VEN̷OM | TEXTİNG

By Kiaranoctis

578K 15.7K 6.1K

The past never dies. K̷. More

K̷.-1
K̷.-2
K̷.-3
K̷.-4
K̷.-5
K̷.-6
K̷.-7
K̷.-8
K̷.-9
K̷.-10
K̷.-11
K̷.-12
K̷.-13
K̷.-14
K̷.-15
K̷.-16
K̷.-17
K̷.-18
K̷.-19
K̷.-20
K̷.-21
K̷.-22
K̷.-24
K̷.-25
K̷.-26
K̷.-27
K̷.-28
K̷.-29
K̷.
K̷'s Özel Bölüm

K̷.-23

13.8K 562 569
By Kiaranoctis

𝓩𝓮𝓱𝓲𝓻.

Ava Max / In Your Arms

Nightcore / Infected

Dudaklarımdan çıkan her bir söz bir yara bırakıyordu dün geceden beri; kanıyordu, sonunu getiremediğim o kelimeler, dokunduğu her yeri acıtıyordu sanki. Bir kabuk yarası ve bir kalp ağrısı. Nereden geldikleri kesin değil, acıttığı yerlerse sınırlı fakat ona rağmen bana nasıl zarar verdikleri, beni nasıl bir yara bandıyla muhtaç ettikleri akıl karı değildi. Zihnimde dönüp duran geçmişle kalbimdeki öfke isleri her geçen gün daha da alevlenirken, dün gece yarısı resmen bir yangın çıkmıştı, ona olan duygularım, her an anlamda artmıştı.

Aşk değildi. Atakan'a beslediğim şey tam olarak öfkeydi. Uzaktan belli olunmayacak kadar kindar bir öfke ve gerçekten canı yanmayanların fark edemeyeceği kadar büyük bir saklayış.

"Tamam, geldik. Tek yapmamız gereken şey içeri girmek ve bulabildiğimiz kadar şey bulup, onlar geldiği zaman da tesadüfmüş gibi davranmak. Yapabilirsin, değil mi Ada? Kapı muhtemelen açıktır, değilse de sorun değil, yanımda tornavida getirdim. Son çare olarak yanımızda bulunsun ama ilk önce şu kapıdan geçiş aşağı inelim çünkü delirmek üzereyim; her an yakalanma korkusu bedenimde sanki daha çok büyüyor."

Serenay'ın yanımda söylenişleriyle beraber düşüncelerimden sıyrıldığımda, önümde duran kapıya çatık kaşlarla bakıp tekrar ona döndüm. "Ciddi misin Serenay? Buraya izinsiz mi gireceğiz yani? Ayrıca niye tekrar bu bara geldik ki zaten? Yakalarlarsa başımız büyük derde girer, ne yapmaya çalışıyorsun sen, ha?"

Gözlerime düz bir şekilde bakıp belinden bir tornavida çıkardığında, "Sana daha kaç defa söylemem gerek Ada?" diyerek kapının kilidine yaklaştı. "Atakan denen o çocuk ile dün konuşamadım, Kıraç ile aralarında ne geçtiğini öğrenemedim. Bunun için aşağıdaki gizli yerde belki hakkında bir şey bulup onu tehdit etme vasıtasıyla onunla konuşurum. Çünkü inan, onun benle hiç konuşası yokmuş gibi hissediyorum. Kıraç evde suratıma bile bakmıyor sanki hatalı benmişim gibi ve abimin böyle davranması sinirimi bozuyor." Tornavidayı birkaç kez kilitte döndürdü. "Tek çare bu."

Yüzümü buruşturup yüzüne doğru eğilerek, "Ya yakalanırsak?" diye sorup geriye çekildim. "Biteriz."

"Abartma." Birkaç saniye bana bakıp tekrar yaptığı işe döndü. "Eğer yakalanırsak, sizi tekrar görme umuduyla buraya geldik ve barda bulamayınca biz de aşağı katan inen merdivenlerden bu odaya geldik deriz. Sonuçta bize burayı gösteren onlardı, madem bu kadar gizliydi, o zaman göstermeselerdi. Ayrıca..." Saçlarını geriye atıp mavilerime döndü. "Neden süt kızı gibi davranıyorsun? Sen benden daha betersin. Atakan'a gizliden yazıp, üstüne üstlük bir de böyle konuşmuyor musun?"

Peh. "İkisi aynı şey değil."

"Tamam, açtım sayılır." Tornavidayı kilitten çekip kapıyı bir anda yavaşça araladığında, yüzündeki gülümsemeyle birlikte bana bakıp, "Hadi gel," diyerek eliyle işaret yaptı ve önden giderek merdivenlere yöneldi. Ben de arkasından aynı şekilde ilerledim ve kapıyı kapatıp merdivenleri inmeye başladım. Bir yandan da hala yakalanma korkusuyla konuşuyordum.

"Eğer yakalanırsak seni satacağımı biliyorsun, değil mi?" diye sorduğumda, alaycı bir şekilde güldü ve inmeye devam etti. "Çok sadık ve güvenilir bir arkadaşsın gerçekten Ada, o kadar şanslıyım ki anlatamam."

Göz devirip trabzanlara tutundum. "Dalga geçme, ben ciddiyim. Burada be bulmayı umuyorsun onu bile bilmiyorum ama bence en baştan bu işe girmemeliydik. Tamam, ben de sütten çıkmış ak kaşık değilim fakat bu, bu şartlar altında geldiğimiz son durum. Bir soyguncu olmadığımız kalmıştı."

"Amma kafa ütüledin be kızım. Bir de bana çok konuşuyorsun dersin. Sadece inip bakacağız, üzerinde teminmeyeceğiz ya buranın. Ayrıca gelseler bile en fazla ne yapabilirler? Öldürecek halleri yok ya." Not comment.

