YÜRÜYÜŞ

By taner_554

3K 1.2K 581

'Ellerimi kot ceketimin ceplerine yerleştirdim, yaslandım banka iyice ve hiç bir şey düşünmemeye çalıştım. Gö... More

2.BÖLÜM / MENDİL
3.BÖLÜM / SUSKUN İYİLİK MELEĞİ
4.BÖLÜM / YENİ...
5. BÖLÜM / GEÇMİŞİN İLK İZLERİ
6.BÖLÜM / AYRINTILAR
7. BÖLÜM / TUHAF BİR GÜN
8. BÖLÜM/ MASUM İTİRAFLAR
9. BÖLÜM / ZARF
10. BÖLÜM / YARDIM İSTEĞİ
11. BÖLÜM / EKSİK YAŞAMLAR
12. BÖLÜM / TUTARSIZ DAVRANIŞLAR
14. BÖLÜM / KESTANE

1.BÖLÜM / SONUÇ

1K 316 264
By taner_554

'Hikayeye başlamadan önce başladığınız tarihi yazmayı unutmayın..!'

'DEĞİŞİME DEĞİL GEREKİYORSA DEĞİŞİKLİĞE ALIŞ..!'

"Baba! annem televizyon izlememe izin vermiyor!" diye atladım babamın kucağına. Kitabının başındaydı yine. Yani anlamıyorum, burada çok güzel çizgi filmler varken niye kitap okuyordu ki? 'Hobilerin sıkıcıymış babacığım' dedim içimden kafamı iki yanıma sallayarak.

Kitabını sehpanın üzerine bırakıp bana döndü:
"Ne izliyordun bakalım?"
Yanağıma güzel bir öpücük bırakmıştı. Heyecandan sitemimin ne olduğunu unutmuştum. Ah baba, kaç defa dedim beni hazırlıksız öpme diye.
"Mmm şey..."
Gerçekten unutmuştum.
"Mmm ney?" dedi babam.
Beynim düşünmeye başlarken söyleyecek sözleri buldum sonunda, sanki yeni bir şey bulmuş bilim insanları gibi kaldırdım işaret parmağımı.
"Çizgi film. Ama annem izlememe izin vermiyor." diye dudak büktüm, lütfen acı bana, lütfen. Lütfen.


Anneme döndü. Sanırım dudak bükmeme dayanamıyordu babam, benim onun yanağımdan öptüğünde dayanamayıp sersemleştiğim gibi.
"Biraz daha izlesek ya anne." dedi, Annesine yalvaran küçük çocuklar gibi dudak bükmüştü o da. Gülmeme sebep oldu bu çocuk gibi hali.
"Olmaz! Almila'nın uyuması lazım, geç oldu." tekrar dudak büktüm babama son kez şansımı deneyerek, ve işe yaramıştı.

"Tamam Akşın. Ben yatırırım biraz izledikten sonra." demiştim dayanamadığını. "Değil mi küçük hanım?"
B

ana dönmüştü tekrar.
"Tamam birazcık izleyeyim. Söz veriyorum hemen uyuyacağım..."

Annem yanımızdan ayrıldığı sıra babamın anneme söylediği cümle, beynimin içinde parmak kaldırarak ben burdayım dercesine belli etti kendini. Merak ettim, babam da mı izleyecekti benimle?
"... Sen de mi izleyeceksin baba?" burnumu tutup: "Evet küçük hanım, izleyelim bakalım şu sevdiğin diziyi."

Ne! Dizi mi?

Hemen atladım söze, "Dizi değil, çizgi film baba!" kızmıştım babama. Kelimelerin yanlış kullanılmasından hoşlanmazdım. Sözcüklerin doğal ve düzgün halleri varken onların değiştirilmesini pek hoş karşılamazdım o yüzden.
"Tamam tamam küçük hanım, kızmayın lütfen. Çizgi DİZİ'nizi demek istemiştim." diyerek vurguladı 'dizi' kelimesini. Daha da düştü kaşlarım.
"Babaa!"
"Haa evet. Çizgi film." dedi ve gülmeye başladı. Küçük bir kaş çatışı sonrasında bende güldüm istemsizce. Az önce kızgındım ama, ne oldu böyle? Uzanıp yanağına küçük bir buse kondurdum. Babam işte; nerede, ne zaman beni güldüreceği belli olmuyordu.
'seni çok seviyorum babacığım...'

