Zalim Ruhların Dansı (Kanın Ş...

By Onemacikgoz

20.3K 2.7K 4.2K

"Sırların zinciri koptu Bedel kanla yazıldı Yükselmek için yeniden doğdu Yıkımın kıvılcımları dört bir yan... More

TANITIM✨
GİRİŞ
1.Bölüm: KATRAN KARASI AYAK İZLERİ
2.Bölüm: VEDA
3.Bölüm: DİKENLİ DOST ELİ
*4.Bölüm: VİCDAN VE ZEHİR MAHKEMESİ
*5.Bölüm: KAFESİNDE ÇIRPINAN EJDERHA
6.Bölüm: KRAL VE MELEZ
7.Bölüm: MAMBA
8.Bölüm: YERALTINA DÜŞEN KAYIKÇIYA SARILIR
10.Bölüm: AŞIKLARIN NEFRETİ
*11.Bölüm: AYNA AYNA
*12.Bölüm: YALNIZ BEYAZ SIRTLAN
13.Bölüm: ÇÖL YILANI
14.Bölüm: YAKICI İTİRAFLAR
15.Bölüm: KANAYAN DÜŞLER
16.Bölüm: KADER İPLİKLERİ
*17.Bölüm: ÖLÜMDEN DOĞANLAR
*18.Bölüm: YANIK İNTİKAM KOKUSU
19.Bölüm: IŞIK VE KARANLIK ARASINDA BİR İBLİS
20.Bölüm: ADI YIKIM OLACAK
21.Bölüm: MEİMORA
*22.Bölüm: KUĞULAR VE DÜŞLER
23.Bölüm: TUTKU VE NEFRETİN DANSI
24.Bölüm: OKYANUSUN SONU, UÇURUMUN ZİRVESİ
25.Bölüm: ÖRÜMCEK AĞI
26.Bölüm: ÖLÜMÜ ALDATMAK
27.Bölüm: ZİNDAN
28. Bölüm: YARALAR VE YEMİNLER
29.Bölüm: BABA, OĞUL VE TANRIÇANIN SOYU
30. Bölüm:YARIM KALAN BİR SAVAŞ
31.Bölüm: GECENİN YEMİNİ ZİFİRİEŞLERE AİT
32.Bölüm: KANIN ŞARKISI ASLA SUSMAZ
33. Bölüm: KANIMIN KANI
34. Bölüm: ÖLÜM YOKTUR FEDAKARLARA
35.Bölüm: CADININ HALEFİ
36.Bölüm: ÇÖKÜŞ VE YÜKSELİŞ
37. Bölüm: EŞ YAZGILAR
38.Bölüm: YILDIZLARDAN BİLE ESKİ BİR KEHANET
39. Bölüm: GECE, KAN VE RUH
40. Bölüm: SAVAŞ ÇIĞLIKLARI
SON SÖZ🩸

9.Bölüm: KALBİN GÖLGESİNDE YETİŞEN GADDARLIK

433 72 67
By Onemacikgoz

"Kalbin Gölgesinde Yetişen Gaddarlık"

Beware of sadness
It can hit you
It can hurt you
Make you sore and what is more
That is not what you are here for

⚔️

Selamlar!

Başlığı gibi kendisi de uzun bir bölüm.

Keyifli okumalar, yorumlarda buluşalım

Thallieos'ta havaların iyice ısınması, Zanosrit Kardeşliği'nde dövüş talimlerinin şato dışında, mağaranın rüzgârı bir fanus gibi uğultusuyla beraber içine hapseden duvarları arasında gerçekleşeceği anlamına geliyordu. Yaz akşamları, mağara tavanındaki açıklıktan içeri taşan ay ve yıldızların ışığı sanki tüm Zanosritlere güç kuvvet veriyordu.

Zanosrit'te bu talimler herkes için gereklilik olsa da öncelik değildi ancak Zanosrit'in yeni Mamba'sı Annarithel Orvira öyle olmasını sağlamıştı. Taş duvarların arasında, girintili çıkıntılı ve bir hayli engebeli zeminde tüm Zanosritler silahlarını ve yumruklarını kuşanmış talim yapıyordu.

Bir köşede çocuklar, bir köşede Göçebeler, bir köşede misyoner ekipleri, kadınlar, erkekler, hane fertleri ve melezler... Tüm Zanosrit.

Mağara girişini bir perde gibi örten çağlayanın yankı yapan sesi, haykırışların arasına karışıyordu. Üç kuleli şatonun en sivri ucundan başlayıp mağara duvarlarını ve zeminindeki kayalıkları sarmış sarmaşıkların dikenleri gibi her geçen gün sivriliyordu bedenler. Daha güçlü olmalarını istiyordu Annarithel, daha acımasız ve daha korkusuz.

Sırtını soğuk taş duvara yaslamış birkaç metre ötesinde kendi gözetimi altında gerçekleşen talimi izliyordu. Bir bacağını öbürkünün önüne yaslamış, dirseğini de mağaranın en tepelerinden başlayıp zemine doğru küçülen sarkıtlardan birine dayamıştı.

Esen sıcak rüzgârla kar beyazı kısa saçları gözlerinin önüne düştü. Tutamları kulağının arkasına atarken, bakışları dirseklerine kadar uzanan kuşaklara takıldı. Taş kesmiş kalbinin üzerinde, Fırtına Ormanı'nda yediği üç başlı okun açtığı yara. hak kazandığı şansı ve yemininin hatırlatıcısıydı aylar öncesine kadar... Ancak şimdi, kollarına doladığı kuşakların ardındaki kesiğe benzeyen yaralar ona asıl benliğini hatırlatıyordu. Yalnızca kendine ettiği yeminini, kim olduğunu ve neler yapabileceğini. Kaybını hatırlatıyordu, yalanları ve kalbine sızmasına izin verdiği duyguları; umudun var olduğuna inancının ona ödettiği bedeli.

Uzun bir süre dalıp gittiğinde, mağaranın dört bir yanında ondan başka kimselerin göremediği kızıllıklar belirmeye başladı. Annarithel'ın ellerinden, ayaklarından ve karnından dışa vurup boşlukta dalgalanıyorlardı. Fısıltılar başladığında, bulanık kisvelere bürünmeye başlıyordu bu şekiller. Fısıltılar kelimelere, haykırışlara ve öfkeli feryatlara döndüğünde ise girdaba kapılan iplikler gibi Annarithel'a çekiliyorlardı. Sonra da acı geliyordu, tüm hücrelerinde dayanılmaz bir ağrı, kollarında sızı ve lanet olası bir kaşıntı. Ve Annarithel her zaman yaptığı gibi bunların hiçbiri gerçekleşmeden odaklanıp, gözlerini kapatıp yirmiye kadar saymaya derin nefesler almaya başladı. Hepsinin yok olduğunu hissedebiliyordu, yeniden ortaya çıkmak için fırsat kollayarak derinliklere çekildiklerini. Yine de bir fısıltı, bütün kızıllıklardan her zaman en parlak en biçimli olanı direniyordu.

Annarithel dişlerini sıktığında başına bir ağrı saplandı ve bileğinde ilk oluşan kesik deli gibi kaşınmaya başladı. Bileğini kırarcasına kavradığında bir yağmur bulutunun içinden geçiyormuşçasına bir ıslaklık, belli belirsiz bir ağırlık çarptı yüzüne sonra son bir fısıltıyla kayboldu.

