Balerin ve Şahin

By S-Mare

850K 10.3K 12.2K

(Yetişkin içerik!!!) _______________ Eğer iki farklı hayat yaşıyorsanız hayat gerçekten zordu. Eğer o iki hay... More

1. Benimle Dans Etmeye Cesaret Edebilir misin?
2. Ondan Nefret Ediyorum
3. Selam Oğlan Çocuğu
4. Benden Kurtuluşun Yok
5. Yıldızsız Bir Gökyüzüm Var...
7. En Sevdiğim Şarkı
8. Hatırladıklarım Bana Yeter!
9. En Son Ne Zaman Ağladın?
10. Sadece Bir Makas
11. Geçmişin Kapısına Kilit Vurdum
12. Ben Seni Vuramam!
13. İzler Silinir Ama Acısı Kalır!
14. Acımı Paylaşır, Acını Benimle Paylaşır Mısın?
15. Sırlarla Dolu Bir Geçmiş...
16. Şaşkın, Güzel ve Tehlikeli Dansçım
17. Hatırladığım Son Şey
18. Unutmak Hem Ödülüm, Hem Lanetim
19. Bölüm Alıntısı (VE GERİ DÖNÜŞ)
19. Karabasan Avlar Şahini
20. Bir Ölüm, Bir İntikam Yemini
21. İhanetin Çamuruyla Örtülü Mezar
22. Geçmişinle Yüzleşecek Kadar Cesur Musun?

6. Bazı Sevgiler Sadece Yaralar

3.6K 565 790
By S-Mare

Merhaba Balerin ve Şahinlerim...

Yorumlarınızla doldurun her paragrafı 😘

Keyifli Okumalar...

Alıntılar ve paylaşımlar için...

Instagram: e.s.mare , esmare_den
TikTok: smare_hikayeleri


"Seni öldürürüm! Anladın mı beni? Bir daha beni önemsiyormuş gibi yaparsan, her ne sebeple olursa olsun bana dokunursan seni öldürürüm!"

"Yap hadi! Tek pişmanlığım seni tekrar öpemeden ölmek olur."


REDD feat. Şebnem Ferah - Sevmeden Geçer Zaman
________________

6.Bölüm🩰
Bazı Sevgiler Sadece Yaralar
________________

"Asil Alaca Şahin. Alina'nın erkek arkadaşıyım."

Ivanov hala elini sıkmamışken gözleri bana kaydı. Ben mi vurayım, siz mi halledersiniz demek istedim o an.

Daha çok şey vardı içimde söylenmek için bekleyen ama kendimi tuttum. Konuşmayışım içimdekileri bulunduğum durumda söyleyemeyeceğimden değildi. Hiçbir zaman söylenmeyecekler kategorisine aldığım içindi.

Ivanov'un konuşmadığını gören Asil, "Siz?" diye sorguladı. Siz dediği kişiye daha dün akşam Rus abazası diyordu.

"Erkek arkadaşın olduğunu bilmiyordum," dedi Ivanov onu duymamış gibi, Rusça konuşmuştu.

"Sadece arkadaşım. Sevgili manasında söylemedi," dedim ben de Rusça.

Asil yumruk yaptığı elinin başparmağıyla beni işaret etti. "O öyle sanıyor." İkinci kez Rusça konuşmuştu ve sesindeki kötü aksan bile...

Lanet olası!

Ivanov sonunda Asil'in elini sıktı ve gerilen ifadesine bir gülümseme eşlik etti. "Beni sadece onun ne düşündüğü ilgilendiriyor zaten," dedi Türkçe konuşarak. Bir Türk Rusça, bir Rus ise Türkçe konuşuyordu ve ben birazdan şurada bir yere bayılacaktım.

"Victor Ivanov," diye kendini tanıttı Ivanov hemen ardından ve üzerine basarak ekledi. "Memnun oldum Alina'nın sadece arkadaşı..."

Asil güldü. "Kafa adamsın Victor." Elini çekti ve aniden belimi kavradı. Hayır, Balerin! Hayır! Sabret, sadece biraz daha. Sonra onu öldüreceksin zaten. "Sana Victor dememde bir sorun yok değil mi?"

Ivanov, Asil'in belimdeki koluna baktı ve sahte gülümseyişi de yüzünden silindi. "Ona takılma," dedim hemen. "Fazla esprili bir karakteri var. Sadece şaka yapıyor. Bilirsin, baş belası bir kardeş gibi..."

Hani çöp torbasına konup çöpün yanına bırakmalık...

"Aynen, aynen," dedi Asil alaycı bir sesle. Sen öyle san der gibi...