Bu ses nereden geliyordu böyle? Neredeyse sınav sonuçları açıklanacaktı ve ben hala daha okula geç kalmamak için kurduğum alarmı iptal etmeyi unutuyordum. Alarmım sanki bana 'okul bitti peşimi bırak artık' der gibi tiz sesi ile dolduruyordu içeriyi. Elimi gezdirdim yatağımda sesin nereden geldiğini bulmak için. Neredeyse yatağın her tarafında dolandı elim.
'Neredeydi bu lanet telefon?'
Yerimde doğruldum. Açtım gözümü, o an anladım...

Gene o rüyaydı!
Yüzüm düştü istemsizce, gözlerimi kapadım. Peşimi bıraktığını sandığım rüyalarım bu günlerde tekrar varlığını bana hissettirmeye başlamıştı. Ne zaman geleceklerini kestiremez olmuştum. Babam aramızdan ayrıldıktan sonra hep buna benzer rüyalar görürdüm, yani genellikle.

Bazen babamın bizi bırakıp kapıdan çıktığını ve benim ile annemin öylece ona baktığını görüyordum hep. Sonra babamın arkasından koştuğumda tam yakaladım derken uyanıyorudum nefes nefese. Her seferinde lanet ederek uyanmama ve buna nasıl bir çözüm arayacağımın düşüncelerine itmeye sebep oluyordu. Gördüğüm rüya, babam ve benim beraber geçirdiğimiz son geceydi ve son gece olduğunu da bilmiyordum.


Her akşam olduğu gibi o akşam da çok güzeldi bizim için, yani en azından benim için. Babamın kollarında çizgi film izlerken ikimiz de uyuya kalmıştık. Tatlı ve ebinç dolu uykunun sabahına uyanırken annemin ikimize kızdığını ve babama bir daha olursa güvenmeyeceğini altını çizerek söylemişti. Bir daha istese de güvenemeyecekti zaten çünkü babam aramızda değildi.

Elimde hissettiğim ıslaklıkla kendime geldim. Bir kaç damla dökülmüştü gözlerimden. O ıslaklığı silerken damlalar tekrar düşmeye başlamıştı.
Yapacak bir şeyim yoktu. Dayanamıyordum işte. Hayatta en güvendiğiniz, en sevdiğiniz, 'Baba' dediğiniz insan yoktu artık. 'Keşke şuan burada olsan baba, bana yardımcı olsan eskisi gibi. Dayanbilmeme yardımcı olsan!'

"Almilaa..."
Anne!
Bir şey mi olmuştu?
Sesi endişeli çıkmıştı ya da bana öyle geliyordu.
"Efendim." diye seslendim kaygılı bir sesle, gerçekten tedirgin olmuştum. O olaydan sonra annemin bu gibi çağırmalarından hep tedirgin olurdum, her defasında kaygılarımın boşa olduğunu bile bile.
"Hadi kalk kızım. Ekmek al fırından."

Ne!
Fırın mı?
Ekmek mi?
Ciddi misin?
"Ah anne. İki ekmek için böyle çağırılır mı? Hem de daha yeni uyanmışken."
"Ne diyorsun kızım? Anlamıyorum"
"Hiç anne. Gidiyorum, tamam."
Anlaşılan günüm güzel geçmeyecekti. Çünkü sabahları böyle uyanmam ve üstüne annemin beni boş yere korkutması günümün hep kötü geçmesine neden olurdu.

