MAFYA BEY -TEXTING +18

De tamamyayazar

3.5M 123K 67.5K

21. yüzyılın en deli dolu çarlarından biri olan, zamanının büyük kısmını sanal ortamda geçiren, gündüzü geces... Mai multe

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
twelve
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty-one
twenty-two
twenty-three
twenty-four
twenty-five
twenty-seven
twenty-eight
twenty-nine
thirty
thirty-one
thirty-two
thirty-three
thirty-four
thirty-five
thirty-six
thirty-seven
thirty-eight
thirty-nine
forty
forty-one
forty-two
forty-three
forty-four
forty-five
forty-six
forty-seven
forty-eight
forty-nine
fifty
fifty-one
fifty-two
fifty-three
fifty-four
fifty-five
fifty-six
fifty-seven
fifty-eight
fifty-nine
sixty
sixty-one
sixty-two
sixty-three
sixty-four
sixty-five
sixty-six
sixty-seven
sixty-eight
sixty-nine
seventy
seventy-one
seventy-two
seventy-three
seventy-four
seventy-five
seventy-six
seventy-seven
seventy-eight
seventy-nine
eighty
eighty-one
eighty-two
eighty-three
eighty-four
eighty-five
eighty-six
eighty-seven
eighty-eight
eighty-nine
ninety
ninety-one
ninety-two
ninety-three
ninety-four
ninety-five
ninety-six
ninety-seven
ninety-eight
ninety-nine
one hundred
veda-anket
so special: mafnaz
so special: lodas
so special: aköm

twenty-six

60.7K 2K 1K
De tamamyayazar

GÜNÜN İKİNCİ bölümü, öncekini okumayı ve OY vermeyi atlamayın 💝

Bölüm gelmezse ölecekmişim diyenlere derman olmaya geldim dgsmbjkfasdb 💉

Medyadaki şarkı da sizden bana, Ahsen'den mafyaya gelsin bakimm

Bugün başka bölüm gelmez bu da uzun olduu haberiniz olsunn

🖤

Seçme imkanı verseler, mafya beycimle en sıradan konuları konuşmak ve birbirimizi delirtmeyi, yüz kez buraya gelmeye seçerdim ama babamın tehdit kokan bakışlarını yemiştik bir kere, kaçarımız yoktu. Bakış nasıl kokuyor aşk?

Kokuyordu işte orasını karıştırma.

Mafya Uğur Bey Özkara olan... Son zamanlarda iyice açılmıştı. Kendini bana karşı hiçbir zaman sakınmamıştı ama baştaki güvensizlik diyebileceğimiz geride durmaları ve beni gerçek olsun ya da olmasın ilk anda ona gönderilmiş bir düşman saymaları haricinde şimdi kapımda köpek olacak bir yapısı vardı.

Koskocaman mafyayı nasıl dize getirdim, oynat bakalım.

Aynen aynen kanka inekler de uçuyor bak.

Dünya tersine döndü.

Mars'ta yerleşim yerleri açıldı.

Olabilirdi bu son dediğin demek ki neymiş, ihtimal var!

Gerçi daha dize ya da göze gelen bir şey yoktu. İç ses biraz haklı gibiydi. Beni son iki gündür gereğinden fazla canlı görmek için sıkıştırıyordu ama ben geri planda kalıyordum. Bir anda rolleri değiştirmiştik. Üzerime gelen o altta kalan bendim. Öyle olması daha sağlıklı kanka, dene bir.

Bahsettiğim konu seks değil mankafa!

He ok.

Üzerimdeki kırmızı elbiseyle, davet gecesine katılıp, anne ve babamın hemen arkasında el mecbur Aker'in koluna girmiş yürürken ve gazetecilere poz keserken kendimden emin, güçlü bir duruşum vardı. Mafya'nın dediği gibi kendime her daim güvenen biriydim. Ama söz konusu o olunca çekinmek, galiba biraz cilve ve naz, biraz da utangaçlıktan kaynaklı normaldi.

Aker, yanımda durup, beni çoktan geçen uzun boyu ve takım elbisesiyle, "Buraya bakın lütfen," diyen gazetecilere artist pozlar keserken, bir elini yavaşça belime yerleştirdi. Mafyamın magazin takip ettiğini sanmazdım ama bu pozları yarın görüp inşallah saçma düşünceler arasında sinirlenip, kudurmazdı. Sonuçta üzerine basa basa ailemle olacağımı söylemiştim. Siz kimsiniz sorusuna da kardeşimle katılacağını tasdiklemiştim. Hâlâ yanlış düşünürse ben onun olmayan beynine sıçam. Aynen öyle.

Aker yanımda yakışıklı duruyordu.

He yanında değilken çirkin?

Çirkindi tabi.

Oysa benimle boy gösterirken, giydiği kravatsız ve spor takımı, içindeki düğmelerinin çoğunu açık bırakıp böğrünü gösterdiği siyah beyaz desenli pezevenk gömleği, ceketindeki ve pantolon kemerindeki zincir detaylarıyla genç ve asi ruhu, dağınık bıraktığı hafif dalgalı siyah saçları, yeşil gözlerindeki davetkar bakışlarıyla bir bakana bir daha baktırıyordu kendisine.

Ben de bakim bi! Nolur nolur!

Bense kırmızı, epey iddialı ve sırf davete gelmek istemiyorum diye her yerden frikik vereyim de babam kızsın, beni yanına götürmesin diye giydiğim ama onun bana bakıp sadece, "Çok güzelsin prensesim," dediği bir elbiseyle dikiliyordum.

Kardeş baban gavat mı?

Hayır kendine ve kızına güvenen, özgüveni yüksek bir bey.

Sen öyle diyorsan.

Sol bacağımdaki minik yırtmacı göstermek için bacağımı hafifçe öne attım. Giydiğim topuklularla uzayan boyumla tam bir mankendim harbi.