"Alaca!" dedim sonunda dişlerimin arasından.

"Garip bir ismin var," dedi Ivanov kırık Türkçesiyle. "Anlamı ne?"

Asil kulağıma eğildi. Nefesi yüzüme vurdu, kokusu burnumdan içeri doldu. Nefesimi tuttum. "Bana mı yürüyor bu?"

Nefesimi belli etmeden dışarı verdim. "Farklı renklerin bozulmadan bir arada bulunması falan..." dedim sakin bir görüntü çizerek ama içimde patlamak üzere olan bir bomba vardı.

"Seni daha önce gördüm mü?" dedi Ivanov bu kez. "Yüzün..." Türkçesi yetmemiş olacak ki devamını Rusça dillendirdi. "Tanıdık geliyor."

"Kim bilir?" dedi Asil. "Ama bundan sonra daha çok görecekmişsin gibi bir his var içimde."

Ivanov'un gözleri kısıldı, bir şey daha söyleyecek gibi olduğunda yanındaki adam," Bay Ivanov," dedi. "Gitmeliyiz artık."

Konuşmasına izin vermemiş olmasına karşı Ivanov'un çenesi kasıldı. Ona sadece göz ucuyla baktı ve elini tekrar bana uzattı. Gülümseyerek kavradığımda yine elimin üzerine bir öpücük bıraktı. Asil'in belimdeki eli sıkılaştı, tepkisiz kalmaya çalıştım. "Tekrar görüşeceğiz," dedi dudaklarını geri çekerken. Gözleri kısa bir an Asil'e kaydı. Rusça konuşuyordu ama zaten Asil'in Rusça bildiğini az önce öğrenmişti. "Bana bir yemek sözün vardı."

"Elbette," dedim hemen. "Sabırsızlıkla bekleyeceğim."

Asil'in konuşacağını hissettiğimde elimle belimdeki elini kavradım ve sıktım. Bu sessiz kalması için yeterli olmuştu ama aynı zamanda elimi sıcak avucunun arasına hapsetmesine sebebiyet vermişti. O eli kırmak istiyordum.

Ivanov, Asil'e meydan okuyan ya da senin işini en kısa sürede bitireceğim tarzında baktıktan sonra arkasını döndü ve arabasına ulaştı. Adamının açtığı kapıdan içeri girdiğinde araba arkaya gitti ve Asil'in motorunu yere devirip ön kısmında büyük bir hasar bıraktı. Araç yerinden çıkarken Asil'in küfrü kulağımı delip geçti.

Siyah cip yanımızda durdu ve arka cam açıldı. Ivanov'un mahcup sahte ifadesi gözlerimin önüne serildi. Kırık Türkçesi ile, "Kusura bakma," dedi Asil'e bakarak. "Küçük bir kaza oldu ama kabul edersen..." Elinde tuttuğu kartı camdan uzattı. "Hasarı karşılamak isterim."

Asil kartı almadı. "Sorun değil," dedi az önceki halinin zıttı bir keyifle. "Bende ondan çok var." Elinin baş parmağı sıkıca tuttuğu elimin üzerini hafifçe okşadı, gerildim ve ona bakmasam da bana baktığını hissettim. "Ama ondan bir tane."

Ivanov'un mahcup ifadesi gerginleşen çenesiyle bozuldu. Elini geri çekecekti ki hızla ileri atılıp kartını aldım. "Sen ona bakma, beni kızdırmak için kasten yapıyor. Hoşlandığım erkeklerle uğraşmaktan keyif alıyor."

Bu onu öylesine keyiflendirdi ki gözleri parlamıştı adeta. Onun gibi adamlar başka bir adamın varlığıyla gölgelenmeyi hazmedemezdi. Asil varken ona kur yapmam o yüzden ekstra gururunu oksamıştı. "O halde teşekkür ederim," dedi Asil'e.

"Ne için?" dedi Asil, sesi boğuktu. Ona bakmasam da sanki vücudundan vücuduma yüksek voltta akan bir gerilim vardı.

"Senin sayende güzel bir itiraf ile dönüyorum."

Asil güldü ama samimiyetsizlik sesinin her tonundan akıyordu adeta. "Seni gerçekten çok sevdim Victor. Çabuk dön, özletme kendini!"

Ivanov onu bu şakalaşan(!) tavrına sadece gülümsedi. Bana baktığında iki parmağımın arasında tuttuğum kartı havaya kaldırdım. "Numaranı almamıştım. Bu bende kalsın."