Eminim dışarıdan komik görünen pijamalarım ile fırına doğru yürüyordum, dağılmış kahverengi saçlarımı da es geçmeyelim tabi. Aslında yürümeyi hiç sevmezdim, hele ki soğukta. Yaz aylarında İstanbul sabahının böyle soğuk olması çok saçma değil mi? Küçüklüğümü Ankarada geçirdiğim için alışıktım sabah ayazlarına. Ankara ayazı kadar değildi sonuçta. İstanbul'un alışamadığım yanlarından biri de dengesiz sabahlarıydı.

O konuya gelecek olursak; ben Almila, ALMİLA VEFA. Dokuz yaşıma kadar Ankarada yaşıyorduk, o kazadan sonra İstanbula taşınmıştık. Çünkü babamı kaybetmiştik! Annem o gün herşeyi geride bırakmak isteyip İstanbula getirmişti bizi, haklı da sayılabilirdi. Çok sevdiği hayat arkadaşını kaybetmişti sonuçta, oralardan uzaklaşmak istemesi olağandı. Ama ben istememiştim doğduğum şehirden, yürüdüğüm sokaklardan, oturduğumuz evimizden, okula giderken sabahları sert vuran ayazdan bile uzaklaşmayı istememiştim. Onlardan ayrılmak istememiştim. Tabi görev yaptığı karakoldan da , orayı çok seviyordum. Babamın görev arkadaşları bana çok iyi davranıyordu, ne zaman gitsem bana sanki bir prensesmişim gibi ilgilenmeleri kendimi çok özel hissettiriyordu.


Bu zamana kadar bırak Ankaradan konuşmayı Ankara kelimesi bile çıkmıyordu annemin ağzından. Hatta bir gün müvekkili ile konuşurken duymuştum, içinde ankaranın geçtiği konuşma da Ankara yerine başkent demişti. Siz düşünün artık geçmişten ne kadar kaçmak istediğini. Ha bu arada unutmadan, annem bir avukat.


O kazada babamın yakın arkadaşı da can vermişti. Acaba onun acısına dayanamayıp ailesi de geçmişlerinden, Ankaradan uzaklaşmışlar mıdır? Uzaklaşmaya çalışıp becermişler midir? Umarım onlar da bizim gibi geçmişinden uzaklaşmaya çalışınca başarısız olup çok üzülmemişlerdir.
Ne kadar geçmişinden kaçarsan bir o kadar yakınlaşırsın. Peşinizi bırakmaz, hiç ummadığınız bir yerde karşınıza çıkar.

Ben aksine geçmişime ulaşmaya çalışıyordum, bu yüzden karşıma çıkacağını biliyorum, hazırlıklıydım. Nedeni babamı özlemiş olmam veya onun canına mal olanları bulup hapse tıktırmakta olabilir, ki bu benim için çok önemli değil. Babamı geri getirmeyecekti sonuçta.


Telefonadan gelen ses ile ayrıldım düşüncelerimden, arayan Çağlaydı.
"Efendim Çağla."
Yüzümü buruşturarak uzağa çektim telefonu kulağımdan. Çağla 'efendim' cevabıma çığlık ile karşılık vermişti çünkü. "Ne oldu? Kaçırıldın mı?" dedim uykunun hala üzerimde yarattığı uyşuklukla ona takılarak.
"Ne kaçırılması be! Sonuçlar açıklanmış, haberin yok mu?"

Sonuçlar mı...
Öylece baktım ilerideki görüş alanıma giren fırına. Bu söylediği beynimin eror vermesine neden olmuştu. Tekrar konuştu Çağla:
"Eve geliyorum. Sakın ben gelmeden bakma!"
Kapandı telefon.

Sonunda üniversite sınavının sonuçları açıklanmıştı. Hızlıca fırından ekmekleri alıp eve doğru yürüdüm. Heyecanlıydım, evet bu sonuçlar için de olabilirdi ama heyecanımın asıl nedeni: Babamın, annemin ve benim doğduğum topraklara geri gitme şansını yakalamış olup olmamamdı.


