Zalim Ruhların Dansı (Kanın Ş...

By Onemacikgoz

20.3K 2.7K 4.2K

"Sırların zinciri koptu Bedel kanla yazıldı Yükselmek için yeniden doğdu Yıkımın kıvılcımları dört bir yan... More

TANITIM✨
GİRİŞ
1.Bölüm: KATRAN KARASI AYAK İZLERİ
2.Bölüm: VEDA
3.Bölüm: DİKENLİ DOST ELİ
*4.Bölüm: VİCDAN VE ZEHİR MAHKEMESİ
*5.Bölüm: KAFESİNDE ÇIRPINAN EJDERHA
6.Bölüm: KRAL VE MELEZ
7.Bölüm: MAMBA
8.Bölüm: YERALTINA DÜŞEN KAYIKÇIYA SARILIR
9.Bölüm: KALBİN GÖLGESİNDE YETİŞEN GADDARLIK
*11.Bölüm: AYNA AYNA
*12.Bölüm: YALNIZ BEYAZ SIRTLAN
13.Bölüm: ÇÖL YILANI
14.Bölüm: YAKICI İTİRAFLAR
15.Bölüm: KANAYAN DÜŞLER
16.Bölüm: KADER İPLİKLERİ
*17.Bölüm: ÖLÜMDEN DOĞANLAR
*18.Bölüm: YANIK İNTİKAM KOKUSU
19.Bölüm: IŞIK VE KARANLIK ARASINDA BİR İBLİS
20.Bölüm: ADI YIKIM OLACAK
21.Bölüm: MEİMORA
*22.Bölüm: KUĞULAR VE DÜŞLER
23.Bölüm: TUTKU VE NEFRETİN DANSI
24.Bölüm: OKYANUSUN SONU, UÇURUMUN ZİRVESİ
25.Bölüm: ÖRÜMCEK AĞI
26.Bölüm: ÖLÜMÜ ALDATMAK
27.Bölüm: ZİNDAN
28. Bölüm: YARALAR VE YEMİNLER
29.Bölüm: BABA, OĞUL VE TANRIÇANIN SOYU
30. Bölüm:YARIM KALAN BİR SAVAŞ
31.Bölüm: GECENİN YEMİNİ ZİFİRİEŞLERE AİT
32.Bölüm: KANIN ŞARKISI ASLA SUSMAZ
33. Bölüm: KANIMIN KANI
34. Bölüm: ÖLÜM YOKTUR FEDAKARLARA
35.Bölüm: CADININ HALEFİ
36.Bölüm: ÇÖKÜŞ VE YÜKSELİŞ
37. Bölüm: EŞ YAZGILAR
38.Bölüm: YILDIZLARDAN BİLE ESKİ BİR KEHANET
39. Bölüm: GECE, KAN VE RUH
40. Bölüm: SAVAŞ ÇIĞLIKLARI
SON SÖZ🩸

10.Bölüm: AŞIKLARIN NEFRETİ

483 74 141
By Onemacikgoz

"Aşıkların Nefreti"

Lover, hunter, friend and enemy
You will always be every one of these
Nothing's fair in love and war

⚔️

Selam bebeklerim!

Bu bölüm özel... Rhyvar'ın duygu çatışmalarını hiç yansıtmamıştım ilk kitapta ama ikinci kitap bunu çok güzel yansıtacak.
Anna ve Rhyvar arasındaki çekimi hissetmiş ama yoğunluk inatçı, ketum ve sonuna kadar inkarcı Anna'da olduğu için Rhyvar'ın tam olarak ne hissettiğini anlayamamıştık.
Şimdi "birazını" anlayacağız ve Annarithel'ın neden ödünün koptuğunu göreceğiz

Keyifli okumalar!

Kor Alev Bayramı, Loiiraac bölgesi kutlamaları ikinci gece.

Beni bul.

Mamba

Alcard Rhyvar Zaolyen, kendini etrafındaki curcunaya kapatmış dakikalardır Harold'ın getirdiği mektuba bakıyordu.

Nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı onun için. Bir nefese hiç bu kadar düşünce sığdırmamıştı.

Kısacık mektupta, bu kısacık davette her bir kelimenin üzerinde saniyelerce duruyor tekrar tekrar okuyordu.

Ama en çok o yazı, yıllarca özümsediği, sindirdiği iblisinin kıyıya vuran haşin dalgalar gibi boğazına tırmanmasına sebep oluyordu.

Mamba...

"Zanosrit Kardeşliği'nin Mamba'sı neden seninle buluşmak istesin ki?" dedi Kael, Rhyvar'ın elindeki mektubu kapıp. Başını sağa sola sallayarak yüzünü buruşturdu. "Annarithel'dan öyle bıkmış olmalı ki, sana itelemeye çalışacak."

Rhyvar, tek kelime etmeden boş kalan avuçlarına bakarken Kael'e cevap veren Violet oldu. Sesi titremişti. "Mektubu Annarithel yazmış, amcama kendi elleriyle vermiş."

Kael'in kara gözlerindeki alaycı parıltı ansızın solarken, ekibin başı hızla Violet'a döndü. Masaya dayanarak ayakta duran Cise bedenini iç çekerek sandalyeye bıraktı tekrar. "Zanosrit'in yeni bir Mamba'sı var anlaşılan."

"Bu mümkün değil," dedi Vaoryn şaşkınlıkla. "Annarithel Mamba olmuş olamaz. O Zanosrit'e ihanetlerin en büyüğünü etti. Onu Mamba yapmış olamazlar."

Mireva pes bir nefes verirken, başını iki yana salladı dudaklarında tiksinti akan bir kıvrım belirmişti. "Katrileah, yapar... Son birkaç ayda yaşananların altında Zanosrit olsa da artık insanlar bile biliyor ki imzayı Annarithel atıyor, emirleri Beyaz Sırtlan veriyor... Onun intikam arzusu ve nefreti, Katrileah'nın miras bıraktığı güçle birleştiğinde..."