Beni ve cesur pozlarımı bilen magazinciler, gün yüzü görmüş gibi güzelliğimi çekerlerken, kameralara sırıttım. Mafya Bey acaba beni nasıl biliyordu? Yani bizi, ailemi, işimi, katıldığım davetin amacını falan ne sanıyordu? Birbirimizin hakkında gerekli hiçbir ayrıntıyı vermeden bugüne gelmiştik. Nasıl bir başarı bu kardiş! Harbi öyleydi ama. Söz konusu iltifatsa yardırıyorduk ama daha gerekli birkaç bilgi hariç her şeyimiz muammaydı.

Birbirimize siyah ve beyaz kadar zıttık oysa. Buna emindim. Benim katıldığım bu davetlerin onun katıldığı davetlere benzeyeceğini hiç sanmıyordum. Ben kırmızıların, pembe dünyaların kadınıydım; o eminim ki eli silah tutan, siyah tiplerin karanlık dünyasındaydı.

Gerçi fiziken de öyleydik anladığım kadarıyla. Zıt yani. Zıtlar birbirini çeker sen bana bıraq. O sarı bir çiçekti ben kara gül. Abartma keko! Tamam abartı bir kara değildim elbette, tenim beyazdı falan ama saçlarım onunkilerin yanında koyu kalıyor muydu? Kalıyordu aga. Nokta!

"Hadi çocuklar." Çocuksak evde kalsaydık keşke! #EvdeKal. Babamın, bizi çekenlere kibarca gülümseyip, bize seslenmesiyle poz kesme anından sıyrıldık. Dışı poz kesen içi buz kesen!

Ne alaka?

Ben de bilmiyorum aşko.

Herkes manyak anasını sattığımın dünyasında. Herkes!

Sen varsan varım ben tilkiş. Bana laf atarken iki kez düşün.

Ok.

Aker'in iyi kardeş rolleriyle, belimden tutmasıyla birlikte davetin yapıldığı iç kısma yürüdüm. Dışarısı tam anlamıyla gala gecelerinde yapılan afişlerin benzerlerinin önünde, kırmızı halıda poz kesen adı bilinir insanlar ve kameramanlarla doluyken, içeriye magazinci olarak kimse alınmıyordu. Anan yani?

O istisnaydı. Çünkü bu gece Magazin Peri'si olarak değil babişimin karısı Peri Aykan olarak buradaydı. Yersen. Dedikoducu ruhu durmazdı ve ayrıntı buldu mu yarın bir gün onu programında afişe ederdi kesin ama giydiği lacivert kısa elbisesiyle ve asla sarkmayan bana meydan okuyacak kadar genç, müthiş vücuduyla masum kraliçeler gibi poz kesiyordu. Oyuncu ailesi misiniz siz amk? Kes kes bitmedi pozlar.

Aker'in kulağıma eğilmesiyle yeniden ana döndüm. Burnuma parfümünün kokusu dolmuştu. Şişeyi boşaltmıştı üstüne pezevenk. "İçeride sakın yanıma yaklaşma." Dışı yakışıklılığın nirvanası olsa n'olur, bu çocuğun içi çürüktü.

"O ne demek la? Sikko?" Sen Angaralı mısın la?

"Bir iki genç çıtır ya da yeni nesil oyuncu varsa şansımı kapama diyorum AhSeynnn, okey? Anlaştık mı?"

"Bana ne lan senden? Git kimin başını yakarsan yak." Belimdeki eline bir cimcik atıp ondan kurtuldum. Sızlandı. "Asıl sen bana yaklaşma." Geriye doğru atıp, üst kısmını sabitleyerek, asi bir hava katıp serbest bıraktığım saçlarımı savurdum. Minik çantamı sağ elime alıp, yere daha sağlam basarak kalabalık alana girdim. Önden giden anne ve babam sağa kayıp, birkaç tanıdıkla selamlaşma faslına girişmişken, yeni gelenlere bakmak için kapıda olan gözler şimdi tamamen benim üzerimde kalmıştı. Ortalama yaşları 35-40 olsa bile arada gençlerin ve daha yaşlıların olduğu bu davette yüze yakın kişinin bakışını üzerimde hissetmek kendime güvenimi katladı. Omuzlarım zaten sopa yutmuş gibi dikti ama daha da dikleştim.

Birkaç beni tanıyan kişi, uzaktan bana bakarken yanlarına çağırma anlamında gel diye elleriyle işaret yapmışlardı. Ulan ben masanıza meze miyim? Kalkın siz gelin bunakolar. Onlara gülüp geçtim. Gözleri ışık görmüş gibi kısıldı, afallayıp kaldılar. Parlıyorsan demek ki. Canımsın.

Başım bağlı olmasa ben de bu davette sayılı yakışıklıyı avlamak için an kollardım ama mafya adamıma ihanet edemezdim. Eyşan değilsin şükür.

Gözlerimi mekanda, sağdan sola doğru şöyle bir gezdirdim. Yoktu anasını satayım bir tane yakışıklı yoktu. Keşke mafyakekim burada olsaydı. Çağırsan gelirdi. Bunu biliyordum ama böyle lafta atıp tutmak başkaydı, gerçekte bambaşka.

Aman aman ne salak bir çocuksun sen ya!

Ben mi çocuğum?

Ha salak olduğuna takılmadın yani okeysin.

Harbi ben salak da değilim, sensin salak!

He he.

Neden bana öyle diyorsunuz hanımefendi alındım gücendim.

Ee hem adama korkuyom ayağı yapıyorsun hem de gözün her yerde onu arıyor ne anladım ben bu işten?

Sen flört özürlüsü birisin ya.

Anan.

Anancılık yapma bana rezil, benim amacım ne? Gelsin beni bulsun, azıcık ısrar etsin.

