Yıldız Kayarken Dilek Tutulmaz

By EmineCann

25.6K 2.9K 2.9K

Esin, 24 yaşında bir sarışın. Sırf 'en çok yağış alan bölge neresi' sorusu geldiğinde gözlerim diyebilmek içi... More

•Tanıtım•
En Uzun Gece
Babil Kanunları
Umut Hırsızı
Yıldız Tozu
Perili Köy
Birinci Yalan
Tabut ve Yıldızlar
Otogar Soğuğu
Bir Kitabın İlk Sayfası
Boş Sayfada Tutan Kir
Tutuklu Olmak
Ölü Toprağa Düşen Yağmur
Kendimden Kaçarken
İstiyorum/İstemiyorum
Kül
Yaralar
Sağanak Gökyüzü
Nadasa Bırakılmış Hayatlar

Vedalar

893 110 73
By EmineCann

Eh be adam... Ne diye beni istemeye gelmiş gibi dalıyorsun eve? Evdeki diğer herkes gibi şaşkın gözlerle onu izliyordum. Böyle bir çıkışı yapmadan önce bana sorması gerekir diye düşünüyordum. Çıkıştan ziyade istemeye gelmiş gibi bir havası vardı çünkü beyefendinin...

Kurnaz gözleri annem ve babamın yüzleri arasında mekik dokuyordu. Zannımca onların nasıl insanlar olduklarını anlamaya çalışıp karmaşık aklının süzgecinden geçirmeye çalışıyordu. Öteki hamlelerini analizlerini göz önünde bulundurarak yapacaktı. "Evet siz de duydunuz, Esin bu adamla gitmiş." Uzun süren sessizlikten sonra konuşan abim olmuştu ve hiç yerinde bir söz değildi söylediği... Bu şekilde söyleyince sanki ben hiçbir derdim yokken bir adamla kaçmış gibi oluyordum fakat içinde bulunduğumuz mesele böyle bir ithamın yanından bile geçmiyordu. Evet yoluma Aksel ile devam etmiştim fakat o evin kapısını çarpıp çıkarken Aksel denilen bir adam yoktu. Onunla alakalı yazıp çizdiklerim ve bildiklerim tek kelime bir harften oluşuyordu. Bay A...

"Yalnız bu yanlış bir söylem," diyerek lafa girdiğimde direkt olarak abime bakıyordum.

Kendinden emin bir tavırla öne çıktı. "Gözlerimin gördüğü bundan ibaret Esin, bunu başka nasıl açıklayabilirsin ki? Bu adamdan bağımsız hiçbir güvencen olmadan çıkıp gittin ve bir anda gökten zembille mi indi?"

Olay tam olarak böyle olmuştu ama onlar tabii ki bunu bilmeyeceklerdi. Hikayeyi benden dinlemedikleri için kaç kişinin hakkımda ne düşüneceği umurumda değildi çünkü ben uzun zaman önce anlatmayı bırakmıştım. Şu an abime çıkışıyor olabilirdim ama diğer yanım 'anlatmıyorsun ki' diyordu. Hakkımda ne düşünürse düşünsün insan bir kere çevresindekilere kendini anlatmayı bırakınca bir daha ağzını bıçak açmıyordu.

Gözlerim beni izleyen ela gözlerle kavuştuğunda neden onunla bu yola çıktığımı daha iyi anlıyordum. Ben ona kendimi anlatma ihtiyacı duymuyordum çünkü o benim sessizliğimle daha önce hiç duymadığım bir dili konuşuyordu. Baktığım ela gözler bana güç verdi ve ondan aldığım cesaretle aileme döndüm. "Hayatımdaki adamla bu şekilde tanışmanızı istemezdim ama inanın o gece Nihal'den çıkıp gidişim biriyle kaçış değildi. Ben o yola tek çıktım ve hayatımdaki adam o yolda benimle olmaya karar verip peşimden geldi." Tüm söylediklerimin arasındaki tek doğrunun Nihal'den tek başıma çıkmış olmam olması yumru gibi oturdu boğazıma. Ne ara bu kadar kolay yalan söyleyebilen bir insan olmuştum.

Babam sıkıntılı bir ifadeyle nefes aldı. "Ayaküstü konuşulacak şeyler değil bunlar, masaya geçelim."