Dinle, diyordu.

Annarithel bu fısıltıyı hepsinden daha çok ayırt edebiliyordu bir sözcük gibi gelmiyordu başlarda ama artık anlamlandırabiliyordu. Yapamayacağını bilse de paramparça etmek istediği bir sese bürünüyordu.

Gözlerini kısıp Zanosritlere, Zanosritlerine odaklandı tekrar. Aylar öncesinde istediği gibi bazı Zehirciler Dev Beyaz Tilkileri ile birlikte eğitim alıyordu. Tilkiler bundan nefret ediyordu ancak yoldaşlarına birer binek olmayı öğrenmek zorundalardı. -Callidus hâlâ Annarithel'a izin vermiş değildi ama Mamba'ları olarak hiç kimseye belli etmiyordu bunu-

Şatonun çevresindeki Zanosritlerin arasında Leoraan'i aradı. Göçebe Zanosritlere ve Annarithel'ın özenle seçtiği melezler ve hane fertleri ile dolu ekibine, usta olduğu kılıçlarıyla eğitim veriyor olmalıydı. Ekibi gördü görmesine ama gittikçe büyüyen bir kargaşayı da fark etti aynı anda. Antrenmanlarda her zaman üzerindeki giysiyi bir kenara fırlatıp, dövmelerle kaplı yeşil gövdesini meydana çıkarmayı seven Leoraan elindeki uzun ve keskin kılıçları bir kenara fırlatmış, Kardeşlik'in kuruluşundan bu yana çocukları acımasız dövüş eğitimlerinden geçiren yaşlı Ghaolen'a doğru yürüyordu.

Bakışlarını Leoraan'den ayırıp Ghaolen'a kaydırdı. Bir elinde, kendisi kadar yaşlı içinde keskin bir kılıcı gizleyen bastonu, büyükçe bir kayaya yaslanmış önündeki çocukları izliyordu. Element Ustaları Hanesi'nden bir Toprak Ustası olan Ghaolen aklar düşmüş uzun saçlarını her zaman ensesinde sıkı bir kuyrukla toplardı ve lanetli ormanların topraklarını andıran kahve gözleri her zamanki ifadesizliğine sahipti. Önünde beş oğlan çocuğu, en fazla on üçünde görünen başka bir oğlanı ortasına almış haşatını çıkarıyordu. Annarithel gözlerini kıstı. Çocuk yediği son yumrukla yere düşüp yanağını taş zemine çarptığında sırtını mağara duvarından ayırdı. Ghaolen çocuğa yaklaştı ve karnına bastonuyla sert bir darbe indirdiğinde çocuk öğürerek kıvrandı. Aynı anda Annarithel da o yöne doğru yürümeye başladı.

Ghaolen, kenarda olan biteni gözlerinde dökülmemek için direnen yaşlarla izleyen kız çocuğuna döndü. Yaşlı sesi kulak tırmalıyordu. "Arkadaşlık yok. Bağ kurmak yok. Bu alana çıktığında bir daha birbiriniz karşısında tereddüt ettiğinizi görürsem, bir sonraki darbe bastonumun içindeki kılıçtan gelir."

Kız, gözlerini kaçırıp başını eğdiğinde Annarithel yumruklarını sıkarak bulundukları alana yaklaşmaktaydı onunla beraber yanından geçtiği tüm Zanosritler eğitimlerini bırakıp sert adımlar atan Mamba'larının ardından bakmaya başlıyordu. Tabii, öfkesi sarı gözlerinden taşan Leoraan ondan önce vardı ve yaşlı adamın kolunu kavradı. Konuşurken dişlerini sıkıyor adeta kükrüyordu. "Bu yaptığın eğitim değildir."

Ghaolen gözleri kocaman açılmışken kolunu Leoraan'den kurtardı. Gözlerini kıstı yaşlı adam ve sapı yamuk bastonunu çocuğun karnına savurdu tekrar. "Zalimliği öğrenmeleri gerek."

Leoraan adamın yüzüne yaklaştığında burun delikleri öfkeli nefesiyle şişiyordu. "Bir çocuğa zalimliği onu döverek öğretemezsin." Annarithel'ın yavaş adımlarla onlara doğru yaklaştığını görünce sarı bakışlarını kıza yöneltti. "Öyle değil mi Mamba?"

Annarithel kehribar gözleriyle önce Leoraan'i süzdü sonra da ona çocukluğundan beri olduğu gibi tiksintiyle bakan Ghaolen'ı ancak tek kelime etmeden yerde yatan çocuğa elini uzattı. Çocuk şimdiden morarmaya başlayan yüzünde şaşkınlık belirtisiyle ona doğru uzanan ele baktı sonra da bakışlarını yavaşça Mamba'ya doğru kaydırdı. Tutmakla tutmamak arasında kalıp elini uzatırken, Annarithel kolunu kavradı ve hızla çekerek ayağa kaldırdı çocuğu. Oğlan acıyla tıslarken, "Kaç yaşındasın?" diye sordu Annarithel.

Sesi çekingenlikle titredi oğlanın. "On iki... Mamba."

Annarithel başını sallayarak, bakışlarını etraflarındaki yaşı genç olan Zanosritler'de dolaştırdı. "Yirmilerinde bir erkek istiyorum, iri olsun. Olabildiğince iri."

Leoraan Annarithel'a sorgulayan bakışlar atarken, oldukça uzun boylu ve yapılı bir delikanlı cesaret edip Annarithel'ın yanına yaklaştı. "Onlara birer bıçak ver Leoraan," dedi ve geriye doğru adımlar atarken etrafına toplanmış Zanosritlerin geri çekilmesini sağladı Annarithel. "Ben durmanızı söyleyene kadar dövüşeceksiniz."

İzbandut gibi yapısı ve terden yanaklarına yapışmış saçlarıyla yirmilerindeki delikanlı kendinden emin bir ifadeyle bıçağı alıp rakibinin karşısına geçti. Henüz ağır bir yenilgiye uğramış oğlan ise bıçağı zar zor tutuyor, yeni bir yenilgiye kesin gözüyle bakıyordu. Annarithel başını sallayınca iri delikanlı karşısındaki ürkek rakibine doğru atıldı.

Oğlan yetersiz bir çabayla darbelerden kaçıyor, eğilip bükülmeye çalışıyor ama her seferinde bir yerine çizik alıyor ya da sert bir darbe yiyordu. İri delikanlının gülümsemesi gittikçe genişliyor ve biraz olsun bile yorulmuyordu. Kesin zaferi yalnızca bir an dikkatini dağıttığında karnına hafif bir çizik yedi ve bu delikanlıyı epey bir öfkelendirdi. Bıçağı yere fırlatıp yalnızca tek bir yumrukla rakibini yere serdi. Zaten perişan halde olan oğlan acısını dişlerini sıkarak bastırıp yerde iki büklüm olduğunda, delikanlı son darbeyi indirmek için atıldı ancak Annarithel,"Yeter," diye bağırarak onu durdurdu.

Delikanlı derin nefesler alırken gözlerini kırpıştırdı ve emre uyup kenara çekildi. Annarithel yerde sırt üstü yatmış, sığ gürültülü nefesler alan çocuğa yaklaştı ama ona bakmadı. Bakışlarını yavaşça çenesini dikleştirerek, kenarda yumruklarını sıkarak olan biteni izleyen kız çocuğuna kaydırdı. Ghaolen'ın azarladığı ve muhtemelen yerde yatan oğlanın arkadaş olduğu kız çocuğuna. "Kıza bak Ghaolen, yüzündeki ifadeye bak."

