Literati // Ravenclaw

By BelieveAndBeHappy

6.5K 599 2.1K

Literati: edebiyatı seven, okuyan ve yorumlayan aydın kişiler. More

B İ R
Ü Ç
D Ö R T
B E Ş
A L T I
Y E D İ
S E K İ Z
D O K U Z
O N
O N B İ R
O N İ K İ
O N Ü Ç
O N D Ö R T
O N B E Ş

İ K İ

320 47 90
By BelieveAndBeHappy

Önüme konan evrağa uzanırken daha hızlı davranan Pietro yüzünden elim havada kaldı. Araştırma merkezinin tozlu, epey eski ve rutubeli odalarından birinde onunla saatlerce çalışmaya istekli değildim. Ancak son bir senem böyle geçmişti. En azından ilk başladığımız günkü kadar acımasız değildi şimdi. Arada bir bana işkence etmek yerine görmezden gelebiliyordu.

"Elindekini bana vermen için on saniyen var."

"Yoksa?" Dedi ama gözlerini hızlıca satırlarda gezdiriyordu. Sandalyesinde bir ileri bir geri giderken uzun torsosu yüzünden nasıl düşmediğini merak ediyordum. Belki de kocaman ve epey ağır görünen botları yüzündendi. Köşedeki dandik çam ağacının ışıkları söndü, sönecek gibiyken sol tarafına yansıyordu.

Masasının bir tarafından okunmuş, işaretlenmiş belgeler varken diğer kısmında da okunmamışlar diziliydi. İkisini de aynı anda ittirince hepsi birbirine karışıp, yerlere düştüler.

Pietro yere bakakaldı. Çenesi gerildi ve sinirle güldü. Evrağı önüme attı. "Benim için fazla kolay bir işti zaten."

"O zaman yerdeki belgeleri toplamakla uğraşabilirsin."

Kolundaki saatine baktığı gibi ayağa kalktı. "Öğle yemeğine gideceğim. Ve bunları toplamak için de DuBauer'in gelmesini bekleyeceğim. Böylece bu dağınıklığın nedenini soracak ve ben de seni suçlamak için tam vaktinde orada olacağım."

"Ben de tekrar toplamak yerine öğle yemeğine gittiğini söyleyeceğim."

Hep baygın, hatta uykulu gibi görünen gözleriyle beni süzerken kollarını göğsünde kavuşturdu. Bana bayılmadığı her şekilde ortadaydı, aksini kanıtlayacak hiçbir şey de yapmıyordu. Fakat her zaman bana böyle bakmak zorunda değildi. Gerçekten gözlerindeki bu tiksinme, aşağılama görüntüsü bende olduğu sürece değil arkadaş, iş ortağı bile olamayacaktık.

Bundan çok daha önce, ikimiz de DuBauer'in yanında çalışmaya başladığımızda, o kadar da kötü olduğunu düşünmemiştim. Yalnızca biraz huysuzdu. İkimiz de Hogwarts öğrencisi olsak da hiç konuşmamıştık. Zaten benden iki dönem de üstteydi. Tek hatırladığım, Muggle aileden geldiği için onlara özel bir içecek isteğiydi. Ben de meşhur bir Muggle caddesinde görüşmem olduğu için ona istediği o tuhaf, yapış yapış ancak sıcak günlerde epey insanın içini soğutan içecekten getirmiştim.

Pietro'nun bana gerçekten hiçbir kötü düşünce olmadan gülümsediğini, içten olduğunu düşündüğüm tek anımız buydu. O zaten zaten onun altında, geçici bir stajyerden başka bir şey değildim. Sanırım gideceğimi düşünmüştü. Ya da beni pek ciddiye almamıştı O gün epey sakindi. Başını masadan kaldırıp, büyük gülümsemesiyle sırıtırken teşekkür ederince neredeyse... eh, biraz dendiği kadar çekici biri olduğunu dahi düşünmüştüm.