Açık camdan uzandı ve elimi kendine çekti. Ne yaptığına bakarken ceketinin ič cebinden bir kalem çıkardı ve avucumun içine bir numara yazdı. "Şahsi numaram," dedi elimi hafifçe okşarken. "Diğerini iş için kullanıyorum."

Elimde arkası boş bir kağıt varken numarayı avuç içime yazmak mı? Nereden baksan temas kokan hareket...

Asil beni geri çektiğinde belli etmeden iç geçirdim ve elimde Ivanov'un elinden kurtuldu. "Arayacağım," dedim gülümseyerek.

"Aramanı bekleyeceğim Alina," dedi çekici bir tonda ve vurgulayarak ekledi. "Sabırsızlıkla..."

Yine saçımı kulağımın arkasına kıstırırken başımı hafifçe eğdim ve ona kirpiklerimin arasından baktım. Gülümsemesi genişledi. Gözünde hem masum hem de yeri geldiğinde ateşli bir kadındım. Bu da onu bana çeken en önemli şeydi. Bana çekilmesini ben sağlamıştım çünkü ondan bu sayede çok şey koparabilirdim.

Tabii Asil işime karışmadığı sürece... Kahrolası neredeyse her şeyi bok ediyordu. Bu adamın derdi neydi böyle?

Ivanov şoförüne sürmesini işaret ederken camı kapattı. Araç yavaşça sokaktan çıktı, aynı anda Asil'in belimdeki elini tekrar kavradım ve sertçe ittim. Igor'a kaydı gözlerim, gözlüklerinin ardından muhtemelen sessizce her şeyi izlemişti. Babama hepsini öteceğinden şüphem yoktu. Türkçesinin çok iyi olmadığını anlamıştım, en azından bu yüzden biraz eksik bilgi iletecekti.

"İçeride birkaç işim var," dedim Asil'e bakıp samimi bir sesle. "Hallettikten sonra çıkalım."

Seni geberteceğim!

Bu kez o sinir bozucu ifadesini takınmadı, aksine o da bana beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. "Tamam," dedi sadece.

Merdivenleri çıkıp kapıdan girdiğimde Pembe de koridorda bana doğru geliyordu. Beni görünce gülümsedi ama gözleri arkama kayınca birden olduğu yerde kalakaldı. Gözleri irileşti. "Asil Alaca Şahin!" dedi neredeyse duyulamayacak bir sesle. Tekrar konuşmasıyla sesinin kısık tonu yerini bir bağırtıya bıraktı. "Aman Allah'ım! Bu gerçekten Asil Alaca Şahin!"

Arkamdan Asil'in gülme sesi geldi. Yine de az önceki durumdan duyduğu keyifsizlik gülüşünün sahteliği ortaya seriyordu, elbette bunu anlayan sadece bendim. Yüzümde oluşan tiksinti ile başımı yavaşça yana çevirip ona baktım. O da etrafına baktı hızla. "Hani nerede?"

Pembe çığlık atar gibi bir ses çıkardı, ben ise neredeyse oraya kusacaktım. "Kalitesiz bir espri anlayışın var."

"Hoşlandığım erkeklerle uğraşmaktan keyif alır," diye beni taklit etti. "Bence hiçbir espri bundan kalitesiz olamaz."

Yüzüm daha da kötü bir hal aldı ve önüme döndüğüm an bir karartı hızla önümden geçti. Pembe artık Asil'in önündeydi. "Aman Allah'ım!" dedi yine. "Sen... Burada..."

"Pembe!" dedim öfkeyle. "Kendine gelir misin, yoksa ben seni hemen, burada, kovayım mı?" Yutkundu ve bana baktı. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. "Birazdan yanına gelirim. Şimdi odama geçiyoruz, ne ses duyarsanız duyun sakın içeri girmeyin!"

Ağzı bir şok ifadesiyle aralandı. Bir bana bir Asil'e bakınca ifadesinin nedenini kafama biri bir çekiç indirmiş gibi anladım.

"Odanda perde var değil mi?" dedi Asil artık keyifli bir sesle.

"N-ne?" dedi Pembe.

"Ses diyor ya," dedi Asil, sanki o anlamamış da Asil anlatmaya çalışırmış gibi. "Hani ne ses duyarsanız duyun gelmeyin diyor ya..."

"Onun odası ses geçirmiyor ki," dedi aynı şok ifadesiyle.

"Pembe!" dedim burun kemerimi sıkarak. "Tamam. Kes şunu!" Gözlerimle Asil'e işaret verdim. "Hadi!"

İlerlemeye başlamıştım ki, "Fazla sabırsız," dedi arkamdan. "Söz konusu ben olunca doğal elbette."