Ghaolen, ince dudaklarında tiksinti dolu bir kıvrımla kıza doğru döndü. Mavi gözleri öfke saçan kızın bir ayağı az önce yaşanan dövüşe müdahale etmek istercesine diğerinin önünde bükülüydü. Eğer Annarithel durdurmasaydı, kız kendini tutamayıp iri delikanlıya saldıracaktı muhtemelen.

"Tam olarak aklından geçen nedir? Az önce Usta Ghaolen size bir ders vermek isterken neden durdurmak için harekete geçmedin?" diye sordu Annarithel kıza.

Kız direkt Mamba'dan gelen bu soru karşısında yutkundu ve kaskatı olmuş vücudunu çekimser bir tavırla serbest bıraktı. Bakışlarını olabildiğince Ghaolen'dan kaçırmaya çabalıyordu. "Çünkü durdursaydım Usta Ghaolen ikimizi birden, daha ağır bir şekilde cezalandırırdı."

Annarithel dudaklarını araladığında, çıkan sesi bu yaz gününde soğuk kış rüzgarlarını anımsatıyordu. Ghaolen'e bakmıyordu ama sözleri tüm Zanosritlerin ve yaşlı adamın kulağında yankı buluyordu. "Zalimlik öğretilmez Ghaolen, öğrenilir. Zalimlik bedeninde biriktirdiğin yara izlerinden gelmez. Zalimlik ruhunda biriktirdiğin acılardan, kalbine aldığın darbelerden gelir... Bir çocuk eylemlerinin sonuçlarından ders almayı bilmez. Yalnızca öfkeyi bilir..." Donuk bakışlarını, öfkeden çenesi kasılmış adama yöneltti. "Ve bir çocuk asla unutmaz... Bu çocuğu dövmen, ikisini de yalnızca sana karşı hırslandırır. Sana meydan okuyamazlar ama içlerinde biriktirdikleri öfke sadık oldukları inancı da, Zanosrit eğitimlerine olan inancı da zedeler. Eşitsizliği senden değil, karşılarındaki gerçek rakiplerinden görmeliler."

Ghaolen, bastonuna yüklenerek Annarithel ile karşı karşıya geldiğinde herkes nefeslerini tuttu. Adamın gözlerinde fırtına bulutları vardı ve dudaklarından döküleceklerin ağır hakaretler olacağı kanaatindeydiler. Çocukların çoğu bunu ümit ediyordu hatta, konuşsun, Mamba'ya hakaret etsin ve ya zehri tetiklensin ya da kellesi gitsin istiyorlardı.

"Senin gibi mi Mamba, onları kendin gibi mi yetiştirmek istiyorsun? Yeni nesil Zanosritleri sana benzer mi kılmak istiyorsun?"

Adamın sözleri sıradan sorular gibi dursa da adeta zehir saçıyordu. Ve içindeki manayı yalnızca Annarithel, Leoraan ve kendisi biliyordu.

Tıslayarak devam etti yaşlı adam sözlerine, her bir kelimede iyice kızın yüzüne sokuluyordu eğik boynuyla. "Sence senin gibi zalim olacaklar mı? Eğitimlerde her zaman ayrıcalıklı ve korumaya sahip olan vârisken, zalimliği değil de şımarıklığı öğrendiğini düşünürdüm hep."

Şaşkın fısıltılar yükseldiğinde, adamın cüretkarlığı karşısında şaşkına döndü tüm Zanosritler. Annarithel yeni de olsa Mamba'larıydı artık, bir vâris değildi ve bu adam düpedüz Mamba'ya hakaret ediyor, onu aşağılıyordu.

Annarithel'ın dudakları kötücül bir gülümsemeyle kıvrıldı. "Zaten benim gibi olmayanları, kendime benzetmem Ghaolen. Ben zalim olarak, zalimliğin içine doğdum ve ancak bunu tatmış olanlar benim gibi olabilir." Adama doğru bir adım attığında fısıldaması tıslamaya dönmüş gülümsemesi kabuğuna çekilmişti. "Ve bilmelisin ki, Katrileah sadece seni tutmuyordu bana attığın her sopa darbesi için içimde kabaran öfkeyi de kırbaçlıyordu. Ama ben, her gece yatağına süzülüp gırtlağını kesmeye fırsat kolluyordum."

Annarithel'ın sözleri açık bir tehditti, Ghaolen bunu biliyordu. O zaman yapamıyordum ama şimdi, sana istediğim her şeyi yapabilirim diyordu adeta. Ancak yaşlı adam hin bir tavırla kıkırdadı, geri çekilmek yerine daha çok meydan okudu.

"Benden eğitim aldığın son günü hatırlıyor musun? Yapabilseydin, o gece yatağıma süzülüp gırtlağımı kesme teşebbüsünde bulunurdun," dedi adam ve bakışlarını ağır ağır gözleri öfkeyle çalkalanan Leoraan'e çevirdi. "Sen yapamadın ama bunu senin yerine bir başkası yaptı ve bedeli, cezası çok ağır oldu." Annarithel kaşlarını çatıp Leoraan'e sorgulayan bakışlar attığında Zehirci yutkundu ve yüzünde bir kas seğirdi. "Bu da bizi bu veletlere vermek istediğim derse getiriyor. Bağ kurmak yok. Arkadaşlık yok. Eğer dersini almazsan, cezanı ödersin."

Ghaolen, az önce Zanosrit Kardeşliği'nin Mamba'sına diklenmemiş, ona neredeyse hakaret etmemiş ve hâlâ bir zamanlar ustalık ettiği küçük vârise ders verircesine azarlamamış gibi sırtını döndü. Canından zerre endişe duymuyor, pek çokları gibi kabul etmediği Mamba'dan hiç korkmuyor gibiydi. Leoraan'in yanından bastonuna yüklenerek geçip, eğitime dönmek üzereyken Zehirci adamın koluna yapıştı ve kulağına yaklaşıp tıslarcasına fısıldadı.

"Bir daha bu çocuklara elini sürecek olursan, yaşlı parmaklarını teker teker kırarım."

Ghaolen'ın dudakları kıvrıldı, boyun eğmişçesine başını salladı. "Öyle olsun... Mamba'nın fahişesi."

Leoraan oracıkta yaşlı herifin kafasını kopartmamak için derin kontrollü bir nefes aldı. Duruyorsa, bu hakareti sineye çekiyorsa sebebi orada duran kar beyazı saçlı kızdı. Onu Leoraan çiğneyip geçerse, diğer tüm Zanosritler yeni Mamba'nın hükmünü sorgulamaya başlardı. Annarithel'a baktığında, hali hazırda onu süzdüğünü fark etti kızın. Bir şeyler düşündüğü, manalı bakışlarından belliydi.

Annarithel bakışlarını Zehirci'den ayırmadan, olan biteni büyük bir merakla izleyen Zanosritlerin hepsine ulaşacak kadar yükseltti sesini. "Size durmanızı söylediğimi hatırlamıyorum... Herkes işinin başına dönsün."

