Envie ¦ ChanLix

By NoIzyJin

226K 29.8K 41.2K

Perilerin askerlerce yakalanıp köle pazarlarında ev işleri, deneyler, seks ve işkence edecek oyuncaklara sahi... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.7
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5

5.6

2.8K 298 498
By NoIzyJin

O sabah uyandığında hayatında hiç olmadığı kadar gergin hissediyordu Lord Christopher.

Changbin ile konuşup anlaşmış ve en sonunda bir karara varmışlardı. Bugün Chan, Felix'i dışarıya çıkaracak ve birlikte bir gün geçirecekler, ardından Chan ne yapılacağına karar verecekti.

Kısacası Felix ile randevuya çıkacaktı ama Felix'in bundan haberi bile yoktu.

Kıyafetlerini giyinip odasının kapısını açmadan önce derin bir nefes aldı gözlerini yumarak. Her şeyin güzel gideceğini düşünürken kapının kolunu aşağı indirdi ve açması ile birlikte kapının önünden firlayarak geçen Changbin'i gördü.

"Seungmin gelecek!!!!"

Aşağı kata resmen uçarak gitti ve evi "Seungmin gelecek" çığlıklarıyla inletti Changbin.

"Seungmin geliyor. Seungmin geliyor. Seungmin geliyor!!"

"Ne?"

Yarı şaşkın adımlarla aşağıya gitti o da. Salonda oturan birkaç kişinin üstüne "Seungmin geliyor!" diyerek atlayan Changbin'i gördü ve gülerek koltuklara doğru ilerledi.

Üstündeki kas kütlesi yüzünden inlerken "Kim geliyor?" diye söylendi Kevin.

"Seungmin!"

"O kim?" diyerek Changbin'i üstünden attı Yeonjun da.

"Sevgilim!!"

İkilinin ilgisiz tepkisi ve sonunda koltuktan aşağı atılması ile kalktı tekrar ayağa. Chan'ı görünce hemen onun yanına adımladı.

"Haber geldi mi?" diye sordu Chan. Yüzündeki memnun gülümseme ile Changbin'in parlayan gözlerine baktı.

"Evet" deyip başını salladı Changbin. "Mektup geldi bugün. Ara tatili geliyor, yakında buraya gelecekmiş o yüzden"

"Harika" diyerek onayladı Chan. Seungmin'in buraya gelmesi birçok şeyi kolaylaştıracaktı ve artık savaşın başlayacağından da emin olabilirlerdi. Her şey yaklaşıyordu.

Changbin, neşesini evdeki herkese belli ederek ortalıkta dolanırken salondakileri gözden geçirdi Chan da. Kevin ve Yeonjun koltukta oturuyor, Soobin odaya yeni giriyordu. Diğerleri şu an uyuyor olmalıydı, sonuçta saat sabah 8 civarıydı.

Felix'in henüz uyanmadığını fark etti. Tedirgin bakışları boşluğa sabit kalınca "Yüzünü yıkıyor" diye bir mırıltı duydu Changbin'den. Sanırım Felix'i aradığını biraz fazla belli etmişti.

Changbin'in yarı ciddi, yarı imalı bakışlarına istinaden utanarak kaçırdı gözlerini.

Hava alması için pencereyi açtı gidip. Seortell, kuzey ile yüksekte bulunsa ve sert bir iklime sahip olsa da yazları çok sıcak olurdu. Biraz nefese ihtiyacı vardı. Ancak aldığı nefes, sabahları bile aşırı güzel görünen Felix'i görmesi ile kesildi. Donup kaldı.

Saçlarını elleri ile düzeltirken minik adımlarla salona girip gerindi Felix. Yüzünde moralinin son derece yerinde olduğunu belirten bir gülümseme vardı, bu sabah güne güzel başlamış gibiydi.

Boğazını temizleyip "Günaydın" dedi Chan. Sesinin bu kadar uysal ve çekingen çıkmasına kendisi bile şaşırdı bir an. Gözlerinin içine bakan Felix'e bakarken yutkunmak zorunda kaldı.

"Günaydın"

Chan'a gülümseyip yanından geçip gitti Felix. Diğerlerinin yanına doğru adımladı.

Ani bir panik kapladı Chan'ın içini. Hemen şu an teklif yapmazsa bir daha fırsat bulamayacağını söyleyip durdu kendine ve "Felix" derken yanından giden Phoenix'in bileğine yapıştı. Chan'a ve eline birkaç saniyeliğine bakıp yarı şaşkın bakışlarla konuşması için bekledi Felix ama Chan bir süre boyunca kem küm edebildi sadece.

Sonunda "Bugün hava güzel gibi" dedi. Kelimeler ağzından çıktıkça rahatladığını hissederek devam etti. "Birlikte dışarı çıkmak ister misin?"

Pencereden dışarı bakıp havanın gerçekten güzel olduğunu düşündü Felix de. "Dışarı mı?" deyip gülümsedi sevimlice "Olabilir. Ne zamandır gezmiyoruz"

"Ne yapacağız?"

Yavaşça Felix'in bileğini serbest bırakıp "Malikanenin etrafında gezip kahvaltı yapabiliriz. Bu taraflarda pek yerleșke yok yani kalabalığa girmeyiz" diye açıkladı. Kalabalıktan rahatsız olan ve insanların olmadığı doğaya ait yerleri daha çok seven Felix için mükemmel bir teklif olduğunu itiraf etmek gerekirdi. Hem köle taklidi yapmak zorunda da kalmazdı.