Odamda bir silah var mıydı acaba? Ah, boş versene! Onu çıplak ellerimle boğacaktım.

Hızlı ve sert adımlarla, adeta yeri döverek odamın kapısında durdum ve kapıyı açıp gözlerimle Asil'e geçmesini belirttim. Hala keyifli olan yüz ifadesiyle benim yüzüm bir çelik kadar sertleşti. "Alina!" dedi Pembe, başımı ona çevirdim. Hala koridorun ortasında dikiliyordu ve yüzü allak bullaktı. "Alnına ne oldu?"

"Vay be!" dedim iğneleyerek. "Fark ettin demek."

"Ben... Şey..." diye geveliyordu ki öfkeyle, "Önemli bir şey değil," diye sözünü kestim. "Kedim tırmaladı."

Bir şey söyleyecek oldu ama beklemeden Asil'in ardından içeri girdim. İlk işim kapıyı sertçe kapatmak oldu. İkinci ise çantamı bir köşeye fırlatıp onun boğazına sarılmak için hamle yapmak ama arkamı döndüğümde artık orada değildi. Etrafa hızla göz attım, koca odada nereye kaybolmuştu birden bire?

Karşı duvarın önünde geniş bir masa, arkasında ise Türk ve Rus Bayrağı vardı. Tam ortada ise Atatürk resmi. Sağ tarafta boydan boya bir pencere, sol tarafta küçük bir kitaplık... Onun yanında lavabonun kapısı hafif aralıktı.

Oraya ilerledim, tam içeri öfkeyle dalıyordum ki durdum. "İşemen bittiyse çık! Eğer bu süre daha fazla uzarsa içeri dalıp çükünü keseceğim!"

Ses gelmedi. En ufak bir su sesi bile.

"Sana diyorum!" diye gürledim. "Çık! Dışarıdaki o boktan hareketlerinin hesabını..."

"Boktan işlerde de beraberdik," dedi kulağımın dibinde. Hızla dönüp yumruk atmak için elimi kaldırdığımda bileğimden yakaladı ama diğer elimin yüzüne inmesini engelleyemedi. Ya da engellemedi. Umurumda değildi. Ben suratına şiddetli bir yumruk patlatmıştım ya o bana yeterdi.

"Seninle hiçbir işte beraber değilim!" dedim öfkeyle. "Şimdi bana işimi baltalayarak nereye varmak istediğinden bahset ya da bir yumruk daha ye!"

Eli çenesine gitti ve iki yana oynattı. İki renkli gözleri beni bulduğunda kısıldı. "İşin Rus abazasını ayartmak mı? Söylesene, ne zamandan beri böyle boktan işlerimiz oluyor?"

"Sana ne oluyor oğlum?" diye bağırdım. "Yıllar sonra karşıma geçip sanki hep içimizdeymiş gibi davranma! İşleri nasıl yürüttüğümüz hakkında en ufak bir fikrin yok, o yüzden her boka dahil olmaya çalışma!"

"Ben Şahinlerin lideriyim!" diye o da bağırdı. Bu geri döndüğünden beri sesini bu denli ilk yükseltişiydi. Burnundan soluyordu artık. Sanki hakkı varmış gibi... "Bunu kabullensen iyi olur Balerin ve sen benden habersiz saçma sapan işlere kalkışamazsın artık!"

"Bağır biraz daha!" diye ben de bağırdım. "Hatta çık dışarı ve bizi herkese ifşa et! Bu işleri ilk batırışın değil ama son olur!"

"Victor Ivanov'dan uzak dur!" dedi sanki beni hiç duymamış gibi.

İsterik bir şekilde gülmekten kendimi alamadım. "Hastasın sen! İşleri nasıl yürüteceğimi sana sormayacağım ruh hastası!"

"Sikerim işi!" dedi yine bağırarak. "O heriften uzak duracaksın! Senin dişine göre biri değil o!"

Yine bağıracak oldum ama hızla bundan vazgeçtim. Ona doğru yaklaştım ve başımı hafifçe kaldırarak yüzüne baktım. "Siktir git!" dedim yavaşça.

"Alina!" dedi dişlerinin arasından. "Beni zorlama artık! Yaptığın hiçbir görev tanımında yok!"

Yine güldüm, tavırları da sözleri de hayret edilesiydi. "Zorluyorum!" dedim ve onu şiddetle ittim. "Hadi bakalım, zorluyorum!" dedim ve göğsüne şiddetle vurdum, yine geri gitti. "Kendi görevimi de kendim tanımlıyorum!" Bir kez daha vurdum ve bu yüzünü ekşitmesine sebep oldu, yine de karşı koymadı. "Ne yapacaksın?"