"Bir silah," diye dostunun kelimelerinin arasına girdi Cise. "Şaşılacak bir durum yok." Omuz silkti. "Katrileah onu, şatolarında birilerine emir versin, önderlik etsin diye yetiştirmedi. Thallieos'un üzerine salmak için yetiştirdi. Annarithel'ın kaybı, gözünü kör etti ve Katrileah bu körlüğü mükemmel bir fırsata çevirdi."

Kayıkçı, yeri gıcırdatan adımlarla Rhyvar'a doğru yürüdü, yüzüne bakması için boğazını temizledi başını bakışları yerde olan Kara Savaşçı'nın yüzüne doğru eğdi. "İblisinin hissettiği şey bu muydu?"

Rhyvar'ın zümrüt yeşili gözlerinden keder akıyordu ve hayal kırıklığı. Annarithel'ı ne pahasına olursa olsun bulmaya çalışırken, zihni onu çoktan kaybettiğini haykırıyordu. Eline baktı ve yumruklarını sıktı. "Bunu öğreneceğim."

"Ah, hayır, hayır, hayır," diye atıldı Violet. "Oraya gitmeyeceksin. Bu bariz bir tuzak."

Rhyvar, bakışlarını ağır ağır Violet'a kaydırdı. "Sence bunu bilmiyor muyum? Sence Annarithel, bunun tuzak olduğunu anlayacağımı bilmiyor mu?"

"Şu acınası tavırlarını bir kenara bırak artık!" diye haykırdı Violet. Kayıkçı, Viedor ve ikizlerin orada oluşunu umursamadan. "Kaybettiğini ve geri kazanacağına inanıyorsun... Ama sen onu hiç kazanmadın Rhyvar. Senin tanıdığını sandığın kadın gerçek değil!" Parmağını sallayarak, elini öfkeyle sağa sola savurarak adama doğru yürüdü. "Âşık olduğunu sandığın kadın gerçek değil! Kan kırmızı saçlarıyla göğsüne sokulsun, kehribar gözlerini bir an yüzünden ayırmasın seni kalbinden çıkarabildiği tüm sevgisiyle kucaklasın istiyorsun! Ama böyle biri yok! O senin dostunun katili!"

Rhyvar, Violet ile burun buruna geldiğine öfkesi saçılmıyordu adeta iliğiyle kemiğiyle onu kusuyordu. Ve öyle bir bağırıyordu ki, odadaki herkes kabuğuna çekiliyordu. "Rigel da bir çocuğun katili! Yüreğindeki tüm öfkeye rağmen, hayallerini yıktığı için ona beslediğin, her gün katlana katlana büyüyen nefretine rağmen şimdi karşına çıksa ne yaparsın Violet? Annarithel'a yapmamı istediğin gibi kalbine bıçak mı saplarsın yoksa onun için savaşır mısın? Cevaplanmamış, cevabını yalnızca ondan alabileceğin sorular için karşısına dikilmez misin? Ona baktığında, diğerlerinin göremediği her şey için; gördüklerini tamamen kaybetmeden bulmak için mücadele etmez misin?"

Violet'ın dudakları titredi. Öfkesi yerini yüreğini delip geçen acıya bırakırken gece mavisi gözleri
buğulandı. Rhyvar'ın gözleri irileşmiş, kızın yüzündeki her bir mimiği izlerken burnundan soluyordu. Kızsa bu bakışların ve lafların altında ezilerek boynunu büktü.

Rhyvar kuşkulu bakışlar atan Kayıkçı'ya döndü. Vaoryn, adamın üzerine atılacak diye korkusundan elleri iki yanında açık hazırda bekliyordu. "Benim için ne ifade ederse etsin, onu durdurmaktan başka hiçbir isteğim yok. Kutlamalara gideceğim, ona ailesinin elimizde olduğunu söyleyeceğim ve yanımıza çekeceğim... Eğer kabul etmezse, eğer bizden herhangi birine bir kere daha zarar vermeye kalkışırsa..." Dudaklarını birbirine bastırdı ve kelimeleri daha ağzından dökülmeden herkesin zihninde yankılandı. "Ona kendi ellerimle zincir vurup, zindanlardan birine atacağım... Gerekirse... Durması gerektiği yeri bilecek kadar bile vicdanı kalmadıysa onu kendi ellerimle öldüreceğim."

Kayıkçı, Rhyvar'ın sözlerinin hiçbir yerinde şüpheye düşmemişti. Rol yapmadığını biliyordu. Böyle bir hiddetle hiç kimse rol yapamazdı. Kaşlarını kaldırıp, parmaklarını kemerine geçirdiğind, Rhvyar konuşmasına fırsat vermedi. "Annarithel Orvira, Birlik'imin çocuklarımızın ve kardeşlerimizin hiçbirinin ötesine geçemez. Sorumluluklarımı, omuzlarımda ölene kadar taşıyacaklarımı bir kenara atmamı sağlayamaz. Celesta ile evleneceğim Kayıkçı ve müttefikliğimiz bundan sonra hiçbir sarsılma görmeden devam edecek."

İşte bu kocaman bir yalan, mükemmel bir oyunculuktu.

Kayıkçı yalnızca başıyla onayladığında Rhyvar ardına bakmadan odayı terk etti. Vaoryn de peşi sıra çarpılan kapıyı hızla açarak arkasından ilerledi.

"Rhyvar!"

Kara Savaşçı yumrukları kalçasının yanında sert bir ritimle salınırken, yürümeye devam etti.

"Beni dinle!" diye koluna yapıştı Vaoryn. "Sadece beni dinle." Rhyvar bir dostun öfkeli bakışları ile değil de liderlere has, o mideyi düğüm düğüm eden bakışlarla Vaoryn'e döndü.

