YERALTI

By ianinprensesi

1.2M 51K 4.5K

Aras Soykan, Kendi karanlığının içinde, kaybolmuş ruhunun son parçasında nefretini, öfkesiyle körükleyerek in... More

Bölüm 1: YERALTI
Bölüm 2: KARANLIK
Bölüm 3: MAHKEME
Bölüm 4: KAFES
Bölüm 5: MOTOSİKLET
Bölüm 6: AĞVA
Bölüm 7: TELEFON
Bölüm 8: ŞİRKET
Bölüm 9: VEDA
Bölüm 10: ATEŞ
Bölüm 11: SALDIRI
Bölüm 12: ANAHTAR
Bölüm 13: PLAN
Bölüm 14: KOKU
Bölüm 15: ZİNCİR
Bölüm 17: KÛRA
Bölüm 18: AİLE
Bölüm 19: MESAJ
Bölüm 20: PARTİ
Bölüm 21: KAN
Bölüm 22: KAYBOLMUŞ
Bölüm 23: CEVAPLAR
Bölüm 24: TUTSAK
Bölüm 25: DÖVME
Bölüm 26: NEFRET
Geri Döndüm!
Bölüm 27: KORKU
Bölüm 28: ÇİZGİ
Bölüm 29: DOSYA
Bölüm 30: SOĞUK DENİZ ~ FİNAL
İkinci Kitap - Duyuru, Tanıtım ve Kapak

Bölüm 16: BULUŞMA

25.7K 1.5K 49
By ianinprensesi

Bölüme başladığınız tarihi ve saati buraya yorum olarak bırakabilirsiniz!

Bölüm Şarkısı: Nightcore - I Was King

***


Bölüm 16: BULUŞMA

Aras'ın son kelimeleri ortama panik dalgası yüklerken birbirlerine sorarcasına bakan insanları inceliyordum. Hepsi zannımca büyük iş adamları ve kadınlarıydı ya da o havayı uyandırmak adına hepsi takım elbiseli ve düz renk elbiseler giymişlerdi, aralarında tek tük benim gibi genç ve rahat giyinenler vardı.

Etraftaki insanlara göre oldukça tezat olan halimi umursamadan ringe doğru adımlamaya başladığımda Aras gözlerini bana dikerek, "Buraya gel," dedi düz bir sesle. Birçok şaşkın göz bana dönerken Aras'ın koltuğuna doğru ilerleyip yanında durmaya başladım. Aras bana sırtını dönerken, "Üç kişi," dedi, sesi soğukluğunu koruyordu.

"Üç kişi Yeraltı'na ve dolaylı yollardan bana ihanet etti," diyerek devam ettiğinde büyük bir sessizlik oluştu.

"Burası..." dedi, "Burası gerçek dünyanın adaletsizliğinden kaçınılan bir sığınma noktası. Öyle olduğunu varsayacaktık, değil mi?" Aras'ın sakin ama bir o kadar da soğuk olan sesi, sessiz ortamda çığlık çığlığa dağılıyordu. Yeraltı'nda gördüklerim ve burası hakkında duyduklarım şimdi de Aras'tan duyduklarımla zıt düşüyordu. Burası her daim benim için kötülük barındırıyordu, karanlık ve sahteydi ama demek ki başkaları için daha büyük anlamlara sahipti.

"Biliyorsunuz, burası sadece kafes dövüşlerinden, fuhuştan ya da kumardan oluşmuyor. Bunları buraya siz getirdiniz," son cümlesinde sesinin gürlüğü bulunduğumuz yerde iki defa yankılanıp kulağıma ulaşmıştı.

Aras sessizleşip etrafına bakındığında onaylarcasına mırıldanmalar da yükselemeye başlamıştı. Demek Yeraltı'nın var olma amacında illegal işler yoktu? Kaşlarımı çatarak tüm dikkatimi Aras'a verdim, meraklanmıştım. Buradan nefret etsem de annemin nasıl bir yerde yaşadığını bilmek istiyordum.

