ALABORA

By biryazarkus

430K 25.7K 8.3K

"Teşekkür ederim savcı." Kapıdan çıkmadan önce duraksayarak bana baktı. "Devrim Bora, Bade." "Teşekkür ederi... More

Alabora
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm

14. Bölüm

12.9K 1.1K 808
By biryazarkus

Hikayeme oy vererek destek olmayı unutmayın 🖤 Keyifli okumalar 🤍

Sınır kaldırmıştım ama oldukça düşen oy sayısı yüzünden tekrar getirmeye karar verdim. Sizden ricam okuduktan sonra veya önce, sadece bir saniyenizi ayırıp yıldız butonuna basmanız.

Sınır: 400 Oy ~ 150 Yorum

~ 14 ~

Gözlerimi telefonunun ekranından uzaklaştırıp birkaç kez kırpıştırdım. Yanlış okumuştum herhalde. Tekrar emin olmak için baktığımda aynı mesajı gördüm.

Nişanlım mı? Sevgilicilik oyunumuz ne zaman level atlayıp nişanlılığa geçmişti? Onuda geçtim arkadaşlarıyla tanışmak nereden çıkmıştı? Hoş bende ona annemle tanışması için yazacaktım ama biz anneme basılmıştık bir kere. Benim geçerli bir nedenim vardı. Bora neden durduk yere arkadaşlarına beni nişanlısı olarak tanıtmak istiyordu?

Savcı Bora

Nişanlı mı? Arkadaşlarına nişanlı olduğunu mu söyledin?

Söylemek zorunda kaldım dersek daha doğru olur.

Nedenini sorabilir miyim?

Aslında hiç sorgulamadan kabul etsen, yüz yüze anlatırım.

Pekala, sorun değil tanışabilirim.

Beni çok büyük bir dertten kurtardın Bade! Teşekkür ederim.

Sende Doruk için yapıyorsun bunu. Teşekküre gerek yok ama benimde senden bir isteğim olacak.

Tabii, yapabileceğim bir şeyse. 

Annem bizi görmüş kapıda öpüşürken.

Yani öpüşürken dediğim yanaktan olan. Hani Doruk bakıyor diye şey yapmıştık ya.

Sakin ol Bade, evet biliyorum. Sorun oldu mu senin için? Annenle konuşabilirim istersen.

Annemde öyle söyledi. Kızını sokakta bulmamışmış, o yüzden kiminle birlikte tanımak istiyormuş. Babam yokken gelip konuşursan çok iyi olur.

Yani vaktin varsa tabii.

Annen çok haklı, merak etme sen bana haber veririsin gelirim ben.

Teşekkür ederim. Sende bana haber verirsin o zaman, yani arkadaşlarınla görüşmek için.

Aslında yarın akşam bir arkadaşımın nişanı var, oraya davetliyiz. Sanada uygunsa.

Olur gelirim.

Yarın görüşürüz o zaman. Saat beşte alırım seni evin önünden.

Tamam, görüşürüz.

Bir kaç dakika bir cevap beklesemde gelmeyince konuşmanın bittiğini anlayıp teledonumu kilitlemiştim fakat tekrar açmam yalnızca bir kaç dakika sürmüştü. Merakıma engel olamayıp aklımdaki soruyu klavyeye döktüm.

Bora.

Efendim.

Sen nerede kalacaksın? Yani bir yer ayarladın mı?

Oteldeyim merak etme.

Tamam o zaman, iyi geceler.

İyi geceler Bade.

Neden kalbimin ritmi değişiyordu ki şimdi? Alt tarafı bir mesaj atmıştım.

Bugünkü temaslarınız yangın yeride ondan!

İçimdeki sesle aklımda düşüncelerin hepsini kovmaya çalıştım hemen. Bora bana sadece yardım ediyordu, aksi bir şey düşünmek istemiyordum. Ben düşünsem dahi Bora'nın düşünmeyeceğinin farkındaydım. Bora okulunu bitirmiş, mesleğini eline almış ve benden epeyce büyüktü. Beni korumak zorunda olduğu küçük bir kızdan başka bir şey olarak görmediğine emindim.