Derin bir nefes alıp akışına bıraktım ve inmeye devam ettim. Birkaç saniye sonunda ise alt kata indiğimizde, salonun olduğu yere gelip tam ortada, tabiri caizse mal gibi durduk. Dün beri bir şey değişmemişti. Gözüme çarpan tek şey, Atakan ile öpüştüğümüz o odaydı. Yaşadığım onca şeyi tekrar alevlendiren ve şuan göğsümde duran kuşu şaha kaldıran o oda.

Bakışarlarımı yavaşça oradan çekip tekrar Serenay'a sabitleyerek, "Eee?" dedim ve kollarımı iki yana açtım. "Geldik noldu şimdi?"

"Elinin körü oldu Ada. Sabahtan beri bir susmadın ya, rolleri değişmiş gibi hissediyorum. Normalde asla böyle bir şey yapan kişi ben olmam ama bu sefer farklı işte. Atakan'lar gelmeden odaları tek tek arayalım işte, belki bir şey buluruz."

"Tam olarak nasıl bir şey?"

Dudağını ısırdı ve etrafına baktı. "Telefon olabilir, belki burada unutmuştur veya yedek telefonu vardır ya da orada Kıraç ile eski konuşmaları vardır. Bir fotoğraf olabilir veya bir not; eski eşyalar, albümler vs... Arayalım işte bir odayı."

Derin bir nefes aldım ve kafa salladım. "Tamam, bana hava hoş. Yakalansak da umrumda değil."

"Tabiki de hava hoş olur ve umrunda olmaz," diyerek bana doğru bakıp alayla güldü. "Ne de olsa Atakan'ı tekrar görmen için bir fırsat bu, değil mi?"

Peh. "Urusendayo."

Söylediğime aynı şekilde yine güldüğünde kenarda duran bir odaya ilerleyerek, "Sahi ya," deyip bana baktı ve kapıyı araladı. Ben de peşinden gittiğimde devam etti. "Dün aranızda ne geçti sizin? Onunla konuştuktan sonra ne oldu? Sana, onu durdurmanı söylemiştim ben de konuşmak istediğim için ama bana haber bile vermemişsin. Dolaylı yoldan senin yüzünden buradayız. Niye durdurmadın?"

Odanın içine girdiğimde kasvetli ama hoş havası içime sinmişti. Bunun verdiği hoşnukla ona doğru," Hmm," diye mırıldandım ve düşünür gibi yaptım." Acaba neden? Sence bunun, Ateş denen o psikopatla saatlerce takılman ile bir ilgisi var mıdır? Sana haber veremeyecek kadar seni etkisi altına almasıyla ilgili ya da? Asıl benim sana sormam lazım, sizin aranızda dün gece neler geçti? İnstagramdaki paylaşımlarınız, birbirinizi takip etmeniz ve fotoğraflarınızı beğenmeniz bile dedikoduları çıkarmaya yetti. " Gözlerimi kıstım. "Dürüst ol Kızıl Fırtına, ondan hoşlanıyor musun?"

Saniyesinde kaşlarını çatıp ağzından bir küfür savurduğunda, odanın ortasında durdu ve yüzüme bakarak, "Kahretsin, gerçekten hiçbir şey bildiğin yok," dedi. "O çocuk dün bana kendini dövdürdü Ada, kendini. Bana sürekli, "Acaba kırbaç mı daha çok can acıtır yoksa ip mi? Daha önce hiç dayak yedin mi? Sence de bir arabanın önüne atlamak mükemmel olmaz mıydı? Peki sen, daha önce hiç intihara kalkıştın mı? Tüyo verebilirim, ister misin?" gibi sorular soruyordu ve o an anladım, o çocuk... Tamamen bir çocuk. Beyin gelişimi açısından 10 yaşında falan. Mazoşistin tekiyle işim olabilir mi sence?"

Tamam, bu kadarını ben de beklemiyordum. "Ama yinede bu, onun senden hoşlandığı gerçeğinizi değiştirmez. O çocuk kesinlikle sana abayı yakmış, bunu hal ve tavırlarından anlayabilirsin. Hakkını yememem lazım, yakışıklı çocuk ama her şey tip değil, psikopatın teki." İşaret parmağımla onu gösterdim. "Eğer onun teklifini kabul edeceksen iyi düşün derim, sana zarar vermesini istemem. Her anlamda. Altını çiziyorum Serenay, her anlamda."

"Kahretsin, aramızda bir şey yok dedim ya," deyip odanın içine döndü ve gezinmeye başladı. "Onu es geç de şu işimize bakalım, sen çekmecelere bak, ben de dolaplara bakarım. Atakan denen o oğlanla aranda ne geçtiğini bilmiyorum ama bir şeyi nereye sakladığını bilecek kadar da onu tanıyorsundur umarım." Omzunun üstünden bana baktı. "Ayrıyeten Ateş ve ben dışında siz de İnstagramda baya ünlü oldunuz. Yorumlarını gördüm, herkes seni onunla sevgili sanıyor."

Evet, öyleydi. Dün gece İnstagramda paylaştığım post bir anda patlamış, Atakan onu beğenmiş ve insanlar altına hemen yorum atmaya başlamıştı. Bir gecede sadece bu kadar fazla olay olmuştu; beni öpmesi, fotoğrafımı beğenmesi, insanların bizi sevgili sanması. Her şey bir anda gelişmişti ama en başından beri hedefim de bu değil miydi? Atakan'dan intikam almak, her ne şekilde olursa olsun ona acı çektirmek. Evet, bunu yapıyordum.

Serenay'ın sözleri burnumun ucunu titretirken, "Yinede Ada olarak kalmak, Nil olarak tanımasından çok daha iyi, bunu kabul ediyorum," deyip çekmeceleri karıştırmaya başladım.

