Zalim Ruhların Dansı (Kanın Ş...

By Onemacikgoz

20.6K 2.7K 4.2K

"Sırların zinciri koptu Bedel kanla yazıldı Yükselmek için yeniden doğdu Yıkımın kıvılcımları dört bir yan... More

TANITIM✨
GİRİŞ
1.Bölüm: KATRAN KARASI AYAK İZLERİ
2.Bölüm: VEDA
3.Bölüm: DİKENLİ DOST ELİ
*4.Bölüm: VİCDAN VE ZEHİR MAHKEMESİ
*5.Bölüm: KAFESİNDE ÇIRPINAN EJDERHA
6.Bölüm: KRAL VE MELEZ
7.Bölüm: MAMBA
8.Bölüm: YERALTINA DÜŞEN KAYIKÇIYA SARILIR
9.Bölüm: KALBİN GÖLGESİNDE YETİŞEN GADDARLIK
10.Bölüm: AŞIKLARIN NEFRETİ
*12.Bölüm: YALNIZ BEYAZ SIRTLAN
13.Bölüm: ÇÖL YILANI
14.Bölüm: YAKICI İTİRAFLAR
15.Bölüm: KANAYAN DÜŞLER
16.Bölüm: KADER İPLİKLERİ
*17.Bölüm: ÖLÜMDEN DOĞANLAR
*18.Bölüm: YANIK İNTİKAM KOKUSU
19.Bölüm: IŞIK VE KARANLIK ARASINDA BİR İBLİS
20.Bölüm: ADI YIKIM OLACAK
21.Bölüm: MEİMORA
*22.Bölüm: KUĞULAR VE DÜŞLER
23.Bölüm: TUTKU VE NEFRETİN DANSI
24.Bölüm: OKYANUSUN SONU, UÇURUMUN ZİRVESİ
25.Bölüm: ÖRÜMCEK AĞI
26.Bölüm: ÖLÜMÜ ALDATMAK
27.Bölüm: ZİNDAN
28. Bölüm: YARALAR VE YEMİNLER
29.Bölüm: BABA, OĞUL VE TANRIÇANIN SOYU
30. Bölüm:YARIM KALAN BİR SAVAŞ
31.Bölüm: GECENİN YEMİNİ ZİFİRİEŞLERE AİT
32.Bölüm: KANIN ŞARKISI ASLA SUSMAZ
33. Bölüm: KANIMIN KANI
34. Bölüm: ÖLÜM YOKTUR FEDAKARLARA
35.Bölüm: CADININ HALEFİ
36.Bölüm: ÇÖKÜŞ VE YÜKSELİŞ
37. Bölüm: EŞ YAZGILAR
38.Bölüm: YILDIZLARDAN BİLE ESKİ BİR KEHANET
39. Bölüm: GECE, KAN VE RUH
40. Bölüm: SAVAŞ ÇIĞLIKLARI
SON SÖZ🩸

*11.Bölüm: AYNA AYNA

453 73 86
By Onemacikgoz

"Ayna Ayna"

Calling out like a flair gun
Drifting in an empty sea
Feeling like a lonely one
I wanna know you're listening

⚔️

Selamlarrr!

Geçmiş bölümlerden bir yangın başlıyor, bundan sonra nefeslerimiz yetmeyecek. Çünkü öğreneceğimiz çok ama çok şey var!

Keyifli okumalar

***

Boğucu ve sisli bir geceydi. Kar beyazı saçlı kız, ayı ve yıldızları örten puslu perdenin, bölgedeki alkole boğulmuş nefeslerden ve ardı ardına yakılan sigaralardan kaynaklandığına neredeyse emindi. Xathmoran kentinin eğlence ve kumar merkezi olarak bilinen Gruhtanmal bölgesinde, ziyaretçiler için ayrılmış meskenlerle dolu sokaklardaki hanlardan birindeydiler.

Parmağını ahşap pencere pervazına bastırarak sürttü sonra da eline bulaşan pisliğe şöyle bir baktı. Kusmuk, kan, yiyecek ve daha nice şey... Elini deri dar pantolonuna sildikten sonra pencereyi yukarıya doğru sürüyerek açtı ve başını uzatıp çığlıklar, kahkahalar, öfkeli homurtularla yankılanan dar sokağa baktı.

Mamba'ya harita üzerinde adım adım işaretlediği planını anlatışından bu yana üç hafta geçmişti. Sıkı talimleri başlatmış, özel ekipleri kurmuştu ve en ince ayrıntısına, tüm derinliğine ve risklerine kadar binlerce plan yapıp, vazgeçip yeniden yapmıştı.

İşte şimdi buradaydı.

Zanosrit Kardeşliği bu bok çukurunu seçmesinin tek sebebini, yapacakları soygun olduğunu sanıyordu. Carazael'ın kıçını yalayan dalkavuklarının çoğu alemlere düşkündü. Ancak bir tanesi vardı ki, Gruhtanmal'de yatıp kalkardı. Aç karnını doyurmaya çalışan bir çocukken, Gruhtanmal sokak aralarındaki oyunlardan kazandığı ilk sikkeden; kumarhanelerin gözdesi haline gelip içinde yüzdüğü sikkelerin tümünü sakladığı kumarhanenin kasası tam olarak buradaydı. Yanı başında. Zanosrit'in ise güçlü, ses getirecek bir başlangıç noktasına ihtiyacı vardı. Paraya ve bir kurbana.

Pencereyi kapattığında camda beliren yansımasına baktı Annarithel. Parmaklarını beyaz saçlarında, iyice içine çökmüş yanaklarında ve göz altlarında dolaştırdı. Annarithel'ın kendini kanıtlamaya ihtiyacı vardı. Ve insanlara, bugüne kadar hiç görmedikleri bir düşman edindiklerini, düşmanlarının yalnızca kan akıtmak için kollarını sıvadığını anlatmaya...

Ama önce, Zanosrit'in önüne serdiği dâhiyane planlarının ardındaki ilk hedeflerine ulaşması gerekiyordu. Birincisi, tam olarak iki blok ötesinde duruyordu diğeri ise Burenthas'in bir bok çukurundan daha fazla pisliğe gömülmüş tavernalarından birinde.