"Nerelere daldın yavrum?" Annemin elinde çaylarla gelmesiyle daldığım noktadan gözlerimi ayırıp ona döndüm.

"Dalmışım öyle." Annem bana inanmasada üzerine düşmemiş, çayları orta sehpanın üzerine bırakıp yanıma oturmuştu.

"Konuştun mu sevgilinle?"

"Konuştum, gelecek." Dediğimde beğeniyle kafasını salladı ve beğenisini sözlerine yansıttı. "Aferin çocuğa, bak hemen kabul etmiş demekki niyeti ciddi." Annem anlaşılan bizi evlendirip öyle gönderecekti.

"Anne! Ne ciddisi Allah aşkına daha 19 yaşındayım ben."

"Çemkirme anneye Bade! Ben senin yaşında sana hamileydim."

"Bende mi hamile kalayım, onu mu istiyorsun?" Diyerek onu en can alıcı noktasından vurdum. Ne zaman bunu söylesem sinirleniyordu.

"Tövbe tövbe, onu mu diyorum kız ben? Belliki düzgün adam, herkes öyle gelip tanışmaz hemen aileyle."

"Anne! Bora öyle birisi değil. Hem ilişkimiz çok yeni daha, gelecek planlarımız falanda yok."

"Bora demek adı." Annem söylediklerimi es geçip sadece isime takıldığında istemsizce düzeltme ihtiyacı duydum onu.

"Bora değil, Devrim." Annem kaşlarını çattı haklı olarak. "Devrim Bora adı ama Bora'yı kullanmıyor." Diyerek cümlemi devam ettirip konuya açıklık getirdim.

"Kullanmıyormuşmuş, kendin Bora Bora diye şakıyorsun. Ay gençlik aşkı ne güzel şey, bizden geçti artık. Neyse sen söyle yarın gelsin, babanın mesaisi var yarın."

"Yarın gelemez."

"O nedenmiş?"

"Yarın arkadaşının nişanı varmış, bende onunla gideceğim zaten."

"İyi madem, ertesi gün gelsin o zaman sabahtan kahvaltıya."

"Tamam anne söylerim."

Babam işten gelene kadar annemin derin sorgusu devam etmişti. Bora'nın işinden girip ayak numarasından çıkmıştı neredeyse. Neyseki babam gelip kurtardı derken onunda hasret gidermesi sona erdiğinde yine bir sorgunun içerisinde bulmuştum kendimi. En azından babamı bir erkek arkadaşım olmadığına inandırmayı başarmış ve kaçarak odama gelmiştim. Kendimi odama atar atmaz üzerimi değiştirmiş yatağıma kurulmuştum. Bugünlük bana bu heyecan yeterliydi...

Ertesi gün içimde saçma bir heyecanla uyanmıştım güne. Bora'nın arkadaşlarıyla tanışacak olmam mı yoksa onun nişanlısı olarak tanışacak olmak mıydı bu kadar heyecanlandıran bir fikrim yoktu. Kahvaltımızı yaptıktan sonra annemle Doruk'lara gitmiştik. Nişan vakti yaklaştığında oradan ayrılıp tek başıma eve geçmiştim. Odama kapanıp kıyafet seçmeye başlamıştım ama yanımda nişanda giyilecek tarzda bir elbise yoktu. Burada bıraktığım eşyalarım arasından da kuzenimin düğünü için geçen sene giydiğim elbiseyi seçebilmiştim yalnızca. Bora'dan öğrendiğime göre oldukça şatafatlı bir nişan olacaktı ve en uygun elbisemi üzerime geçirmiştim.

