Zalim Ruhların Dansı (Kanın Ş...

By Onemacikgoz

20.6K 2.7K 4.2K

"Sırların zinciri koptu Bedel kanla yazıldı Yükselmek için yeniden doğdu Yıkımın kıvılcımları dört bir yan... More

TANITIM✨
GİRİŞ
1.Bölüm: KATRAN KARASI AYAK İZLERİ
2.Bölüm: VEDA
3.Bölüm: DİKENLİ DOST ELİ
*4.Bölüm: VİCDAN VE ZEHİR MAHKEMESİ
*5.Bölüm: KAFESİNDE ÇIRPINAN EJDERHA
6.Bölüm: KRAL VE MELEZ
7.Bölüm: MAMBA
8.Bölüm: YERALTINA DÜŞEN KAYIKÇIYA SARILIR
9.Bölüm: KALBİN GÖLGESİNDE YETİŞEN GADDARLIK
10.Bölüm: AŞIKLARIN NEFRETİ
*11.Bölüm: AYNA AYNA
*12.Bölüm: YALNIZ BEYAZ SIRTLAN
13.Bölüm: ÇÖL YILANI
14.Bölüm: YAKICI İTİRAFLAR
15.Bölüm: KANAYAN DÜŞLER
16.Bölüm: KADER İPLİKLERİ
*17.Bölüm: ÖLÜMDEN DOĞANLAR
*18.Bölüm: YANIK İNTİKAM KOKUSU
20.Bölüm: ADI YIKIM OLACAK
21.Bölüm: MEİMORA
*22.Bölüm: KUĞULAR VE DÜŞLER
23.Bölüm: TUTKU VE NEFRETİN DANSI
24.Bölüm: OKYANUSUN SONU, UÇURUMUN ZİRVESİ
25.Bölüm: ÖRÜMCEK AĞI
26.Bölüm: ÖLÜMÜ ALDATMAK
27.Bölüm: ZİNDAN
28. Bölüm: YARALAR VE YEMİNLER
29.Bölüm: BABA, OĞUL VE TANRIÇANIN SOYU
30. Bölüm:YARIM KALAN BİR SAVAŞ
31.Bölüm: GECENİN YEMİNİ ZİFİRİEŞLERE AİT
32.Bölüm: KANIN ŞARKISI ASLA SUSMAZ
33. Bölüm: KANIMIN KANI
34. Bölüm: ÖLÜM YOKTUR FEDAKARLARA
35.Bölüm: CADININ HALEFİ
36.Bölüm: ÇÖKÜŞ VE YÜKSELİŞ
37. Bölüm: EŞ YAZGILAR
38.Bölüm: YILDIZLARDAN BİLE ESKİ BİR KEHANET
39. Bölüm: GECE, KAN VE RUH
40. Bölüm: SAVAŞ ÇIĞLIKLARI
SON SÖZ🩸

19.Bölüm: IŞIK VE KARANLIK ARASINDA BİR İBLİS

397 54 157
By Onemacikgoz

"Işık ve Karanlık Arasında Bir İblis"

Resting on a knife, you heavy souls
With all this weight buckling down on you now
Don't you drown and float away
Not a good time to lose control
Right as your marionettes cut their strings and run away

⚔️

Keyifli okumalar!

Bir balta yumuşak havayı yırtarak üzerine işlenmiş kadim Kara Savaşçı sözcüklerini boşluğa bağışladı.

Uzun iki ucu da bir kılıçtan keskin büyük mızrak, baltayla çarpışıp ay ve güneş gibi parladı.

Alcard Rhyvar Zaolyen, biraz olsun düşüncelerinden kaçabilmek için gecenin bir yarısı turuncu kıvırcık saçları terden ıslanmış tutumlar halinde gözlerine dökülen Jadleen Tidavyna ile antrenman yapıyordu.

Ama metallerin her birbirine toslayışında düşüncelerinin içinde daha çok kayboluyordu.

Hata? Cise'nin sözlerinin tamamen ödünü koparan bir endişeden dolayı olduğunu biliyordu. Rhyvar, Annarithel'la geçirdiği hiçbir anı ya da en başında onu ölümden dönmesine yardım edişini bir hata olarak görmeyi reddediyordu. Ucunda kendi ölümü bile olsa yine yapardı.

Ancak güçlerinin sarılı olduğu sır perdesi Rhyvar'ın iblisini bile ürpertiyordu. Annarithel ruhları söküyordu, bunu neredeyse tüm Thallieos biliyordu. Harold, onun acı çektiğini söylemişti. Fiziksel bir şey yoktu ama acı çekiyordu. Büyünün kökeni ne olursa olsun, yalnızca kullanıldığı an kontrolden çıkarsa acı verebilirdi ama Rhyvar biliyordu ki, büyü kullanıldıkça, özümsendikçe büyürdü. Bir açlığa dönüşebilir, tükenebilir ve sahibinin sonu bile olabilirdi ama acı vermezdi. Şüpheleri doğruysa, Annarithel her ruh söküşünde güçsüz düşüyor ve zayıflık acıya sebep oluyordu ama neden?

Bir de, bahsini eden kişi Cise olmasaydı kesinlikle deli saçması diyeceği o şey vardı.

Bir kehanet.

Annarithel ile alakalı. Besbelli Tanrıça Enhrecha ile alakalı. Cise detayları vermemişti çünkü kendisi de henüz bir zamanlar bildiği ama unuttuğu bu inanılmaz şeyi hatırlamaya, bulmaya çalışıyordu. Şüpheden çok daha fazlasıydı.

Geçen yüzyıllarda Kader Hanesi'nin birçok kehanete eriştiği biliniyordu. Saray Kahinleri, hükümdarların kaderlerine bakıp eğer varsa bir kehanet ortaya dökebiliyordu. Ya da, bilinen kahraman ve savaşlarla ilgili. Ama bir kehanetin sözü çok uzun zamandır bildiği kadarıyla geçmemişti bu topraklarda. Hiçbir Kâhin, eski Thallieos'un sonunu getiren Hükümdar Roadalos'un çağının son turnuvasını, saldırıları ve çıkan savaşı görmemişti. Rubueres ile ilgili, Thallieos'un yükselişi ile ilgili tek bir kehanet bile yoktu.