Belindeki zehre bulanmış bıçakları, sırtındaki abrus kırbacını ve uyluklarındaki yakut hançerlerini yokladı. Kullanmayalı uzun zaman olmuştu ve yakın bir zamanda avuç kaşıntısının geçmeyeceğine emindi.

Yan odadan yükselen tartışmayla başını çevirdi. Kulak kabarttığında tartışmanın içeriğini ve gürültünün kimden geldiğine kadar duyabiliyordu.

Aptallar..

Dikdörtgen dar odanın içinde yürüdü ve duvara iki kere yumruğuyla vurdu. Gürültü, boğazlarına bıçak dayanmışçasına ansızın kesildi. Annarithel gözlerini devirerek uzaklaştığında, yan odadan gıcırtıyla açılan kapının sesini ve kendi bulunduğu odaya yaklaşan ayak seslerini işitti.

Odanın kapısı iki kere tıklatılıp açıldığında kız çoktan kapıya varmıştı.

Leoraan elindeki, ucuz-muhtemelen köpüklü dursun diye içine tükürülmüş- bira kupasını Annarithel'a doğru kaldırdı. Uzun yeşil saçlarının yarısındaki örgüler tel tel bağlarından fışkırmıştı, yeşilimsi dudaklarında ise muzır bir gülümseme vardı. "Dikkat çekmeye mi çalışıyorsun yoksa canın sıkıldığında duvarları yumruklamak gibi bir alışkanlığın mı var?"

Annarithel kollarını birbirine dolayıp tek bacağına yüklendi. "Bir soygunun ve birkaç muhtemel ölümün planını yaparken daha sessiz olmayı deneyebilirsiniz."

Leoraan hak verircesine başını sallayarak birasından bir yudum aldı. "Yüksek sesle konuşmak üzerimize yapışmış bir alışkanlık. Göçebe yaşamı zordur Annarithel... Çadırlar, fırtınalı ormanların kuytu köşeleri..." Etrafına bakındı. "Bir saniye bile gürültünün kesilmediği hanlar."

"Her neyse," dedi Annarithel Leoraan'e omuz atıp kapının kenarında ona kalan daracık alandan geçerken.

"Nereye gidiyorsun?"

Annarithel, duvarlara asılı mumların yarısından çoğu sönmüş koridora çıktığında omuz silkti. "Son bir kez etrafı gözleyeceğim. Yalnızca bir günümüz kaldı."

Leoraan elindeki kupayı kapının eşiğine bıraktı. "Seninle gelebilirim."

"Evet gelebilirsin," dedi Annarithel ardına bakmadan yürümeye koyulduğunda. "Ama bunu istediğimi hatırlamıyorum."

⚔️

Kukuletasını başına geçirmiş, bileklerini sarmalayan çizmeleri kaldırım taşlarını döverken; yanından ona sürtünerek geçen insan güruhuna hançerlerini saplamama gayretiyle yürüyordu Annarithel.

Renkli ayna parçalarından yapılmış sallanan dükkân tabelasını gördüğünde adımlarını yavaşlattı. Küçük dükkânın içindeki duvarlara asılmış, tavana kancalanmış ve vitrinlere yerleştirilmiş bin bir çeşit göz kanatan aynayı görebiliyordu. Altın varaklar, elmas bezeli kaplamalar, bir duvarı neredeyse boydan boya kaplayan koca aynalar... Kapı kulpuna uzanıp çevirdi. Bu saatte kilitli olacağını düşünmüştü ancak değildi. Annarithel son bir kez etrafına bakınıp içeriye adım attı ve kapıyı kapattı.

Kapının tepesindeki zil çınladığında dükkânın iki yanındaki merdivenlerin uzandığı asmakattan genç bir adamın sesi duyuldu. "Aynalarıma bakışını gördüm... Güzelliğini tam olarak yansıtamayacaklarını mı düşündün yoksa görmek istemediklerini, her şeyiyle ortaya sereceklerinden mi?"

Annarithel bakışlarını ağır ağır asmakata doğru kaldırdı. En fazla otuzlarında görünen, safir rengi parlak gözlere, kavruk bir tene ve siyah dalgalı saçlara sahip adam tırabzanlara ellerini dayamış ukala bir tavırla onu süzüyordu.

"Buradaki aynalar istediğim hiçbir şeyi bana gösteremez," dedi Annarithel, kukuletasını indirirken. "En özel olanları istiyorum..." Parmağıyla adamın bulunduğu asmakatı işaret etti. "Ayna Gözcüsü'nün aynalarını görmek istiyorum."

Adam ukala sırıtışını yüzüne çektiği bir maskeymiş gibi yok etti. Sırtını dikleştirdi ve kendi kendine hıhlayarak merdivenlere ilerledi. Onunla birlikte Annarithel da harekete geçti.

"Peki Ayna Gözcüsü aynalarını görmek isteyen kim?"

Annarithel muzır bir tavırla gülümsedi. "Buradaki tüm aynaları satın alabilecek kadar sikkesi olan biri."

Adamın parmakları merdiven tırabzanlarında dolaşırken yarım ağızla, alaycı bir tavırla gülümsedi. Yalandı ve adam da elbette, zenginleri adımlarından bile tanıyan biri olarak buna inanmamıştı. "Randevun yoksa aynalarla konuşamazsın."

Annarithel merdiven basamaklarının başladığı yerde durdu. "Ayna Gözcüsü'nü çağır, bakalım onu ikna edebilecek miyim."

Adam, Annarithel'ı çizmelerinin ucundaki çamurdan başlayarak baştan aşağıya safir gözlerinde aşağılayıcıkla süzdü. Kar beyazı saçlarına geldiğinde ve sonrasında kehribar gözlerine baktığında, kaşlarını kaldırdı. Bir cevher keşfetmiş gibi aç bakıyordu gözleri. "Dene o zaman... Dinliyorum."

