ALABORA

By biryazarkus

430K 25.7K 8.3K

"Teşekkür ederim savcı." Kapıdan çıkmadan önce duraksayarak bana baktı. "Devrim Bora, Bade." "Teşekkür ederi... More

Alabora
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm

15. Bölüm

13.8K 1.2K 559
By biryazarkus

Hikayeme oy vererek destek olmayı unutmayın 🖤 Keyifli okumalar 🤍

Sınır: 600 Oy ~ 200 Yorum

~ 15 ~

Hayatımda beni heyecanlandıran bir çok an yaşamıştım. Mesela abla olduğumda çok heyecanlanmıştım. Üniversiteyi kazandığımda da heyecanlanmıştım ama şu an yaşadığım heyecanı tarif edebilecek kelimleri bulamıyordum. Dudaklarımın üzerinde beni sıkı sıkıya saran, bedenimi darmaduman eden yalnızca bir et parçasıydı aslında. Bu kadar etkilenilenilecek bir şey miydi?

Şaşkınlığım ve hareketsizliğim, nefes alamadığımı hissettiğim anda uçup gitmişti. Yaşama tutunmak adına araladığım dudaklarımın bu işi daha ileriye götüreceğini nereden bilebilirdim? Bora sanki bunu bekliyormuş gibi aralanan dudaklarımdan faydalanarak alt dudağımı dudakları arasına hapis etmişti. Bacaklarımın titrediğini hissediyordum ve biraz daha bu şey devam ederse ayakta bile duramayacaktım.

Zar zor kendime geldiğimde dudağımı onun dudaklarından ayırıp geriye doğru bir adım attım. Yumduğum gözlerimi açtığımda onun kahve gözleriyle kesişti gözlerim anında. Yanağımda duran sıcak avucundan bir adım daha geriye giderek kurutulmuştum. Güç bela iki kelimeyi bir araya getirdiğimde nihayet konuşabilmiştim.

"Artık oturalım mı lütfen?"

Bu cümlenin ilk öpüşme sonrası söylenecek en son şey olduğunun farkındaydım ama ne söylemem gerektiğini bilemeyecek kadar akli dengemi kaybetmiş durumdaydım. Sanırım Bora'da bunu beklemiyor olmalıydı ki afallamıştı, fakat onun kendisini toparlaması oldukça hızlı olmuş, anında kafasını sallayıp belimdeki elini bedenimden ayırmıştı. Bunu yaparken ayakta zor durduğumdan bir haberdi ve ben düşmemek adına onun koluna sıkı sıkıya tutunmuş ayakta durmaya çalışıyordum.

Hala dans eden çiftlerin arasından çıkıp masaya döndüğümüzde önce beni sandalyeme oturtmuş ardından tutunduğum kolunu benden ayırıp sandalyesine oturmuştu. Şu an odama çekilip, hıçkıra hıçkıra ağlamak ve aynı anda deli gibi dans etmek istiyordum. Ruh halimi yansıtan tek eylem bu olurdu. Bora'nın dudaklarını hala tenimde hissederken nasıl davranacağımı kestiremiyordum. Söylediği cümleleri aklıma getirmek dahi istemiyordum. Doğru değildi işte! Ben küçük bir çocuktum, neden bunu yapıyordu bana? Neden aklımı karıştırıyordu?

"Bade, iyi misin?" Endişeli ses tonuna karşılık gergin bir şekilde konuştum.

"İyiyim, nişan ne zaman biter?" Bir an önce bu kalabalıktan uzaklaşmak istiyordum.

"Sürer daha bir iki saat. İstersen seni eve bırakayım, ben dönerim tekrar."

Hızlıca kafamı iki yana salladım. Benim için yaptığı onca şeyden sonra ilk kez onun için bir şey yapıyordum ve onuda yarım bırakmak istemiyordum. Biraz daha dayanabilirdim.

Bora'nın elleri yanağıma doğru gelirken sanki bunun yanlış olduğunu hatırlamış gibi geri çekmişti birden. Elleri yumruk haline gelirken ben onun haraketlerini izliyordum.

"Bahçeye çıkalım ister misin? Hava al biraz."

Olumsuzca iki yana salladım kafamı. Aynı anda da oturduğum sandalyeden kalkmış, masadan çantamı almıştım. Merakla bana bakan Bora'ya kısaca bir açıklama yaptım.