Onayladı. "Siz ve sizin şu bilinmeyen geçmişiniz... Gerçekten benim bile kafam karışırken sen nasıl oluyor da tüm bunları idare edebiliyorsun? Tek bir açıkla her şey mahvolur, biliyorsun değil mi? Ona ne zamandan beri de yazmıyorsun zaten, bunu farkındayım. Peki hiç şüpheleneceğinden korkmuyor musun? Nil ortaya çıktı, Ada gitti."

Ve bingo. Haklıydı. Ne zamandan beri ona yazmıyordum ve bu baya dikkat çekiyordu. O da fotoğraflarımı beğenip bana yazmayacak kadar beni umursamıyordu ama. Benim mi yazmamı istiyordu yoksa bana yazamayacak kadar daha bağlanmamış mıydı? Şuan mesaj atsam, en fazla ne olabilirdi ki?

Aklıma gelen fikirle cebimden telefonumu çıkardığımda, "İyi akıl ettin," dedim ve ona döndüm. "Biraz da Ada olayım."

"Sahiden yazacak mısın?" Ciddiyetimi fark edip yanıma doğru geldiğinde telefonuma eğildi ve mesaj kutuma bakıp bana döndü gülerek. "Madem yazıyorsun en azından onu zorlayacak bir fotoğraf da at, o galeride bir şeyler olduğuna eminim."

Ona baktım aynı şekilde gülerek. "Benden daha fenasın sen."

"Hadi, yap şunu." Talimatıyla beraber mesajın üstünden galeriye girdiğimde, altlara doğru bir inip bir fotoğrafa tıkladım ve gönder tuşuna basarak ilettim. Serenay fotoğrafı görüp dudağını yaladığında, "İnsanda lez olma isteği uyandırıyorsun," deyip gülümsedi. Onu takmayıp mesaja dönerek altına bir şeyler yazma işine geldim ve bir şeyler saçmaladım.

AdaAltemur:

AdaAltemur: Uzun bir aradan sonra tekrar beraberiz. Hİ GENTLEMENS!

AdaAltemur: Beni özledin mi Atakan? Dürüst olalım, ben seni çok özledim.

AdaAltemur: İşlerim olduğu için ne zamandan beri yazamıyordum ve böyle bir fotoğrafla giriş yapıp bu anı kutlamak istedim.

AdaAltemur: Dövmem nasıl, beğendin mi? Yeni yaptırdım. Ejderha dövmeli kız misali. O filmi hiç izledin mi? Tamam, izlersin.

AdaAltemur: Beni sevmediğini biliyorum ama en azından yanlışıkla olsa bile bir mesaj yazarsın sanmıştım. DM kutum koca bir boşluk.

AdaAltemur: Fotoğraflarımı beğenip yazmamak, ha? Tam Karahan'lık bir hareket.

AdaAltemur: Bir dövme işimiz vardı, onu hatırlatmak istedim.

Ne kadar dün gece Ada olduğumu bilmeyerek bana yapmış olsan da bunu belli edemem, değil mi?

AdaAltemur: Atakan, gör şu mesajları.

AdaAltemur: Yandere olma yolunda emin adımlarla ilerliyorum.

AdaAltemur: Kim bilir hangi kızın üstündesin? Nerede? Ne yapıyorsun? Fotoğraf atıyorsun ve kalbime iniyor zaten, mümkün olduğunca evden dışarı çıkma sen, ortalık tehlikeli.

AdaAltemur: Görmen için illa art arda fotoğraf mı atmam gerekiyor? Ama merak etme, yapmam. O kadar boyu uzun değilim.

AdaAltemur: Neyse, gördüğün zaman yazarsın, yani umarım.

AdaAltemur: Malum, benim de yapmam gereken işler var.

Mesaj kutusundan çıkıp telefonu kapatarak cebime koydum ve Serenay'a döndüm. "Tamamdır, hallettim. En son ne zaman aktifmiş o bile görünmüyor ama bekleyelim, belki bir umut yazar. Bir yandan haklısın aslında biliyor musun? Atakan gerçekten pisliğin teki."

"Hah, yeni mi fark ettin?"

Ona baygın bir bakış attığımda, "Neyse ne," deyip etrafa bakarak konuyu dağıttım. "Aramaya devam et, ne arıyorsak zaten... Belki buluruz bir şeyler ama hiç sanmıyorum."

O da bana aynı şekilde kafa salladığında tekrar dolapların olduğu yere gidip kurcalamaya başladı. Ben de çekmeceleri tek tek açtığımda, bir şey bulma umuduyla en ince ayrıntısına kadar kontrol ediyordum. İlk çekmecede pek bir şey yoktu, sadece gereksiz birkaç dosya vardı. İkincide de aynı şekilde, pek kayda değer bir şey bulamadım. Fakat son çekmeceye geldiğimde, ellerim arasına aldığım bir anahtarı sallayıp elimde döndürdüm ve Serenay'a doğru dönerek anahtarı havaya kaldırdım. "Sence bu anahtar işe yarar bir şey midir?"

Saçlarını gözünün önünden çekip elimdeki anahtara bakarak yanıma geldi ve, "Anahtar mı?" diye sorup çekmeceye baktı. "Ne alaka? Ne işi var ki orada? Nereyi açıyor?"

"Götümüzü açıyor Serenay." Derin bir nefes alıp gözlerimi kapatıp açtım. "Sabır ya, ne bilim nereyi açtığını, çekmece de buldum işte. Bir kasanın anahtarı falandır belki diyeceğim ama bir kasanın anahtarı olmak için fazla büyük. Bir odanın anahtarı falan mı acaba? Tek tek odaları mı denesek?"

Yutkundu ve birkaç saniye yüzüme baktı. "Tamam, alıp gidelim o zaman," dedi ve etrafa çevirdi kafasını. "Burada daha fazla kalırsak yakalanacağız, en azından elimiz boş çıkmamış oluruz. Koy cebine, gidelim."