Mamba hızlı adımlarla şatoya yöneldiğinde, Zanosritler de büyük bir panik baş gösterdi. Onun keskin bakışlarına takılmadan, sanki hiç talimi bırakmamış gibi numara yapıyor silahlarına ve rakiplerine sarılıyorlardı. Ama bazıları, bilinçli olarak yüzlerine en umursamaz ifadeyi yerleştirip yaylana yaylana eğitime dönüyordu. Bu bazıları, yeni Mamba'yı hâlâ kabul etmemiş ve belki de asla kabul etmeyecek olanlardı. Az önce yaşananlar, çocuklar ve yeni üyelerin Mamba'ya kanının kaynamasına ve ona saygı duymasına sebep olsa da eski üyeler ve ihanetini hâlâ unutmayanlar için utanç vericiydi. Zanosrit'in Mamba'sının çığlıklar atan bir vicdanı olmamalıydı, hiç kimseye acımamalıydı... Annarithel da bunun farkındaydı. Ama biliyordu ki, Ghaolen ona neredeyse hakaret etse de diğer Zanosritler onu kabul etmese de hiddetinden korkuyorlardı. Vicdanını göstermekte bir çekince görmüyordu çünkü yeni Mamba'nın hükmünde gaddarlığı vicdanını gölgeliyor; bilinmezliği ve sırları hepsini korkutuyordu.

Leoraan hızlı adımlarla Annarithel'ın peşine takıldığında terden zar zor vücuduna geçirdiği kolsuz tuniğiyle cebelleşiyordu. "Bana Mamba'nın fahişesi diyorlar..." dedi dişlerini gıcırdatarak. Annarithel yürümeye devam edip tek bir tepki bile vermeyince, alaycı bir tavra büründü. "Zanosrit'te bundan daha iyi bir konum düşünemiyorum elbette ama..."

Annarithel bir bıçak gibi böldü adamın sözlerini. "Kılıçlarda usta olabilirsin ama kurnazlık ve konu değiştirme konusunda gerçekten berbatsın."

"Eh," dedi Leoraan kaşlarını kaldırarak. "Kurnazlıkta kimse elinize su dökemez Mamba."

Annarithel, şatonun kemerli kapısız girişini Leoraan'den önce aşarken sessizliğe büründü tekrar. Zehirci eşikte aniden durdu ve kollarını iki yanında açarak bağırdı. "Bunu neden yapıyorsun?"

Kar beyazı saçlı kız iç çekerek durdu. "Neyi Leoraan?"

Adam elini hesap sorarcasına sallarken kıza doğru yürümeye başladı, her adımında sesini biraz daha yükseltiyordu. "Ghaolen'ın bahsettiği şeyi merak ettiğini biliyorum. Yüzündeki ifadeyi, bana bakışını gördüm. Neden sormuyorsun? Ne olduğunu neden merak etmiyormuş gibi yapıyorsun?"

"Sessiz ol," diye hırlayarak Leoraan'in yüzüne sokuldu Annarithel.

Zehirci, Annarithel'ın kolunu kavradığında kız hızla etrafına bakındı. Tek bir kişinin bile görmesini istemiyordu bu cüretkarlığı. "Mamba kisvesine bürünmüş olabilirsin. Ama ben seni görüyorum Annarithel, her şeyinle seni görebiliyorum..."

Annarithel dişlerini sıktı ve karşılık olarak o da Leoraan'in kolunu kavradı adamla burun buruna geldi. "Pekâlâ... Anlat o halde. Ghaolen neden bahsediyordu?"

Leoraan, yutkundu sonra da dudaklarını ıslattı. Kelimeler bir türlü dökülmeyince Annarithel dalga geçercesine hıhladı. "Verecek bir cevabın olduğunda ben buradayım Leoraan. Ama o günün geleceğini hiç sanmıyorum."

Annarithel'ın cevap alamayacağına olan inancı yersiz değildi elbette. Leoraan'in Göçebe Zanosritlerin lideri olarak Eradaie Göçebelerine katıldığı gün, Annarithel'a tek bir açıklama yapmadan küçük bir vedayla onu terk ettiği gün Ghaolen'ın bahsettiği gündü. Annarithel, Ghaolen'ın derslerinde tek bir yenilgi bile almamaya, karşısına çıkan tüm Zanosritleri tek tek alt etmeye ve bunun haklı gururunu yaşamaya başladığı sıralarda yaşlı adam şımarık vârise bilenmeye başlamıştı. Ve bir gün hiç yapmadığı bir şeyi yapmış Annarithel'ın karşısına rakip olarak bizzat kendisi dikilmişti. Omzundan sırtına kadar uzanan yarayı, Ghaolen'ın kılıç gizli bastonundan kazanmıştı o gün. Bir hafta yerinden bile kalkamamış, yaranın kapanması ve gücünü toparlamak içinse aylarca sabretmişti. Ve Leoraan, yarayı aldığı gün bir kez bile yanına uğramamış, gecesinde Annarithel'ın karşısına çıkıp Eradaie'ye gideceğini söylemişti. Eh, kız da karşılığında adamın burnunu kırmıştı.

Kız hızla arkasını dönüp merdivenlere yürümeye koyulduğunda Leoraan yalnızca ikisinin duyabileceği bir şekilde fısıldadı. Bu sırada yumruklarını sıkıyor, gözlerini kısıyordu. "Ellyro'nun mezarı başında anlattığın her şeyi, başından geçenleri, bulduklarını ve kaybettiklerini," dedi ve sözlerine devam ederken ses tonu ansızın sivrilmeye adeta Annarithel'ı kışkırtmaya başladı. "Kendi ağzınla bana anlattığın gün, her şeyin cevabını alacaksın."

Annarithel donup kaldı. Aylar boyunca kardeşinin mezarı başında Ellyro onu dinliyormuşçasına Edarnol'u. Rehber'i, geri dönüşünü, sırlarını, her şeyi anlatmış Birlik ile geçirdikleri günlerin pişmanlığını ona göstermek istemişti. Alcard Rhyvar Zaolyen'i anlatmıştı kardeşine, ölüm döşeğindeyken onun için ettiği duayı; karanlıktan çekip çıkarışını...

Leoraan'in hepsinde onu dinlediğini biliyordu ama bunu hiç mi hiç umursamıyordu. Kaşlarını çatıp omzunun üstünden Leoraan'e baktığında adam çenesini dikleştirdi. "O Kara Savaşçı'yı bana kendi ağzınla anlattığın gün, sana ettiğim ihanetin sebebini öğreneceksin ve beni anlayacaksın Annarithel."

Saniyeler içinde eli kemerindeki bıçaklardan birine gitti Annarithel'ın, tüyleri öfkesinden diken diken olmuş kehribar gözleri yuvalarından fırlarcasına açılmışken bıçağı Leoraan'in tam başının yanındaki kemerli girişin sol sütununa saplandı. Bıçağı fırlatan eli kaskatı bir halde havada asılı kalmışken, burnundan soluyordu. Yüzünden öyle kuvvetli duygular akıyordu ki Leoraan az daha başına saplanacak bıçağa bakmıyor, gözlerini Annarithel'dan ayıramıyordu. Bıçak taş sütundan yere düştüğünde Annarithel titrek bir nefes aldı.

Adımlarını mermeri delecek kadar sert atarak, merdivene yöneldi tekrar.

Bir dahaki, ettiğin tek bir kelimeyle tam iki kaşının ortasına saplanacak...