"Ben hava alıp geleceğim." Dedikten sonra hızlı adımlarla masadan uzaklaşıp gördüğüm kapıdan bahçeye çıktım. Sigara içen bir kaç insanın arasında kendime boş bir sandalye bulup oturmuştum. Oturur oturmaz dolan gözlerime lanet ettim. Ne vardı şimdi ağlayacak?

Beni öptüğü için mi ağlıyordum?

Evet.

Beni öpmesinden rahatsız mı olmuştum?

Hayır.

Mutlu muydum?

Bilmiyordum.

Titreyen ellerimi dizlerime bastırıp engel olmaya çalıştım. Bir an önce aklımı başıma alıp mantıklı davranmam gerekiyordu. Anlık bir hata yüzünden hayatım boyunca pişman olmaktan korkuyordum. Bora'ya nasıl davranacağımı bilmiyordum. Aklımdan çıkmayan o anıyla parmaklarımı dudaklarıma götürdüm.

Çok değil, sadece bir kaç dakika önce onun dudakları, parmaklarımın yerindeydi. Kendimi geri çekmemiştim, ona bunu yapması için izin veren bendim çünkü deli gibi istemiştim. Zaten son günlerde aklım Bora'yla dolup taşarken bana temaslarına nasıl kayıtsız kalabilirdim ki? O basit bir haraketle elbisemi düzeltmeye çalışırken bile ben onun temasından deli gibi etkileniyordum. Elini belime dolamasına bile o kadar alışmıştım ki ondan ayrıyken sanki eksik gibi hissediyorum. Şimdiyse onu öylece bırakıp kaçmıştım.

Ben onu masada bırakmıştım değil mi?

Aklıma gelen gerçekle aptalığıma isyan ettim. Oturduğum sandalyeden kalkmış hızla içeriye giderken kendime kızmayı ihmal etmiyordum.

Aptal kafam! Onu en olmayacak insanla masada yalnız bırakmıştım. Ne kadar aptaldım ben?

Bedenimi ele geçiren öfkeyle hızlı hızlı içeriye girmiştim. Masaya doğru giderken gördüğüm şeyle bir kez daha aptallığıma isyan ettim. Ne bekliyordum ki, elbette dibinde bitecekti yokluğumda. Hiç vakit kaybetmemiş hemen Bora'nın yanında ki sandalyeme oturmuş onunla konuşuyordu. Beni rahatlatan tek şey Bora'nın ondan tarafa bile bakmayıp, onu umursamamasıydı. Derin bir nefes alıp adım atmaya devam ettim. Ben masaya yaklaştığımda Bora anında beni göz hedefine almıştı. Bir kaç adımda yanına vardığımda sandalyemde oturan Cemre'ye dönüp sahte bir gülümsemeyle söze girdim.

"Yerime oturacağım, müsadenle."

Hoşnutsuz bir şekilde yanıt bile vermeden kalkıp kendi yerine geçti. Bende sandalyeme oturup çatmanı masanın üzerine bıraktım. Bora'ya döndüğümde onun bana merakla baktığını gördüm. Bir anlık öfkeme yenilip gelmiştim ama nasıl davranacağımı bilmiyordum. Kaşlarını çatmasıyla bu kez tereddüt etmeden elini alnıma yasladı. Ardından elini çekip dudaklarını bastırdığından bende merakla bakmaya başladım.

"Ateşinde yok ama yüzün bembeyaz olmuş. İyi olduğuna emin misin?"

"İyiyim, sorun yok." Derken dudağındaki hafif kırmızılık dikkatimi çekmişti. Bunu görür görmez istemsizce dudaklarım kıvrıldı.

Rujum onun dudaklarına bulaşmıştı ve bu beni mutlu etmişti. Bora'nın anlamsız bakışları arasında parmaklarımı dudağının üzerine koyup hafif kırmızılığı sildim dudaklarından. Silmesine silmiştim ama parmaklarım hala dudağının üzerinde duruyordu.

"Rujum bulaşmıştı."

Yaptığım harakete kısa bir açıklama getirmiştim. Bora'nın anlamsızca bakışları anında düzelirken benim parmaklarım dudaklarından aşağıya kayıp kucağıma düşmüştü. Yavaşça ondan uzaklaşıp arkama yaslandım.

