YERALTI

By ianinprensesi

1.1M 50.9K 4.5K

Aras Soykan, Kendi karanlığının içinde, kaybolmuş ruhunun son parçasında nefretini, öfkesiyle körükleyerek in... More

Bölüm 1: YERALTI
Bölüm 2: KARANLIK
Bölüm 3: MAHKEME
Bölüm 4: KAFES
Bölüm 5: MOTOSİKLET
Bölüm 6: AĞVA
Bölüm 7: TELEFON
Bölüm 8: ŞİRKET
Bölüm 9: VEDA
Bölüm 10: ATEŞ
Bölüm 11: SALDIRI
Bölüm 12: ANAHTAR
Bölüm 13: PLAN
Bölüm 14: KOKU
Bölüm 15: ZİNCİR
Bölüm 16: BULUŞMA
Bölüm 17: KÛRA
Bölüm 19: MESAJ
Bölüm 20: PARTİ
Bölüm 21: KAN
Bölüm 22: KAYBOLMUŞ
Bölüm 23: CEVAPLAR
Bölüm 24: TUTSAK
Bölüm 25: DÖVME
Bölüm 26: NEFRET
Geri Döndüm!
Bölüm 27: KORKU
Bölüm 28: ÇİZGİ
Bölüm 29: DOSYA
Bölüm 30: SOĞUK DENİZ ~ FİNAL
İkinci Kitap - Duyuru, Tanıtım ve Kapak

Bölüm 18: AİLE

30.8K 1.5K 86
By ianinprensesi

Bölüme başladığınız tarihi ve saati buraya yorum olarak bırakabilirsiniz!


Bölüm Şarkısı: Nightcore - Good Intentions

***



Bölüm 18: AİLE

Gözlerimi araladığımda burnuma nüfuz eden ilaç ve alkol kokularını birbirinden ayırt edebilmiştim. Bir hastane odasındaydım. Etrafın beyazlığı ve kokuların ağırlığı bu yüzdendi. Doğrulmak için kendimi kastığımda, boşluğumdan sızılan ağrıyla kısık bir inleme sesi dudaklarımdan kaçtı. Sesim odanın içinde yankılanır yankılanmaz ona eşlik eden topuklu ayakkabıların sesiyle kaşlarım çatılmıştı.

Başımı sol tarafıma çevirerek odanın kapısına baktığımda Rüya'yı görmüştüm. Hızla yanıma gelirken, "Ah, sonunda uyandın..." dedi ve beni hızla kendine çekerek sarıldı. Aniden bana bu kadar samimi davranmasına mı şaşırsaydım yoksa boşluğumdan yayılan acı yüzünden çığlık mı atsaydım ikileminde kaldığımda, "Rüya," dedi Aras. Uyarı dolu sesi, Rüya'nın kollarını yavaşça çözmesine ve beni dik bir pozisyonda oturtmasına neden olmuştu. Derin bir nefes alarak elimi ağrıyan yere koydum ve "Teşekkürler," diye mırıldandım.

Gözlerim yavaşça odanın içinde Aras'ı bulurken, "Neler oldu?" diye sordum düz bir sesle ve odanın kapısı iki defa tıklatılarak aralandı. Beyaz saçlı, kafasının ortası kelleşmiş uzun iri yapılı bir adam odaya girdiğinde gülümseyerek Aras'ın, Berk'in ve Rüya'nın yüzüne baktı ve uzun bacaklarının sağladığı kolaylıkla üç dört adımda yanı başıma geldi. Bir müddet beni inceledikten sonra "Hastamız da uyanmış," dedi klasikleşerek.

Gülümseyerek doktorun yüzünü incelediğimde elinde tuttuğu dosyaya bakarak, "Geliş Nedeni: Kesici aletle yaralanma," dedi ve göz ucuyla batın bölgeme baktı. "Naproksen ve ağır ağrı kesicilere karşı alerjik etkenler, iki buçuk santimlik bir kesik ve iki santimlik derinlik," diye devam etti. Sonra gözleri Aras'a kaydı ve devam etti. "Kesici alete sürüldüğünü tahmin ettiğimiz ve hastanın bedenine sürekli acı ve yanma hissini veren ilacın adı da 'Kapsaisin,' genellikle artrit, kas ve eklem ağrılarının semptomatik tedavisinde kullandığımız bir ilaçtır," dedi. Derin bir nefes alarak bana döndüğünde, "Alerji nedenlerin hakkında bir bilgin var mı?" diye sordu.

Başımı iki yana salladığımda doktor tekrardan Aras'a dönerek, "Ağrı kesicilere bedenen verdiği tepkiler, bayılma, ciltte kabarma ve aşırı derece titreme, kapsaisin ilacına da aynı tepkiyi vermesine neden olmuş. Fakat bu ilaca verdiği tepki diğer ağır ağrı kesiciler verdiği tepki ile birebir aynı değildi, daha çok bilincini açık tutmuş ve yanma hissini iliklerine kadar hissetmiş olmalı," dedi. Aras düz bir ifadeyle, "Yani?" diye sordu.