Mırıldanmaların arasında bir adam öne çıkarak, "Burası," dedi içtenlikle ve devam etti: "Kendimi, kendim gibi hissettiğim tek yer." Adamın itirafı üzerine daha da çok kişi başlarını sallayarak mırıldanmaya başladı.

Aras bir süre etrafını dinleyip inceledikten sonra, "Burası özgürlük," dedi, gözlerimde Bülent Soykan canlanmıştı. Mahkemedeyken buranın 'özgürlük' olduğunu dile getirmişti ama 'özgürlük' de kişinin bakışına göre değişen bir kavramdı.

"Kaçtığınız dünyanın yapay versiyonu. Burada yönetende, yönettiğinizde kendinizsiniz."

Aras'ın hâkimiyeti gittikçe artarken yüzündeki ifade de anlam veremediğim bir şekle bürünüyordu. Sürekli çatık olan kaşları hafifçe gevşemiş ve yüzüne donuk bir ifade yerleşmişti. Sanki rahatlama vardı gevşeyen kaşlarında, donuk yüz ifadesindeyse gizlediği duygular vardı... Gözleri, önünde pür dikkat onu dinleyen insanlar üstünde geziniyordu, bir anlığına Aras'ın gözlerinde hüznü görür gibi oldum ve bakışlarını takip ederek, en az yüze yakın suratı tekrardan inceledim. Kadınlar ve erkekler, gençler ve yaşlılar hepsi dikkatle Aras'a bakıyordu. Yüzlerinde korku, telaş, sinir, merak gibi binlerce duygu vardı. Tekrar düşündüm. Burası nasıl özgürlük olabilirdi ki? Karanlık, sahte bir şehirdi. Bu kadar insan neyden, neyin adaletsizliğinden kaçıyordu? Belki de Yeraltı düşündükleri gibi kaçış noktasıydı fakat özgürlük değildi. En azından benim için.

"Selen Özsözen, Ahmet Yürek ve Selim Tavşan," Aras'ın söylediği isimlerin sahibi olduğunu tahmin ettiğim üç kişi öne çıktığında kadının yüzü kızarmış ve adamlardan birinin kanı çekilmiş gibi yüzü bembeyazdı. Üçüncü kişiyse, öyle soğuk bakıyordu ki Aras'ın kırklı yaşlarındaki hali böyle olurdu, diye düşünmeden edemedim.

"Kime çalıştığınızı söylerseniz yaşama şansınız olacak," dediğinde kadın çoktan ağlamaya başlamıştı. Dizlerinin üstüne çöktüğünde şaşkınlıkla ona bakıyordum. Sadece bir isimle kendini kurtarabilir ve evine dönebilirdi, neden bu kadar çabuk pes ediyordu? Yüzü bembeyaz olan adamda aynı şekilde kadın gibi dizlerinin üstüne çöktü ve başını öne eğdi. Kalp ritmim hızlanırken soğuk bakışları olan adam konuşmaya başladı, "İhanet... İhanete uğramak kötüdür Aras Bey. Bunu en iyi sen bilirsin, sayende biz de öğrendik..." yüzüne yamuk bir gülümseyiş eklenince o da dizlerinin üstüne çöktü ve omuzlarını dikleştirerek gözlerini bana dikti.

"Sen," cümlenin devamı gelmeden iki kol belimi sarmaladı ve beni geriye çekmeye başladı. "Hey! Bırak beni!" diye bağırdığımda, kollar sıkılaşarak beni sürüklemeye devam etti. Beni çekiştiren adamı durduracağını umut ettiğim için "Aras!" diye bağırdığımdaysa, Aras elini havaya kaldırdı ve belimi saran kollar anında çözüldü. Hışımla arkama döndüğümde ela gözleri ve koyu kumral saçları ile bir anlığına babamı anımsatan gence çatık kaşlarla bakmaya başladım.