Rhyvar'ın soğuk kanını buz kütlesine çevirecek kadar içini ürperten bu olası kehaneti Cise nereden biliyordu? Hele ki, bir kehaneti nasıl oldu da unutmuştu?

Rhyvar baltalarını çapraz bir şekilde bu sefer havayı bile ikiye bölecek bir kuvvetle iki yana açıp Jadleen'in üzerine sıçradı. Jadleen mızrağı yan çevirip, iki eli genişliğindeki sapı iki eliyle kavradı ve bir ucunda güneş diğer ucunda ay sembolü olan mızrakla darbeyi karşıladı. İkisi de çıkan çınlamayla sarsıldı.

Rhyvar nefes nefese gerilediğinde Jadleen mızrağını tek elinde döndürüp, antrenmanın an itibariyle bittiğini anlatmak için bir ucunu yere sapladı.

"Kontrolün çok zayıf, iblisinin kokusunu alabiliyorum Rhyvar. Başa geçmek üzere, onu bastırmalısın."

Rhyvar baltalarını yere bıraktı, çıplak göğsündeki avlunun tepesinden vuran ay sayesinde su gibi görünen teri sildi. "İblisim başa geçse benden daha mantıklı kararlar alabilirdi buna emin olabilirsin."

Jadleen, dudak büktü. "Jade kadar kararına çıldırmıyor olabilirim ama... Bunu gerçekten yapacak mısın?"

Ah, bir de şu mesele vardı. Söz konusu Annarithel olduğunda problemlerinin en küçüğü gibi geliyordu kulağa. Ama değildi...

Kara Savaşçı, kemerine geçirdiği bezle yüzünü sildi. İyice uzamış saçlarını geriye doğru yatırdı. "Çok istediğimden değil, zorundayım."

"Hikâyemizi sana baştan sona yeniden anlatmayacağım ama tutulma aşkına bu midemi bulandırıyor Rhyvar."

Rhyvar, dostunun ela gözlerine bakmaktan kaçındı. Jade'in bu evlilik konusunda çıldırmasının ve Jadleen'in de midesini bulandırmasının sebebi geçmişlerinde çok benzer bir baskıya maruz kalmalarıydı. Sadece bir kere bu hikâyeyi anlatmışlar, bir daha kimse ağzına bile almamıştı. Tutulma Hanesi'nin çocuklarının her zaman ikiz doğdukları bilinirdi. Biri Tanrıça Ziona'nın Işık gücünü alırken diğeri Tanrı Zionais'in Karanlık gücünü alırdı. Jade ve Jadleen Thallieos'un en güçlü Tutulma Hane'si ailelerinin soyundan geliyordu. Ve anne ve babaları bu soyu saf kanlığa taşımak, gücü muazzam bir boyuta ulaştırmak için yüzyıllardır duyulmamış sapkın bir yol bulmuşlardı. İkiz kardeşlerin evliliği ve doğacak muazzam güçte bir çocuk... Belki, iki güce birden erişimi olan bir çocuk ya da ikizler. -Jade'in Ellyro'ya olan yoğun ilgisinin sebebinin de başlarda bu olduğunu düşünmüştü Rhyvar. Muhtemelen Ellyro böyle bir birliktelikten doğmuştu, doğmamış kardeşinin gücünü de almıştı ve ailesi bunun güçten çok bir hastalık olduğunu fark ettiklerinde kızı istememişlerdi-

Kan donduran bu istek, büyük bir baskıya döndüğünde Tidavyna ikizleri, ailelerinden kaçmışlardı. Birlik'i bulmadan kısa bir süre önce de ailelerinin Zalaxvir'e hapsedilmek için tuzağa düşürüldüğünü ve mücadelede öldüklerini duymuşlardı. Jade, ölümlerini anlatırken gülmüştü. Rhyvar bunu hiç unutmuyordu. Ama asıl unutamadığı Jadleen'in sözleriydi.

O benim kanım, canım, ikizim. Ama ailemizden kaçtığımız, sokaklarda geçirdiğimiz birkaç ayda yüzüne bakamamıştım. Böyle bir şeyi ben istememiştim, Jade de benim gibi düşüncesinden bile nefret etmişti. Ama çok utanıyordum, kardeşimle böyle bir birlikteliğe sırf güçlü doğacak bir bebek ya da bebekler için yakıştırılmak onun bile yüzüne bakamayacağım kadar utandırmıştı beni.

Rhyvar ellerini iki yana açarak yüzünde saf bir çaresizlikle Jadleen'e baktı. "Etrafına bak Jadleen. Roadalos'un devrilip insanların başa geçişinden bu yana Thallieos'un bizim için en kötü günlerini geçiriyoruz.Ama onca kargaşanın, ölümün arasında bir şekilde güvendeyiz. Ultio Birliği, dostlarımız ve kardeşlerimiz zor şartlar altında olsa bile lütuf sayılabilecek bir güvenin içinde. Belki de boyumuzdan büyük bir işe kalkışmak üzereyiz ama daha fazlasını elde edeceğimiz, yıllardır yaptığımız planı hayata geçirmeye çok yakınız." Omuz silkti. "Ve bunu, bu müttefikliğe borçluyuz. Yalnızca hane fertleri ve melezler değil, insanlarla kurulan bir müttefiklik... Sırf zorunlu bir evlilikten kaçmak için tüm bunları çöpe atamam. Bunu yapamam biliyorsun."

"Biliyorum ve anlıyorum. Çok iyi anlıyorum dostum. Sadece eğer istemezsen, arkandayız. Sen bizim liderimizsin, Birlik'in her bir üyesi kararını destekler ve kendimize yeni güvenli bir yuva yaparız. Bunu unutma," dedi Jadleen. Gözlerini kapatıp, derin bir nefes aldığında kıvrık kirpikleri koyu tenindeki çillere değdi. "Sadece, belki de endişelenmen gereken son şey ama... Annarithel ile o buluşma gittiğinde, seni istemediğin bir şeyi yapmak zorunda bırakmazsa..." Kelimeler boğazına diziliğinde öksürdü. Rhyvar ne diyeceğini biliyordu. Onu zindana atmak ya da öldürmek zorunda kalmazsan..."İkna edip buraya getirirsen... Hislerinin bu kadar güçlü olduğunu bilmiyordum ama sanırım sen de farkında değildin. Hepimiz, Annarithel'a çok farklı bir gözle baktığını biliyoruz. Yani..."