"Sonuç olarak Deniz Hanım'ın pek bir şeyi yok Aras Bey. Sağ alt karın bölgesine dikiş atıldı bir hafta, on gün sonra dikişi aldırmak için hastanemize uğrayabilirsiniz. Bunun dışında ağrı kesici kullanması gerekirse en hafiflerinden kullanmasını tavsiye ederim, içeriğine bakmayı sakın ihmal etmeyin. Alerjisi olduğu içeriklerin çıktısı da bu," diyerek elindeki kâğıdı Rüya'ya verdi ve devam etti: "Çok ağrın olduğunda, yarım saat arayla iki ağrı kesici alabilirsin."

Elindeki dosyaya bir şeyler yazdıktan sonra, "Çıkış işlemlerinizi yaptırabilirsiniz," dedi ve bana dönerek, "Geçmiş olsun Deniz Hanım, her kapkaççıya karşı koymaya çalışmayın, canınızdan olabilirsiniz," dedi ve gülümseyerek odadan ayrıldı. Çatık kaşlarla arkasından bakarken, "Polisi başımızdan def etmemiz lazımdı," dedi Rüya.

Başımı tamam dercesine sallandıktan sonra sırtımı yastığa biraz daha yasladım ve tavanı izlemeye koyuldum. Kapıdan gelen sesle, gözlerim tekrar kapıya kaymıştı. Berk ve Rüya odadan çıkmış, Aras ile yalnız kalmıştım. Ağır hareketlerle yaslandığı duvardan doğrularak yatağa yaklaştı ve yatağın kenarına oturarak gözlerini gözlerime dikti. Siyah gözleri yine beyazın yansıması ile bulutlu bir geceyi anımsatıyordu fakat bu gece parıltılı değildi. Düz ve bomboş hissettiriyordu.

"Nasıl hissediyorsun?" derken sesindeki umursamazlık afallamama neden olmuştu. Umursamıyorsa neden soruyordu ki? "Sıradan, her zaman ki gibi," diyerek omuz silktim ve karın bölgemden gelen sızıyla yüzümü hafifçe buruşturdum.

"Hareketlerini kısıtlamalısın dikişlerin var," dedi Aras. Başımı tamam dercesine salladıktan sonra gözlerine baktım ve "Şu Kûra denilen velet kimmiş, öğrenebildin mi?" diye sordum merakla. Kaşlarını kaldırarak bana baktıktan sonra bu sefer omuz silken o olmuştu. "Peşinden birkaç adamımı yolladım," dedi ve kinayeli bir sesle devam etti: "Ümit tekrardan Yeraltı'na indi, belki bilmek istersin."

Başımı iki yana salladıktan sonra, "Ümit zerre kadar umurumda değil," diye fısıldadım gerçeği. O Yeraltı'nda benim için önemli olan bir şey varsa o da sadece annemdi. Başka hiçbir şey yoktu orada bana ait.

"Sana verilen telefon..." dedi Aras, konuşmaya başladığında karşı duvara kilitlenen gözlerimin yeni odağı olmuştu. "Annenindi," diye devam ettiğinde, "Buluşmayı senin planladığını düşünmüştüm, telefondan da haberin vardır sanıyordum. O yüzden yanımdaydı," dedim.

"Benim planım anneni görmen değildi. Seni daha fazla teşvik etmekti. Anneni görmek yerine onun dokunduklarını ve yarattıklarını görecektin böylece Mete'nin amacını öğrenmek için daha fazla uğraşabileceğini düşündüm, fazla vaktimiz olduğunu sanmıyorum," dediğinde, hafifçe gülümseyerek, "O zaman tedbirsiz davrandın Soykan," dedim.

"En azından artık karşımda ne yapacağını bilmeyen o kedi yavrusunun olmadığını görebiliyorum," dedi memnun olmuşçasına. Beyaz çarşaflara diktiğim gözlerimi kaldırıp Aras'a baktım. "Mete'den öğreneceklerim... Onların ne olduğunu bilmiyorum ama anneme göre bu süreç içerisinde senin yanında güvendeymişim," dedim, annem farkında olmadan Aras'ın beni koruyacağını dile getirmişti. Böyle bir şeye ihtiyacım olmadığı düşüncesini kıran Kûra yüzünden şu an güvenebileceğim tek kişi Aras oluvermişti bir anda.

"Buna inanıyor musun?" diye soran Aras'a, inanmadığımı belli eden bakışlar atıp hafifçe gülümsedim ve "İnanmıyorum ama başka şansım yok," dedim. Aras'ın buz gibi olan bakışları bir anlığına çatladığında, gözlerimi ondan kaçırdım.

Derin bir nefes alarak, "Sana körü körüne güvenip canımı emanet edecek değilim Aras, sadece kardeşime söylediğimiz gibi şu an karşılıklı bir çıkar ilişkisindeyiz. Sen Mete'nin ne istediğini öğrenmek istiyorsun, bense bunu Mete'den veya kardeşlerinden öğrenecek olan kişiyim. Bu yüzden beni dış etkenlerden korumalısın," dedim.