Sonrası ise Pietro ile kabustu. Pietro'nun yanında işe girip, masaları paylaşmaya başlamamızla birlikte bu küçük anı da unufak olmuştu. Çünkü, DuBauer işleri paylaştırmıştı. Bu da Pietro'nun daha az övgü ve daha az başarı sağlamasına yol açmıştı. Sonra da BBE'deki konuma ben de başvuru yapmıştım. Son çizgi onun için bu olmuştu. Yalnızca biraz mesafeli biri olduğunu düşündüğüm Pietro'nun aslında şeytanın kendisi olduğunu öğrenmem böyle gerçekleşmişti.

Şu anda beni kanıt olmadan öldürmek için planlarını anlatmakla meşgul ederken, kendi makalelerimi çalmaya çalışıyordu.

Ne diyebilirdim? Babam iş yerinde elbette ki hoşlanmayacağım büyücüler olacağını söylemişti.

"Bu işe başladığımda zaten içimde bir yerlerde bir ışık ölmüştü. Ama sen, Fayette Barnes, tüm benliğimi bedenimden koparıp atma isteğiyle dolduruyorsun. Şimdi gidip kahve alacağım ve eğer ki benim hakkımda bir şey söylersen, aylardır uğraştığın Vahşi Japon Diken Çiçeği şablonunu bulur ve Anderson'ın yemeğine doğrarım."

"Bana da kahve getirecek misin?"

"Garsona mı benziyorum?"

"Kelimenin tam anlamıyla yarı zamanlı çalışan barmensin."

"Yani? Bana para ödediğini görmüyorum?"

Ceketini geri giyip kapıdan çıktı. Açtığı gibi de içeriye buz gibi kar soğuğu vurdu. Askılığa birkaç tane kar tanesinin dolduğunu dahi gördüm. Tüm merkez sıkıcı, kahverengi ahşap duvarlardan ve kocaman kalın otantik halılardan oluştuğu için içeri giren en ufak farklı renkte cismin varlığı tüm görkemiyle belli ediyordu kendini.

Tekrar önümdeki bilgi işleyen ekrana döndüm. Kendi kendine yazılan numaraları takip etmem gerektiğinden gözlerimi elimden geldiğince çok açtım. Yoksa her an uykuya dalıp, tek bir haneyi kaçırarak şu anda nefret ettiğim işimden bile olabilirdim.

***

Yüzüme atılan poşetle sarsıldım.

Uyuyakalmıştım.

Önce şaşkınca etrafıma bakındım ama gözlerim gördüklerini beynime iletlemeyi reddediliyorlardı. Camdan dışarı bakınca gecenin mavili siyahlı karanlığını gördüm. Hayır. Ne kadardır uyukluyordum? Gözlerimi kırpıştırıp her yanımdan çıkan saçlarımı yerine sokmaya çalıştım.

Sonra köşemdeki masasına geçmiş Pietro'yu gördüm. Muhtemelen kafama atılan poşet de onundu. Kahve kutusunun içinde bir anahtarlık vardı. Elbette istediğim kahveyi getirmemişti. "Profesörün evine uğraman gerekiyor."

"Ne için?"

Omuz silkti. Çoktan ilgisini kaybetmiş, asasını sallayarak havada aynı anda tuttuğu üç kitabın sayfalarını karıştırarak hızlıca satırları okuyordu. Lacivert gözlerinin sağa sola ve aşağı yukarı giden hızını izlemeyi kesip önüme döndüm. Neyse ki göndermem gereken kesitleri bitirip, göndermiştim. Şablonumu bitirmeden önce masumane bir şekerleme çekmek istemiştim herhalde.

Ayağa kalkıp etrafımı topladım. Asamı, kitapları ve parşömenlerimi gelişigüzel tıktıktan sonra ceketimi giydim. "Salyanı silmeyi unutma," diye mırıldandı Pietro masamdan uzaklaşmışken. Tüm saçlarını teker teker yolmak istiyordum kafasından. O lanet Rus aksanından da, robottan farksız bedeninden de, uyuşuk gözlerinden de kurtulmak istiyordum.

Yalnızca birkaç ay daha sabretmen gerekiyor. Sonra onu ezip geçeceksin Fay. Sadece birkaç ay... Sonra da sonsuzluğa Pietro Petrov'suz bir devamlılık...