Tekrar yumruk atmak istedim ama ayağını ayağıma dolamaya çalıştı, bacağımı yana çekip bacağına hızla geçirdim. Bana bunu o öğretmişti. Bana çoğu şeyi o öğretmişti. Karşılığının bu denli ağır olacağını hiç hesaplamamıştım. Tecrübe denen şey bazen kolay yoldan elde edilmiyordu ama yine de o tecrübeler beni ben yapmıştı.

"Ne bu?" dedim bir tane de koluna vurarak. Eli koluna giderken, "Eski numaralar mı?" dedim. Yine ittim ve sırtı sonunda boydan boya olan pencerenin camını buldu ama hala karşılık vermiyordu. "Benim için endişeleniyor musun yoksa? Halbuki ölümle yüzleşirken yalnızdım ben! Sen o zaman neredeydin?"

Neredeydi biliyordum! Benim için endişelenmediğini de bildiğim gibi... Sadece hep yaptığı şeyi yapıyordu. Oynuyordu.

"Balerin..." dediğinde yüzüne bir yumruk daha indirdim ve masadan kaptığım mektup açacağının sivri ucunu boynuna dayadım.

"Seni öldürürüm! Anladın mı beni? Bir daha beni önemsiyormuş gibi yaparsan, her ne sebeple olursa olsun bana dokunursan seni öldürürüm!"

Boynuna dayadığım metala rağmen kolunu belime doladı ve bedenlerimizi birleştirdi. "Yap hadi!" dedi kışkırtırcasına. "Tek pişmanlığım seni tekrar öpemeden ölmek olur."

Öfkeden yanağımın içini kemirmeye başladım. Eğer mektup açacağını boğazına saplarsam onu buradan çıkarmam pek mümkün olmayacaktı. Saplamazsam da ölecekmiş gibi hissediyordum. Bu kahrolası ise yüzüme bakıp beni öpmekten bahsediyordu. Beni tekrar öpmekten bahsediyordu. Bunu öylesine normal bir şeymiş gibi dillendiriyordu ki üstelik... Yaptıklarını unutmuş gibi. Bana neler yaşattığını unutmuş gibi... Yüzünde hiçbir pişmanlık emaresi olmadan üstelik.

Hayatımda nasıl kayıplara yol açtığını bile bilmiyordu. Bilse de önemli olmazdı onun için.

Tanrı aşkına! Bu adam dün benim kalbimi bir kez daha durdurmuştu!

"Bu hayatta," dedim yüzüne derin bir tiksintiyle bakarken. "Çok şerefsiz tanıdım ama sen... Tacı sana veriyorum."

Geri çekilip kollarından kurtuldum ve mektup açacağını masanın üstüne fırlatırcasına attım. Dudağımı öylesine sert ısırdım ki kan çeneme doğru akmaya başladı. "Bak!" dedim ona. "Senin dokunduğun her yer kanla yıkandı." Kanı dilimle temizledim. "Ben o kan kokusunu soludum. Ben o kanı içtim. Ben seni sildim."

Dudaklarını birbirine bastırarak beni dinledi. Sonunda göğsü yavaşça yükselip alçaldı. "Silseydin böyle konuşmazdın. Böyle öfke dolu olmaz, böylesine nefret kusmazdın." Başını iki yana ağır ağır salladı. "Sen beni silemezsin Alina."

Soğuk bir şekilde gülümsedim. "Seni sildim." Ve işaret parmağımla şakağıma hafifçe vurdum. "Sadece hafızam... Buradasın. Unutmuyorum. Unutmayacağım. Eğer geri dönmüşsen sana da unutturmayacağım."

Umursamazca omuz silkti. Umursamazlığı dehşet vericiydi. Kahrolası umursamazlığı beni deli ediyordu. "Ben hiçbir şeyi unutmak istemiyorum ki zaten. Senin de unutmanı istemiyorum."

Kayıtsızlığı beni zaman geçtikçe daha da çileden çıkarmak üzereydi. Eğer kapı aniden açılmasaydı muhtemelen delice bir öfkeyle bağırmaya da başlamıştım. Kim bilir, belki az önceki yarım bıraktığım işi bile tamamlardım. Gerçi aklımdan geçenleri o kahrolası kapıyı tüm uyarılarıma rağmen açan kişiye de yapabilirdim. Tabii kuş cıvıltısı gibi gelen o neşeli sesi duymasaydım...

