Zalim Ruhların Dansı (Kanın Ş...

Від Onemacikgoz

20.3K 2.7K 4.2K

"Sırların zinciri koptu Bedel kanla yazıldı Yükselmek için yeniden doğdu Yıkımın kıvılcımları dört bir yan... Більше

TANITIM✨
GİRİŞ
1.Bölüm: KATRAN KARASI AYAK İZLERİ
2.Bölüm: VEDA
3.Bölüm: DİKENLİ DOST ELİ
*4.Bölüm: VİCDAN VE ZEHİR MAHKEMESİ
*5.Bölüm: KAFESİNDE ÇIRPINAN EJDERHA
6.Bölüm: KRAL VE MELEZ
7.Bölüm: MAMBA
8.Bölüm: YERALTINA DÜŞEN KAYIKÇIYA SARILIR
9.Bölüm: KALBİN GÖLGESİNDE YETİŞEN GADDARLIK
10.Bölüm: AŞIKLARIN NEFRETİ
*11.Bölüm: AYNA AYNA
*12.Bölüm: YALNIZ BEYAZ SIRTLAN
13.Bölüm: ÇÖL YILANI
14.Bölüm: YAKICI İTİRAFLAR
15.Bölüm: KANAYAN DÜŞLER
16.Bölüm: KADER İPLİKLERİ
*17.Bölüm: ÖLÜMDEN DOĞANLAR
19.Bölüm: IŞIK VE KARANLIK ARASINDA BİR İBLİS
20.Bölüm: ADI YIKIM OLACAK
21.Bölüm: MEİMORA
*22.Bölüm: KUĞULAR VE DÜŞLER
23.Bölüm: TUTKU VE NEFRETİN DANSI
24.Bölüm: OKYANUSUN SONU, UÇURUMUN ZİRVESİ
25.Bölüm: ÖRÜMCEK AĞI
26.Bölüm: ÖLÜMÜ ALDATMAK
27.Bölüm: ZİNDAN
28. Bölüm: YARALAR VE YEMİNLER
29.Bölüm: BABA, OĞUL VE TANRIÇANIN SOYU
30. Bölüm:YARIM KALAN BİR SAVAŞ
31.Bölüm: GECENİN YEMİNİ ZİFİRİEŞLERE AİT
32.Bölüm: KANIN ŞARKISI ASLA SUSMAZ
33. Bölüm: KANIMIN KANI
34. Bölüm: ÖLÜM YOKTUR FEDAKARLARA
35.Bölüm: CADININ HALEFİ
36.Bölüm: ÇÖKÜŞ VE YÜKSELİŞ
37. Bölüm: EŞ YAZGILAR
38.Bölüm: YILDIZLARDAN BİLE ESKİ BİR KEHANET
39. Bölüm: GECE, KAN VE RUH
40. Bölüm: SAVAŞ ÇIĞLIKLARI
SON SÖZ🩸

*18.Bölüm: YANIK İNTİKAM KOKUSU

387 53 57
Від Onemacikgoz


"Yanık İntikam Kokusu"

Let's build a pyre
Pass me a lighter
Let's burn the whole world down

⚔️

Keyifli okumalar

***

Luca'nın antika dükkânın derinliklerinde; Leoraan'in kesinlikle çalınmış olduğunu bildiği sıra dışı antikaların, aklını başından alacak kadar değerli eserin saklandığı gizli bölmede ya muhteşem bir plan ya da kendileri için kaosa yuvarlanacakları bir son olacak planın hazırlıklarını yapıyorlardı.

Leoraan Nedranov'un aklını başından alan tek şey, Luca'nın ıvır zıvırları değildi elbette. Küçük bölmedeki demir rafların arasından Annarithel'ı görebiliyordu. Müzayedenin ikinci günü neredeyse şatafatlı bir balo gibi geçecekti kız da buna uygun bir şekilde giyiniyordu. Kolsuz, boğazını ve belinin çukuruna kadar gövdesini sımsıkı saran saten bir elbise vardı üzerinde. Peruğunu henüz takmamıştı, kısa beyaz saçlarını ıslatıp arkaya doğru taramış ve elbisesindeki uyluklarının yarısına kadar yırtmacı olan elbiseyi sıyırıyordu. Ayağını bir kutunun üstüne yerleştirdi, yırtmacı kalçasına kadar çekti ve uyluğundaki kayışı kalçasına doğru yükseltip sıktı, hançerini kayışa geçirdi.

Mezarlıktan Ryendal merkeze dönene kadar konuşmamışlardı. Annarithel yorgundu ama sebebin bu olmadığını biliyordu. Gece karanlığı bastırdığında, merkezlilerin ellerinde meşalelerle, Ryendal askerlerinden daha büyük bir istekle nöbet tuttuğunu, birilerinin-muhtemelen melez ya da hane ferdi olanların- kapılarını yumrukladıklarını gördüklerinde başlattıkları şeyin ne kadar çabuk büyüdüğünü fark etseler de Annarithel ilgisiz gibiydi.

Hâlâ pantolonunun cebinde taşıdığı kağıt parçası, açığa çıkmak üzere olan bir sırrın yarattığı mide bulantısı gibi rahatsız ediyordu onu. Ellyro gelmemişti. Onun yerine başka biriyle konuşmuştu Annarithel. Tanıdığı ama beklemediği, Ellyro'yu görmek için yalvardığı biriydi. Her bir kelimesini anlam veremese de yazmıştı, önemli olduğunu biliyordu.

Biliyordunuz değil mi? Ellyro için herkesi karşıma alabileceğimi söylediğimde bana bakışını ve sorunu hatırlıyorum. Kahrolası her anını hatırlıyorum... O zaman kardeşimin öleceğini ve seni, Enhrecha'yı bile karşıma alacağımı biliyordun değil mi?

Yazmış olsa bile bu sözcükleri aklından çıkaramıyordu. Annarithel her kardeşinin mezarını ziyaret edişinde onu izliyordu, Edarnol denilen yerle ilgili hikâyelerini ve yaşadıklarını anlatışını duyuyordu. Karşılaştığı, o Rehber dediği kişi miydi? Dayenx aşkına... Annarithel, zihnini düşündükçe paramparça olmaya yaklaştıracak kadar sır taşıyordu. Leoraan'in hanesinin her ferdi gibi çok iyi koku alan burnu, tanrı ve tanrıça bokunun kokusunu ve diğer asla karışılmaması gereken şeylerin uhrevi saçmalığının kokusunu alabiliyordu.