Yalnız Naz...

He?

Fazla naz da aşık usandırır bak demedi deme.

Ayy bana aşık mı oldu?

Yok bu kız harbi kafadan kontak takıldığın yer yine orası mı?

Napim?

İç sesimle girdiğim laf dalaşına ara verip, ayaklı masalardan gözüme çarpan hem orta yerde hem de ayakaltı olmayan bir kısımdakine, dik duruşumla, avına yaklaşan bir vahşi kedi gibi aheste hareketlerle, CatWalk yani, yürüdüm.

Bu kimseye ihtiyacım olmayışının bir kanıtıydı ama halden anladıkları yoktu. Çantamı küçük masaya yerleştirilen aperatiflerin yanına bıraktım. İlk gelen bir garsondu. "Buyurun efendim." Yakışıklı ama benden küçük olduğu belli olan babyface garsona baktım. Çalışandı da zaten onunla zaman geçiremezdim. Ekmek parası naparsın.

Uzattığı kokteyl bardaklarından birini elime alırken, tebessüm etmiştim. "Teşekkürler." Kafasını eğip, beni bir kez süzdükten sonra yanımdan ayrıldı. Aga süzmeyin beni, ben yoğurt muyum aga! Süzgeç!

İkinci gelenler, birlikte iş yaptığımız adamların yanında gördüğüm, reklam dünyasının boy gösteren kallavi adamlarından üç beş kişiydi. Ya nasıl da geliyorsunuz öyle paşa paşa!

Dudaklarımda 20 yaşında yaşlı başlı adamları ayağıma getirtmenin verdiği bol keyifli bir gülümseme vardı. Babam beni görse gurur duyardı. Ya ne demezsin!

"Ahsenciğim nasılsın?" Konuşan, saçlarının tepesi seyrekleşmiş ve daha önceki tanışıklığımızdan kalma bilgiyle, yanlış hatırlamıyorsam adı Engin olan adama baktım. "İyiyim, keyfim yerinde, siz nasılsınız?"

Gözlerim masamın kenarına sıra sıra dizilmiş ve saydığımda hakikaten beş tane olan adamda sırayla dolaştı. Yüzlerinde beni kendileriyle çalıştırmak isteyen hain parıltılar artı hayranlık vardı. Hepsi de birbirinin dost görünümlü rakibiydi. Eee ekran önlerinin iş dünyasında devran her zaman böyle dönerdi. Kim kaparsa. Kafalarını sallayıp, "İyiyiz," diye de tasdik ettiler.

"Güzel bir gece. Konak Ajans'ın ellinci yılı. Yakın zamanda baban da bir yıldönümü kutlaması yapar umarım Naz? Ne dersin?" Bu sefer konuşan soldan ikinciydi. Onun adını bilmiyordum.

Kutlama daveti miydi bu? Haberim bile yoktu asıl amacından. Ne belirsizlik bu yauv. Çaktırmadım. "Bilmiyorum ki." Kıkır kıkır güldüm bilerek. Naza çek illa kendini. Babamın ajansının kuruluş zamanının 27 Temmuz olduğunu gayet iyi biliyordum ama. Bir ay kadar daha vardı. "Yapar isterse babacığım neden olmasın." Gülüşüme takılan, amca diyebileceğim bu adamlara abazasınız bakışları attım. Kesin onu da iş atıyor bakışı sanmışlardır. İş dünyası yalakalıklarından tiksiniyordum.

"Eğleniriz. Böyle ortamlar işlerimiz ve dostluklarımız için çok önemli oluyor."

"Öyle tabi." Devamında süren birkaç konuşmayı dudaklarım otomatik cevapladı ama gözlerim onlarda değildi. Kendime bir kurtarıcı aramak ya da onların orta yaş yüzlerine bakmak yerine ya yakışıklı babamı, güzel annemi görmek, Ailesine aşık 1i, hayırlı evlat, ya da yakışıklı bir yeni yüz keşfetmek istiyordum. Bu da mafya oluyor herhalde? Kafamı salladım.

"Bu evet mi demek?"

Bana seslenildiğini sonradan fark etmiştim. "Hım? Dalmışım ne demiştiniz?" Ayaküstü iş anlaşması falan yaptırırlardı bana, popişi sağlama almak lazımdı.

Masadan halime yönelik kahkahalar yükseldi. Bu sefer konuşan en sağdaki, masadakilere nazaran daha sarışın olan adamdaydı. Ah ah sen sarı olsan ne yazar, senin adın bile yok bende. Senin adın yok, beni çıldırtmak mı istiyorsun? Gözlerim sadece sarıpipilimi- pardon pardon mafya beyimi arıyordu artık sarışınlarda da. "Ahsen Naz, gözlerin birini mi arıyor diyorduk ilgin bizde değil de. Sen de kafa salladın."

Açıklama da yapıyor ya, aynı mafya beyim gibi. Bu o olmasın lan! Kandırıldıysak ya? Olabilü. Karşımdaki adama alıcı gözle tekrar baktım. Şakakları kırlaşmış ama sarışın olduğundan dikkatle bakılmadığında görülmeyen saçları, neredeyse benden kısa duran ama aynı olduğumuzu tahmin ettiğim ortalama boyu -erkeklerde boy farklı işliyordu çünkü- hafif de göbeği vardı. Çüş, kandırmaz mafyam beni, şeytana uydurma!

Hay lanet! İç sesime yapmıştım ben o kafa sallama hareketini hem ama yalana ne gerek vardı şimdi. Günahtı. "Ya evet." İçkilerinden bir yudum aldılar. Ben de aldım, çilekli kokteylim gerçekten güzeldi ve bilin bakalım yine kimi hatırlatmıştı. Abuziddin Kıllıbacak'ı? Siktir git amk!