Kulaklarının ardından kurtulup yüzüne dökülen koyu sarı saçlarını üfleyerek gözlerinin önünden çekti Empat ve Kara Savaşçı'nın pazılarını sıkıca kavradı. "Seninleyim kardeşim."

Rhyvar minnetle başını sallarken Vaoryn'i omzundan yakaladı. Empat sözlerinin hemen ardından dostunun yüzünde belirecek duygu ifadelerini yakalamak için gözlerini kıstı. "Ona gerçekten âşık mısın?"

Rhyvar pes bir nefes verdi, bakışları hemen ayaklarının altındaki desenli döşemelere takıldı ama çok daha uzakları seyre dalarmış, gözünün önüne çok başka manzaraları getirirmiş gibi düşünceliydi. "O kadar basit değil."

Alcard Rhyvar Zaolyen, Annarithel Orvira'ya karşı olan hislerini bir biçime sokamıyor, kalıba sığdıramıyor onlara bir isim veremiyordu. Buna, yüreği hem kavurucu ateşlerin arasına atılmış gibi yakan hem de dipsiz bir okyanusa dalmış kadar huzur veren, aşkın adını takmak ona çok basit geliyordu.

Bazen öyle duyguların içinde boğulurdunuz ki, bulabileceğiniz hiçbir kelime o duyguları tanımlamaya yetmezdi. Size özel gelirdi, yeryüzünde yeni bir keşif gerçekleştirmiş gibi o duyguyu ilk defa siz buldunuz sanırdınız. Ve diyardaki herkesin diline dolanan kelimeleri, hislerinize karşılık bilmek; o hisleri değersiz kılardı.

"Peki," dedi Vaoryn, yarım bir gülümsemeyle, "Onu özlüyor musun?"

Rhyvar boğazından tırmanan sızıyla, kadim dağlar kadar heybetli yapıya sahip bir Kara Savaşçı'ya tezatlık oluşturacak bir irkilmeyle yanıtladı. "Her gün... Her şafakta, her gecede, her saniyede..."

Vaoryn'in sarı hareleri parlayan ela gözlerinden, apayrı bir parıltı geçtiğinde gözlerini kıstı Rhyvar. "Duygularımı mı didikliyorsun dostum?"

Vaoryn hırıltılı bir şekilde gülerek başını iki yana salladı. "Buna gerek yok, hiç konuşmasan bile yüzün her şeyi anlatıyor zaten."

"Ne var yüzümde?"

"Violet'ın yüzünde de sık sık gördüğüm aynı ifade... Onları özlemekten nefret ediyorsunuz ama elinizden bunu engelleyecek hiçbir şey gelmiyor. Çaresizlik çehrede yer edinir dostum."

Rhyvar'ın Zatafne'nin her bir soyu gibi derisi çelikten, kalbi neredeyse taştandı; onlar yalnızlığı en iyi dostları bilip, sevgiyi kabul etmeyen Kara Savaşçı disiplinini ve kanunlarını her şeyden ötede tutan bir haneydi ama Annarithel hayatına girdiğinden beri ruhunda bir çatırdama hissediyordu. Kız, onun için bir kırılma noktasıydı. Doğumundan beri örülmeye başlayan ve daha sonrasında kendi elleriyle devam ettirdiği duvarlarını sert bir darbeyle yıkmak yerine, yavaş yavaş eriten bir zaaftı. Ve biliyordu ki, -her şeye rağmen inanıyordu ki- o da Annarithel için aynı konumdaydı. Ama aralarındaki fark, birbirlerine aç olan ruhlarının arasına bir uçurum koyuyordu. Rhyvar, daha önce hiç tatmadığı hislerinin gerçekliğini kabullenebilirdi ama Annarithel zalimdi; öyle zalimdi ki, hisleri onu zayıflatıyorsa-ki bundan başka hiçbir şeye inanmıyordu- kendine bile yalan söyleyebilirdi.

"Bu çok garip," diyerek iç çekti Rhyvar. Vaoryn hâlâ ihtiyatlı bir yüz ifadesiyle dostunu izliyordu. "Malikânede bizimleyken, bizden yana olduğunu, Zanosrit'e ihanet ettiğini ve kardeşi için herkesi karşısına alacağını bildiğim halde ona tamamen güvenemiyor, hislerimle yüzleşemiyordum." Uzun parmaklarıyla burun kemerini sıktı ve omuz silkti. "Kana karşılık kan, dedi ve Rigel'ı öldürdü, Thallieos'u birbirine kattı. Herkes ondan korkuyor, nefret ediyor. Ve şimdi Zanosrit Kardeşliği'nin Mamba'sı olduğunu öğreniyorum..."

Vaoryn gelecek kelimeleri önceden sezmiş gibi anlayışla başını salladı. "Herkese karşı sen. Saf, iyilik dolu bir kalbi olmadığını kimse inkâr edemez... Bunun için birçok kanıt var... Kanıtlara karşı sen. Ondan nefret edemiyorsun, seni korkutmuyor..."

Rhyvar'ın ses telleri tıpkı hisleri gibi birbirine dolandı, cılızdı aynı zamanda güçlü. "Dayenx tapınağında her şey değişmeden dakikalar önce bana tek bir cümle kurdu ve biliyorum, o an tüm duvarlarını benim için indirdi." Bana dön Zaolyen... Böyle demişti Annarithel Rhyvar'a. "Birkaç kelimenin yeterli oluşunu aklım almıyor ama öyle. Her şeyi gördüm Vaoryn... Ve onda gördüklerimi ben de unutursam, hatırlatacak kimsenin kalmayacağını biliyorum." Tek kaşını kaldırıp, kederli bir ifadeyle dostuna baktı. "Hem hangimizin gerçekten saf bir kalbi var ki?"