En son ağzından dökülenler, vakti geldiğinde izlemesi gereken bir yol gibiydi. Amelia Ulhtren'i bul... Sanki Annarithel'a hatırlaması için söyletilmiş sözlerdi...

Ne olduğunu bilmiyordu ama Ellyro gelmemişti bu kesindi. Eğer o kağıdı Annarithel'a verseydi, tek önemseyeceği bu olacaktı bunu biliyordu. Yaptığı adilikti ama daha fazla acı çekmesine izin vermektense, bilinmezlik içinde yaşamasına izin vermek ve hâlâ umut etmesini sağlamak tek çıkış yolu gibiydi. Ellyro'yu bulamayacağını biliyordu Leoraan ama bir yandan da o masumane umudu yitirmesini istemiyordu. Eğer kardeşi tamamen giderse, Annarithel'ın karşısına alıp, gözlerinin içine bakacağı yalnızca saf intikam kalacaktı.

"Kıza şöyle bakmayı kes. Bu işleri senin için çok daha zor bir duruma sokar."

Zaashira'nın sesini işittiğinde irkildi Leoraan. Bakışlarını hızla Annarithel'dan ayırıp, yerde oturmuş çizmelerinin bağcıklarını sıkan koyu tenli dostuna çevirdi. Mavi gözleri, uyarı çanları çalıyordu.

"Peki ne yapmalıyım, dikenli Shira? Engin tavsiyelerinle beni aydınlat," diye gıcık olmuş bir sesle homurdandı Leoraan.

Zaashira, omzunun üstünden rafların arasına bakıp gözlerini kıstı. "Ona gerçekleri anlat. Bakışlardan etkilenmeyen biri olduğu apaçık. Hele ki, bacaklarını dikizleyen Zehirci bakışlarından..."

Leoraan abartılı hareketlerle siyah tuniğinin yakasındaki parlak düğmelerini ilikledi. "Onun bacaklarını dikizlemiyorum..." İç çekti. "Annarithel'ı tanımıyorsun, nedenler onu bağlamaz yalnızca sonuçları değerlendirir. Ve benim nedenlerim ne olursa olsun, ona ihanet ettiğim sonucunu asla unutmayacaktır."

Zaashira, dudaklarında hafif alaycı bir kıvrımla kaşlarını kaldırdı. "Ama emin olamıyorsun? Geçmişiniz senin için bir "belki" kapısı açıyor... Belki de, gerçekler seni özgür kılacağı gibi onun da yumuşamasını sağlar."

Leoraan Annarithel'a baktı. Dirseklerine kadar uzanan ve yara izlerini kapatan eldivenlerini giymekle meşguldü. "Tek sorun yalnızca bizim geçmişimiz değil," dedi çenesini sıkarak. "Aklında biri var. Kaç yıl geçerse geçsin, onu ister bir ister yirmi yıl görmeyeyim kalp kırıklığını sezebiliyorum. İnan bana kalbi kolay kolay kırılmaz. Ama bu farklı... Benim yaptıklarımdan sonra çok farklı bir kırgınlık."

Zaashira burnunu çekti. "Aklında tabii ki biri var ve kalbi kırık Leo. Kardeşini kaybetti."

"Bahsettiğim kişi bir kardeş değil."

Zaashira tiksintiyle yüzünü buruşturdu. "Brendon mı?"

"Yapma ama! O solucanı öldürdüğünü ve her anından zevk aldığını herkesin gözü önünde açıkça dile getirdi." Yeşil rengin kırılıp daha koyu bir tona döndüğü dudaklarını dişledi ve omuz silkerek yerdeki koyu krem rengindeki kıvamlı pudrayı ve kalın uçlu fırçayı aldı. Zaashira'ya doğru uzattı. "Bir el atsan?"

Zaashira hinlikle gülümsedi. "Yapacak başka işlerim var..." Başını Annarithel'ın olduğu tarafa yatırdı. "Birkaç hile işine yarayabilir."

Leoraan'in ağzı açık kaldı ve konuşamadan Zaashira yukarıya çıkan merdivenlere yöneldi. Diğerleri de yukarıdaydı, planların üzerinden geçiyorlardı.

Zehirci pes bir nefes verdi. Kavanozu kavrayan elleri terlemişti. Dudaklarını birbirine bastırıp, Annarithel'ın yanına yürüdü. Yan dönüp sanki bir kapıyı tıklatır gibi demir rafa vurdu.

"Evet," dedi Annarithel dümdüz, duvar gibi suratla karşısına geçip.

Leoraan yutkundu. Duru güzelliği karşısında hep dili düğümlenirdi. Dayenx bu anlara şahitse, öldüğü zaman onu bir yılan türünde değil de bir yavru kedi ya da tatlı bir tavşan kisvesinde yaşama geri döndürme kararı alacağına emindi.

"Yardım eder misin?" dedi elindekileri kıza uzatıp.

Annarithel bir pudraya bir de Leoraan'e baktı. Aradaki, başka kimse yardım edemez mi diye etrafı yoklayan bakışı kaçırmamıştı Leoraan. İç çekerek başını iki yana salladı. Kenardaki tabureyi çekti. "Otur."

Leoraan itaat etti. Oturduğunda bile Annarithel'ın bacakları uzun olmasına rağmen çenesine kadar geliyordu. Kız fırçayı pudraya batırıp boyayı yeşil tenine boca etmeye başladı. Nazik değildi, hem de hiç. Fırça darbelerini, hançer savurur gibi batırıyordu. Yüzünü bitirip, boynuna geçtiğinde Leoraan'in yüzüne baktı. Gözleri buluştu. Kehribarın içindeki sarı harelere baktığında, kızın aklından geçenin bir fırçanın boğaz kesmek için kullanıp kullanılamayacağı ile ilgili düşünceler olmamasını umdu.

"İyi misin?" diye sordu Leoraan kendini tutamadan.