"Ne halt ediyorsun sen?" diye bağırdığımda, "Biraz sonra olacakları görmeni istemedim," dedi ve bunun üzerine o korkunç silah sesi Yeraltı'nda yankılandı. Şaşkınlıkla gözlerim irileşirken ne olduğunu anlamak adına Aras'ın yanına koşmaya hazırlanıyordum ki biraz önceki genç adam bileğimi kavrayarak beni kendine çekti ve "İnan bana, o manzarayı görmek istemezsin," dedi.

Dişlerimi sıkıp, "Onları öldürdü mü?" diye tısladım. "Öldüler, ama katilleri Aras değil," dediğinde kaşlarım biraz daha çatıldı ve "Onlara ölüm emrini o verdi," diyerek, sesimi yükselttiğimde eliyle ağzımı kapatarak gözlerime baktı.

"Ondan bir farkın var mı? Sende dolaylı yollardan-" cümlesini, genç adamın elini ısırarak kestim. "Sakın o kelimeyi benim için kullanma! Ben kimse için ölüm emri vermedim, kimseyi öldürmeyi düşünmedim!" diyerek bileğimi saran elinden kurtulup geldiğim koridorun aksi yönüne yürümeye başladım. Yolumun nereye çıkacağını bilmiyordum fakat bir önemi de yoktu. Bu sahte dünyadan, en az gerçeği kadar acımasız olan bu yerden kurtulmak istiyordum.

Böyle bir yere 'özgürlük' kavramı yakışmazdı çünkü özgürlük kişinin öz iradesinin kendi yönetiminde olmasıdır. Burada Aras'ın sözüyle adam öldüren insanlar ve yine bir söz uğruna hayatlarını kaybedenler varken, özgürlük gerçek olamazdı. Özgürlük böyle bir şey değildi.

İkili bir yol ayrıma geldiğimde sağa dönerek ilerlemeye devam ettim. Aras'ın söyledikleri, gözüme bir anlığına güzel gelmişti fakat saniyesi geçmeden gerçekleri gün yüzüne çıkmıştı. Kurduğu cümleler sadece süslü kelimelerden ibaretti. Burada kimse Aras'ın dediği gibi 'Yönetende, yönetilende' kendisi değildi. Yöneten tek bir kişi vardı ve geri kalan herkes de yönetilendi.

***

"Tilkinin dönüp dolaşacağı yer yine kürkçü dükkânıymış," diyen Aras'a boş bakışlar atarak "O zincirler zorunlu mu?" diye sordum. Başını onaylarcasına salladığında gözlerimi kapatıp birkaç saniye öylece durdum ve Aras'ın yanına hücreye girdim. Zincirlerin kelepçe kısımlarını bileğime takarken gözlerini gözlerime dikti ve "Bu sabah güzel olacak," dedi.

Kaşlarım çatılırken, "Senin için herhalde," dedim. Başını iki yana salladıktan sonra, "Hayır, senin için," dedi ve hücrenin parmaklıklarının arkasına geçerken bana düz bir bakış attı. Şaşkınlık ile kaşlarım biraz daha çatılırken, "Neden?" diye sordum. Bir şey söylemeden kapıya ulaştı ve tam çıkmak üzereyken arkasından bir kez daha seslendim. "Tek bir emrinle adam öldürüyorsun ama senin gözünde dolaylı yollardan katil olan benim, öyle mi?"

Aras kapıda donakaldığında hafifçe gülümsedim, bana tek bir kelimeyle bir hafta boyunca işkence etmişti, şimdi sıra bendeydi...

"Ben öyle olduğumu inkâr etmedim," dediğinde, "Evet... Eline silah almadığını söyledin ama senin elle tutulur bir silaha ihtiyacın yok çünkü ölümcül kelimelerin var," diyerek gözlerimi kıstım. Aras doğrudan gözlerime bakarken, gözlerindeki karmaşık duygular biraz önce hissettiklerimi kafamdan silip götürmüştü.