Felix teklifini kabul ettikten sonra hizmetlilerden bir piknik sepeti hazırlamalarını rica etti Chan. Baş başa olmayı teklif ettiğini anlayıp diğerlerini çağırmak hakkında konuşmadığı için minnet duydu bir an Felix'e. Bir daha bunu açıklamakla uğraşmak istemiyordu. Ancak Felix anlamamış da olabilirdi. Bundan emin olamadı. Felix'in anılarını silmemiș olsaydı rahatça Felix'in bu teklifi diğer insan ve perilerle baş başa olmayı sevmemesi ama Chan'la olmak hoşuna gittiği için kabul ettiğini söyleyebilirdi ama şu an sebebini kestiremiyordu.

15 dakika sonra duvara yaslanmış halde Felix'i ve sepeti bekleyip düşünürken bir an yaptığı şeyi fark edip söylendi kendi kendine. Büyük sıçtın dedi.

"Buyrun efendim"

Hizmetlinin sepeti uzattığını görünce bağladığı kollarını açıp hemen sepeti aldı ve gülümseyerek "Teşekkür ederim" dedi. Tam kapının önüne geldiğinde Felix de merdivenlerden aşağıya günlük kıyafetini giyinmiş halde indi.

"Çıkalım mı?"

Başıyla onaylayıp "Olur" dedi Felix. Ses tonundan hevesli olduğunu fark edip bilinçsizce güldü Chan. Sırıtışını saklamaya çalışıp kapıyı açtı Felix için.

Bahçeden çıkıp da geniş yaylada yürümeye başladıktan iki dakika kadar sonra Felix'in etrafı incelediğini görüp "Hiç bu taraflarda gezdin mi?" diye sordu Chan.

Başını iki yana sallayıp "Pek sayılmaz" diye mırıldandı Felix. "Yanımda sen yokken bir yerlere pek gitmiyorum. Önceden Seortell tarafına da gelmemiştim."

"Evin etrafında dolaşabilirdin. Buralar yakın sonuçta"

"Ama izleniyordum"

Chan'ın bir anda kalkan kaşını ve değişen bakışlarını görünce "Birileri malikaneyi gözetliyordu sürekli" dedi. "Köle olduğumu ama kötü olmadığımı göstermek için şehre gittiğimiz sıralarda birilerinin etrafımda olduğunu hissedip tedirginleșmiștim. O yüzden kafama göre dışarı çıkıp sorun çıkarmak istemedim. Zaten bahsettiğin şeyi yaptıktan sonra izlemeyi de bıraktı"

Birkaç saniye boyunca sessiz kaldıktan sonra en sonunda "Neden bana söylemedin?" dedi Chan.

Kanatlarını düşürüp başını çevirdi. "Çalışıyordun, yorgunluktan bayılmak üzereydin ve kabus görüp duruyordun. Başını daha çok ağrıtmamı mı tercih ederdin?"

Karşı çıkmak için ağzını açtı Chan. Öyle olsa bile kendisine gelip haber vermesi ve icabına bakmaları gerektiğini söylemeye hazırlandı ama bir an için durup "Hayır, dur" dedi. "Umurumda değil. Bugün hiçbir sey umurumda değil. Sadece güzelce vakit geçirelim olur mu? Savaştan bir daha bu fırsatı yakalabileceğimi düşünmüyorum. O yüzden son bir huzurlu an geçirmek ve hiçbir şeye kafa yormamak istiyorum"

Boştaki eliyle Felix'in bileğini kavrayıp "Bugün eğlenelim" dedi kendi kendini onaylayarak.

Şaşkınca yanındaki insana baktı Felix. Yüzüne garip bir gülümseme yayıldı ve "Tamam" dedi.

Elini yavaşça yukarı çekti ve bileğini tutan Chan'ın eline parmaklarını geçirdi.

Anlaşılan birileri Chan'ın 'savaştan önce huzurlu bir gün geçirmek' yerine başka bir sebepten ötürü bugünü ayarladığının gayet farkındaydı.

Gülümsemekten ortaya çıkan elmacık kemikleri ile derin bir nefes alıp "eğlenelim..." diye mırıldandı o da.

Bir dakika bile geçmeden "Nereye gidiyoruz peki?" diye sordu.

"Biraz ileride eski bir saklanma yeri var. Soylular için olduğundan güzelce yapılmış biraz lüks bir yermiş. Şu an öyle değil tabi ama hala sağlam duruyor ve direkt manzaraya bakıyor"

Başıyla onaylar bir ifadeyle "Manzarası gerçekten güzel" diye de ekledi.

Biraz sonra oraya ulaştılar da zaten. Yakın bir yerden su sesi geldiğini işitse de yüksek bir tepenin ucunda oldukları için hiçbir sey göremedi Felix.

Chan'ın sarmaşıkların arasına doğru yürüdüğünü gördü. Aşağıya doğru sarkan dallar kenara çekildiği an tahtadan yapılma bir kapının toprağın arasına gömülü olduğunu fark etti. Birkaç zorlamadan sonra kapıyı açtı Chan. Resmen tepenin içindeki bir tünele açılan kapıdan önce kendisi sonra da Felix geçti.

En uca geldiklerinde ikinci ve diğerine kıyasla demirden yapılma kapıyı da açarak Felix'in önüne mükemmel manzarayı sundu.

Büyük bir şelaleden akan su, nehirle birleşerek bütün alana yayılmış haldeydi. Nehrin etrafı sadece yeşil ağaçlarla değil; pembe, mor, sarı, mavi gibi egzotik çiçek ve çalılarla da kaplıydı. Gökyüzü masmavi, su temiz, manzara güzel ve şu an içinde bulundukları yer ise bembeyaz mermerlerden yapılmış haldeydi.