Annarithel cevap vermedi, işine devam etti. Ama kırgınlığını ve yüzündeki solgunluğu görebiliyordu. "Bugünü atlatırsak, diğer hedefinde gizli bir planın daha var değil mi? Belki, ihtimallerin tükendiği noktada yeşeren o mucizeler seni de bulur."

Kız işini bitirip, uzaklaştı. "Benim her zaman bir planım daha vardır. Ama fazla düşünceli bir Zehirci'ye ihtiyacım yok. Bugün ve sonraki günlerde Ölümün Kılıcı'na ihtiyacım var..." Yapmacık bir tavırla gülümsedi. Sözlerin batacağını şimdiden anlamıştı Leoraan. "Gerçi Ölümün Kılıcı'na kavuşmak da bu noktada mucize olurdu."

Leoraan, gözlerini sımsıkı kapatıp rafların arasında bıraktığı şapkasını aldı, yeşil saçlarını kapatacak şekilde şapkanın içine sıkıştırdı.

Annarithel, müzayedenin sürpriz parçasının içinde olduğu kutuyu kapıp merdivenleri tırmandı.

⚔️

O kadar sıkılmıştı ki, ağzı yırtılacak kadar açılıp esniyordu Annarithel Orvira. Bugün müzayede çok daha gösterişli ve kalabalıktı, her giriş ve çıkış korumalara ek paralı muhafızlarla korunuyordu. Eserler sergilenirken teklifler havada uçuşuyordu ama bugün herhangi bir gösteri yoktu. Yalnızca içini bayan hafif bir müzik vardı. Bu kadar sıkılmasaydı eğer gerginliği su üstüne çıkabilirdi bu yüzden bir yandan iyiydi.

Ekip Luca dükkânı terk ettikten sonra ikiye ayrılmış, Leoraan, Annarithel, Zaashira, Kaphreim ve diğer iki Zanosrit müzayedeye gelmişlerdi. Mezarlıktan bu yana göğsünde bir sıkışma vardı. Ellyro gelmemişti ya da Annarithel o dip denilen yere hiç varamamıştı hiçbir şey hatırlamıyordu. Ama içinde garip bir his vardı, bir boşluk. Doldurmaya çalışsa bile yapamayacağı, tarif edemediği bir şeydi. Bunun sondan bir önceki denemesi olduğunu aklına getirmemeye çalışıyordu. Çünkü başarısızlığı ona çıldıracakmış gibi hissettiriyordu. Ensesi ve avuçlarına gerginliğinden ter basıyor, kardeşine ulaşamadığı için duyduğu öfke akşamın itici gücü oluyordu. Bu sefer çok daha dikkatli olmaları gerekiyordu ama Annarithel bunu istemiyordu. Kaos istiyordu, vahşet ve dehşetle bakan gözler görmek istiyordu, yarasını böyle kapatmak bir alışkanlık halini alıyordu ve bundan vazgeçecek gibi değildi.

Sürpriz eseri bir kutu içinde ev sahiplerine teslim ettiklerinde ikinci sıradaki koltuklara geçmişlerdi. Leoraan, stresten bacaklarını titretiyordu. Luca eserlerin sergilendiği ve müzayede yöneticisinin durduğu platformun diğer tarafındaydı.

Sanki Roenya, Daminarco, yanılsama ikizi Yalancı ve diğerlerini görebilecekmiş gibi kapılara göz gezdirdi Annarithel. Onlar çifte darbe için biraz kire ve bolca kana bulanacaklardı bu akşam. Zaashira gibi diğerleri de dışarıdaydı. Yakınlarında. Her an saldırıya hazır bekliyorlardı.

Ateş Çiçeği isimli karışık fırça darbelerinden ibaret tablo için akıl almaz teklifler yükseldiğinde bir daha esnedi.

"Biraz hevesli görünmekten zarar gelmez," diye dişlerini gıcırdattı Leoraan.

  Annarithel sırtını dikleştirdi, bacak bacak üstüne attı. Yüzüne hançer atılası bir gülücük kondurdu. "Ah heves mi görmek istiyorsun? Peki."

Tam teklif kapanacakken elini kaldırıp bağırdı. "Yüz gümüş."

Tüm bakışlar Annarithel'a döndüğünde Leoraan huzursuzlukla kımıldandı, kızı gizlice dürtmekten başka bir şey yapamadı. Birkaç kıkırdama yükseldi yönetici de eliyle gülümsemesini gizlemeye çalıştı. "Bu gelen son teklifin epey altında oldu hanımefendi. İstiyorsanız, yüz altının üzerine çıkmanız gerekiyor."

Annarithel utanmış gibi elini yanaklarında dolaştırdı. "Ah, tabii."

Leoraan'in sanki az sonra yeri göğü inletecek bir işe daha kalkışmanın ucunda değillermiş gibi stresinin azalışını hissetti. "Tanrım... "

Tablo satıldı. Diğer esere geçilmeden önce Annarithel muhafızları ve korumaları saydı. Kapılara baktı, yukarıdaki asmakat koridorlara göz gezdirdi. Dışarıdakileri ve bahçedekileri daha girmeden önce saymıştı. Bir sonraki sıra onlarındı. Güzel bir oyun olacaktı.

Yönetici eser sahiplerini takdim ederken, salonun arka kapılarından biri açıldı. Annarithel'ın kaşları çatıldı. İki muhafız ortalarında narin bedenli yüzünü göremese de en fazla yirmilerinde olan bir kızla platforma yaklaşıyordu. Bir insan gelini gibi başını siyah duvakla örtmüş, güzel sade bir elbise üstüne de kolları dizlerine kadar sarkan bir kaftan giymişti. Zehirci ve kız birbirlerine baktılar.

Bu ne be?

İnsanların yüzlerinde bakışlarını dolaştırdı. Gözleri parlıyor, yüzlerine acımasız bir gülümseme yayılıyordu. Luca'yla göz göze geldi. Adam başını iki yana sallayarak bakışlarını kaçırdı.

Kız platforma bırakıldı, muhafızlar kenara çekildi. Annarithel öne doğru eğildi. Kız titriyordu, ama heyecandan değil ağlamaktan. Hıçkırıklarını bastırıp ağlarken titriyordu. Bakışları kollarına kaydı. Kaftanın arasından zincirler sarkıyordu, yapmadığı için değil yapamadığı için ellerini o şekilde önünde tutuyordu.

