Zalim Ruhların Dansı (Kanın Ş...

By Onemacikgoz

20.3K 2.7K 4.2K

"Sırların zinciri koptu Bedel kanla yazıldı Yükselmek için yeniden doğdu Yıkımın kıvılcımları dört bir yan... More

TANITIM✨
GİRİŞ
1.Bölüm: KATRAN KARASI AYAK İZLERİ
2.Bölüm: VEDA
3.Bölüm: DİKENLİ DOST ELİ
*4.Bölüm: VİCDAN VE ZEHİR MAHKEMESİ
*5.Bölüm: KAFESİNDE ÇIRPINAN EJDERHA
6.Bölüm: KRAL VE MELEZ
7.Bölüm: MAMBA
8.Bölüm: YERALTINA DÜŞEN KAYIKÇIYA SARILIR
9.Bölüm: KALBİN GÖLGESİNDE YETİŞEN GADDARLIK
10.Bölüm: AŞIKLARIN NEFRETİ
*11.Bölüm: AYNA AYNA
*12.Bölüm: YALNIZ BEYAZ SIRTLAN
13.Bölüm: ÇÖL YILANI
14.Bölüm: YAKICI İTİRAFLAR
16.Bölüm: KADER İPLİKLERİ
*17.Bölüm: ÖLÜMDEN DOĞANLAR
*18.Bölüm: YANIK İNTİKAM KOKUSU
19.Bölüm: IŞIK VE KARANLIK ARASINDA BİR İBLİS
20.Bölüm: ADI YIKIM OLACAK
21.Bölüm: MEİMORA
*22.Bölüm: KUĞULAR VE DÜŞLER
23.Bölüm: TUTKU VE NEFRETİN DANSI
24.Bölüm: OKYANUSUN SONU, UÇURUMUN ZİRVESİ
25.Bölüm: ÖRÜMCEK AĞI
26.Bölüm: ÖLÜMÜ ALDATMAK
27.Bölüm: ZİNDAN
28. Bölüm: YARALAR VE YEMİNLER
29.Bölüm: BABA, OĞUL VE TANRIÇANIN SOYU
30. Bölüm:YARIM KALAN BİR SAVAŞ
31.Bölüm: GECENİN YEMİNİ ZİFİRİEŞLERE AİT
32.Bölüm: KANIN ŞARKISI ASLA SUSMAZ
33. Bölüm: KANIMIN KANI
34. Bölüm: ÖLÜM YOKTUR FEDAKARLARA
35.Bölüm: CADININ HALEFİ
36.Bölüm: ÇÖKÜŞ VE YÜKSELİŞ
37. Bölüm: EŞ YAZGILAR
38.Bölüm: YILDIZLARDAN BİLE ESKİ BİR KEHANET
39. Bölüm: GECE, KAN VE RUH
40. Bölüm: SAVAŞ ÇIĞLIKLARI
SON SÖZ🩸

15.Bölüm: KANAYAN DÜŞLER

474 61 109
By Onemacikgoz

"Kanayan Düşler"

When all the heroes fall
The world plays its wicked games
And I am left defenseless
'Cause I know the sky's gonna say my name
The sky's gonna say my name

⚔️

Fırtına ensemizde, her şeye çok yakınız...

Keyifli okumalar!

Sabahın ilk ışıkları kızıl hareli göğü delip, en üst katlardaki odanın tül perdelerinden içeriye sızarken Annarithel Orvira geniş dört direkli yumuşak yatağının içine gömülmüş vaziyetteydi. Yatağın dört direği arasında kancalanmış kahverengi cibinlikler yerlere sürünüyor ve kızı içeriye hapsediyordu. İçeriye esinti girsin diye pencereleri hep açık tutuyordu ancak güneş ışığından öyle rahatsız oluyordu ki, yatağına sızmasın diye cibinliği hep örtülü bırakıyordu.

Odanın içinde ruhunu yansıtan bir kasvet hakimdi. Dağınıktı ve yatağının iki yanındaki komodinlerde kitaptan, içki şişelerinden başka bir şey yoktu. Karşı duvara yaslı masada yine kitaplar ve şişeler vardı. Odada adımını attığı yerde dibi görülmüş bir şişe bitiyordu.

İnce siyah geceliğiyle uzanırken bir yandan elindeki hançerini havaya atıyor ve geri tutuyordu. Bir hançerin keskin ucu denk geliyordu bir kabzası... Tüm gece kendi kendisine bir karar alabilmek için bu oyunu oynamıştı. Git, gitme...

Keskin uç, git demekti. Kabza ise, gitme... Hangisi üç kere üst üste denk gelirse kararı ona göre alacaktı.

Gece Leoraan'in yanından ayrıldığında odasına varana kadar bitirdiği iki şişe şaraptan sonra alkolün muhakeme yeteneğini asla etkilemeyeceği bilinciyle böyle bir sınav yapmaya karar vermişti kendisine. Hâlâ sürdürüyor olması ise bir hayli ilginçti...

Callidus, Annarithel'ın bel çukuruna dayadığı burnundan derin bir homurtu kopardı, kız git gitmeleri sayarken... Eski yatağına ikisi çok zor sığdıkları halde Callidus dev kadar cüssesiyle yanına sığışmaktan asla çekinmiyordu ama şimdiki yatağına ikisi de çok rahat sığıyordu.

Annarithel hançeri attı ve tüm gece denedikten sonra ikinci kere üst üste kabza denk geldi. Yorgunluktan morarmış göz altları ve uykusuzluktan şişmiş göz kapakları şiddetli bir ağırlık yapsa da gözlerini kısabildi. Üçüncüyü bir süre bekletti havaya atarken.

Saçmalık...

Hançeri olağan gücüyle neredeyse tavana değecek kadar yükseğe attı döne döne geriye düşerken elini havada bekletti. Kabzayı kavradığında gözleri büyüdü.

Gitme...

Ellerine layık, yıllar içinde bir uzvu gibi kendisiyle bir kıldığı yakut kabzalı keskin hançerini elinde evirip çevirdi. Kaltak tanrıça biliyor ya Unutulmuşlar Nehri'ne gitmeyi ve Kara Savaşçı'ya dair tüm anılarından vazgeçmeyi çok istiyordu. Ona karşı çok farklı bir gözle bakmaya başladığı, yüreğinin orta yerinde yeşeren sıcaklığından tiksindiği duyguların ortaya çıktığı anları silip atmayı... Ama şüphe ediyordu. Nehrin işe yarama ihtimaline karşın ya yalnızca anıları değil de Alcard Rhyvar Zaolyen'i her şeyiyle unutursa...

Hançerinin ucunu doğrultarak solundaki cilalı siyah komodine uzandı ve üzerindeki ipe geçirilmiş Kara Savaşçı yüzüğüne taktı. Yüzük hançerinin ucunda asılı halde yüzüne doğru yaklaştırırken iç çekti.

Hayır. Böyle bir ihtimalin varlığı ortadayken o nehre gidemezdi. Eğer adamı unutursa, karanlık ruhunu besleyen nefretten bir parçayı kaybedecekti. Annarithel'ın son darbeye yaklaşırken o nefrete tutunmaya ihtiyacı vardı.

İçinde bir yerlerde bunun boktan bir bahane olduğunu haykıran bir Kan Avcısı vardı. Ama Annarithel her zaman yaptığı gibi onu susturuyordu.

Callidus iri, koca pençeli patisini kızın karnına bıraktığında kehribar bakışlarını yüzükten ayırıp yoldaşına baktı.

"Kilo mu aldın sen?"

Callidus mavi tek gözünü açtı, ona dik dik baktı sonra da geri kapattı. Callidus kilo almıştı almasına, yalan değildi ama Annarithel aylar içerisinde bir hayli zayıflamıştı. Karnı sırtına yapışana kadar yemek yemiyor, günde iki saatten fazla uyuyamıyor ve hiç dinlenmiyordu. Kemikli yüzünün hatları iyice ortaya çıkmıştı. Dolgun bedeninde kemikleri sayılmaya çok yakındı.