Tepenin uçuruma taraf olan kenarına yapılan sığınak, 2 katlı bir balkon veya teras gibiydi daha çok. Tamam mermerden yapılmıştı ve öyle mükemmel bir temelle inşa edilmişti ki yıkılması veya uçurumdan düşmesi imkansıza yakındı.

Gökyüzü ve temiz su kadar mavi görünen gözleriyle "Harika" dedi Felix. Parıldayan maviliklerini Chan'a döndürüp yüzündeki gülümsemeyi görmesine izin verdi.

"Güzel, değil mi?" Chan da manzaraya karşı gülümsedi.

Birkaç adımda korkuluklara ulaşıp mermere tutunarak etrafını incelemeye başladı. Nehirdeki su öyle yavaş ve sakindi ki çok huzurlu görünüyordu. Kenarlarına doğru kuğuların olduğunu ve sakin suyun üstünde süzüldüklerini gördü. Çevredeki ilginç bitkilere bakılacak olursa yakın bir yerde Poulí yuvası olabilirdi, genelde bu tür bitkilerle dolu olurdu yuvaları.

"Neden yakından bakmıyorsun?"

Yanına gelip mermere yaslanan Chan'a baktı. "Nasıl?"

"Uçabilirsin"

Meraklı bakışları daha da parlamaya başladı ve hevesle "Uçabilir miyim!?" diye sordu. Insanlar görür diye uçmasına izin verilmiyordu aslında ama uçmayı öyle çok istiyordu ki...

Chan onayladığı an mermerin üstüne çıkıp kendini aşağıya attı ve saniyesinde yükselip gökyüzüne doğru açıldı.

Alanın etrafında Felix'in turlayıșını gülerek seyretti Chan. Sağa, sola, yukarıya, hayvanların veya bitkilerin olduğu tarafa özgürce uçup istediğini yapıyor ve sonunda biraz rahatlamış hissettiği için gülümsüyordu. Bu an için beklemiş gibiydi. Güneşin doğruca yüzüne vurup mavi gözlerini, sarı tacı ile uzamaya başlayan saçlarını ve beyaz tenindeki minik çilleri aydınlatmasına ihtiyacı vardı. Özgürlüğü hissetmeliydi.

Chan için Felix'in mutluluğu ile güzelliğini hissetmek, manzaradan çok daha cazip bir seçenekti o an.

Elini yanağına yaslamış onu izlerken huzurlu ve bir o kadar da dertli bir iç çekti.

Çok güzeldi.

Ama eşi olacak birinde sadece güzelliği aramadığını biliyordu.

Ne yapmalıydı bilmiyordu ama Felix'le göz göze geldiği an ikisi de aralarında bir şey olduğunu biliyordu.

Öylece oraya yaslanıp doğruca kendisine bakan Chan'ı görünce gözlerini ondan alamadı Felix. Yüzündeki buruk ama mutlu ifadeye takılı kaldığı için önüne bakmayı unuttu ve bir anda "Hey!!" diye bir çığlık duymasıyla havada birileriyle çarpıştı.

Neyse ki Felix dengesini sağlayıp uçmaya devam etti ama karşıda bulunan 3 Pax Poulí'den biri direkt suyun içine düştü. Ikinci peri diğerini kurtarmak için aşağıya uçarken üçüncü Poulí sinirli bakışlarını Felix'e dikti.

Siktir diye düşündü Chan.

Poulí'ler kabile, koloni veya adını her ne koymak istiyorsanız o şekilde toplu halde yaşardı ve bitkilerden yuvaların çok uzakta olmadığı belliydi.

Kurtlarından birini çağırdığı gibi mermerin üstüne çıkıp tepenin yanına doğru aşağıya atladı. Koşmaya başladı.

Poulí tüylerini fırlatmak için kanatlarını kabartıp ıslık çaldığı an panikleyerek hemen tüymeye çalıştı Felix. Perinin yanından uçup kaçtığında arkasından tüyler fırlatıldı ama hepsinden sıyrılıp uçmaya devam etti.

"Bu taraftan!" diye bağırdı Chan.

Arkasından koşan kurt bir anda şekil değişti ve kartala dönüşerek Felix'e yolu gösterdi.

Kafasının hemen yanından geçip toprağa saplanan tüyleri görünce arkasını kontrol etti Felix. 50'den fazla Poulí'nin peşlerine takıldığını görünce küfrederek önüne döndü. Kanatlarını iki yana açıp bir anda alev almalarını sağladı. Sırtına isabet etmesi gereken tüyler kanatlarına ulaşamadan yanıp kül oldular.

Aradan birkaç tane tüy sıyrılıp aşağıda koşan Chan'a doğru gittiler. Büyük ve siyah bir ayı ortaya çıkıp tüyleri pençesiyle savurup attı. Tekrar dumana dönüşüp yok oldu Chan'ı koruduktan sonra.

Kendisine yetişen perileri görünce daha çok panikleyerek doğruca üstüne gelen perilerden kaçmaya başladı Felix. Üstüne uçan iki kişiden kenara geçerek kurtulurken suratına doğru gelen tüyleri yakarak etkisiz hale geldi. Sağından solundan ve diğer her taraftan kendisine gelenlere karşı bir şeyler yapmak için çabaladığı sırada yoğun, siyah renkte periler gördü hemen yanında.

Arkasını dönüp Chan'a doğru baktı ve beyaz gözünü görmesiyle aslında yanında bulunan perilerin birer kurt olduğunu anladı.

Felix'in aradan sıyrılabilmesi için diğer Poulí'leri şaşırttı kurtlar. Felix'in suretine bürünüp siyah tüylerini fırlattılar. Felix, fırsattan istifade son bir ateş fırlatıp hemen Chan'ın yanına doğru uçtu. Yere inip Chan'ın itmeleri ile koşmaya başladı o da.