Gecenin geri kalanında ikimizde sessizdik. Sadece Bora'nın arkadaşlarıyla sohbetine katılıyor bazen birbirimize yanıt veriyorduk. Nişanın sonuna geldiğimizde herkes yavaş yavaş ayrılmaya başlamıştı. Son olarak bizde nişan çiftiyle vedalaşırken üzerine birde bir ay sonraki düğünlerine katılma sözü vermiştim. Bir ay sonra ne halde olacağımı ben bile bilmiyordum ki.

Bora'nın diğer arkadaşlarıylada vedalaştıktan sonra bizde ayrılıp onun arabasına binmiştik. Yol boyunca ikimizden de çıt çıkmamıştı. Ne zamanki sokağa girip arabayı park etmişti o zaman bu sessizlik bozulmak zorunda kalmıştı.

Aynı anda birbirimize dönüp isimlerimizi söylememizle  ortamda ki gerginliğe güldüm. "Sen söyle lütfen." Diyerek söz hakkını ona verdim. Bora'da bunu geri çevirmemiş anında konuşmaya başlamıştı.

"Ben dans ederken olanlardan dolayı üzgünüm."

İçimdeki umut kırıntıları dağılırken kendimi berbat hissediyordum. Pişman mıydı?

"Yanlış anlama, hata olarak görmüyorum veya pişman değilim. Sadece senin isteğin dışında bunu yaptığım için üzgünüm, ne dersem bir anlamı olmayacak biliyorum Bade ama asla pişman değilim. Yine olsa yine yapardım."

Her bir cümlesi bu kez yine kalbimi hızlandırmaya başlamıştı. Keşke onun kadar cesaretli olup bende kendimi açıkça ifade edebilseydim. Ben sessiz kaldığımda konuşmaya devam etti.

"Çok ani olduğunun farkındayım, herhangi bir şey içinde seni zorlamayı asla istemiyorum. Düşün Bade, söylediklerimi, yaptıklarımı düşün olur mu? Hiçbiri rol değil, gerçek hislerimdi unutma bunu."

Usulca başımı salladım. En mantıklısı dediği gibi biraz düşünmemdi. Ani bir karar vermek istemiyordum, yalnız kalıp her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmeye ihtiyacım vardı. Sessizliğimi bozarak bende söze girdim.

"Ben gideyim artık eve, geç oldu zaten."

Anlayışla başını sallamış, ardından cevap vermişti.

"İyi geceler Bade."

"İyi geceler."

Arabadan inmiş kapıyı kapatacakken aklıma gelen şeyle duraksayıp ona döndüm. "Annem yarın kahvaltıya gelsin demişti, gelmek istemezsen ben uydururum bir şeyler sorun olmaz." Gelmemesi için dua ederken aslında geleceğini biliyordum. Her zaman sözünü tutardı o.

"Gelirim merak etme."

Aldığım yanıtla başımı sallayarak arabanın kapısını kapatttım. Kaldırımın üzerinde eve doğru yürürken şu an Bora'nın arkadamdan bana bakıyor olma ihtimali bile heyecanlanmam için yeterliydi. Eve geldiğimde ışıkların kapalı olmasından çoktan uyuduklarını anlamış, çantamdan anahtarımı çıkarıp içeriye girmiştim. Girer girmez ayağımdaki topukluları çıkarıp sessizce odama çıkmıştım.

Üzerimi bile değiştirmeden yatağıma uzanmış, elim kalbimin üzerinde aptalca gülümsüyordum. Hayatımda hiç bu duyguları hissetmemiştim, yaşadığım duygularada bir isim koymam imkansızdı. Lise hayatım boyunca etrafımdaki çiftlere özenir, ben neden bu duyguları yaşayamıyorum diye düşünür dururdum. Halbuki çevremdeki insanlar ne kadar haklıymış. Samimi olduğum iki üç arkadaşım vardı zaten, onlarda bir gün ansızın karşıma çıkacağını söylerdi hep.