Şu sıralar dikkati çok kolay dağıldığı ve gözünün daldığı boşluklara çok fazla anlam yüklediği, çok fazla şey gördüğü için Callidus'ın iri cüssesinin gölgelediği yılanı, yastığına doğru süzülürken fark etti.

"Siktir!" diye çığlığı basarak yerinden sıçradı. Parmaklarıyla gözlerini ve çenesini sıvazlayıp derin bir nefes verdi. Callidus'a baktığında köpürüyordu. "Şu lanet yılanı yatağa alma artık."

Leoraan'in yoldaşı Bepthis-Annarithel'ın alay olduğuna kalıbını basacağı- bir tıslama fırlatıp yeniden sere serpe yatağa süzüldüğünde kız başını iki yana sallayıp çıplak bacaklarını şilteden aşağıya sarkıttı. Leoraan'den, Zehircilerden ve kahrolası yoldaşlarından yakınıyordu, dolabına teptiği giysilerine doğru ilerlerken.

Giysilerini kapıp, masanın önündeki sandalyenin üzerine attı ve hemen yanında duvara dayalı boy aynasının karşısına geçti. Üzerindeki geceliğin askılarını omuzlarından aşağıya serbest bıraktı ve aynadaki yansımasına baktı. Elini bacağında kasıklarına çok yakın olan yatay yara izinde dolaştırdı. Farkında olmadan sıçıp batırdığı bir zehir teslimatı sırasında kazanmıştı bu yarayı. Zehir talep edenler, takas isteyenler ya da anlaşmalı olduklarının çoğu bırakın onların Zanosrit olduğunu bir hane ferdi ya da melez olduklarını bile bilmiyordu. Ama o zehir teslimatı sırasında Katrileah'nın üç yıl önceki en züppe müşterisi Annarithel'ın bir hane ferdi olduğunu anlamıştı. Çıkan arbedede kan gövdeyi götürürken, Annarithel insanların ve İnsan Krallar'ın kulaklarına ulaşmasın diye züppe herifi ve tüm adamlarını öldürmüştü ama bu yarayı almaktan kaçamamıştı. Kan kaybından ölmesi işten bile değildi...

Eli karnına doğru çıktı. Hemen göbek deliğinin yanında küçük bir iz daha vardı. Zanosrit'in görece şaşalı bir hayatı varsa bunu kanundışı yollardan, anlaşmalardan ya da Thallieos'un dört bir yanındaki Zanosritler'den elde ettiği sikkelerle sağlamamıştı. Yeri geldiğinde, çalmışlardı da. Göbeğindeki yarayı kıçındaki donuna kadar soyduğu bir soylunun, Ryendallı bir lordun saray yavrusu evinden kaçarken kazanmıştı. Evin etrafındaki yüksek parmaklıklardan kaçış planlarına doğru tırmanırken bu yarayı alacağını biliyordu. Ya muhafızın oku ensesine saplanacaktı ya da karnını yırtıp atma pahasına parmaklıkların üzerine sıçrayacaktı. Eh, ikinci seçenek çok daha az ölümcül olduğu için sivri demir göbeğine saplanırken kaçmayı başarmıştı...

Birçok yara birçok hikâye... Hepsinden güç alıyordu Annarithel. Hepsini hatırlatıcı olarak kabul ediyordu. Unutmamasını kolaylaştırıyordu.

Kaşlarını çatıp kaburgalarına doğru parmaklarını tırmandırdı. Karnı ve sırtı göğüs hizasına kadar morluklarla doluydu ve gün geçtikçe koyulaşıyordu. Üzerinden çıkarmadığı çeliğin üstüne deri kaplama geçirilen korsesi yüzündendi. Aynacının, içindeki ruhların gücünü bastırması için verdiği tavsiye işe yarıyordu yaramasına ama geride çok fazla iz bırakıyordu ve bazen nefes almakta bile güçlük çekiyordu.

Gözleri kalbinin üzerindeki Zanosrit mührünü delip geçen ok yarasına takılmıyordu artık, o yaranın Annarithel için hiçbir anlamı yoktu.

Beyaz keten gömleğini üzerine geçirip kollarını dirseklerine kadar sıvadı. Deri kuşakları bileklerinden dirseklerine kadar doladı ve derin nefesini ciğerlerine hapsedip korsenin kopçalarını birbirine geçirdi. Siyah dar pantolonunu giyiyordu ki kapısı iki kere tıklatıldı. Bakışları, yere düşen sonra da hiç kaldırma zahmetine girmediği sarkaçlı saate kaydı. Saat sabah yediyi gösteriyordu.

Kahvaltısı bu saatlerde odasına getiriliyordu. Ve getirenler genellikle-Annarithel böyle bir şey istemediği halde- Leoraan'in Göçebelerinden biri oluyordu.

"Kahvaltı!" diye bir ses duyuldu kapının ardından.

Annarithel iç çekti.

Kapı aralandı. "Gelebilir miyim Mamba?"

"Gel," diye isteksiz bir fısıltı çıktı Annarithel'dan.

Zaashira Qrohan, elinde gümüş bir tepsiyle içeriye damladığında arkasında başka yüzler de belirdi. Kaphreim Aidenas ve Roenya Fenripis... Soyadını ya da varsa ikinci adını bilen kimsenin olmadığı Daminarco ortalıkta görünmüyordu. Hiç görünmezdi zaten. Göçebe dostları dışında kimseyle konuştuğunu da şahit olmamıştı Annarithel. Sessizlik ve gölgeler birçok sırrı gizlerdi ve o Zehirci'de bundan çok daha fazlası vardı.

Göçebeler kapının önünde ip gibi dizilip saygıyla başlarını eğip Annarithel'ı selamladılar. Kaphreim, kan kırmızı ipeksi saçlarını ensesinde gevşek bir at kuyruğu yapmış üzerine canlı beyaz tenini gözler önüne seren bordo bir gömlek giymişti. Bir Toprak Ustası olan Roenya, en gençleriydi ve en renkli ruha sahip olan da oydu. Kısa altın sarısı saçlarının bir kısmını başının şeklini alacak şekilde taramış önündeki perçemlerini de salık bırakmıştı. Zaashira ise sürtük tanrıça şahit her zaman göz alıcı görünüyordu. Dikenli Shira diyordu ona dostları. Buz mavisi gözleri, yanık koyu teni ve koyu kahve saçları olan bu kadının gücü Annarithel'ın çok ama çok ilgisini çekiyordu.

Zaashira elindeki tepsiyi Annarithel'a doğru uzattı. Kahvaltıydı elbette ama bilinen türden değildi. Bir damla Eradaie topraklarına has panethra içkisi ve bal şurubundan oluşuyordu. Müthiş bir enerji kaynağıydı.

Annarithel, Göçebelere doğru yürüdü ve küçük kristal bardaktaki içkiyi tek yudumda tepesine dikti. Sonra bir diğerine geçti ve ötekine. Dördüncü bardağı da tepsiye bıraktığında kalan bal şurubunu temizlemek için dilini dudaklarında dolaştırdı.

"Bu gece için mükemmel bir elbise önerim var," dedi Kaphreim karizmatik sesiyle. Bu adamdaki çekiciliği ve flörtözlüğü yalnızca bir kişi de görmüştü bugüne kadar ama emindi ki Kael Myrenda'nın arsız çabalarının azıcığı bile Kaphreim'de yoktu. Doğaldı ve birçok kadın ve erkek için gülüşü bile baştan çıkarıydı. Bıçaklarını ve abrus kırbacını konuşturmadığı zamanlarda ise göz alıcı giysiler dikiyordu. Göçebelik hayatında böyle bir yeteneği nasıl geliştirdiği konusunda ise Annarithel'ın hiçbir fikri yoktu."Önemli bir toplantı olacak Mamba. Ve giysiler çoğu zaman dudaklardan daha çok konuşur."