Arkada savaşan perilerden bazıları ikisini fark edip peşlerinden gittiler. Hemen ayak diplerine saplanan tüyler yüzünden çığlık atıp bağırarak ağacın arkasına saklandı ikili. Felix kısa bir an için dönüp alev alan tüylerini fırlattı ve havada patlamalarını sağlayıp tekrar koşmaya başladı. Görüşlerini kapatabildiler bu sefer. İkisi oradan alelacele kaçıp gitti ama diğerleri onları aramaya devam etti alanda.

Nefes nefese koştular. Poulí'lerden en fazla nereye kadar kaçabilirlerdi, bilmiyorlardı, ama yeterli olduklarını düşündükleri bir yere ulaşana kadar ikisi de aralıksız koştu ve en sonunda ciğerleri yalvarırken kendilerini çimenlere attılar.

Felix yüzüstü, Chan ise sırtüstü çimenlerin arasına yığılıp birkaç saniye boyunca soluklandı. En sonunda Chan gülmeye başladı nefesleri arasında. Sessiz başlayan kıkırtıları yavaşça yükselip tam bir kahkahaya dönüştüğünde Felix de ona eşlik edip gülmeye başladı. Yattıkları yerden doğrulup birbirlerine gülerken "O neydi öyle!?" dediler.

"Öleceğim sandım!" dedi Felix.

"Ben ne olduğunu anlamadım. Nereden çıktılar onlar!?"

"Ben ne bileyim! Bir anda belirdiler işte!"

Kafasını geriye atıp kahkaha atarak yerde kıvrandı Chan. Felix omzuna vurarak "Tamam eğlenceliydi, kabul!" dedi. "Ama cidden öleceğimi düşündüm. 50 kişi geldiler resmen!"

Hayretler içinde doğrulup "Az bile geldiler bence" dedi Chan. "Elliye şükretmemiz lazım"

Gülmeye devam edip cevap vermedi Felix. Onun yerine çimenlerde ters dönüp sırtüstü yattı ve hafifçe Chan'ın omzuna vurdu eliyle.

Gözlerini yumup nefesi düzelene kadar göğsünün inip kalkışına odaklandı Chan. Huzurlu geçen birkaç dakikalık molanın ardından "Bak" dediğini duydu Felix'in. Gözlerini aralayıp Felix'in gökyüzünde işaret ettiği buluta baktı.

"Tavşan kulaklı bir domuza benziyor"

Saçma benzetmenin gerçekten mantıklı olduğunu düşünüp tekrar kahkaha attı Chan. Kıkırtıları arasında "Neden Changbin'i andırıyor?" dedi. Felix de söylediğine gülmüş ve "Belki de" demişti.

"Bulutun adını Bang koymalıyız. Çok suratına geçirilesi duruyor."

Oldukça sesli bir kahkaha atıp "Gel buraya!" dedi Chan. Felix'in belini yakaladığı gibi gıdıklayıp "Bu ikinci etti!" dedi. "Artık bir cezayı hak ettin!"

Çimlerde kıvranıp kahkahalar ile gülerken Chan'dan kurtulmaya çalıştı Felix. "Poulí'ler gelecek şimdi!" deyip bahane üretmeye çalıştı ama Chan hemen "İkimiz de gelmeyeceklerini biliyoruz" diye karşı çıkıp kaldığı yerden devam etti onunla uğraşmaya.

Uzunca süren kahkahalar öyle yüksekti ki uzak bir yerden bile duyulabilirdi ama ikisi de bunu umursamadılar. Gülmeye pek alışkın olmayan Felix ve en son ne zaman böyle eğlendiğini hatırlayamayan Chan'ın ikisi de mutlu olmanın sevincini tattılar. Gülmekten karınları ağrıyana kadar birbirleriyle uğraştıktan ikisi de tekrar çimenlere uzanıp gözlerini yumdu. "Uykum geldi" diye mırıldanıp gülümsedi Felix.

"Piknik de yalan oldu" deyip etrafına bakındı Chan. Sepeti orada unuttukları için yiyecek bir şeyleri yoktu.

Felix ne yapmalılar diye düşünürken kolunun tekini yana açarak Felix'i göğsüne davet etti Chan. "Kurtlardan birini sepeti getirmesi için yollayabilirim. Sen de o zamana kadar dinlenirsin"

Çimenlerden kalkıp Chan'ın göğsüne yayıldı Felix. Yüzünü boynuna sokup bir bacağını da Chan'ın bacağının üstüne attı "Kabul" derken.

Hafifçe tebessüm etti Chan. Bir elini kendi başının altına koyup gökyüzüne bakarken diğer eliyle boynundaki Felix'in saçlarını okşadı daha rahat uyuyabilsin diye. Felix'in kokusuyla mayıștığını hissetti o da.

15 dakika kadar o şekilde beklediler. Ikisi için de huzurlu olsa da Felix uykuya dalamadı. Bunun için çabalasa bile olmadığı için sinirlerek yüzünü geri çekti. En azından gözlerini dinlenirdiğini düşünüp gerindi yavaşça.

Minik bir kedi gibi görünen sarışına sessizce baktı Chan. "Uyuyamadın mı?"

Başını iki yana salladı Felix. Chan'ın üstünden çekilip çimenlere yerleștirdi başını. Chan'a dönerek uzandı ama.

Düz yattığı yerde Felix'e doğru dönüp kolunu başının altına yastık yaptı Chan. Felix ile birbirlerinin gözlerine baktılar.

"Aç mısın?"