Aslında elbise düz siyah bir elbiseydi ve dolabımda daha şaşaalı elbisede vardı ama tanımadığım bir insanın nişanına gelinin kız kardeşi gibi gitmek istemiyordum. Aynadan kendimi süzerken yüzümde beğeni doku bakışlarım belirmişti. Geçen sene giydiğimde kesinlikle üzerimde bu kadar iyi durmamıştı bu elbise.

Sanki göğüslerim daha dolgunlaşmıştı ve daha dikkat çekiyordu veya ben kendimi öyle görüyordum. Şu an tek istediğim Bora'dan güzel olduğumu duymaktı. Aksi halde asla ikna olamayacak gibi hissediyordum. Sadece bir aydır tanıdığım adam ne zaman hayatımın merkezine bu denli yerleşebilmişti hayret ediyordum.

Telefonumdan gelen bildirim sesiyle aynanın önünden ayrılıp makyaj masamın üzerindeki telefonumu elime aldım. Bora geldiğini belirten bir mesaj göndermişti. Hızlıca topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirip ve çantamıda alıp evden çıktım. Kapıyı açıp, dışarıya adım atar atmaz kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Gözlerimi ağır ağır sokakta gezdirdiğimde sokağın sonunda arabasında bekleyen Bora'yı gördüm. Topuklularım üzerinde düşmemeye çalışırken bir yandanda hızlı adamlarla ona doğru gitmeye çalışıyordum. Ben yaklaştığımda o da arabadan inip yanıma geldi. Bakışlarım üzerimde gezerken kendimi oldukça gergin hissediyordum. Tek düşündüğüm ağzından çıkacak sözlerdi.

Gözleri gözlerime değdiğinde bir şeyi fark etmiştim. Bir çok insanın gözüne bakmıştım, bir çok kahverengi göz görmüştüm. Sonuçta dünyanın yüzde yetmişi kahverengi gözlüydü, Bora o insanlardan sadece biriydi ama neden gözleri bana farklı geliyordu? Ne farkı vardı milyarlarca insandan?

"Hoş geldin."

Yalnızca iki kelime. En azından güzel olmuşsun, hoş görünüyorsun falan diyemez miydi? Bozulan moralimin aksine gülümseyerek yanıt verdim.

"Hoş buldum savcı. Gidelim istersen, geç kalmayalım." Dedikten sonra arabaya binmek için adım attığımda hafifçe kolumu tutmasıyla durup ona baktım. "Bir şey mi oldu?" Diye sordum merakla.

"Oldu, çok güzel oldu..." Duraksadığında anlamaz gözlerle ona baktım.

"Yani çok güzel olmuşsun, onu söyleyecektim." Beklediğim kelimeleri duymanın mutluluğuyla yüzüme içten bir gülümseme yerleşirken kalbim çoktan çırpınmaya başlamıştı.

"Teşekkür ederim, sende çok şık görünüyorsun. Aslında her zamanki savcı halin."

"Bu her zaman şık göründüğüm anlamına mı geliyor?" Kesinlikle çok detaycı bu adamdı. Söylediğim cümleyi buna nasıl yorabiliyordu?

"Sanırım." Diyerek geçiştirdim onu. Ardından devam ettim. "Seni böyle yanımda gezdirmem saçmalıklarına girmeyeceksen arabaya bineyim diyorum." Daha önce söylediklerini ona hatırlatmaktan anlamsız bir zevk almıştım.

"Dersimi aldım Bade hanım, buyurun lütfen." Açtığı kapıdan arabaya binerek koltuğa yerleştim. Ben kemerimi bağlarken Bora'da şoför koltuğuna yerleşmiş, kemerini takmış ve tüm ciddiyetiyle arabayı çalıştırmıştı. Oldukça sessiz geçen yolcuğumuz tahminimce nişanın yapılacağını düşündüğüm lüks bir otelin önüne geldiğimizde sona ermişti. Bora valeyi es geçip otoparka aranayı park ederken bende kemerimi çıkarıp toparladım. Arabayı durdurduğunda bana doğru dönerek söze girdi.