Annarithel, buna ihtiyacı olmadığını söyleyecekti ki Zaashira lafı devraldı. "Elbiseyi kendin giyebilirsin Kaphreim. Mamba'nın Mamba Meclisi'ni ve diğer kıdemli Zanosritleri baştan çıkarmaya ihtiyacı olduğunu hiç sanmıyorum."

Roenya'nın dudakları kıvrılırken, Kaphreim gözlerini devirdi. Annarithel kadına kısa minnettar bir bakış attı.

"Başka bir şey yoksa?" diyerek kapıyı gösterdi Annarithel. Varsa bile bu açık kovulmadan sonra tek kelime etmeyeceklerdi. Kaphreim ve Roenya sözlerini yutup, başlarını bir kere daha eğip kapıya yöneldiklerinde Zaashira olduğu yerde kaldı. Kaphreim boğazını temizledi kadını uyarmak için.

  Zaashira omzunun üstünden ikiliye baktı. "Hemen arkanızdayım."

Kapı kapandığında Annarithel kaşlarını kaldırdı.

"Önümüzdeki baskınlar için aylar öncesinden planlar hazırlandı, ekipler belirlendi ve görev dağılımları yapıldı. Herkes kendi üzerine düşen için canını dişine taktı. Pürüzleri kaldırdı. Bugün son kararlar alınacak ama senden bir isteğim var Mamba," dedi Zaashira kelimeleri fısıltının dışına taşarken kendinden emin bir tınıya ulaştı. "Eradaie Göçebelerini her zaman olduğu gibi yanında ve en önemli konumlarda istediğini biliyorum. Ama son darbe için Daminarco ile birlikte Katrileah'nın ekibine katılmak istiyorum."

Annarithel gözlerini kısarak boynunu büktü. "Nedenmiş o?"

Zaashira dolgun dudaklarını dişledi ve kıza bir adım yaklaşıp fısıldadı. Kimse karşısında lafını sakınan bir kadın değildi, sözlerini gevelemezdi ama şu an tereddüt ediyordu. "Arkanı kollamak için."

Annarithel dudakları alaycı bir tavırla kıvrıldı. "Arkamın kollanmasına ihtiyacım olduğunu mu düşünüyorsun Zaashira?"

"Sen Zanosrit Kardeşliği'nin Mamba'sısın. Thallieos'un en çok aranan ve ölümü düşlenen kadınısın. Kimse, gücünden şüphe duymuyor ama sırtını hedefleyen sinsi bir oktan kaçamayacağın gibi..." Sessiz bir nefes aldı. "Sen farkında olmadan arkandan kazılan kuyunun varlığını da sezemezsin. Her şeyi aynı anda kontrol edemezsin."

Kar beyazı saçlarını kulaklarının arkasına alıp kadının yüzüne doğru eğildi. "Arkamdan kazılan kuyu mu? Bu fikri sana Leoraan mi verdi?"

Zaashira dudaklarını büktü. "Yalan yok. Katrileah'ya güvenmiyor ama sırf o istediği için bu istekte bulunmuyorum. İtaate ihtiyacın olduğu gibi arkadaşlara da ihtiyacın var Mamba."

Annarithel'ın zihninde şüphe esintileri dolaşmaya başladı. "Duyulmaması gereken bir şey mi duydunuz?"

"Hayır," dedi Zaashira tüm şüphe kırıntılarını yok edecek bir eminlikle. "Ama hiçbir ihtimali şansa bırakamayız."

Annarithel ellerini beline dayayıp odanın içinde volta atmaya başladı. İçini kemiren bir şeyler vardı. En başından beri planlarını kurarken Göçebeleri Annarithel yanında istemişti. Ciddi mevkilere onu sırtından bıçaklama riski en az olanları getirmişti. Ve Zanosrit Kardeşliği'nde güvendiği yegâne kişiler Göçebelerdi. Katrileah, Leoraan'den nefret ettiği hatta adamı sırf vârisinden uzaklaştırmak için Göçebelerin arasına sürdüğü halde ekiplerin dağılımını sorgusuz sualsiz onaylamıştı.

Ya bu, bilinçli bir hamleyse?

Ya Zanosrit'in eski Mamba'sı planları başarıyla sonuçlanıp, gücü avuçlarına aldığında tahtına kavuşmak isterse?

Annarithel, Zaashira'ya döndü. "Sana ya da Daminarco'ya güvenmem için bir sebep sunabilir misin?"

Zaashira'a gülümsedi. "Hayır," dedi ve çenesini kaldırıp ekledi. "Ama bilmelisin, Mamba. Başta Göçebeler ve bağlı olduğumuz Zanosrit benim yuvam. Ve ele geçireceğimiz o kudreti, güvenmediğim birine ait olarak görmek istemem. Hırslara alet olmuş, ölü bir adamın kül olmuş ideallerinin izinden giden bir Zanosrit görmek istemem. Yeniden..."

Annarithel kehribar gözleri kurnaz bir ışıkla parıldarken başını salladı. "Leoraan'in güvensizliği size de geçmiş anlaşılan."

Zaashira'nın dudakları bakışlarına oldukça tezat masumane bir tavırla kıvrıldı. "Yalnızca güvensizliği değil. Güveni ve sevgisinin emaneti de öyle."

Kadın, Annarithel'ın delici bakışlarına takılmaktan kaçınarak başını eğdi ve saniyeler içinde odayı terk etti.

"Güveni ve sevgisinin emanetiymiş," diye kendi kendine mırıldandı Annarithel. Omuzunun üstünden gözleri kapalı ama dik kulakları her şeyi duyan ve sezgilerini her daim açık tutan yoldaşına baktı. "Başımı ağrıtıyorlar..."

Annarithel ayağını sandalyenin sırtındaki boşluklara dayayıp siyah hafif topuklu deri çizmelerinin bağcıklarını düğümlemeye koyulmuşken, çaprazındaki balkonda küçük bir gölge dolaştı.

"Her şeyi duyduğunu varsayıyorum."

Dalgalanan perdenin arasından ince uzun bir kız çıktı. Gece mavisi uzun saçları ve yuvarlak siyah gözleri vardı. Kimse ona güvenmiyordu, kimse varlığına saygı duyup masasına davet etmiyor ya da konuşma zahmetine girmiyordu. Ve Yalancı denilen bu kızın yalnızlığı, yetenekleri ve olağanüstü yanılsama yaratma büyüsü Annarithel'ın hem görevlerdeki yansıma ikizi hem de şato içindeki casusu olmasına yetmişti. Yanılsamalardaki yeteneğini birlikte çalışarak geliştirmişlerdi ama bir kedi kadar esnek oluşu, adeta bir kertenkele gibi tırmanamayacağı yer ve giremeyeceği delik olmayışı yıllar içinde yalnızlığında geliştirdiği yeteneklerdi. Gölgelere itilmiş ve o da bir gölge haline gelmişti.

"Yalnızca gerekli olanları Mamba," dedi kız.

Zanosrit'in Mamba'sı Annarithel'ın dudakları muzır bir tavırla kıvrıldı. "Akıllı kız."

"Ne yapmamı istiyorsun? Zaashira'yı mı takip edeyim yoksa Katrileah'yı mı?"

Annarithel masanın iki köşesine yakın çekmecelerinden birini açtı ve içinden bir altın sikke çıkardı. Kıza doğru yürüyüp sikkeyi uzattığında, Yalancı bakışlarını hızla ayaklarına dikti. Gözlerini ince siyah halının üzerinde dolaştırdı. "Sikke istemediğimi biliyorsun. Güvenin benim için yeterli Mamba."

Kızın çenesini kavradı Annarithel ve yüzüne bakması için kaldırdı. Yüzünde memnuniyet vardı. Sadakat... İşte her bir Zanosrit'in ruhuna işlemek istediği sadakat kanlı canlı karşısındaydı. Güce duyulan saygı. Korkudan gelen bağlılık. Yeni doğmuş Mamba'larına karşı sonsuz bir sadakat....

"Sana bir tavsiye... Bu diyarda hiçbir riski, karşındaki kim olursa olsun karşılıksız göze alma. Hele ki, elinde avucunda hissedemeyeceğin değerini ölçüp tartamayacağın şeyler için, asla."

