Yıldız Kayarken Dilek Tutulmaz

By EmineCann

25.6K 2.9K 2.9K

Esin, 24 yaşında bir sarışın. Sırf 'en çok yağış alan bölge neresi' sorusu geldiğinde gözlerim diyebilmek içi... More

•Tanıtım•
En Uzun Gece
Babil Kanunları
Umut Hırsızı
Yıldız Tozu
Perili Köy
Birinci Yalan
Tabut ve Yıldızlar
Otogar Soğuğu
Bir Kitabın İlk Sayfası
Boş Sayfada Tutan Kir
Tutuklu Olmak
Ölü Toprağa Düşen Yağmur
Kendimden Kaçarken
İstiyorum/İstemiyorum
Kül
Vedalar
Yaralar
Nadasa Bırakılmış Hayatlar

Sağanak Gökyüzü

528 69 43
By EmineCann

Selam canlar! Hikayelerim için bir tiktok hesabı açtım. Hesabın adı @eminecankitaplari Aranızda tiktoku aktif kullananlar, sevdiğiniz kesitlere edit yapmak isterseniz bunu mutlaka benimle paylaşın, mutlu olurum ve hesapta paylaşırım ❤️ keyifli okumalar <3

***

Sarılı olduğum sıcak bedene daha sıkı sarılarak homurdandım ve zaten kapalı olan gözlerimi acıyla bastırdım. Kafamın içinde bir fil ordusu koşuşturuyormuş gibiydi. Tek gözümü zorlukla açtığımda kanepede yattığımı yeni fark ediyordum. Üstelik sarıldığım şey Bay A'nın sıcak bedeniydi. Şafak sökmek üzereydi ve sabahla gece arasına sıkışmış gri tonlar perdeleri olmayan pencereden usulca salona sızıyordu. Sağanak halinde yağan yağmurun sesine uyanmıştım. Gözlerimi kırpıştırarak Bay A'nın yüzünü izledim ve birkaç saat önce olanları hatırlamam çok sürmedi. Ona her şeyi anlatmıştım ve bundan pişmanlık duymuyordum. Sanki kimselere söyleyemediğim bir derdi yoldan geçen bir yabancıya anlatmış ya da bir kağıda yazıp denize atmış gibiydim. Bay A'nın bunu ben istemedikçe konuşmayacağına emindim. Nefes alışverişleri düzenliydi ve yüzünde uykunun en derin yerindeymiş gibi bir ifade vardı. Yüzüne bakarken derin bir iç çektim ve bu hareketimden sonra kendime hayret ettim. Ne ara bu yabancıya bakıp iç çekecek hale gelmiştim? Yine de bunun için kendime kızmıyordum. Kim olsa onunla birkaç gün geçirdikten sonra deli divane olurdu.

Dışarıda kendini göstermeye çalışırcasına artan yağmur sesine kulak verip sessizce doğruldum ve onu uyandırmadan kalkmayı başarabildim. Üzerime sarılı battaniyeyle birlikte kalkarak hiç düşünmeden sürgülü kapıyı açtım ve bardaktan boşalırcasına yağan yağmura teslim oldum. Dışarıya adımımı atar atmaz üzerimdeki battaniyeyi geride bırakmıştım. Hiç düşünmeden kollarımı açtım ve yüzümü gökyüzüne döndüm. Bunu yaparken gülüyordum ve derin nefesler alıyordum. Yüzümde beliren ifade rahatlamış bir ifadeydi. Sanki bir yanım özgürlüğüne kavuşmuş gibiydi. Ben bu deliliği yaparken çok geçmeden sürgülü cam kapının sesini işittim. Diğer deli de bana katılmaya geliyordu.

"Hasta olacaksın!" Uykulu sesini duyduğumda gülerek ona döndüm. "Sağanak gökyüzü bu, hasta etmez."

Bir süre anlam vermeye çalışan bir bakış attıktan sonra bu isteğinden vazgeçti ve gülmeye başladı. "İlk kez duyuyorum. Nedir bu sağanak gökyüzü?"

Sanki bilmediği için onu ayıplıyormuş ve bu çok yaygınmış gibi bir tavır takınarak güldüm. "Kül olmuş ölülerin yağmuruna sağanak gökyüzü denir Bay A."

Söyleme şeklime kahkaha atarak güldü. "Hangi bilimsel makalede yazıyor bu bilgi?"

Yüzümü gökyüzüne döndüm ve yağmura beni arındırması adına izin verdim. "Baksana... Gökyüzü sağanak olup yağıyor üzerime. Koskoca göğün yükünü kaldıramıyorum."