Mafya'yı düşününce ani bir dil damak kuruması yaşamıştım. Bir de onunla karşılaşsan, var ya Niagara Şelalesi'ne dönersin, anlarsın ya! ;) İç sesim neden ima yapıyordu şimdi? Bu sefer ortada, sağa yakın duran konuştu. Amaaaaaan! Başa bela he bunlar da be. Keşke adlarını bilseydim. Adamlardan biri demezdim de kolay olurdu. Adam1, Adam2 de. Düşüneyim bunu.

"Kimi arıyorsun? Mustafa Konak'ı mı yoksa? Bu gecenin ev sahibi zaten o, seni de kaptırmayalım." O kim bilmiyordum bile.

"Yok," Sevimli sevimli sırıttım. Sonra saldım kobrayı. "Bir mafyayı?"

Gözleri faltaşı gibi açıldı beşinin de ve şaşkınlıklarını gizlemediler. Birinin içkisi boğazında kalır gibi oldu ama hızlıca öksürüp, toparladı. Bunu bu elit takılan gırgırcı ortamda bulamayacağım belliyken dememe şaşırmışlardı. Keşke oturuyor olsaydım, arkama yaslanır, bacak bacak üstüne atar, saçlarımı savurur ve içkimden bir yudum daha alırdım ama ayaktaydım. Şansını sikim! Yine de bir bacağımı, bir adım geri alarak dikleşerek onlara öyle göt gibi kalırsınız bakışları attım. Birkaç saniye ciddi miyim değil miyim anlamadılar ama sonunda çareyi yine kahkaha atmakta bulmuşlardı. Komik mi keltoşlar? Babana koş!

"O dediğinden buralarda bulman biraz zor yalnız Nazcığım. Ne dersin?" Gıcık bir tebessüm oturttum yüzüme ve hemen lafı yapıştırdım gediğine.

"Evet ama sizden çok var."

Zortiken!

"Anlamadık?" Normal.

Çıplak omuzlarıma ve göğüs dekolteme doğru dökülen birkaç saç telimi, onlarla birlikte iyice havasız olan ortamda bunalmış gibi geriye itekledim. Sıkmışlardı harbi. Sırf bu yüzden, beni av gördüler diye sevmiyordum zaten davetleri. Biraz büyümüştük ya hemen çocuk değil de kadın oluyorduk gözlerinde ve kendi isteğimle yaptığım, sevdiğim işler hariç her şeyi, parasıyla yaparım sanıp, beni hem yüce hem hor görüyorlardı.

Sırf bu yüzden gelmeyeyim diyordum ama babam çalıştığı dünyanın avcılarını bilmesine rağmen, devir böyle devam edecek diye bizi de işlerine katmaktan geri durmuyordu. Herkesi kendi gibi kalite arayan insanlardan sanıyorsa da feci yanılıyordu.

"Ya beyler dalga geçiyorum hadi ama. Demek istediğim sizin gibi iş adamlarının günü bugün ve bu davette de ajans sahiplerinden çok öyle değil mi?"

Enayiler, hemen de inanmışlardı bahaneme. Kafalarını salladılar. "Onu diyorum işte." Göz kırptım lafımın sonunda yeniden güldüler.

"Gerçek bir mafya bulamazsın belki ama oyuncusunu buluruz canım senin için."

İlgimi çekmiş gibi masaya yaklaştım. Oyuncu mafyalar da gerçekteki gibi dan dun sözlü, iltifat etmeyi iyi bilen, güzelliğimden bayılacak, hediyeleriyle saniyesinde gönlümü alacak ve bunun araştırmasını yapacak kadar ince düşünceli oluyorlar mıydı acaba? Bakim bi. "Yaa nerede?"

"Şu yaz sezonu için çekilmiş, şimdilik tanıtımları dönen dizi var ya." Ne bileyim amk.

"Çıkaramadım tam?"

"Ya adı neydi işte..." Soldaki adam sağdakine baktı yardım et dercesine. Birkaç saniye düşündüler neyse ki balık hafıza değillerdi. "Karpuz Kokusu." What dedin gülüw?

"Puhahahahdfcvsjmkhfsglıabıldfb." Tüm mekanı yıkacak kadar kuvvetli, bir random gülüş attım ortaya. Aker sağ olsun. Karpuz kokusu mu? Amk o ne? Yok bok kokusu. Bu dizi adları hâlâ devam ediyor muydu ya? Sıkılmamışlar mıydı benzerlerini koymaktan. Aşırı cringe'ten baygınlık geçirecektim şuracıkta.

Kahkaham hâlâ devam ediyordu ve muhtemelen deli gibi göründüğümden rezil olmuştum ama umursamadım. Eğilip, iki büklüm halde gülmeye devam ettim. Adamlardan ikisi "Birazdan uğrarız," diye, götlerinden bahane sallayıp, yanımızdan kıytır kıytır uzaklaştılar. Anaaa! Baştan bilseydim ben güldüm diye kaçacaklarını, yanıma geldikleri ilk an kahkaha atardım. Doğrulup, ağzıma kapadığım elimi çekerek kendime yelpaze yaparken, kalan sağlara bakıyordum. Engin Bey, yaşlı sarı ve Engin Bey'in hemen yanındaki esmer adam kalmıştı. "Kusura bakmayın beyler ama adı sizce de komik değil mi ya? Nedir karpuz kokusu lütfen mantıklı olalım! Hem karpuz kokuyor mu ben hiç fark etmedim." Harbi ben de. Gidem de eve Nilgün ablaya pazara çıktıysa aldıram. Yirken koklayam.