Bora'nın kapıma ilk geldiğini hatırlıyordumda ne kadar korkmuştum. Evimde geleceği gösteren aptal bir makine vardı ve kapımda bana makineyi soran bir adam. Kartını gördüğümde onun savcı olmasına ne kadarda şaşırmıştım. Makinenin korkusuyla ona gitmiştim, güvenmiştim. Güvenimide hiç boşa çıkarmamış, her zaman beni korumuştu. Sadece bir aydır tanıdığım bir adamın hayatımda bu kadar fazla etkisi olması beni korkutuyordu.

Sanırım bugünü asla unutamayacaktım.

"Bade! Kız kime diyorum ben."

Annemin gür sesiyle gözlerimi hafifçe aralayıp ona baktım. Sabahın köründe, üstelik yaz tatilindeyken neden uyandırılıyordum ben bu saatte?

"Anne, uykum var daha."

Ona arkamı dönerek üzerimdeki pikeye sarıldığımda annem tutunduğum pikeyi aniden çekmişti. Kaşlarımı çatarak yeniden anneme döndüm. "Anne ya! Uykum var diyorum."

"Uykusu varmış. Saat olmuş öğlenin kaçı, sen üstünde bir elbiseyle dön kıçını uyu. Bak hala kapatıyor gözlerini! Kız kalksana, Devrim oğlum yarım saattir uyan diye bekliyor. Yazık çocuğa kıyamadı seni uyandırmama ama senin uyanacağın yokki anam."

Bora'nın adının geçmesiyle hemen yatağımdan fırladım panikle. "Bora mı geldi? Anne niye baştan söylemiyorsun ya?" Anneme söylene söylene kalkmıştım yatağımdan.

"Kahvaltı hazır Bade, hemen hazırlan in aşağı."

Annem odamdan çıkarken bende hızlıca banyoma girdim. Aynadaki korkunç görüntüyle hemen elimi yüzümü yıkadım.  Elbisemi geçtim, makyajımı bile çıkarmadan öylece uyuya kalmıştım. Bora'nın geleceğini bile unutmuştum üstelik. Gerçekten tüm aptallığım üzerimdeydi.

Yüzümdeki makyaj kalıntılarını iyice çıkardıktan sonra saçlarımı tarayıp odama geçtim. Valizimden hızlıca bir pantolon ve bluz alıp üzerime geçirmiştim. Solgun yüzüme biraz olsun renk verebilmek adına hafif bir makyajda yaptığımda hazırdım. Hazır olmasına hazırdım ama Bora'yla karşılaşmaya hazır mıydım emin değildim? Hoş şu an hazır olup olmamında bir önemi yoktu.

Bora ve annemi daha fazla baş başa bırakmamak adına hızlıca merdivenleri inip salona girdim. Koltukta oturan Bora'nın gözleri adım seslerimden ötürü bana dönmüştü. Gözlerim annemi aradığında mutfaktan gelen çatal kaşık sesiyle yanıtımı almıştım. Adımlarımı öncelikli olarak Bora'nın olduğu tarafa yönlendirdim. Oturduğu koltuğa ulaştığımda o da ayağa kalkmıştı.

"Günaydın, hoş geldin."

Tedirgin olan yüzü sanırım benim mutlu çıkan sesimden ötürü yerini rahatlamış bir ifadeye bırakmıştı.

"Günaydın."

"Ben uyuklamışım kusura bakma, sende anneme uyandırma demişsin ama beni bıraksan ben akşama kadar uyurum."

Yine heyecandan saçmalamaya başlamıştım. Akşama kadar uyuyacağın detayına gerek var mıydı sahiden Bade?

"Bade! Kızım az yardıma gel." Annem tam zamanında iyi bir şey yapıp bu durumdan beni kurtarmıştı neyseki. Bora'dan müsade istedikten sonra hemen annemin yanına mutfağa geçtim. Annem elindeki tabakları benim elime tutuşturup beni geri postalamıştı. El mecbur yeniden salona dönüp yemek bölümüne geçtim. Elimdeki tabağı masaya bıraktıktan sonra annemin çoktan getirmiş olduğu servis tabaklarını yerleştirdim. Annemde elinde kahvaltılıklarla gelince masa tamamen hazırdı.

"Devrim oğlum, gel hadi sende."

Bora oturduğu koltuktan kalkıp yanımıza geldiğinde ben ona oturması için sandalyeyi çekmiştim. O otururken bende yanındaki sandalyeye oturdum. Annemde karşımızda oturmuştu. Başta sessiz süren kahvaltı faslı yerini keyif çaylarına bıraktığında elbette annem sorguya başlamıştı.