İçine atmak, fırtınalar kopartan duyguları kalbinin içine ve zihnine hapsetmek, tek bir damla bile göz yaşı dökmemek görünüşte herkesi soğukkanlı ve güçlü kılardı. Ama bir süre sonra, ruhtaki kırılmalar kaçınılmazdı. Bazen, daha büyük felaketleri önlemek için gururdan ve güçten bir parça fedakârlık yapmak gerekirdi. İşte o zaman yaralar çok daha çabuk kapanırdı. Vaoryn bir Empat ve bir dost olarak bunu çok iyi biliyordu. Karşısındaki adam, tanıdığı günden beri kapalı kutuydu. Ama o kutu, ağzına kadar dolmuştu ve onun ruhundaki kırılma tıpkı Annarithel'da olduğu gibi çok daha büyük bir felakete yol açabilirdi.

Hane klanları dağılmış, Kara Savaşçıların bile nesilden nesile miras kalan kanunları zayıflamış olsa da, sevgiyi ve bağlılığı zayıflık olarak görseler de Rhyvar çok farklı bir Kara Savaşçı'ydı. Cise gibi bir Kan Avcısı tarafından yetiştirilmişti ve ona kısa bir süre olsa da yol gösteren Zifir Ustası bildiği kadarıyla katı kuralları tanımayan biriydi...

Onu konuşturmalı, ağzından dökülenlerle yüzleştirmeli ve rahatlamasını sağlamalıydı.

"İtiraf etmeli, belki aylar belki de yıllar sonra Annarithel ile gerçekten dost olabileceğimi düşünmüştüm. Vahşiliğini seviyordum. Ve kararlılığını... Gözü karalığını..." dedi Vaoryn, Rhyvar'a hissettirmeden neredeyse düğüm olmuş duygu ipliklerine küçük dokunuşlar bırakarak.

Rhyvar'ın bakışları dalgınlaştı. Kelimeleri yalpalıyor ama kalbinden geçenler dökülüyordu. "Gaddarlığı altındaki şefkatin, zalimliği altındaki merhametin ve dudaklarındaki sağa doğru kıvrılan muzır sırıtışın hâlâ orada olduğunu ummaktan başka şansım yok..." İblisi ansızın Rhyvar'a bir kalkan olup Vaoryn'in içeriye sızmaya çalışan büyüsünü kamçıladığında kaşlarını çattı. "Bunu bir daha yapma Vaoryn."

Vaoryn ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı.

"Kayıkçı ve diğerleri gözden kaybolduğunda odama gelin," dedi Rhyvar cüssesine kıyasla oldukça dar kalan koridorun sonundaki sarmal merdivene ilerlerken. "Harold'ın başka neler öğrendiğini konuşmalıyız."

⚔️

Rhyvar'ın pencereden dışarıyı izleyerek, ikiz baltalarını birbirlerine sürte sürte bileylediği yarım saatten sonra kapı tıklatıldı. Önce Mireva, ardından Cise ve diğerleri aralarında konuşarak içeriye girdi. En sonda Violet kollarını birbirine dolamış, omzundaki amcasını dinleyerek odaya adımını attı.

Kael yatağın ucuna oturduğunda Vaoryn, benlerle dolu alnını düşüncelerini okşarmışçasına kaşıyarak yanına çöktü. Mireva ise oğlunun yanında ayakta duruyordu. Cise yeşil gözlerinde sıcak bir karşılamayla Rhyvar'ın yanına yaklaştı pencere pervazına kalçasını yaslarken hafifçe adamın koluna dokundu.

Kadın, zümrüt yeşili sürmeli gözlere sahip kestane saçlı, bronz tenli Kara Savaşçı'yı hâlâ Birlik'in kapısına yumruklarıyla dayanan yara bere ve kan ter içindeki oğlan çocuğu olarak görüyordu. Liderleri olması, dağ gibi bir adam haline gelmesi-ki dağ yakıştırması hiç abartılı durmuyordu- hiçbir şeyi değiştirmiyordu onun gözünde. Yüzündeki yara izine hâlâ içi titreyerek ilk gördüğü taze haliymiş gibi bakıyordu.

Omzundaki amcası neredeyse çemkirircesine Violet'a bir şeyler öterken kız odanın bir ucunda ince çizmeleri içindeki ayaklarını kıvırıyor dudaklarını dişliyordu. Sonunda gürültülü bir iç çekip kendi kendine bir şeyler mırıldandı ve bakışları kararsızca Rhyvar'a kaydı.

"Özür dilerim, her şey için," dedi Violet. Yüzü aksini gösterse de sesi hiç de tereddütlü değildi.

Rhyvar elindeki baltaları bir kenara bırakarak, kıza doğru yürüdü. Karşısında Vaoryn'in bile tek bir duygu sezemeyeceği bir ifadesizlikle durdu. Sonra dudağının kenarı kıvrıldı. "Gel buraya."

Rhyvar'ın kollarının arasında minicik kalan kızı sarmalamasına gerek kalmadan, Violet göğsüne sokuldu başını yasladı ve abisi, lideri bildiği adama temas ettiği saniye gözyaşları dökülmeye başladı. Harold süzülüp, yatağın ahşap başlığına kondu. "Onu çok özlüyorum..."

Kara Savaşçı kızı iyice kendine bastırdı omuzlarından sararak, tek eliyle de başını okşamaya başladı. Jade de onun küçüğüydü ama Violet'ın yeri bambaşkaydı. "Hepimiz onu çok özlüyoruz," dedi Kara Savaşçı kardeşi Rigel'ın Ellyro'nun katili olarak ölüşü gerçeğini karanlıkta bırakarak.

Ekibi, Rhyvar'ın ailesi bildiği kişileri bir sessizlik bürüdü. Mireva gözünden akan bir damla yaşı, yanağına süzülemeden hızla sildi.