Kafa sallayıp cebime koyduğumda olabilecek en hızlı şekilde odadan çıktık ve salonun ortasına geldik. Tam merdivenlerin olduğu yere yönelecektik ki, oradan gelen konuşma sesleriyle olduğumuz yerde kalıp, saniyeler sonra da Atakan ve diğer birkaç oğlanla beraber göz göze geldik.

Serenay ile olduğumuz yerde kalıp birbirimize bakarak bir şeyler mırıldandık ve kendi kendimize fısıldadık. "Şimdi sıçtık." Cafer, bez getir.

Kadrajıma ilk önce Atakan girerken, onun gözleri de benim mavilerimi buldu ve çatık kaşlarıyla ilk bana bakıp, ardından da Serenay'a döndü. Olayı hazmetmeye çalışır gibi öylece kalırken, diğer oğlanlardan biri, böyle dediğime kesinlikle bakmayın; diğer oğlanlardan kastım Mert, bize doğru yürüyüp Atakan'dan önce tepki verdiğinde, "Ne oluyor lan?" diye bağırdı ve kaşlarını çatıp bizi süzdü. "Nil? Serenay?"

Sana uyan aklıma tüküreyim Serenay. Mal gibi kalışımız beni daha fazla tedirgin ederken, bütün bu tedirginliği daha da arttıran bir sesin kulağıma dolmasıyla ellerimin içini sıkmaya başladım.

"Serenay mı?" Ateş'in heyecanlı sesinden sonra yüzü de görüş alanıma girdiğinde, yüzündeki tebessümle birlikte bize doğru bakıp saçlarını karıştırdı. "Ve Nil? Doğru yere geldiğimize emin misiniz çocuklar? Çünkü buranın cennet olmadığından emindim, ta ki iki tane melek görene kadar."

Ha, yine. Ateş'in saçmalamaları devam edip durup daha da karışık bir hal almaya başlarken, bütün bu karmaşıklığı Kayra bozarak gözlerini benimkilerle buluşturdu ve, "Söyleyin," deyip üstten bir bakış attı. "Burada ne işiniz var? İçeri nasıl girdiniz?"

Dudağımı yalayıp derin bir nefes alarak, "Şey," dedim ve bir şeyler düşünmeye başladım. Fakat Serenay benden önce davranıp olabildiğince soğukkanlı bir şekilde ellerini cebine koyup, yüzüne de sert ifadesini kondurduğunda, "Seni arıyorduk," dedi Atakan'a bakarak. "Üst kattakilere sorduk ama bir şey söylemediler, biz de burada olabileceğini düşünüp içeri girdik, kapıyı biraz zorlayınca açıldı zaten. Seninle konuşmam gereken konular var."

Atakan belirgin olmaya başlayan çene kaslarıyla beraber Serenay'a baktığında, ellerini cebinden çıkardı ve kısık gözlerle konuştu. "Benimle ne konuşabilirsin ki?"

"Kıraç hakkında."

"Kıraç mı?" Bakışları daha da gerilirken Serenay'a ciddi ve sert bir tavır takınıp tersledi. "Onun hakkında konuşacak bir şeyimiz yok, boşuna yorulup gelmişsin. Eve gitseniz iyi olur, çünkü inan, hiç havamda değilim."

Fark ettim nedense; suratında normale göre daha sert bir ifade, gözlerinde bilmediğim bir öfke, üzerindeki siyah kıyafetlerinin gölgesi altında kalan beyaz teni ve daha nicesi havasında olmadığını yeterince belli ediyordu. Bir şey mi olmuştu? Ne olabilirdi ki? Klasik Karahan itemleri. Fakat nedense bir şey varmış gibiydi.

Ama o an bambaşka bir şey daha vardı. Ben Atakan'a bakarken, gözlerim de bir anda yanında duran Kayra'ya kaydı. Bana garip bir şekilde bakıyordu. Zaten alanda olan olaylar sonrasında onda farklı bir gariplik seziyordum. Nil ha, Nil. Bu söylemi hala kulaklarımda yankılanıyordu. Neyi ima etmişti? Beni tanıyor muydu? Hayır, onunla daha önce karşılaştığımızı sanmıyordum ama ters giden bir şeyler kesinlikle vardı.

Ortamdaki sessizlik süregelirken, bu sessizliği bozan bir anda Ateş'in çocuksu sesi olmuştu. "Hayır, gitmeyin," dedi yanımıza doğru gelip Serenay'ın önünde durduğunda. "Kalmak ister misin Serenay? Ben isterim şahsen, dünkü konuşmalarımıza devam edebiliriz. İnstagramda attığın fotoğrafı da gördüm, fazla şeydi..." Bana baktı. "Ne deniyor ona Nil?"

Kaşlarımı çattım. "Seksi mi?"

"Evet! Kesinlikle!" diyerek ellerini şıklattı. "Fazla seksiydi. Bugün beraber bir fotoğraf çekilelim ister misin? Ya da dünkü gibi canımı yakabilir misin? Yalvarırım daha fazlasını yap." Büyük bir kahkaha patlatıp arkasına döndü. "Ahahhahaha! Dün size bahsettiğim, beni döven kız bu işte. Dövmesi için tam 2 saat yalvarmıştım biliyor musunuz? Sonunda dayanamayıp dövdü."

"Keşke öldürseydi," dedi Mert ve gözlerini devirip Serenay'a baktı. "Dünya en azından bir psikopattan kurtulurdu."

"Yapma ama Mert, o kadar kötü değilim." Ateş, Mert'in sözlerine karşılık ona aniden sert bir şekilde baktığında, ani ruh değişimine istemsizce şok olmuştum. "Yeri geldiğinde sert çocuğu da oynayabilirim." Rude boy?