Hafifçe başını salladığında "Birazdan gelecek" diye mırıldandı Chan. Taşıması biraz zordu kurt için.

Aralıksız bir şekilde birbirlerinin gözlerine baktılar birkaç saniyeliğine. En sonunda boşta ki elini kaldırdı ve yavaşça Felix'in yanağına yerleștirdi Chan.

Ufak yüz, elinin arasında olunca daha da ufak geldi gözüne. Başparmağını çillerin üzerinde kaydırıp Felix'in yüzündeki her bir ayrıntıyı inceledi. Kalp şeklindeki çiline, yoğun bir mavi olan gözlerine, gittikçe daha çok uzayan sarı saçları ile alnındaki altın renk taca baktı. Bakışları aşağıya doğru süzüldü ve pembe dudaklarına baktı derin bir nefes alarak.

Chan'ın elinin üzerine elini yerleştirip gözlerine baktı Felix. Sorun ne dercesine "hm?" deyip merakla baktı.

"Çok güzelsin" diye mırıldandı Chan.

Felix'in bakışları hemen başka tarafa kaydı. Birkaç kere buluşturup tekrar kaçırdı ve utanarak "Öyle mi?" dedi umursamazca.

"Öyle"

Chan'ın bakışları biraz daha aşağıya kayarak Felix'in boynuna kilitlendi. Elektrikli tasmaya baktı uzunca. Elini arkasına atıp kilidi çözdü ve ikiye ayırdığı gibi Felix'in boynundan çekip çıkardı.

"Ama böyle çok daha güzelsin"

Chan'ın elindeki çembere gözlerini kırpıştırarak baktı Felix. Eli bilinçsizce boynuna gitti. O tasmanın varlığına öyle alışmıştı ki bazen boynunda olduğunu bile unutuyordu. Bir parçası haline geldiğini düşünmeye başlamıştı.

Hafifçe gülümseyip "Ona alışmıştım..." diye mırıldandı. Yattığı yerden doğruldu ve aynı şekilde kalkan Chan'ın tasmayı kenara atışına baktı.

"İnan en son istediğim şey onu kabullenmen ve sana ait hissetmen"

Başını sallayıp "Pek öyle hissetmiyorum" dedi Felix. "Ama üzerindeki taşlar hoşuma gitmişti"

Sakince "Senin için bir kolye yaptırabilirim" dedi Chan. "istediğin herhangi bir renk veya taştan olabilir"

Parıldayan gözlerle "Olur." dedi Felix. Bu teklif aşırı hoşuna gitti. Hem taşları beğenmişti hem de boynunda bir boşluk var gibi hissediyordu. Orada bir şeyler olmalı gibiydi.

Ya Chan'a ait olduğunu belirten bir tasma ya da bir morluk gibi.

Bakışları çekingen dururken ellerini çimenlere yaslayarak yavaşça Chan'a doğru uzandı ve dudağını basitçe öpüp geri çekildi.

"Teşekkür ederim"

Felix'in gözündeki ışıklar ile mutluluğa bakıp gülerek başını eğdi Chan. Sanırım bir şeyleri yoluna koyabilmek için ufak bir oyun oynayacaktı.

"Son zamanlarda durduk yere çok fazla öpüyorsun"

Bunun farkında olduğunu ve sorguladığını da Felix'e belli ettiğinde beklemediği bir cevapla karşılaştı.

"Bundan rahatsız gibi görünmüyorsun"

Gülerek başını eğdi tekrar. Felix'in söylediği şeyden gurur duyarcasına sevimli bir gülümseme vardı suratında. Chan'ın kıkırtılarını dinleyip bekledi.

Başını kaldırdığında "Bundan mutluyum" dedi Chan. Ikisi de yüzlerindeki tebessümle birbirlerine yaklaştılar. Chan, Felix'in yanağını kavrayıp dudaklarını birleştirdiğinde beklediği karşılık saniyesinde Chan'ı buldu. Felix'in eli de kalın boynuna yerleşti.

Bu yeterli miydi? Birini öpmek istemesi onunla eş olmak istediği anlamına gelir miydi? Tek gecelik ilişkileri ciddileștirirdi bu ve Chan için saçmaydı. Birini arzulamak veya güzel bulmak yeterli bir kriter olmamalıydı. Özellikle Chan'ın durumunda bu daha da önemliydi. Eşi olacak kişinin en azından kendini koruyacak kadar güçlü biri olması, Chan'a daha fazla zorluk çıkarmaması gerekirdi. Felix'in yeterince güçlü olduğunu bilse de rakibi Diva ve ordunun tamamıydı. Yeni yetiştirilen Envie'lerin ne kadar güçlü olabileceğini henüz bilmediklerinden bahsetmek bile istemiyordu.

Ama o an hiçbiri umurunda olmadı. Felix'le öpüşürken içinde çocuksu bir mutluluk, gülümseme isteği ve huzur vardı. Yavaşça yanaklarını okşarken birlikte ve güvende hissediyordu.

Yavaşça bitirip geri çekildiklerinden birbirlerine baktılar beklenti ile. Birinin konuşması gerekirdi ve o kişi Chan olarak "Sepet" diye mırıldandı. Sepeti yere bırakan kurdu gösterip ayağa kalktı. "Yiyelim mi artık?"