"Bir yıldır tanışıyoruz ve iki aydır nişanlıyız, senin okulun bitincede düğünü planlıyoruz. Unutmazsın değil mi?" Arka arkaya sıraladığı cümlelerle kafamı salladım. Unutmazdım herhalde.

"Unutmamda, neden nişanlı olduğunu söyledin Bora?" Dünden beri aklımı kurcalayan soruyu sonunda ona sorabilmiştim.

"Zorunda kaldım diyelim, içeride anlarsın zaten neden söylediğimi. Az kalsın unutuyordum bak..." Dedikten sonra duraksayıp cebiden küçük bir kutu çıkardı. Merakla ona bakarken kutuyu açıp içinden çıkardığı tek taş yüzüğü bana uzattı.

"Bunu takar mısın? Nişanlı olayı için."

Uzattığı yüzüğü elime alırken hayretler içersinde ona bakıyordum. Sırf bunun için yüzük mü almıştı?

"Sen bunun için tek taş mı aldın gidip?"

"Tam olarak öyle yaptım."

Şaşkın şakın ona bakarken o hiç oralı bile olmayıp kutudan kendisi için olan alyansı alıp parmağına geçirdi. Bende onun hareketine karşılık avucumda ki tek taşı yüzük parmağıma takmıştım. Takar takmaz kendimi evli gibi hissetmem normal miydi? Kesinlikle değildi. Yüzüğü taktıktan sonra çantamıda alarak indim. Benim inmemle Bora'da inip yanıma gelmişti.

"Bade..."

"Efendim."

"Şu elbisenin içine biraz daha soksan olmaz mı onları?"

Bugün Bora'nın söylediklerini ya ben anlamıyordum ya o anlaşılmaz şeyler söylüyordu. Hangisiydi bilmiyordum ama kesinlikle ne söylediğini anlamıyordum.

"Anlamadım."

Gözlerini elbisemin göğüs kısmında gezdirip tekrar gözlerime baktığında bende istemsizce başımı eğip göğüslerime baktım. Şu an göğüslerimden bahsetmiyordu değil mi? Hayır hayır, bahsetmiyordu.

"Şey işte, çok... Kibarca nasıl söylenir bilmiyorum Bade. Çok dolgun, göze batıyor ve içerisi şerefsiz kaynıyor."

Göğüslerimden bahsediyordu. Tamam elbiseyi giyerken farkındaydım ama öyle dikkatli bakıp çok dolgun derken utanmayıpta ne yapacaktım? Çok dolgun ne demekti?

"Bora, bu söylediklerini duymamış gibi yapacağım. İçeri girebilir miyiz lütfen?" Bana bakışlarından hiçbir şey anlamasamda kafasını sallamasıyla otelin girişine doğru ilerlemeye başladım. Bora anında bana yetişip elini sahiplenici bir şekilde belime atmıştı.

"İçeride lütfen yanımdan ayrılma Bade."

"Kimseyi tanımıyorum Bora, nereye gideceğim sanki?" Dediğimde bana cevap bile verme lüksüne girmemişti.

"Bade son bir şey daha var söylemem gerken."

Bu kez ben onun söylediklerini duymamış gibi yaparak ilerlemeye devam ettim. Elbiseyle ilgili bir şey daha duymak istemiyordum. Otelden içeri girdiğimizde görevlilerden biri bize nişan yerini göstermişti. Büyük kapıdan adım atar atmaz Bora'nın neden oldukça şaşaalı bir nişan dediğini anlamıştım. Muhtemelen evlensem düğünüm bile bu kadar gösterişli olmazdı. Sahi gerek var mıydı bu kadarına?

Bora beni ilerletirken bende usul usul yanında ilerliyordum. Tahminimce 10-15 kişilik olan bir masaya vardığımızda, masada oturan adamlardan biri Bora'yı görünce kalkıp hemen sarılmıştı ona.