Anahtarları elimde sallarken birbirine bağlanmış not parçası önüme düştü. DuBauer'in yol üstünden benden hiçbir şey beklemeyeceğini düşünmek yapabileceğim en büyük aptallıktı tabii ki. "Vampir Kanı Mumunu unutma. Ofisteki kasamdalar. Anahtarlar Pietro'da."

Madem Pietro'ya bu kadar güveniyordu, madem onu bu kadar seviyordu, ne diye sürekli beni bu işlerde yoruyordu ki? Ondan daha çok iş yapıyordum. Sırf benden daha uzun süredir burada olması hiçbir şeyi kanıtlamıyordu. Ondan daha çok çalışmıştım. Onun iki senedir yaptığını altı ayda yapabiliyordum. Neden hala öncelik ona veriliyordu? Pietro bilir, Pietro yapar, Pietro halleder... O halde her şeyi o yapabilirdi. Bana ne diye ihtiyacı vardı ki bu saatte?

"Ofisin anahtarları da lazım."

Pietro beni duymadı. Kendini sayfalara daha çok kaptırmıştı. Kağıdı gözünün önüne soktum. Kitapların hepsi dikkati dağılınca masaya düşüp, korkunç bir gürültü çıkardılar. Pietro'nun ölmemi dileyen bakışları beni buldu. Yutkunurken adem elması titredi.

"Ofis. Anahtar. DuBauer notu."

Elimden notu çekip aldı. Açık kumral saçları önüne düşen birkaç dalgayla kirpiklerine girdiler. İri eli onları geride tutmaya çalışırken oflayıp puflamaya dönmüştü yine.

"Anahtarı barda bıraktım."

"Git getir o zaman."

"Buraya yeni döndüm. Gidemem."

"O zaman ben alayım."

"Alamazsın. Dolabımın içinde."

"Biri getirebilir mi?"

"Hayır."

Tırnaklarımı sakin kalmak için etime batırdım. Karşımda geçmiş bundan keyif alıyordu. Profesör nasıl oluyordu da onu hiç azarlamıyordu? Aramızda onu ciddiye almayan kişi oydu.

Siyah, örgü kazağının kollarını dirseklerine çekip gerindi. Hem de uzun uzun. "Birazdan işim bitecek."

"Seni bekleyemem. DuBauer beni bekliyor olmalı. Her ne iş verecekse—"

"Her ne iş verecekse beni bekleemek zorundasın. Vardiyam bir saate başlayacak. Önce bu şablonu bitireceğim. Çok daha iyi bir seçeneğin var ama. Mumsuz da gidebilirsin."

"Ve azarlanayım?"

"O zaman otur ve bekle. Zihnini meşgul edecek bir şeyler bul. Senin için zor olacağını biliyorum. Dene—"

"Kapa çeneni."

Kendi işine döndü. Ben de masamda oturup, onu beklemeye başladım. Koyu renkli asasını tutan eli ne kadar iri olsa da, fazla zarif kavrıyordu. Belki de uzun ince parmaklarının kemikli görüntüsündendi. Ya da şeffaf gibi beyaz incecik tenindeki mavi damarlarının sessiz gecedeki şimşekler gibi ilerlemesiydi iç bileğine doğru.

Onu görmekten ne kadar sıkılsam ve bıksam da kaçışım yoktu. İkimiz de Hogwarts hayatımızın çoğunu Ravenclaw binasında geçirmiş olsak da hiçbir zaman iletişimde olmamıştık. Sonuçta o benden iki dönem üstteydi. Neden ve nasıl binaya seçildiğini de bilmiyordum. Diğer Ravenclawlar'a göre daha önyargılıydı etrafına karşılık. Gerçi pratik olduğunu kabul etmem gerekirdi sanırım. Soru sorduğunu pek duymasam da, meraklı olduğunu çoğu zaman çattığı kalın kaşlarıyla aynı anda cevaplar aramak için sayfaları karıştıran ellerinden söylemek mümkündü. Onu çözebilmek çok kolay değildi. Fazla sessizdi. Ve soğuk. Kenarları yanlara doğru çekilen badem şekilli lacivert gözlerinin o hep durgun ifadesinin arkasında durmadan çalışan bir hesap makinesi, hızla dönen bir saat ve birbirine giren harfler olduğunu görmek ancak onu nebze nebze tanıdıkça mümkün olmuştu.