"Olur" diyerek ayaklandı Felix de. Ikisi de az önce hakkında konuşmadan ama herhangi bir dargınlık da hissetmeden mutlu bir şekilde sepeti boşalttılar. Kendilerine ağaç altında güzel ve huzurlu bir yer ayarlayıp sohbet ede ede bitirdiler yemeklerini. Daha çok konuştular. Chan, Felix'e insanları açıkladı, bilmediği şeyleri öğretti. Felix ise biraz daha uçtu etrafta. İkisinin de istediği şeyleri özgürce yaptıkları güzel bir günün en sonunda Chan Felix'in dizine başını yaslamış, saçında ve yüzünde gezinen parmak uçlarına istinaden gülümsüyordu. O an günün üçüncü öpücüğünü de almış olması şaşılacak bir şey değildi.

Eve döndüklerinde hava kararmaya başlamıştı. Kapıdan geçip görevliye sepeti teslim ederken evin inanılmaz derecede sessiz olduğunu fark ettiler. Sepeti alan görevlinin ise ağzını bıçak açmıyordu.

"Dışarı mı çıktılar acaba?"

Felix'in sorusuna karşılık "Sanmıyorum" dedi Chan. "Changbin dışarı çıkmalarına izin vermez. Evde sen ve Kevin'den başka peri olduğunun öğrenilmesi tehlikeli"

Endişeli adımlarla ikisi de salona yürüdüler. Ölüm sessizliği vardı resmen. Sadece Changbin'in varlığı bile başlı başına gürültü sebebiyken diğer 5 periden bahsetmek bile istemiyordu.

Salonun kapalı kapısını görünce ikisinin de kaşları çatıldı. Burayı kapatmazlardı normalde.

Kapının kolunu tutup arkasını döndü Chan. Eliyle Felix'e geri çekilmesini işaret edip tedirgin gözlerle önüne döndü. Tek seferde hızlıca kolu aşağı indirip kapıyı sonuna kadar açtı hazırda bekleyen bıçağıyla.

"Selam"

Gözlerini kırpıştırarak tekli koltukta bacak bacak üstüne atmış oturan Efialtis'e baktı Chan.

Daniel'in iki yanındaki uzun koltuklarda ağızları kara bir bulutla kapatılıp ses çıkarmaları imkansız hale getirilerek oturan Changbin, Soojin, Yeonjun, Kevin ve Hanse'ye baktı sonra. Soojin ağzı kapatılmamıș olsa bile aralarında oturuyordu.

En can alıcı nokta ise odada yirmiden fazla Exitiale Ancilla bulunması, siyah gözleri, uzun tırnakları ve ürkütücü hareketleri ile etrafta sıfır ses yaparak dolaşıp konuşmaya çalışanlara öldürecek gibi bakmalarıydı.

Felix, Chan'ın arkasından çıkıp neler olduğunu sorgularken nefesini vererek bıçağını indirdi Chan.

"Hoş geldin Daniel"

Sinirli bakışlarını Chan'a dikip "Gürültülü" dedi Daniel.

"Buradaki herkes aşırı gürültücü!"

Yumruklarını sıkıp Yeonjun, Kevin ve Changbin'e saldırmak üzereymiș gibi baktı. "Biraz daha konuşmaya devam etselerdi kafayı sıyıracaktım!!"

Ayağa kalkıp "Bir daha sesinizi çıkarma cüretini gösterecek misiniz!?" diye gürlediğinde ses çıkaramadıkları için mırıldanarak ağladı üçlü. Başlarını iki yana sallayıp merhamet dilendiler.

Yüzündeki tuhaf bakış ile "Onun sorunu ne?" diye sordu Felix. Chan omzunun üstünden "Ses çıkmasından nefret eder" diye mırıldandı. "Fazla bağırmazsan eğer sorun çıkarmaz aslında ama çıldırtmıș sanırım"

Hiç şaşırmamıștı buna gerçi.

Kendini toparlayarak sevecen bir tavırla "Hey, Daniel" dedi Chan. "Bırak hepsini. Sorun çıkarmayacaklar"

Chan'a dönüp "Emin misin?" dedi Daniel. "En son Changbin'i pencereden dışarı fırlatmak üzereydim!"

"Eminim, bırak işte" dedi geçiştirerek. Chan odanın içine yürüdükçe ağzının içine girercesine ona yanaşıp ürkütücü gözleriyle bakan Ancilla'lara istinaden "Ayrıca şunları geri çeker misin lütfen!? Ürkütücüler!" diye söylendi.

Daniel parmak şıklatınca hepsi bir anda ona döndü. Odadakilere bakmaya devam ederek yirmisi de Daniel'e doğru yürüdü ve bedenleri dumana dönüşüp Daniel'in avucundaki noktada toplandılar. Changbin ve diğerlerinin bedenini saran dumanlar da onları bıraktılar. Odadaki bütün duman avucunda toplanınca siyah ve buğulu küreyi yok etti Daniel.

Sonunda düzgün bir ortamda bulunabilince elini uzatıp "Hoş geldin dostum" dedi Chan. Daniel elini sıkıp "Hoş buldum" dedi.

Sonunda serbest kalan üçlüden Kevin hala ses çıkarmaya korkarken Daniel'den güçlü olduğunu bilen Yeonjun "Oh be! Sonunda" dedi. Dilini dışarı çıkarıp iğrenen bir ifadeyle "Götünden mi çıkardı, neresinden çıkardı o dumanı bilmiyorum ama tadı bok gibiydi" diye söylendi.

Daniel tarafından milyonuncu kez bağlanan Changbin artık alışkın olduğu için ayağa kalkıp "Şükür be!" dedi. "İnsan sessizlikten de bıkar bir yerden sonra! Bunun melez olduğuna emin miyiz biz?"

Soobin "Hala ders almadınız mı siz?" diye söylendi Hanse de "Tanrım, lütfen susun. Tekrar yaşamak istemiyorum onu" dedi.

Odaya tamamen giren Felix ufak adımlarla Kevin'in yanına gidip "Ne oluyor?" diye sordu.