"Biraz aşiret, biraz iş adamı ve tarlada çalışan masum kızımız diziye karışınca böyle oluyor canım. İstanbul'da olmayacak çekimler." Canın değilim bu arada da, bu yaşlı sarı harbi akıllı adamdı. Sözleri benim deli olmadığımı da kanıtlamışken, anlattıklarıyla aslında piyasada çok tutulan bu dizilerden onun memnun olmadığını anlayabilmiştim. Tek kaşımı kaldırdım imayla.

"Karpuz memleketi Diyarbakır'a mı gidecekler?"

Engin Bey, şaşırmıştı. Ben de bu adama kurt derdim bu dünyanın içinde, bu halini görmesem ama saf ve salaktı yazık. "Nereden bildin?" Bilmeyeni dövüyorlardı yalnız. Ben her şeyi bilirdim ama kesin onlar Karpuz Kraliçesi, Ece ama Ronay olanı bilmiyorlardı. Kraliçe sensin. Doğru bu arada, benim.

"Basit," dedim sadece. Sonra da Engin Bey'in ardında kalan, birileriyle konuştuğu masadan ses yaptım diye bana bakan babamla bir anda gözlerimiz çakıştı. İki yeşil bir olunca...

Eee? Bu kadar.

Babam bana, evdeki sevgi dolu pıtırcık bakışlarından değil de 'yine ne boklar yiyorsun orada kafayı bulmuş gibi kahkahalar atıp' bakışlarından atarken uzaktan ona öpücük attım. O iş bende der gibi göz de kırpmıştım. Bence gayet eğleniyorduk, itirazı olan? Yok. Güzel. Üç adama da tek tek baktım. Bundan sonrası, benim canla başla mafya arayışımla ve onlardan hangisinin laf gücü yetecekse beni cevaplamasıyla ilerleyecekti. Kemerleri bağlayalım. Hiç adam bir adam iki tasvir edemezdim yoksa. Asena'yım ben çoktan. La dansöz kemeri değildi o! Her neyse devamke.

"Eee mafya bulabileceğimi söylüyordunuz burada? Hani o nerede? Arada kaynamasın, benim için mafyalar kırmızı çizgim." Nerede lütfen söyleyin.

"Nereden geliyor bu hayranlık?"

"Şahsi meselem."

"Söylemezsin yani bize?"

"Yok."

"Genç kızların gözdesi oluyor mafya tipli adamlar. Dizilerde de tutulan bu. Kitaplarda da. Normaldir aslında senin de bu yaşta sevmen."

"Yaşlanınca sevmem mi yani?"

"Sıkılırsın. Daha düz adamlar ararsın."

"Göreceğiz bakalım o günleri. Bizim alemin, pembe dizilerin mafyasıyla gerçek dünya mafyası nasıl oluyormuş yakında anlayacağız."

"Nereden anlayacaksın ki Ahsen? Senin yaşadığın hayat onlarla bir mi?"

"Birleştiririz aslan."

"Ne?"

"Ortak yol bulunur elbet. Nice aslanlar kıyamayıp yavru ceylanlara bakıyor, biz mi bir olmayacağız?" Vay, hayran kaldım kazı çevirmene!

"Siz derken? Sen gerçekten mafya birini mi tanıyorsun?"

"Tanıyorum ama adda. Henüz."

"Kim?"

"Bu bir devlet sırrı."

"Mafyalar devlete çalışmazlar." Sen çok biliyon. Kerkenez.

"Mafyalar anamızı bile ağlatır da orayı karıştırma şimdi." İi dedin qral.

"Bir bildiğin var. Ama bizden saklıyorsun. Aşk olsun." Aç götünü kuş konsun.

"Özel hayat denen de bir şey var değil mi ne yapalım? Bana kalsın."

"Tanıyorsan bizi de tanıştırırsın artık. Birkaç oyuncumuz için koçluk yapar mı ki mafyalar? Dizilerde gerçeklik önemli."

"Aynen dedin ya şimdi sen, yaptı."

"Yine mi dalga geçiyorsun?"

"Beyler aklınız alıyor mu bir mafyanın, bir oyuncunun karşısına geçip, 'Bak kardeş silahı böyle tutacaksın, raconu böyle keseceksin, kızı böyle tavlayacaksın, iki gün sonra da minnoş bir ayı olacaksın,' dediğini." Sarı keke bunu yaptıralım noooolur!

"Komik olurdu."

"Aynen, anlaşın bir senaristle. Yazsın senaryoyu. İki bölüm sonra bye bye TV derseniz. Dönen paralara yazık. Bak sizi son kez uyarıyorum." Kaç kurtar kendini benden olacaklardan korkmuyoruuuumm.

"Ahsen Naz sen çok akıllı bir kızsın. Çok güzelsin de. Yeteneğin de vardır kesin. Sen neden oyunculuk düşünmüyorsun?" Orama da öv burama da öv bakem.

"Ben mafyalarla oynamam çünkü. Mafyaları oynatırım avcumda."Ovvvv soktu çıkardı. Çıkarmadım. Olur.

"Fena lafmış."

"Anca laf zaten beyler. Benim karşıma geçecek, bana yakışacak bir tipte mafya kılıklı oyuncu olabilir mi siz söyleyin? Gerçekler üzücü olabiliyor. Ben yanıma yakışanı reelde bulurum. İş dünyasındaysa tek başıma bir markayım biliyorsunuz." Göz kırptım onlara. Başlarıyla beni onayladılar yine. Ahsen Naz Haklı olabilir miydi yeni adım?

Ah ah, Uğur Böceği'nin görmeyen gözleri. Yeminle tam öpülmeliksin şu an.

Dudişten mi? Ee herhalde.

"Yine de çalışmak istediğin bir oyuncu ya da senaryo olursa bizi her zaman bulabilirsin Ahsen. Sendeki bu espri seven ince zeka, kamera önünde de arkasında da her daim işimize yarayabilir." Ahsen harbi ha! Nasıl bir laf ebesisin lan sen! Hızına yetişemedim.