"Siktir, bu ne böyle Anna?" Leoraan'in sesi titremişti.

Cevabı yönetici verdi. "Hiçbir kazı çalışmasında, hiçbir antikacıda ya da hiçbir sarayda böylesine büyüleyici bir parça bulamazsınız. Sonsuz Tanrı'nın reddettiği ve yalnızca biz kullarının ne kadar değerli olduğunu hissettirmeleri için küçük tanrılar tarafından aramıza serpiştirilmiş kafirler arasından belki de en kıymetlisi. Melez bir anne ve Zehirci adıyla anılan bir babanın dölü." Kıza döndü. "Göster."

Annarithel'ın tüm kanı bedeninden çekildi, midesi bulanmaya, hiddetten başı dönmeye başladı. Kız birbirine zincirlenmiş ellerini havaya kaldırırken parmaklarındaki titreme Annarithel'ın kalp atışları gibi hızlıydı. Elinde bir papatya vardı. Burnuna yaklaştırıp, hıçkırıklarının arasından papatyayı kokladı. Uzun uzun nefes çekti. Ciğerlerini havayla doldurdu. Gürülütü, dolu dolu bir nefes verirken yanakları şişti. Tüm salonu büyüleyici bir papatya kokusu doldurdu. Bir bahçede gibi hissettiriyordu, yüzünü papatyaların arasına daldırmış belki de onları yiyip mideye indirmiş gibi. Sarhoş ediciydi.

"Kokusunu alabildiği her şeyi etrafına yayabiliyor," dedi yönetici buğulu bir sesle. "Bir çiçek, bir sigara ya da bir zehir." Bakışları son sözüyle parladı. "Ne olursa... Evinizin salonunda bir tütsü olabilir, yatak odanızda..."

Annarithel dayanamadı. Daha fazla duymak istemiyordu. Yumrukları sıkılı bir halde ayağa fırladı. "Yirmi altın..."

Yönetici boğazını temizlerken. Teklifler, yükseldikçe yükseldi. Bir dalga gibiydi. Aç, boğmak üzere olan bir dalga.

"Adi şerefsizler," diye öfkeyle soludu Leoraan.

Kız duvağın ardında, burnunu çekerek bir ağlama krizine tutulmuştu. Annarithel hepsinin kalplerini sökmek istiyordu. Hepsinin...

"Altı yüz altın," dedi Annarithel dişlerini sıkarak.

Leoraan'in gözleri büyüdü. Kız daha çok ağladı. Herkes suspus oldu. Başka teklif gelmedi.

Yönetici başını eğip gülümsedi. "Hanımefendi, oldukça cömertmiş. Satıldı!"

Satıldı.

Bir eşyaymış, bir süsmüş, cansız bir varlıkmış gibi...

Kız, sahibine verilmeden önce müzayede sonuna kadar bekletilmek için platformdan indirilirken yönetici diğer esere geçti. Annarithel hâlâ ayaktaydı. Titriyordu. Eserin kendi parçası olduğu aklından çıkmıştı.

"Zamanı geldi Annarithel. Toparlan. Birazdan bunun hiçbir anlamı kalmayacak," dedi Leoraan.

Kız silkelendi. Derin uzun bir nefes aldı.

Yönetici Annarithel'ı takdim etti. "Lisabel Frengard ve Adrick Frengard'tan sürpriz olmasını istedikleri bir parça. Açıkçası ne olduğunu ben de bilmiyorum ama avuçlarım kaşınmaya başladı..."

Alıcılar koltuklarında kımıldanırken. Kaidenin üzerine kadife bir örtüyle örtülmüş kutu yerleştirildi. Yönetici uzanırken Annarithel atıldı.

"Aslında, bu sürprizi kendim sergilemek isterim. Özel bir gösteri olacak. İzin verirseniz eğer..."

Yönetici ev sahibi leydi Bianca'ya izin istercesine baktı kadın şaşırdı ama başıyla onayladı.

"Ve," diye ekledi Annarithel henüz odadan çıkarılmamış satın aldığı meleze dönerek. "Aklıma tamamen doğaçlama mükemmel bir fikir geldi. Buna bayılacaksınız. Kızı platforma alabilir miyim?"

Bianca gülümsedi. Muhafızlara eliyle işaret etti. Kız getirilirken hâlâ ağlıyordu. Çekingen, ürkek bir ceylan gibiydi. Ama diğerlerinin heyecanı, oradan oraya seken bir top gibi yayılıyordu.

Kız geldi, Annarithel'ın yanında durdu. Yönetici kenara çekildi. Leoraan çoktan yok olmuştu. Fark edilmeden, gölgelere gizlenerek...

Annarithel kızın ellerini tuttuğunda, kız duvağın altından hıçkırdı. İrkildi. "Korkma."

Kız Annarithel'ın güven veren fısıltısını duyunca yüzüne bakabildi. Elini örtünün altına götürüp, kutuyu açıp içindekine koymasına karşı direnmedi.

"Adın ne?"

Kızın dudakları büzüldü, gözleri yeşildi. Kızarmış, ağlamaktan rengi açılmış bir yeşil. "Malissa... Ha-hanımım."

Annarithel, etrafına bakıp gülümsedi ve gülümsemesini kesmeden yeniden fısıldadı. "Ben senin hanımın değilim Malissa. Sadece en büyük arzunu gerçekleştirmek üzere olan, senin gibi olan ama bunu henüz diğerlerinin göremediği biriyim."

Kız burnunu çekti. Alnı kırıştı. Kafası karışmıştı.

Annarithel örtüyle birlikte kutunun içindekini aldı.

"Şu anda, en çok istediğin şey ne Malissa? Kalbinden taşan, zihnini kör eden. Gerçeği istiyorum Malissa. İçinden geçeni."

Kız ağlarken, Annarithel'ı hâlâ onu satın alan hanımı yerine koyuyordu. Ama şüpheye düşmüştü. Cesaret bulmuştu. "İçimden geçen sizi mutlu etmezdi... Uygunsuz olurdu."