Leoraan, başını iki yana sallayarak yerdeki bıçağı aldı. Sapından tutup, keskin ucuna baktı ve kendi kendine iç çekerek mırıldandı. "Bazı şeyler hiç değişmiyor..."

Zehirci, Annarithel'ın peşine takılmak için bir adım attığında şatonun koridorlarına uzanan sarmal merdivenlerinden birinin başında gölgelerin arasına gizlenmiş kadınla göz göze geldi. Zanosrit'in eski Mamba'sı Katrileah ametist gözlerinde uyarı dolu bir bakışla, siyaha boyadığı dudaklarında tiksintiyle adamı izliyordu. Leoraan bakışlarını kaçırdığında, kadın da gözden kaybolmuştu.


⚔️

Annarithel, Katrileah'nın çalışma odasına ulaşmak için şatonun kasvetli koridorlarını arşınlarken adımlarını yavaş tutuyor gözlerini yenilenmiş yer döşemelerinde ve duvarlarda dolaştırıyordu. Başa geçtiğinde, ufacık bir yenilik bile olsa her zaman göz zevkini bozan o turkuaz halıları değiştirmeyi ihmal etmemişti. Şatonun tüm koridorlarına bordo döşemeler ekletmişti. Duvarlardaki tablolara dokunmamıştı ama Katrileah, Yağmacı Prens, Kardeşlik'in kurucusu Molzeun'un tabloları ve Mamba Meclisi'nin resimlerinin yanına Annarithel'ın tablosunu da ekletmişti. Kime yaptırdığını bilmiyordu ama tüm Zanosritlerin gözüne sokarcasına her bir katta Annarithel'ın yüzü vardı.

Derin bir nefes çekip durdu kendi tablosunun önünde. Yanaklarını dişleyip, yüzünü tabloya yaklaştırdı. Kar beyazı saçları, kehribar gözleri ve tek elinde tuttuğu yakut hançerini yüzüne doğru yaklaştırmış yeni Annarithel'a baktı. Zanosrit'in yeni Mamba'sına. Saçlarından ve gözlerinden kırmızı hayalet dumanlar süzülüyordu, kimsenin akıl sır erdiremediği büyüsünü simgeliyordu bu dumanlar. Duvarla arasında ufacık bir mesafe kalacak kadar sokuldu iyice. Ne garipti... Aylar öncesinde kaderinin baştan yazıldığını sanıp, kanının yolunu çok daha erdemli bir yola soktuğunu sanıp vârisliği ve Zanosrit'i üzerinden silkip attığında rahatlamıştı. İhanetinin içini yakacağını düşünse de Ellyro ile Birlik'te geçirdikleri zaman boyunca, planlarındaki her bir başarıda bu ihanetin ona açtığı kapı için doğduğunu düşünmeye başlamışı.

"İşte buradayız," diye fısıldadı tablodaki kadının yüzüne doğru. Sanki resmedilen o değil de bir yabancıymış gibi. "Sen ve ben."

Gözlerindeki amansız fırtınayla, gaddarlığı altından bir taç gibi başında taşıyan tablodaki kadın, olması gereken kişiydi. Her zaman olmak istediği Annarithel oydu. Acımasız, merhametsiz ve en güçlü... Kendi kendine kıkırdamaya başladı Annarithel. Başını iki yana sallayarak tablodan uzaklaştı. İşaret parmağını, tablodaki göğsüne doğru götürdü ve kalbini ezercesine bastırdı. "Güçlüsün," dedi dişlerinin arasından, parmak boğumları beyaza dönene kadar bastırırken. "Acımasız ve yenilmezsin." Daha da ittirdi çenesini sıkarken. "Varlığın gerçeklik algısını değiştiriyor, belki bir neslin devrini baştan yazıyor ama... Sen gerçek değilsin. Sen..." Sesi titredi kendine, ruhuna ve varlığına olan hiddetiyle. "En derin karanlık dışında, hiçbir şeyi hak etmiyorsun."

Başına saplanan ağrıyla tısladı Annarithel. Sırtı bükülürken elini duvara yasladı. Ve fısıltılar, zayıf anını aç bir yaratık gibi bekleyen o fısıltılar yine buldu onu. Kolları kaşınmaya, ağrısından görüşü buğulanmaya başladığında ellerini duvarlarda gezdirerek boş bir oda bulmaya çalıştı hızla. Zanosritlerin neredeyse hepsi şato dışında olduğu için kulpunu kavrayabildiği ilk odaya attı kendini. Kapıyı hızla kapatırken, dibinde dizlerinin üzerine çöktü.

Zırhlı korsesini kavradığında gözlerini sımsıkı kapatmış, kulaklarında çığlıklar atan tıslayan ve durmaksızın konuşan fısıltıları defetmeye uğraşıyordu.

Bir eli korseyi kaburgalarına doğru bastırırken, diğeriyle kolundaki kuşakları sıkıyordu. Yirmiye kadar sayıyor sonra yine baştan başlıyordu.

Bu fısıltıları aslında her zaman tanıdığını çok sonraları fark etmişti. Edarnol'dan döndüğü günden beri zihnine musallat olan kâbusundan anımsıyordu onları. Bu kâbusun boşa olmadığını biliyor ama hep farklı anlamlara yoruyordu.

Kâbusu geleceğinin, ruhunu sökeceği kişilerin ona musallat olacağının bir habercisiydi aslında. Ne yaparsa yapsın, peşini bırakmıyorlardı....



Sırtını duvara yasladığında soğuk terler döküyordu Annarithel. Gözlerini açtığında, kızıl gölgelerin bedeninden zemine doğru kaydığını ve yavaşça odanın içinde yükseldiklerini fark etti. Onun ruhundan, içinden çıkıyorlardı ama uzaklaşmak yerine yine ona sokuluyorlardı. Histerik bir kıkırdamaya tutuldu Annarithel. Kıkırtısı bir kahkahaya döndüğünde başını iki yana sallamaya başladı.

Başını fırtınayla çalkalanan bir okyanusun dibine daldırmışçasına uğultular vardı kulaklarında. Çınlamalar, kulaklarını kanatırcasına güçlü yankılanıyordu.

"Yeter," diye fısıldadı güçlükle. "Yeter..."

Acısı dinmeyip, fısıltılar onun bu acınası halinden zevk alıyormuşçasına şen sesler çıkarmaya başladığında ise kendini tutamayıp haykırmaya başladı. "Defolun!"

Ne kadar süre bağırdığını bilmiyordu Annarithel. Ama odanın kapısı hızla açılıp, Leoraan Nedranov yanında dizlerinin üzerine çöküp yanaklarını kavradığında gözlerini açabildi. Adamın kocaman açılmış sarı gözlerinde endişe vardı. Yüzünü tutup sarsıyordu kızı, bir şeyler söylüyordu ama Annarithel onu duymuyordu.

Leoraan'in onu bu halde buluşu ilk değildi. Gün içerisinde defalarca kez bu krizleri henüz başlamadan, aşmaya çalışıyordu Annarithel ama bazen, üstesinden gelemiyordu. Derin düşüncelerinin ve duygularının batağına düştüğü her an, zihni bir keşmekeşle çalkalanmaya başladığı her an bu krizlere tutuluyordu.