"Alina!" diyen sesle elimin tersiyle hızla dudağımdaki kanın kalan kısmını sildim ve arkamı döndüm. Küçücük bedenini süslediği bale kıyafetleri ve ayağındaki pointlerle eğitim verdiğimiz en küçük birey şu an karşımdaydı.

"Masal!" dedim sevimli bir gülümsemeyle yere eğilirken. Yerinde adeta zıpladı ve koşarak boynuma atıldı. Daha üç buçuk yaşındaydı Masal. Ebeveynlerinin bir nevi başından atmak için dans okuluna kaydettirmişti onu. Annesi ünlü bir avukattı ve fazlasıyla yoğundu. Babası ise bir akademisyendi. Masal çoğu zaman onları göremeden uyurdu, bunu bana üzgün suratıyla kendisi anlatmıştı.

Canlı kumral saçları vardı ve balerin topuzuyla öyle tatlı olurdu ki... Tombul kırmızı yanakları ortaya çıkardı. Açık kahverengi yuvarlak gözlerini kırpıştırdığında, bir insana saniyeler içinde istediği her şeyi yaptırabilirdi. Ağladığında kıpkırmızı olurdu o güzel gözleri, onu buraya ilk getirdikleri gün saatlerce ağlamıştı. Ben dans etmek istemiyorum, demişti. Ben sadece annemi istiyorum.

Ben sadece annemi istiyorum...

Öyle içime dokunmuştu ki bu sözü...

O günden sonra onunla bizzat ben ilgilenmeye başlamıştım. Belki dans eğitimlerini ben vermiyordum ama birkaç ay onunla o derslere katılmış ve ortama alışmasını sağlamıştım. Alışmıştı da ama en çok da bana alışmıştı. O yüzden örgütte işler yoğun olduğunda ve buraya uğramadığım zamanlarda bir de onun zorluğunu çekmişti. Yine terk edilmiş gibi hissetmişti. O yüzden en azından ara ara gelip onu görürdüm.

Geri çekildiğinde yüzüme baktı ve bir şey söyleyecek gibi oldu ama alnıma ve dudağıma takılan gözleriyle kaşları çatıldı. Minik elini kaldırdı ve alnımdaki yara bandına hafifçe dokundu. "Canın acımış."

Bilmiyordu ama artık canım acımıyordu. Sadece öfkem canlanıyordu. İşte o öfkeyi onun görmesini hiç istemezdim.

"Çok değil," dedim hemen. "Ufak bir kaza oldu sadece."

Önce alnımdaki yara bandının üzerine, sonra dudağımın kenarına dudaklarını değdirdi. "Geçti mi?" dedi tatlı mı tatlı bir sesle.

"Vay canına!" dedim abartılı bir hayretle. "Dudakların şifalıymış senin."

Gülümsedi ve minik ellerini yüzümün iki yanına yasladı. "Hiç düşmüyorum artık, biliyor musun?" dedi heyecanla.

"Masal!" dedi Pembe dışarıdan ve ardında bale öğretmeni Sinem'le içeri girdi. Elimi kaldırıp onları durdurdum ve Masal'a gülümsedim.

"Hiç?" dedim tek kaşımı kaldırarak.

Dudaklarını büzdü ve düşünüyormuş gibi yaptı. "Tamam, bir kez düştüm. Hayır, hayır! İki ama başka hiç düşmedim."

"Ama anlaşmıştık, yalan söylemek yoktu."

"Ama itiraz ettim işte," dedi masumca.

"İtiraf ettin," diye düzelttim ellerimi yanaklarına bastırıp dudaklarının büzülmesini sağlarken. O kadar bana benziyordu ki... Küçüklüğüme... "Ve doğru olanı yaptın. Düşsen de sen hep ayağa kalkmasını bilirsin."

"Evet!" dedi coşkuyla ve yumruk yaptığı küçük elini havaya kaldırdı. "Biz hep ayağa kalkmasını biliriz!"

"Sen küçük bir kahramansın," dedim gülerek. "Arada beni de koru ama tamam mı? Kötü adamlardan falan."

Sırıttı ve gözleri arkama kaydı. "Ama sen seni koruyacak birini bulmuşsun ki?"

Aniden ellerimden sıyrıldı ve Asil'e doğru koştu. Sanki yıllardır tanıyormuş gibi kollarını havaya kaldırıp onu kucağına almasını istedi, halbuki insanlarla çok çabuk kaynaşan bir çocuk da sayılmazdı. Gerçi Asil de çocukları nasıl kandırmasını iyi bilirdi. Tek gülümseyişi bile buna yeterdi, o iyi bir oyuncuydu. Çok iyi...

Asil onu gülümseyerek kucağına aldığında, "Sen kahraman mısın?" diye sordu Masal.