"Geveliyorsun..."

Tipik Jadleen'di. Çok düşünürdü ve düşüncelerinde hep kaybolur, dile getirmekte zorlanırdı. Rhyvar'dan bile kaslı bir vücudu ve uzun bir boyu vardı. Tek kelimeyle, caydırıcı görünüyordu ama iş dert anlatmaya geldiğinde bir anda değişiveriyordu.

"O zaman ne olacak? Sen bu akşamdan itibaren bir eşe sahip olacaksın... Evli bir adam olacaksın Rhyvar. Ve Annarithel bir ihtimal çok yakında aramızda olacak..."

Kara Savaşçı yutkundu. Tek yapabildiği buydu. Belki çocukça, saçma hatta saçmalığın daniskasıydı ama an itibariyle kasvetli düşünceleri arasına bir yenisi daha eklendi. Eğer onu ikna ederse, Annarithel'ı geri getirebilirse... Ah, iblisler aşkına.

Rhyvar alaycı bir şekilde gülümsemeye çalışarak Jadleen'in omzunu sıktı. "Haklısın, bu endişelerim arasına girebilecek en son şey."

Değildi. Şu andan itibaren değildi.

"Ben sana o zaman ne olacağını söyleyeyim." Jadleen ve Rhyvar sıçradılar. Jade, kabarık kıvırcık saçlarının döküldüğü kaslı kollarını kavuşturmuş, avluya açılan han kapısına dayanmış adamları izliyordu. Avlunun etrafındaki maltızların silik alevleri gözlerinde kıpraşıyordu. "Tamamen ve resmen bir göt olacaksın."

"Annarithel'ın, ne yapmış olursa olsun Rigel'ı öldürdüğünü ve tamamen ve resmen Zanosrit'in katil Mamba'sı olduğunu unutma Jade," diye çıkıştı Jadleen. Daha önce defalarca yapılmış bir tartışmanın kokusunu alabiliyordu Rhyvar. "Bir ihtimal onu durdursak bile asla affedilemeyeceğini biliyorsun."

Jade, ikizlere özgü iletişim yollarını kullanarak Rhyvar'ın anlam veremediği bir bakış attı kardeşine. Ama sözlerini umursamamış gibi, "Annarithel geri dönerse ve bu saçma evlilik gerçekleşmiş olursa... Senin ve o insan kancığının kanında yıkanacaktır. Ve ben de zevkle izleyeceğim," dedi.

Bu fikir Rhyvar'ın hoşuna gitmişti... Kendini dudakları hafifçe kıvırılır halde buldu... Sonra da boğazını temizleyerek kaşlarını çattı. "Öfkeli olduğunu biliyorum ama Annarithel Orvira'dan bahsediyoruz Jade. Durdurulmazsa, hepimizin felaketi olacak; olur da ailesini bulup yanımıza gelmeye ikna edersek de yine çok yüksek ihtimalle hepimizin felaketi olacak biri. Muhtemelen onu yatıştırana kadar, insanların boğazına sarılmasını önlemek için bir odaya kapatmak zorunda kalacağız."

Jade salına salına yürürken, küçümser bir bakış attı. "Ondan bir kara lanetmiş gibi bahsetmekten ne zaman vazgeçeceksiniz? Rigel'ı öldürdü ama bunu kardeşinin akan kanı yüzünden yaptı. İnan bana, onu Kuğular ve Düşler'de gördüğümüzde yanına gitmemek, onunla savaşmamak için kendimi zor tuttum. Öfkesinde o kadar haklıydı ki, bunu ona söylemek istedim... Bu düşünce beni onun gibi kara lanetli bir canavar mı yapar yoksa çektiği acıları dışa vurmak için elinde başka hiçbir yol kalmayan birine hak veren bir kadın mı?"

Kara Savaşçı, Jade'in yüzündeki kederi görebiliyordu. Ellyro onun için özeldi. Rhyvar bunu biliyordu. Rigel'ın hiçbir zaman olamayacağı kadar özeldi. Voddna'da yaşananları anlattıklarında Jade uzaklaşmıştı. Ağlayışını hepsi duymuştu. Ve gözyaşları Rigel için aksa da, en çok Ellyro içindi bunu da hepsi biliyordu. Ellyro yaşına rağmen çocuksuydu ama sebebi hastalığı ve itiraf etmek güç olsa da hep Annarithel'ın gölgesinde yaşamasıydı. Onun korumacılığı Ellyro'nun olgunlaşmasını epey zor kılmıştı. Ama Jade'in Ellyro'nun esas halini gördüğünü biliyordu belki birlikte zaman geçirme vakitleri olsa, ruhundan taşacakları...

"Bunun benim ve gelecek evliliğimle alakası olduğunu hiç sanmıyorum," dedi Rhyvar.

Jade başını iki yana salladı. "Eğerlerden bahsediyoruz Rhyvar. Eğer, Annarithel bu yoldan vazgeçmeyi seçerse, bu elimize geçmek üzere olan aile kozu yüzünden olmayacak. Aptalı oynama. Karşısına neden dikilmek istediğini biliyorum. Bunu sen de biliyorsun..."

Rhyvar kaşlarını çatıp, anlamadığını belli edercesine boynunu büktüğünde Jade gözlerini devirdi.

"İçten içe ailesinin kurtarıldığını duyduğunda değil, senin yüzünü gördüğünde gözlerindeki perdenin kalkacağına inanıyorsun. Ailesi son çaren. Sen ona kalbinden geçenleri anlatacaksın. Güçlü hisler tek taraflı değildir bu bir bağdır. Ve onca karanlığın, onca acının ve intikam ihtirasının ortasındayken senin ona bir dal olacağını biliyorsun."