Gözleri, yüzünü ıslatan yağmur yüzünden zorlukla açıldı ve tek elini bana doğru uzattı. "Ağır geliyorsa birlikte sırtlanırız gel hadi."

Hiç düşünmeden ona doğru bir adım attım ve hemen ardından diğer adımlarım birbirini kovaladı. Elimi tutar tutmaz içeriye koşmuştu. Gülmeye başladım. "Ne bu acele Bay A? Yağmurun altında dolandırıcıdan iyi bir insana mı dönüşüyorsun?"

Cam kapıyı kapatırken suratı asıldı. "Mizah yapabildiğimize göre kendimize gelmişiz, gidip kurulanalım." Hemen ardından merdivenlere yöneldi ve ben de refleks olarak onu takip ettim. Adımlarının ardında ıslak ayak izleri bırakıyordu. Arkasına döndüğü sırada ayak izlerine bakmış olduğumu fark etmiş olacak ki kahkaha attı. "Yarın temizlik günün... Yıldız tozundan külkedisine dönüşmek senin için sorun olmaz umarım."

"Anlamadım," derken kaşlarım çatılmıştı. Banyo kapısına yaslanıp kollarını kavuşturarak muzip bir şekilde yüzüme baktı. "Kızım sen bundan sonra benim için çalışacaksın. Çalışmadan tüm imkanlarımdan faydalanabileceğini mi sandın? Oradan bakınca yardım kurumuna benzer bir halim mi var?"

Göz bebeklerim şaşkınlıkla büyürken aklıma ilk geleni söyledim. "Evet yardım kurumun var çocuklara eğitim veriyorsun hatırladın mı? Hatta ben de borcumu orada çalışarak ödeyecektim."

Tek kaşı havaya kalktı. Açıklamama gülmemek için zor duruyor gibiydi. "Düşündüm taşındım ve öğretmen maaşınla benim sana vadettiğim yeni hayatın masraflarını karşılayamayacağına karar verdim. Atanamayan öğretmenlerden haberin var mı senin?"

Az önce şaşkınlıktan açılan gözlerime şimdi de ağzım eşlik ediyordu. "Ciddi olamazsın! Sen bu kararı verirken ben neredeydim tam olarak?"

"Senin kararırın pek önemi yok desek daha doğru olur."

"Yahu sen köy ağası mısın? Dağ ayısı mısın? Bunlar nasıl sözler Bay A herifi!"

Gülmeye başladı ve gamzeleri yanaklarında bir manzara gibi belirdi. Hayır Esin! Şu durumdayken adamın yüzündeki gamzeye mi vuruluyorsun?

"Çok düşündüm Esin." İşte şimdi sesi ciddileşmişti. İsmimi dudaklarının arasından duymak her seferinde tuhaf hissettiriyordu. Cümlesine devam etmesini beklerken banyoya yöneldi. Hiç düşünmeden arkasından gittim. "Ee devam etsene, çok düşündün?"

Çekmeceyi açıp kurutma makinesini çıkarırken sözlerine devam etti. "Evimde, benimle yaşayacaksın. Kendi alanımı korumam gerekiyor ve bunu sana tavizler vererek yapamam. Bu sebeple sadece etüt merkezinde değil, evde de patronun olmaya karar verdim. Sadece Issızlar'a söylediğimiz yalana devam edeceğiz ve senin sevgilim olduğunu bilmeye devam edecekler -ki bu da senin güvenliğin için. Başka soru varsa alayım?"

Bir süre düşündüm ve söyledikleri makul geldi. Hem bu durum bir ömür sürmezdi. Benim bu durumu kafamda tarttığımı anlamış olacak ki elini uzattı. "Var mısın yıldız tozu?"

Birkaç saniye onu bekleterek fazladan düşündükten sonra uzattığı elini sıktım ve güldüm. "Varım patron. Birkaç çamaşır ve bulaşık yıkamaktan kimseye zarar gelmez herhalde..." Ben bunu söyleyip kendimi rahatlatmaya çalışırken o ise bu tezimi çürüten bir kahkaha attı. Kurutma makinesinin fişini taktı ve önüne geçmem için işaret etti. "Gel önce seni kurulayalım."