"Devrim bey yine assolistliğini sergiliyor." Derken birbirlerine tam bir dost gibi sarılmışlardı. Tabii bu esnada Bora elini belimden ayırmıştı ve bu nedensizce kendimi kalabalıkta kaybolan küçük bir çocuk gibi hissettirmişti. Neyseki sarılmaları bitince eli yerine yerleşmiş beni bu histen kurtarmıştı.

"Sanırım güzel hanımda meşhur nişanlın değil mi?" Bana dönen bakışlarla adama kibarca gülümsedim.

"Ben Semih, Devrim'in üniversiteden arkadaşı." Elini uzatan adama elimi uzatarak sıkmıştım uzattığı eli.

"Bende Bade, çok memnun oldum."Karşımda ki adam arkasını dönüp sandalyede oturan bir kadına elini uzatıp kaldırdığında önce Bora'yla selamlaştılar ve ardından yine sıra bana geçmişti.

"Leyla ben, Semih'in müstakbel nişanlısı diyeyim. Sende..." Cümlesi bitmeden duraksadığında uzattığı elini sıkıp içten bir gülümseyle ben devam ettirdim cümleyi.

"Bade bende, Bora'nın nişanlısı." Dediğimde karşımdaki çiftin bakışları şakınlıkla Bora'ya dönmüştü. Ne kaçırmıştım yine?

"Bora'nın?" Az önce tanıştığım Semih'in emin olmak ister gibi sormasıyla yanıt verdim.

"Evet, Bora'nın. Nişanlı olduğumuzu biliyorsunuz sanıyordum?" Adam az önce kendisi sormuştu bana şu meşhur nişanlı diye değil mi? Şaşırılacak ne vardı şimdi?"

"Nişanlı olduğunuzu biliyordumda Devrim ne zamandır Bora ismini kullanmaya başladı onu bilmiyordum."

Yine mi şu isim meselesiydi?

"Sadece Bade kullanıyor Semih." Bora kesin bir dille konuyu kapatmak istediğini belli ettiğinde adamda uzatmamış kafasını sallamıştı. Ardından masadaki boş sandalyeye oturup diğer insanlarla tanışmıştım. Hepsi Bora'nın üniversiteden arkadaşıydı ve şu an çok gergindim. Savcı ve avukatlarla dolu bir masadaydım, nasıl gergin olmayacaktım?

"Bade, sen ne iş yapıyorsun?" Az önce tanıştığım Leyla'dan gelen soruyla ona doğru döndüm.

"Henüz çalışmıyorum, okuyorum ben." Diyerek dürüştçe yanıtladım.

"Öyle mi? Ne okuyorsun?"

"Mimarlık okuyorum."

"Yaa, Devrim çok şanlısın. Sonunda hayatına bir mimar dokunuşu değecek. Sahi siz ne ara nişanlandınız, Devrim çağırmadı bile. Düğünede davet edilmezsem kırılacağım yalnız Devrim."

"Biz nişanı aslında aile arasında yaptık. Merak etmeyin Düğüne keskinlikle hepinizi çağıracağız, değil mi Bora?"

"Elbette güzelim. Bade'nin dediği gibi nişanı kendi aramızda yaptık, o yüzden çağırılacak bir davet yoktu yani."

Aramızda sohbete devam ederken masada kalan son boş sandalyenin sahibide gelmişti. Herkes selamlaşıp yerine oturduğunda bizden tarafa dönüp elini bana doğru uzatmıştı.

"Sanırım henüz tanışamdık değil mi?" Uzattığı eli artık otomatiğe bağlamış bir şekilde bende elimi uzatıp sıktım.

"Evet tanışmadık." Elimi geri çektiğimde dikkatimi herkesin bakışlarının bizde olduğu çekmişti. Neden öyle bakıyorlardı?

"Devrim'in nişanlısısın?" Diyerek benden bir onay beklemişti.

"Evet, Bade ben."

"Cemre bende, Devrim'in eski kız arkadaşıyım."