Aksel babamın yönlendirmesiyle masaya ilerlediğinde annemle geride kaldık ve kısa bir bakışmanın ardından kolumdan tutarak mutfağa doğru sürüklenmeme neden oldu. Evet, baya sürükledi beni.

"Kızım sen beni öldürecek misin Esin? He yavrum, konuş annem kim bu delikanlı?"

Ölüm, şu an duymak istediğim son kelimeydi ve annem bunu iyi kullanıyordu. "Anne her şey anlattığım gibi ve ben..." Gerçekliği olmayan hisler için için mi yalan söylüyordum diye bir an düşündüm. Yoksa gerçek hisleri yalan sözlerle mi süslüyordum. Tek bildiğim allayıp pulladığım bu yalanlara önce kendim inanmam gerekiyordu. Konuşmama devam etmeden önce derin bir nefes aldım. "Ben emin olmadan sizin karşınıza kimseyi çıkarmam, şu an eminim ki yapıyorum bunu."

Annelik iç güdüsü müdür adı her neyse annemi inandırmak çok zor olacaktı. "Ben kızımı bilmez miyim annem? Senin neleri sevip neleri sevmeyeceğini çok iyi bilirim ben. Bak bakayım bana, gözlerime bak." Bunu söylerken yüzüme yaklaştı. "O adama aşık olduğuna inanır mıyım?"

Annem bunu içimdeki fırtınalara kulak vermeksizin söylediğinde hafif bir esintiyi koca bir felakete çevirdi içimde. Yalanlar ve gerçekler birbirine dolandı, sarıldı, sevişti zihnimde. Bahsi geçen aşk neden duraksattı beni? Dışarıdan görünen; sesi kesilen, nefes almayı unutan bir insanken içim neden cehenneme dönmüştü? Annemin aşık olduğuna inanmam dediği adama aşık olma düşüncesi ruhumu huzurlu bir bahçeden alıp neden kurak bir çöle sürüklemişti. Aşk böyle acı mı verirdi?

Annem gözlerini üzerimden ayırmadan sessizliğimi inceledi bir süre...  Ben sessiz kaldığımın bile farkında değildim. Onun sesiyle yeniden hayata döndüm. "İşte bu tuhaftı, işte şu an kızımın anlattıklarının bir kısmına inanmaya başlıyorum ama huzur vermiyor haberin olsun."

Bana huzur vermedi anne... Sana nasıl versin?

Aptal kelimesinin vücut bulmuş haliydim bu gece. Henüz kendim inanmadığım puslu yalanlarımla ailemi kandırmaya çalışıyordum. Durgun tavrım devam ederken annem kolumu dürttü. "Hadi yemekleri götürelim."

Tezgaha yönelerek düşüncelerimden sıyrıldım. "Sen geç annecim, ben hallederim." Epey yorgun görünüyordu ve bizim için kendini daha fazla yormasını istemiyordum.

Eline yemek tabaklarından birini alıp gözüm üzerinde tarzı bir işaret yaptı ve salona geçti. Elimde olmadan gülmüştüm ama içinde bulunduğumuz durum kabus ötesiydi. Yalan söylemekten nefret ettiğim için aileme ayıp olmasın diye Bay A ile evlenmeye kadar gidebilirdi bu iş. Kafamdan neler geçiriyordum? Ne evlenmesi gibi bir ton azar çektim kendime ve sofrayı taşımaya koyuldum. Annemin hazırladığı çeşitli yemekleri masaya götürürken ara ara Bay A ile kesişiyordu bakışlarımız ama ortam zaten fazlasıyla gergin olduğu için uzun soluklu bir bakışmada bulunmuyorduk. Sonunda sofraya gidecek her şeyi götürdüğümde biz de masadaki yerlerimizi aldık ve yerleştik. Annemin yemeklerini yemeyeli uzun zaman olmuştu ama şu an konu bu değildi.

"Başlayın gençler yoldan geldiniz." Babam uzun bir sessizlik sonrası lafa girdiğinde tam karşımda duran ve benden komut ister gibi bakan Aksel ile çarpıştı gözlerim. Elimde olmadan kıkırdadım ve bıyık altından sessizce konuştum. "Korkma zehirlemeyecekler seni."