Mert, Ateş'e aynı şekilde bakıp kaşlarını kaldırdığında, Ateş tekrar önünü dönüp Serenay'a baktı ve yüzüne doğru eğildi. Baş ve işaret parmağı ile çenesinden tutup başını kaldırdığında, "Tabi bu sert çocuğu sakinleştirecek bir kadına da ihtiyaç var, değil mi?" diye sordu, ardından gözlerini kısıp dudağının kenarını kıvırdı. "Zincirlerimin senin elinde olmasına ihtiyacım var."

Tamam, bu çocuğa kesinlikle bayılıyorum.

Serenay, ilk defa onun bir söylemine katılır gibi ellerini Ateş'in saçlarında gezdirip, "Uslu dur, yaramaz çocuk," dedi ve gözlerini kıstı. "Yoksa seni cezalandırırım."

Bunu söylediği an Ateş daha da tebessüm etmeye başlayınca, Atakan bu olaylara daha fazla dayanamayıp, "Kesin artık şunu," dedi ve ortamı dağıtıp benim yanıma geldi. Üstten bana bakınca ister istemez başımı kaldırıp aynı anda suratına baktım. "Eve gidin. Sizle çene çalmaya gelmedik buraya, almamız gereken bir şey var."

"Ne gibi?"

Sabır çeker gibi derin bir nefes aldığında, beni takmayarak arkasını döndü ve Kayra'ya az önce girdiğimiz odayı işaret ederek eliyle gösterdi. Kayra dediği şeyi anlayarak odaya doğru ilerlediğinde içimden, alacağı şeyin şuan cebimdeki anahtar olmaması için dua ettim. Yalvarırım olma, yalvarırım olma, yalvarırım olma...

"Anahtar burada yok." Oldu.

Bedenim bir anda soğumaya başlarken bakışlarım yanımda duran Serenay'a döndü, o da aynı şekilde bana bakıyordu. Şansızlık anca bu kadar peşimi bırakmaz olabilirdi. Sıvıyoruz şimdi.

Kayra, yavaş adımlarla bizim olduğumuz yere doğru yaklaştığında, Atakan'ın yüzüne çatık ifadesiyle baktı ve omuz silkip, "Söylediğin yere baktım, yok," dedi.

"Ne demek yok? Orada olması lazımdı. İyice baktın mı?"

"Evet, ama yok." Saatine baktı. "Pek fazla zamanımız da kalmadı.

Atakan, "Sikeyim," deyip ağzından bir küfür savurdu ve gözlerini bir anlığına bize çevirip kaşlarını çattı. "Hey, siz," dedi ardından, şüpheci bir tavırla bana baktı. Ellerini kumral saçlarından geçirip yutkunduğunda, "Acaba," diye mırıldandı. "Kayra'nın çıktığı odadan bir anahtar almış olabilir misiniz?" Kuru iftira.

Telaşa kapılmamaya çalışıp derin bir nefes alarak, "Ne anahtarı?" diye sorup kafa salladım. "Odaya bile girmedik, dedik ya, sadece seni arıyorduk."

"Öyle mi?" Kafa salladım. Aynı şekilde kafa salladığında birkaç saniyeliğine yere baktı ve ardından tekrar yüzüme dönüp, "O zaman biz geldiğimizde o odanın kapısı niye açıktı Nil?" diye sordu.

"Kapı açık mıydı?" Sıva Ada, aynen.

Hepsinin, en çok da Atakan'ın her şeyi bilen bakışları bize ok gibi saplandığında, Serenay daha fazla dayanamayarak, "Tamam," dedi ve Atakan'a baktı. "Biz aldık. Anahtarı çıkar Nil."

Çaresiz bir şekilde dediğini yapıp anahtarı çıkardım ve Atakan'a uzattım. Sinir küpü olarak anahtarı aldığında, "Sadece Kıraç hakkında bir şey öğrenmek için almıştık," deyip üste çıkmaya çalıştım. "Sen bize onunla ya da Barış'la aranda ne olduğunu anlatamıyorsun, biz de yalnızca böyle şeyler yaparak öğrenmeye çalışıyoruz. Bu sizi ilgilendirmez demene hiç gerek yok. O adam Serenay'ın abisi ve benim de yaralanmama sebep olan kişilerden biri, dolaylı yoldan ikimiz de bu meseleye senin olduğun gibi dahiliz. O anahtar neyin nesi, bize anlat en azından. Veya zaten aceleniz vardı değil mi? Yolda anlatabilirsin."

Suratıma, ciddi misin? der gibi bir ifadeyle bakıp adem elmasını hareketlendirdiğinde, dişleri arasından, "Evine git Nil," dedi.

"Hayır," dedim hızlıca. "Her nereye gidiyorsanız biz de geliyoruz." Ateş'e baktım. "Az önce, gitmeyin diyen sen değil miydi Ateş? Serenay gitmese de seninle gelse hoşuna gider değil mi? Nereye olursa olsun."

Gözlerini kısıp alnına düşen kızıl saçlarla bana baktığında, dudağının kenarı hafif kıvrıldı ve, "Üzgünüm Nil," diyerek kafasını iki yana salladı. "O zaafım olabilir ama buna kanacak kadar da çocuk değilim." Serenay'a bakıp parmaklarını onun yüzünde gezdirdi. "Zarar görmesi bu şartlar içinde en son isteyeceğim şey, yani hayır, gelemezsiniz." Wtf!

Ağzım açık bir şekilde ona bakarken, "Yani gideceğiniz yer tehlikeli bir yer mi?" diye sorup Atakan'a döndüm. "Kesinlikle geliyoruz."

"Ah, yeter artık, kes sesini."

"Asıl sen kes sesi-"

Ve... "Yeter artık, ikiniz de kesin şunu." Kayra olaya hızla müdahale edip ikimizin arasına girdiğinde Atakan'a doğru dönüp, "Gelsinler," dedi. "Bu saatten sonra saklayacağın pek bir şey kaldığını düşünmüyorum zaten, her türlü peşimizden gelirler. Üstelik acelemiz var, burada çene çalmak yerine çıkmamız gerek."