Annarithel'ın gözleri büyüdü. "Aynacı sen misin?" Çok daha yaşlı, beli bükük ve ketum bir adam bekliyordu. Öyle de duymuştu. Kitapların arasından ve kulaktan kulağa dolaşan fısıltılardan yaptığı araştırmalar neticesinde Gruhtanmal'de yaşayan bir Ayna Gözcüsü'nün inini saptamayı başarmıştı. Annarithel'a göre köklü cadı meclislerinin soylarından geliyorlardı; yetenekleri ve yaşam tarzları tam olarak bunu anlatıyordu ama kendilerine cadı demiyorlardı. Kephronius... Kendilerine taktıkları ad buydu ve Rubueres felaketi eski Thallieos'u yerle bir ettiğinden Kızıl Topraklar'a çevirdiğinden beri unutulmuş kadim dillerden birinde-Annarithel lehçenin hangi bölgeye ait olduğunu kestiremiyordu- aynalarla konuşan anlamına geliyordu.

"Sen de bir Kan Avcısı'na benzemiyorsun ama öylesin," dedi adam tek kaşını kaldırarak. Annarithel'ın yüzünde bir kas seğirip eli pelerininin gizlediği hançerlerine uzandığında, avuçlarını kıza dönük bir biçimde açtı. "Sadık müşterilerimin çoğu hane fertlerinden oluşuyor... Yani ödemeni cömertçe yaptığın sürece hiçbir sorun çıkmayacak."

Annarithel yavaşça başını salladı. "Bir Kan Avcısı olduğumu nasıl anladın?" Kendisi bile, hâlâ bir Kan Avcısı olduğuna emin değildi.

Adam omuz silkti. "Kendimce yöntemlerim var." Sırtını Annarithel'a dönüp asmakatın aşağıdan görünmeyen arka tarafına doğru yürümeye başladı. "Gel hadi."

Annarithel merdivenleri tırmanmaya başladığında adama seslendi. "Seni ikna etmeyi denemedim bile... Ödeme nasıl gerçekleşecek?"

Adam, iki duvar arasına çekilmiş geniş kalın perdeyi ortasından aralarken omzunun üstünden Annarithel'a baktı. "Önce hizmet," dedi içeriden sızan ışığa adım atarken. "Tatmin olmazsan hiçbir ödeme yapmana gerek kalmayacak. Kalırsan, gerisini sonra konuşacağız."

Annarithel'ın kalp atışları hızlandı. Buraya büyük bir umutla gelmişti ancak şimdi beklentisi çok daha fazlaydı. Adam kendine o kadar güveniyordu ki, ödemeyi kesin alacağını biliyormuş gibi Annarithel'ın tatmin olacağından eminmiş gibi ödeme için şu an konuşmaya gerek bile duymuyordu.

Perdenin ardındaki bölmeye adım attığında dudakları aralandı.

Kanım aşkına...

Bölme zemininden, tavanına, duvarlarında tek bir boşluk bile kalmadan aynayla kaplanmıştı. Yere baktığında yansımasını görüyordu, sağına ve soluna baktığında, başını kaldırdığında yine ona bakan beyaz saçlı kadınla karşılaşıyordu. Kare bölmenin dört köşesine yerleştirilmiş maltızların üstündeki buhurdanlıklardan ferah kokular süzülüyordu. Ciğerlerini yakmıyor onları okyanus esintisinin temiz kokusuyla yıkıyordu. Birkaç tane yüksek sehpanın üstüne yerleştirilmiş mum odayı ne çok az ne de çok fazla aydınlatıyordu. Bilinçli olarak, karanlığa ve aydınlığa eşit uzaklıkta bırakılmışlardı. Bölmenin tam ortasında ise bir sandalye vardı.

Adam elini uzatarak Annarithel'ı sandalyeye oturması için davet etti. Kız, adama tehditkâr bakışlar atarak sandalyeye ilerledi. Adamın işi buydu, hizmeti buydu ancak o kimseye güvenmezdi. Muhtemelen üzerinin silahlarla kaynadığını biliyordu adam ve Annarithel da ona silahlarını kullanmaktan hiç çekinmeyeceğini göstermeliydi.

Kız sandalyeye yerleştiğinde ayaklarının biraz uzağındaki ayna kaplama zeminin üzerindeki siyah yuvarlak taş çıkıntıya baktı.

Adam içinde nefes alınması mümkün olmayan porselen bir maskeyi başına yerleştirdi ve eline, oldukça hafif görünen bir cam küre alıp karşısına geçti.

"Elindeki nedir ve maske ne için?" diye sordu Annarithel kuşkuyla.

Adam küreyi bir elinden diğer eline geçirdi ve bunu birkaç kez tekrarladı. "İşimizin çoğu senin duyularını sonuna kadar uyandırmak ve aslında zihnini transa sokmak ile ilgili... Bu müşterilerim için özel olarak hazırlanmış bir küre, içinde hapsedilen kokunun tek bir nefesi bile seni günlerce uykusuz bırakmaya yeter. Maske ise benim için, seninle birlikte kokuyu içime çekersem seans hiçbir işe yaramaz."

Annarithel başını salladığında adam dudaklarından ezbere dökülen, binlerce kez pratiği yapılmış kelimelerle anlatmaya başladı.

"Aynalardaki yansımaların görünenin ardındaki olduğunu söylerler. Ortaya çıkarılmak için zorlanmış başka bir boyutun kapısıdır yansımalar. Biz gibi, ben gibi, sen gibi görünseler de yansımalar görüntülerimize ait değildir. Ruhlarımıza aittir..." Annarithel'ın etrafında dolaşmaya başladı. "Bir aynaya yeterince uzun süre baktığında, yansımanın da sana baktığını fark edersin. Tenini ürperten bir his omurgandan yayılır. Bir aynaya yeterince uzun süre baktığında, yansımanın sana ait olup olmadığıyla ilgili derin bir şüpheye düşersin..." Annarithel karşıda oturan yansımasına baktığında adam da aynadan ona baktı. Kolunu yavaşça havaya kaldırdı. "Bir aynaya yeterince uzun süre baktığında, yansımanın senin görüntünü oraya hapseden bir taklit olduğunu düşünürsün."

Annarithel'ın arkasına geçti ve yanağına doğru eğilip fısıldadı. "Bir aynaya yeterince uzun süre baktığında, ruhunun yansımasını taklit eden boyutun içine dalarsın."