Diğerleri de söylediğim şeyi duymuştu ve ailem duymamış gibi yapıp yemeklerine odaklandığında onun gözlerini hala üzerimde hissedebiliyordum. Başımı kaldırıp baktığımda 'gidince görüşeceğiz' tarzı bir bakışla karşılaştım. İçimden kıkırdamaya devam ediyordum ama bunu dışıma yansıtmadım. Onu zor duruma düşürmek güzel olacaktı.

"Ee Aksel evladım işle ilgili konuşuyorduk en son. Nelerle uğraşıyorsun? Bizimkiyle aynı bölümde miydin?" Babamın sorusuna karşılık lokmasını yuttu ve efendi bir duruşla omuzlarını dikleştirdi. "Eğitimciyim Ayhan Amca, etüt merkezim var."

"Öyle mi?" Babam ilgiyle yaklaştı. İçinden 'bu dövmelerle ne eğitimcisi' dediğine yemin edebilirdim. "Alanın ne?"

"Ben derslere girmiyorum ama Esin yakın zamanda bizim etütte derslere girmeye başlayacak."

Bakışlar meraklı bir şekilde bana döndüğünde tıkınmayı bırakıp söze girdim. "Hızlı gelişti ama evet öyle oldu. İçiniz rahat edebilir, artık ablamın himayesinde değilim asıl mesleğimi yapacağım."

Bu şekilde konuşmam yanlıştı ama içimde bir köşeye sinmiş kız çocuğu bana yapılanları ısrarla unutmuyordu. Sokakta çocuklarla oynarken dışlanmak gibi bir şeydi bu. Dışlanan bir çocuğun hamleleri, neler yapacağı, öfkesini nereden çıkaracağı belli olmazdı. Ben de dışlanmıştım ve nerede ne yapacağım belli olmuyordu işte.

Babam, ılımlı olmaya çalışırken annemin bakışları yüzlerimizin arasında şüpheyle gidip geliyordu. Şüphe en beter hastalıktan daha öldürücü hamlelere sahip bir duygu değil miydi zaten? Şüphe gerçekleri görmemize izin vermezdi çünkü şüphe, gösterilmeye çalışılan tüm gerçeklerin hükmünü yok eden tek gerçekti. İnsanın içine bir kez düştükten sonra berrak olan tüm su bulanıklaşır, kirlenirdi. Yemek faslı boyunca gerginlik serbestçe dolandı aramızda, özellikle abimin Aksel'e bakışı gerginliği daha da zirveye taşıyordu ama neyse ki Aksel karşılık vermeden ona bakmamayı tercih etmişti.

Salona geçtiklerinde masayı toplamaya koyulmuştum ki babam bana doğru seslendi. "Kızım bırak şimdi onları, abinle kahve yapıp getirin de içelim hep beraber." Bilerek abimi öne sürüyordu. Tek amacı ortamdaki gerginliği azaltmaya çalışmaktı. Dediği gibi onları salonda bırakarak mutfağa geçtiğimizde, Mustafa Abim kahve makinesini çıkarıp tezgaha koyar koymaz bana döndü. "Bak Esin yine başladın diyeceksin ama ben adamın gözünden anlarım. Bu herif eğitimci falan değil."

Kahkaha atmamak için zor tuttum kendimi ve gülme içgüdümü yok etmeye çalışarak sakince ona döndüm. "Ben, annem hasta diye buradayım abi. Sana daha önce de söyledim, bu hayat benim ve bundan sonra istediğim şekilde yaşayacağım."

Çıkışmama karşılık sessiz kaldı ve kahve tepsisine birkaç şey koyduktan sonra beni bırakarak salona geçti. Ondan 5 dakika sonra kahveleri hazırlayıp derin bir nefes aldım ve salona yöneldim. Şu anlar bir an önce bitsin ve gidelim istiyordum. İnsanın kendi olamadığı yerler vardır, bir de özgürce kendinin sınırlarını yaşadığı yerler. Burası çok uzun zamandır benim kendim olamadığım yerdi. Kendimi bulamadığım, ararken kaybolduğum ve hiç bulunmadığım yer. İnsan en çok kendi içinde gezerken yorulur. Ben bu duvarlar arasındayken sayısız kere hapsimi dövercesine adımlamıştım içimi.