"Sayılır," dedi Asil. Küçükken de bana ona baktığı gibi bakardı. Sıcacık... Hani donmak üzere olan birinin içi ısınırdı ya, rahatlardı ve tatlı bir uykuya meylederdi... İşte o da öyle hissettiriyormuş meğer, çok sonradan anlamıştım.

"Alina'yı da korur musun?"

Asil bana baktığında kaşlarım çatıldı. "Korurum," dedi keskin bir sesle. Yine öfkelenmeye başladım, bilerek yapıyordu. Sanki onun korumasına ihtiyacım varmış gibi davranıp beni tahrik ediyordu.

Masal yüzünü buruşturdu. "Koruyamazsın," dedi. "Alina seni döver!"

Arkamdan kıkırdamalar gelirken benim de yüzüm keyifli bir ifade kazanmıştı. "Bence de döver," dedi Asil kabullenerek. "Hep dövüyor zaten."

Masal'ın gözleri büyüdü. "Dövdü mü gerçekten?" Sanki döver diyen o değildi ama sonuçta o bir çocuktu. Bir şeyler konusunda inatlaşır ama aynı şeylerin oluşuna da böyle şaşırabilirdi.

Hızla ellerimi kaldırıp hayır dercesine salladım. "Sadece sana şaka yapıyor Masal."

"Dövdü," dedi Asil bir çocuk gibi dudaklarını sarkıtırken. "Ona beni dövmemesini söyler misin? Birazcık sevsin beni."

Seni sevmek mi?

Hak etmeyen birine verdiğin sevgiden gün gelir silahlar yapılır ve hedefine ilk seni alır. Kanayan yarana baktığında aslında seni vurması için ona tüm olanakları sağlayanın da kendin olduğunu görürsün.

Seni sevmek bu demek Asil Alaca Şahin ve ben bir daha benim verdiklerimle yapılan bir silahla vurulmayacağım.

Masal'ın kaşları çatıldı bu kez. Gözleri bana döndü. "Sana şarkı söylesin, barışın! Tamam mı?"

Bir yetişkin gibi konuşmasına, dahası söylediklerine karşılık ağzım açık kaldı. "Şarkı mı?" dedim istemsizce.

"O şarkı söylüyor," dedi Masal. "Gördüm televizyonda. Kızlar da ona bağırıyor." Ağzını kocaman açtı ve "Asil gitarın olayım çal beni!" diye bağırdı. Bu kez Asil de en az benim kadar şoka uğramış göründü, Masal yine yüzünü ekşitti. "Sanki telleri var. Telleri olan şey çalınır. Salak kızlar!"

Kendimi toparlar toparlamaz, "Masal!" diye kızdım. "Kötü sözler söylemek yok!"

"Annem de öyle diyor ama," dedi yine bir çocuk masumluğuyla. "Salak ergenler diyor. Ergen ne demek bilmiyorum ama öğreneceğim. Bir de şey dedi." Unutmuş olmalı ki kısa bir an sustu ve düşünür gibi kaşları çatıldı. Sonra çatılan kaşları hızla havalandı. "Adamın yatağına bile atlar bunlar."

Ortam bir anda sessizleşti. Asil ne söyleyeceğini bilemez bir şekilde bana bakıyordu artık. Salak herif! Sanki ben ne söyleyeceğimi biliyordum.

Masal gözlerini yine ona çevirdi. "Yatağın yumuşak mı?"

"Ne?" dedi Asil donuk bir sesle.

"Yatağın yumuş yumuş mu yani?" dedi Masal. "Üstünde zıplanır mı?"

Yine sessizlik...

"Benim yatağımda zıplamama annem izin vermiyor," dedi Masal üzgün suratını takınarak. "Eğer sen o kızlara izin veriyorsan bana da verir misin?" Dudaklarını büzüp acındırma seansına geçti. Yuvarlak gözleriyle bu seanstan hep zaferle dönerdi zaten. "Ben de zıplayayım biraz. Alina da zıplasın!" Parmaklarını Asil'in gözünün önüne getirdi ve üç işareti yaptı. "Sadece üç dakika... Tamam mı?"

"Ne-neden üç dakika?" dedi Asil. Kesinlikle(!) şu an sorulacak en mantıklı soru buydu.

"Üç dakika kuralı," dedi Masal. "Oyuncakları topla Masal... Üç dakika! Ellerini yıka Masal... Üç dakika! Yemeğini bitir Masal... Üç dakika! Hep üç dakika..."