"Senin de ölümcül tercihlerin var, kimse sana böyle olduğun için nefretle bakıyor mu?" diye sorduğunda, kaşlarım çatıldı Aras'sa konuşmaya devam etti. "Bazen gerekli olduğunda sadece kendini ve çevrendekileri düşünürsün. Bu senin alman gereken yük ve sorumluluktur. Burada benim sorumluluğum Yeraltı'nı ve bana güvenen insanları korumak, bunun için gerekirse adam da öldürtürüm. Bunu sen de yaparsın Deniz. Ulaş'ın yaşaması için birilerini öldürmen gerekirse, öldürmez misin?" dediğinde, gözlerimi kırpıştırarak sırtımı duvara yasladım. Kardeşimin yaşaması için öyle bir şey yapar mıydım?

İçimden bir ses, 'Hiç tereddüt etmeden yaparsın!' diye haykırsa da, o sese kulak asmadan Aras'a cevap verdim. "Masum birini öldürmem, ucunda kardeşimi kurtarmak olsa bile..." boğazıma en ağırından bir düğüm oturduğunda derin bir nefes alıp Aras'a bakmayı sürdürdüm.

Aras'ın yüzünde hafif bir gülümseme oluştu ve "Ben almam gereken cevabı aldım... Biliyorsun, şimdi etrafımızda olan hiçbir insan masum değil ve sen kardeşinin canını yakacak kişinin masum olmayacağını da biliyorsundur," dedi. Birkaç saniye daha bana baktıktan sonra kapıdan çıktı ve arkasından kapattı.

Duvara yaslanıp yere çöktüm ve dizlerimi kendime çekerek kollarımı etrafına dolayıp düşünmeye başladım. Bir kez daha burada kapana kısılmıştım, kendimle baş başa kalmıştım. Derin bir nefes alarak gözlerimi kapatıp başımı dizime yasladım, kimle, neyle, nasıl uğraşacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Etrafımda dönen olaylar, bugüne dek yaşadıklarım... Her şey aklımı karıştırıyordu.

Öte yandan Aras kendi içimde yaşadığım savaşa bir yenisini daha eklemişti. Zaten kendi içimde derin bir savaştaydım, gerçi savaş veren değil de savaşı izleyen taraftım ama ne yaparsam yapayım bu savaş bir son bulmuyordu. Savaşanlar yorulmuyor ve acı çekmiyorlardı. Onlar yerine acı çeken bendim, düşüncelerim ve zihnimdi. Şimdi bu acı ve yorgunluğa bir yenisi daha eklenmişti.

Gözlerimi aralayarak eskimiş duvarlara baktım, burası kesinlikle bana iyi gelmiyordu.

***

"Bence öldü," diyen tanıdık sese tepkisiz kalmaya çalıştım ve neyden bahsettiklerini anlamak için hareketsiz kalmaya devam ettim. "Hayır, lan göğsü inip kalkıyor baksana," diye cevap verdi tanıdık olmayan bir başka ses.

"Şuna bak hareket dahi etmiyor," dedi tanıdık gelen ama bir türlü çıkartamadığım sesin sahibi. Diğer kişinin, "Göğüslerine bak göğüslerine," diyen sesi içeride yankılanırken, bir şak sesi duyuldu ve tanıdık ses sinirle, "Aras duysa seni şuracıkta öldürtür biliyorsun değil mi?" dedi bunun üzerine derin bir sessizlik oluştu.