"Benim içimden geçen ne biliyor musun? Sana çok uygunsuz bir şekilde özgürlüğünü ve aynı zamanda intikamını vermek... Şimdi tekrar soruyorum. Ne istiyorsun?"

"Herkesi..." Kararsız kaldı. Annarithel gözlerinin içine baktığında dudaklarını dümdüz etti ve başıyla devam etmeye teşvik etti. "Herkesi... Boğmak istiyorum."

Annarithel'ın dudakları kıvrıldı. "Ah, sen ve ben bundan çok daha fazlasını yapacağız. Kokla."

Kız başını örtünün altına sokup kokladı. Nefesini çekti, içine hapsetti. Başını örtüden çıkardığında, anlam veremediği bakışlarından belliydi. Püskürtürcesine nefesini verirken, bakışlarını Annarithel'dan ayırmadı.

Koku ağırlığıyla salona çöktü. Salon havayı koklamaya başladı. Aldıkça yüzleri buruştu, anlamaya çalıştılar. Metalikti, ne hafif ne ağırdı. Ama geniz yaktı. Koku yoğunlaştı. Yüzler gerildi ve yumuşadı.

"Bu nedir?" dedi biri.

"Sanki... Okyanus, deniz ve kum..."

Biri atıldı. "Altın bu eminim... Ama altın kokmaz ki."

Ah evet, öyleydi. Annarithel gülümserken, yukarıdaki kokuya teslim olmuş muhafız ve korumaların tek tek indirilişini görebiliyordu. Duvarlardaki mumlar her sönüşünde, bir muhafız yere yığılıyor Zaashira, Leoraan, Kaphreim ve diğerleri karanlıkta bir belirip bir kayboluyordu. Kimse onları görmüyordu.

Annarithel sesi duymadan, arkasındaki öfkeli esintiyi hissetti. "Örtüyü kaldır!" dedi Leydi Bianca.

Kız omzunun üzerinden bakıp gülümsedi. Tabii ki, bir tazı gibi deniz kızı altınını kokusundan tanımıştı. "Hayhay leydim."

Annarithel tepsiden dumanı süzülmek için bekleyen bir yemeğin kapağını açarmış gibi örtüyü kaldırdı. Bir külçe işlenmiş deniz kızı altını avcunun içindeydi.

"Sürpriz bu muydu?" diye öfleyerek homurdandı biri.

Bir kahkaha yükseldi salonun arkalarından. "Hanımefendi, bir köle satın alabilecek kadar zenginken müzayedeye sunduğu muhtemelen kent merkezindeki çeşmelerden topladığı deniz kızı altını... Ne kadar da, ayıp."

"Aslında," dedi Annarithel yanında adım adım uzaklaşmaya çalışan ve bir kıza bir de muhafızlara bakan Leydi Bianca'yı süzerek. "Haklısınız, bu altını çeşmelerin birinden aşırdım. Ama kokusunu aldığınız, altın değil. Küçük gösterimin temsil ettiği, günahlar. Kayırılma, hırsızlık, Thallieos'un tüm halkına-hatta size bile- ait olanın herkesten saklanması. Harcanması ve üzerinin örtülmesi. Değil mi Leydi Bianca?"

Kadın Annarithel'ın kim olduğunu bilmeden, sanki kendi kapanına soktuğu bir kuşmuş, bir avmış ve az sonra sonunun geleceğini biliyormuş gibi kıza sokuldu. Salon, yüzlerini buruşturup anlam vermeye çalışırken kadın fısıldayarak hırladı. Tükürükleri Annarithel'ın yüzüne çarptı. "Benim evimde, benim müzayedemde, sırlarımı ortaya dökmeye çalışma cüretini nereden buldun bilmiyorum ama şimdi susmazsan bu salondan asla çıkamayacaksın."

Annarithel bakışlarını kadından ayırmadı. "Malissa, leydimizi şöyle bir koklar mısın?"

Kız ürkek adımlarla kadına yaklaşırken, Bianca'nın vasıfsız kocası muhafızlara işaret verip platforma yöneldi. "Sakın bana dokunayım deme seni iğrenç yaratık!" diye tısladı kadın geriye kaçarak.

Annarithel kadını bileğinden yakaladı ve başını iki yana salladı. Salon ayaklandı, gerginlik deniz kızı altınının kokusunu bastırdı. Muhafızlar yavaş adımlarla basamakları tırmanıp etraflarını kuşatmaya başladı. "Kokla Malissa."

Kadın Annarithel'ın elinden kurtulmak için direnirken kız kokladı. Nefesi doldurdu ve bu sefer bir ejderha gibi püskürerek salona üfledi. Ağır koku herkesin gözlerini kırpıştırmasına sebep oldu. Baharatlı ve tatlıydı... Annarithel'a korkuyu anımsattı.

"Bu sevgili dostlarım," dedi Annarithel kadını bileğinden döndürüp önüne çekerken. "Bir hainin, azıcık sikke için en samimi dostuna bile yalan söyleyen bir kaltağın kokusu. Sahte kralınız Calardi için deniz kızı altını çıkarıp, onu arazisine gömüp doğrudan kralın hazinesine yollayıp büyük bir çoğunluğunun da içinde yüzen bir yalancının kokusu."

Salon şaşkına döndü. Biri bile sorgulamadı. Annarithel gülümsedi. Hain, haini tanırdı ve ortaya dökülen gerçeklerden bir an bile şüphe duymazdı. Kadın kızın kolları arasında debelenir, muhafızlar atılma cesaretine erişirken hızla elbisesini sıyırıp uyluğundan yakut kabzalı hançerini çekti ve kadının gırtlağına yasladı. "Kokusunu almanızı istediklerim daha bitmedi..."

Kız, kadınla beraber platformun ortasında arkasına Malissa'yı almış dönerken muhafızlar geriledi gözleri yukarıları taradı ama karanlıktan başka bir şey göremediler.

"Sonsuz Tanrı'nın reddettiği ve yalnızca siz kullarının ne kadar değerli olduğunu hissettirmeleri için küçük tanrılar tarafından aranıza serpiştirilmiş kafirler, kılıçtan geçmekten kaçmak için sokaklarda açlıktan ölürken sessiz kalacağımızı sandınız?" dedi Annarithel burun delikleri şişmiş kükrerken. "Bizim! Topraklarımızda! Bize ait olanları saklarken, tapınaklarımızdan yağmaladığınız eserleri aranızda paylaşırken! Çocuklarımızı öldürüp, köle yaparken! Sadece izleyeceğimizi mi sandınız?"