Kayra, soğuk yüz ifadesiyle Atakan'dan sonra bana dönüp, "Siz de aynı şekilde," dedi ve tek kaşını kaldırdı. "Buraya gelip bir şeyler çalma meselenizi daha sonra halledebiliriz. Sadece sizi götürdüğümüz yerde sessiz olun ve ani tepkiler vermeyin. Pek yabancılık çekmezsiniz zaten."

Yüzümü buruşturdum. "Tam olarak nereye gidiyoruz ki?"

"Gidince öğrenirsiniz." Ne bana, ne Atakan'a, ne de diğerlerine söz hakkı bile tanımadan önden yürümeye başladığında, Atakan bundan rahatsız olmuş bir şekilde arkasından sertçe bakakaldı. Fakat bunun fayda etmeyeceğini anlayınca, pes eder gibi birkaç saniye benim yüzüme bakıp ardından da yukarı çıkmaya başladı.

"Biz de gidelim?" Ateş, Serenay'a tebessüm edip sorduğunda, Serenay ona sert bir şekilde bakıp, "Gidelim Nil," diyerek bana cevap verdi ve önden gitti. Ben de peşine takılınca, Ateş arkada mal gibi kalmıştı ama sorun yok, hak etmişti.

Birkaç dakika sonra yukarı çıktığımızda, soğuk hava aniden tenime çarpmış ve rüzgar saçlarımı uçuşturmuştu. Üzerimdeki cekete daha sıkı sarılıp motorlarının yanına duran oğlanları takip ettim. Yan yana dizilmiş renkleri farklı farklı olan motorlara baktığımda, Atakan'ınkinin yanına doğru giderek, "Seninkine binebilir miyim?" diye sordum. Evet, tam olarak burada fesat anlamanız gerek.

Üzerindeki kot ceketin yakasını düzeltip saçlarını gözünün önünden çektiğinde, "Gel bin," dedi ve motora çıkıp ellerini direksiyonun iki yanına yerleştirdi.

Gel bin. Gülümseyerek ben de onun yaptığı gibi motora atlayıp ellerimi otomatik olarak beline yerleştirdim ve yanımda, Ateş'in motoruna atlayan Serenay'a bakıp, "Daha önce bindin mi?" diye sordum Ateş'in motorunu kast ederek

Saçlarını gözünün önünden çekip gülümsedi ve ellerini sıkıca Ateş'in beline dolayıp başını da sırtına gömdü. "Belki dün birkaç saatliğine binmiş olabilirim."

"Hmm," diye mırıldandıp gülümsediğimde, Ateş olaya dahil oldu ve omzunun üstünden bana bakıp Serenay'ı işaret etti. Kabul etmek gerek, şuan kırmızı motorun üstünde acayip hot görünüyordu. "Motorum ve ben bu durumdan gayet memnunuz," dedi. "Bineceğin tek şeyin motorumla sınırlı kalmaması dileğiyle."

"Yaramaz çocuk..."

Serenay'ın dediğine içten bir gülümsemeyle cevap verdiğinde tekrar önüne döndü ve motora gaz verdi. Kayra ve Mert çoktan önden gitmişlerdi bile. Atakan da birkaç dakikalık bekleyişin ardından motoru çalıştırarak, "Sıkı tutun Alaycı Kuş," diyerek gaz verdi ve dikiz aynasından bana baktı. "Bu sefer sana zarar gelmesini istemiyorum."

Ve ana yola çıkarak son gaz ilerlemeye başladı. Serenay ve Ateş de tam önümüzde ilerlerken, benim aklım kurduğu son cümlelerde kalmıştı. Alaycı Kuş? Sana zarar gelmesini istemiyorum? Bunu, dün öpüp sonra da ondan çekip gittiği kıza söylemesi biraz trajikomik değil miydi? Onu anlayamıyordum. Ne yaptığını gerçekten çözemiyordum. Ona Alaycı Kuş'tan bahseden kişiydi ama o Nil'e öyle sesleniyordu. Tıpkı eskiden olduğu gibi. "Benim asi Alaycı Kuş'um."

Bazem düşünüyorum, neden? Neden kendine bu kadar kin beslememe müsaade etmişti? Beni hatırlamıyordu. Gözlerime bakıp bir şeylerin olduğunu farkındaydı ama ağzını açıp da tek kelime etmiyordu. Nil diyorum bastıra bastıra, adım Nil; ama anlamıyor. Karahan, beni hatırlamayacak kadar çok mu unuttun? Sadece tek bir sözümle bile zihnin yerine gelebilir fakat hayır, beni sen hatırlayacaksın, ben söylemeyeceğim.

Ne de olsa ben, sana bir zamanlar aşık olan o kızım. Aşıktım.

Rüzgar, kahverengi saçlarımı uçuşturmaya devam edip beni yerden kesermiş gibi olurken, ellerimi Atakan'ın beline daha sıkı sardım. Fakat pek uzun sürmemişti bu. Neredeyse yarım saatlik bir zaman diliminin ardından etrafı binalarla çevrili ama boş bir yolun ortasına geldiğimizde, hepsi tek tek motorları kenara park etti ve biz de üstünden indik.

Gözlerim sokak lambalarının aydınlattığı geniş yolda takılı kalırken, kocaman binalara da kafamı kaldırıp baktım ve kaşlarımı çatıp Atakan'a döndüm. "Neresi burası?"

Gözlerini kısıp yavaş bir şekilde yola dönüp uzun uzun baktı ve, "Karma," diye fısıldadı. Karma? Neyi kast ettiğini anlamayarak ben de baktığı yöne baktığımda, aniden görüş alanıma giren birkaç motorla göz göze geldim. Birkaç dediğime aldırmayın, neredeyse 7 tane motorla.