İtiraz etmeden aynanın önüne geçtim ve o saçlarımı kurutmaya başlarken aynadaki yansımama baktım. Günlerdir rahat uyuyamamış olmaktan göz altlarım çökmüş durumdaydı. Saçlarım ıslak bir şekilde yüzümü kapatıyordu. Kendi yansımamın hemen ardında olan Bay A'yı izlemeye geçtim. Vücudu benden iriydi ve arkamda sırtımı yaslayabileceğim bir duvar kadar sert duruyordu. Elimde olmadan bu görüntüye gülümserken buldum kendimi. Görünüşümüzdeki zıtlıklar hoşuma gitmişti.

Kurutma makinesini çalıştırıp saçlarımı ayırdı ve özenle kurutmaya başladı. Başta ona izin verdim fakat dakikalarca

kurutmaya çalışıp hala bir arpa boyu yol almadığını görünce kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Ver ben halledeceğim."

"Bırak kızım öğreniyoruz işte."

"Böyle öğrenmek olmaz Bay A. Sinirlerim bozuldu ver şunu." Sağa sola sıcak havayı salladığından iyice gerilmiştim.

Almaya yeltendiğimde yüzüme tuttu ve anında sinirle üzerine atladım. "Dur düşüreceksin bizi!" Kahkahalar atıyordu. Yine de dinlemedim ve elindeki kurutma makinesini zorla aldıktan sonra yüzüne tutmaya başladım. "Nasıl oluyormuş?"

"Oh çok güzel oluyormuş, ısındım." Yok yok, yeryüzünde bu adamı iflah edecek hiçbir şey yoktu.

Bir süre sonra pes edip kurutma makinesini bıraktım ve odama yönelmek adına banyodan çıktım. "Gidiyorum Bay A. Ne halin varsa gör."

"Hemen gidip uyu bence de, yarın erken kalkıp kahvaltımı hazırlayacaksın."

Tam kapıdan geçiyordum ki hızla ona dönüp şimşek çakan bakışlarımı ona çevirdim. Bunu yaparken içimden 'ben az önce neyi kabul ettim' diyordum.

Tam ağzımı açacaktım ki bunun fayda sağlamayacağını düşündüm ve söyleyeceklerimi yutarak ona parmak salladıktan sonra odama koştum. Hiç olmazsa tamamen içime atmamıştım. Birkaç kuru kıyafet çıkardıktan sonra hızlıca üzerime giydim ve kendimi yatağa girmeye zorladım. Yorgun hissediyordum. Günün en sevmediğim vakti gelmişti. Yatağa girip tavanla göz göze geldiğim zaman suç işleyen bir çocuk gibi hissediyordum. Tavanla bakışmak kendimle yüzleşmekti aslında... Kendimle bu gece fazlasıyla yüzleştiğimden yan döndüm ve gözlerimi yumarak uykuya teslim oldum.

Kapıma kuvvetle vurulduğunu duyduğumda istemeye istemeye gözlerimi açtım. Bay A, bir yandan kapıya vuruyor diğer yandan sanki çok az ses çıkarıyormuş gibi üstüne söyleniyordu. Uykulu olduğum için idrak etmekte zorlanıyordum ve duyduğum tek şey "kahvaltım nerede"ydi. Bu adam gerçekten delirmiş olmalıydı. "Daha saat çok erken!" diye bağırırken yüzümü yastığa gömdüm. Bağırmamla kapım açıldı ve Aksel içeriye daldı. Hızlıca kalkıp söylenmeye başladım. Beyefendi giyinip hazırlanmıştı. "Sen hep böyle erken mi kalkarsın?"

"Evet," derken kollarını kavuşturdu. "İlk günün diye bu defalık maaşından kesmiyorum. Kalk hazırlan yolda giderken simitle yapacağız kahvaltıyı mecbur." O konuşurken hayretle onu izliyordum. Kendini fazla kaptırmıştı. Ona kaşlarımı çatarak cevap verdim. "Odamdan çıkarsan hazırlanacağım."

Dudakları muzip bir şekilde kıvrıldı. "Sırtındaki ölünün külleri görmediğim şey değil, yıldız tozu."

Ona tehlikeli bir bakış attım. "Unutsan senin için daha iyi olur."

Tehlikeli sandığım bakışım yeteri kadar tehlikeli görünmemiş olsa gerek keyifli bir kahkaha attı. "Uf korkudan unuttum o müthiş sırtı merak etme."

Resmen benimle dalga geçiyordu. Ona daha fazla cevap vermedim ve çıkması için kolundan çekiştirerek kapı dışarı ettim. "Temel eğitime birbirimizin özel alanına saygı göstermekle başlayalım Bay A."