"İyi o zaman sen uyandır, şimdi koluna dokundum diye de öldürtür o herif beni," dedi ve gıcırtılar eşliğinde adım sesleri duyuldu. Tanıdık gelen ses arkasından ağır küfürler ederken "Uyanıksın Deniz," dedi küfürlerinin sonuna yaklaşınca. Derin bir nefes alıp gözlerimi araladım ve dün beni Aras'ın yanından uzaklaştıran çocuğa baktım. Birkaç adımda bana yaklaşıp bileğimdeki kelepçeleri çözmeye başladığında, "Dün tanışamadık, benim adım Ümit," dedi. Kaşlarımı kaldırıp, "Bir hafta boyunca gözetmenim sensin yani?" diye sordum. Gözlerini kelepçelerden çekip bana diktiğinde, derin bir nefes aldım ve bir haftanın çabucak geçmesini diledim.

"Onun gibi bir şey ama burada olmamın asıl nedeni sana göz kulak olmak değil," dediğinde anında kaşlarım çatıldı. "Ne demek istiyorsun?" diye sordum.

"Bugün önemli şeyler göreceksin Deniz," dedi ve beni bileklerimden tutarak ayağa kaldırdı. Bir müddet yüzüme baktıktan sonra hafifçe gülümseyerek, "Hadi gidelim," dedi ve beni peşi sıra çekiştirmeye başladı.

"Nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda, beni cevapsız bırakarak çekiştirmeye devam etti.

Çok fazla koridor geçmiştik ve çoğu koridor birbirine benzediği için kafam fazlasıyla allak bullak olmuştu. En sonunda bu sürüklenmelere dayanamayarak ayaklarımı sertçe yere vurdum ve bileğimi kendime çektim.

Ümit, bileğimi bırakmadığı için ani çekişimle birlikte bana çarptığında burun buruna geldik. Olabildiğince sinirli gözükmeye çalışarak, "Öncelikle bileğimi bırak," dedim, Ümit bileğimi bırakıp geri çekildiğinde konuşmaya devam ettim. "Şimdi beni nereye götürdüğünü söyler misin lütfen?" diye sorduğumda, Ümit kollarını göğsünde bağladı ve "Ufak bir emir aldım," dedi, devam etmesine izin vermeksizin araya girerek, "Aras'tan mı?" diye sordum. Dün beni Yeraltı'nda bırakıp giderken, bu sabahla ilgili bir şeyler söylemişti.

"Pek sayılmaz," diyerek cevaplayan Ümit'e çatık kaşlarla bakmayı sürdürürken, "Peki, kimden emir aldın?" diye sordum. Aras'tan emir almayıp da Bülent Soykan'dan mı emir almıştı acaba? Ama Bülent Soykan benden ne isteyecekti ki?

Derin bir nefes alarak başımı iki yana salladım, şu Yeraltı'nda uyanık geçirdiğim her saniye aklımda yeni soru işaretleri oluşuyordu ve kendimi boğuluyormuşum gibi hissetmekten alıkoyamıyordum. Burası beni geriyor ve açık bir zihinle düşünmeme engel oluyordu.

"Sadece beni takip et, gördüklerinden sonra emrin kimden çıktığı umurunda olmayacaktır..." dediğinde gözlerimi kırpıştırarak Ümit'e baktım. Düşündüğüm şey için mi yardım ediyordu yoksa? Derin bir nefes alarak, heyecanla dudaklarımı araladığımda, eliyle ağzımı kapattı ve "Şimdi sesli dile getirmenin vakti değil," dedi.

Kalbim heyecanla gümbürdemeye başlamıştı. Başımı sallayarak onayladım, şimdi sessiz kalıp beni götüreceği yere götürmesine izin verebilirdim işte. Ama... Bunda Aras'ın bir parmağı var mıydı acaba?

"Bu kapıdan geçtikten sonra ben gelemem," dediğinde, Ümit'le kahverengi bir kapının önünde durmuştuk. Çatık kaşlarla ona bakarken, "Neden?" diye sordum, nedense bir ürperme gelmişti. Beni oyuna getiriyor olabilir miydi? Dost gibi görünüp düşman olabilir miydi?

