tamam mı? Şimdi hastaneye gideceğiz ve sen iyileşeceksin."

Sözleri biter bitmez duyduğu siren sesleriyle biraz olsun rahatlamıştı. Bundan sonrası öyle hızlı olmuştu ki Bora ne zaman Bade'yi ambulansa bindirdiğini, ne zaman hastaneye geldiklerini anlamamıştı bile. Kadın hızla ameliyata alınırken o dostuna saydırmakla meşguldü.

"Kapıya diktiğimiz o polisler süs köpeği mi Melih? Ben neden koruma istedim Bade'ye, tüm bunlar olmasın diye! Ama senin ayarladığın o işe yaramazlar ne yapıyor, hepsi birden yemek molasına çıkıyor!"

Hastaneye geldiğinde Melih'ten öğrendiklerine fazlasıyla öfkelenmişti Bora. Tüm bunları yaşamamak için uğraşıyordu haftalardır ve koruma var diye Bade güvende sanırken aslında kadın hiçte güvende değildi.

"Sakin ol Devrim, sana söyledim. Polislerin hepsini ben özellikle seçtim, böyle bir sorumsuzluk yapacak insanlar değil hiç biri. Araştıracağım durumu."

Melih'ten duyduklarıyla daha da öfkelendi.

"Lan araştırsan ne olacak? Bade'nin çektiği acıları geri alabilecek misin? Kollarımda gözlerini kapattığı anı benden silebilecek misin?"

Karşısında ki adamdan bir yanıt alamadığında öfkeyle iki yana salladı kafasını. Ne aptaldı. En başında onu bu işe, bu kadar sokmamalıydı. Makineyi yok eder etmez Bade'yi hayatından çıkarmalıydı ama istediği gibi olmamıştı hiçbir şey. Bade şimdi içeride hayata tutunmaya çalışıyordu.

Gergince ileri geri gidip geldiği hastane koridorunda, geçen dakikalar sonrasında alnını duvara yaslayıp soluklanmaya başladı. Biri çıkıp kadının durumu hakkında bilgi vermedikçe deliriyordu. Tam bu sırada ameliyathanenin kapısı açılmış, doktor görünmüştü. Bora hızla doktorun karşısına dikilirken merakla aklında ki soruyu sordu.

"İyi mi o?"

Doktorun ifadesinden bir şeyler anlamaya çalışıyordu ama karşısında adam yılların dezavantajını kazanmış, tepkisiz bakıyordu ona.

"Maalesef, elimizden geleni yaptık ama hastayı kurtamadık. Hastaneye getirildiğinde kalp atışları çok düşüktü, hiçbir çabamıza yanıt vermedi. Başınız sağolsun."

Henüz doktorun söylediklerini idrak edememişken önünden çekilen adamla içeriyi görmüştü. Bade ameliyat sedyesinin üzerinde öylece duruyordu. Başında ki hemşirelerden biri beyaz örtüyü kadının yüzüne örterken idrak etmişti olanı.

"Hayır, ölmemiştir. Örtmeyin, uyanacak şimdi..."

Devam edememişti sözlerine. Diyecek bir şey bulamıyordu ki. Güzel kadının üzerini örtmüşlerdi ve Bora yaşadığı duygu değişimleriyle baş etmeye çalışıyordu. Bedeninde ki tüm gücü ve kontrolü kaybetmiş, öylece beyaz çarşafla örtülmüş kadına bakıyordu.

Gitmiş miydi sahiden?

Kapanan kapıyla birlikte iyice afallamıştı. Sırtında hissettiği elle ağır ağır arkasına doğru döndü. Biraz önce öfkeyle baktığı dostuna şimdi yıkılmış bir şekilde bakıyordu. Koruyamamıştı kadını. Yapması gereken tek şey onu korumaktı ve onu da becerememişti.

"Ona veda etmem lazım, konuşmam lazım son kez."

Aklına gelen yalnızca buydu. Karşısında ki adam anlayışla kafasını salladıktan sonra yanından ayrılmıştı. Bir kaç dakika sonra döndüğünde Bora aynı şekilde onu bekliyordu.

"Girebilirsin, konuştum doktorla."