Yeşil saçları omzundan göğsüne dökülmüş Leoraan omuzlarından tutup çok daha sert bir şekilde sarstığında, fısıltılar ve bürünmeye çalıştıkları kisveler ansızın kayboldu. Annarithel dakikalar boyu nefessiz kalmış gibi derin bir soluk aldı. Yutkunurken, elini boğazına götürdü.

"İyi misin?" diye sordu Leoraan, elini Annarithel'ın yüzünde ve kar beyazı saçlarında dolaştırırken. Bakışlarından endişe akıyordu.

Annarithel karanlığa gömülmüş, ışıksız odanın bir köşesinde Zehirci ile neredeyse birbirlerine geçmiş bir şekilde; en savunmasız haliyle duruyorken adamın teninde dolaşan uzun tırnaklı ellerini söküp atmak istiyordu üzerinden. Korsesindeki gözlere ve kemerindeki kınlara gizlediği bıçaklarını çekip, adamın gırtlağına dayamak ve diyarda duyulmamış tüm tehditleri savurmak istiyordu. Ama yapamadı...

Başını iki yana sallayarak duvara yasladı ve bir zamanlar, bir dosttan çok ötesi olduğu Zehirci'nin yüzüne baktı. "Daha iyi olmamıştım."

Leoraan ihtiyatlı bakışlarını Annarithel'dan ayırmadan derin bir nefes aldı. Dizlerini büküp tek kolunu bacağına yasladı ve düşüncelerinden silkinircesine saçlarını geriye doğru taradı. "Gittikçe kötüleşiyor Annarithel. Sadece bu yaşadıkların değil, yüzünden ve tavırlarından da anlayabiliyorum." Tırnaklarıyla oynarken gözlerini de ellerine dikti. "Nasıl olacağını bilmiyorum ama bir çözüm bulmalıyız."

Annarithel yarım ağızla gülümsedi, gülümsemesi elbette bulunduğu duruma karşı bir alaydı. "Bunu istediler," dedi kanın tanrıçasından ve Rehber'den bahsederek. Leoraan'e yaşadıklarını anlatmamıştı ama adamın bildiğini biliyordu. Ellyro'nun mezarı başında göğsüne ok yediği günden itibaren, sınavlarına ve Yükselen Ruh oluşuna kadar her şeyi anlatmıştı. Leoraan de şüphesiz hiçbir şeyi kaçırmadan dinlemişti. "Bu güçlerin, Ruh Bekçisi'nin güçlerinin bana nasıl geçtiğini bilmiyorum... Ve henüz sebebi bile bilmiyorken, krizlere bir çözüm bulamam."

Leoraan yüzünü buruşturdu. "Şu bekçinin, sana söylediği ve kabul ettiğin bedeller... Elde ettiğin güce karşılık, katlanman gereken bir bedel mi yoksa bu?"

Annarithel'ın yüzündeki alaycı ifade soldu, bedellerin sözü açıldığında.

Bana kaderimin yolunda ödemem gereken en büyük, en acımasız bedelden bahsetmedi... Bundan bahsetmemesi şaşırtıcı değil...

Kızdan cevap gelmeyince Leooran çekimser bir tavırla gözlerini kızın kollarındaki kuşaklarda dolaştırdı. "Onların ruhlarını söküyorsun Annarithel. Bir karadelik gibi emiyorsun ama yok olmuyorlar. Ölüyorlar ama gitmiyorlar... Seninle kalıyorlar. Neden?"

"Bilmiyorum," diye mırıldandı Annarithel. Uzun bir süre sessizlik içinde öylece durdular.

Annarithel bakışlarını ellerinde, kuşaklarında ve odanın duvarlarında dolaştırdı. Ve en sonunda Leoraan'in bile zor duyabileceği bir şekilde fısıldadı. Bu konuda ya da başka herhangi bir konuda kimseyle konuşmak istemiyordu ama krizler öyle ağır geliyordu ki zihnine, kelimeleri vermesi gereken nefesmiş gibi dudaklarından dökülmesini sağlıyordu. Bu yaşadığı garip krizler sonrasında yorgunluğunu kusarcasına konuşma ihtiyacı duyuyordu. Elbette aylar içinde çatlak bir kadın gibi kendi kendine konuşmaya, mırıldanmaya başlamıştı. Belli etmiyordu kimselere ama Annarithel ile delilik arasında çok ince bir sınır vardı. Kafayı sıyırmaya çok yakındı. "Bana verdikleri ikinci şans, kaderimi kanın yolunda tamamlamam için ölümden dönüşüm, bu güçler... Ne olduğunu bilmiyorum ancak boktan bir oyunun içindeyim Leoraan. Bunu hissedebiliyorum."

Leoraan, boynunu bükerek kaşlarını çattı. "Bir komplo mu? İyi ama Enhrecha... Bir tanrıça, neden sana komplo kursun ki? Bu inanılır şey değil Annarithel."

Annarithel ellerinden destek alarak ayağa kalktı ve hâlâ yerde oturan Leoraan'e baktı yukarıdan. "Pietro, görebileceğin tüm Kan Avcılarından daha kaderciydi. Benim kaderimi biliyor ama söylemiyordu... Ve tam olarak iki kez, kaderimin çok derin olduğunu ve bana şahitlik edeceklerin olduğunu, bekleyenlerim olduğunu söylemişti." Bakışları karardı Annarithel'ın, gözlerinin önünde aklından bir an bile çıkarmadığı kardeşinin güzel yüzü belirdi. "Beni, kendi elleriyle yarattıkları bir kaderin üzerine attılar. Elime aslında bana ait olmayan güçleri bıraktılar... Beni kandırdılar ve adıma hayatımı değiştiren kararlar aldılar." Dişlerini sıktı. "Şimdi ben de onlara istediklerini veriyorum. Daha çok kan, daha çok şahit, yıkım getiren bir güçle yıkım getiren bir kader."

⚔️

Annarithel ve Leoraan, Katrileah'nın çalışma odasına girdiklerinde kadın her zaman yaptığı gibi odayı leş gibi bir kokuya boğan zehir üretimiyle meşguldü. Eski geniş çalışma odası artık yeni Mamba, Annarithel'a aitti. Hoş, bir kere bile kitapları kurcalamak dışında odaya uğramamıştı ya orası ayrıydı.

Annarithel'ın, Thallieos'ta imza attığı başarılardan sonra tüm diyardaki haneleri ve melezleri- Zanosrit'e katılmasalar bile- yüreklendirmek, Zanosrit'ten bir iz taşımalarını sağlamak için silah ticaretine başlamışlardı. Zehir satışı bir zaman duraksasa da, artık zehre bulanmış bıçaklar ve bir zamanlar Zanosritlerin bile zor elde ettiği çelik dikenli abrus kırbacından satmaya başlamışlardı. Tabii ki bazen, karşılığını yalnızca cesaretle alacaklarını söyleyerek hiçbir sikke talep etmeden dağıtıyorlardı. O günden beri de Katrileah dahil tüm Zehirciler vızır vızır çalışıyordu.