Kızın, iri gözleri şaşkınlıkla Annarithel'ın yüzünde dolaştı sonra da parmakları kararsızlıkla titrerken ona uzatılan sikkeyi kabul etti.

"Katrileah'yı izle. Ama bugün değil, herhangi bir anda değil." Kollarını göğsünde kavuşturup düşünürcesine dudaklarını büzdü. "Benim yanımdan ayrıldığında ve yatak odasına çekildiğinde."

Kız, konuştuğunda çekimserlikle sesi titriyordu. "Onun odasında balkon yok, yalnızca pencereler var..."

Annarithel kıza yandan kısa bir bakış attı. "Bir yolunu bulursun."

Yalancı gözden kaybolduğunda Annarithel bir süre bekledi. Odanın içinden sızıp ince şeritli ışıklarla aydınlanan banyoya yöneldi. Eşikteyken durup gözlerini kıstı ve tekrar odaya göz gezdirdi. Çocukluğundan beri her adımında en az iki kere arkasını ve etrafını kolaçan ederdi. Kimseye güvenmezdi ve her zaman diken üstündeydi. Mamba olduğundan beri ise derin bir uyku bile çekemez olmuştu. İçgüdülerinin pençeleri olası bir tehlikeye karşı açıktı.

Küvetin kenarlarını sıkıca kavradı ve dişlerini sıkarken itti. Yere eğildi ve küvetin ayaklarının çizikler oluşturduğu karolu taş zeminden, kenarlarında diğerlerine nazaran daha derin oyuklar olan bir karoya tırnaklarını takıp kaldırdı. Elini zeminin içine soktu ve bir ahşap kutu çıkardı.

Katlanmış siyah bir kâğıt parçası ve yanında da ağzı iple bağlanmış bir kese duruyordu. Sırtını küvete yaslayarak yere oturdu ve üzerinde hâlâ kendi kurumuş kanının izleri bulunan, kendi fısıltısıyla eşinin yerini gösteren Safiryıldız haritasına baktı. Pusula ve harita birleşince en büyük dileklerin yerini gösteriyordu... Tek eli kar beyazı saçlarını parmaklarına dolayıp bırakırken boynunu büktü.

Ellyro için, Callidus için ve bir yerlerde beni bekleyen ailem için...

Aylar önce pusulanın peşine düşüp kendi kendine ettiği yemin zihninde sürünen bir yaratık gibi arkasında acıdan isli bir iz bırakarak yankılandı.

Safiryıldızları ele geçirdiğimizde bu bir başkaldırı olacak...

Elinde tuttuğu haritayı kardeşinin hastalığına bulunacak tedaviyi garanti altına almak ve Zalaxvir'de hapsedilmiş ebeveynlerini bulmak için şu anda Mamba'ları olduğu Zanosrit'ten çalmıştı.

Kızıl Topraklar'a yola koyulduklarında, Rubueres onlar için geldiğinde ve Eflatun Cadı'nın halefiyle tanıştıklarında hâlâ umudu vardı Annarithel'ın. Pusulayı ele geçirdiklerinde, umutları öyle bir boyut kazanmıştı ki dokunabileceğini, elinde avucunda hissedebileceğini düşünmüştü.

Ama umut onun en büyük düşmanı olmuştu. Umut, ona en büyük ihaneti etmişti.

Haritayı yırtarcasına tırnaklarını geçirdiğini fark etti ve sızısını hissettiği birbirine geçmiş dişlerini serbest bıraktı. Ellyro'yu bu yola alet etmişken, umutları kardeşini ölüme sürüklemişken bir daha asla dilinde dolanan o dileği ağzından çıkarmayacaktı.

Ellyro'yu ailesini bulmak için baş koyduğu yolda kaybetmişken bir daha asla onların yüzlerini aklına getirmeye çalışmayacaktı. Annarithel için bu, kardeşine ihanet etmişken toprağın altındaki bedenini çiğneyip geçmekle eş değerdi. Kefaret... Ailesini bulmak onun için bir kefareti ödemekti... Küçük bir kız çocuğu gibi boyunlarına sarılmak ve yüreğine kilitlediği tüm sevgiyi kendi kanından ve toprağından olanların üzerine salmak demekti...

Ama Annarithel artık bu hayalleri yaşam amacı haline getirip, kazanabileceği, verebileceği gelecek için maskeler ören, sırlar saklayan, oyunlar oynayan ve gerekirse öldüren Kan Avcısı değildi. Ailesini bulduğunda kızlarını tanıyıp tanıyamayacakları konusunda derin bir şüpheye düşerdi hep.

Pes bir nefes verdi haritayı kucağına bırakırken. Artık Daorel ve Cassia Orvira'nın karşısına dikilse bile gördükleri kadını tanımayacaklarına adı gibi emindi.

  Keseyi eline aldı ve içinde daha önce de incelemiş olmasına rağmen kullanmadığı safiryıldız pusulasını çıkardı. Avucundan daha büyük değildi ve oldukça hafifti. Yuvarlak pusulanın etrafındaki bileziği altın kaplamaydı derece gösteren ibreleri vardı. Ortasında kuzeyi gösteren iğne de yine altın kaplamaydı. Pusulanın tam ortasında hafif çıkıntılı içi boş bir halka vardı, iğne bu halkaya bağlıydı. Üzerindeki camın ardı ise safir rengi, yıldızlı bir gökyüzünü andıran  suyla doluydu. Pusulayı evirip çevirdi, çalkaladığında içindeki su dalgalandı ama suyun içindeki iğne kuzey yönünde sabit duruyordu.

Dudaklarını büzdü Annarithel. Bir pusulaya bir kucağındaki haritaya baktı. Akşamki toplantıya kadar safiryıldızların nasıl birlikte çalıştığını çözmesi gerekiyordu.

Amelia onları yaptığı uyarıyla kovalarken nasıl çalıştıkları hakkında tek kelime etmemişti.

Safiryıldızlar birleşir, yol gösterir.

Bir küfür savurarak iç çekti.

Pekâlâ...

Haritanın efsununu tetiklemek için kanını akıtması gerekmişti şüphesiz pusula için de aynı şeyi yapması gerekiyordu. Ama nereye? Gözlerini kısıp pusulayı inceledi. Arkasına baktı, bilezikte parmaklarını dolaştırdı. Sonra işaret parmağı pusulanın ortasındaki içi boş çıkıntılı halkanın üzerinde durdu. Dikkatli bakmadıkça belli olmuyordu ama halkanın içinde çok küçük keskin dişleri andıran iğneler vardı.

Omuz silkti ve işaret parmağını halkanın üstüne koyup bastırdı. Halka içeri gömülürken dişler parmağına girip çıktı. Annarithel tıslayarak elini geri çekti. Ve aynı anda pusula kan damlasını halkaya hapsetti. Damla halkanın içinden geçerek kuzeyi gösteren iğneyi doldurdu ve tam ucundan damlayarak bir mürekkep gibi pusulanın içindeki sıvıyı kırmızıya boyadı.

Annarithel'ın kaşları şaşkınlıkla kalkarken, kucağındaki pusuladaki hareketlenmeyi fark etti. Kurumuş kan damlası aniden canlandı ve bir yaprağın üstündeki damarlar gibi haritanın dört bir yanına saçıldı. Çok geçmeden, pusuladaki sıvı tekrar eski rengine döndü ve haritadaki izler geriye tek bir kan çizgisi kalmadan silindi.

Callidus patlayan efsunun kokusunu alıp, havayı koklayarak banyoya damladı.

"Sanırım safiryıldızların nasıl çalıştığını bulduk," dedi Annarithel yoldaşına hınzır bir bakış atarak.

⚔️

Güneş battığında Annarithel yeniden odasına çekilmişti. Gün içinde bir süre, Zanosrit'lerinin önünde kontrol tamamen onun elindeymiş gibi görünmek için safiryıldızları baştan sona incelemişti. Mağaradaki antrenmanları izlemiş, çocukları eğiten Ghaolen'a çok uzun bir süre başında dikilerek göz dağı vermiş ama kimseyle tek kelime konuşmamıştı. Zanosritler Mamba'larının bu haline alışmaya başlamıştı. Gerekli olmadıkça, ağzını bıçak açmıyordu. Her şeyi bakışları anlatıyordu.