Kız, irkilerek yutkundu. "Kendi ruhumla konuşmak istemiyorum..." dediğinde adam sessizce kıkırdayarak lafını böldü. "Kimse kendi ruhuyla yüzleşmek istemez zaten. Seansın amacı hiçbir zaman bu yönde olmadı, Ayna Gözcüleri hiçbir zaman bu iş için çalışmadı."

Arkasına dönüp aynayı işaret etti adam. "Gerekli koşullar sağlandığında, aynalar boyutuna dalabilirsin. Ve yalnızca kendi ruhunu değil, sana en yakın olanları, sevdiklerini ve senden kopamayanları görebilirsin."

Annarithel'ın kaşları titredi.

Sevdiklerini... Senden kopamayanları...

Başını hızla adama çevirdi. "Yapalım."

Adam profesyonellikle başını sallayıp kızın çaprazına geçti, Annarithel kendisini ve adamı görebiliyordu.

"Gözlerini kırpmadan yansımana bakmanı istiyorum. Odaklan ve yansımanla arandaki bağı sakın koparma... Hazır olduğunda küreyi kıracağım ve koku senin ayna boyutuna dalmanı kolaylaştıracak. Transa direnme, kokuyu soğurmaya çalışma. Onu ciğerlerine kadar çek ve gözlerini, gözlerinden ayırma." Maskeyi yüzüne indirdiğinde sesi boğuklaşmıştı. "Küreyi kırdığımda ürkmemeye çalış. Ve ben seni boyuttan çektiğimde bana sakın direnme. Yansımanın içinde hapsolmanı istemeyiz."

Annarithel'ın dudakları kıvrıldı. Heyecanlıydı, umutluydu ve nasıl olacağını bilmese de kardeşini ulaşacağına olan inancı tamdı. İlk adım Ellyro'yu bulmaktı, onu geri getirmek için ise gerekirse Ayna Gözcüsü ile bağını koparıp boyutun derinliklerine dalar, karış karış ederdi.

Adam birkaç adım kenara çekildi, Annarithel sandalyenin kolçaklarını sımsıkı kavrayıp derin bir nefes aldı ve gözlerini, kehribar gözlerine dikti.

Ayna Gözcüsü seri bir hareketle cam küreyi kızın ayaklarının dibindeki taşa fırlattı.

Cam etrafa saçılmadan parçalara ayrılırken, Annarithel çıkan gürültüye kulaklarını tıkadı ve dişlerini sıkıp yansımasına kilitlendi.

Adam tek adımla arkasına geçtiğinde ona bakmadı.

Burnundan uzun, upuzun bir nefes çektiğinde ağır koku burun deliklerinden beynine hatta tüm hücrelerine kadar tam da adamın söylediği gibi hızla doldu.

Diyarı kokluyor gibiydi. Gökyüzünde bir kuş olmuş, yağmurun, bulutların ve rüzgârın kokusunu içine çekiyordu. Toprakta yetişen bir çiçeğin köklerine hapsolmuş gibiydi, hatta tüm çiçeklerin, ağaçların ve ormanların... Okyanusun, nehirlerin ve denizlerin içindeydi dalıp çıkıyor, tatlı tuzlu tüm kokuları ciğerlerine çekiyordu.

Nefes aldıkça, düşünceleri tek tek siliniyor; zihniyle olan bağlantısı kopuyordu.

Yansıması, göz bebekleri irileşmiş bir biçimde onu izliyordu. Birbirilerine bakıyorlardı. Sanki iki ayrı Annarithel'dı. Sanki yansıması, az sonra ayaklanıp kendi hareket kabiliyetine kavuşacaktı.

Gözlerini kırpmadan derin bir nefes daha çekti.

Mumların hepsi söndü.

Ya da ona öyle geldi.

Tavanda, yerde ve karşısındaki aynalarda parlak gölgeler dolaşmaya başladığında, nefesi titredi.

Ellyro...

Gözlerini, gözlerinden ayırmadan aynalarda serbestçe dolaşan ve sanki onu inceleyen, ışıklar saçan gölgeleri taradı. Kardeşini aradı.

Ellyro, gel... Çık karşıma.

Kalbinin sıkıştığını hissedebiliyordu. Umudu, kardeşinin güzel mavi gözlerinin az sonra aynalardan ona bakacağına olan ümidi içini kavurdu. Gözyaşlarının yanaklarından süzülüp arkasında bıraktığı ıslaklığı hissedebiliyordu...

Boyutun içinde gölgelerle dans ediyordu, dışarıdan onları izliyor ve yansımasını incelemelerine müsaade ediyordu. Aslında arkasında duran adamı artık göremiyordu. Boyuta ulaşmış, içine dalmış, yansımasıyla bir bütün olmuştu...

Hadi, küçük kardeşim. Bul beni.

Sandalyede transa girmiş bir biçimde oturan yansımasının ardında, uzaklarda bambaşka bir figür belirdi.

Annarithel'ın dudakları aralandı. Kalp atışları gümbürdedi.

Figür yaklaştıkça diğer parlak gölgeler kaçışmaya başladı. Figürün etrafını, içinden dışına kadar kırmızı bir sis kapladı.

Ellyro...

Annarithel bedenini kıpırdatamıyordu ancak yansıması, ayaklanıp figüre doğru koşmak için çırpınıyordu. Zaman kavramı anlamını yitirmişti ve her saniye yansımanın harekete geçeceği beklentisi içindeydi.

Figürden yayılan kızıl sisler, havaya karışıp kaynağına geri dönerken bir biçime kavuşmaya başladı. Annarithel, kaşlarını çattı; yansıma da öyle.

Hayır...

Bu bir adamdı. Ellyro değildi. Annarithel bu kadarını anlayabiliyordu.

Bir fısıltı, kulağına değip geçtiğinde figürün etrafındaki kızıl sisler sesin ondan çıktığını yansıtırcasına dalgalandı.

Hayır!

Annarithel'ın bileğindeki yara kaşınmaya başladı. Başına, onu neredeyse transtan koparacak bir ağrı saplandı.