Onlara takılı kalınca, benle birlikte Serenay'da bakakalmış gibi, "Bu da ne böyle?" diye sorup yanımda durdu. Kafamı iki yana sallayıp bilmiyorum der gibi işaret yaptığımda, motorlar bizden 10-15 adımlık bir mesafede durup farlarını kapatmışlardı. Bunun üzerine kafam daha da bulanırken, bir anda yanımdan gelen Ateş'in sesiyle ona döndüm

"Karma," dedi Atakan'ınki gibi, fısıltıyla. "Karma is for those who want death."

Dudaklarından çıkan kelimeler zihnimde dönüp durunca, otomatik olarak tekrar karşıdaki motorlara baktım ve üstlerinden inen sahiplerine göz gezdirdim. Bedenim havanın soğuğuyla mı titriyordu yoksa ortamdaki gerginlikle mi? Belki de karşıdan bize doğru gelen tanıdık yüzlerdendir bu titreme, bilmiyorum. Serenay ve benim dudaklarım ucuna gelen o isimlerin soğukluğundan.

"Kıraç?"

"Barış?"

Evet, Kıraç ve Barış motorlarından inmiş bize doğru geliyorlardı. Aklımdan binlerce ihtimal geçerken, en mantıklısı sanki şuan bu satırlara dökülüyordu. Yoksa Atakan, yine bir yarış için mi onları buraya çağırmıştı? Bunu yapacak kadar aptal mıydı yoksa bir planı olacak kadar zeki mi? Peki ya Kıraç? O hataya bir kez daha düşecek türden biri miydi? Barış ise konuşmaya değmez bir tipti.

Ellerimin içini sıkmaya başlayıp Atakan'a döndüm. O ise bana değil, karşıdan kendine doğru gelen Barış ve Kıraç'a bakıyordu. Serenay ise donuk ama sert bakışlarla abisini izleyip ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Ve ardından nihai an gelmişti. Kıraç, Atakan'ın önünde durup ona üstten baktı ve, "Karahan," dedi. "Çok beklettik mi?" diye sordu. Belli ki Serenay'ı daha görmemişti.

Atakan ona dümdüz bir ifadeyle bakıp, "Hayır," dedi olabildiğince sakin bir şekilde ve yutkundu. "Biz de daha yeni geldik. Seyirci de getirdik."

Kıraç dediğini anlamayıp kaşlarını çattığında, bakışları ilk bana, ardından da yanımda duran Serenay'a kilitlendi. Kaşları çatılıp bakışları gerilince, "Serenay?" diye mırıldandı. Bunu dediğinde boynundaki damarlar kendini belli etmişti.

"Şu işe bak sen," diye ortaya atıldı Ateş bunun ardından, tamamen ciddi ama ukala bir tavırla. Kıraç'a doğru baktı. "Yıllardır bizim başımıza bela olan adam, Tanrıça olarak taptığım o kızın abisiymiş, ha?" Alayla güldü. "Dünya gerçekten küçük bir yermiş."

Kıraç, Ateş'in söyledikleriyle bir anda sinir küpüne döndüğünde, "Senin gibi bir mazoşistle kardeşimin işi olacağını mı sanıyorsun?" diye sordu ve Serenay'a baktı. "Cevap ver Serenay, bunlarla ne işin var?"

"Asıl sen cevap ver," dedi Serenay hazırcevap bir şekilde. "Onlarla senin ne işin var? Buraya neden geldin? Daha önce nereden tanışıyorsunuz? Hepsine cevap vermeden sana hesap mı veririm sanıyorsun?"

Bunun üzerine, "İşte benim kızım," diye fısıldadı Ateş ve Atakan'a döndü. "Ama asıl mesele onunla senin aranda, değil mi Karahan? Sen hallet."

Beynim almıyor artık.

Atakan kafa sallayarak Barış ve Kıraç'ın tam karşısına geçip önlerinde durduğunda, cebinden anahtarı çıkardı ve havada sallayıp onlara gösterdi. "Bu," dedi ciddi bir ifadeyle. "Bundan 2 sene önce beni yine o alanda sıkıştırdığınızda kullandığımız motorların anahtarları. Üçümüzün motorlarının. " Barış'a baktı. "Tanıdık geldi mi Barış? Partide bu konu yine açılmıştı, hatırlasana. Bundan tam 2 sene önce, sen ve en yakın arkadaşın Kıraç, benim başarımı hazmedemeyip motorlarınızı yarışta üstüme sürüp ciddi yaralar almamı sağlamıştınız ve bu da yetmezmiş gibi hiçbir şey olmamış gibi yine o alanda yarışlara katılmıştınız. Ve bu sefer yine ve yine aynısını yapıp, beni Nil ile sıkıştırmıştınız."

Demek Barış ile Atakan'ın kavgasının nedeni ve Kıraç ile olan olayların ardındaki sır buydu, ha? Kıraç ve Barış pisliğin tekiydi, bunu biliyordum ama daha o zamanlar 19 yaşında olan Atakan'a birlik olup böyle bir şey yapmaları... Alışılacak şey değildi.

"Sadede gel," dedi Barış, Atakan'ın kararlı sözleri ardından. "O motorların anahtarıyla ne yapacaksın? Bizi buraya bunun için mi çağırdın?"

"Hayır," diyerek anahtarı elinde döndürdü Atakan ve yola doğru baktı. "O motorlar şuan sağımda duran garajın içinde," dediğindeyse herkesin bakışları sağda duran garaja dönmüştü. "2 sene önceki olayı tekrar etmek istiyorum, bir teklif olarak kabul edin bunu. Eskiden kullandığımız motorlarımızla yine kapışalım ve bu sefer kazanan, kaybedenin elindeki her şeyi alsın. Hile yok, tamamen bir oyun ve sonunda da ödül var. Tek fark, eski külüstürler ile yarışacak olmamız. Yenilerle yarışmak isterdim ama o zaman benim karşımda hiç mi hiç şansınız olmazdı, en azından sizin külüstürlerinizle biraz da olsa şansınız var." Başını dikleştirdi. "Kabul ediyor musunuz? Ben ve Ateş'e karşı siz ikiniz."