Rhyvar yüzünü buruşturdu. Konuşmasa bile tepkisi Jade'in haklı olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

Jadleen, kollarını göğsünde kavuşturup iç çekti. "Bunu onun yeteneği. Her yaptığında hayrete düşüyorum. Bazen karıştırıldığını da düşünüyorum yani... Bir Tutulma İkizi değil de bir Kâhin olduğuna falan inanıyorum."

Jade, ikizinin omzuna vurdu. "Bu bir yetenek değil seni salak. Bu liderimi, ağabeyimi ne kadar iyi tanıdığımla ilgili." Bir adım daha yaklaşıp Rhyvar'ın göğsünü delecek bir sertlikte parmağını yasladı. "Ve yine, eğer buraya gelirse neden döneceğini biliyorsun. İşte bu yüzden sen evlenirsen, hem koca bir aptal hem de göt olacaksın ve o da kanında yıkanmakta sonuna kadar haklı olacak."

Rhyvar gözlerini kapattı. "Üzgünüm Jade ama Celesta'yla evleneceğim. Ve ne olursa olsun Annarithel'ın kardeşimi öldürdüğünü, Thallieos'un ağzına sıçtığını ve elini çok fazla kana buladığını unutamam." Jade'i taklit edermiş gibi kaşlarını kaldırdı. "Ve eğerlerimiz arasında... Eğer benimle gelmeyi kabul ederse, onu getirmemdeki sebep her zaman Zanosrit'ten uzaklaştırmak, durdurmak için yapılmış bir plan olarak kalacak."

Jade'in çehresinden bir öfke sisi geçti. Dudaklarını tiksinirmiş gibi büktü...

"İşte geliyor," dedi Jadleen.

Jade, yere Rhyvar'ın ayaklarının ucuna tükürdü. "Kendini kandır Rhyvar Zaolyen. Bu akşam kendine yaptığın saygısızlığı izlemek için orada olmayacağım."

Rhyvar dişlerini sıkıp, ürkütücü iblis sessizliğine büründü.

"Üzgünüm ama ben de orada olmayacağım. Bunu izlemek istemiyorum," dedi Jadleen ve Rhyvar'ın omzunu sıkıp Jade'in peşine takıldı.

Tamamen yalnız kaldığında iç çekerek boynunu büktü. Kara Savaşçı'nın açık kestane rengi saçları sert, kemikli yüzüne döküldü. Kalbi sıkışıyordu. İkizler gibi o da arkasını dönüp gidebilmek istiyordu. Ama yapamayacak kadar erdemliydi. Kahrolası bir işkence gibiydi ama doğru olan Birlik'i için buna katlanmaktı.

⚔️

Güneş göğü altın kızıllıkta ışıklara boyadı, Rhyvar'ın tüm gece gözüne uyku girmemişti öylece tavanı ve tavandaki çatlakların yollarını izlemişti. Parlak güneş yükseldikçe odanın içine sızan ışık huzmeleri saatler içinde yer değiştirdi. Havadaki tozlar daha da görünür hale geldi. Ama Rhyvar yatağından kalkmadı. Kahvaltı çoktan bitmişti. Handa barınan herkes, hareket halindeydi. Gürültü ve patırtıyı, konuşmaları ve ayak seslerini duyabiliyordu.

Üzerine yalnızca beyaz kısa kollu tuniğini geçirip odadan çıktı, saçını bile toplamaya tenezzül etmemişti. Kapıyı açtığında neredeyse yerdeki tepsinin üzerine basıyordu. Ayağını geri çekip tepsiyi aldı. Muhtemelen Mireva, kahvaltıda onu göremeyince küçük bir jest yapmak istemişti. Nasıl bir stresin içinde olduğunu biliyordu. Tepsiyi tek eliyle masanın üzerine bırakırken, portakal suyunu dikti. Peynirde ya da yumurtada gözü yoktu. Ağzına bir parça çoktan kurumuş ekmeği atıp odadan çıktı.

Viedor'un çalışma odasına vardığında, karşısında bir toplantı görmeyi beklemiyordu. Kayıkçı, uzun pis sakalları neredeyse kucağına düşmüş bir halde odanın ortasındaki koltukta oturuyordu. Celesta, sarı saçları tek omzuna dökülmüş babasının arkasında koltuğun sırtına kalçasını yaslamıştı. Muhtemelen Viedor, odayı uçtan uca yürümekle meşguldü çünkü kapı açılınca durup kalmıştı. Kael, Vaoryn ve Mireva da buradaydı.

Kael kolunu başının arkasına yaslayarak tekli koltukta yayıldı. Yüzündeki yayvan gülümseme de bedeniyle birlikte genişledi. "Güzellik uykunu alamadın sanırım."

Rhyvar onu duymazdan geldi. "Bir sorun mu var?"

İblisi gerginliğe tepki veriyordu, midesinde büzülüp kıvranıyordu.

Vaoryn elini yüzünde dolaştırdı. "Bu sabah, bir ev ateşe verilmiş. İnfazcılar sokağa vardıklarında babayı..." Boğazını temizledi. "Öldürmüşler. Anne ve melez olan iki kızı da değerli görüp Zalaxvir'e tıkmak için tutuklamışlar. Saygın bir aileymiş. Söylentilere göre evi yakan, komşularıymış."

"Ve bu olay, tam olarak üç sokak altımızda gerçekleşmiş. Bunun anlamını biliyor musun?" dedi Viedor, elini baş ağrısını durdurmak istercesine birbirine girmiş sarı saçlarından geçirirken.

Bu bir kâbustan çok daha kötüsüydü ve gittikçe berbat bir hal alıyordu. Viran bir hanın içindeydiler, terk edilmişlikten çürümüşlüğe bir görüntüye sahipti dışarıdan. Viedor'un burada yaşadığı biliniyordu ama aile mirasını çarçur edip yalnızca birkaç ayyaşa ya da serseriye hizmet verebildiği düşünülüyordu. O tanınan bir insandı. Henüz herhangi bir İnfazcı denetlemeye gelmemişti ama aldıkları tek bir nefes bile tehlike içindeydi.

"Bunun anlamı," dedi Kayıkçı dişlerini sıkarak. "Haklı olduğun."