Gözlerimi tekrardan Aras'ın gözlerine diktiğimde, bana durgun bir ifadeyle baktığını görmüştüm. Başını onaylarcasına salladı ve "Tabii, kabul edilebilir bir anlaşma," dedi. Başımı onaylarcasına sallayıp, "Teşekkürler," diye mırıldandım.

"Teşekkür edecek bir şey yok ortada," dediğinde, "Daha olmadı ama mutlaka olacaktır şimdiden söylüyorum sadece," diyerek omuz silktim. Aslında beni hastaneye getirdiği için ve koruyacağını söylediği için teşekkür etmiştim.

Aras herhangi bir karşılık vermezken kapı aralandı ve Berk başını içeri uzatarak, "İşlemler tamam kardeşim, çıkabiliriz artık," dedi. Kapı aralık kalırken Berk kapıdan çekilmiş ve gözden kaybolmuştu.

Derin bir nefes alarak sırtımı biraz daha dikleştirip, bacaklarımı yataktan sarkıttım ve ayağıma geçirecek ayakkabı aradım. Gözüme ilişen hiçbir şey olmayınca boş bakışlarla Aras'a baktım. "Ayakkabılarım?" dedim sorarcasına.

Aras, "Islaktı ve kan bulaşmıştı," diye kısa bir cevap verdi ve ben ne giyeceğimi soramadan kolları yine beni hastaneye getirdiği gibi belimi ve bacağımın arka kısmına yerleşerek beni havaya kaldırdı. Aras'ın kollarında odadan çıkarken utandığımı hisseder gibiydim, kafamı Aras'ın gövdesine saklamaya çalışırken kızarmaya başladığımı hissedebiliyordum.

"Sanırım seni az beslemişiz Kedicik," dedi Aras, rahat ve yavaş adımlarından ödün vermeyerek yürürken. "Ne alaka?" diye sinirle tısladım. Biraz daha hızlı yürüyemez miydi?

"Hafifsin," gözleri beni buldu. "Fazlaca hafif," dedi yamuk bir gülümsemeyle, sonra tekrardan başını kaldırdı ve adem elması ortaya çıktı. Başımı hafifçe göğsüne saklarken, hastaneden çıkana kadar gözlerim adem elmasına kilitli kalmıştı.

Berk kendi arabasına binmiş ve direksiyon başında bizi bekliyordu, Rüya ise Aras'ın arabasının ön koltuğunda oturmuş başını camdan çıkartarak el kol hareketleri yapıyordu. Aras adımlarını kendi arabasına doğru yöneltirken, boynumun ağrımaya başlamasıyla başımı Aras'ın kalbine yaslamıştım. Kalp atışlarının ritmik düzeni kulağıma ulaşırken Aras'ın gözleri beni buldu. Omuz silkmeye çalışarak, "Sırtım ağrıdı," diye huysuzlandım.

Bıkkınca başını iki yana salladıktan sonra adımları yine aynı hızla, arabasına ulaştı ve beni arka koltuğa yatırarak sürücü koltuğuna yerleşti. Berk, Aras'ın direksiyona geçmesiyle camını kapatıp hastanenin çıkışına doğru sürmeye başlamıştı ve onu takiben Aras da yola koyuldu.

***

Gözlerimi araladığımda hava kararmaya yüz tutmuştu. Güneşin batışında gerisinde bıraktığı o açık mor halkalar, mavisi koyulaşan gökyüzünü sarmalamaya ve gecenin habercisi olmaya başlamıştı. Yatakta hafifçe doğrularak omuzlarımı ve boynumu esnettim. Ağır hareketlerle yataktan kalktım ve kilidi kırık olduğu için hafifçe aralık duran odamın kapısına doğru parmak ucunda ilerlemeye başladım.

Aras'ın sesini net bir şekilde duyduğumda kapının kenarında bekleyerek dinlemeye başladım. "O adı Kûra, Kural ya da artık her ne sikimse, o çocuğun bulunmasını istiyorum," dedi öfkeli bir sesle. Karşı taraftan ses gelmeyince telefonda konuştuğunu düşünmeye başlamıştım ki Aras'ın tekrar konuşmaya başlamasıyla telefonda olduğundan kesinlikle emin oldum.

"Aksoymaz. Kendine Kûra Aksoymaz diyor."

Kısa süreli bir sessizliğin ardından, "Ne istediğini öğrendiğimde silahı kendi elinde patlayacak şerefsizin," dedikten sonra adım sesleri yükselmeye başladı. Odama yaklaşan ayak sesleri ile hızla kendimi yatağa attım ve daha yeni uyanmışım gibi yatakta oturarak etrafa boş bakışlar atmaya başladım.

Aras derin bir nefesi yavaşça verirken odaya girmişti. Gözlerim ona odaklandığında o kendini yatağıma bırakmış ve sırt üstü uzanarak konuşmaya başlamıştı.