Tepkisizce ardında ki kapıya dönüp derin bir nefes aldı. Ne diyecekti ki kadına? 'Koruyamadım, üzgünüm.' mü? Söylemeyeceklerini düşünürken kapı iki yana açıldı ve hemşire ona geçmesi için izin verdi. Ağır ağır sedyenin önüne geldiğinde beyaz çarşafı açtı. Elini korkarak yanağına koyduktan sonra usulca kaydırıp sarı saçlarını sevdi kadının.

Çok değil, yalnız bir hafta önce kollarındaydı Bade. Onunla dans etmiş, onu öpmüş, bastırmakta güçlük çektiği duygularını açmıştı ona.

Ne diyeceğini, ne yapacağını bilemezken elini uzatıp onun elini avuçları arasına aldı. Sıkı sıkı tutarken kendinisini konuşmaya hazırlıyordu ki bir şey hissetti elinin altında. Kadının bileğinde ki minik hareket birden tüm kalbini umutla doldurdu. Hızlıca parmağını bileğine yaslarken nabzını almaya çalışıyordu. Hissediyordu ama emin olamamıştı bir türlü. Bu kez gözlerini onun göğsüne odakladı. Hafifçe inip kalkan göğsünü gördüğünde gülümseye başladı.

"Yaşıyorsun..."

Gitmemişti, hala yaşıyordu Bade'si.

"Evet yaşıyor." Duyduğu sesle hızla arkasına döndü. Melih tam karşısında duruyordu. Anlamsızca kaşlarımı çattı.

"Ne demek yaşıyor, sen nerden biliyorsun?"

Melih bir kaç adım daha atarak arkadaşının yanına geldi. Elbette bir açıklaması vardı.

"Doktorla ben konuştum Devrim. Hemşireler dahil herkes onun öldüğüne inanmalıydı ve bunu yapmak zorundaydım dostum, üzgünüm."

"Zorundaydım da ne demek? Sen neler planladın Melih?"

"Bade'nin vurulduğunu öğrendiğimde hemen buraya geldim. Gelirken benim ayarladığım koruma polislerin etkisiz hale getirilip yerine sahte polisler koyulduğunu öğrendim. Elbette Edremit'in işi tahmin ettiğin üzere. Çok düşündüm ama Edremit durmayacaktı Devrim. Bade'nin senin için önemli olduğunu anladı ve bunun üzerinden seni tehdit etmenden geri durmuyor, görüyorsun..." Duraksadı ve derin bir nefes alıp devam etti. "Hastaneye gelir gelmez ameliyathaneden bilgi aldım. Durumun kontrol altına alındığını ama ameliyatın bitmediğini öğrendim. Doktora bir şekilde onu öldü göstermesi için haber gönderdim. Sana durumu açıklayacak bir an bulamadım, öfkeden delirmiştin."

Duyduklarıyla yumruğumu sıktı Bora. Kadını kaybetti diye kahrolmuştu ve şimdi tüm bunların oyun olduğunu öğrenmişti. Bora hırsını çıkaracak birini arıyordu ve karşısında ki adam şu an onun hedefine girmişti bile. Sonradan pişman olacağına emin olduğu bir şeyi yaptı Bora.

Öfkeyle sıktığı yumruğunu ani bir şekilde Melih'in yüzüne savurdu.

Bade Soyludere
(02.08.2021)

Duyduğum bir kaç tıkırtı sesiyle gözlerimi aralamaya çalışmıştım ama istediğim olmamıştı. Bedenim sanki kontrolümden çıkmış gibiydi. Üzerimde bir ton ağırlık var gibi hissediyordum ve yalnızca bilincim yerindeydi. Gözlerimi bile aralayamıyordum.

"Bugün uyanacakmışsın, yani öyle söylediler bana. Bencede artık uyanmalısın Bade. Mavi gözlerini görmeye ihtiyacım var."

Sesinden konuşan kişinin Bora olduğunu hemen anlamıştım. Onu duymamla birlikte gözümün önünde son hatırladığım anılar canlandı. Vurulmuştum ve en son Bora'nın kucağında gözlerimi kapattığımı hatırlıyordum.

Ölmemiş miydim?

"Sana burada sürekli bir şeyler anlatıyorum ama acaba beni duyuyor musun? Sıkılmadın mı uyumaktan? Hadi artık uyanda yine benimle inatlaş. Hem sana daha annenin anlattığı diğer çocukluk anılarını anlatmadım. Ayrıca..."