Rhyvar şaşırdı. Ama onun dışında hiç kimse Kayıkçı'ya tepki vermedi. Yalnızca Vaoryn bakışlarını kaçırmıştı.

"Hangi konuda?"

"Planlarımız, şans da bizden yana olursa tıkır tıkır işleyecek. Tüm müttefiklerimiz hazırlıkları tamamladı. Zalaxvir'e girmeye, hanı terk etmeye ve güvenli evlere dağılmaya hazırız. Ama onu bulman gerekiyor," dedi Kayıkçı masaya doğru eğilip parmağını kırılacak kadar sert bir şekilde masaya bastırırken. "Ailesini mi getireceksiniz, getirin. Ama Zalaxvir'den çıkabilirsek, Zanosrit'in bir kahrolası eylemine daha mahal veremeyiz. Yanacaklar, kaçarı yok ama böyle giderse yanlarında bizi de sürükleyecekler."

Aniden ayağa kalktı Kayıkçı, ellerini arkasında birleştirdi sözleri havadan sudan bahsediyormuş gibi sakindi ama Rhyvar'ın beynine kan sıçramasına sebep olmuştu. "Zalaxvir'e girişimiz Ateşböceği Bayramı'nın ikinci günü olacak. Vaoryn'in önderliğinde, kurtarma görevi gerçekleşirken sen de o kaltağın davetine karşılık verip, Loiiraac'a gideceksin. Ve onu öldürüp, insanların önüne atacaksın. Zanosrit'in yeni Mamba'sını ölü bir şekilde ele geçirmeleri bir süre ortalığı yatıştıracaktır. Kurtarma görevimizi de en azından gözlerden uzaklaşana kadar Zanosrit'in üzerine yıkmış olacağız."

Rhyvar'ın tırnaklarını etine geçirecek kadar sıktığı yumruklarının etrafında siyah gölgeler dolaşmadan Vaoryn gelecek felaketi hissetti. Rhyvar'a kaldırdı başını ve iki yana salladı. Bu yıkıcı öfkeyle, Kayıkçı'nın kalbini sökmesi işten bile değildi.

"Baba," dedi Celesta uysal bir sesle. Rhyvar'ın gözlerindeki hiddeti görmüştü ve bakışlarını adamdan ayırmadan devam etti. "Vahşiler gibi düşünüp hareket edemeyiz. Biraz düşün, canlı halde daha çok işimize yarayabilir."

Kayıkçı tısladı. "Sen karışma Celesta."

  "Celesta haklı, böylesi daha bilgece olur," dedi Mireva. O ılık sesiyle, diplomat duruşuyla ve usta olduğu söz sanatlarıyla bir siyasi çatışmayı bile tek başına sonlandırabilirdi. Ayağa kalkıp, Kayıkçı'ya dönerken örüp tek omzunun üzerine attığı saçları arasından Rhyvar'a kısa, silkeleyici bir bakış attı. "Mamba'yı öldürmemiz, Zanosrit'i kışkırtabilir. İntikam, onların tek bildiği. Ve, üzerlerine cehennem bile çökse bizden intikam almaya zaman bulamayacaklarını sakın düşünme. Çok yaratıcı olabilirler."

Kayıkçı, Mireva'ya kısa bir süre baksa bile yeniden Rhyvar'a kenetlendi. Kara Savaşçı'nın gözlerindeki hiddeti görebiliyordu ama içindekileri görse, tek bir hakaretiyle daha başını gövdesinden ayırmaya ne kadar yakın olduğunu bilse böyle kibirli bakışlar atamazdı. Rhyvar kıpırdamadı, konuşmadı, dişlerini sıkmadı cansız bir heykel gibi dikildi. İblisinin olmayan karnını ve başını okşadı, onu yatıştırdı sonra kendi zihnine açıldı. Annarithel'dan korktuğu için ileri geri konuştuğunu biliyordu ve bazen kıza içten içe hak vermiş bir durumda buluyordu kendini. Çoğu insanın içindeki üstünlük zırvalarının verdiği kibre katlanamıyordu. Kaldı ki bunu müttefikleri bile yapıyordu. Rhyvar her insanı bir tutmuyordu, masumları, alçaklarla aynı kefeye koymuyordu. Farklarından biri de buydu. Annarithel tüm insanları aynı kefeye koyuyordu.

"Onu öldüreceksin. Müttefikliğin istediği bu. Anlaşıldı mı Rhyvar?"

"Müttefikliğin mi senin mi?" diye sordu Vaoryn.

Kayıkçı gözlerini devirerek Empat'a baktı, dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. Cevap çok açıktı. İkisi de aynı kapıya çıkıyordu.

"Anlaşıldı..." Tüm gözler Rhyvar'a döndü. Mireva'nın omuzları düştü. Bedenini öyle kasmıştı ki, omurgası boyunca bir sızı baş göstermişti, gözünü bile kırpmıyordu. Öldürme fikri, ruhunu sanki dikenli kamçılarla dövüyordu. Jade'in dile getirdiği gibi Annarithel'ı bir kara lanet olarak görmüyordu onu herkesin düşündüğü gibi hasarlı bir ruh yerine koymuyordu ama durdurulmalıydı. Thallieos için, müttefiklik için ve en çok da Annarithel'ın kendisi için yaptıklarına son verilmeliydi. Rhyvar, Annarithel'ı kızın sandığından daha fazla tanıyordu. Her şey sonlandığında belki ölümde ya da aklındaki plan her neyse o sona erdiğinde Annarithel perişan bir hale gelecekti. Öldürmeye, Zanosrit'i insanların üzerine salmaya devam ederse bunun yükü onu mahvedecekti.

Yalnızca öldürmek için bu diyarın topraklarına ayak basan mahluklar bile en büyük gayelerine ulaştıktan sonra ya da herkes gibi ölümün ağına takıldıklarında geçmişi görebilmek için arkalarına bakarlardı. Hele gizli bir vicdanları varsa, pişmanlık içlerini çürütürdü.

Artık düşünecek zamanı yoktu, ipin ucundaydı ve kararını vermişti. Rhyvar ona kara kalbini açacaktı, kaçamaksız, şüphesiz tüm içtenliğiyle her şeyi anlatacaktı. Ailesi, ikinci kozu olacaktı. Annarithel içindeki kadını tamamen öldürdüyse, hiçbir şey hissetmeme yeminin tamamen aşıp boş bir kabuk haline geldiyse... İblisler aşkına... Nefesi tıkanıyordu Rhyvar'ın.