Babam varken mi onlarla çalışacaktım oyuncu olmak istesem? O bayağı zor cınım.

"Bakarız," dedim ama sohbeti keselim diyeydi bu artık. Canla başla savunduğum mafya adamım ne yapıyordu acaba şimdi? Keşke cidden beni görseydi. Ülkeyi savunur gibi bir gayretle gerçek mafyaları savunmuştum ameke. Hani ödülüm nerede! Şu yaşıma kadar başka kimselere böyle laf kondurmadığım olmamıştı belki de. Yine ilkimdi.

Masa üzerindeki çantamı alıp, içinden telefonumun ekranına baktım ama onun adının yazdığı bildirim yoktu. Instagram ya da whatsapptan yazan başka gereksizler vardı hep. Ben yazmazsam yazmazdı zaten, huyundan vazgeçirememiştik. 

Yalancı, yavrummmm diye konuya giren kimdi daha buraya gelmeden önce? 

Sus sen benim tarafımdasın! 

Telefonumu yeniden kilitleyip, koydum çantama. "Aaa bak biraz evvel bahsettiğimiz mafyayı oynayacak çocuk şuradaki. Bugünün gözdelerinden o da. Yanında menajeriyle nasıl da hava atarak yürüyorlar."

Engin Bey'in parmağının ucuyla gösterdiği noktaya baktım. Aleyna Tilki? Tam da tahmin ettiğim gibi, şişirilmiş kasları, simsiyah saçları, keskin keskin bakışlarıyla hem aşiret hem mafya olmaya aday kara bir oğlandı. Yakışıklıydı amenna ama benim gözüm kördü artık. "İyi bakalım, başarılı olmasını dilerim tabi. Adı neymiş?" İlerde ani patlarsa babama derdim de o alırdı ajansına, çünkü para! Anlarsınız ya.

"Afşa Özel." Yok ifşa özel! Hay mq! Birinin de adı Ayşe Fatma Hayriye olamıyor muydu ya? Yalnız erkek bu. O zaman Ahmet Mehmet Ali olsun kevaşe! Bana laf sokma!

"Yeni neslin adları da bir değişik." He sensin sensin, bir akıllı sensin yaşlı sarı. Acaba bunun adı neydi? Gerçi bana neydi de, yeni neslin adlarının değişik olduğu yoktu. Aynen ANA. Sus! O espri götümüzde patladı.

Mafya Beyciğimin adını öğrenene kadar ben de adının hiç ummadığım tarzda ya da çok çok klişe olması konusunda tereddütteydim ama benim 25'lik çıtırım Uğur Özkara'm gerçekten de adını yansıtan, benim uğur böceğim, hem de mafya alemlerinde sırıtmayacak bir ada sahip bir beydi. Mafya Uğur geldi efendim dediklerini düşünsene! Bence çok havalıydı. Sana göre o hep havalı!

Evet öyle problemi olan karşıma geçsin!

Komik ama ya!

Hiç de değildi, herkesin düşündüğü sert adlardan birine sahip olsa benim mafyam olamazdı zaten. O benim için yaratılan biriydi ve bana özel, bizi birleştiren uğurlu rakamımla adının Uğur çıkması da ancak şahsıma münhasır olabilirdi. Elbette belirgin bir fark yaratacaktık, dünyada izimizi bırakarak!

Gerçi sarı pipi olmasına rağmen soyadı Özkara'ydı ama bu da ona kaderinin bir oyunu olmalıydı. Kara tenlilerin öz evladı olacak diye bir kaide yoktu o soyadıyla. İstisnalar da kaideyi bozmazdı. Kuru yanında yaş telaş yapmaz. He Sago kaf kef!

Dedelerine sövsündü canım mafyam, bu soyadını aldıkları için, o sütten çıkmış ak kaşıktı, hiç suçu yoktu. Hiç!

Yeter be yavşak kadın yeter! Mafyayı övme bu kadar yeter! Yoksa kapısına paspas yapar seni!

He götüm! Sıkıyorsa yapsın. Yiyorsa yapsın. Hadi bakim. Kim kimi köle yapıyor kapısına. Tamam yükselme, uçacaksın.

Masada, yeni oyuncunun dedikodusu dönüyordu ama ben artık bu insan tanelerinden sıkılmıştım. Sanki futbol amk yeni oyuncununmuş. Davette arka planda çalan gıygıdı müzik de içimi hiç açmıyordu doğrusu. Yok mu ordan bir Tarkan falan? Yolla! Yok Gangnam style.

Iyk.

Başlar bir anda bana dönünce aha yeni bir mafyatik konu geliyor diye düşündüm ve anında çantamı elime aldım. "Beyler, ben biraz güzelliğime güzellik katayım. Siz de başkalarının ağzını yoklayın bakalım, bu mafya çocuğun karşısına geçecek oyuncu kimmiş?" Önerimi mantıklı bulmuş olmalılar ki gözleri şılarken vın turizmle ortadan kayboldular. Mal amk.

Çocuk kandırır gibi sürdüğüm bahaneye de inanıp gitmezsiniz!

Kıyafetim yakalı olsaydı valla billa yaka silkecektim ama açıktı. Şansına küs. Harbiden kendime çeki düzen vermek ve belki de mafyakekime ayna selfiesi falan atmak için tuvalete gitmeye karar verdim. Lavabo desene köylü! Köylü milletin efendisidir, gavur!

Babam neyse ki ayaküstü yeni bir iş bağlamaya kalkışıp, beni yanına çağırmamıştı. Aker hangi cehennemin dibindeyse ortalıktan hakikaten kaybolmuştu. Ağzını hayra götünü bayra aç aşkom. Harbi bunu dedim diye tuvaletten çıktıktan sonra babam ya da Boker beni esir alırsa kendimi keserdim. Bakalım tuvaletten çıkabilecek misin? Ne demek bu? Hiç öylesine. Ne? Göklerden bana bilgi geliyor da arada! Bekle sen bekle. Ecelin geliyor bekle.