Figür kalıplı bir vücudun şeklini alır, kızıl dalgalardan ibaret bir uzvunu ona uzatır ve fısıltıları şiddetini artırınca Annarithel yansımasının gözlerine odaklanmaya çalıştı.

Acısını, bileğindeki kaşıntıyı hissetmemeye uğraştı. Boyutun parlak gölgelerini aradı. Ellyro'yu aradı.

Yanı başında başka bir fısıltı duydu. Rakamlar.

Ayna Gözcüsü sayıyordu.

Bir, iki, üç...

Annarithel'ı geri çekecekti. Kız direndi. Arkasındaki figür de öyle. Ama diğer gölgeler teker teker kaybolmaya başladı.

Hayır! Çok erken!

Adam saymaya devam ederken, sesi daha güçlü gelmeye Annarithel'ı transtan çekmeye başladı.

On iki, on üç...

Figür ansızın geriye doğru, sudan irkilen bir kedi gibi kaçtı. Adam saymaya devam ettikçe, kızıl sislerinin havayı döven darbeleri küçülmeye başladı.

Yirmiye geldiğinde figür yok oldu. Ve Annarithel transtan çıktı.

Başına saplanan ağrıyla dirseklerini iki dizine yaslayarak bacaklarına doğru eğildi. Yerdeki yansımasına baktı. Öne dökülen beyaz saçlarının arasından bir ter damlası aynaya düştü. Kehribar gözlerinin kenarlarında ve göz pınarlarında hafif buğulu bir kırmızılık vardı. Başını hızla adama doğru kaldırdı ve uyluğundaki tek hançerini çekip gırtlağına dayadı. Adam ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdığında geri adımlar atmaya başladı ama Annarithel konuşmak için nefeslerini toparlayana kadar hançeri boğazından çekmedi. Adamın sırtı aynaya çarptığında durdular.

"Önceden sikkelerimi talep etmediğin için şanslısın..." dedi Annarithel dişlerinin arasından. "Yoksa şu anda hançerimin durduğu yer gırtlağın olmazdı."

Ayna Gözcüsü'nün safir gözleri korkuyla açılsa da, metanetli bir tavırla konuşmaya uğraştı. "Seans sırasında müşterilerimin gördüklerini göremem yalnızca hissedebilirim. Eğer aradığın kişi gelmiş olsaydı, onunla rastlaşmış olsaydın... Aradığın yerde olsaydı bunu hissederdim."

Annarithel hayal kırıklığıyla gözlerini kırpıştırdı. Hançerini adamın gırtlağından indirdi ama aralarındaki mesafeyi açmadı. "Ama biri geldi. Vaktim olsaydı, beni çekip çıkarmasaydın onu da bulabilirdim."

Adam başını iki yana salladı. Elini sırtını yasladığı aynada gezdirdi. "Soyunu bilmiyorum ama olağanüstü bir yeteneğin var... Ve çok tehlikeli." Annarithel kaşlarını çatıp adama baktı. Şimdi fark ediyordu ki, teni solmuştu. "Ayna boyutu açıldığında ziyaretçiyi ben de gördüm."

Annarithel'ın gözleri büyüdü. Adamın izin almak istercesine avucunu açtı ve kaşlarını kaldırdı

Annarithel tepkisiz kalınca da bileğini yakalayıp yara izini inceledi. "Ziyaretçi ruhani varlıkları yansıtan aynalar boyutundan gelmedi. Direkt senin içinden geçip, cismani boyuta erişmeye çalıştı. Bu yara o an kaşınmaya başladı ve seni transtan çıkarmasaydım büyü yapmak üzereydin."

Annarithel bileğini adamın elinden kurtardı. "Senin içinden geçti de ne demek?"

"Müşterilerimin bağ kurmak istediği ruhlar onlara hep en yakın olanlardır. Aşıkları, aileleri, dostları... Onlarda bir parçasını bırakanları ayna boyutunda aramak ve bulmak zor değildir. Ama..." dedi tek parmağını Annarihel'ın göğsüne doğru götürerek. "Senin ziyaretçinin aracı aynalar olmadı. Bizzat sana görünmek için senden doğdu."

Annarithel anlam veremeyerek yüzünü buruşturduğunda adam kendi sözlerinin etkisinde kalarak başını iki yana salladı. "Ruh bağlama büyüsü gördüm, şeytani yaratıklar tarafından ele geçirilenleri ve nekromansi ile uğraşmaktan ruhunu diğer ruhlara kaptıranları da öyle... Ama böyle bir şeyi hiç görmedim... Her kimse, ruhu senin ruhuna yapışmış bir halde ve bedenin buna tepki gösteriyor..." Bakışlarıyla bileğindeki yarayı işaret etti. "Her şekle bürünebilen Şekil Değiştirenlerin bedenleri bile tek bir ruh içindir."

Annarithel'ın midesinde buzdan alevler dolaştı. Adama sırtını dönerken, yutkunmaya çalıştı. Anlam veremiyordu. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi ki? Buna ne sebep olmuş olabilirdi? Bu ziyaretçi nasıl onun ruhuna yapışmış olabilirdi... Yara Voddna'da yaşananlardan sonra belirmişti. Büyüsünü ilk keşfettiğinde... Sonra da...

Annarithel ansızın aynadaki yansımasına baktı. Yaşadığı dehşetle, renginin solduğunu görebiliyordu...

Kanım aşkına... Siktir.

"Daha önce ortaya çıktığı oldu mu?"

Annarithel omzunun üstünden adama baktı. Kekeleyerek konuşmaya çalıştı. "Fısıltı duyuyorum sonra yara kaşınıyor ve bilmiyorum... Sanırım ortaya çıkmaya çalışıyor."

Adam başını sallayarak kızı süzdü. "Çelik giymelisin."

"Ne?"

"Çelik giymelisin," dedi adam kaşlarını kaldırarak. "Eğer senin ruhunu ezip, gün yüzüne çıkmaya sana görünmeye çalışan başka bir ruh varsa içinde... Çelik onun iradesini bastıracaktır." Annarithel'ın arkasından süzülüp geçti ama meraklı bakışlarını kızdan ayırmıyordu. "Bedeninin merkezi kalbin ve karnındır. Büyüsel ya da ruhani tüm enerjiler orada birikir... Bir korse iş görür."