"Artık dinlendiğini varsayıyorum?" dedi sorarcasına. Elimle batın bölgemi yokladığımda acının belirsizleştiğini ve elime değen dikişlerin varlığından başka bir şey hissetmediğim için merakla başımı onaylarcasına salladım.

"O zaman hazırlan, sana bir sözüm vardı. Taksim'e gidiyoruz," dedikten sonra yatakta doğruldu ve omzunun üstünden bana baktı. "Kendin ol," dedikten sonra ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. Ben arkasından boş boş bakarken o kapıyı arkasından kapatıp gözden kayboldu. Ayak sesleri yok olana kadar kapıyı izledim ve hemen ardından başucu saatine bakarak hazırlanmak için ayağa kalktım.

Saat akşam yediye geliyordu. Derin bir nefesle içimde filizlenen heyecanı bastırarak gardırobun önüne geçtim ve kendime özgü, kendim gibi hissedeceğim kıyafetler aramaya koyuldum.

Geniş bir gardıroptu fakat bana, benim tarzıma hitap eden bir kıyafet yoktu. Genellikle iş elbiselerinden ve takımlardan oluştuğu gibi, gidebileceğimizi düşündüğüm yerlere uygun kıyafetler de yoktu. Sportif kıyafetler, takımlar ve elbiseler. Boğucu manzara karşısında oflayarak yere çöktüm ve kot pantolonların arasına elimi daldırdım.

Ulaş gibi, "Ne varsa karmada vardır," diyerek elime gelen iki pantolonu yatağın üstüne attım ve kazaklara bakınmaya başladım. Gözlerimi kapatarak ellerimi kazakların üstünde dolandırdıktan sonra parmaklarımı katlı duran kazaklardan ikisine bastırıp onları da yatağın üstüne atarak gözlerimi açtım.

Yatağın üstünde bordo boğazlı kazak, sarı derin v yakalı bir başka kazak ve iki kot pantolon duruyordu. Birisi açık mavi kottu diğeri ise siyahtı. Derin bir nefes alarak sarı kazakla, açık mavi kotu gardırobun içine attım ve geriye kalan bordo kazakla siyah kotu giymek için elime aldım.

Üstümdeki eşofmanları çıkararak iç çamaşırlarla kaldığımda, aynada kendime baktım. Batın bölgemdeki dikiş izleri gözüme batıyordu. Motosiklet kazası sonucunda, sol omuzumdan kürek kemiğime kadar yer kaplayan dikiş izlerimden sonra fazla gözüme batıyordu. Derin bir nefes alıp sırtımı aynaya döndüm ve omzumun üstünden sırtıma baktım. Dikiş izlerini saklamak adına Ekrem'in kendi tasarladığı dövme sırtımda parıldıyor gibiydi. Aynı dövme Ulaş'ın sol köprücük kemiğinden omzuna uzanıyordu. Kendi kendime gülümsedim, Ekrem yine benim için bir dövme tasarlayabilirdi belki de.

Batın bölgemdeki dikişi zorlamamak için hareketlerime dikkat ederek pantolonu giydim ve kazağı hızlı bir şekilde başımdan geçirdikten sonra boğazını katlayarak saçlarımı boğazlı kazağın içinden çıkartarak dolaba döndüm.

Siyah, içi tüylü deri montu askıdan alarak koluma attım ve gardırobun yanındaki ayakkabı dolabını aralayarak botlara bakındım. En son her yerde kar vardı, ayağımın bir kez daha sırılsıklam olmasını istemezdim.

Elime aldığım bağcıklı yarım çizmeyi yere koyarken hızla ayaklarıma geçirip makyaj masasına oturdum. Öyle çok makyaj yapmaya niyetim yoktu, kan kaybettiğim için ve hastanede baygın geçirdiğim bir günün sonunda tenim solmuştu, gözaltlarımda da morluklar baş göstermişti.

Derin bir nefes alarak gözaltıma kapatıcı sürdüm ve hemen ardından rimel ve parlatıcı sürdüm. En azından yüzümdeki baygınlık, hastalık gitmişti. Derin bir nefes alarak aynadaki aksime dikkatle baktığımda, yüzümdeki donuk ifadenin bana ait olmadığını hissetmiştim. Sanki ruhsuz bir bedenden ibaretmişim gibiydi aynadaki aksim ama öyle değildim, öyle de gözükmemeliydim.

Hafifçe gülümsemeye çalıştığımda, gülümseyişim yüzümde iğreti durmuştu. Gözlerimdeki donukluk ise cabasıydı. Dirseklerimi makyaj masasına koyup, başımı ellerime yasladım ve gözerimi kapadım. Kardeşim bile gülümsemelerimin gözlerime ulaşmadığını söylerdi. Ancak içten güldüğümde zamanlarda göz kenarlarımın hafifçe derinleştiğini ve göz bebeklerimin genişlediğini söylerdi ki bu da çok nadir olurmuş. Başımı kaldırarak gözlerime dikkat ettim gülümserken, göz bebeklerim irileşmese de göz kenarlarımda çizgiler ortaya çıkmıştı. Gülümsememi biraz daha genişletip sırıtmaya başladığımda gözlerim dolmuştu, kesinlikle gülmeyi beceremiyordum.