"Şimdi, hazırlıklara başlayalım. Bir baba olarak duygusal bir gün geçiriyorum ve herhangi bir işle uğraşmak istemiyorum," dedi Kayıkçı herkesi nazikçe kovarak. "Celesta, müstakbel eşine odanıza kadar eşlik et. Adetlerimizden geri kalamayız. Bravhsi'ye icap etmek gerekir."

Rhyvar kaşlarını çattı, oda mı? Bir de bunca derdin arasında onlar için odamı ayarlatmıştı? Adi herif... Celesta'nın yüzünün kıpkırmızı kesildiğini görebilmişti. Utanç ve öfkeyle karışıktı.

"Bravhsi nedir?" diye sordu Kael.

Mireva'nın sesi hırıltılıydı. Diplomat, çoktan odayı terk etmişti. "İnsanların evlilik merasimi öncesi bir gelenek. Bravhsi'ye göre, eşler bağlılıkları mühürlenmeden önce şehvetlerini ve ilkel arzularını bastırmalı birbirlerinin bedenlerini kutsayarak saygıyı öğrenmelidir..."

"Ve?" diye diretti Kael. Gözlerine muzır bir parıltı yerleşmişti.

"Birbirlerini yıkayacak, giydirecek ve merasime hazırlayacaklar."

Kael, ağzı kulaklarına vararak Rhyvar'a döndü ama yüzündeki ifadeyi gördüğünde boğazını temizleyerek gülümsemesini gizlemek için elini dudaklarında dolaştırdı. Celesta iyice kızarmıştı. Rhyvar, donup kalmıştı.

İmdadına en az kendisi kadar şaşkın ama mantığını hâlâ kullanabilen Vaoryn yetişti. "Ya Kara Savaşçı gelenekleri?"

"Ciddi misin evlat?" diye sordu Kayıkçı. "Şafak sökene kadar dövüş mü tutsunlar? Bu bir evlilik merasimi, savaşa hazırlık değil."

Kara Savaşçı geleneğine göre, eşler şafak sökene kadar dövüşmeli -kaba bir dövüş değildi, savunmalar, hamleler ve güç kanıtlamadan ibaretti- denkliği bozmalı ve galip gelen bağı mühürlemeliydi. Rhyvar gözlerini kapatıp, küçük rahat bir nefes verdi. En azından bunu yapabildi. En azından bir parça rahatlayabildi. Eğer Kara Savaşçı adetleriyle bir bağ mühürleme yoksa, hem Zatafne'nin gözünde kutsanmış hem de kanunlarının gözünde tanınmış bir evlilik olmayacaktı. Tabii bunu kendine sakladı.

⚔️

Rhyvar dakikaları sayamayacak kadar gerginken odanın bir ucunda öylece dikiliyordu. Koca yataklı, yerlere çiçek yaprakları serpiştirilmiş ve boğucu tütsüler yakılmış hanın en büyük odalarından birindelerdi. Celesta, avluya bakan pencerenin önündeydi. Yüzünden duygu okunmuyor kalmıyor tek kelime etmiyor ve Rhyvar nasıl düşünceler içinde olduğunu kestiremiyordu. Normal şartlarda umurunda da olmazdı ama kızın gururunda en ufak bir incinme olursa, Kayıkçı'nın bunu anlayabileceğini biliyordu. Kızını bir çıkar bağlılığına zorluyor ama bir yandan adına savaş başlatabilecek kadar çok seviyordu. Tabii Rhyvar adamın bas bas bağırdı şeyin sevgi olmadığını biliyordu. Yalnızca sevginin ardına sığınıyordu. Bir babanın kızını gerçekten sevdiği yerde hiçbir zalimlik yeşeremezdi.

Celesta, Rhyvar'ın yüzüne bakmaya çekinerek banyoya doğru yürümeye başladı. Rhyvar gerildi. "Madem artık karı koca olacağız, Sonsuz Tanrı'nın gözünde kabul edilen bir evlilik olmasını istiyorum. Senden tek ricam bu. Bravshi'de bana eşlik etmen." Dudaklarını dişledi. Sesi o kadar kendinden emin ve keskindi ki, sanki bu evlilik Kayıkçı'nın başının altından çıkmamış Celesta kendi çıkarlarını gözetiyormuş gibiydi. Olabilir miydi? "Babam pek inançlı sayılmaz ama ikimiz de annemi Ötediyar'da hayal kırıklığına uğratmak istemiyoruz."

Rhyvar tek bacağına yüklenip, kollarını göğsünde kavuşturdu. Tek kaşını kaldırarak, Sonsuz Tanrı'nın ve Bravshi'nin cehennemin deliklerine kadar yolu var bakışı attı.

Kız, iç çekti. "Benden nefret etmeni istemiyorum Rhyvar. Güç, itibar ya da melez çocuklar doğurmak için yapılacak bir evlilik ilk tercihim değil..."

Rhyvar kaşlarını çatıp, kemerli kapısız banyonun girişinde duvara yaralı bir kuş gibi tünemiş kıza baktı. "Hep babanın dedikleri mi yaparsın?"

"Aslında hayır. Ama ailemin saçma geleneklerini ve bu soyu sürdürmeyi bir sorumluluk olarak görüyorum. Görmeliyim. Bence bunu anlayabilirsin."

"Hayır anlamıyorum," dedi Rhyvar. "Ben babanla olan anlaşmalarımız sarsılmasın, Ultio Birliği güvende kalsın diye bu saçmalığa katlanıyorum. Seninkiler bir sorumluluk değil, dayatılmış bir zorunluluk."

Celesta sarı saçlarını kulağının arkasına atarken buruk bir tebessüm sergiledi. Alındığı şeyin, hangi sözü olduğunu anlayamadı Rhyvar. "Neyse ki, kurtarma görevinden sonra başarılı olsak  da olmasak da evliliği dert etmeyecekler. Biraz gösteri yapmamız yeterli."