"Oğlum sen ne iş yapıyordun?" Sanki bilmiyordu, sorduğu soruya bakın şimdi.

"Anneciğim, söyledim ya ben sana." Diyerek ona irdelememesi için mesaj vermiştim kendimce.

"Sana mı sordum kızım ben?"

Anneme gözlerimi devirip çatalımla tabaktaki salatalık dilimine işkence etmeye başladım. Bana mı sormuşmuş? Hata bende, neden çağırdım ki ben Bora'yı? İşi var de geç. Sanki annemi tanımıyorum, irdeledikçe iredeleyecek işte.

"Sorun yok, istediğini sorabilirsin Esin teyze."

Ben uyurken neler konuşmuşlardı da samimiyetleri bu kadar artmıştı acaba? Kıçımda pireler uçuşurken çok şey kaçırmıştım anlaşılan. Umarım annem onu sıkmamıştı. Zaten benim yüzümden bir sürü şeyle uğraşıyordu birde annemin sorgusuna katılmıştı.

Masada süren sohbet annemin kek ikramıyla salonda da devam etmişti. Arada araya girip annemi durdurmaya çalışsamda annem dur durak bilmeden Bora'nın işinden girip üstü kapalıda olsa evlenip evlenmeyeceğimize getirmişti konuyu.

Ve tam bu noktada bir şeyi hatırlamıştım. Elimde parıl parıl parlayan tek taşla bakışmaya başladığımda aklıma annemin gelmesiyle diğer elimi yüzüğün üzerine kapattım.

Bu haraketim Bora'nın dikkatinden kaçmamış olmalıydıki gözleri bir kaç saniye birleştirdiğim ellerime takılmıştı. Annem görmeden bu yüzüğü çıkarmazsam İstanbul'a evlenmiş bir şekilde dönceğime emindim.

"Ben bir lavaboya giderebilir miyim?"

"Git tabii oğlum, Bade sen göster yerini hadi." Aradığım fırsat ayağıma gelmişti resmen. Hemen koltuktan kalkıp Bora'nın da kalkmasını bekledikten sonra onu üst kattaki lavaboya getirmiştim. Girmesi için beklerken o bana dönüp konuşmaya başladı.

"Sorun ne Bade?"

"Ne sorunu?"

"Tedirgin oldun birden, bir şey mi oldu?"

Hiçbir şeyi de gözünden kaçırmıyordu zaten. Acaba meselki deformasyon bu mu oluyordu? Bunu düşünmeyi daha sonraya bırakıp sakladığım elimden yüzüğü çıkarıp ona uzattım.

"Ben yüzüğü unuttuğumu fark ettim, annem görecek diye biraz tedirgin oldum sadece. Sen al bunu, dünde unutmuşum zaten vermeyi."

Bir ona uzattığım yüzüğe birde bana bakarken elim havada kalmıştı. Eliyle sakallarını okşayıp gergin bir nefes verdiğinde kaşlarımı çattım.

"Bade, sende kalsa o yüzük?"

Ne demek bende kalsın? Ben ne yapacaktım ki yüzüğü? Hem bende kalması içinde bir sebep yoktu.

"Ben ne yapacağım yüzükle Bora?"

"Ben ne yapacağım ki o yüzükle, kalsın işte sende."

Öyle masum söylemişti ki bunu bir an 'tamam o zaman' deyip vermeyecektim geri. Fakat bunun doğru olmadığını bildiğimden eline uzanıp yüzüğü avucuna bıraktım.

"Saçmalama lütfen, bu senin yüzüğün. Aldığın yere geri verirsin gidip. Ben annemin yanına gidiyorum, şüphelenir şimdi." Dedikten sonra onun cevabını beklemeden uzaklaştım koridordan. Ben salona döndükten bir kaç dakika sonra Bora'da gelip annemden müsade istemişti. Neyseki annemde ısrar etmeden vedalaşmıştı onunla. Annem salonda kalırken ben Bora'yı kapıya getirmiş, geçiriyordum. Kapıdan dışarıya bir adım atıp bana döndü.

"Pazartesi dönüyoruz değil mi? Bir değişiklik yok."

"Yok, Pazartesi dönebiliriz."