⚔️

Annarithel Ayna Gözcüsü ile geçirdiği başarısız seanstan sonra adamın dükkânından çıkıp kendisini alelade bir sokak arasına attı. Nefeslerini toparlamak için elini binanın soğuk duvarına yasladı. Kukuletasıyla örttüğü başını kollarının arasına sıkıştırdı ve en son alnını duvara dayadı. Gözyaşları hücum etmesin diye yüzünü sıktı ve dişlerini birbirine kenetledi. Bir an, kısacık bir an gerçekten Ellyro'yu gördüğünü sanmıştı. Gelenin o olduğunu düşünmüştü. Ama değildi... Öyle ki, Annarithel'ın hayal kırıklığı bir çakı gibi kalbini kazıyordu.

Burnundan derin bir nefes çekerek başını duvardan ayırdı.

Pes etmek yok.

Daha yolun başındaydı. Haritada işaretlediği her bir nokta, bir şanstı onun için. Sonuncuya ulaşana kadar denemesi gerekse bile pes etmeyecekti.

Seni bulacağım kardeşim...

Bakışları, duvara yasladığı koluna ve ardından bileğindeki çizgi halindeki yaraya kaydı. Elini yüzünün önüne getirip, Voddna'da kendinden geçmiş bir haldeyken hafızasında kalan anları didikledi. Parmaklarından, bedeninin her bir hücresinden süzülen büyüyü anımsadı. Diğer elini karnında ve göğsünde dolaştırırken yüzünü buruşturdu. Tiksinti vardı dudaklarında.

Güçlerini tam olarak çözemese de planının büyük bir kısmını oluşturuyorlardı.

Kulağına çalınan fısıltı ve çektiği ağrılarla yarasını bilmiyor olsa da artık düşüncesi bile zihnini yakan o şüphe, gerçek olduğunu kanıtlarcasına yankılanıyordu.

Annarithel'ın ruhlarla bir bağı vardı. Aynacı bunu açıkça dile getirmişti.

Annarithel ruhları söküp alabiliyordu. Yalnızca Edarnol'un Ruh Bekçisi'nde gördüğü bu güç kanındaki ve ruhundaki doğuştan gelen kana hükmetme büyüsünün yanına yerleşmişti. Bunu biliyordu.

Annarithel Voddna'da aşağılık Rigel'ı öldürdüğünde, başlarda kan büyüsü yaptığını sansa da ruhunu söktüğünü tüm benliğinde hissedebiliyordu. İblisi hissetmişti, ruhun yaydığı gücü avuçlarında taşımıştı, çırpınışları kendi bedeninde bir kuşun kanat çırpışları gibi yankılanmıştı...

Sonra yara açılmıştı. Fısıltı, kulaklarını yoklamış, acı ara sıra kendini göstermişti...

Ve Aynacı, içinde başka bir ruhun olduğunu normalde hiçbirini göremese bile o anlarda Annarithel'ın yakasına yapışan ruhu gördüğünü söylemişti.

Bir adamdı. Annarithel'ın büyüsüyle sarmalanmış, onunla nefes alan bir adam.

"Bu lanet bir şaka olmalı..." diye tısladı Annarithel kendi kendine.

Rigel'ı öldürdüğü ana kadar, yara izi, fısıltı, büyüsü hiçbiri yoktu. Acısı, bir kilidin mührünü kırmıştı. Rigel'a olan nefreti, onu paramparça etme isteği neden ve nasıl elde ettiğini bilmediği gücünü salıvermişti.

Ve seanstaki o kızıl sislerden oluşan figür, Annarithel bunu sonuna kadar reddetmek istese de Rigel'dı.

Annarithel ruhunu sökmüştü ama yok etmemişti. Rigel onunlaydı. İçinde. Ruhunda, yanı başında.

Parmaklarının boğumları beyaza dönene kadar yumruklarını sıktı. "Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir?"

Dudakları titredi kızın ve bağırışını bastırmak için defalarca duvarı yumrukladı. Parmakları kanayana, sıyrıklardan kan boşalana kadar art arda yumruklar indirdi. Ellyro'nun katilini geberttiğini sanıyordu ama onu kendisine hapsetmişti. Saatlerce derisini kazıyarak, ta ki ruhuna ulaşana kadar yıkanmak istiyordu. O kadar tiksiniyordu ki, göğsünü yarıp, dokunabilecekmiş gibi büyüsünü ve o kahrolası adamın ruhunu söküp atmak istiyordu.

Elleri titremeye tutulduğunda kesik kesik nefesler alırken sakinleşmeye çalıştı. Gözlerini daracık binaların arasından gökyüzüne dikti. Güneşin doğmasına daha vakit vardı. Mesafeyi hesaplarcasına, sokağın sonuna baktı ve gözlerini kıstı. Cevaplara ihtiyacı vardı. Ve onu bu kadere itenlerden daha iyi kimse sorularını yanıtlayamazdı.

Adımları gerisin geri Ayna Gözcüsü'nün dükkânına yöneldi.

Kapıyı bu sefer hiç de nazik olmayan bir şekilde çarpıp açtığında adamı asmakatta onu izlerken buldu.

"Nedense geri döneceğini biliyordum."

Annarithel merdivenleri tırmanırken bir an bile beklemedi. Onu şaşkınlıkla izleyen adamın göğsüne pelerininin iç cebinden çıkardığı sikke dolu keseyi çarptı. "Bir odayı komple aynayla donatacak kadar zenginsen buralarda bir yerlerde yıkanabileceğin bir küvette yaptırmış olmalısın."

Adam kaşlarını çattı. "Küvet mi?"

Annarithel ayna odasına açılan perdenin önünde durdu ve önce sağındaki sonra da solundaki ahşap kapılara baktı. "Hangisi?" diye sordu kaşlarını kaldırarak.

Yüzündeki şaşkın ifade silinmeden eliyle sağındaki kapıyı gösterdi aynacı. Kız hızlı adımlarla kulpu indirip kapıyı açtı. Bir yandan pelerininin boynundaki iplerini çözüyordu.