Dev Beyaz Tilki yoldaşları olan Zanosritlerden tilkilerini, sırtlarına binecek kadar yatıştırabilen yalnızca yirmi Zanosrit vardı. Onları özenle incelemişti. Tilkiler sırtlarındaki özel yapım eyerlere alışmıştı alışmasına ama hâlâ bir binek yerine geçmekten nefret ediyorlardı. Zanosritleri sırtlarında taşımada hareket kabiliyetleri yetersizdi.

Leoraan kılıç talimini Roenya'ya devretmiş, Zehirci'yi koca gün boyunca görmemişti Annarithel. Saklandığını ve yeniden yüz yüze gelişlerini erteleyebileceği kadar ertelemek istediğini biliyordu. Unutulmuşlar Nehri'ne yolculuk yapmayacaklarını Annarithel kapısına dayanmadığı için anlamıştı muhtemelen ve gözden kaybolma kararı almıştı. Ama toplantıdan kaçamazdı.

Annarithel boy aynasının karşısına geçti. Kaphreim'in diktiği elbiselerden birini giymemiş olsa da, giysilerinin otoritesine yakışır olması gerektiğinin farkındaydı. Deri korsesinin altında siyah, küçük yakutlarla kaplı tül bir gömlek vardı. Gömleğin gerdanı omuzlarına kadar açıktı ve kolları bileklerine yarasa kanadı misali bollaşarak uzuyordu. Gömleğinin uçları deri siyah pantolonunun dışındaydı ve siyah sivri burunlu çizmeleri şimdiden bacaklarını ağrıtmaya başlamıştı. Hançerleri uyluklarında ve bıçakları korsesinin bel kısmına diktirdiği kayışlardaki kınlarındaydı.

Savaşçı lider. Hükmeder ve katleder. Zanosritlerin hepsinin zihnine kazımasını sağladığı düşünceler bunlardı.

Aynadan yatağının ucunda iki bacağının üzerine oturmuş onu izleyen tilkiyle göz göze geldi. Callidus, Annarithel'a özellikle yalnız kaldıklarında öyle çekimser bakıyordu ki, bu içini sızlatıyordu. Bakışları masanın üzerinde duran kahverengi eyere kaydı. Callidus için de bir tane yaptırmıştı...

"Bak. Bundan nefret ettiğini biliyorum ama artık yolun sonundayız Callidus," dedi eyeri eline alıp yoldaşına döndüğünde. Callidus, kelimelerini anlamlandıramıyordu ama bağları sayesinde ses tonundaki incelmeler, kalınlaşmalar, yükselmeler ve alçalmalardan; yüz ifadesinden neyden bahsettiğini seçebiliyordu. "Sadece bir kere denemeni istiyorum." Eyerle birlikte Callidus'a yaklaştığında tilki irkildi ama Annarithel bunu görmezden geldi. "Diğerleri otoritemi sorgularken, tilkiler de senin sadakatindeki kırılmayı sezebilirler ve bu onları dengesiz yapar..."

Annarithel tek bir adım daha atamadan Callidus sırtını yay gibi büküp, birlikte büyüdükleri onca yıl boyunca ilk defa yoldaşına hırladı. Bu öylesine bir hırlama ya da Annarithel'ın tilki tribi dediği şey değildi. Vahşiydi, ilkel ve içgüdüseldi.

Karşısına bedenini çiğnemek için dikilen bir ordu bile çıksa geri adım atmayacak Annarithel'ın bacakları, yoldaşının tepkisi yüzünden geriledi. Nefesi kesilmiş, şaşkınlıktan gözleri kocaman açılmıştı.

Callidus hırlamayı kesip, bakışlarını kaçırarak başını eğdiğinde Annarithel yutkunamadı. Hissedebiliyordu. Yoldaşının kırgınlığını ve öfkesini. Sadece kahrolası bir eyer yüzünden değildi. Callidus Annarithel'ı Annarithel da Callidus'u gerekirse ömürlerinin sonuna kadar sırtlarında taşıyabilirdi.

Bağlarındaki açıklık, sevgilerindeki perdeler, Annarithel'ın aralarına koyduğu engel oradaydı işte. Özür dileyerek, dostunun boynuna atlamak istiyordu... Ama yapmadı. Çenesini dikleştirip, eyeri bir kenara fırlattı ve hışımla kapıya yöneldi.

⚔️

Eskiden Katrileah'ya şimdi ise yeni Mamba Annarithel'a ait çalışma odası hınca hınç doluydu. Annarithel uzun dikdörtgen masanın ardındaki kadife koltukta bacak bacak üstüne atmış oturuyor, Katrileah'nın seremonide ona hediye ettiği pençe gibi yüzüğü masaya vuruyor ve geri çekiyordu. Yeşilimsi Zehirci teninin üzerinde capcanlı duran mor, derin yırtmaçlı bir elbise giymiş Katrileah Annarithel'ın arkasındaki taş duvara gömülü sönük şöminenin üzerindeki saçağa dirseğini yaslamış sessizlik içinde bekliyordu.

Odanın zehir hammaddeleriyle, bitkilerle, kitaplarla ve değişik canlıların bulunduğu kavanozlarla doldurulmuş sağ duvarın raflarının önünde Annarithel'ın özenle seçtiği ekibi; Göçebeler, Yalancı, Zanosrit'in seçkinleri arasında yer alan birkaç hane ferdi ve melez. Sol duvardaki rafların önünde de Katrileah'nın elitleri duruyordu. Sekiz kişilik Mamba Meclisi her zaman olduğu gibi buradaydı. Yaşlı piç kurusu Ghaolen ve Luna da öyle.

İki grup da birbirleri arasında fısıldaşarak toplantının başlamasını bekliyordu. İki grubun fısıltıları da gergindi. Çünkü biri, geç kalmıştı.

Ghaolen, sanki sesinin ayarını bilinçsiz bir şekilde kaçırmış gibi mırıldandı Annarithel'a kısa bir bakış atıp. "Bir fahişeyi bu kadar beklediğimi hiç hatırlamıyorum."

Daminarco sağ köşeden buz gibi gözlerle yaşlı ustayı süzdü, her an havada döne döne yere düşecek bir kellenin habercisi gibiydi bakışları.

"Keşke onlar da seninle aynı duyguları paylaşsaydı ihtiyar," diyerek elindeki kadehi Ghaolen'a kaldırdı Kaphreim. "Kaç saniye sürüyordu? Üç ya da bir?"

Ghaolen homurdanırken, Göçebeler kıkırdadı. Annarithel salona doğru genişleyen basamakların tepesindeki kapıyı gözlerken, iç çekti.

Annarithel'ın arkasındaki Katrileah'dan soğuk bir tıslama koptu. "Erkekler..."

Söz konusu kişi, Leoraan Nedranov çift kanatlı kapıyı hızla açtığında tüm başlar ona döndü. Zehirci basamakları sarsak bacakları birbirine dolanarak indi. Yeşil saçları dağılmış, siyah gömleğinin düğmeleri göbeğine kadar açıktı ve modaya ayak uydurmaya çalışmadığı içeri girişiyle Annarithel'ın burnuna dolan kokudan belliydi. Ya bir şarap fıçısının içinde yüzmüştü ya da üzerine boca etmişti.

"Mamba, tüm samimiyetimle. Bağışla-" Leoraan cümlesini tamamlayamadan Annarithel adama bakmadan ayağa kalktı ve masanın etrafında dönerek öne geçti. Kalçasını yaslayıp kollarını göğsünde kavuşturdu. "Başlayabiliriz."