Zaashira, Kaphreim ve Leoraan göründü. Boş bırakılan kapıları birer birer kilitlediler. İnsanlar, koltuklarında gerilemeye başladı. Muhafızlar tetikte bekledi. Bianca kocasına sessiz sessiz yalvardı.

Annarithel yanağını, kadının yanağına sürttü. "Sizi uyarmamıza, pençelerinizi çekmeniz için izin vermemize rağmen öldürmeye, avlamaya ve satmaya devam ettiniz... Zanosrit Kardeşliği'nin döndüğünü duyurmama rağmen, alçak hükümdarlarınızdan cesaret almaya devam ettiniz..."

"Tanrım, bu o!" diye haykırdı biri.

Annarithel gülümsedi, siyah peruğunu çıkarıp bir kenara fırlattı.

Fısıltılar dolaştı.

Beyaz Sırtlan.

Gözler titredi, kadın inledi, Malissa'dan da bir ses geldi. Ama korku ya da dehşet değildi. Annarithel'ın ve Zanosrit'in temsil ettiği şeydi.

Annarithel, kadını öne doğru itti elbisesinden yakaladı ve yüzü ona bakar biçimde çevirdi. Muhafız, saldırırken boynuna ok olmayan bir ok saplandı. Islık yoktu, gerilen bir yay yoktu bu Zaashira'nın büyüsüydü. Nereydese şeffaf, yalnızca sivri ucu olan pasif ışık yayan bir oktu. Zaashira henüz yeterince sinirlenmemişti belli ki yoksa gece kadar siyah, iblisler kadar korkunç olurdu. Adam kan dolan gırtlağından çaresiz nefesler çekerken yere yığıldı. Ok hiç yokmuş gibi kayboldu. Çığlıklar yükseldi ve tüm salon büyük bir kargaşayla birbirilerini ezerek kapılara yöneldi. O sırada birkaç ok daha fırladı ama Annarithel dışında kimse görebilecek kadar sakin değildi. Muhafızlar, asmakatlardan gelen oklar boyunlarına karınlarına ve başlarına saplanırken birer birer yere düştü.

Bianca, Annarithel'a ağlayarak yalvarırken kızın suratı ifadesizdi. Beyaz saçları ve kehribar gözleriyle, ölüm gibi görünüyordu. İnsanlar kapılara abandı vurdu bağırdı ama çoktan kilitlenmiş kapıları açamadılar.

Kar beyaz saçlı kız, Ruh Bekçisi ve bir Kan Avcısı olan Annarithel Orvira kadının gözlerinin içine bakarak boğazı yanmasına rağmen haykırdı. Kadına bakıyordu, ona söylüyordu ama tüm Thallieos'a sesleniyordu.

"Kaçamaz, saklanamaz ya da bizi öngöremezsiniz. Eteklerine sığındığınız, ayaklarına kapandığınız hükümdarlarınız bile sizi bizden koruyamaz. Sonsuz Tanrı'nız yalnızca izleyebilir. Avlayacağız, sırlarınızı ortaya dökeceğiz, çaldıklarınızı geri alacağız, yaptıklarınızı ödeteceğiz ve her karanlık köşe başında yüzlerimizi görmemek için dualar edeceksiniz."

Teni karıncalanıyordu Annarithel'ın. Yüreğindeki ateşe yavaş yavaş su damlaları değiyordu ve asla sönmeyen ateş her damlayla adeta kükrüyordu. Duyduğu tatminin onu tüketeceğini biliyordu ama umursamıyordu.

Zihninde kendi sesi yankılandı. Sanki başka biri bir gerçeği kulağına fısıldamış gibiydi. Eğer Ellyro'yu bir daha göremeyecek, onu bulamayacaksa kardeşi için hiç çabalamamış olarak gitmeyecekti yanına. Ölüm onu almaya geldiğinde, kanının şarkısı sustuğunda onu herkes hatırlayacaktı.

İnsanlar dışarıya çıkamayacaklarını anladılar. Kısa bir sakinlik oldu. Birbirlerine baktılar ve korkuları silinirken, sayıca fazla olduklarını fark ettiler. Silahları yoksa bile, bir beyinleri olduğunu hatırladılar. Ellerini yumruk yapıp platforma döndüler. Hepsi birden.

Leoraan ve diğerleri Annarithel'ın etrafına geçtiler. Silahlarını çektiler. Çarpışmaya hazır, eğer savaşmak isteyen olursa öldürmeye hazır...

Bianca'nın dazlak kocası basamakların ilkine kadar yürüdü elinde muhafızlardan aldığı bir kılıç vardı. "Buradan asla canlı çıkamazsınız. O kara büyüleriniz bile sizi koruyamaz."

Annarithel'ın kaşları kalktı. Şaşırmış gibiydi. "Ah, öyle mi?"

Kadını aniden bıraktı. Yere düştüğünde eşine doğru süründü. Adamın arkasında öfkeli birkaç yüz daha belirdi.

"Sen bu topraklara ait değilsin kafir dölü! Hiçbir karışında hakkın yok! Sen ve o sefil ruhun bu diyara ait değil! Bu diyar bizim! Toprağının her bir karışı da öyle!"

Önce tiz sonra da yükselen gaddar bir kahkaha koptu Annarithel'dan. "Sizin topraklarınız, sizin diyarınız..."

Kızın gözleri parladı, kadını ve arkasındaki dört adamı saydı. Leoraan Annarithel'a sokulurken bu durgunluğu kaçırmadı. "Yapma Anna... Güçsüz düşemezsin. Şimdi değil..."

Annarithel onu duymadı. Kanı kaynıyordu, kulakları uğulduyordu. Ve en iyi bildiğini yapmak için büyüsüne uzandı. Öfkesini ruhundaki güçle arasında bir köprü kurmak için kullandı. İlk dokunuşta bedeni titredi, gözlerinden kızıl sisler dans ederek yayıldı. Gülümsemesi, korkunçtu.