Bu. İşin. Sonu. Hiç. İyi. Bir. Yere. Gitmiyor.

Kıraç ve Barış'ın bakışları gerilip ortamda gerginliği arttırınca, "Sana nasıl güveneceğiz?" diye sordu Barış ve garaja baktı. "O motorlara biz gelmeden önce bir şey yapmadığını nereden bilelim?"

Mert atladı arkadan. "Biz siz miyiz lan?!"

"Sizi inandırma gibi bir çabam yok," dedi Atakan üstüne bastıra bastıra. "Kabul edip oynarsınız, korkup geri çekilirsiniz ve bundan sonra değil alanda oynamak, motor bile kullanamazsınız." Ekledi. "Unutmayın, geçmiş asla ölmez."

Atakan'ın dudağından çıkan her bir kelime kalbime ok gibi saplanırken, Kıraç ve Barış'ın sabit durmasıyla daha da çok geriliyordum. Bu sessizlik ardından ortaya atladım aniden. "Tekrar aynı şeyi yapmayacakları ne malum Atakan?" diye sordum ve kafamı iki yana sallayıp Kıraç'a baktım. "Tekrar aynı şeyi yapabilir."

Mavilerini mavilerime sabitledi. "İşte burada siz devreye giriyorsunuz," deyip Serenay'a bakarak tekrar Kıraç'a döndü. "Nil benim arkama, Serenay da Ateş'in arkasına binecek. Böyle olursa bir şey yapamazsın değil mi Kıraç? Kardeşine bir zarar gelmesini istemezsin." Kahretsin, yine mi?

Kıraç çatık kaşlarla aniden Serenay'a bakıp, ardından da dudağının kenarı hafif kıvrılmış Ateş'e döndü. "Serenay bunu asla kabul etmez."

Şey... "Kabul ediyorum."

Serenay aniden olaya atılıp birkaç adım Kıraç'ın olduğu yere gidip durdu ve başını dikleştirip tekrar, "Kabul ediyorum," dedi. "Bu kadar pislik biri olduğunu bilseydim en başından beri onların safına geçerdim. Abimsin diye haksız olduğun bir olayda yanında duracak değilim, bunu anlamış olman lazım. Ayrıyeten..." Ateş'e döndü. "Mazoşist dediğin o çocuğun ardında bir ölüm yarışına girmek pek de garip karşılanacak bir şey olmaz."

Kızıl saçları rüzgardan dalgalanan Ateş, Serenay'a en içten gülüşünü bahşettiğinde, "Tapılası," diye fısıldadı ve Kıraç'a baktı. "Ölüm yarışında kardeşinle oynamak kadar heyecan verici daha bir şey yok Kıraç."

"Seni..." Kıraç dişleri arasından söylendiğinde, Atakan da daha fazla beklemek istemezmiş gibi ciddi bir tonla, "O zaman son bir şey kaldı," dedi ve bana bakıp dudaklarını araladı. "Ya sen Nil? Tehlikeli olacağını bile bile yine benim arkamda durur musun?"

Bütün gözler benim üstüme dönmüş gibi gerildiğimde, gözlerim Atakan'ın kararlı bakışlarındaydı. Tehlikeli olacağını bile bile yinede bunu kabul eder miydim? Evet, ne olursa olsun ederdim. Bunun aptallıkla pek bir ilgisi yoktu, buna ne derseniz deyin, aslında pek çok anlamı vardı; kaybetmesini istemiyordum, 2 sene önce ona yapılan şeyi, bu seferde o onlara yapsın istiyordum. Benim ondan intikam almayı istediğim gibi o da başkalarından alsın istiyordum. Canı yansın, ama canını yakan tek kişi de ben olayım istiyordum.

Ve sanırım öyle de olacaktım. Dilimin ucuna gelen kelimeler tek tek sıralanırken, eskiden aşık olduğum adamın okyanus mavisi gözlerine tekrar baktım ve dudaklarımı araladım. Karma is for those who deserve to die."

"Kabul ediyorum," dedim kararlı bir sesle. "Arkanda duracağım."

Ve ardından bir ses yükseldi bütün bunların ortasında. "O zaman yarış başlasın!" Ateş'in o heyecanlı sesi.

Bu andan sonra ne olurdu bilmiyorum ama bu sefer Atakan'ın yenilmeye hiç niyeti yok gibiydi. Aynı şekilde benim ve diğerlerinin de öyle. Sokak lambaları spot ışıkları misali üzerimizde duruyordu ama ona rağmen gram korku hissetmiyordun. Adrenalin tüm vücudumu kaplamış ve beni ele geçirmişti. Bu andan sonra geri dönüş yoktu, istemiyordum da. Istediğim tek şey, karşı takımda duran kızlardan birinin orta alanda tuttuğu yarış bayrağını, son hızla aşşağı doğru indirmesiydi.

K̷.

🕷️

Continue Reading

You'll Also Like

102K 3.6K 13
Bir tarafta siyahlar bir tarafta beyzlar Araf ve eflinin Mert ve ayçinin Aşkı Kıskançlıklarla kavgalarla nefretlerle dolu bir aşk Eflinin herketler...
307 87 40
sizcede artık içimizde tutmaktan yorulmadıkmı hadi gelin birbirimizin ilacı olalım
888K 56.1K 38
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, cinsel istismar, psikolojik ve fizik...
594 73 5
20 yaşındaki mafya 18 yaşındaki Alev'e aşık olup onuda kendine aşık etmeye çalışırsa ne olur? Alev'in acımasızlaşması