Leoraan bakışlarını kaçırarak Göçebelerin yanına geçti. Onlar aralarında fısıldaşır Zaashira Leoraan'in gömleğini gözlerinde öfkeli bir parlamayla düzeltmesi için dürterken Annarithel Katrileah'nın elitlerine çevirdi başını. Hiçbir şey söylemesine gerek yoktu. Durum raporları toplantıların sıkıcı başlangıçlarıydı.

Kızın, avuçlarında bir kaşıntıya ve midesinde dayanılmaz bir bulantıya sebep olan Şekil Değiştiren tazı elitler arasında en büyük bilgi kaynağı olduğu için öne çıktı.

"Tüm Thallieos'ta Kor Alev Bayramı için hazırlıklar başladı. Güvenlik önemleri normalin iki katına çıkarıldı," dedi Tazı. Kaşlarını kaldırarak ciddiyetle ekledi. "Kararnameler, en alt tabakanın bile elini kana bulamasına müsamaha gösteriyor bu yüzden kasabalıdan çiftçiye herkes sokaklarda bıçaklarla geziyor."

Zanosrit'in, Annarithel'ın Gruhtanmal'daki ilk eylemi bile İnsan Krallar'ın çileden çıkmasına yetmişti. Hemen bir hafta sonra, Annarithel'ın adı ve Zanosrit'in ortaya çıkışı yankılanırken yeni kararnameleri halka açık bir konuşmayla açıklamışlardı. Kızıl Topraklar görevleri-Zalaxvir hapishanesinde yakınları tutsak olan herkesin canını yakmak için- artırılmış ve daha çok melez ve hane ferdinin toplanması için her kentte daha çok asker nöbet tutmaya başlamıştı. Yetmemiş, bölge lordları ve leydileri getirecekleri her bir mahkûm başına, ya vergi affı kazanmış ya da indirimden faydalanmıştı. Kentlerin içindeki her bölgenin kara ve deniz sınırına gözcüler yerleştirilmişti. Belirsiz zamanlarda pazarlara, hanlara, tavernalara ve hatta randevu evlerine kontrol amaçlı sürpriz baskınlar düzenlenmeye başlamıştı. Mekân sahipleri sorgulayamıyordu bile çünkü tamamen yasaldı. Sonrasında eylemler arttıkça, Annarithel daha da bastırdıkça kararnamelerin kapsamı genişlemiş ve cadı avı başlamıştı. Halka açık, idamlar ve infazlar bitmek bilmiyordu. Halk, Annarithel'dan ve Zanosrit'ten korkarken İnsan Krallar yüreklerine daha büyük bir korku salarak üste çıkmıştı.

Gördükleri yerde bir hane ferdi ya da melezi; büyüyle, şifayla, falcılıkla uğraşan komşularını bile askerlere teslim etme hatta herhangi bir arbedede öldürme hakkı tanınmıştı halka. Bir başa, iki gümüş sikke.

Duydukları kadarıyla hane fertleri ve melezlerin birçoğu Zanosrit'i ararken büyük bir çoğunluğu da kendi başlarına eylemler düzenlemeye başlamıştı. Saldırılar, yangınlar, soygunlar ve ölümü göze alarak gerçekleştirilen meydan konuşmaları...

İpin ucu kaçmıştı ve Annarithel bunun farkındaydı. Thallieos'un Rubueres felaketinden, yükselişinden itibaren çekilmiş büyülü koruma bariyeri sanki daralıyor ve kızın üstüne üstüne geliyordu. Bazen, nefessiz kaldığını hissediyordu ama sebebin çelik plakaların gizlendiği korsesi olmadığını biliyordu. İstese de istemese de, bu işin sonunu getirmek zorundaydı. Yoksa gerçekleştirdikleri her eylem havada kalacak, amaçsızlığın çukurunda yok olup gidecekti. Onlarca ölüm ve inanç, üzerine yığılacaktı.

"Peki ya Morlaniar?" diye sordu Annarithel. "Orson'ın yetkisi İnsan Krallar kadar olsa da yalnızca bir naip, Morlaniar'ın lejyonları da diğer kentlerin garnizonlarından toplama askerlerden oluşuyor. Önlemleri sizce yeterli mi? Bizi zorlayacak mı?"

Daminarco'nun puslu sesi ağzını açan Tazı'yı bastırdığında ölüm sessizliği çöktü odaya. Annarithel bile şaşırmıştı. Callidus bir anda konuşmaya başlasa daha az etki yaratırdı muhtemelen.

"Orson hâlâ bölgede yaşayan soyluların destekleri sayesinde ayakta. Ve onlar da sahipsiz kalmış, terk edilmiş bir kentten ne kadar koparabileceklerinin derdinde. Birbirlerinin, kuyularını kazmakla meşguller. Askeri kaynak direkt İnsan Krallar'ın emriyle geliyor ama sonrasını hiç kimse kontrol etmiyor. Kışlalarda aylak aylak dolaşıyorlar."

Annarithel gözlerini kıstı. Sessizlik yemini etmiş gibi ağzını bıçak açmayan Daminarco, Orson'ın adını ağzına aldığında öyle bir tavra bürünmüştü ki bu kızın gözünden kaçmamıştı. O nefreti, kişisel intikam ateşini nerede görse tanırdı...

Thallieos yükseldiğinden, İnsan Krallar başa geçtiğinden beri mutlak güç haline gelmişlerdi. Kimse onları sorgulayamıyor, kararlarına müdahale edemiyor hatta onaylamak için başlarını bile sallayamıyordu. İnsan soyluları, önüne et atılan vahşi hayvanlar gibi yakalayabildiklerine yumuluyor kuyruklarını kıçlarının arasına sıkıştırıp, cezalarını bekliyor ya da daha fazla et için hükümdarların ağzının içine bakıyordu.

Annarithel masanın önünde küçük adımlarla volta atmaya başladı, ince topuklu çizmesi takırdıyordu. "Ama bu durum, kayıp Elysthram'ı koruyan ve taşıyanlar için geçerli değil."

Daminarco, yeniden gölgelere çekildiğinde Tazı sözü devraldı. "Aylar önce kayıp Elysthram'ın taşınma noktalarının hepsinin haritasını çıkardık. Dikkat çekecek kadar kalabalık değiller ama çoğunluğunu Çöl Yılanı'nın paralı askerleri oluşturuyor. Tehlikeliler ve çok iyi eğitilmişler."

Aylar önce... Annarithel Ultio Birliği ile çalışırken, Zanosrit'e ihanet etmişken Mamba ne yapıp ne etmiş safiryıldızlar olmadan da kayıp Elysthram'ın yerini saptamıştı. Bu, vârisinin ihanetini ilk andan sezdiğini ortaya çıkarıyordu ama ne Annarithel üzerinde durmuştu ne de Katrileah bahsini açmıştı.

"Konumlarda herhangi bir değişiklik yaşandı mı?" diye sordu Leoraan.

Tazı başını iki yana salladı. "Voldracan, Cydval, Loiiraac, Kathudel. Hepsinde bölgelerin göbeğindeki Sonsuz Tanrı tapınaklarında saklanıyor. Her bölge arası yolculuk en az bir gün sürüyor. Çelikten bir at arabasında sıradan görünümlü askerler tarafından taşınıyor. Halkın, kalabalığın arasına karışıyorlar..."

Yıllardır taşın bu kadar iyi saklanmasının sebebini de keşfetmişlerdi. Düzenli olarak saklandığı yeri değiştiriyorlar bir yerde iki günden fazla kalmıyordu. Bu da takip edilmesini ve planlı bir saldırı gerçekleştirilmesini çok daha güç kılıyordu.

  "En iyi saklama şekli, kabalığa gizlemektir," dedi Zaashira elini yuvarlak çenesinde dolaştırırken.

Katrileah, ayaklarını sürüyerek Annarithel'ın yanına geçti. "Aşılması oldukça zor bir koruma üçgeni izliyorlar. En az on süvari, tespit edebildiğimiz bu kadar. Şüphesiz, daha fazlası var."

Annarithel ayağındaki topuklulara rağmen yanında çok daha uzun kalan kadına baktı. "Kargaşa ekibi hazır, peki ya saldırı ekibi?"