O duraksadığında ben gerçekten ölmediğime emin olmuştum. Oysa o an yaşadığım acı yüzünden öleceğime neredeyse emindim.

"Bana hala bir cevap vermedin."

Elimde hissettiğim baskıyla onun elimi tuttuğumu anladım. Öpmüştüm onu, bu bir cevap sayılmaz mıydı?

"Ve hayır, öpücüğünü cevap olarak kabul etmiyorum."

Gülümsedim. Muhtemelen ben öyle sanıyordum çünkü dudaklarımı oynatamamıştım ve Bora bunu görememişti. Gözlerimi tekrar aralamaya çalışıp başarız olduğumda bu kez parmaklarımı oynatmaya çalıştım ama yine başarısız olmuştum. Kirpiklerimi daha da zorladığımda sonunda istediğim olmuştu. Azda olsa aralayabilmiştim gözlerimi ama odaya giren güneş ışığı yüzünden hiçbir şey göremiyordum.

Yavaş yavaş kazandığım kontrolüm sayesinde parmaklarımın oynatarak Bora'nın uyandığımı fark etmesini sağladım. Anında bakışları bana dönmüştü. Yarı aralık gözlerimle onu fazlasıyla bulanık görüyordum.

"Bade! Uyandın." Evet uyanmıştım ve muhtemelen güneş ışığından kör olacaktım.

"P-perde..." zar zor söylediğim kelimeyle Bora tahminimce camın olduğu tarafa döndü.

"Perde?" Kısa bir an sorguladıktan sonra devam etti. "Işık gözünü alıyor değil mi? Üzgünüm, akıl edemedim." Söylenirken elini benden ayırıp hızla perdeyi kapatmıştı. Karanlığa bürünen odayla gözlerimi tamamen açabilmiştim sonunda. Yavaş yavaş görüntüm netleştiğinde onun tekrar yanıma gelişini izledim.

"Nasıl hissediyorsun? Ağrın var mı?"

Ağrım yoktu ama üzerimde bir ağırlık vardı.

"İyiyim, sanırım."

Ben ona yanıt verirken odanın kapısı açılmış, içeriye daha önce görmediğim bir adam girmişti. Adamla göz göze geldiğimde onun yüzünde bir gülümseme oluştu.

"Sonunda uyandın demek, gözün aydın oğlum."

Adam Bora'nın omzunu sıvazladıktan sonra bana doğru gelip baş ucumda ki makinelerde göz gezdirdi ve ardından bana döndü tekrar. Komodinin üzerinden ne olduğunu bilmediğim bir alet alıp bana döndüğünde merakla hareketlerini izliyordum.

"Şimdi ışığı takip etmeni istiyorum."

Elindeki aletin düğmesine bastıktan sonra yanan ışıkla bahsettiği şeyi anladım. Dediği gibi ışığı takip ettiğimde kapatıp yerine bıraktı. "Gözlerinde bir sorun yok, en son hatırlıyorsun Bade?" Sorduğu soruyla kısa bir an Bora'ya döndükten sonra yanıt verdim.

"Biz evimdeydik, Bora'yla konuşuyorduk ve vurulduğumu hatırlıyorum." Söylediklerimle Bora'nın bir derin nefes bıraktığını fark etmiştim.

"Hafızanda da sorun yok, iyi görünüyorsun. Ben şimdi kan tahlilleri alıp geleceğim ve yaralarını kontrol edeceğim. Bora sende başından ayrılma diyeceğim ama zaten ayrılmıyorsun."

Bora'nın gözlerini devirdiğini gördüğümde gülümseye başladım ama çok kısa sürdü bu. Hemen sonrasından doktorun ona Bora dediğini fark etmiştim.

"Baba!"

Ben kendi kendime durumu sorgularken Bora'nın söylediği kelime tüm sorularıma yanıt olmuştu. Doktor onun babasıydı. Fark ettiğim detayla hemen babasından tarafa döndüğümde o Bora'ya gülümseyerek odadan çıktı. Çıkmasıyla birlikte ben Bora'ya dönmek zorunda kaldım.

"İyisin değil mi?" Emin olmak ister gibi sorduğunda kafamı salladım. "Ne zamandır uyuyorum ben?"