Rhyvar zümrüt yeşili gözlerini bir yırtıcı gibi kısıp kızı izledi. Eğer, kendi adetlerine göre bir bağ mühürleme söz konusu olsaydı bu kadar sakin kalamazdı. İnsanları ve Kayıkçı'yı bilemiyordu ama bu evliliğin Rhyvar için hiçbir anlamı olmayacaktı.

Kız sırtını Rhyvar'a dönüp banyoya girerek gözden kayboldu. İçerisi yalnızca odanın penceresinden vuran ışıklarla aydınlanıyordu ama küvetteki sıcak buharlarla süzülen sabun kokusunu alabiliyordu.

"Nasıl bir adam olduğunu biliyorum Rhyvar," diye seslendi Celesta, sesi yankı yapmıştı. "Bu yüzden rica ediyorum yoksa yanıma yaklaşamazdın bile. İkimiz de sorumluluklarımızın farkındayız."

Rhyvar, yere düşen elbiselerin hışırtısını ve küvetteki suyun şırıltısını duyduğunda yutkundu. Midesi düğümlendi. Tam şu anda bir savaş çıksa, hana bir baskın düzenlense düştüğü durumdan daha kötü olamazdı.

Yavaş, hayatında attığı en ağır adımlarla banyoya ilerledi. Eşikten geçtiğinde Celesta'nın çıplak sırtını gördü. Saçlarını önüne almış, kollarını dizlerine dolamış neredeyse göğüslerine kadar suyun içindeydi. Terlemişti. İblisi kulağına fısıldıyordu bir yandan. Şu saçma adeti hallet ve bu lanet odayı terk et. Kızın onurunu kırma, Kayıkçı'yı başına sarma...

Homurdanmasına engel olamayarak, gömleğini çıkardı. Botlarını, pantolonunu ve iç çamaşırını yığın halinde yere bıraktı. Suya adım attığında tısladı. Tüyleri havalandı ama sonra iç gıdıklayıcı sıcaklığa teslim oldu. Celesta'ya sırtını vererek küvete oturdu. Kahrolası küvet çok küçüktü. Kıza değmemek için büzülüp kalmıştı.

Celesta metal tasa doldurduğu suyla saçlarını ıslattığında Rhyvar da kendi önünde küvetin kenarında duran tası alıp aynını yaptı. Sıcak su açık kestane saçlarından akarken, rengi koyulaştı, göğsüne doğru yol aldı.

"Onu gerçekten öldürecek misin?"

Rhyvar soru karşısında donup kaldı. Tek eliyle yüzündeki suyu sildi. Konuşmadı. Annarithel ile ilgili konuşmayı istediği son kişiydi. Çünkü bir parçası, çok ufak bir parçası bunu bir ihanet gibi görüyordu.

"Konuşarak bana yardımcı olabilirsin Rhyvar. Bir yabancıyla yıkanmıyormuşum gibi hissedebilirim..."

"Ben bir yabancıyım Celesta ve sen bir yabancıyla yıkanıyorsun hatta evlenmek üzeresin."

Celesta'nın ona hafifçe ona döndüğünü sırtındaki sıcaklığın yer değiştirmesinden ve suyun beline doğru dalgalanmasından anlamıştı. "Sadece müstakbel kocamın, hayatını mahveden ve müttefikliğin işlerini batıran kadın hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorum." Rhyvar kaşlarını çatarak kıza döndü. Dudakları kıvrılmıştı. Şüphesiz, duru bir güzelliği vardı. "Helena'yla yaptığım dedikodular, kafamda çok daha farklı bir kadının canlanmasını sağlamıştı."

"Öyle, o çok farklı biri," dedi Rhyvar sonra bakışları durgunlaştı. "Ve ölümcül."

Celesta, tek eliyle alnını ovuşturup kıkırdamaya başlayınca Rhyvar boynunu büktü. "Ne diye gülüyorsun?"

"Bulunduğumuz durumun saçmalığının eşit derecede komik oluşunu inkâr edemezsin."

  Rhyvar gülümsemedi ama başını iki yana sallayıp iç çekti. "Haklısın."

Celesta küvetin ucundaki sabunu aldı ve Rhyvar'ın başına doğru götürürken durdu. Rhyvar ona döndüğünde izin istercesine gözlerinin içine baktı. Kara Savaşçı, bildiği tüm kadim küfürleri içinden geçirerek başıyla onayladı.

Kız sabunu ıslak, birbirine geçmiş saç tutamlarının arasından yumuşak, uysal ve yatıştırıcı bir şekilde dolaştırırken gözlerini kapattı. Hafif bir nane kokusu vardı, ağır değildi. Celesta iyice yaklaştı dizleri yan duran Rhyvar'ın karnına değdi. İrkildi. Sıcaklık, polenlerini salan bir çiçek gibi aralarına yerleşti. Gözlerini açmak istemiyordu.

Rhyvar'ın başından aşağıya biraz su döktü. Parmakları çekimser bir tavırla çenesinde ve yanağında dolaştığında Rhyvar nefesini tuttu. Ruhunda bir gıdıklanma vardı, bu doğru değildi.

"Bu yara... Nasıl aldın?"

Gözlerini açtığında Celesta'nın parlayan kahve gözleriyle karşılaştı. Çok yakındı. Gerici, kavurucu bir yakınlık... Uzun zamandır hissetmediği bir şefkat göğsünde canlanırken, bir anı ensesine yapıştı ve onu geri çekti.

Annarithel'ın bedenine yapışmış yosunu alırken, yara izini görüşü. Ah iblisler... O yarayı açanın, kâbusu olmak istemişti ama Annarithel'ın çoktan bunu yaptığına emindi.

Her şeyi gözleyip inceleyen, şüphenin hiç eksik olmadığı bakışlarıyla yarasını hep izlediğinin farkındaydı. Yalnız kaldıklarında ve izini nasıl kazandığını sorduğunda da çok şaşırmamıştı.