Sol taraftaki duvarı boylu boyunca kaplayan pencereler ağzına kadar açıktı. Oda ay ışığını kucaklıyor, tütsüler ve ateşin üstünde fokurdayan zehirler sayesinde mayhoş bir hava yaratıyordu. Karşıdaki duvara uzunca bir masa dayanmış bitkiler, kavanozlar ve kağıtlarla darmadağın edilmişti. Katrileah odanın ortasındaki kazanı, kocaman bir sopayla karıştırırken böylesine zor ve bayıcı bir işte bile bir damla ter dökmüyordu. Sıkıca topladığı siyah saçlarından tek bir tel bile bağımsızlığını ilan edemiyordu. Mükemmeliyetçi bir kadındı Katrileah. Annarithel çocukluğundan beri bir kere bile onu sırtı bükük, boynu eğik ya da yorgun bakışlarla gördüğünü hatırlamıyordu.

Annarithel'ı bitkin, bezgin ve halini umursamaz görmek ise onu her zaman sinirlendiriyordu. Onlarca mücadeleye göğüs geren, çelikten omurgalı bir savaşçı görmek istemiyordu. Tahtında oturan bir kraliçe gibi olmasını istiyordu her zaman. Omuzları dik, bakışları tekinsiz, enerjisi dalga dalga güç yaysın istiyordu; başındaki görünmez tacı zihinlerde görünür kılsın istiyordu.

Boynunu kütleterek doğruldu Katrileah, dudaklarında memnuniyetsiz bir kıvrım vardı. "Mamba'nın her talime katılması, aslına bakarsan çok da kabul gören bir tavır değil kızım." Leoraan'i şöyle bir süzdü sonra tekrar Annarithel'a baktı. "Onları disipline etmek isterken daha çok strese sokuyorsun."

"Stres, açıkları ortaya çıkarır. Benim orada oluşum hatalarında farkındalık yaratır ve daha iyi olmaya çabalarlar," dedi Annarithel. Parmakları uyluklarındaki yakut hançerlerinde dolaşırken buz gibi bir bakış attı kadına." Ve kimseye nasıl davranmam gerektiğini sorduğumu hatırlamıyorum."

Katrileah, gülümsedi. Dudaklarındaki kıvrımda öfke, parmaklarında ise saldırıya geçmek isteyen ama yapamayan birinin sahip olduğu gerginlik hakimdi. Kendini rahat bir tavırla arkasındaki koltuğa bırakırken, yüzündeki gülümseme silinmemişti. Annarithel artık ondan bile üstündü ama kadının bakışları hâlâ omurgasından ıslak, rahatsız edici bir hissin yayılmasına sebep oluyordu. "Kor Alev Bayramı'na tamı tamına bir ay kaldı... Tüm Thallieos'ta üç gece kutlanacak. Ve aldığımız duyumlara göre, Orson da Morlaniar halkı için üç gecelik bir festival düzenleyecekmiş."

Kor Alev Bayramı'nın diğer adı Ateşböceği Bayramı'ydı. Kadim Antlaşma Kapıları mühürlenmeden çok öncesinde, tam olarak Thallieos'un başkenti Xahtmoran'de bulunan Belliassis Kapısı'nın ardındaki bilinmeyen bölgeyle bir savaş baş göstermişti. Hikâyelere göre çok fazla kan dökülmüş, çok fazla çocuk öksüz kalmıştı ve Element Ustaları Hanesi'nden o zamanki hükümdar Ateş Ustası, Kraliçe Cryslana barış sağlamak için olağanüstü bir simge yaratmıştı. Bizzat düşman hattının sınırına gitmiş, büyüsüyle alev alev yaktığı bir kayanın üzerine çıkmıştı. Ve yine hikâyelere göre şöyle haykırmıştı: "Ateşin, savaşı simgelediğini yalnızca yıkım getirdiğini söylerler... Gelin buna bir son verelim. Ateşi söndürmeye çalışmak yerine, yüreklerimizdeki kor alevlerden bir barış yaratalım."

Kraliçenin sözleri üzerine, Thallieos askerleri silahlarını ve büyülerini bırakıp, kavanozlarda sakladıkları ateş böceklerini gökyüzüne salmıştı. Ve tabii, zeki kraliçenin bu gösterisi düşman bilinenin kalplerini çalmayı başarmıştı. Ordunun komutanı ta kraliçenin dikildiği kayanın önüne kadar tek başına ilerlemiş ve korkusuz gözlerle, zekasından ve güzelliğinden oldukça etkilendiği kadına bakıp kollarını havaya kaldırmıştı. "Bir barışın en büyük simgesi, kurulan bağlarla ortaya çıkar," demişti komutan. "Kollarımı senin için açıyorum kraliçe... Ateşi yakalamak istiyorum."

Kraliçenin tek kelime etmeden yüksek kayanın üzerinden kendini komutanın kollarına bırakışından sonra ise evlilik yolu ile barış sağlanmıştı. Asırlarca bu hikâye anlatılıp durmuş ve festivallerle kutlanan bir bayram haline gelmişti. Barışı anlatıyordu bu bayram ve aynı zamanda aşkı... Tabii, insanlar her şeyi olduğu gibi İnsan Krallar başa geçtiğinde bu bayramı da sahiplenmişti. Anlamını bile bilmeden, yalnızca eğlenmek, deliler gibi sarhoş olmak için kullanıyorlardı.

"Bana bir söz verdin," dedi Katrileah sözlerine devam ederek. "Hepimize bir söz verdin, Mamba..." Mamba deyişi ve ses tonu Leoraan'in bile gözden kaçırmayacağı kadar iğneleyiciydi. "Son darbenin yankı yaratacağını ve bu yankının gölgelerden fışkıracağımızı, yolumuzu açacağını konuşmuştuk. Bayram, mükemmel bir fırsat."

Leoraan artık saygı duyduğu tek Mamba olan Annarithel'a baktı. "Sence Zanosrit buna hazır mı?"

Annarithel dudaklarını araladı ancak Katrileah, ölümcül ametist bakışlarını kızının bedeninde dolaştırarak sözünü kesti. "Zanosrit buna zaten hazırdı. Aylar öncesinde, Kurtuluş Günü Kutlamaları sırasında aynı planla bu işi halledecektik." Boynunu bir yırtıcı gibi büktü. "Kızım, eylemlerimizi baltalayana kadar."

Kar beyazı saçlı kız, delici bakışlarıyla ağır ağır Katrileah'ya doğru yürüdü. Kadının karşısında durup çenesini dikleştirdiğinde, gözleri sol tarafına, pencerelerin ardındaki balkon tırabzanlarına takıldı. Başını çevirmeden, gözlerini kısıp izledi. Kaşları bir an anlam veremeyerek titredi sonra da tırnaklarını avuçlarına geçirirken çatıldı.

"Dışarı çıkın."

"Anlamadım," dedi Katrileah şaşkınlıkla.

"Dışarı çıkın, hemen."

Leoraan, yüzünü buruşturarak etrafına bakındı. Annarithel'ın ani çıkışının sebebini aradı. Yeni bir kriz baş gösteriyor olabilir ve Katrileah'nın buna şahit olmasını istemiyor olabilirdi. Ancak merakına yenik düştü. "Sorun nedir?"

Annarithel dişlerini sıkarak mırıldandı. "Lanet kıçınızı kaldırın ve dışarı çıkın..."

Leoraan boğazını temizleyerek kapıya yöneldi tek bir sorgu suale daha kalkışmadan ancak Katrileah, ayağa kalkarken bedenini Annarithel'a yaklaştırdı ve kızla burun buruna geldi. Çenesi kasılmış, gözlerinden saf öfke akıyordu. "Bir kılıç, sahibiyle nam salsada en başında onu değerli kılan yaratıcısıdır... Ve en dayanıklı çeliğin bile bazen tek bir darbeyle değersizleşmesi sağlanabilir."