"Üç gün oldu."

Fazla değildi. Bir an aylarca uykuda kaldığımı düşünmüştüm ama neyseki bu olmamıştı.

Annemler!

Üç gündür babam benden haber alamadıysa delirmiştir. Üstelik Doruk'ta yanımda değildi ve şu an ne durumdaydılar kim bilir?

"Bora, annemler. Onlarla konuşmam lazım hemen." Panikle konuşurken onun oldukça sakin kalışına şaşırıyordum.

"Bade, şimdi sana her şeyi anlatacağım ama sakin ol ve ani hareketler yapma. Tamam mı?" Neler olduğunu anlamasamda hemen kafamı salladım. "Şu an herkes seni öldü biliyor Bade. Dün cenazen yapıldı ve annenlerde oradaydı."

Hayır, dalga geçiyordu benimle. Herkes öldü biliyorda ne demekti?

"Saçmalama Bora, telefonumu ver bana, annemi arayacağım."

"Beni dinle, annenle az önce konuştum sakin ol. Vurulduğun gün seni resmi olarak öldü gösterdik ve çıkardık hastaneden Bade." Sözlerini keserek araya girdim.

"Bana annemlerin beni ölü sandığını sakın söyleme Bora!"

Annem dayanamazdı bir kere, kalbi vardı onun.

"Yaşadığını biliyorlar." Kasılan bedenim söyledikleriyle rahatladı.

"Beni neden öldü gösterdin? Ayrıca annemleri nasıl olmayan cenazeme getirdin?" Aklımdaki soruları ard arda sıralamıştım.

"Anlatacağım, sen sakin olur musun artık?" Kafamı salladığımda kaldığı yerden devam etti. "Makinenin formülleri için Edremit benimle uğraşmaya devam edecekti Bade. Seni de benim yanımda gördüğü için hedef haline getirdi ve korumalarda bir işe yaramadı. Aslında Melih'in planı bu ve mantıklı olduğu için devam ettirdim. Bir süre güvende olman için böyle devam edecek." Durup biraz nefes aldıktan sonra devam etti.

"Annenlere gelecek olursak dün sabah gidip onlarla ben konuştum. Daha doğrusu annenle konuştum ve o babanı ikna etti. Annene makineden bahsetmesemde mafyatik tipli adamların işlediği cinayete tanık olduğunu ve bu yüzden peşinde olduklarını söyledim. Seni korumak içinde bir süre böyle olması gerektiğini anlattım. Neyseki annen bu konuda fazlasıyla anlayışlı ve mantıklıydı. Sana bir şey olmaması için kabul etti ama onunla gerçekten konuşsan iyi olur. Vurulduğunu biliyor ve göremediği içinde fazlasıyla endişeli, sabah görüntülü arayıp seni gösterdim ama pek yeterli olmadı. Son olarak Doruk her şeyi en doğru şekilde biliyor, ona her şeyi anlatmak zorunda kaldım."

Anlattıkları bittiğinde bir süre sindirmeye çalıştım. Hayatım fazlasıyla değişmişti zaten ve değişmeye devam ediyordu. En önemlisi şu an resmen ölü bir insandım. Pekala, sanırım bunu kabul edebilirim.

"Annemle konuşabilir miyim?"

Cebinden telefonunu çıkarıp bir kaç dokunuş yaptıktan sonra bana uzattı. Elime aldığımda aynı anda arama yanıtlanmıştı ve bu görüntülü bir aramaydı. Annemle neredeyse yarım saat konuştuktan sonra Doruk'la da kısa bir konuşma yapmış, telefonu kapatıp Bora'ya geri vermiştim.

Aramızdaki sesizliği bozmak istediğimden ortaya saçma bir konu attım."Baban doktor muydu? Hiç söylemedin." Hiç oturup sohbet etmemiştik ki, ne zaman anlatacaksa sanki. "Annemde öyle, sadece hiç konusu geçmedi." Anlayışla kafamı salladım.

Doktor çiftin oğlu bir savcı. Tam bir kültürlü aile tablosuydu. Kısa bir an kendimi düşündüm. Şirket sahibi çiftin mimar kızı. Sanırım bu ülkemiz şartlarında oluşan kültür kavramına uymuyordu. Zaten önemi de yoktu.