Banyoya girdiğinde gözlerini devirdi. "Sen kafayı bozmuşsun," dedi homurdanarak. Banyonun da dört bir yanı tıpkı ayna odası gibi, aynalarla kaplıydı. Küçüktü ama yansımalar banyoyu kocaman gösteriyordu. Tam ortadaki küvete doğru ilerlerken alaycı bir tavırla fısıldadı. "Banyodaki kaplamaları fantezilerin için yaptırdığını düşünmek iyimserlik olurdu."

Annarithel duvardaki raflara yöneldi, çekmeceleri ve dolapları yokladı. Bulabildiği tüm vücut yağlarını ve tütsüleri kaptı.

Aynacı yüzündeki kırışıklar gittikçe derinleşerek kızı izliyor, tek kelime etmiyordu. Kız, porselen küvetin içindeki suyun ısısını kontrol etti parmağıyla, yeterince ılık olduğuna kanaat getirdiğinde elindeki hafif kokulu esansları küvete damlatmaya başladı.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu adam ürkek bir tavırla. Daha fazla dayanamamıştı.

"Astral boyuta geçmeme yardım edeceksin." Tek kaşını kaldırıp adama baktığında, safir gözlerinin korkuyla açıldığını gördü. "Tepkine bakılırsa nereden bahsettiğimi gayet iyi biliyorsun."

"Hayır, hayır. Böyle bir şey olmayacak. Senin gibi ne idiği belirsiz bir yeteneği olan birinin astral ziyaret yapması, o tarafla bir bağlantı kurması hiç de akıllıca bir davranış olmaz.," dedi adam kaşlarını çatarak. "Ne istediğinin farkında bile değilsin."

Ne istediğinin farkındaydı elbette ama ne bok yediğinden kendisinin bile haberi yoktu. Ne yapmaya çalıştığını bilmiyordu. İşe yarayıp yaramayacağını da öyle. Ama denemek zorundaydı.

Annarithel küvetin etrafına, ayna zeminin üstüne mumları dizdi ve tütsüleri yerleştirdi. Dudaklarına muzır bir kıvrımla adama baktı. Çok kısa bir an adamın arkasındaki yansımasıyla göz göze geldi. Yüzünden eksik etmediği bu kurnaz ifade bile çok yabancı gelmişti gözüne. Uymuyordu, acıyla doluydu... Adama baktı tekrar. "Benim "o tarafla" zaten bir bağlantım var," dedi kelimelerin üstüne basarak.

Adam gözlerini kısarak boynunu büktüğünde, Annarithel botlarından kurtuldu. Küvete adım attığında hafifçe tısladı. Oturmadan önce, kemerindeki bıçakları, boynundaki Kara Savaşçı kolyesini, sırtındaki abrus kırbacını ve uyluklarındaki hançerlerini çıkardı. Adama kısa ama keskin bir bakış attı. "Herhangi birine dokunursan..."

Adam neredeyse haykırarak ellerini havaya kaldırdı ve kıza doğru atıldı. "Lütfen dur artık." İnce parmaklarıyla küvetin kenarlarını kavradı hafifçe eğilerek. "Bunu yapmayı istesem bile, nasıl yapacağımı bilmiyorum. Seni oraya göndersem bile, nasıl geri getireceğimi bilmiyorum. Benim ustalığım ayna boyutu, astral boyut değil."

Annarithel iç çekerek küvete yerleşti. Islanan giysisi üzerine yapıştığında huzursuz oldu ama görmezden gelmeye çalıştı. "Mumları ve tütsüleri yak. Küreyi bir daha kır ve bekle. Gerisini ben halledeceğim."

"Ama..." diye inledi adam.

"Sana cömert bir ödeme yaptım. Ve risklerin hepsinin sorumluluğunu alıyorum..." Adam kıpırdamayınca dişlerinin arasından tısladı. "Yaylanma, hadi."

Adam homurdanarak banyodan çıktığında Annarithel küvetin kenarlarını kavradı ve başını arkasına yasladı tavandaki yansımasına baktı. Kehribar gözlerine, kar beyazı saçlarına ve gittikçe tükenen bedenine. Çaresizlik, fütursuzluğu doğuruyordu. Ve çareyi ararken, aldığı tüm riskler görünmezliğe bürünüyordu. Görmemeyi seçiyordu. Ellyro'yu kaybettiğinden beri, arkasına bakmıyordu Annarithel. Ardında küçük kardeşi yoksa, geriye kalan hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Bir zamanlar büyük bir sırrı ve borcu karşılığında ödemesi gereken bedelleri vardı Annarithel'ın... Ardına bakmıyor olsa bile, sırrına ve borcuna olan bağlılığından geriye bir toz parçası bile kalmamıştı.

Adam içeri girip kapıyı kapattığında, Annarithel gözlerini bile kırpmadı. Elinde küreyle yanında dikildiğini ve huzursuzca son bir kez daha düşünmesi için beklediğini biliyordu.

"Yap."

Gözlerini kapatıp, ciğerlerindeki tüm havayı yavaşça boşaltırken adamın iç çekişini duydu. Zihninde yalnızca Mireva'nın sesi yankılanırken, dışarıda olan biten her şeye kapattı duyularını. Adam küreyi yere çarpıp kırdığında, yoğun koku burnuna dolduğunda yalnızca Mireva'nın onları astral boyuta geçirirken söylediği sözleri döndürüp duruyordu zihninde.

Defalarca tekrarladı. Acele etmedi. Kokuyu sakin nefeslerle içine çekti. Ve ruhu ile Edarnol arasındaki bağa uzandı. Görünmezdi ama Annarihel orada olduğunu biliyordu. Her zaman olacaktı.

Dakikalar ya da yalnızca saniyeler sonra, kokunun da etkisiyle derin bir uykuya dalar gibi sakinleşti. Bedenine, inanılmaz bir ağırlık ve bu ağırlıkla birlikte kaybolmuşluk hissi çökmüştü. Tüm duyuları körleşmiş, koku almaz, bedenini hissetmez olmaya başlamıştı. Tıpkı gökyüzünde bir yağmur damlası gibi, tıpkı ağaçların arasında dolaşan bir rüzgâr gibi. Annarithel'ın yüreği bir çarpıntıya tutuldu ansızın. Midesi, heyecanı yüzünden bulandı. Çünkü hissedebiliyordu.