Voddna'daki olaydan sonra Helena, Vaoryn, Rhyvar, Kael ve Violet ağır yaralı bir halde at arabasını bir fırtına gibi dörtnala sürerek malikâneye ulaşmışlardı. Yolculuklarında Rigel cansız bedeniyle yanlarında yatmıştı yaklaşık üç gün boyunca... Annarithel'ın büyüsü insanların hepsini Voddna'daki tapınağa çekmişti bu yüzden göze batmamışlardı. Tabii, Rhyvar üzeri çarşafla örtülmüş Kara Savaşçı kardeşinden gözlerini ayıramadığı için başka tüm tehlikelere zihnini kapatmıştı orası ayrıydı. Yakalansalar bile muhtemelen hiçbiri bunu umursamazdı.

Yalnızca tek bir kez, Rigel'ı toprağa verirken bunu neden yaptığı ile ilgili konuşmuşlar ve Annarithel'dan Ellyro'dan nefret bile etse tanıdıkları adamın bunu yapmayacağı ile ilgili yakınmışlardı. Ama yapmıştı, hepsinin gözleri önünde Ellyro Kovhed büyüsüyle onu cayır cayır yakmadan önce belki de kendini savunma içgüdüsüyle kızı öldürmüştü. Vicdanları, yas tutmalarına izin vermemişti ama hepsi, kendi kabuğuna çekildiğinde bir açıklama bulmak için çaresizce direnmişti.

Violet burnunu çekerken, Rhyvar bedenini kızdan ayırdı ellerini omuzlarından dirseklerine kaydırdı. "Harold'ın gördüğü her şeyi anlatmasını istiyorum, sözlerini tercüme etmelisin."

Violet yanaklarında yaz sıcağının etkisiyle kurumaya yüz tutan son damlaları sildi ve başını sallayarak amcasına döndü. Harold ise bu anı bekliyormuş gibi soluksuzca ötmeye başladı.

"Annarithel'ın Mamba oluşu dışında Zanosrit'in eylemleri, isyanları ve gelecek planları ile ilgili tek bir fısıltı bile duymamış," dedi Violet. "Ama en küçüklerinden en yaşlısına tüm Zanosritler gece gündüz talim yapıyormuş."

Mireva örgüsünden kurtulan saçlarını omuzlarının arkasına atarken mırıldandı. "Katrileah'nın tarzı değil... Gücü önemser, her elin tereddütsüz kılıç kavrayabilmesini ister ama yaşamın zevklerini çıkarmayı sever."

Harold şakıdı, Violet gözlerini devirerek Rhyvar'a baktı. "Annarithel yapıyormuş, hatta nöbetçi gibi başlarında dikiliyor Dev Beyaz Tilki yoldaşları olanlara biniş talimleri yaptırıyormuş."

Bir anı Rhyvar'ın zihninin sisler ördüğü kısımları arasından içini yakan bir ışıkla aydınlandı. Annarithel ve Callidus'ın hız antrenmanları düşmüştü aklına, Ellyro'nun tilkinin nasıl bundan nefret ettiğini anlattığındaki güzel kahkahası... Annarithel av o da avcıyken, kızı yakalayıp yere serişi ve yenilgiyi hazmedemeyen bakışlarıyla, kendi göğsünde hissettiği kalp çarpıntısı... Boğazını temizledi Rhyvar. "Hazırlık yapıyor... Büyük bir hazırlık. Ama ne için?"

Violet, Harold'ın da cevabı bilmediği aktarırcasına başını iki yana salladı. Rhyvar, aklındaki soru dilinden dökülmek için zihnini kırbaçlarken önce tavana baktı sonra da yanaklarının içini dişledi. Adamın her bir mimiğini, her bir hareketindeki anlamı çok iyi bilen Cise odaya yıldırım gibi düşen sorusuyla imdadına yetişti. "Peki, Annarithel nasıldı?" Harold'a bakarken kaşları kederle titredi kadının. "Neden bahsettiğimi biliyorsun."

Kuş bir an sessizliğe büründü, minik başından kanatlarının ucuna kadar silkindi sonra da yalnızca kısa bir cümle sarf ediyormuşçasına öttü.

Violet başını hızla amcasına çevirdi, bakışları öfkeliydi. "Amcamın belli ki bir süre dinlenmeye ihtiyacı var."

"Ne diyor?" dedi Rhyvar, elinde olmadan Harold'a doğru bir adım atmıştı.

Violet burnundan uzun bir nefes vererek mırıldandı. "Annarithel'ın yardımımıza ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Onu yeniden yanımıza çekmemiz gerektiğini."

Odaya ölüm sessizliği çöktüğünde Rhyvar'ın midesi kasıldı.

Vaoryn, omzunun üstünden arkasındaki yatak başlığına tünemiş Harold'a baktı. "Buna inanmak zor Harold... Neden böyle düşünüyorsun?"

Kuş, gagasının arasından yalnızca Violet'ın anlayabildiği kelimeler dökülürken nefes almadan bildiği her şeyi tüm detaylarıyla aktarıyor gibiydi. Violet, dinledi ve dinledi. Dakikalar içinde öfkeden kasılmış çenesi gevşedi, kaşları titredi ve gece mavisi keskin bakışları yere doğru kayarak yumuşadı.

"Talim sırasında bir olay yaşanmış ama kargaların gaklamaları yüzünden ne olduğunu duyamamış, Annarithel'ın ve bir Zehirci'nin kavgalarına şahit olmuş. Adam... Senden bahsetmiş," dedi Violet kuşkuyla Rhyvar'a bakarken. Kara Savaşçı da anlam veremeyerek boynunu büktü. "Ve, Annarithel ona bir bıçak fırlatıp çekip gitmiş."

"Ve?" dedi Rhyvar sabırsızlık etini kemiğini sömürürken. Dahasını duymak istiyordu.