Kafasını salladığında ne diyeceğimi bilemedim.

"Bade."

"Efendim."

"Sarılabilir miyim?"

Beklemediğim sorusuyla afallamıştım. Sarılmak için benden izin mi istiyordu?

"S-sarılabilirsin, yani istersen."

Der demez elini belime dolayıp beni kendisine çekmişti. Yanağımı göğsüne yaslarken ellerimide boynuna doladım. Bir kaç dakika o şekilde kaldıktan sonra geriye çekilen Bora olmuştu. Ellerini tam olarak çekmesede bollaştırarak bana biraz alan açmıştı.

"Muhtemelen Pazartesi'ye kadar görüşmeyiz, o yüzden kendine dikkat et olur mu? Dışarı çıkarken mutlaka polislerin takipte olduğundan emin ol ve en önemlisi." Dediğinde gülümseyerek araya girdim.

"Aradığında bana ulaşmak istiyorsun, biliyorum." Benim söylediklerimle o da gülmeye başlamıştı. Hafif bir gülüşte olsa onu güldürüyor olmak benim için fazlasıyla mutluluk vericiydi.

"Evet, sana ulaşmak istiyorum."

Onu rahatlatabilmek adına istediğini söyledim. "Merak etme telefonum açık olacak."

"Görüşürüz o halde."

"Görüşürüz savcı."

Bora arabasına binip mahalleden uzaklaşana kadar kapıda durup onu izlemiştim. Arabası gözden kaybolduğunda bende içeriye girip kapıyı kapattım.

Geri kalan beş gün su gibi akıp geçmişti. Bu sürede Bora'yla sadece bir kaç kez mesajlamıştık. Onun dışında günlerim genellikle Doruk'la geçmişti. Annem işten aldığı iki günlük iznin ardından işine dönmüştü ve onlarla sadece akşamları görüşebilmiştim. Günlerimiz Doruk'la geçerken Doruk annesinin ısrarıyla İzmir'de bir hafta daha kalmaya karar vermişti. Onun ailesi evde olduğu için sorun yoktu ama ben akşamdan akşama annemleri gördüğüm için daha fazla kalmak istememiştim ve annemde Bora'ya güvendiğinden benim dönmem için babamı ikna etmişti.

Dönüş günü gelip çattığında hava kararmak üzereyken annemle vedalaşmıştım. Babam işten geç geldiği için onunla vedalaşmayı sabah yapmıştım. Annem beni Bora'ya emanet ederken Bora onun her dediğini kabul ediyordu. Annemle ve Doruk'la vedalaşma faslından sonra sonunda arabaya binebilmiştik. Bora arabayı çalıştırırken konuştu.

"Yolculuğa hazır mısınız Bade hanım?"

"Fazlasıyla hazırım savcım."

Bora aldığı yanıtla arabayı yavaşça ilerletmeye başladı. Ben anneme son kez el sallarken Bora vazgeçilmez türk vedalaşmasını yaparak kornaya bastığında İzmir maceramız resmi olarak bitmişti. Şehir içinden otobana çıkana kadar oturduğum koltukta rahat bir pozisyon aramıştım. Sonunda bulduğumda gözlerimi yola kenetledim. Yine sessiz bir yolculuk geçiriyorduk.

"Aç mısın?"

Sessizliği ilk bozan böylelikle Bora olmuştu.

"Ben aç değilim ama sen açsan durabiliriz bir yerde."

Annem beni tıka basa doyurup Bora'ya pasladığı için bir lokma daha yiyecek yerim yoktu.

"Bende aç değilim."

"Bu arada annem sana kavanoza kavanoz yemeklik verdi haberin olsun. Gerek yok dedim ama tahmin edersinki beni hiç dinlemedi ve sanırım sen böreğinin çok güzel olduğunu söylemişsin, o yüzden yolda ye diyede sabah kalkıp börek yaptı sana."

"Sağolsun, sanırım beni sevdi."

Bizi kafasında çoktan evlendirdiğini bilsen birde savcım...

"Sevmez olur mu? Sürekli senden konuştu bir hafta boyunca, Devrim oğlum aşağı Devrim oğlum yukarı."

Söylediklerime sadece gülerek yanıt vermişti. İkimizde yeniden sesizliğe bürüneceğiz derken Bora yine söze girerek bu düşüncemi ezmişti.