Binanın önüne geldiğimde Çağla benim fırına gittiğimi anladı ki kapının önünde bekliyordu. Akıllı bir kızdı Çağla, ya annemin her sabah ekmek almak için beni fırına yolladığını bildiğinden ya da benimle telefonda konuşurken dışarıdaki sesleri duyduğundan anlamıştı fırına gittiğimi. Onu bu yüzden çok seviyordum, beni iyi tanıyordu. Açık kahverengi saçları, büyük ve saçıyla aynı renkte ki gözleri ve fit vücudu ile güzel bir kızdı sıradan özellikler barındırmasına rağmen.

"Saçlarını mı kestirdin sen?" dedi gözlerini kısarak.
"Hayır, ne alakası var şimdi bunun?"
"Kısa göründü de gözüme."
"Saçlarım uzun olmadığından sana öyle gelmiş olabilir mi?"
"Olabilir." sırıttı, "Neyse boşver." diyerek kapattı konuyu. Sonra ekmekleri elimden alıp diğer eliyle de kolumdan tutup merdivenlere çekiştirdi hemen. İnsan bir günaydın der cahil!

Kapıya vururken annemin gelmesini bekledik, o sırada "Heyecanlı mısın?" diye sordu.
"İçeride seni tokatlayacağım için mi? Evt çok heyecanlıyım."
"Dalga geçme. Ankaraya gideceğin için heyecanlı mısın?" diye sordu.

Ankara!
Başım eğildi, gözlerim yerdeki ayaklarımı buldu. Bir tek çağla biliyordu Ankaraya gitmek istediğimi, başta itiraz etsede hatta ağlasada gitmemin nedenini bildiğinden zor da olsa kabullenmişti. Anneme söylememiştim çok üzülürdü. Bunu sonuçlardan sonra söylerim diye tembihlemiştim hep kendimi. Annem gitmeyi, gitmemi istemiyordu. Bu konuyu konuşunca hep korkar sesle cevaplar veriyordu sanki. Haliyle garibime gitmişti o halleri.

Tekrar yüzüne baktım.
"Ankaraya gideceğimden eminsin yani." sonuçları bilmiyorduk sonuçta, belki sıralamam Ankarayı tutmayacaktı. İçimdeki sesi duyunca korktum, umarım öyle olmazdı. Tekrar ağzını açmıştı ki kapı açıldı. Çağla otuz iki dişini göstererek baktı anneme yada otuz dört emin değildim, ben ise sabahın verdiği halsizlikten yorgun yüzle tabi. "Çağla hoşgeldin canım ve tabi sende ruhsuz kızım." diye karşıladı bizi annem. "Hoşbulduk Akşın teyze, almilanın asık suratını takma birazdan sonuçları görünce yüzü gülecektir."
Bu kız ermiş falan mı? Nereden biliyordu sonuçların iyi geleceğinden?
Yüzüme bakıp içimdekileri duymuş gibi "Çünkü ben inanıyorum. Almila çok zeki bir kız, bunu yakın arkadaşı olarak değil okuldaki arkadaşı olarak söylüyorum." dedi. Annem de atıldı, jeton daha yeni düşmüştü Çağlanın cümlelerinden sonra.
"Sonuçlar ha. Hadi siz bilgisayarı alıp kahvaltıya gelin, beraber bakalım."
Çağla dururmu, koşturdu hemen odaya beni de arkasından sürükleyerek. Odaya girdiğimizde bilgisayarı eline alıp durdu, aklına bir şey gelmişti galiba. "Akşın teyze sonuçları duyunca pekte heyecanlanmadı sanki yada benim beklediğimden daha az heyecanlıydı."


"Biliyorum çünkü benim Ankaraya gitmek istediğimi tahmin ediyor ve bunu ona söyleceğim günün geldiğinden haberdar oldu ki pek sevinemedi." sonra bilgisayarı elinden alıp "Hadi gidelim artık." dedim.