"Annarithel gözden kaybolduğunda tüm pencereleri dolaşmış, onu gözden kaybettiğini sanmış sonra da bir haykırış duymuş. Sesin geldiği pencereye yöneldiğinde perdelerin arasındaki boşluktan Annarithel'ı görmüş. Karanlık bir odanın duvar dibine çökmüş kendi kendine konuşuyor, bağırıyor bir şeyler söylüyormuş." Violet bir an durdu ve Harold'a baktı. Rhyvar anlam veremedi yine ama gözlerine bakarak anlatmak istemiyor gibiydi. Buz dağı kadar soğuk bir yapısı olsa da Violet hâlâ empati kurabiliyordu. "Fiziksel bir belirti yokmuş ama acı çekiyormuş... Odada başka hiç kimse olmamasına rağmen, sanki orada birileri varmış gibi çıldırmış gibi bağırıyormuş. Sonra o Zehirci damlamış odaya, Annarithel'ı kendine gelmesi için sarsmış..." Bakışları Rhyvar'ın yüzünde dolaştı. "Duymak için çok uğraşmış ama çekip çıkarabildiği yalnızca birkaç şey varmış. Zehirci ona..." Yutkundu Violet. "Annarithel'ın yaşadığı o acının, ilk defa olmadığını belirtircesine konuşmuş. Bir çözüm bulmaları gerektiğini söylemiş... Kesik kesik duymuş ama Annarithel'ın elde ettiği güçlerden, onu terk etmeyen ruhlardan, ödemesi gereken bir takım bedellerden, Pietro diye bir adamdan ve Kan Avcıları'nın tanrıçasından bahsetmişler."

"Hiçbir bok anlamadım Harold," diyerek kuşa yüzünü döndü Vaoryn. "Duydukların bu kadar mı yani? Pietro kim, Zehirci kim Annarithel neden acı çekiyor? Ve en önemlisi neden yardımımıza ihtiyacı olduğunu düşünüyorsun?"

Violet amcasına doğru yürüdü, konuşurken ekibe bakmıyor yalnızca amcasına izliyordu. "Öfkeliymiş, Enhrecha'ya karşı, ona yaptıklarına karşı... Odayı terk etmeden önce fısıltıları, gürültüye döndüğünde tam olarak ne dediğini duyabilmiş sadece. Onu bir kadere itmişler, eline güçlerini vermişler... İntikam vaadi gibi olduğunu söylüyor. Tanrıçasına karşı ettiği bir intikam yemini."

"Laomri aşkına Harold..." diye inledi Mireva. "Tüm bunlar ne anlama geliyor ki?"

Harold, kulak tırmalayan bir sesle öttüğünde Violet bakışlarını ağır ağır Rhyvar'a kaydırdı. O ana kadar, kafası allak bullak olan hiç kimse adamın ruhu çekilmiş gibi duvarı izlediğini gözlerinin fal taşı gibi açıldığını ve bariz bir şok içinde olduğunu fark etmemişti.

Rhyvar, çözmeye uğraşırken parçalar Annarithel'ın ağzından dökülenlerle ve sırrıyla ilgili bildiği her şeyle yerine oturuyordu o sıralar.

Zihnimde durmadan sesini işittiğim bilge bir adam var...

Hım... Seni tanıyorlarmış Enhrecha'nın Kanı...Diyorlar ki, bir işaret taşıyormuşsun...

Violet'ın kendi ağzından dökülenlere olan şaşkınlığı Rhyvar'ı ana döndürdü. "Amcam gerçekleri... Tüm gerçekleri anlatmanın vaktinin geldiğini söylüyor Rhyvar. Ne olduğunu bilmese de senin her şeyi bildiğini söylüyor."

"Sizin bilmediğiniz neyi biliyor olabilirim ki?" diye sordu Rhyvar. Sorusunda gizli yalanlar odadaki herkes tarafından anlaşılmıştı pekâlâ. Bir şeyler bildiğini gizlemeye uğraşmamıştı bile. Çünkü Rhyvar dostlarından sır saklamaktan yorulmuştu. Sır Annarithel'ın sırrıydı eğer yanında olsaydı ölene hatta cehennemdeki ateşlerin arasında yanana kadar saklardı ancak şu an, bu odadaki herkesin gerçekleri bilmesi gerekiyordu. Hele ki hâlâ nasıl olduğunu anlamasa da Annarithel'ın Thallieos'u inleten güçlerinin sırlarıyla bir bağlantısı varken.

Harold şakıdığında Violet, gözlerini Rhyvar'dan ayırmadan dinledi. Kaşları garip bir açıyla çatılmış yüzüne huzursuzluk yerleşmişti. "En başında şafakla birlikte şatoyu ararken Annarithel'ı Sessiz Orman'da bulmuş. Ormanın derinliklerinde yaşlı bir ağacın köklerinin dibine çökene kadar onu izlemiş. Ellyro'yu oraya gömdüğünü söylüyor. Detayları anlatmak istemiyormuş ama gördüğü acının bile yardımımıza ihtiyacı olduğunun bir kanıtı olduğunu düşünüyor..."

Violet konuşmaktan yorulup -belki de konuştukları konunun ağırlığı üzerine çöktüğü için- biraz soluklandı. Rhyvar'ın ise boğazı düğümlenmişti. Nasıl bir baş belası olursa olsun, karanlığın içine bir mızrak misali saplanmış olursa olsun Annarithel'ın yanında olmak ve acısını paylaşmak için her şeyini verirdi Rhyvar.

"Ve senden gerçekleri istememesinin sebebi Annarithel'ın ağzından duyduğu cümlelermiş," dediğin de Violet herkes Rhyvar'a kaçamak bakışlar atmaya başladı. " 'Enhrecha zihnimizi bulandırmasaydı, kaderlerimize müdahale etmeseydi, Rhyvar benim yerime duamı tamamlamasaydı... Sen hâlâ yaşıyor, ben de hak ettiğim yerde yanıyor olabilirdim küçük kardeşim...'" Violet tek kaşını kaldırıp sorgularcasına Rhyvar'a baktı. "Tam olarak bunları söylemiş."