Gülümseyen yüzümü bozmamak için o kadar zor tutmuştum ki kendimi, her an gözlerim kontrolü kaybedip şaşkınlığını haykıracak gibiydi. Oturduğumuz beri belimden ayrılmayan Bora'nın eli muhtemelen farkında olmadan sıkılaştığında yüzümdeki gülümseyi bozmadan söze girdim.

"Biliyorum, Bora bana her şeyini anlatır."

Sözlerimle birlikte karşımdaki kadın benim yaptığımı yapamamış, gülen yüzü yerine şaşkınlık yerleşmişti. Şu an karşımda ki kadından çok bana bu detayı söylemeyen Bora'yı öldürmekle ilgileniyordum.

"Sohbetinize doyum olmuyor ama müstakbel eşimle nian dansımızı yapmamız gerekiyor. Sevgilim gidelim mi?"

Semih'in sözleriyle içten bir gülümsemeyle onlara döndüm. Gerçekten Leyla'yla çok yakışıyorlardı. Onlar dansları için ayrılan geçip dans etmeye başladıklarında ben gözleirmi Bora'ya çevirmiştim. Aklımdan ona kötü bakışlar göndermek olsada aynı anda birbirimize dönemeniz yüzünden oluşan yakınlıkla bu düşünce aklımdan uçup gitmişti.

"Bade."

"Efendim." Dedim sakince. Boştaki eli elbisemin yırtmacına gittiğinde ne yapmaya çalıştığını anlamam uzun sürmemişti.

"Şu yırtmacını kapatsan ya, yani birazcık."

Bunu öyle tatlı bir dille söylemişti ki normalde olsa buna kanıp dediğini yapabilirdim ama şu an bana söylemediği detayı kafama takmıştım. Bunun içinde yırtmaç olan bacağımı diğer bacağımın üzerine atıp yırtmacımın dahada ortaya çakmasını sağladım. Ardındanda bacağımdaki elini tutarak onun dizinin üzerine bıraktım. Elimi çekmeden öncede gözlerimi ona çevirip konuştum.

"Böyle iyi mi sevgili nişanlım?" Ne yapmak istediğimi anladığını gözleriyle çok iyi belli ediyordu. Belimdeki eliyle beni kendisine doğru biraz çektikten sonra burnunu yanağıma sürterek kulağıma yaklaşmıştı. Bunu yaparken gözlerim yine benden bağımsız yumulmuş, onun hareketlerine kapılmıştı bile.

"Çok tehlikeli bir kadınsın Bade Soyludere."

Kalbimin atışını duymuyordur değil mi? Şayet duyuyorsa kesinlikle şu an rezil oluyordum. Kendimi aniden ondan uzaklaştırıp önüme dönmüştüm. Döner dönmez Cemre'nin kin dolu bakışlarını yakalamıştım. Aptal bir kız değildim. Belliki Cemre hala Bora'yı seviyordu ve niyeti bana gözdağı vermekti. Cemre'yi anlamıştım ama Bora'yı anlamıyordum. O neden beni bile bile getirmişti buraya? Aklıma gelen tek ihtimal Bora'nın da hala onu sevdiği ve kıskandırmak için bunu yaptığıydı. Düşüncelerimin arasında masadan bir bir kalkan çiftler dikkatimi çekmişti. Ardından dans edenlerin arttığını gördüğümde hepsinin dansa kalktığını anlamıştım.

Bora belimdeki elini benden ayırıp sandalyeden kalktığında bakışlarım merakla ona döndü. Ayağa kalmış ve elini bana uzatmış muhteşem gülüşüyle bakıyordu.

"Benimle dans eder misin sevgilim?"

Uzattığı elinin üzerine elimi bırakıp oturduğum sandalyeden kalktım. Sesli bir yanıt vermesemde cevabımı açıkça belli etmiştim. Bora bizi dans edenlerin arasındaki boşluğa çektiğinde tek hamleyle beni kendisine çekip belime sarmıştı ellerini. Karşılık olarak bende elimi boynuna doladım.