Başımı iki yana sallayarak kapıya döndüğümde Aras'la göz göze geldim. Hafifçe yutkunarak gözlerimi kırpıştırdım ve gözlerimde biriken gözyaşlarından kurtularak ona doğru ilerledim. Elinde tuttuğu deri cekete elimi uzattığımda ceketi geri çekerek başını hafifçe öne eğdi. Buna karşılık olarak omuzlarımı dikleştirip bir adım geri bastım ve Aras'ın yüzüne bakmaya başladım.

"Gülümsemen gözlerine ulaşmıyor," dedi. Hafifçe yutkunduğumda devam etti, "Ama yalandan gülümsediğini belli etmeyecek kadar çok yapışmış yüzüne. Bu arada farkında olmadan sinirlendirdiğinde de gülümsüyorsun, seni alaycı gösteriyor ta ki alt dudağını kemirene kadar. O zaman sinirli olduğun çatılan kaşlarından ve her an saldırıya hazır duran yumruklarından belli oluyor," dedi. Şaşkınlıkla beni ne ara bu kadar incelediğini düşündüm.

"Bu kadar kısa sürede nasıl fark ettin bütün bunları?" diye sorduğumda, "Seni sandığından daha uzun zamandır tanıyor ve izliyorum," dedi ve deri ceketi omuzlarıma koyarak kollarımı geçirmemi bekledi. Hızlı hareketlerle deri ceketi üstüme geçirdiğimde Aras'ın kıyafetlerine ilk defa dikkat etmiştim.

Siyah boğazlı kazak üstüne siyah kaban giymiş ve koyu renk kot pantolonun altına da siyah bot giymişti. Bu kadar siyah giyinmenin âlemi ne neydi acaba? Yine de ilk defa yaşında gösteriyordu, onu Yeraltı'nda ilk gördüğümde üstünde takım elbisesi olduğu için yirmili yaşlarının sonunda olduğunu düşünmüştüm, hastanede yaşını söyleyene kadar da aramızdaki yaş farkının daha fazla olduğunu düşünmüştüm oysaki aramızda sadece beş yaş vardı.

Üzerinde gezinen gözlerim yüzüne geldiğinde, söylediklerini son anda idrak etmiştim. "Ne dedin sen?" diye çatık kaşlarla sorduğumda omuzlarımdan itekleyerek beni merdivenlere yönlendirdi ve "Peşinde bir gölge olduğunu fark etmemen bile senin ne kadar dikkatsiz olduğunu gösteriyor," dedi benimle alay edercesine.

"Bu takip olayı ne zaman başladı?" diye sordum, cevap vermedi bende ısrar etmedim. Elbet günün sonunda benden ne istediğini öğrenecektim ve yine elbette ki ikimizden birisi o günün sonunu hiç sevmeyecekti.

***

İstiklâl caddesine geldiğimizde arabayı caddenin başına park ederek yürümeye karar vermiştik. Karlar erimeye başlamıştı ve hafif hafif yağan yağmur, huzur depoluyordu. Yanımdaki yürüyen Aras'a rağmen huzurun kenarlarında dolanıyordum. Derin bir nefesi ciğerlerime doldurduğumda, Aras'ın kolunu belimde hissettim. Ne olduğunu anlamak adına başımı kaldırdığımda diğer eliyle başımı omzuna bastırarak sırtımı duvara yasladı ve başını eğerek yüzünü saçlarımın arasına soktu.

"Ne yapıyorsun sen?" diye sesimi yükseltmeye çalıştığımda ensemdeki parmaklarını saçlarıma dolayarak hafifçe çekti ve "Sessiz ol Kedicik, o minik burnun tehlikenin kokusunu almıyor mu yoksa?" diye sorduğunda derin bir nefesi ciğerlerime doldurma isteği ile dolmuştum.

Misk kokusu ve o hep yakından nasıl koktuğunu merak ettiğim yakıcı baharat kokusu burun deliklerimden geçerek hücrelerimde yayılırken Aras'ın bir şeyler mırıldandığını duymuştum fakat kelimeleri birleştirmeme vakit tanımadan, "Gül," dedi.

"Ne?" diye anlayamayarak sorduğumda tekrarladı: "Sarhoşlar gibi gül."

Bir an tereddüt etsem de Tanem'i ve sarhoş olduğunda gelen gülme krizlerini düşündüm. İlk önce gülümsedim hemen ardından kıkırdamaya başladım. Kıkırdamaya başladığımda Ekrem'in yüzü gözlerimin önünde canlandı. Mavi gözlerinin gülmekten kısıldığını hayal edince bir kahkaha sebepsizce dudaklarımdan sıyrıldı ve İstiklâl caddesinde yayıldı. Ulaş'ın sabahları kirpi misali diken diken olan saçlarını düşününce daha da fazla gülmüştüm.