Aramızda süren anlamsız sessizliği bu kez Bora'nın babası böldü. Tahlillerimde bir sorun olmadığını söyledikten sonra karnımdaki ve belimdeki yaralarıma pansuman yapmış, koluma bağlı kabloları çıkarıp, makinelerden ayırmıştı beni. Geçmiş olsun dileklerinin ardından evden ayrılmıştı. Bense bu esnada Bora'nın evinde olduğumu idrak etmişti. Dönüp dolaşıp yine onun evine gelmiştim.

"Babamı duydun, ilaçlarını aksatmak yok. Ayrıca kendini kesinlikle yormayacaksın, zaten ben genelde evde olacağım."

Babasının söylediklerini tekrarladığında kafamı salladım.

"Duydum Bora."

"Bir ihtiyacın olduğunda çekinmene gerek, evi biliyorsun ama yinede kendi başına ayağa kalkma." Tıpkı küçükken hastalandığımda annemin davrandığı gibi davranıyordu bana.

"Ben bütün gün yatamam, sıkılırım bir kere." Kaşlarını çattı hemen. "Sıkılmayacaksın hanım efendi, paşalar gibi yatacaksın."

~10.08.2021~

Gerçekten yatmıştım. Bir haftadır onun deyimiyle paşalar gibi yatıyordum. Sadece lavabo ihtiyaçlarım için kalkıyordum ve birde Bora'nın yardımıyla her gün evin içinde yürüyüş yapıyordum. Geçen haftaya göre daha iyiydim ve bugün Doruk gelecekti. İzmir'den benim cenazem için dönmüştü ve tekrarda geri gitmemişti. Bora bir süre yanıma gelmesine izin vermemişti ama bugün onu gizlice aldıracaktı.

Üzerimdeki pikeyi ayaklarımla tepiklerken ofladım. Popom ağrımıştı sabahtan beri oturmaktan ve bu karşımda laptobunda işleriyle ilgilenen Bora'nın umrunda değildi.

"Canım portakal çekiyor benim." Dedim birden.

Bunun üzerine Bora gözlerini ekrandan ayırıp bana dönü kaşlarını çatmaya başladı. Onunla birlikte bende çattım. Neye kaş çatıyorduk şimdi?

"Canın portakal istiyor?"

Hafifçe kafamı salladım. "Evet, portakal istiyorum. Bir sorun mu var?" Elbette vardı ve gayet iyi biliyordum.

"Bade, senin portakala alerjin olması dışında sorun yok." Yeniden ofladım.

"Portakal yiyemiyorum, kendi başıma yürüyemiyorum. Çok sıkıldım bir haftadır yatmaktan." Ölü gözüken beni dışarı çıkarıp gezdirmesini elbette beklemiyordum ama en azından evin içinde artık istediğim gibi hareket etmek istiyordum.

"Yaraların henüz tamamen iyileşmedi Bade." Onu umursamadan üzerimde ki pikeden tamamen kurtulup koltuktan yavaşça kalktım. Kalktığımı gören Bora sandalyesinden kalkıp yanıma gelirken ben onun karşısında ki sandalyeye oturdum.

"Neden kalkıyorsun tek başına?" Başımda durmuş bana ters ters baktığında korkmam gerekiyor muydu? Eğer öyleyse bunda başarılı değildi. "Burada oturacağım biraz, koltuktan sıkıldım." Dediğimde kafasını iki yana sallayarak kalktığı sandalyeye geri oturdu.

"İnatçı kedi."

Fısıldadığında onu duymadığımı mı sanıyordu? Ayağımı masanın altından dizine geçirdiğimde gülümseyerek laptobunda ki işlerine devam etti.

Masanın üzerinde parmağımı gezdirirken üzerimde hissettiğim bakışlarla kafamı kaldırıp ona doğru baktım. Hisselerim beni yanıltmamıştı. Neden öyle bakıyordu? Bir şey mi yapmıştım?

"Bir şey mi oldu?" Aklımda soruyu çekinmeden ona sorduğumda, kafasını ağır ağır iki yana salladı. Sorun neydi o zaman?

"Sadece... dikkat ediyorum da, ne zaman boş kalsan parmağınla bir şeyler çiziyorsun. İlk kez kafede buluştuğumuzda da yapmıştın bunu."