Kadının çekip giderken, yarattığı rüzgâr fısıltıyla sarf ettiği sözlerine karışarak Annarithel'ın zihninin derinliklerine kadar sokuldu. Gözlerini kapatıp, derin bir nefes aldı. Kapı çarpılıp kapandığında ise, olabildiğince sakin adımlarla pencereye doğru ilerledi. Yürürken masanın üzerinden bir kitap kaptı ve tamamen rol icabı sayfaları kurcalıyormuş gibi yaptı. Sırtını balkon tırabzanlarına yasladı başı kitaba eğikti ancak bakışları tam çaprazında gölgelerin arasında duran kuşa odaklanmıştı. Tabii, Annarithel gibi mavi kuş da gerçek bir kuşmuş öylesine tırabzana konmuş gibi bir oraya bir buraya sıçrayarak rol yapıyordu.

Bir göz kırpışı sürede, Annarithel elindeki kitabı kenara fırlattı ve kuş kanat çırpamadan ellerinin arasına aldı. Mavi kuş, elini gagalıyor anlamsız sesler çıkarıyor ve kanatlarını kızın avuçlarından kurtarmaya çalışıyordu.

"Merhaba, Harold... Uzun zaman oldu," dedi Annarithel kuşun boynunu iki parmağıyla sıkıca kavrarken.

Kuş, öfkeli bir tavırla ötünce kıkırdadı Annarithel. "Casus olarak seni mi seçtiler? Yerinde bir karar olmuş ancak daha genç bir Şekil Değiştiren, görevini başarıyla tamamlayabilirdi."

Violet Widarron'ın kuş bedenine hapsolmuş amcasının önceleri nasıl bir adam olduğunu bilmiyordu ama avuçlarındaki bu kuşu, yaşlı bir adam olarak hayal edebiliyordu. Ki bu hiç zor değildi, kuş kisvesinde olsa da o sadece hanesinin büyüsüyle tanrıları Taavirnor'ın onlara bahşettiği büyüyle yaratılmış bir taklitti.

Elinde çırpınıp duran kuş aslında Annarithel'ın yüreğinde hiç belli etmese bile fırtınalar yaratmıştı. Anılar, bir bir çatırdayarak zihnine dolmuştu. Seneler öncesine, bambaşka bir kadına aitmiş gibi geliyorlardı ancak yalnızca birkaç ay öncesiydi ve bambaşka bir kadını değil, Annarithel'ın olmayı reddettiği hatalarından nefret ettiği bir kadına aitlerdi...

Harold'ı farkında olmadan avuçlarında sıktığını fark ettiğinde ellerini gevşetti ve kuş, minik ciğerlerini nefesle doldururken tekrar çırpınmaya başladı. İç çekti Annarithel, kuşu da taşıyıp odaya geçerken. "Sana zarar vermeyeceğim Şekil Değiştiren hatta verdikleri göreve ortak olup, başarıyla yuvana dönmeni bile sağlayacağım."

Harold şaşırmış gibi boynunu büktü ve bir an durdu. Annarithel, kaşlarını kaldırdığında önce tek elini abartılı bir tavırla çekti. Kuş bedenini biraz olsun rahatlattığında diğerini de çekerken duvara yaslı uzun masanın üzerine bıraktı.

Kız, masayı karıştırıp bir parça kâğıdı serdi önüne. Mürekkebe batırdığı kalemle kâğıda yazmaya başladığında, "Ne duyduğunu ya da ne gördüğünü; Ultio Birliği'ne ne haberler uçuracağını hatta neden buralara kadar uçup geldiğini bile bilmiyorum. Aslına bakarsan umurumda bile değil... Ancak, liderinize," dedi ve bir an duraksadı. İsmi ve içini yakan gözleri zihninde belirmiş, dilinin ucuna kadar gelmiş ama yutmuştu. Dili yanmış gibi bastırmıştı Kara Savaşçı'nın adı dökülecekken dudaklarından. "Liderinize... Benden bir mektup iletmeni istiyorum."

Mektubu rulo yapıp bir iple bağladığında, masada onun her hareketini izleyen kuşun önüne itti. Harold, boynunu büküp küçük kara gözleriyle kıza dik dik bakıyordu. Bir kuşun bakışlarını çözmek haliyle mümkün değildi ama bir zamanlar bir hane ferdi olan bu kuşun bakışlarında-Annarithel'ın Callidus sayesinde hayvanların gözlerindeki anlamı çözmede bir hayli deneyimi de vardı üstelik- bir şeyler yakalayabiliyordu.

Kuş hareket etmeyince, Annarithel onu eliyle kış kışladı. Harold sıçrayıp, mektubun üzerine konduğunda ise masaya doğru eğildi ve dişlerinin arasından fısıldadı. "Ve Harold... Seni bir daha etrafımda kanat çırparken görürsem... İki kanadına da birer ok yer, yavru tilkilerin öğlen yemeği olursun."

Harold'ın tüyleri kabarıp ardına bile bakmadan mektupla beraber havalandığında Annarithel bir süre kuşun arkasından baktı.

Elini kalbinin üzerine götürdü, ve tam orada yumruk yaptı.

Yaşam kaynağı olduğunu bilmese, onsuz hayatına devam edebileceğini bilse bir dakika düşünmeden söküp atardı.

Kendi kendine her gece ve gündüz önünde sonunda Birlik'ten alacağı intikamın yeminini ediyordu.

Ancak tavırları, bu yemini her seferinde bozuyordu. Karşılarına çıksa, bir an bile düşünmeden canlarını alacağını telkin ediyordu kendisine ama gerçekten karşısında durdukları tamı tamına üç seferde onlara merhamet etmişti.

Voddna'da, Zanosritler Katrileah'ya Birlik üyelerini öldürmeleri gerektiğini söylediklerinde kızın bakışları onları durdurmuştu. Eradaie'deki haz evinin Birlik üyeleri ile dolup taştığını görmüş ama yine onlara merhamet etmişti. Şimdi, Harold'ı kanatlarından duvara çivilemek yerine canını bağışlıyordu.

Ve kuşa verdiği mektupla, bozduğu yeminlerinin sonunun gelmesini sağlayacaktı.


Bölüm sonu!

Şu ana kadar en çok merak ettiğim aslında Annarithel hakkındaki düşünceleriniz. Haklı, haksız? Pekala zalim ama planladığı kadar acımasız olabilecek mi?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın! Desteğiniz için çok teşekkür ederim

Öpücükler

Continue Reading

You'll Also Like

6.5M 499K 62
''Şeytanın bileklerinde saklıdır belki de insanlığın rehberi zira böylesine bir insanlık yalnızca ondan öğrenilmiş kadar kötü olabilirdi.'' Her şeye...
110M 4.4M 157
''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı...
564 177 10
Kendini ülkesi için feda eden, yaşadıkları acıların cefasını çeken dokuz TAKTİB ajanı ve her birinin yetenekleri bir uzuvla özdeşleşen, parçalandıkla...
73.4K 11.5K 47
KİTAP OLDU -Wattys 2021 Kazananı- "Annarithel Orvira sebepsiz yere can alacak soğuk kanlı bir katil değildi ama aç bir yılanın ne kadar merhameti var...