Bianca'nın ve kocasının ruhlarını gördü. Bedenlerinin içinde kızıl deri gibi siluetler. Avuçlarını havaya kaldırdı ve parmaklarını içeriye kıvırdı. İkisi de çığlık bile atamadan göğüsleri yükseldi ve sonra yere yığıldı. Ruhlarını çekti, kucakladı. Kırmızı hayalet alevler bedeninin her yerinden taşarken onları tüketti. Her seferinde biraz daha kolaylaşıyordu, öğreniyordu ve kontrolü eline alıyordu. Emrediyordu büyüsüne ve kaynayan bir okyanus tabanının yüzeye vuran kabarcıkları gibi fokurdamaya, kullanılmak için yanıp tutuşmaya başlıyordu.

Kargaşa tekrar salona yayıldı. Kapılar tırmalandı. Annarithel bir kere titredi, büyüsünü ve ruhları içine çekerken bir kere daha titredi. Canı yandı, başına korkunç bir ağrı saplandı. Yüzünü buruşturdu ama yılmadı. Dişlerini sıkıp derin nefesler alırken, Malissa'ya döndü.

"Kokla."

Kız dediğini yaptı. Koklarken, gözleri yanmış gibi burnunu buruşturdu ve kirpiklerini kırpıştırdı.

Nefesini verirken, gözlerini kızdan ayırmadan bedenini insanlara doğru çevirdi Annarithel. "Ve bu da kapınıza dayanan intikamın kokusu."

Kızın beti benzi atmıştı ama Annarithel'a huşuyla bakıyordu. Titremesi bu sefer ağlamaktan değildi. Annarithel kıza hançerini uzatırken kolunda oluşan iki yaranın daha sızısını hissedebiliyordu. "Ne yapman gerektiğini biliyorsun."

Kız hançere baktı sonra sırtını dikleştirip kalabalığı taradı. Bir önceki sahibini aradı. Ama hançeri almadı.

"Senin yapmanı istiyorum Beyaz Sırtlan," dedi. "Ruhunun çekilişini görmek istiyorum."

Salona açılan iki kapı gümledi. İnsanlar kenara çekildi. Destek gelmişti.

"Muhafızlar!" diye haykırdı Kaphreim iki uzun bıçağını saldırıya hazır bir şekilde kalçasının iki yanında açarak. Bacağı aksıyordu, yaralanmıştı ama belli etmemeye gayret ediyordu.

Annarithel, Malissa'ya başını salladı. Leoraan, "Annarithel hayır! Kaldıramazsın!" diye bağırsa da kızı durdurmak için yaklaşamıyordu çünkü kapılar çoktan kırılmıştı. Sekiz muhafız insanların arasından sıyrıldı.

Annarithel'ın sesi güçsüzdü ve bedenindeki güç de tükenmek üzereydi. "Hangisi?"

Kız eliyle kalabalığı aşıp kapıdan çıkmak üzere olan bir kadını işaret etti. Annarithel onu tanımıştı. Geçen gün, o çirkin kalbi satın alan zengin kaltaktı.

Kız elini uzattı ama o büyüsünü toparlayamadan kadın neredeyse uçarak bir muhafızın üzerine yığıldı. Sırtından siyah aslında mızrak olmayan bir mızrak sarkıyordu. Annarithel hızla Zaashira'ya döndü. Avıyla arasına giren bir diğer avcıya bakar gibi baktı.

Zaashira omuz silkti. Muhafızlar atılırken, Zaashira, Leoraan ve Kaphreim de saldırdı. Kılıçlar ve bıçaklar, bir görünüp bir kaybolan mızraklar çarpıştı.

Leoraan o kadar hızlıydı ki, kılıcı havada dans ediyordu, ete saplanırken ikiye bölmesine rağmen su gibi akıyor ve bir diğerine geçiyordu. Kaphreim kan kırmızı saçlarıyla zarif bir dansçı gibiydi. Bıçaklarını rahatça savuruyordu. Bir Kan Avcısı'nın ne kadar ölümcül olabileceğinin canlı kanıtıydı. Akesvin dövüş sanatı adeta onun bedeninde dile geliyordu. Eğilip bükülürken, hiç zorlanmıyordu.

Zaashira ise bir yırtıcı gibiydi. Vahşi ve kana aç. Saklanmıyor, sakınmıyor, savunmuyor yalnızca saldırıyordu.

Ekipteki bir Zanosrit, arkasından gelen darbeyi göremedi. Leoraan muhafızın başına hamle etse de kılıç çoktan Zanosrit'in kafasından girip, ağzını yırtarak dışarıya çıkmıştı.

Annarithel hançerini kavrayarak basamağı inmek istedi ama iradesi o an onu terk etti. Dizlerinin üzerine düştü. Ruhunu ve midesini soğuk alevler kapladı. Bedeni kilitlenirken öne doğru yığıldı ama gövdesi zeminle buluşamadan Malissa kızı arkasından sarmaladı.

Bedenine hükmedemiyordu. Görüşü kızıl sislerle buğulanıyor, yerden kalkamıyordu. Çığlıklar ve haykırışlar, etrafa saçılan ve zemine yapışan ıslak kanın sesi kesilmişti.

Adım seslerini duydu ve Malissa'nın duvaklı yüzünün ardında diğerlerini gördü. Leoraan eliyle bir şeyler işaret ediyor Annarithel'a korkarak bakarken haykırıyordu.

Kız duvağını kaldırdı. Yeşil gözleri canlanmış gibiydi, gözyaşları yanaklarında kurumuş kirleri yüzüne hapsetmişti.

"Sana uygunsuz bir biçimde özgürlüğünü ve intikamını vereceğimi söylemiştim," diye fısıldadı Annarithel. "Özgürsün Malissa."

Kızın dudakları dümdüz oldu sonra gülümsedi. Bir teşekkürdü gülümsemesi. "Hayatımda ilk defa bir seçeneğim var, benim adıma karar alan zincirlerim yok... Ama daha fazlasını istiyorum. Beni Zanosrit'e kabul et Beyaz Sırtlan. Özgürlüğümü yalnızca bu mücadeleye adamak istiyorum."