Duvarların arasında gülüşen kalabalık bir anlığına başımı döndürdü ve tepsiyi uzatırken sendelediğimi bile fark edemedim. Bay A hızlı bir refleksle bileğimi tutup "iyi misin" sorusunu yönelttiğinde kendime daha yeni gelmiştim. Az evvel mutfaktan odaya kadar olan mesafede hiç kendimde değilmiş gibi olduğumu idrak ettim ve başımı olumsuz anlamda salladım. "İyiyim."

Oysaki bu soruya verilen cevaplar hep tek kelimelik masum yalandı ve iyi bir yalancı olmadığımı en çok o biliyordu. İyi olmadığımı ona kahveyi uzatırken gözlerimden anladı. Gecenin devamında defalarca kez gözlerime kuytu köşede buluşmayı bekledi ve her defasında gözlerimi ondan çok uzaklara kaçırdım. "Ben kalkayım artık," diyerek babama döndüğünde şaşırmıştım çünkü burada kalacağını bekliyordum. Meraklı bakışlar ona dönerken devam etti. "Yakınlarda bir otelde kalacağım, yarın sabah seni almaya gelirim." Son dediği bu oldu ve ne ara gittiğini anlayamadan gitti. O gittikten sonra ben de bir süre daha sohbete katılıp sonrasında odama geçmiştim. İlk işim telefona sarılmak oldu, gittikten sonra mesaj atmıştı.

Aksel: seni neyin bu kadar üzdüğünü bilmiyorum ama bunu ailene bağlamak onlara içten içe öfkelenmeme neden oldu, o öfkeyle orada bulunmak istemedim. Yarın seni sahilde bekleyeceğim. Gel ve yeni hayatına gidelim.

Beni burada neyin üzdüğünü bilmiyordu ve belki de hiç bilmeyecekti. Çünkü ben; beni üzen şeylerin üstünü örtmeyi, bir daha konuşmamak üzere kapatmayı ve unutmaya çalışmayı tercih ederdim. Geçmişi konuşmadan yeni hayatıma gitmek her zaman daha cazipti. Gün içinde yaşadığım şeyleri düşünmeyi odanın karanlık köşesine iterek gözlerimi yumdum ve sadece kendimi dinlendirmeye odaklandım.

🪐

Ertesi sabah veda ederken zor anlar yaşanmıştım ve bu temelli bir veda değildi. Buraya gelip annemin iyi olduğunu görmek iyi hissettirmişti ama yarım yamalak ayrılmak bir o kadar berbattı. Tek istediğim buradan giderken geriye bakmamaktı.

"Bakma," diye fısıldadım kendime. Yol boyunca sözümü kendime dinletmek için defalarca tekrarlamıştım. Uçağa yerleşirken de sessizdik ve ben yine kendime bir şeyler fısıldamaya devam ediyordum. Sabahtan beri yaptığım hiçbir şey için sorgulamıyordu beni ve sabırla bekliyordu. Kemer anonsu yapıldığında kemerimi takmak için kenarları kontrol edene kadar ellerimin titrediğini fark etmemiştim. Sıcak elleri ellerimi buldu ve hafifçe sıktı. Bana doğru dönmüştü. "Sakin ol," dedi gözlerime bakarak ve gözlerini benden ayırmadan kemerime uzanıp kendisi taktı. Diğer eli hâlâ titreyen elimi sıkıyordu. Bir süre bırakmasını bekledim ama bırakmadı. Dışım bırakmasını beklerken içimden 'ne olur hiç bırakma' diyordum.

"Biliyor musun?" diyerek söze girdiğimde buruk bir ifadeyle gülümsedi ve devam etmem için gözlerini yumarak cesaret vermeye çalıştı.

Kesik bir nefes aldım. "Sadece ölenlere veda edemeyiz ve yarım kalan vedalar hiçbir zaman unutulmaz. Vedalaşamadığımız her şey bizimle." Bir anda bunları söylediğimde karşımda kim olsa benimle dalga geçerdi ama o sadece sarıldı.

"Biliyorum," diye fısıldadı kulağıma.

Uçuşa geçtikten sonra başımı omzuna yaslamaktan çekinmedim. Orada olduğunu bilmek güzeldi ama huzursuz davranıyordu. Bir şeylere takılmış gibi arkasına bakıp duruyordu.

En sonunda dayanamadım ve başımı omzundan kaldırıp malum soruyu sordum. "Ne oluyor?"