"Siz gittikten hemen sonra bu adam geldi. Biz Yeonjun'la kavga ediyorduk o sırada, Changbin de adamla atışmaya başlayınca hepimizi bağladı. 5 saattir kıçımız kırılana kadar burada sessizce oturuyorduk resmen!"

Changbin ayağa kalkıp Felix'in boynuna sarıldı. "şükür gelebildiniz. Melek yolladı sizi yemin ederim"

Aniden boynuna yapışan adamı ittirmeye çalışıp "Ne meleği?" diye söylendi Felix. "Ayrıca bu adam kim?"

Felix'ten ayrılarak "Daniel" dedi Changbin. Felix'in omzundan tutup "Şu kareye bak şimdi bir" dedi. Eliyle Chan ve Daniel'in yüzlerindeki en cana yakın gülümsemeler ile el sıkıştıklarını gösterdi.

"Şu tatlı tatlı gülümseyișlerin altındaki orospu çocukluğunu hissedebiliyor musun?"

Bir saniye kadar ikisini de süzdükten sonra gözlerini kısıp "Hissedebiliyorum..." dedi Felix.

"Heh işte böyle kişiler onlar. Daniel, namı diğer Chan'ın kankası veya benim deyişimle 'Manipülatif Piçler Birliği'nin iki nolu üyesi. İkisi de birbirini manipüle etmeye çalışacak kadar ruh hastası"

"İyi anlaşıyor gibi görünüp ikisi de arkalarından birbirlerine söver bu arada" baş parmağını kaldırıp "Ama güvenilir sağlam elemandır. Onunla sorunun olmasın yeter" dedi.

Edindiği bilgilere karşılık önüne döndü Felix. Daniel adında birinin gelip Chan'a kabus büyüsü yaptığını biliyordu ama bizzat tanışmamıștı. Geldiği gibi geri dönmüştü Daniel.

Odada karışık bir sohbet dönmeye başlarken Felix, Chan'a doğru baktı Kevin'le konuşuyor olmasına rağmen. Daniel'le konuşurken oldukça resmi duruyordu Chan. Lord yanını ortaya çıkarmış gibiydi.

Ama ilgisi o an Daniel'deydi Felix'in. Tam hatırlayamıyordu ama gözü bir yerden ısırıyordu sanki onu.

Daha önce savaşmış veya ne kadar güçlü olduğunu görmüş gibi hissediyordu.

Onları bakmayı kesip önüne döndü. Bu sırada "Başka biri gelecek mi?" diye sordu Daniel. "Savaş planına ne zaman geçiyoruz?"

"Seungmin henüz gelmedi" dedi Chan. "Ancak birkaç gün içinde burada olacak. 1 haftadan az"

"Seungmin'in gelişiyle başlatacağız o halde?" başını sallayarak onayladı Chan.

"Ayrıca Felix seni tam hatırlamadı sanırım ama gücünü açığa çıkarması için yardım edebileceğini tahmin ediyorum"

Güven verici bir bakışla "Bana güvenebilirsin" dedi Daniel. Gözleri Felix'e doğru kaydı ve tekrar Chan'a bakarken gülümsedi.

"Biraz değişmiş gibi duruyor sanki"

Ensesini kaşıyarak "Saçlarını uzatıyor şu sıra" dedi Chan. Daniel onun omzuna vurunca güldü.

"Ondan bahsetmediğimi biliyorsun."

Chan'ın omzunu tutup yanaştı ona. Kulağına doğru yaklaşıp "Üzerinden onun kokusu geliyor, Christopher" dedi. "Belki de tozlar konusunda biraz dikkatli olmalısındır"

Chan'ın yanından ayrılıp gitti sırıtarak. Pekala, bu sefer gol atabilen kişi Daniel'di ve 1-0 öndeydi.

İç çekerek arkasını döndü Chan. Salondakilere kısaca odasına geçeceğini söyleyip üst kata adımladı. Odasına girip kapıyı kapattı.

Salondakilerle atıșan Changbin herkese sevgilisinin geleceğini söyleyip Daniel'in başını tekrar şişirirken Yeonjun ve Kevin sinsi sinsi sırıtıyordu. Bu sefer de o duman ortaya çıkarsa Changbin'i öne atıp kendileri kaçacaklardı.

Neyse ki Changbin lak lak etmeyi kısa kesip salondan çıktı. Üst kata gitti ve Chan'ın odasına girdi.

Arkasından kapıyı kapatırken "Evet..." diye mırıldandı Chan'ı konuşmaya hazırlamak için.

"Felix için kararını verdin mi?"

Yatağa yüzüstü uzanıp yüzünü yastığa gömmüş arkadaşının sırtını süzdü devam eden sessizlik ile. Tepkisizce bekledikten sonra yastığı kolları arasına sıkıştırdı ve  bacaklarını havaya kaldırıp indirerek yatağa vurmaya başladı Chan.

"Changbin!!"

"Hey, hey" Yatakta debelenmeye başlayan arkadaşını "İlk defa aşık olmuş kızlar gibi krize girmeyi bırak da ne olduğunu söyle" diyerek durdurmaya çalıştı.

Ağlamaklı ifadesiyle başını kaldırdı Chan. Yastığa sıkıca sarılıp "Sıçtım ben Changbin!" dedi.

"Gerçekten seviyorum Felix'i!"

Omuzlarını düşürüp kollarını açtı Changbin. Yatakta oturan kardeşine sıkıca sarılıp "Tamam, tamam" dedi. "Olur öyle. Bir kere aşık oldun diye dünyanın sonu gelmedi"

"Ne yapacağım!?"