"Bade, düşünmen yeterli değil miydi bu kadar zaman?"

Kaçtığım soru sonunda beni bulmuştu. Günlerdir konusunu bile açmamıştı ama elbette o da haklı olarak bir yanıt bekliyordu benden ve bunu o araba sürerken konuşmayı kesinlikle istemiyordum.

"İstanbul'a vardığımızda konuşuruz, hem sana kahve yaparım olur mu?"

"Nasıl istersen."

Diyerek kapatmıştı konuyu. Kalan beş saatlik yolumuz kısa sohbetler ve bir kaç molayla geçtiğinde İstanbul'a varmış ve benim evime gelmiştik. Evime girer girmez kendimi 'evim evim güzel evim' moduna sokmuştum. Gerçekten evimi özlemiştim. Küçüktü ama bana yeten, şirin bir evdi.

"Bavulunu bıraktım kapıya."

Bora'nın sesiyle ona doğru döndüm.

"Teşekkür ederim, sen salona geç istersen bende kahveleri yapıp geliyorum." Dedikten sonra onu bırakarak mutfağa geçtim. Kendimi yapacağım konuşmaya hazırlarken bir yandanda kahve yapıyordum. Kafamda cümlelerimi toparlarken makineden gelen sesle bardakları alıp salona geçtim. Kahveyi sehpaya bırakırken Bora'ya hitaben konuştum.

"Double espressonuz savcım."

Kendi kahvemide koyarken yanına oturdum.

"Eline sağlık."

Kahvemi yavaş yavaş içerek kendimce zaman kazanırken Bora kahvesini bitirmiş beni bekliyordu. Elimdeki kahveyi bırakıp boş bardağını alıp koltuktan kalkarken açıklama yapıyordum bir yandanda.

"Ben sana bir bardak daha getireyim."

Bardağı almış mutfağa doğru gidecekken Bora elimi tutarak beni durdurdu ve elimdeki bardağı alıp sehpaya geri bıraktı. Ellerimi tutmuş gözlerimin içine bakarken heyecanım gözle görülür derecede artmıştı.

"Bade, kahve istemiyorum. Sadece bana düşüncelerini söyle, başka bir şey istemiyorum."

Tüm cesaretimi toplamış gözlerinin içine bakarken birden evde cam kırılma sesi yankılandı. Saniyesinde karnımda bir acı hissetmeye başladım. Gittikçe yayılan ve dayanılmaz bir acı. Neler olduğunu anlayamaya çalışırken aynı acıyı bu kez belimde hissettim. Elimi acının üzerine bastırırken gözlerimi karnıma doğru indirmiştimki elime bulaşan kanı gördüm.

Vurulmuş muydum?

Ben olayı çözmeye çalışırken Bora kollarını bana sarıp beni pencerenin önünden uzaklaştırmıştı. Sırtım duvara yaslandığında ellerini yanaklarıma yerleştirip yüzümü avuçlamıştı.

"Bade, konuş benimle güzelim. Hadi!"

Acıdan gözlerimden akan yaşların arasında ona cevap vermek istemiştim ama konuşamıyordum. Gittikçe artan acının ardından bacaklarımda beni taşımamaya başlamıştı. Düşeceğimi anlayan Bora beni sarmalayarak kendisiyle birlikte yere doğru bırakmıştı. Elleri yüzümün her yanında gezinirken silah sesleri devam ediyordu.

"Gidemezsin bir yere Bade, duydun mu? İzin vermiyorum, gidemezsin."

Gitmek istemiyordum ki, ona sarılıp tüm duygularımı açmak istiyordum. Gitmek istemiyordum ki ben, daha Bora'yla yaşayacağım bir çok hayalim vardı benim. Ben ölmek istemiyordum...

🖇

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın ❤️‍🔥

Yeni bölümden kesitlere instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz. (Biryazarkus)

...

Continue Reading

You'll Also Like

Atlas By m

Romance

38.6K 3.4K 19
Bir mantık evliliği hikayesi.
150K 8.4K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
708K 26.9K 88
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
644K 81.2K 28
"Leyla!" Günlerin yer değiştirdiği o saatlerde, gecenin en karasında, bir ruhun kilitli kalmış sokaklarındaydık. "Burada ne arıyorsun?" Başkası içi...