"Beni sinirlendirmek hoşuna gidiyor değil mi?"

Bora'nın sorusuyla kaşlarımı çattım. Ben mi onu sinirlendiriyordum?

"Bu da nereden çıktı?"

"Sana oldukça kibar bir şekilde yırtmacını biraz kapatsan mı dedim Bade. Sense beni sinir etmek için dahada açıyorsun."

"Beni kız arkadaşınla aynı ortama sokacağını söyleseydin sana sinirlenmezdim sayın savcı."

"Sana kapıda önemli bir şey söylemem lazım dedim ama beni umursamadın bile."

"Daha önce söyleseydin sende, son dakika otel kapısına bırakman şart mıydı? Senin yüzünden birde yalan söyledim. Bora benden bir şey saklamazmış!"

"Üzgünüm Bade, daha önce söylemeliydim."

"Neden beni nişanlın olarak getirdin buraya? Hala seviyorsun değil mi onu?"

"Cemre'yi mi?"

Kafamı salladım.

"Elbette hayır, birisini seviyor olsam böyle oyunlara girişmem." Kendinden o kadar söylemişti ki bunu, yalan söylemediğine emindim.

"O zaman nedeni ne?"

"Gördüğün gibi tüm arkadaşlarım ya evli ya nişanlı, bende buraya tek başıma gelip onların aşk nasihatlarını dinlemek istemedim."

"Makul bir sebep, kabul edilebilir."

Yanıtımla birlikte Bora bana gülümsemişti. Dans edenlerin artmasıyla kendimi Bora'ya mümkünmüş gibi dahada yakınlaştırıp kendimce kendimi güvene almıştım. Aramızdaki boy farkı topuklularım sayesinde biraz olsun azalmıştı ve bunun etkisiyle rahatça gözlerine bakabiliyordum. Benim başlattığım bakışmayı Bora sürdürüyordu.

"Bora."

"Efendim."

"Neden herkes sana Bora dememe bu kadar şaşırıyor?" Daha önde sorduğumda bu ismi kullanmadığını söyleyip geçiştirmişti ama belliki daha farklı nedenler vardı. Aksi halde herkesin sanki devlet sırrı öğrenmişim gibi davranmasının bir açıklamasını bulamıyordum.

"Bora ölen ağabeyimin adı, annem bana ikinci isim olarak koymak istemiş erkek olduğumu öğrenince ama sadece ailem kullanıyor Bade. Bu yüzden bu kadar şaşırıyorlar. Sanırım üniversite döneminde onlara bu konuda fazla katıydım."

Abisi vardı ve ölmüş müydü? Şaşkınlık ve üzüntüyü bir arada yaşarken söyleceklerimi zar zor toparlayıp bir cümle kurmayı başarmıştım.

"Başın sağolsun. Üzgünüm, bilseydim sormazdım Bora. Yani Devrim demek istedim affedersin." Saçmalıyordum. Nasıl davranacağımı bilmiyordum şu an. Bu soruyu sorarken altında bu kadar özel bir neden olduğunu nereden bilebilirdim ki? Bilseydim asla sormazdım. Bakışlarımı Bora'dan kaçırmış etrafa bakarken o belimden bir elini ayırıp çenemden hafifçe tutup ona bakmamı söyledi.

"Bana Devrim'dense Bora demeni tercih ederim." Gözlerimi kaçırdım ondan.

Bu şarkı ne zaman bitecekti Allah aşkına? Bu kadar uzun şarkı olur muydu canım? Zaten şu an Bora'ya resmen yapışmış bir haldeydim ve bedenim kontrolümden çıkmış durumdaydı. Tüm uzuvlarım Bora diye haykıracak noktaya gelmişti. Gergin bir nefes bırakıp alnımı Bora'nın yanağına yasladım. Gözlerim yaşadığım huzurlu anın etkisiyle kapanmış, sadece hafifçe salınarak dans ediyorduk. Gözlerimi hafifçe araladığımda Bora'nın omzunda ki elimde parlayan yüzük dikkatimi çekti. Yüzüğü incelerken istemsizce Bora'yla evli olmanın nasıl olacağını düşündüm.