Tekinsiz bakan gözlerle etrafı kolaçan etmeyi bırakıp bana döndü. "Bir şeyden emin olmam lazım, şimdi kalkıyorum tuvalete gidiyormuş gibi yapıp o şeyden emin olacağım. Bana bakınarak dikkat çekme."

Hızlıca konuştuktan sonra bunu gerçekleşmek üzere kalktı. Ben ise sadece onu onaylamakla yetindim. Kim bilir yine nasıl bir belanın içindeydik? Zaten bela olmaması şaşırtırdı çünkü yollarımız kesiştiğinde birilerinden kaçıyordu ve sanki bir anda tehlike bitmiş gibi kaçtığımız yerden geri dönüşümüz de çabuk olmuştu. Sözümde durarak ona doğru bakmamıştım ve gidip gelişi kısa sürmüştü. Yaklaşık beş dakika sonra yanımdaydı. Anlatmasını bekleyen gözlerle yerleşmesini bekledim.

"Hadi söylesene ne oldu?"

Söze girmeden önce derin bir nefes aldı ve sıkıntılı bir şekilde içinde tuttuğu nefesi dışarıya verdi. "Peşimizden gelmişler, uçaktalar."

"Kim? Başta kaçtığın adamlar mı?"

"Maraz."

Bana daha önce bahsettiği adamdı Maraz.

Bakışlarım, gözlerinde endişeyle dolaştı. "Ne sorunun var bu adamla? O mu burada?"

Başını iki yana salladı. "O kendini göstermez ama sen onu her zaman ensende hissedersin."

O gergince bunları anlatırken aklım almıyordu çünkü gözümde Bay A'yı korkutabilecek kimse yoktu. "Neymiş bu böyle?"

Ters ters bakıp göz devirdi. "Dua et de öğrenme ne olduğunu."

"Ee plan ne şimdi ne yapacağız? Manyak mı bu adamlar niye bizi Kastamonu'ya kadar takip ettiler?"

"Bilsem Esin, bir bilsem sana da anlatacağım merak etme."

Bunu söylerken gözlerini kaçırması onu ele veriyordu ve neden peşimizde olduklarını bildiğine çok emindim. Bir şey yapmış olmalıydı.

Anons sesiyle irkildim ve inişe geçtiğimizi anladım. Yolculuk biterken asıl yolculuk şimdi başlıyor gibiydi. Uçak piste iniş yaptığında ilk işi telefonu kullanıp Baran'a yazmak oldu. Anladığım kadarıyla durumdan haberdar ediyordu. Baran ise anında çevrimiçi olup cevap vermişti. İdeal arkadaş modeli: Baran.

"Hadi inelim," derken ayağa kalkıp elimi kavradı ve dar koridorda ön tarafına geçmemi sağladı. Hızlıca indiğimizde derin bir nefes aldı. "Aptallar arka koltuktan yer seçmişler, inmeleri zaman alacak. Onlar inene kadar biz gitmiş olacağız."

El ele yürümüyor, adeta koşuyorduk. "Taksiyle mi?" dedim onunla adım yarıştırırken. Koşuyor olmak yeterince sızlanmama neden oluyordu zaten.

Sinsi bir gülüş atıp duraksadı ve nefes alışverişini düzenlemeye çalıştı. "Taksiyle değil. Daha iyi bir şey." Otoparkın merdivenlerine yönelmişti. Merdivenleri de hızlıca indikten sonra kimse görünmüyordu.

Alaycı bir tavır takınarak güldüm. "Benim için helikopter falan mı kaldıracaksın?"

"Daha hızlı bebeğim," derken önümüzdeki motorsiklete yöneldi ve kasklardan birini bana uzatıp yerleşti. "Atla bakalım."

Yüzümde anlamsız bir sırıtmayla arkasına atlayıp Güldüm. "Aksel Mirza Erez ve A,B,C,D planları."

O da gülüyordu. "Bay A ve uçuş takımları. Yıldızlara gitmeye hazır mısın Yıldız Tozu?"

***
NASILDI BÖLÜM?

Yorum ve vote yapmayı unutmayın, kocaman seviliyorsunuz -yazarcan

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 87K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
134K 3.9K 15
Sırf kuzeni için 18 yaşında Mardin'in acımasız ağasına gelin giden Larin... Annesi için berdeli kabul eden Baran ağa...
336K 21.9K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...