Annarithel, Göçebeler ve diğerleri kargaşa ekibinin içindeydi. Katrileah'nın önderliğindeki elitler de saldırı ekibi...

"Yirmiye, yirmi. Hepsi hazır," dedi Katrileah yan gözle elleriyle tahta çıkardığı vârisine bakarak.

Kız, sesini herkesin duyabileceği bir tona taşıyarak kadını düzeltti. "Yirmi ikiye, on sekiz. Zaashira ve Daminarco da saldırı ekibine katılacak."

Fısıltılar yükseldiğinde, tüm gözler-Katrileah dahil- Göçebelerin olduğu yöne döndü. Leoraan, yarım ağızla gülümsüyordu.

"Bu değişikliğin sebebi nedir, Mamba?" diye sordu Katrileah, tek kaşını kaldırarak. Dili çatallı olsaydı, tıslaması kaçınılmazdı.

"Saldırı ekibinin gücünü yeterli kılmak için. Çok daha büyük bir risk alacaksınız ve işi şansa bırakamayız. Olası bir çatışmada Daminarco ekibindeki çoğu kişiden daha iyi çarpışabilir ve Zaashira'da ekibindeki bir avuç melezden çok daha iyi büyü kullanabilir."

Katrileah yumruklarını sıkarak, dudaklarına sahte bir gülücük kondurdu. Sırtını diğerlerine dönüp Annarithel'ın karşısına geçtiğinde gülümseme aniden silindi ve fısıldadı. "Zanosrit ilk kurulduğu günden beri Mamba'ydım, kızım. Ekibimi ve ekibini, pek haşır neşir olduğun Göçebeleri dahil senden daha iyi tanıyorum ve kimin ne halta yaradığını çok daha iyi biliyorum."

Annarithel gözünü kırpmadan, sinir bozucu bir soğukkanlılıkla mırıldandı. "Ben kimim Katrileah?"

Kadının, soru karşısında burun delikleri şişti. Ametist gözlerinden anıların trajikomik tekrarı geçtiği, sivri parıltıdan belliydi. "Gençsin, Annarithel. Ve incecik bir ipin üzerinde dengede kalmaya çalışan bir planın iplerini son dakika değiştirmeye çalışacak kadar, tecrübesiz..."

"Ben kimim Katrileah?" diye diretti Annarithel.

Kadın bir an gözlerini yumdu, boynunda bir damar seğirdi. "Benim Mamba'msın."

"Ve sen de," dedi Annarithel dudaklarına kötücül bir kıvrım yerleşirken. "Ben ne dersem onu yapacaksın."

Katrileah'yı ayaklarını yere mıhlayan öfkesiyle baş başa bırakıp masaya oturdu ve arkasına uzanıp çekmeceden safiryıldızları çıkardı. Haritayı kucağına koyup, kılıfından çıkardığı pusulayı eline aldığında meraklı gözlerle masaya yaklaşan kimseye bakmadan konuşmaya başladı.

"Bayramın ikinci gününde harekete geçeceğiz. Bir değil, üç değil. İkinci gün olmalı."

Kör Kâhin Luna, puslu göz bebekleriyle boşluğa bakarken boynunu büktü. "Neden?"

Annarithel baş parmağını pusulanın ortasındaki halkaya bastırdığında dişleri yeniden parmağına saplandı, kanı iğneden içindeki sıvıya damladı. "Safiryıldızlara kanını kim akıttıysa, dilek hakkı ona aittir. Safiryıldızlar ben kullanmadığım sürece tamamen işlevsiz. Bugünden itibaren, Kor Alev Bayramı'na kadar her gün taşın konumlarını izleyeceğim. Birinci gün, tahminlerime göre taş Voldracan'da olacak, Sonsuz Tanrı tapınağında saklanacak. İkinci gün yeri değişmeyecek ama üçüncü gün değişmesi muhtemel... Saldırı ekibi, taşın bulunduğu konuma doğru yola çıkacak. Kargaşa ekibi, görevi başlattığında pusuda bekliyor olacaksınız." Kaşlarını kaldırıp, gözleri bir üzerinde bir de safiryıldızlarda dolaşanlara baktı. "Çok geçmeden, tüm diyara haber salacakları kesin. Ve olası bir tehlikeye karşı, taşın konumunu değiştirmek isteyecekler. Çifte eylemlerimize alışmış durumdalar, bunu bekliyorlar. Ve, avantajımız da açık verdiğimizi sandıkları bu düşünce olacak. Harekete geçtiklerinde, saldıracaksınız. Hareket halindeyken, taşı korumaları çok daha zor."

Kaphreim, ağzı kulaklarına vararak tek eliyle Leoraan'in omzunu tutup sarstı. Ama Zehirci, hiç heyecanlı görünmüyordu. Sarı yoğun bakışları, Annarithel'ın yüzüne kilitlenmişti.

Annarithel masadan inip, koltuğun olduğu tarafa geçti. Haritayı masaya serdi ve binlerce denemeden sonra çözdüğü şekilde pusulayı haritanın tam ortasına yerleştirdi. Herkes, kocaman açılmış gözleriyle safiryıldızlara doğru eğildiğinde, Katrileah ve Luna uzaklaşıp geriden izlemeyi tercih etti. Kimsenin dikkatini çekmeyen Yalancı, masaya yakındı ama mesafeyi koruyan kadınlara çok daha yakındı...

Haritanın üzerindeki kan damlası hareketlendi ve ardında hiçbir iz bırakmadan pusulanın harita ile arasında kalan kısma doğru süzüldü. Ansızın, haritanın boyutu genişledi. Herkes irkilerek nefesini tuttu. Pusuladan haritanın kenarlarına doğru ağacın derinliklerine sızan kökler gibi kan çizgileri fırladı. Koku, yakıcıydı. Kadim ve güçlü bir efsundu...

Annarithel, beyaz saçları önüne düşerken safiryıldızlara doğru eğildi. Dileği daha önce hiç ağzına almamıştı. Doğru dilemeye özen göstermeliydi. Kimseye belli etmedi ama masanın altına gizlediği elleri titriyordu.

"Safiryıldızlar benim için parlasın ve kayıp Elysthram'a giden yolu göstersin."

Fısıltısı, sessizliğin içinde yutulup adeta safiryıldızların içine aktığında, safiryıldızların üzerinden yıldız tozunu andıran parlak ışık damlaları havaya kalktı. Yüzleri aydınlattı ve havada asılı kaldı. Annarithel'ın kalbi kulaklarında atıyor, nefesi seğiriyordu. Pusula iğnesi çılgınlar gibi dönmeye ve haritadaki kan çizgileri parlayıp sönmeye; damarlar gibi belirip silinmeye başladı. İğne batıya döndü. Kan çizgileri o yöne hücum etti. Batının, Morlaniar'ın bugüne kadar hiçbir gözün görmediği, hiçbir elin çizmediği detaylı bir haritasını çıkardı. Kabarık bir kan damlası tüm bölgelerin üzerinden geçti ve Morlaniar'ın bariyer sınırına en yakın olan bölgesi Cydval'da durdu. Meydanlar, sokaklar, ormanlar ve nehirler günbegün ortadaydı. "Sonsuz Tanrı Cydval Tapınağı" yazdı kan...

  "Kan damlası sabit kaldı. Şu an tam olarak Cydval Sonsuz Tanrı Tapınağı'nda," diye kontrolsüz bir nefesle fısıldadı Zaashira.

Annarithel başını sallayarak, masanın yanından sıyrıldı ve salonun ortasına doğru ağır ağır yürüdü. Zihninde bir fırtına vardı. Bedeninde hapsolmuş ruhların fısıltıları yükseliyordu, Annarithel onları duyabiliyordu. Çünkü korkuyordu. Sürtük tanrıça şahit ya kız korkudan ölüyordu. Yapacakları, baş koyacakları bu eylemde mantık aranabilecek hiçbir taraf yoktu.

Fısıltılar, hücum edemiyordu çünkü Annarithel'ın kafasının içindeki anılar ona her bir ruhtan çok daha çetin bir şekilde musallat olmuştu.