Annarithel ışığı kucaklama onu yarıp geçme beklentisiyle gözlerini açtığında, karşılaştığı manzara bedeninin titremesine sebep oldu. Gözlerini kırpıştırdığında, beyaza çalan kaşları seğiriyordu. Işık, yoktu hele ki Edarnol hiç yoktu.

Hiçlikteydi. Karanlıktaydı. Zifiri boşluğun ortasında yalnızca o vardı. Başını hızla sağa sola çevirip, gözleri bulabileceği tek bir rengi ararken haykırdı.

"Pietro!"

Sesi, sonsuzluğun içinde yankı buldu sonra da hiçlik tarafından yutuldu. Tekrar haykırdı Annarithel. "Orada olduğunu biliyorum! Çık karşıma!"

Annarithel tek bir varlığın belirtisini, minicik bir kıpırtı bile olsa bunu yakalayabilmek için deli gibi etrafında dönmeye hiçliğe hâkim olmaya çalıştı. Ama boşunaydı.

Dişlerini sıkıp, hırladı. "Seni alçak bunak! Yüzleş benimle!"

Tek cevap, karanlığın kesilmeyen uğultusundan geldiğinde dudakları titredi Annarithel'ın. Onu izlediklerini biliyordu. Edarnol ile arasında tek bir parmak şıklatma kadar uzaklık olduğunu biliyordu. Ve onu bilinçli olarak dışarıda tuttuklarını hissedebiliyordu.

"Neden?" diye sorduğunda sert kalmaya çabalasa da sesi titremişti Annarithel. "Bunu bana neden yaptınız?"

Hissedemediği gözyaşları yanaklarından süzülürken, sorularını ardı arkası kesilmeden zihninden geçiriyordu Annarithel. Ağzını açmıyordu ama sayıklayışı boşluktaki sonsuzlukta dalga dalga büyüyordu.

Beni neden bu kadere terk ettiniz?

Ben bedellerim için yemin ederken, kutsal bir yolun inancındayken neden bana yalan söylediniz?

Neden bu güçlere sahibim?

Neden... Neden, geleceğimi biliyorken. Kardeşimin öleceğini biliyorken, geri dönmeme izin verdiniz?

Annarithel dizlerinin üzerine çöktüğünde, hıçkırıklarıyla omuzları sarsılıyordu. "Lütfen, yalnızca Ellyro'yu geri istiyorum... Lütfen onu görmeme izin verin."

Buğulanan gözleriyle karanlığı taradı. Dudakları titriyordu. "Lütfen tanrıçam... Lütfen Rehber... Her şeyimi vermeye hazırım, Yükselen Ruh'umu geri vermeye razıyım. Yalnızca kardeşimi istiyorum..."

Annarithel bir süre, titreyen bakışlarıyla gerçekten bir cevap gelecekmiş inancıyla bekledi. İçinde bir yerlerde, tanrıçasına kanının son damlasına kadar bağlı kalacak bir Kan Avcısı olarak Enhrecha'nın onu yaşama geri döndürmesinin, ikinci şansını hak etmesinin özel bir sebebi; tanrıçanın gözünden bir ayrıcalığı olduğunu hissediyordu. Darreck Pietro Orvira'nın ona sözlerini iyi hatırlıyordu.

"Hep yanında olacağım..."

Ve, ona sırtlarını dönmeyecekleri bir zaafları olduğunu düşünüyordu. Saçmalığın daniskasıydı belki ama yaşadıklarından sonra böylesine bir inanca tutunmak hiç de saçmalık gibi gelmiyordu.

Elbette, zifiri boşluk aynı hissizlik ve kıpırtısızlıkla kalmaya devam ettiğinde. Annarithel yavaşça ayağa kalktı. Kaşlarını çattı ve yumruklarını sıktı.

"Lanet olsun size," diye fısıldadı. Sesinde ürkeklik vardı bir tanrıçaya lanet okuyordu ve içindeki öfkeye rağmen çekiniyordu. Ama sonra başını iki yana sallayarak, sesini yükseltti. "Kanıma lanet olsun. Toprağa ilk nefesimi üfleyene lanet olsun." Kollarını iki yana açarak tüm gücüyle bağırdı. "Siktirin gidin! Tüm varlığınıza, yeminlerinize, oyunlarınıza lanet olsun!"

Annarithel ansızın göğsüne bir kaya parçası fırlatılmış gibi geriye uçarken aynı anda küvetin içindeki suları taşırarak ileriye doğru doğruldu. Parmak boğumları küveti kırarcasına kavrıyordu. Gözleri, zifiri karanlıktan atıldığı an açılmıştı.

Çenesi gibi tüm bedeni kasılmış bir halde küvetten fırladı. Her yeri ıslatarak eşyalarını kaptı ve arkasına bakmadan kapıya yöneldi.

Aynacı ona yetişmeye çalışıyor arkasından sesleniyordu. "Hey! Ne oldu?"

Annarithel asmakattan hışımla inerken son bir kez omzunun üstünden adama baktı. "Dükkanını kilitli tutmanı ve kapıdan dışarıya adımını atmamanı tavsiye ederim... Çünkü Gruhtanmal sokaklarında daha önce hiç şahit olmadığınız günler başlayacak."

Ve bölüm sonu!

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın

Sizi seviyorum

Continue Reading

You'll Also Like

1K 165 33
Art kendisine yapılan suikast girişiminden kurtulur, yine. Çıktığı yeni yolculuğun felaketlerle başlaması, hayatını kökten değiştirecektir. Onu ölümd...
192K 13.1K 22
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
73.4K 2.2K 81
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
298K 21.1K 47
Babasının menfaatleri uğruna bir başkasına satılan Devin, yıllarca süren zulme boyun eğip susmuştur. Genç kadının tahammül sınırını zorlayan son daml...