Bilgisayarı masaya koyup önce Çağla'nın sonuçlarına bakacaktık. Ben ve annem koltuklara yerleştik. Çağla heyecandan olacak ki ayakta dikilip benim bilgisayarı açmamı sabırsızlıkla bekliyordu. Omuzlarımdan tutup sallamaya başladı. "Hadi Almila çok yavaşsın yaa." ve hala sallıyordu.
"Öldüresiye sevdiğin kedilerden değilim ben. Onları salladığın gibi sallamayı bırakırsan bakacağım Çağla!" indirdi kollarını, beni sallamyı fark ettiğini yeni anlıyordu galiba. Sayfa açıldığında sol eliyle benim, diğer eliyle kendi gözlerini kapatmıştı.
"Ne çıktı? Ne çıktı?"
"Bakamıyorum ki."
"Off Almila sonuçlar yerine erkeklerin kaslı vücutlarına mı bakıyorsun yoksa? Güzel ela gözlerine başka zaman banyo yaptır lütfen."
"Hayır manyak, gözlerimi kapattığın için bakamıyorum. Hem erkeklerin kaslı vücutlarına ben değil sen bakıyorsun!" dedim yüzümü buruşturarak.

Kıkırdayan anneme döndük ikimizde, çağla çok utanmıştı. Annemin öyle şeylerle işim olmadığını bildiği için Çağlanın yüzü kadar kızarmamaştı benim yüzüm. Bu ona iyi bir ders olmuştur diye ümit ettim.

"Neyse konumuz bu değil. Sonuçlara bak sen." dedi utancını gizleyerek, çokta başarılı olamamıştı aslında.
Ben çoktan bakmıştım sonuçlara. Yüz bine girmişti, bir sayısalcı için güzel bir sıralamaydı. Sonucu gördüğü an küçük çocuklar gibi bir oraya bir buraya zıpladı, ikimizi öpücüklere boğmayı da unutmadı kutlaması bitince.
"Hadi Almila senin sonucunda sıra."
Salladım kafamı tamam dercesine. Elim zar zor gitti bilgisayarın klavyesine, hem korkum hem de heyecanım yüzünden. Gerekli bilgileri girdikten sonra sayfa açıldı...

İkisinin bana ifadesiz baktığını ekranın yansımasından gördüm. Bunun nedeni sonucun kötü gelmesi yüzünden değildi. Benim uzaklara gideceğimi anladıklarından böyle bakıyorlardı. "Tebrik ederim güzel kızım, ilk on bine girmişsin." Annem gibi avukat olmayı istediğim için avukatlığa giden bölümden girmiştim sınava. Bunu söylediğinde de o surat ifadesini terk etmemişti hala.


Çağla, annem gibi değildi. Güzel gülüşünü takmıştı çoktan yüzüne. Bizi yine öpücüklerle boğduktan sonra
"Eee, şimdi Ankaraya gideceğinden heyecanlı mısın?" kapıdaki sorusunun cevabını almak istiyordu ve ayrıca büyük pot kırmıştı. Gerçi annem tahmin ediyordur Ankaraya gitmek istediğimi. Fakat yinede pot kırmıştı. Bu haberi benden duyması daha iyi olurdu.

"Ankara mı?"
diye soran anneme döndüm hemen ve o sırada Çağlaya 'seni bu sefer kesin tokatlayacağım!' bakışını da atmayı ihmal etmemiştim. Annemin uzun zamandır Ankara dediğini duymamıştım ama bu şaşkınlığım için bakmamıştım anneme.

"Annee..."
konuşamadım, gelmedi devamı. Gözlerim düştü masaya, bakamadım ona daha fazla. Ne diyecektim ki? Babamdan sonra bende mi seni bırakacağım. Demezdim, diyemezdim.

Bir kaç dakika öylece sustuk üçümüz de, sessizliği bozan annem oldu:
"Çok mu istiyorsun?" Şaşırdım. Ona bakmadan salladım kafamı.
"Beni habersiz bırakmayacksın ama söz mü?"