Annarithel gözlerini kapattı. Bu çok farklı bir histi. İntikamdan, güçten ve acıdan öte... "Adım Annarithel," dedi. "Aramıza hoş geldin Malissa."

⚔️

Çene hizasından biraz uzun kar beyazı saç tellerinin arasından geçen rüzgârın hafif ıslıklarını duyabiliyordu Yalancı. Kendisi için alçak ama önünde dizlerinin üzerine çökmüş adam için oldukça yüksek bir binanın çatısından hareketli sokağı izledi. Nehirlerde dolaşan gondollara, kemerli köprülere ve insanlara bakarken gözlerini kapattı, açtığında kendi gözleri yerine vârisin kehribar parıltısına kavuşmuştu. Özgürlük... Ağza alması çok kolay ama elde etmesi bir o kadar zor, hatta imkânsız bir şeydi onun gibiler için. Kimlik gizlemeden kalabalıklara karışabilmek, gondolcuya nehirde bir tur daha atması için sikke fırlatmak sonra apaçık ona ait olan bir eve dönmek... Bunun için sonuna kadar savaşabilirdi.

Vâris ve diğerleri müzayede salonunda pek de neşeli olmayan bir parti verirken onlar çoktan araziyi Luca'nın tarif ettiği noktalarından kazmaya başlamışlardı. Deniz kızı altınına ulaşmaları çok sürmemişti. Toprağın her bir karışına çuvallarla gömülmüşlerdi.

Roenya Fenripis, burnunu çektiğinde yanına baktı Yalancı. Daminarco, deniz kızı altını kaçakçılığı yapan leydinin kazı ekibinin başı olan adamı omuzlarından ve göğsünden zincirliyordu. Zincirlerin arasında üzerinde küçük yazılar olan büyük bir kâğıt vardı. Daminarco adamı evinden aldığında rahat bir uyku çekmek üzereydi belli ki, hâlâ gecelikleri vardı üzerinde.

"Merhamet edin... Lütfen. Ah, tanrım lütfen..." diye ağlayarak sayıklıyordu adam.

Daminarco geri çekildiğinde Roenya yaklaşıp, boynunu büktü. Konuştuğunda sanki bir insan rahibini taklit ediyordu. Şu anda bile haylazlık edebiliyordu...  "Önemli olan genç adam, ölümlü diyarda gördüğün merhamet değildir... Ölüm hepimize yazılmıştır." Parmağıyla gökyüzünü işaret etti. "Gümüş Kırlar'a varabilmen için Sonsuz Tanrı'ndan merhamet dilenmelisin. Belki o, tüm günahlarını bağışlar. Ama ben değil. Ailelerinden kopardığın her can için bir merhamet hakkı kaybettin... Hesabı sen yap."

"Tanrım! Lütfen... Ben onları öldürmedim, karşıma çıktılar ve... Askerlere teslim etmek zorundaydım."

Bu alçak herifin tek suçu leydi ve kral adına gizli çalışmalar yürütmek değildi. Ekibi ve o, her tapınak yağmalayışlarında o tapınaklara sığınan melez ve hane fertlerini de askerlere teslim etmişlerdi. Luca her şeyi anlatmıştı, tüm kan donduran detaylarıyla.

Roenya adamı duymadı. Pelerininin iç cebinden eski, yasaklı bir sikke çıkardı. Havaya attı. "Ellerin bağlı ya da çözülü..."

Adam ciyakladı. "Ne! Bunun ne anlamı var ki!"

Sikke avucuna düştüğünde hıhladı Roenya. "Şanslı piç." Daminarco adamı çatının ucuna sürükledi, Yalancı da çatının ucuna yaklaştı.

"Düşerken ellerin bağlı olmayacak... Belki Sonsuz Tanrı'n sana merhamet eder de ansızın kollarınla kanat çırpmayı öğrenirsin," dedi Roenya ve adamın göğsüne olağan gücüyle tekme attı.

Adamdan kısa süreli bir çığlık duyuldu. Yere çakıldığında Yalancı gözlerini kaçırmadan izledi. Kemiklerin kırılışının, organların patlayışının sesini dinledi. Yayılan kanı ve çığlıklar atan insanları gözledi. Roenya ve Daminarco birkaç çuval deniz kızı altınını da çatıdan aşağıya atarken insanlar etrafa dağıldı. Altın yağmur gibi insanların üzerine yağdı.

Başlar teker teker çatıya kalktı. Fısıltılar ve şaşkın uğultular yükseldi.

"Zanosrit!"

"Ak saçlı!"

Yalancı, yanılsamasına sıkı sıkı tutundu.

Mavi kaftanlı askerler adamın başına toplandığında çatıya baktılar. Yalancı elinde olmadan tıpkı vâris gibi muzır bir sırıtış sergiledi.

Askerlerin birkaçı çatıya tırmanmak için fırladığında, onlar çoktan gözden kaybolmuştu.

Bir asker, adamın göğsüne zincirlenmiş kâğıdı aldı. Yalnızca o değil, meraklı tüm gözler yazanları okudu. Ve okuyanların arasında sadece insanlar yoktu, Zanosrit'in onlara kucak açtığını bilen diğerleri de vardı.

Başına bir taç, alnına bir Elysthram da geçirse bir hırsız her zaman hırsızdır. Can çalan, özgürlük çalan, altın çalan bir kralın izinden gidenler; gölgelerde, yaktıkları ateşlerde ve başlattıkları avda onlara eşlik edenlerse ölüme işte bu kadar yakındır.

Yaratılıştan gelen hakkımı alacağıma, Zanosrit kardeşlerimle omuz omuza savaşacağıma, sırlarımızı son nefesime kadar saklayacağıma yemin ederim. Tek arzum bedenim kül olana dek yüreğime işlediğim intikam ateşidir.

Ve bölüm sonu!

Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin güzellerim!

Kendinize iyi bakın,

Öpücükler

Продовжити читання

Вам також сподобається

165K 7.2K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
Mürekkebe Boyanan Sardunya | Raflarda Від Sümeyye Demirkan

Підліткова література

11.7M 750K 64
Sevgi acıtır, öp yaralarımdan belki sana da bulaşır.
3.9K 147 19
Bir kızın sevdiği kişinin sevgilisi olduğunu öğrenmesi ve bunun üzerine yaşanan günler.