Mireva, sesinde kontrolsüz bir şüpheyle Rhyvar'a döndü. "Bu da ne demek? Ne duası Rhyvar?"

Rhyvar, gözlerini kapattı bir eliyle burun kemerini sıkarken diğer elini beline dayadı ve ekibine arkasını döndü. Düşünceler zihninden akıp giderken yanaklarını ve sakalını sıvazladı ancak kelimelerini toparlayıp dostlarına dönemeden Cise'nin pes edermişçesine iç çekişi duyuldu.

"Bunun için kanıma çıkmaz bir leke sürülecek," diye mırıldandı kendi kendine sonra da onay almak için Rhyvar'a baktı. Adam ağır ağır duvara yürüdü, önce sırtını sonra da başını yasladı.

Kendini dostlarından gelecek tepkilere hazırladı ve Cise'ye başını salladı.

Kadın, kanına, tanrıçasına ihanet ediyormuş; her kelimede bir günahın tohumunu ekiyormuş gibi tereddütle anlatmaya başladı. Vaoryn, Mireva, Violet ve hatta Harold'ın bile gözleri kocaman açılır tenlerinin rengi gittikçe solup, şaşkınlıktan dudakları aralanırken Cise, Kan Avcıları'ndan bile azınlığın bildiği kadim sırdan, Enhrecha'nın kullarına bahşettiği ikinci şanstan ve ölüm döşeğinde bir kapıyı aralayan duadan bahsetti. Kael'in vücudu kaskatı kesilirken, gözlerini biçimsiz zeminden ayırmıyordu. Tabii, Cise'nin bile bildikleri bir yere kadardı, Edarnol'un adını bilmiyordu, Annarithel ve onun gibilerin geçtiği sınavları, zebanileri, bedenlerine nasıl döndüklerini ve başka Yükselen Ruhların kim olduğunu. Bedellerini...

Vaoryn, avuçlarını ağzına götürdü ayağa kalkarken sonra boğazını sıvazladı. Başını iki yana sallayarak, bu kadim sırrın gerçekliğine karşı şüpheye düşerek kaşlarını çattı. "Annarithel'ın ölümden döndüğünü mü söylüyorsun? Ölüm döşeğinde ettiği birkaç kelime sayesinde, öldükten sonra ruhunun bedenine geri döndüğünü mü söylüyorsun?"

Cise, huzursuz bir tavırla başını salladı. Ağzından dökülen her bir detay, onu rahatsız ediyordu. Enhrecha'nın gözlerini yaşlı bedeninin her bir karışında hissedebiliyordu.

Violet, her zaman kibarlığını korumaya çalışan Vaoryn'in dilinden kopan fırtınalara sözcü olacak bir tavırla haykırdı. "Saçmalık. Kahrolası boktan bir saçmalık bu."

Cise Lyla, yeşil gözlerinde öfkeyle kaşlarını çatarken Rhyvar duygusuz bir tavırla konuşarak dikkatleri üzerine topladı. "Fırtına Ormanı'nda onu ve Callidus'ı bulduğumda göğsüne bir ok yemişti. Kollarımın arasındayken son nefeslerine şahit oldum. Ve o nefeslerin arasında mırıldandığı duaya..."

"Enhrecha, kanımın tanrıçası. İlk nefesimi kutsayan. Kaderimin sözcüsü. Kanımın şarkısına kulak ver. Bana eşlik et. Bana güç ver," diye mırıldandı Cise parmaklarını bileğinin içinde dolaştırırken. "Herhangi bir Kan Avcısı'ndan bu duayı sıklıkla duyabilirsiniz ama bu dua eksiktir, devamını bilen Kan Avcıları ise çok azdır."

Rhyvar'ın yüzü gerildi. "Ben küçükken Cise'den bu duayı hep duyardım. Bir gün ona, duanın kulağıma sözleri unutulmuş, parçaları eksik kalmış bir şarkı gibi geldiğini söyledim. O da bana, yalnızca ikimizin arasında kalması şartıyla devamını mırıldandı. Çocukluğumun en muhteşem sırrıydı..." Kara Savaşçı, bir anıya, çok kanlı ama onun için çok özel bir anıya tutunarak uzaklara daldı ve fısıldadı. "Beni kollarınla sar. Karanlıktan çekip çıkar. İnancıma şahit ol. Yarım kalan kaderimi tamamlamama izin ver. Sesin ruhuma bir emir. Ruhumun yükselmesine izin ver..." Gözlerini bile kırpmadan, yutkunmayı unutarak onu izleyen dostlarına baktı. "Annarithel'ın duasına, dileğine eşlik ettim. İşe yarayacağını bile bilmiyordum ama o kollarımda son nefesini verdiğinde saçmalamadığımı umut etmekten başka şansım yoktu."

Annarithel'ın gözünün önünü bile göremiyorken bıçağını bacağına ancak bir iğne ucu kadar can yakacak şekilde saplayışı geldi aklına. Her yer kandı. Annarithel'ın kanı, dudaklarında, boynunda, toprakta ve Rhyvar'ın ellerindeydi. Onu çok uzaklara taşırken, solup giden yüzünü incelemişti. Sadık yoldaşı, tilki gözlerine Rhyvar'ın gözyaşı olduğuna emin olduğu bir buğu çökerken kızı uzun otların arasına yatırmıştı. Kan kırmızı saçlarını yüzünden çekerken, onun öldüğüne inanamıyordu. Annarithel'ı tanımıyordu ama ruhu ve kalbine, hiç yabancı gelmiyordu. Taş kesmiş kalbinin nasıl sıkıştığını, onu bir dahaki ziyaretine kadar orada bırakıp giderken ayaklarının nasıl ona direndiğini hatırlıyordu.

İşte Annarithel'dan vazgeçememe sebeplerinden, ondan umudu kesmeme sebeplerinden biri buydu. Belki de en büyüğü. Annarithel, her eylemiyle kendi sonunu hazırlıyordu. Kız, buna hazır olsa bile Rhyvar değildi. Kâbuslarına giriyordu, Beyaz Sırtlan'ın Demir Köprülerden coşkuyla sallandırılışı...