"Bayılıyorum şu hazır cevap hallerine." Sözleri suratına kapıyı kapatmamla yarım kaldı ve sonunda hazırlanmaya başlayabildim. Üzerime buz mavisi korseli bir gömlek giydikten sonra altıma da dar kesim kumaş bir pantolon giymeyi tercih etmiştim. Bugün ilk kez derse girecektim ve çok heyecanlıydım. Bay A ile yaptığımız konuşmayı hatırlarken yüzümdeki gülümseme istemsizce söndü. O yorgunlukla eve gelip bir de onun kişisel yardımcılığını yapacaktım. Bu düşüncelerin canımı sıkmasına izin vermemek adına derin bir nefes aldım ve son hazırlıklarımı yaparak odadan çıktım. Ahşap merdivenlerden inerken sesini işitebiliyordum. Telefondaydı ve sanırım Baran ile konuşuyordu. Keyifli ses tonundan belliydi. "Hazırım," dedim ve karşısına geçerek sahte bir sırıtma yerleştirdim yüzüme.

"O halde gidelim," derken baştan aşağı süzdü beni ve elime bir anahtar tutuşturdu. "Yedek anahtar sen de kalsın."

Anahtarı hızlıca çantama attım ve evden çıkabildik sonunda. Şu son iki gün iki yıl gibi gelmişti. Arabaya bindikten sonra kemerimi taktım ve ilerlemesini bekledim. Ara ara ona bakmadan duramıyordum ve gözlemlediğim kadarıyla bugüne dalgın başlamıştı. Kafasında bir şeyler olduğu belliydi. Sessizliğe dayanamayıp konuşan ben oldum. "Sen de bir şeyler var."

Bana kısa bir bakış atıp dudaklarına sinsi bir ifade yerleştirdi. "Beni tanımaya başladın demek. Hızlı öğrenmen hoşuma gidiyor ama sorgulayan bakışları sevmiyorum yıldız tozu." Duraksayarak arabayı kenara çekti ve bana dönerek konuştu. "Tabii o sorgulayan bakışların bu kadar çekici olmasını beklemiyordum, gafil avlıyorsun beni."

"Çekici bakışlarımdan kastın aç olduğum için öfkeli bakmam sanırım."

🪐

Bay A ile olan sinir bozucu, kısa ama bana yıllar gibi gelen bir yolculuktan sonra sonunda etüt merkezinin önüne gelmiştik. Buraya ilk geldiğim zamanda tabelasına gereğinden fazla bakmıştım. Yine aynı şeyi yaptığımda o da fark etmiş olmalı ki koluma dokundu ve onun dokunuşuyla dalgınlıktan sıyrıldım. "Bir şeye mi takıldın?"

Soruyu soran ses tonu takıldığım şeyi zaten anlamış gibiydi. "Sitare ne demek?" Lafı dolandırmadan sorduğumda bu tavrım hoşuna gitmiş gibi bir bakış takındı. "Yıldız demek... Sitare." Bir kelimenin anlamını duymanın beni bu denli şaşırtacağını düşünmezdim. Henüz yüzümdeki şaşkınlık gitmeden konuşmaya devam etti. "Hayat tesadüflerle doludur Sitare. Fazla takılma buna."

Az önce bana Sitare demişti ve buna şaşırmamı bekliyordu. Yıldızlara olan takıntımdan sonra karşıma bunun çıkması evet fazlasıyla tuhaftı ama sonuç olarak yıldızlar benim değildi. Bunun tesadüf olması mümkündü. İçim içimi yerken rahat bir ifade takındım. "Evet her neyse... Derse geç kalacağım."

Gözlüğünü çıkarıp arabaya attıktan sonra bana yetişmeye çalıştı. "Bekle de sınıfını göstersinler sana."

Sesini işitince hızlı adımlar atmayı bırakıp onu bekledim. Koluma girmesini beklemiyordum. Bana eşlik etmek için olmasına rağmen ona ters bir bakış attım.

Öğrenci işlerinin yapıldığı küçük, cam ofise doğru yöneldik ve geçmem için kapıyı açtı. Gülümseyerek teşekkür ettim ve sekreter masasına geçtim. Bizi orta boylarda, esmer ve oldukça alımlı genç bir kadın karşıladı. "Hoş geldiniz Aksel Bey," dedikten sonra bana da aynı gülümsemeyle karşılık verdi. Aksel ise kolumdan çıkarak söze girdi. "Sekreterimiz Yasemin..." dedikten sonra beni işaret etti. "Yeni tarih ve coğrafya öğretmenimiz Esin." Bana içtenlikle gülümseyen kıza aynı şekilde karşılık verdim. "Merhaba, memnun oldum."