Gülüşlerim devam ederken Aras'ın omuz boşluğundan yaklaşan gölgeler, uzaklaşırken hafif hafif kıkırdamaya başladım ve insan gölgelerinin yerini saksı ve çiçek gölgeleri aldığında Aras benden uzaklaşarak etrafına bakındı. Hemen sonra gözleri, gözlerimle buluştu. Gülmekten kısılan gözlerim normal haline dönerken Aras'ın gözleri dudaklarıma kaydı, hâlâ gülümsemekte olduğumu gözlerindeki yansımamda fark etmiştim. Dudaklarım yavaş yavaş düz bir çizgi halini alırken, "Neden böyle bir şey yaptık?" diye sordum.

"Mete'nin adamları," dedikten sonra, beni birkaç adım ötemizdeki ara sokağa sokarak caddeden uzaklaştırdı. İlk defa Aras'a alay dolu gözlerle baktığımda Aras'ın çatık kaşlarıyla karşılaştım. "Korktun mu?" diye sorduğumda, "Benim yaptığım korkaklık değil, akıllılıktı. Yanımda senin gibi bir ayak bağı varken beş yarmayla aynı anda baş edemezdim," dedikten sonra yürümeye devam etti. "Eh, insan kendi sınırlarını bilmeli," dedim yanı sıra yürürken.

Bana attığı bakışları zihnimin en derinlerine kaydettim. Hafifçe gülümsemiş ve göz kenarları kırışmıştı. Yüzündeki ifade soğumadan önce iyice izledim bakışlarını, gülümseyişini. Bu kadar güzel gülümseyişi varken saklamamalıydı.

"Sende kendi sınırlarını bilmelisin, sen bir kedisin, cambaz değil. Üstünde dolandığın ipe dikkat et," dedikten sonra tekrar bir ara yola girerek caddeye çıktık.

Caddenin bu kısmı, sessiz ve kimsenin gelmediği taraflardı. Ekrem'in en sevdiği mekâna çok yakındık. Gözlerim etrafı tararken Mask Live Music Club'ın çıkışında gördüğüm iri cüsseli adamı hemen tanımıştım. Birkaç ay önce Tanem'le zorla birlikte olmaya çalışan adamdı. Bir kızın kolunu sarmalamış zorla çekiştiriyordu. Omuzumun üstünden Aras'a baktığımda onu başka bir bara ilerlerken görmüştüm ama Aras'ı takip etmek yerine biraz önce gördüğüm adamın peşine takıldım. İçimde biriken kötü his gözlerime dolarken, sarhoş pisliğin çekiştirdiği kızın yüzünü görmeye çalışıyordum. Fakat ben daha çekiştirdiği kızın yüzünü göremeden kızı ara sokağa çektiğinde peşlerinden koşarak ara sokağa girdim ve arkalarından bağırdım.

"Hey! Vedat!" diye seslendiğimde isminin bu olması için içimden dualar ediyordum. Tanem birçok erkekle takılmıştı ve hepsinin adını hatırlamak artık gerçekten de zor gelmeye başlamıştı.

Vedat, yüzünü bana döndüğünde sağ kaşına çekilmiş faça midemi bulandırmıştı. Tanem bu pislikle neden takılmak istemişti ki?

"Bırak onu," diye seslendiğimde, Tanem'in sesini duydum. "Bır-rak," diye mırıldanmıştı, konuşmasından sarhoş olduğu belli oluyordu. Şimdiye kadar hissetmediğim soğuk rüzgârlar parmak uçlarımı sarmalayarak bedenime sarılmaya başladığında, "Tanem'den çek o pis ellerini," diye daha yüksek sesle bağırdım.

Tanem'in sarhoş kıkırtısı zihnimde yankılanırken Erkem'in nerede olduğunu düşünüyordum, Tanem yine Ekrem'i atlatıp mı içmeye çıkmıştı? Sinirle dişlerimi sıkıp yürümeye başladığımda, "Deniz," dedi, Aras'ın sesi arkamdan otoriter bir şekilde yükselmişti. Ayaklarım adım atmayı bırakırken, Aras'a bakmaksızın, "Tanem'i bırak yoksa-" diye başladım ve Vedat'ın sarhoş sesi ile konuşmam yarıda kaldı.

"Ne?" dedi tek nefeste öne eğilerek. "Ne yaparsın Deniz?" diye seslendi. "İlk önce Tanem'i, sonra seni sikerim. Defol git şuradan," dedikten sonra Tanem'i sürüklemeye başlamıştı ki Tanem'le göz göze geldik. Derin bir uykudan uyanmış gibi, "Deniz?" diye cırladığında Vedat boşta kalan elini havaya kaldırdı ve tam Tanem'e indirmek üzereyken bir el, Vedat'ın bileğini kavrayıp onu sertçe geriye doğru itti.