Söyledikleriyle gözüm masanın üzerinde sabit kalan parmağıma kaymıştı. Annemde söylerdi bunu ama daha çok stresli olduğumda yaptığımı söylerdi. "Farkında değilim." diyerek dürüstçe yanıt verdim ona. Karşılığında yalnızca kafasını salladı. Süre gelen sessizlikle yeniden oturduğum yerden kalktım.

"İki dakika duramıyorsun Bade." Bunu söylerken kendisi de kalkıp yanıma gelmişti. Onun koluna girerken yanıt verdim. "Sargılarımı değiştirmem gerekiyordu bugün, onu halledeceğim." Beni uzandığım koltuğa getirip oturttuktan sonra kalkıp sargı malzemelerini getirdi ve sehpaya oturarak karşıma geçti.

"Bluzunu çıkar, ben yaparım."

Daha önce hep babası yapmıştı bu işi ve o sırada Bora'da görmüştü ama şu an onun yapacak olması beni germişti. Yinede dediğini yaparak üzerimden bluzu çıkardım. Onun karşısında sütyenimle kalmaktan hoşnut değildim ama karnıma kendim yapsam dahi belimde ki yaraya yapmam mümkün değildi. Babası da gelmeyeceği için bu işi mecburen o yapacaktı.

"Acırsa söyle." Kafamı salladığımda önce karnımda sargıyı yavaşça çıkarmaya başladı. Pansuman değilde bantı çıkarma kısmıydı en çok canımı yakan. Dişlerimi sıkmış bir an önce bitmesini beklerken sonunda bant çıkmıştı. Sargıyı bırakırken eline pamuktan bir parça alıp tentürdiyot döktü ve yaramın üzerine sürmeye başladı.

"Dikişlerin atmaya başlamış, bir kaç güne tamamen çıkar." Ben sessiz kalırken o sargı bezini yapıştırıp belimdeki yarama geçmişti. Hafif sağa dönmüş onun işini kolaylaştırırken karnımdaki yaranın aksine belimdeki yaram hala acıyordu. Pamuğu yaranın üzerinde gezdiremeye başladığında eş zamanlı olarak yanma hissi başlamıştı. Kendimi tutsamda sonunda dayamayıp acıdan inledim.

Bora anında pamuğu tenimden ayırıp bana çevirdi gözlerini. "Çok mu acıyor?" Sorduğu soruya kafamı sallayarak yanıt verdim. Acıyordu.

"Özür dilerim Bade, tüm bunlara sebep olduğum için özür dilerim."

"Kendini suçlama artık. O makineyi ben aldım Bora, kimsenin bir suçu yok. Eğer bir suçlu arıyorsan hayatında hiç görmediğin büyük deneni makineyi icat ettiği için suçlayabilirsin ama senin hiçbir suçun yok."

"Evet ama seni bu kadar işin içine sokmamalıydım."

Hızla iki yana salladım kafamı. Kendini suçlamasını istemiyordum. Hepimiz kaderimizi yaşıyorduk, onun bir suçu yoktu.

"Kendini suçlama Bora, lütfen. Yaşadığım her şeyi benim seçimlerim belirledi." Bunu söylerken tüm içtenliğimle gülümsüyordum. Hızlıca gezdirdiği pamuktan sonra sargı bandını yapıştırıp çıkardığım bluzumu giydirdi.

"Teşekkür ederim."

Ben onun kalkmasını beklerken o ellerimi tutarak bana biraz daha yaklaştı. "Bade." Efendim der gibi kafamı salladım. Devam etti.

"Yarım kalan bir konuşmamız vardı. Sanırım devam etmeliyiz."

~ 17 ~

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın ❤️‍🔥

Yeni bölümden kesitlere instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz. (Biryazarkus)

Continue Reading

You'll Also Like

756K 31.4K 49
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
53.9K 2.2K 21
UYARI: Kitap içerisinde nude gönderme gibi olaylar var, etik kurallarınıza uymuyorsa okumanızı tavsiye etmem. Şahsıma edilen en ufak hakarette engell...
3.5M 129K 71
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
169K 5K 24
Ağzımı kapatmış güçlü eller baskısını biraz daha arttırırken Peyami bedenini benim ki ile bir bütün yapmak ister gibi sokuldu Göğüsüm hızla yükselip...