Mekanın altın ışıklandırmalarla süslenmiş yollarını yürüdüm usulca. Yanından geçtiklerim bana bir daha bir daha dönüp bakıyorlardı ama ben onlara bakmazsam ne yazardı? Sen çok tehlikelisin! O neden? Kendini bilen bir kadından daha tehlikeli ne vardır ki bu dünyada?

Yakışıklığından emin bir mafya! Ehehehe.

Doğrudur Naz, büyük karısın harbi!

Gözlerim bir ara jilet gibi, siyah bir takım elbisenin içinde, uzun boyuyla bana arkasını dönmüş sarı sarı saçlarıyla ortalıkta masa önünde dikilen bir adamı kesti ama yok canım. Götünden mi tanıdın la? Radar amk!

Ne alakaydı ki. OIamazdı. Hem adam gayet de birileriyle konuşuyordu. Elinde tuttuğu viski bardağından bir yudum almış, karşısındaki kişi ne diyorsa onu onaylamış gibi kafasını sallamıştı. Kolu hareketlenince gerilen kasları ben buradayım diye, ceketin içinden bile belli oluyordu. Yüzünü görmek için onun önüne denk gelen, mekanın boydan camlarına baktım ama görememiştim. Körsün! Hayır salak, içerideki ışıklar öyle çok yansıyordu ki bu mesafeden onun cama düşen yüzünü görmem olanaksızdı.

Hem de açık seçik göz önündeydi bu adam. Mafya Bey olsa konuşacak ne konu bulacaktı da konuşacaktı bu TV adamlarıyla? Ya da buraya iş bağlamaya gelmeyecekti herhalde ben varken, hem ortalıkta duruyorsa, gizlenmediği için o olamazdı. Gözü benden başkasını görecek bir de çene mi çalacaktı? Alnını karışlardım onun.

Hem zaten maşallah benim mafyakek, deniz kum güneş sevdasından vazgeçip, şorttan ve havludan başka bir şey giyip, takım elbiseyle buraya gelecek biri gibi değildi. Tahminimce şu anda da devirip götünü yatmakla ve 'ah ah bu Ahsen ne zaman benimle görüşecek' diye ağlamakla meşguldü. Sen manyaksın! Hayallerinde evlenmişsinizdir de. Yeni mi anladın?

Kısacası imkanı yoktu. Kafamı o yönden çevirdim. El alemin adamına bakamazdım şimdi. Şimdi bir arkanı dön.

Neden ki? La bir dön. Benim hedefim daima ileridedir, ben ardıma bakmam yeğen! Allah seni alsın malako. Sırtını delen gözleri de mi hissetmiyon? Ya götünü dikizleyen?

Eee onlar hep var aşko kuşko, ben napim? O zaman hiç önümü göremem.

Egon ezdi beni. Ne bitmek bilmez bir yolmuş derken nihayet kadın gibi kadın simgesi olan kafa karıştırmayan lavaboları gördüm. Ne öyle Xler, Yler, Zler. Yok kapıcı İzzet.

İçeri girdim. Kapıyı ardımdan kapadım. Daha doğrusu kapamaya çalıştım çünkü araya giren güçlü bir el ve ayak korku filmindeymişçesine beni engellemişti. Ne oluyoruz lan? Simsiyah bir erkek rugan ayakkabısı görünce öfkeyle soludum. Bu kimdi, ışınlanmış gibi bir anda arkamda belirmişti? Ben sana arkanı dön dediğimde dinleyecektin!

Kalite kalite, marka bir şeydi ayakkabıları! "Kardeşim kör müsün, kadınlar tuvaleti burası ya! Böyle ucuz numaralarla düşmüyoruz kadınlar olarak bir salın da rahat-" İşeyelim. Son cümleyi içimden söylememe sebep olan şey hangi güçtü bilmiyordum. Şişşt sen misin kız?

Pişştt?

Ana iç sesim bile içime kaçmıştı, yalnız kalmıştım iyi mi?

Oluşan boşluğu, kapıyı tutan el gücüyle daha da genişleterek benim afallamamı fırsat bilip beni geri itti ve bir adam da peşimden içeri girdi. Topuklu ayakkabım zeminde geri gittiğim için yerde kayıp, sinir bozucu bir ses çıkartmıştı. Yüzümü buruşturdum. Yere düşürseydin beni bir de!

İçeri giren adamla bir saniye için göz göze geldik. Yüzünde onu ilk kez gördüğümü belirten bir yabancılık olmasına rağmen neden çok yakınımmış gibi kalbim hızlanmıştı. Kaşlarımı çattım.

Gördüğüm ilk detay mavi gözleriydi. Ama bu mavilik öyle bir tondu ki, solgun ama canlı, parlak ama mattı. Bulutlarla gölgelenen bir gökyüzüne bakıyormuşum gibi griye kaçarak da müthiş bir ahenk yaratmıştı. Kalp atışlarım için yeni bir bahane buldum. Kesin korkudan diyerek kendimi kandırdım. Bir adım daha geri çekilecektim ama takım elbisesinden belli, kaslı sağ koluyla incecik belimi kavrayıp beni tek hamlede kendine çekti. Hassiktir!

Bir kukla gibi yerden, yeniden ona kaydım. Ayaklarımın üzerinde değil de, bulutların üzerinde uçuyordum sanki. Belimi kavradı sıkıca. Başımı geriye attım, saçlarım koluna doğru salındı. Neler oluyor demek için nihayet ağzımı açacaktım ki beni durdurdu. Hem de bunu kafasını bir kere sağa sola oynatarak yapmıştı. Lâl olmuştum. "Bu dudakları nerede görsem tanırım." Ağzından çıkan ilk cümle bu olmuştu ve sonrası beni daha da şaşırtan bir şey yapıp dudaklarıma kapandı. Ne oluyoruz lan? Neredesin iç ses! Öpmüyordu ama dudakları dudaklarımın üzerindeyken, derin bir nefes almıştı.