Bunları anne babası söylemiyordu, bakıcısı söylüyordu. Özel bakıcısı vardı Masal'ın ve bana kalsa zihniyeti çöptü. Bir kez bu konuyu ailesiyle konuşmak istediğimde neredeyse işlerine karıştığım için Masal'ı okuldan alıyorlardı. Çocuk en azından burada geçirdiği süre zarfında biraz nefes alıyordu. Dans etmeyi de seviyordu artık. Buraya uzun zamandır yüzünde kocaman bir gülümsemeyle geliyordu. Mutlu oluyordu ve sırf bu mutluluğu da ondan almasınlar diye susmuştum.

Asil'in kaşları çatıldı. "Si- Yani boş ver sen şu üç dakika kuralını," dedi. "Yatağımda istediğin kadar zıplayabilirsin."

"Ne yapıyorsun?" dedim dişlerimin arasından ama aynı zamanda gergin bir şekilde sırıtıyordum.

Asil beni duymamazlıktan gelirken Masal'ın yüzünde güller açıyordu artık. "Peki ya Alina? O da gelsin mi?"

"Gelsin," dedi Asil, Alaca gözlerinin hedefine beni aldı. Sesi bir ton azaldı ve dalgınlaşan bir sesle tekrarladı. "Gelsin..."

"Ona şarkı söylersin," dedi Masal. "O da seni sever. Ben seni sevdim, o da sever. Hem sevgi her şeyi iyileştirir."

"Sever belki," dedi Asil gözlerimin içine bakarak.

Rüya görüyordu. Ben ise çoktan uyanmıştım ve rüya bitmişti. Artık gerçeklerle yaşıyordum, gerçekler rüyalar kadar acıtmıyordu. O da uyanacaktı.

Gülümsedim, "Uyan artık oğlan çocuğu! Rüya görüyorsun!" dedim Rusça.

Asil'in yüzündeki ifadenin dağılışını izledim. Bunu gerçekten keyifle izledim.

"Sevmem," dedim ardından Türkçe. Asil dudaklarını sertçe birbirine bastırdı. Masal'ın yüzü düştü ama ona yalan söylememenin kötü bir şey olduğunu anlatırken şimdi ben yalan söyleyemezdim.

"Bazı insanlar sevgini hak etmez Masal," dedim ben de Asil'in gözlerinin içine bakarak. "Sana kim sevginin her şeyi iyileştireceğini söylemişse yalan söylemiş, çünkü bazı sevgiler seni sadece daha çok yaralar."

Merhabalar Güvercin ve Şahinlerim...

Bu kez kapanışı Alina ile yaptık. Haklı mı peki sizce?

Bazı Sevgiler seni daha çok yaralar... Bana hem haklı hem de haksız geliyor ama nedeni sonraya kalsın...

Keyifler nasıl?

Balerin yeri...

Asil Alaca Şahin yeri...

Victor Ivanov yeri...

Masal yeri... 🩰

Masal demişken... Asil'i çok sevdi kereta. Hayır, Kardelen de çok sevmişti. Bir bizim kız sevmiyor 😅

Peki neden sevmiyor? Var mı bir fikriniz?

Ivanov'u yolculadık ama arayı fazla açmayacağız çünkü siz onu özlersiniz, ben biliyorum 😈

Şuraya Alina, Asil'i dövme sev yeri koyalım...

Şuraya da daha çok döv yeri...

Bakalım hangisi daha çok olacak 😎

Son olarak bölüm boyunca en beğendiğiniz yere şuraya beklerim..

Sizi seviyorum, siz kendinizi biliyorsunuz ❤️

Der ve S.Mare kaçar 💃🏻

Continue Reading

You'll Also Like

247K 20.3K 31
Katil ve Maktül dizisinde Hun Karacalı rolüne hayat veren Selim Akyazı'ya dizinin senaristinin kızı Masal Okur'un yazmasıyla hikaye başlar. 🎥 Selim:...
3.9M 46.7K 10
KİTAP OLDU. (30.12.2023) Doksan Artı Dört'ün kitap haline tüm sitelerden ve kitapçılardan ulaşabilirsiniz. ☽ Galatasaray fanatiği genç iş adamı Me...
66.7K 2K 80
İşini ailesi gibi gören bi psikolog ve sinirlenince kimseyi tanımayan mafya aşka inanmayan adama aşkı öğreten kadın💖 Ateş ❤️ Ezgi
58.2K 12K 21
🏆WATTYS 2022 YARI FİNALİSTİ🏆 Psikoloji | Gizem / Gerilim Sekiz kişi, bir helikopter kazası. Denizin ortasında ıssız bir ada, adanın ortasında hafız...