Aras'ın bedeni, Vedat'ın bedeninin üstüne karanlık bir siluet gibi çökerken ne yapacağımı şaşırmış bir halde Tanem'e koştum. Tanem'i kollarımın arasına alırken, "Aptal, Pollyanna," diye tısladım. "Tam bir aptalsın yemin ediyorum," diye devam ederken yükselen yumruk seslerini duymamak adına, "Ne boka içiyorsun ki? Anlamıyorum seni," diye bağırdım Tanem'e. Tanem, sıkıca kollarını bana dolarken "Sensizlik kolay mı?" dedi.

Ardından yükselen hıçkırık sesleri gözlerimin dolmasına neden olurken, "Ağlama," dedim. "Lütfen," diye mırıldandığımda Aras, ayağa kalkmış bize doğru yürümeye başlamıştı. Vedat ise yerde baygın bir şekilde yatıyordu. Derin bir nefes alırken Aras'ın gözlerine baktım ve "Teşekkür etmiştim..." diye fısıldadım, hastanede söylediklerime atıfta bulunarak.

Gözleri kollarımın arasında kıvrılmış Tanem'e kaydığında, "Ne demek," dedi düz bir sesle, ardından, "Kalkın," dediğinde Tanem'in saçlarını geriye atarak yüzüne baktım. Sızmıştı.

Hafifçe gülümsediğimde yanağına ufak bir öpücük kondurdum ve derin bir nefesi ciğerlerime doldururken Ekrem'in kokusunu fark etmemle kaşlarım çatıldı. Tanem'in saçlarına sinmişti, demek ki onun yanından kaçmıştı.

"Sızmış," diye mırıldandığımda tek dizinin üstüne çökerek Tanem'i kollarım arasından çekip aldı ve havaya kaldırdı. Tanem belli belirsiz bazı şeyler mırıldandıktan sonra kollarını Aras'ın boynuna doladı ve "Ekrem..." diye mırıldandı. "Deniz'i çok özledim, hayalini görmeye başladım sanırım."

Tanem'in söyledikleriyle gözlerim tekrar dolmaya başladığında Aras'ın büyük adımlarını, koşar adımlarla takip ettim.


Tanem'in evine gitmek yerine üçümüzün ortak evi olan stüdyo daireye gelmiştik. Kendimi Tanem'in babasıyla yüzleşmeye hazır hissetmediğim gibi, onun da Tanem'i böyle görmesini istemiyordum. Zaten aralarındaki sorun epeyce büyükken, biraz daha büyümesini, Tanem'in daha fazla üzülmesini istemiyordum.

Aras, Tanem'i koltuğa yatırdığında evin içinde dolanmaya başlamıştı, bense Tanem'in yanına oturmuş mırıldandığı şeyleri anlamaya çalışıyordum. Nasılda özlemiştim, kahverengi uzun saçlarını, güneş ışığında parıldayan ela gözlerini ve hafif çilli yüzünü... Gülümseyerek yanağını okşadığımda, "Gitti," diye mırıldandı derin bir nefes aldı ve gözyaşları gözlerinden akmaya başladı. Gözlerim irileşirken Tanem'in omuzlarını tutarak hafifçe sarstım.

"Tanem, Pollyanna'm," diye fısıldadım kulağına. "Aç gözlerini canım, bak yanındayım," diye devam ettiğimde Tanem yavaşça gözlerini araladı. "Deniz de annem gibi gitti..." diye devam etti yarı baygın bir şekilde. "...ve halüsinasyonları beni bırakmıyor Ekrem," sonlara doğru sesi gittikçe kısılmıştı. "Hayır, Tanem hayır... Halüsinasyon değilim, bak ben gerçeğim," dedim Tanem'in elini tutup yanağıma yaklaştırırken.

Dalgın gözleri hızla aralanarak, "Deniz," dedi. Sonra kollarını sıkıca boynuma doladı ve yattığı yerden doğrulurken, "Gerçeksin değil mi? Rüya değilsin," diye cırladı kulağıma. Gülümseyerek saçlarını öptüm ve "Gerçeğim be kızım," diye fısıldadım kulağına.

"Ah, Allah'ım..." diye geri çekildiğinde tekrar cırladı, "Aman Allah'ım!" gözleri irileşirken üstünü kontrol etti ve "Sen?" diye cırlamaya devam etti. Bu Tanem'in en belirgin özelliğiydi, Tanem deyince akla cırlamak gelirdi.

"Aras Soykan tam karşımda aman Allah'ım, neler oluyor burada?" diye cırlamaya devam ettiğinde Aras gözlerini bana dikti. Bakışlarındaki sıkılgan tavır oldukça belli oluyordu.

"Anlatabilir miyim ona?" diye sordum. Her şeyi anlatmak istiyordum Tanem'e, annemi, Yeraltı'nı, Soykan'ları, şirketi, Akhoroz ailesini... İçinde bulunduğum her şeyi anlatmak istiyordum. Başını iki yana sallarken Aras'a dik dik baktım. Bakışları sertleşirken gözlerimi kaçırdım ve Tanem'e döndüm. Ela gözleri ikimiz arasında dönüp dururken gözlerimiz birleşti ve "Neler olduğunu anlat," dedi harflerin bazılarını yutarak.