Yara izi, verdiği acıdan çok daha derin anlamlar taşıyordu onun için. Bir utanç kaynağı değildi ama hataların ne kadar büyük bedelleri olabileceğini hatırlatıyordu. Şifacılar, Birlik'e vardığında yaranın çoktan deriyle bütünleştiğini ve kapandığını ama uzun süreli bir tedaviyle düzeltilebileceğini söylemişse de Rhyvar istememişti. Her aynaya baktığında kendine ıstırap çektirmek istediği için değildi, unutmak istemiyordu. Zifir Ustası'nı, güvenmekle hatta sevmekle hata yaptığı ilk arkadaşının ihanetini...

Ve Annarithel Orvira yarasını sorup, üstün körü bir yanıt aldığında ona öyle bir karşı cevapta bulunmuştu ki,  Rhyvar o zaman bile, ruhlarının nasıl birbirlerine denk ve tamamlayıcı olduğunu anlamıştı.

Bazı hatalardan ders almak için bir bedel ödemek gerekebiliyor. Ve bence böylesi daha iyi. Unutmamak adına.

"Bu hakkında konuşmayı sevmediğim bir konu," diye geçiştirdi Rhyvar Celesta'yı.

Kız, mahcup bir gülümsemeyle başını salladı. Sabunu boynundan, göğsüne doğru indirirken Rhyvar'dan bir hırıltı yükseldi. Geriye kaçma dürtüsü uyandı. Ama kız biraz daha yaklaştı. Sabunu göğsünün ortasındaki tüylerde dolaştırırken bakışları buluştu. Ve gördüğü derinlik, Rhyvar'ı tarifsiz bir paniğin içine soktu. Hem bir parlaklık hem de kokusunu alabildiği bir karanlık vardı kızın gözlerinde. Sonsuz Tanrı'nın ne buyurduğunu bilemiyordu ama kullarının Bravhsi sırasında geleneklere pek de uymadığı kesindi.

Celesta Rhyvar'ın tepkisizliğinden cesaret aldı. Dudaklarını ıslattı ve sabunu hafifçe bastırıp çoğunlukla bir ürperti yaymak için sanki bilinçli yapıyormuş gibi omuzlarına kaydırdı. Bir elini adamın ensesine doğru sürüdü ve dudakları aralanırken yüzüne yaklaştı.

Zihni o an Rhyvar'a öyle bir oyun oynadı ki, yüzüne bir efsun püskürtülmüş gibiydi. Celesta'nın yüzünde Annarithel'ı gördü. Tehlikeli kehribar bakışlarını, dudaklarının kıvrılışını sivri hatlı çehresini. Artık kar beyazı olan kısa saçları ıslanmış, ucu hafif sivri küçük kulaklarının ardına yerleşmişti. Bu anda, bu geleneğin içinde onunla olmak nasıl olurdu diye düşündü... Annarithel böyle bir durumda şehvet oyunları oynamazdı. Gizlenmez, saklanamaz, istediğini elde ederdi. Ve Zatafne kara gecelere boğsun... Rhyvar'ın arzuları dizginleri öyle bir ele alırdı ki, insanların Sonsuz Tanrı'sı gözlerini kapatmak zorunda kalırdı. Eğer birer insan olsalardı onları sonsuzluğa kadar lanetlerdi.

Rhyvar ansızın Celesta'nın bileklerini tuttu. Düşüncelerini ve hayalini dağıtmak için gözlerini kırpıştırdı. "Bence," dedi kızın bileklerini bırakarak. "Sonsuz Tanrı'n yeterince tatmin olmuştur."

Odanın kapısı bir gümlemeyle açıldığında-muhtemelen sert bir tekmeydi- Rhyvar ve Celesta sıçrayarak küvetin iki ayrı ucuna yerleşti.

Neredeyse havada atılan iki adımdan sonra Jade kemerli banyo girişinde belirdi. Koyu teni solmuş, terden saçları alnına yapışmıştı gözleri dehşetle aralanmıştı ama Rhyvar ve Celesta'yı görünce donup kaldı. "Benimle dalga mı geçiyorsun sen?"

Celesta çekinerek, suyun içine iyice çöktüğünde Jade gözlerini devirerek kıza döndü. "Ah, şimdi de utandın mı?"

"Jade..." Rhyvar'ın uyarı dolu homurtusu, kızın bakışlarını yeniden kendine çekti. "Bir sorun mu var?"

Jade karşısında manzarayı unutmak için iç çekti ve yüzü ürkütücü bir ciddiliğe kavuştu. "Cise..."

Kız cümlesini tamamlayamadan Rhyvar korkuyla ayağa fırladı.

"Rhyvar!" diye çığlığı basarken, gözlerini kapattı Jade. "Keşke Zionais karanlığıyla beni kör etseydi!"

Kara Savaşçı hızla giysilerini üzerine geçirdi. "Bir odaya baskın yapar gibi dalarsan, böyle manzaralarla sıklıkla karşılaşabilirsin Jade Tidavyna."

"Ah öyle mi dersin? Ama baskın yaptığım senin bulunduğun bir oda olduğu için, evcilik oynamayacağını sanmıştım."

Rhyvar, bazen Jade'in bu tavırlarına katlanamıyordu. Bu yüzden bağırışını engelleyemedi. "Cise'ye ne oldu!"

Jade, elini gözlerinden çekerek dişlerini sıktı. "Onu kapalı bahçede, ölü toprağın üzerinde baygın halde bulduk..."

Rhyvar'ın tüm kanı çekildi.  "O iyi mi?"

Jade dudaklarını dişledi, gözleri henüz sudan çıkmamış Celesta'ya kaydı. Kaşlarındaki hafif çatılma, öfkeden değildi. Endişe vardı.

"Dudaklarında ve parmaklarında kan vardı. Sanırım büyüsüz bir ayin yapmaya çalışıyordu... Hâlâ yarı baygın ama çıldırmış gibi aynı kelimeleri tekrarlayıp duruyor..."

Ve bölüm sonu!

Bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz?

Oy ve yorumları unutmayın, desteğiniz çok değerli♥️

Kendinize iyi bakın!

Continue Reading

You'll Also Like

23.8M 1.4M 79
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
72.2K 2.1K 81
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
40K 341 23
Kitap öneri ve istek Sizler için watpat basılı kitapların pdflerini buldum ve yardımcı olacağım
23.1K 2.4K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...