"Önce anılarını geri getir sonr-"

Changbin'i aniden itip "Hayır, hemen cevap verme ya" dedi. "Önce hazmetme izin ver bunu"

Geri çekilip nefesini verdi Changbin. Parmakları ile teker teker saymaya başladı.

"Oha" dedi Chan. Saç diplerini tutup "Oha birisini seviyorum ben" dedi. Kendi kendine tekrarlayıp iyice kabullenmeye çalıştı.

Altmışa kadar sayan Changbin "Hazmettin mi?" diye sordu.

"Hayır, bir dakika daha ver!"

Gözlerini devirip saymaya devam etti.

"Ne yapacağım? Felix'in anılarını geri getirirsem aramız bozulur. Önce sevgili olup tekrar güvenini tamamen kazanıp öyle mi geri getirmeliyim? Belki o zaman umursamaz bunu. Ama hayır, dur. Şu an tekrar güvenemesin diye ayarladım. Tekrar güvenini kazanmaya çalışsam da zihni buna engel olur. Öyle yapamam"

"Sence tek sorun zihninin engel olması mı amcık herif?"

Yaklaşıp kapıyı çalıyormuş gibi Chan'ın kafasını tıklattı. "Amartia bey~ Gerçek Chan'ı bir kereliğine çağırabilir misiniz lütfen. Etik hakkında tartışmamız gereken bir şey var."

Karnına vurarak Changbin'i ittirdi Chan. "Kes şunu. Zaten yeterince paniğim. Mantıklı düşünemiyorum"

Ayağa kalkıp odada volta atmaya başladı büyük olan. Changbin yatakta oturup onun mırıldanıșlarını dinledi bir süre. Yıllardır süren düzenli bir ilişkisi olan biri olarak nefesini verip "Bak" dedi.

"Eğer yılanın başını küçükken ezmezsen daha da büyüyüp ileride sana şu an olduğundan daha büyükler sorunlar çıkarır. Felix'in anılarını şimdi getirmezsen ve kötü bir yolla öğrenirse ikiniz için de çok kötü olur. Onun da boş olmadığı belli ama bir hata yüzünden aranızın bozulmasına sebep olursun. Belki öfkelenmesine ve salakça bir şey yapmasına bile sebep olursun. Onu gerçekten korumak istiyorsun değil mi? O halde-"

Odada volta atmaya devam ederken bir anda put kesildi Chan ve elini havaya kaldırarak Changbin'in lafını yarıda kesti.

"Çok yakında" diye mırıldandı.

Başını yana eğip "Ne?" diye sordu Changbin.

Chan, beyaza dönüşen gözüyle başını kaldırdı ve pencereye doğru baktı.

"Beyaz çekirdek şu an çok yakınımızda."

__________________

Rastgele bilgiler köşesi;

Biliyorum harika bir ss

Exitiale Ancilla;
Aşırı önemli bir peri değil.
Efialtis (kabus) perisinin soyundan gelirler.
Efialtislere hizmet ederler.
Biraz Creepy bi peri.
Fotonun aksine gözlerinin beyaz kısımları da dahil her yeri siyah. Bir yerde sabit durup mal mal suratınıza bakmaya ve creepy şekilde hareket etmeye bayılıyorlar

Anygays

MERHABA (இ﹏இ'。)

Bu saçma bölüm için 1,5 ay beklediğiniz için teşekkür ederim. Sınavlar yüzünden ara vermiş olsam da yazmaya calıştığımda da yapamadım. Şu anki hali de beni tatmin edebilmiş değil. Biraz mental breakdown yaşıyorum sanırım ve yazamiyorum bu yüzden. Yazsam da tatmin etmiyor. Mesela su an bana göre bu fice yazdığım en bos beleş bölüm olabilir dnsmdmsmdmsmc

Sıradaki bölümlerdeb itibaren ortalık karışacak. Hyunjin de seortelle geldiğine göre artık savaşı ülkenin de anasını ağlatacak şekilde başlatabiliriz ehem

Ve şunu açıklamak istiyorum. Bu ficin aşırı uzun olacağını söylüyorum sürekli ama genel olarak 'chan ve Hyunjin birleşip orduyu yok edecek mutlu son hahah' diye düşünüldüğü için uzun olmayacağını tahmin eden bir kesim var.

Şimdi şöyle ki ehem

Henüz Chan ve Hyunjin düşman? Bunların birlik olması bile başlı başına 30 40 bölüm(henüz ayarlamadim) Bu işin bir de ordu evresi var. Aşırı detaya inip spoiler vermek istemiyorum ama farkındaysanız henüz şehirlerin lordlarinin kim olduğunu bile bilmiyorsunuz. Bu savaşta bizim tarafımızda ve ordunun tarafında olan lordlar olacak ve onlara karşı da savasilmasi gerekecek. Henüz Pax Yuvasindan bir hareket de görmedik. Daha neler neler girecek araya. Tahmin ettiğinizden cok daha uzun savaşlar dönecek.

Uzun lafın kısası kitap ciddi anlamda uzun. Bitirene kadar benim de canım çıkacak djsmmdammdmsx

Anygays umarım bir gün kitabın sonunu birlikte görebiliriz

Continue Reading

You'll Also Like

112K 7.6K 38
"Bir bilsen ne kadar zamandır şunun hayalini kurduğumu." Şakağıma doğru bir öpücük daha kondurdu. "Seni doyasıya öpüp koklamayı." Ardından yanağıma i...
15.1K 2.1K 50
arda, hoşlandığı çocuğa açılmak için abisinin arkadaşı ferdi'den yardım istiyor. [slowburn] [yarı texting]
12.6M 605K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
112K 6.1K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...