"Öğrencilerimiz çok usludur Esin Hanım. Burayı çok seveceğinize eminim." Bunu söylerken ses tonundan öyle olmadığına dair bir ima almıştım. Gülümseyerek karşılık verdim ve Aksel'e döndüm. "Seni akşama doğru alırım," diyerek benimle vedalaştı ve hızlıca gözden kayboldu. O çıktıktan sonra Yasemin beni sınıfıma götürdü. Etüt merkezinin üst katına çıkarken muhabbet etme şansımız oldu ve onun idarecilik yaptığını öğrendim. Hem idarede çalışıyor hem de son sınıfların edebiyat dersine giriyordu. Bana sınıfımı gösterdiğinde ona veda ettim ve yaklaşık 15 kişiden oluşan sınıfa geçtim. Ben sınıfa girene kadar gülüşüyorlardı ve ben girince gülüşmeler yerini meraklı bir sessizliğe bıraktı.

Sonrasında onlara kendimi tanıttım ve en önden başlayarak isimlerini söylemelerini rica ettim. Gözlemlediğim kadarıyla aşırı şakacı ve matrak bir sınıfla karşı karşıyaydım. Tanışma faslımız bittiğinde ise derse giriş yaptım. Daha önce depoda gördüğüm ikiz kardeşlerde buradaydı. Feda ve Vefa... İkisi de diğerlerinin aksine suskundu ve ben onların hikayesini deli gibi merak ediyordum.

🪐

Etüt merkezinin terasına çıkmıştım ve şehrin kargaşasını izlerken kahvemi yudumluyordum. Tabii bunu kafası rahat bir insan profilinde yapmıyordum.  Uzun süredir yiyip içtiğim hiçbir şeyden tat almıyordum. Arkamdan yavaşça yaklaşan topuk seslerini duyduğumda o tarafa doğru döndüm ve Hale'nin boş bakan gözleriyle karşı karşıya kaldım. Burada ne işi vardı ki?

Birbirimize pekte dostça olmayan bakışlar attıktan sonra konuşan o oldu. "Burada işe başlamışsın."

"Evet," dedim düz bir sesle.

"Kendini fazla alıştırma, senin gibilerinden çok gördük." Sesinin kendine has sert bir tonu vardı ve benimle o tonlamada konuşuyordu. Ayağa kalkıp kahvemi masaya bıraktım ve önüme düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına ittikten sonra hırslı bir bakışla ona doğru yürüdüm. "Neyin acısını benden çıkarmaya çalışıyorsun?" Hemen ardından keyifli bir maske takarak güldüm. "Ah gerçi tahmin edebiliyorum." Tam yanından süzülüp geçecektim ki kolumu sertçe tutarak beni kendine çevirdi. Bunu yapar yapmaz hışımla kurtardım ondan kolumu.

"Kendine fazla güveniyorsun değil mi? Peşine takıldığın Mirza'yı ne kadar tanıdığını sanıyorsun?" Mirza ismini bilerek kullandığından emindim. Göz devirerek sessiz kaldım ve boş sözlerini dinlemeye devam ettim. "Ben sana söyleyeyim mi Esin? Hiç tanımıyorsun. Tanımadığın için yanındasın. Bazı insanları iki kez tanırsın sözü var ya hani... Sen onu en acı şekilde yaşayacaksın."

Bu neydi şimdi? Ona inanmamı beklemiyordu herhalde. Aynı umursamaz bakışımı takınarak derin bir nefes aldım ve onu iplemediğimi belirten bir gülüş attım. "Zavallısın." Hemen ardından hızlıca terastan ayrılmıştım. Neyseki bu kez beni tutmaya kalkmadı. Sözleri saçmalık gibi gelse bile Bay A'yı tanımadığım hakkında doğru söylüyordu. Yüzüne geçirdiği bin bir farklı maske vardı ve bu maskeler matruşka bebekler gibiydi. Hepsinin altından başka bir yüz çıkıyordu. Etüt merkezinin dışına çıktığımda hava iyice kararmıştı ve Bay A hâlâ ortalıklarda görünmüyordu. Sokağın sağına ve soluna baktıktan sonra kendi içimde gelmeyeceğine kanaat getirdim ve bir yön belirleyip o yöne doğru yürümeye başladım. Bazı şeyleri vaktinden fazla beklememek gerekirdi ve ben denizi olmayan bir şehirde gemi bekleyecek ahmaklığı yıllar önce bırakmıştım. 

Continue Reading

You'll Also Like

914K 64K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
453K 16.9K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
1.9M 69.9K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
151K 9.2K 24
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...