Vaoryn Joredras, kulaklarında yankılanıyordu.

"Thallieos'un yaşam kaynağı ve içindeki büyünün diyardaki en kudretli güç olduğunu göz ardı edemeyiz. Tek bir hata, yüzlerce kişinin canına mâl olabilir. İnsan Krallar Elysthramları ele geçirdiklerinde zaten kafayı sıyırmışlardı bir de şimdiki hallerine bak. Böyle bir güce kimse dokunmamalı, kimse böyle bir gücü silah olarak kullanmamalı. Bazı şeylerin sınırları olmalı."

Yaşlı Kan Avcısı Cise Lyla'nın sözleri üşüştüğünde, kanı bile ürperiyordu.

"Katrileah'yı tanırım Annarithel. Şüphesiz, safiryıldız haritasıyla kayıp Elysthram'ı bulmayı amaçlıyor. Ve taşla yapmak istedikleri... tanrıçam biliyor ya, o kadın deliliğin vücut bulmuş hali."

Ve sonra, bir zamanlar olduğu kadın yalnızca kaderine olan inancıyla yaşamayı seçen Kan Avcısı gözünün önünde belirdi.

"Bunu yapamaz. Tek bir taşla koca bir krallığa baş kaldıramaz. Mamba'yı ben de tanıyorum Cise ve o Molzeun'un aksine intihar olduğunu bile bile bu deliliği yapmaz."

Annarithel, yutkunurken eliyle boğazını sıvazladı ve aşağıya indi göğsünü tırnaklarıyla hafif çizikler bırakarak ovuşturdu. Katrileah yapamamıştı. Annarithel bunu yapabileceğine gerçekten inanmış mıydı? Bilemiyordu. Elysthram'ı çalmak o kadar uçuk ve imkânsız bir fikir gibi geliyordu ki bir zamanlar, düşüncesini bile sindiremiyordu.

Şimdi Mamba, kendisiydi. Tek bir taşla koca bir krallığa baş kaldırmak üzereydi.

Deliliğin vücut bulmuş haliydi.

Omzunun üstünden bir yırtıcı gibi onu izleyen Katrileah'ya baktı. Başını çevirip, gözlerini avuçlarında dolaştırdı. Zaafı, onu ele geçirmişti ve bunu engellemek için hiçbir şey yapmamış daha büyük yudumlarla içmeye devam etmişti. Güç... Güç, onu ele geçirmişti.

Herkesin aklına kazıyacağı bir canavar olmayı kabullenmişti. Ve, başarmıştı. Ama en kana susamış canavarların bile hayatlarında yerine getirmek istedikleri biricik bir gayeleri olurdu. Delilerin bile, ruhlarının hapsolduğu yalnızlık çayırlarında; gerekirse sonsuza kadar koştukları bir amaçları olurdu. Ellyro, intikam, acı ve nefret birbirine geçmiş kanında bir amaç için gümbürdüyordu. Ama düşünmeden edemiyordu. Annarithel ne için yalnızlığının çayırlarında koşuyordu? Eğer Elyshtram'ı ele geçirip İnsan Krallar'ın karşısına dikilmekse, neden kalbinde bunu inkâr eden farklı bir ritim peydahlanıyordu?

Omzuna bir el dokunduğunda irkildi. Leoraan'in yüzünde Annarithel'ın içindeki savaşın farkındaymışçasına bir ifade vardı. Endişeliydi, korkuyordu. Kızın omzunu bırakıp, karşısına geçtiğinde tüm gözler onu gördüğü için yüzündeki tüm kasları gevşetti. Endişeden eser kalmadı. Buz gibiydi. Ama ikisinin arasına sıkışan fısıltısı mimiklerine çok tezattı.

"Eğer şimdi istersen, tüm bunları durdurabiliriz. Sen Zanosrit'in Mamba'sısın Annarithel. Hiçbir kararını sorgulayamazlar. Eğer şimdi istersen, geri dönebiliriz." Annarithel'ın kaşları çatıldığında, rol icabı gülümsedi ama sözleri hiç neşeli değildi. "Senin yaptığını, Zanosrit'i kuran melez bile yapamadı. Adını bilmeyen, intikam ateşini görmeyen hiç kimse kalmadı. Senin adınla aramıza katıldılar, senin adında cesaret buldular. Ama durmak istersen şimdi tam sırası. Çok fazla ölüm var Annarithel. Bu bir başkaldırıdan çok daha fazlası olacak." Duyguları onu ele geçirdi ve kestiği rolü üzerinden attı. Üzerlerinde dolaşan hiçbir bakışı umursamadan Annarithel'ın yüzüne doğru eğildi. "O taşı ele geçirdiğinde, üzerine öyle bir sorumluluk alacaksın ki o andan itibaren gerçekleşecek her ölüm sana yazılacak. Bunu bilecek kadar, sağduyulu bir yanın kaldığını biliyorum. Bir kaleyi ele geçirebilirsin, bir orduyu yönetebilirsin, cesaretinle çıplak ellerinle bile İnsan Krallar'ın karşısına dikilebilirsin ama o taşı ele geçirirsen hiçbir şeyin geri dönüşü olmayacak." Gözlerini kapattı, açtığında kıza diz çöküp yalvarmayla eşdeğer bir bakış attı. "Bazen, inandığın yolda takılıp düşmen gereken bir taşın üzerinden atlayıp geçer ve ardına bakmadan koşmaya devam edersen önünde sonunda o yol seni yutar. Üzerinden atladığın taşın bir uyarı olduğunu, ileride seni dikenli kayalıkların beklediğini anladığında çok geç kalırsın."

Annarithel'ın bakışları Leoraan'in göğsüne kaydı, kehribar gözlerinin daimî ışıksızlığı çok daha derin bir karanlığa kavuştu. Elini tereddütle Leoraan'in kalbinin, Zanosrit mührünün üzerine yasladığında adam derin bir nefes aldı. Kaşlarını çattı kız, bakışları yavaşça Zehirci'nin yüzüne kaydığında Leoraan'in gördüğü ifade midesini düğüm düğüm etti. Teslimiyet vardı, kabulleniş ama inanç yoktu. "Artık çok geç Leoraan. Ben taşın üstünden çok uzun zaman önce atladım," dedi Annarithel ve dudaklarını bile oynatmadan fısıldadı. "O yol beni, kardeşimin ölümüne yürürken çoktan yuttu."

Zanosrit'in Mamba'sı Annarithel Orvira ellerini kalçasında kavuşturup, tarihi baştan yazacak Zanosrit'lere doğru döndü.

"Kor Alev Bayramı Loiiraac kutlamaları ikinci günde Orson ölecek. Kargaşa, bize kucak açacak ve Elysthram kollarımızın arasına düşecek."

Annarithel'ın kendi ağzından dökülenlerin aksine yolunun üzerinde, onu geri döndürebilecek bir taş, bir engel daha vardı.

Ve o gün, üzerinden atlamayacak o taşı tamamen ortadan kaldıracaktı.

Ve bölüm sonu!

Hislerinizi merak ediyorum... Şu ana kadar bölümler nasıl ilerliyor? Beklentileriniz ve teorileriniz var mı?

Annarithel davasında pekala haklı ama sizce sınırı aşıyor mu?

Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin!

Kendinize iyi bakın

Continue Reading

You'll Also Like

755K 17.4K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
6.5M 499K 62
''Şeytanın bileklerinde saklıdır belki de insanlığın rehberi zira böylesine bir insanlık yalnızca ondan öğrenilmiş kadar kötü olabilirdi.'' Her şeye...
2M 96.6K 54
"Eksiklerimiz kusurlarımız değildir." Ailem beni hep bunu söyleyerek büyütmüştü. Eksikleri olan insanları dışlamamayı, onları sevmeyi öğretmişlerdi...
2.5M 104K 27
Psikiyatrist, karanlık kadar çekici ve zeki bir adam... Şizofren, öldürücü güzellikte bir kadın... Her şey çok normaldi ta ki kadının aslında şizofre...