"Sabaha hatırlamayacaksın, çenemi boş yere yormalı mıyım?" diye sorarcasına mırıldandığımda, "Gidecek misin?" diye sordu. Omuzumun üstünden Aras'a baktığımda, gözlerinden sabaha kadar durmayacağımızı anlamıştım.

Üzgün bir şekilde, "Zorundayım canım," dedim. "Değilsin," dedi Tanem, bir şarkı mırıldanırcasına konuşmuştu. "Sana ihtiyacım var Deniz, boğuluyorum," dedi elleriyle boğazını sararken. Hızla bileklerini kavrayarak ellerini iki yanına indirdim. Sarhoş bir Tanem Ilgın, farkında olmadan kendini öldürebilirdi.

Bu düşünceyle gülümsedim ve "Verdiğin söze ne oldu küçük hanım?" diyerek kaşlarımı çattım. Bu özelliğimi severdi, annesi ölmeseydi eğer, her zaman ona kaşlarını çatacağını ve küçük hanım diyeceğini söylerdi, öyle olmasını çok isterdi.

"Deniz yok, söz yok! Ekrem'in sevgili yaptığını biliyor muydun?" diye sinirle soludu ve çocuksu bir tavırla kollarını birleştirdiğinde, "Hayal sürtüğü ile birlikte olduğuna inanır mısın? Hani sırf, Ekrem'e sarktı diye dövdüğün kızla gözlerimin önünde öpüştüğüne! Öğh!" dedi cümlelerini doğru düzgün birleştiremeyerek. Ama ben anlamıştım, anlatmak istediğini. Başımı iki yana sallayıp, "Neden onla?" diye sordum.

"Hiçbir şey anlatmıyor, sadece senin gibi 'Zorundayım,' diyor üzgünce," diye tısladı ince kaşları çatılırken. "Fakat siz iki salak, hiçbir şey için zorunda değilsiniz. Olmazsınız. Olamazsınız. Siz özgürsünüz," son kelimeleri söylerken sesi birden çatlamıştı. "Yoksa değil misiniz?" gözleri arkamdaki Aras Soykan'a kayarken, "Onunla ne işin var?" diye sordu.

Sorusu bana mıydı, yoksa Aras'a mıydı çözememiştim. Gözleri Aras'ın üstündeydi fakat bedeni ve yüzü bana dönüktü. "Neden anlatmasına izin vermiyorsun?" diye devam ettiğinde sorusunu yönelttiği kişinin ben değil de Aras olduğunu anlamıştım. Derin bir nefesi ciğerlerime doldururken, Tanem'i omuzlarından iterek yatırdım ve pikeyi üstüne çektim. "Kapat gözlerini," dedim usulca.

"Cevapları duymak istiyorum," dediğinde gülümsedim. "O cevaplara sahip olduğumda, seninle paylaşacağım küçük hanım," diye fısıldadım kulağına ve alnını öperek, "Şimdi uyku vakti, yarın sabah Ekrem'e, Ekrem Özgür olduğunu hatırlatman gerek," dedim gözlerine bakarak.

"Sende hatırla Deniz. Sen de Deniz Hazar olduğunu unutma..." dedi sert bir sesle. "...ve sen Aras Soykan, bizi hafife alma. Sendeki boşluğu görüyorum..." diye mırıldandı Tanem, yine sızmak üzereydi. "...bu yüzden ailemizi sakın hafife alma," diye fısıldadığında yanaklarımı basan sıcaklığa engel olamadım. Ailem... Gözlerimin dolduğunu hissederken dişlerimi alt dudağıma geçirerek gülümsedim.

Gözlerimi kırpıştırarak gözyaşlarımı yok ederken ayağa kalktım ve Aras'a döndüm. Gözlerimiz birleştiğinde yüzümdeki gülümseyişin solduğunu, Aras'ın karanlık derin gözlerinde görmüştüm. Bakışlarındaki öfkeyi iliklerime kadar hissederken öylece Aras'a baktım.


~~

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve yorumlarınızı buraya bırakabilirsiniz!

Bana ulaşmak için:

Instagram: semihaakaya

Twitter: semihaakaya

Tekrar görüşmek üzere! Sizleri seviyorum, beklediğiniz için hepinize teşekkürler...

Continue Reading

You'll Also Like

12.1M 589K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
3.2M 109K 33
Kod Adı Aşk'tı. O Vural Karalı idi. Oyunlar adının bir parçası olmuştu. Bu sefer Cüneyt karakteriyle, genç bir kızın kalbini çalacaktı. Sahtekarlıkl...
349K 13K 32
Karanlığın tanımı neydi? Uçsuz bucaksız, alabildiğine uzanan bir siyahlıktı onlar için. Kirli mürekkep damlalarına bulanmış düşünceler, yabancı insa...
345K 27.5K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...