Bu düşünceleri aklımdan atmaya çalışarak kaşlarımı hafifçe kaldırdım ve "İçeride ne var?" diye sordum. Ümit kapı koluna elini koydu ve kapıyı hafifçe aralayarak, "Girip bakmaya ne dersin?" diye sordu.

Karanlık odaya uzun uzadıya baktım, içeride pek bir yaşam belirtisi gözükmüyordu ama oraya girmem gerektiğini hissedebiliyordum. Derin bir nefes alarak Ümit'in açtığı kapıdan içeri adımımı attım ve omuzumun üstünden Ümit'e baktım.

Hafifçe gülümseyerek kapıyı kapattığında, odanın içi birden aydınlanmıştı. Aniden açılan ışıklardan dolayı gözlerim yanmıştı, ellerimi gözlerime siper ederken gözlerimi kısarak odanın içine bakınmaya başladım.

Sırtı dönük oturan bir kadın vardı, kalp ritmim gittikçe hızlanırken derin bir nefes alarak ellerimi gözlerimden indirdim ve "Siz..." diye mırıldandım, kadın ayağa kalkarak birkaç saniye bekledikten sonra bana döndü, parıldayan yeşil gözleri ve yüzündeki hüzünlü gülümsemesiyle, "Deniz..." diye mırıldandığında hafifçe yutkunarak gülümsedim.

Kelimeler anlamlarını yitirmiş gibi öylece karşısında dikilirken, gülümsüyordum. Gözlerime dolan gözyaşlarını akıtmamak için gözlerimi hızlıca kırpıştırarak altı yıldır görmediğim anneme hasretle bakıyordum. İçimi saran karamsarlık yerini huzura bırakırken, "Büyümüşsün, çok güzel olmuşsun," dedi ve birkaç adımda bana yaklaşarak kollarının arasına aldı.

"Bu kadar büyüdüğünü hiç düşünmemiştim," dedi sesi titremişti. "Özür dilerim," diyerek devam ettiğinde, ağlamamak adına büyük uğraşlar veriyordum. Derin bir nefes daha alıp, "Özür dilemesi gereken benim," dedim ve tavandaki gözlerimi anneme indirdim. "Kardeşimi yalnız bıraktım ve sözümü tutamadım. Biraz sonra bir sözümü daha tutamayacak gibiyim," dediğimde annem kollarını açarak ona sarılmamı bekledi. Kısa bir an tereddütte kalsam da annemin o sıcak kollarına daha fazla karşı koyamadım.

Annem ruhumun eksik parçasıydı, karanlığımın güneşiydi. Derinliklerimde boğulan, acı çeken o on üç yaşındaki Deniz'in sığınma noktasıydı. Dizlerinin üstüne her düştüğünde o küçük kıza el uzatan ve onu ayağa kaldıran tek kadındı. Kolları arasına girdiğimde o çok sevdiğim kokusunu tekrardan içime çektim. Tuzlu deniz kokusu içimi dağlarken bu kokuya olan aşinalığımı düşündüm, annemin kokusu Ulaş'ın kokusu gibiydi sadece çok daha tatlıydı. Gözlerimi sıkı sıkıya kapattım ve gözyaşlarımı göz kapaklarımın arkasında bıraktım.

Annem kollarını gevşetirken içim bir anlığına cız etti. Elleri yanaklarımı kavrarken, "Aç o güzel gözlerini, deniz yeşili gözlerini özledim kızım," dediğinde yavaşça gözlerimi araladım ve annemin parıldayan yeşil gözlerine baktım. Yüzünü unutmamak için dikkatle incelemeye başladım. Al al olmuş elmacık kemikleri ve Ulaş'ın gözleri gibi capcanlı parıldayan yeşil gözlerini en derinlerime kazıyordum. Gülümsediğinde ortaya çıkan beyaz dişlerini, gür kumral saçlarına kadar her şeyini zihnimin en derinlerine not ediyordum. Altı yıl olmuştu annemi görmeyeli. Altı yıl annemi eskittiği kadar beni de eskitmişti. Belki bedenimi geliştirmişti fakat ruhumu, düşüncelerimi eskitmişti.