Saniyeyle onu ittim kendimden, refleks gibi bir şeydi bu, dudakları dudaklarıma sürtünürken, kendi rızasıyla geri çekildi rahatça. Dudaklarımı yalamaktan kendimi alamadım. Zaten rızası olmasa bana gg. Gücüne direnebileceğimi sanmıyordum.

Yüzüm, karşımdaki adamın yüzüne fazlaca yakınlaşmıştı. Ben de derin bir nefes çektim içime. Burnuma Chanel'in kendimi satsam zor alacağım kadar güzel erkek parfümlerinden birinin kokusu dolmuştu çoktan. Hep söyledikleri gibi biraz odunsu, biraz baharatımsı çokça sıcak esanslardan oluşmuş bir parfümdü bu. Derin bir iç çektim, ah etmiş gibiydim, elimde olmadan.

Adama dair aklım başımda gördüğüm ikinci şey, boyumla birlikte göz hizamda kalan epey keskin çene hattıydı. Üzerine milim milim işlenerek oyulmuş gibi duran çenesi, muntazamdı. Dudaklarına bakamadım. Gözlerim yüzünde çok durmadan son kalan akıl kırıntımla, saçlarına tırmandı ve ben kendimce ülkede Kıvançcığımdan sonra gelen en seksi sarı oluşuna bir çıkarım yaptım.

Ağzım yeniden şaşkınlıkla aralandı. Bu balık burcu olmaktan çıkan, gerçek bir balığa dönen ve ancak boş boş açılıp kapanan ağzımla, karşımdaki insan harikasının dudaklarının kenarı havaya kıvrıldı. Ben öldüm. Zaten dudaklarım bugün için kotasını doldurdukları çok konuşmaya değil onun öpmesine yarıyor gibiydi. Karşımdaki sarı çiçek, nefesini yeniden benimle paylaştı ve beni olabilecek en sıcak lavlardan birine attı. Aynı anda hem yandım hem söndüm. Biraz önce anlam veremezken konuştuğum gibi parmak uçlarım heyecandan buz kesti, içim yangınlara düşmüş gibi yanıyordu. Gözlerimi kapadım. Sadece duyularıma odaklandım. Benim de onu tanıdığım artık kesindi.

Ondan kaçtığım da öyle. Beni nasıl da güzel yakalamıştı ama. Hem sözleri hem de koluyla. Ve beni öyle bir tutkuyla öpüyordu ki... Omurgamdan aşağı inen zevk dalgalarına kapılıp ona cevap verişim işten bile değildi.

Ben ona karşılık verince, çenemi parmaklarıyla sertçe yakaladı. Başını hafifçe sağa eğip, beni daha sert, daha ıslak ve daha hoyrat öperken ben de ancak ona ayak uydurmaya çabalıyordum. Dudaklarımızın dansı kışkırtıcıydı. Dilini, dudaklarımı nefes almak için daha fazla araladığım bir anda saniyelik boşlukta benim ağzıma yolladı. Damağımı sertçe yalayan dili, baştan aşağı titrememe sebepti. Dişleri benimkilere çarptı. Nefes alamıyordum, bayılacaktım. Halimi fark etmiş gibi birkaç saniye yeniden geri çekilip, bana soluklanma izni verdi.

Derin derin soluklanırken bile dayanamıyormuş gibi dilini uzatmış, onun hareketini takip ederek anında açılan benim ağzımla birlikte dilimi yalamıştı.

Ellerim omzuna ve boynuna çıktı yavaşça. Sıcacık teni, ensesine dokunan elimle bana karıştı. Karşıma öyle bir anda çıkacağını söylerken yalan söylemediğini de anlamıştım böylelikle. Parmaklarım titriyor ve ondan güç alıp, daha rahat hissetmek ister gibi ceketinin omzundan yaptığım baskıyla tenini sıkıştırıyordum.

Lezzetli dudaklarının, benim için de bal diyebileceğim tadına kendimi kolay kaptırdım. Öpüşü bu dünyadan değildi sanki, çekimine kapılıp, bu evreni terk etmiştim; haliyle sona kalan akıl kırıntılarım da bir an yok oldu. Dudaklarında dudaklarım vardı, kollarında ben asılıydım ama bilincim kısa bir süreliğine yerinden ayrılmıştı.

 🖤

naziko bayıldı ama ben ölmüşüm 🤤

Bölüm nasıldı nasıldı yazın hadiiii

Öptümsss, bye

Continuă lectura

O să-ți placă și

1K 134 32
"hepsi yalan mıydı"diyerek gözümden gelen yaşı silme gereği duymadan ellerimle göğsüne vurdum"yalan mıydı sevgin,haraketlerin, merhametin"dedim sesim...
13.3K 576 23
Alya Güçlüsoy'un babası bir mafyaydı. Daha da kötüsü annesini bir çatışmada kaybetmişti ve bu kez çıkan çatışmada birisi başına büyük bela olacaktı...
1.9K 419 30
Her şey bir dansla başlamış ve bir dansla bitmişti. Kötülüğün dansı Patricia'nın hayatını hiç ummadığı bir şekilde değiştirmişti.
AŞKOPAT De Tatlı Cadı

Ficțiune adolescenți

38K 1.5K 58
Birbirine zıt gibi görünen iki karakterin bir elmanın iki yarısı olmasının hikayesi... Yağmur ve Burak bu iki karakter birbirlerine aşık olabilirler...