"Kardeşini almak için kapılarımıza dayandığında onu ilk görüşün değildi," dedi Mireva. Soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu ancak duydukları, inanılır gibi değildi. "Ellyro bilerek mi Birlik'e sığındı? Şifacıların Annarithel'ı kurtardığını söyleyip duruyordu."

Rhyvar başını iki yana salladı. "Ellyro bile bu sırrı bilmiyordu. Neden bize geldiğini, Annarithel'ın ona neden böyle bir şey söylediğini bilmiyorum çünkü bir süre sonra anlayana kadar, ona yardım ettiğimi bile bilmiyordu. Annarithel beni tanımıyordu. Ya da öyle olduğunu sanıyordu."

Mireva, yarım ağızla gülümsedi. "Sakladığı sır buydu demek. Zanosrit'i, Ellyro'yu karşısına alışının altında basit bir sebep yatmadığını tahmin ediyordum ama böylesi kimsenin aklına gelmezdi."

"Tanrılar... Kendimi koca diyarda bir bok parçası kadar değersiz hissediyorum..." diye inledi Vaoryn. "Ölümden dönüş... Bu çok, çok büyük bir şey..." Yanında oturan ve kendisinden beklenmeyen bir tavırla uzun süredir sessizliğin içine gömülü kalmış Kael'i dirseğiyle dürttü. "Bir şey söylemeyecek misin dostum? Alay, küfür... Kelimelerimi tamamlamanı bekliyorum çünkü dilim tutuldu."

Kael, dirseklerini dizlerine yaslamış ellerini ağzının üstünde yumruk yapmışken kara bakışlarını direkt olarak Rhyvar'a kaldırdı. "Ona neden yardım ettin? Bir Zanosrit olduğunu anlamış olmalısın... Ölmesine izin vermek tanıdığım Rhyvar'ın yapacağı tek şeydi. Ama ağzından kendi tanrısına bile tek bir dua dökülmemiş sen, başka bir tanrıçaya; bir Zanosrit için yakarmışsın."

Rhyvar cevap vermedi.

"Bu sırrı her zaman bildiğiniz, Annarithel'ı tanıdığınız halde tanımıyormuş gibi davrandığınız gerçeklerini bir kenara bırakırsak," diye mırıldandı Mireva iğneleyici bir tavırla. "Güçleri hakkında ne biliyorsun Cise?"

Kadın, pes bir nefes vererek gülümsedi. "İşte bu konuda hiçbir şey bilmiyorum." Mireva, onlarca yıllık dostlukları boyunca ilk defa arkadaşına gözlerini şüpheyle kısarak baktı. Cise kaşlarını çattı. "Sözlerime güvenebilirsin arkadaşım. Bu kadim bir sır, benim aklımın ermeyeceği birçok olağanüstü durumu barındırıyor olabilir ve Annarithel'ın güçleri de bunlara dahil olabilir."

Bastonuna yüklenerek doğruldu Cise. Ağrı giren sırtına sızlandı tek nefesle. Sonra oğlu bildiği Kara Savaşçı'ya baktı. "Kan Avcıları, Kader Hanesi'nden bile daha kadercidir ancak hiçbir hane bu yaşananların büyük bir kadere vardığını inkâr edemez. Tanrıçam, fani gözlerimizin önünde bu yola müdahale ediyor ve belli ki aracı olan kişi Annarithel. Tesadüfleri, yalnızca bir yere kadar küçük rastlantılar olarak görebiliriz. Ama yaşananlar, rastlantı boyutunu çoktan aştı."

Rhyvar küfredercesine tısladı. "Lanet iblisim aşkına... Birazcık aklı olan biri bile bunun büyük bir oyun olduğunu anlayabilir."

Ekip, duyduklarını sindirmeye belki de zihinlerinde gerçekler ve inkâr arasında bir savaştan sağ çıkmaya çalışırken Cise Lyla, "Araştıracağım," diyerek ağır ağır kapıya doğru yol aldı. Omzunun üstünden herkesi tek tek süzdü, ona bakmadıklarına emin olduğunda ise Rhyvar'ın önünden geçerken fısıldadı. "Yaşlı aklımda karanlık bir şüphe var evlat. Ve eğer, bunun gerçekleşiyor oluşunda ufacık bir gerçeklik payı varsa, Annarithel'ın davetine karşılık vermen gerektiği anlamına geliyor. Ne yapıp ne etmeli, kızı yanımıza çekmelisin."

Rhyvar, Cise'nin arkasından bakakalırken kadının ondan çok kendi kendine mırıldandığını duyabiliyordu hâlâ. Bir şeyleri hatırlamaya çalışıyor, nice yıllar görüp geçirmiş zihninin derinliklerini yokluyor gibiydi.

"Enhrecha'nın kanı kapıyı aralayacak..."

Ve bölüm sonu!

Aaaaağğ Rhyvar, dediğinizi duyar gibiyim♥️

Tahminleriniz var mı Enhrecha'nın parmağı olduğu varsayılan büyük kaderle ilgili... Ve Cise... Neyi hatırlıyor?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!

Sizi seviyorum

Continue Reading

You'll Also Like

3.9K 147 19
Bir kızın sevdiği kişinin sevgilisi olduğunu öğrenmesi ve bunun üzerine yaşanan günler.
2.5M 104K 27
Psikiyatrist, karanlık kadar çekici ve zeki bir adam... Şizofren, öldürücü güzellikte bir kadın... Her şey çok normaldi ta ki kadının aslında şizofre...
5.6K 412 11
❝Çünkü yak dediler bana. Yakamıyorsan da yan. ❞
11.7M 750K 64
Sevgi acıtır, öp yaralarımdan belki sana da bulaşır.