Yüzüne baktım, gülümsediğini görünce sonra da boynuna sarıldım. Ağlamaya başlamıştım bile.
"Seni seviyorum güzel kadın." dedim omzunun üzerinden. Ayrıldığımızda Çağlaya çarptı gözüm. "Sen niye ağlıyorsun?"
"Sadece annenden ayrılmıyorsun çünkü."
"Gel buraya değişik kız."
Ona da sımsıkı sarıldım çünkü ikisini çok özleyecektim.
"Tamam be bırak, beni de kendin gibi duygusal bir insan yapacaksın sonunda." dedi ve ayrıldı kollarımdan. İkimiz de gülerek sildik yaşlarımızı. Sabah günümün kötü geçeceğini söylemiştim ya, bir mucize olmuştu! Daha güzel bir şey olamazdı şuan.

Değişiklik bazen iyi bazen de aksine kötü hissettirebilir insana, ama bir şey var ki insan istese de istemese de bulunduğu duruma alışır eninde sonunda. Babamın ölümünün sonrasında ki yakın zamanlar çok ağır şeyler yaşadım.

Bazen parkta tek başıma yürürken çocuklarıyla güzel vakit geçiren insanları görünce dayanamayıp hemen eve koşuyordum, annemin kollarında ağlayarak buluyordum kendimi. Bazen ise arkadaşlarım babamı merak ettiklerini söylediklerinde kaçıyordum onlardan, onlara asıl cevabı verecek gücü bulamıyordum kendimde.

En garibi de bazen kendimi çok yalnız hissediyordum. Annemin babamla gitmemesine rağmen,yanımda olmasına rağmen.

Alışkanlık, işte bu his. Bunun varlığı ile herkes ayakta kalabiliyor, acılarına rağmen zor da olsa dünyaya göğüs gerebiliyor.

Diyeceğim o ki; merak etmeyin insan her şeye alışabiliyor.

Bende alışmıştım artık, çok ağır rüyalar ve babamı hatırlamamı sağlayan özel durumlar dışında tabi.
Güçlü bir kız olmuştum, kolay kolay ağlamıyordum artık. Bu günki ağlamalarımı saymazsak. Bunda annemin ve Çağlanın payı büyük, onlara ne kadar teşekkür etsem az. Hep yanımda oldular. Kol kanat gerdiler bana. Okulda ise tek dayanağım Çağlaydı. Benim için bir erkekle bile kavga ettiğini hatırlıyordum. Çocuğun babam için ardı ardına sorduğu sorular yüzünden dayanamayıp çocuğa saldırmıştı. Çocuğa çok acımıştım, fena benzetmişti Çağla onu. Bir kardeş, bir abla suretiyle duruyordu hep yanımda. Bu yüzden bu iki insanın yeri bende ap ayrı.

Şimdi yeni bir değişiklik beni bekliyordu. Biliyorum alışırım, inanıyorum da ama bunun çabuk olmasını daha çok isterim. Değişikliğe geçerken ilk alışma süreci zor olur, bende küçükken bunu yaşayarak tecrübe ettiğim için iyi biliyordum.

Umarım dedim içimden 'umarım Ankara, küçüklüğümde ki hayatı geri verir bana, umarım babama olan özlemimi biraz da olsa azaltır.'

UMARIM..!

Almilanın annesi, Ankaradan neden bu denli korkmuş olabilir?

Çağla sonuçlarına ailesiyle değil de neden Almila ve annesiyle bakmış olabilir?

Bir sonraki bölümde Almilayı neler bekliyor olacak sizce?

1.bölüm hepimiz için hayırlı olsun.
Zor oldu karşı cins karakterimi yazmak ama güzel bir şey çıktı ortaya diye düşünüyorum.
Beklemede kalın diğer bölümler için, sizi seviyorum görüşmek üzere..!

Continue Reading

You'll Also Like

94K 2.9K 37
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz nie peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öde...
1.7M 90.1K 48
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
2.3M 75.1K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
1M 61.5K 42
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...