Ben okulumu bitirmiş mimar olmuştum, Bora'ysa savcılığa devam ediyordu. Tüm bu saçma fotoğraf makinesi belasından kurtulmuş mutlu bir hayat yaşıyorduk. Acaba onunla sarılıp uyumak nasıl olurdu? Sadece sarılırken bile huzur doluyorsam tüm gece sarılarak uyumak... kesinlikle mantık işi değildi. Düşüncesi bile aklımı kaybetmeme yeterliydi.

Yüzüğe odaklanmış bakışlarım, Bora'nın bir elini belimden çekip elbisemin göğsündeki dökümlü kumaşa gitmesiyle onun elini takip eder olmuştu. Önce kumaşı yukarı kaldırıp bir şeyler yapmaya çalıştı ama istediği olmamış olmalıydı ki bu kez askılarımı çekiştirmeye başladı. Resmen şu an onca insanın içinde dans ederken elbisemle uğraşıyordu.

"Ne yapıyorsun Bora?"

"Bu elbiseyi çok aradın mı? Hayır aslında sığ görüşlü bir adamda değilim Bade ama bu elbise akıl işi değil."

Eli inatla kumaşı çekiştirip göğüslerimi kapatmaya çalışırken kaşlarımı çatmış ona bakıyordum. İçimde sütyen yoktu ve biraz daha kumaşı çekiştirirse görmemesi gereken kısımları görecekti ve düşüncesi bile korkunçtu. Üstelelik kumaşı çekiştirirken tenime temas eden elide hiç hayra alamet değildi.

"Bora şu elbiseyi bırakır mısın?" Derken ensesindeki elimi onun eline atıp tekrar belime yerleştirdim. Kendim elbisemi biraz düzelttikten sonra yeniden elimi ensesine koyup bakışlarımı ona çevirdiğimde burun buruna gelmiştik.

"Bu kadar dans yetmez mi?" Zar zor çıkan sesimle konuşmaya çalıştım. Ben duymuş olmasını umuyordum.

"Seninle sabaha dek dans etsek yeteceğini sanmıyorum Bade." Bunu söylerken yüzünü bana dahada yakınlaştırıp dudaklarını alnıma bastırmıştı. Beklemediğim bu hamleyle artık ciddi anlamda kontrolü kaybetme noktasına gelmiştim.

"Bora, rol için bile olsa bana sözler söyleme lütfen."

Alnımda ki dudakları tenimden ayrılmıştı söylediklerimle. Bora yüzlerimiz arasında ki mesafeyi sıfıra indirmiş bana bakarken ayaklarımın beni zor taşıdığını fark etmiştim. Bugün bir an önce bitmeliydi. Belimden ayrılan bir eli yanağıma yerleştiğinde gözlerimi yumdum. Şu andan itibaren yaşanacak her şeyi oluruna bırakmıştım. Ne olacaksa olsundu.

"Aklım bunun yanlış olduğunu her an hatırlatırken kalbim doğru olan bu diye haykırıyor. Ben artık kendimi kontrol edemiyorum Bade..." Deli gibi atan kalbim her kelimesiyle hızını ikiye katlarken dudaklarımın üzerinde hissettiğim sıcaklıkla zaman durmuştu sanki.

Bora şu an beni öpüyordu!

🖇

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın ❤️‍🔥

Yeni bölümden kesitlere instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz. (Biryazarkus)

Aman savcım, ne yaptınız?

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 80.9K 63
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
3.5M 129K 71
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
90.5K 6.1K 55
. . Başlangıç tarihi: 10.03.24
54.2K 236 13
Azgınlar yeriniz hazır. Kusarsanız benden değil. Midesi bulanan etkilenen okumasın. Varya (+22)de döktürdüm İlkimin ertesi gününde annemin acı haberi...