"Bende seni çok özledim anne," diye mırıldandığımda gözlerim tekrar dolmuştu. Gözlerimi kırpıştırarak gözyaşlarını yok etmek için büyük bir çaba sarf ettim. Gözyaşlarım yavaş yavaş kururken boğazımdaki düğümü, o acıyı, yok sayarak tekrardan, "Özür dilerim," diye mırıldandım.

Annem hafifçe gülümseyerek, "Hayır kızım. Özür dileme, Ulaş yalnız değil," dediğinde kaşlarımı kaldırdım. "Teyzen onun yanında ve sende en kısa zamanda babanla birlikte Ulaş'ın yanında olacaksın," dedi annem gülümsemesine devam ederken. Derin bir nefes aldığımda rahatlama hissi bedenimi sarmaladı ve tekrar sıkı sıkıya anneme sarıldım.

"Dönebilecek miyim?" dedim tereddütle. "Ulaş'ın yanına geri dönebilecek miyiz?"

"Sen döneceksin, dönmen için tüm imkânlarımı kullanacağım," dediğinde annemden ayrıldım ve karşısında durmaya başladım. "Peki ya sen anne?" diye sordum kuru bir sesle. Aras'ın söyledikleri aklıma geldikçe kalbim acıyla çarpıyordu, beni içten içe çürütüyordu.

"Benim için çok geç, dışarıda güvende değilim. Hiçbir zamanda güvende olamayacağım. Yanınızda olmam sizi de tehlikeye atar," dediğinde başımı sağ omzuma eğdim ve "Hiçbir şey anlamıyorum," dedim.

"Geç otur kızım, sana anlatabileceğim her şeyi anlatacağım bugün," dediğinde annemin gösterdiği mindere bağdaş kurarak oturdum annemde tam karşıma geçerek dizlerinin üstüne çöküp oturdu ve anlatmaya başladı.

"Birine güvenmeden önce, onu iyice tanımayı unutma. Birini tanıdığında ise onu sorgulamayı asla bırakma," dedi ciddi bir ifadeyle ve devam etti, "Senin burada olmaman gerekirdi, Bülent'in buna izin vermemesi gerekiyordu. Aras'a engel olmalıydı," dedi dalgın bir sesle. İstemsizce kaşlarım çatıldığında, "Hâlâ bir şey anlamıyorum anne," dedim, annemi dikkatle incelerken.

Ten renginin solukluğu anlatacaklarını geride bırakmış ve zihnime yeni sorular getirmişti. "Altı yıldır hiç dışarı çıktın mı?" dedim gözlerim yeniden dolmaya başlıyordu acı bedenimi es geçip duygularıma ve ruhuma saldırıyordu. Beni içten içe kemiriyordu. Annem başını iki yana salladı ve "Konumuz bu değil Deniz, odaklanman gereken ben değilim hem beni dert etme... Daha dün İspanya'dan geldim, sizin yanınızda olamadığım için hayatımı eksik yaşıyorum ama sizin hatırınıza yaşamaya devam ediyorum," dedi, hüzünlü ve bir o kadar da ciddiydi.

Hafifçe gülümsedim, "Bizim yanımıza gelme fırsatın oldu mu hiç?" diye sordum. Aras'ın sözleri birer birer zihnimde dalgalanıyordu. Öyle bir şansı olup da geri çevirdiği olmuş muydu sahiden de?