Hogwarts'ta da hep böyleydi sanıyordum ki. Tek hatırladığım onu bazen ortak salonda arkadaşlarıyla gördüğümdü. Ne bir takımda, ne yarışmada, ne de turnuvalarda ortaya çıkardı.

Gözlerini bana aniden çevirince nefesimi tuttum. Biraz insanı geriye çeken bakışına hiçbir zaman alışamayacaktım herhalde.

"Hadi," dedi sadece kitapları kapatıp. "İşim bitti."

"Daha uzun süreceğini sanıyordum."

"Gözlerini dikip bakan alt kademenin yanında çalışamıyorum."

"İkimiz de DuBauer'a asistanlık yapıyoruz."

Ayaklı sandalyesini uzun bacağıyla ittirip belini geriye doğru esnetirken kollarını da başının arkasında gerdi. Esnerken ağzını kapatma zahmetine bile girmemişti. Ondaki bu dişlerle ve çene yapısıyla çiğ et bile yerdi bu herif.

"Dışarı çıkmadan önce aynaya bakmanı öneririm. Müşterileri kaçırmama neden olursan benim maaşımdan kesilecek."

Koridorun sonundaki aynanın önüne oturdum. Halı düşündüğümden daha yumuşak ve sıcaktı. Makyaj çantamı yanımda sürüklerken saçlarımın gerçekten korkunç gözüktüklerini kabul etmek zorundaydım. Yüce Merlin'in Sakalı. Beni bu halde sadece Pietro'nun gördüğü için şanslıydım.

Saçlarımı dolayan lastik tokayı zorla çıkartırken bir aslan yelesi gibi uçuşmaya başladı tüm dalgalar önümde.

"Bu kadar saattir boş zamanın vardı ama sen gerçekten saçlarını taramak için çıkacağımız anı mı bekledin? DuBauer'ın kızmasından çekinen sendin."

"Bu kadar kötü göründüğümü bilmiyordum."

"Kendine haksızlık etme. Her zaman kötü görünüyorsun."

Onu duymazdan geldim. Sihirli tarak saçlarımdaki düğümleri kolayca açarken arkamda duran Pietro sabırsızlanıyordu. Kahverengi saçlarımın arasındaki kızıl yansımalar, yerdeki halıları andırdığından yüzümü daha da boğuyorlardı. "Bu aynanın kaç bin yıllık olduğunu biliyor musun? Kraliçenin odasında, tam yatağının karşısında bu ayna dururmuş. Robert Dudley'nin eşinin bir cadı olduğuna inanırlarmış. Bu yüzden kraliçe Elizabeth her ölmesi için ettiği duasında, bu aynada Amy Robsart'ı görürmüş. Sonunda, şüpheli bir biçimde ölüp boynunu kırdığında bile, bu aynada hep göründüğünü söyleyen hizmetliler yüzünden ayna bir büyücüye satılmış."

Pietro aynaya yaklaştı. Ben yerde otururken, aynayı inceliyordu. Ancak görmek istediği kendisi miydi yoksa ayna mıydı emin değildim.

"Biliyordum," diye mırıldandı sadece. "Tudor Dönemi Büyülü Objeler serisini senden önce bitirmiştim."

"O halde neden anlatmama izin verdin?"

Omuz silkti. Siyah örgü kazağının üstündeki tozları ayıklarken bana cevap vermek yerine çantasını toparlamaya döndü. Belki de onun da bildiği bir konuyu benden dinlemeye sabredecek kadar yorgun düşmüştü. Karşı koymaya gücü yoktu. Aynaya tekrar baktım ama yalnızca Pietro'nun arkası dönük olduğundan geniş omuzlarını görebildim. İkimiz dışında aynada kimse yoktu.

Continue Reading

You'll Also Like

222K 22K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
414K 41.9K 61
Taehyung iki yıllık ilişkisini ayakta tutmaya o kadar odaklanmıştı ki yanı başındaki gerçek aşkını fark edememişti bile. |omegaverse| |omegatae&alfak...
124K 21.9K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
207K 21.6K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️