"Bir kere oldu, geldim ama size yaklaşamadım... 27 Temmuz'du, üçünüz evden çıkıp mezarlığa gittiniz sözde beni ziyaret ediyordunuz, mezarlığın kapısında sizi bekledim şok olacaktınız ama sevineceğinizden emindim. Sizi görmeme birkaç metre kala telefonuma bilinmeyen bir numaradan mesaj geldi, bir tehdit daha almıştım... Altı yıl önce alıp da umursamadığım tehdidin aynısıydı," dediğinde, kaşlarım çatıldı.

"Ne tehdidi anne?" diye sordum. Bundan hiç haberim olmamıştı. "Altı yıl önce Yeraltı projesine geri dönmem için bir mesaj aldım ama umursamadım, sonrasında mesajlar devam etti... Numaramı değiştirdim fakat bir ay sonra sen kaza geçirdin, neredeyse ölüyordun bunun tek nedeniyse Yeraltı projesinde çalışmayı reddetmemdi," diyerek yüzünü avuçları arasına gömdü. Oturduğum yerden şaşkınca annemi izliyordum, yaptığım kazanın annemle ne gibi bağı vardı ki?

"Yaptığım kaza... Aslında bir kaza değil miydi?" diye sordum önümdeki yapbozun parçalarını birleştirmeye çalışarak.

Annem başını onaylarcasına salladı ve "Özür dilerim, hepsi benim hatamdı... Sana korkunç şeyler yaşattım belki de en başından projeye gönüllü olarak baş koysaydım bunlar ailemizin başına hiç gelmezdi," dediğinde, gözlerini gözlerime dikti.

"Ama intikamımızı aldım sayılır, sana o korkunç acıları yaşatanlardan projeyi çaldım ve Bülent'le birlik oldum. Yeraltı'nı yeniden tasarladım ve burayı kötülükten uzak bir cennete çevirmek istedim. Başlarda her şey güzeldi ama bilirsin, her zaman cennette yasak meyveyi yemek için dolanan birileri olur. Son iki yılda burası çok değişti, hiçbir şey tam anlamıyla kontrol edilemez hale geldi. İnsanlar kişisel zevkleri için burada fuhuş, kumar ve benzeri ahlak dışı kötü şeyleri istedi. Bir zamana kadar dur denildi ama biliyorsundur belki, burası özgürlük... İnsanlar burada istediklerini yapmakta özgürler ve aralarındaki kötüler yüzünden, kötülük de burada kol gezmeye başladı," dediğinde, Aras'ın dün akşamki konuşmasını düşündüm.

Başımı onaylarcasına salladım, "Babam da, sen de Aras'ı tanıyor ve ona güveniyormuşsunuz sanırım," dedim, gözlerimi doğrudan annemin gözlerine dikmiştim. "Ama Aras, babama ihanet etmiş daha doğrusu beni Yeraltı'na indirmek için kandırmış. Bir bilgin var mı? Babam seninle iletişim kurmam gerektiğini söylemişti," dediğimde, annemin gözlerinden saf bir nefret geçti.

Düz bir sesle, "Aras'ın yanında dikkatli olmalısın," dediğinde nefesim kesilmişti. Kaşlarımı şaşkınlıkla çattım ve "Aras benden ne istiyor?" dedim derin bir nefesi ciğerlerime doldururken.

"Aras'ın senden ne istediğini söylersem, düşünmen gerekenlerden uzaklaşırsın Deniz. Yapman gereken bazı şeyler var, o şeylere odaklanmalısın. Aras seni farkında olmadan koruyacaktır," dediğinde başımı iki yana salladım ve ikinci kez anneme karşı geldiğimi fark ettim.

"Aras'ın benden ne istediğini öğrenemezsem, yapmam gerekenlere odaklanamam. Yanlışlarımın neye yol açacağını bilmezsem, hata yapmaktan geri duramam," dediğimde annem hafifçe gülümseyerek, "Görünüşün kadar düşüncelerinde babana benzemiş," dedi ve elini yanağıma yerleştirdi, "Ben yokken seni güzel yetiştirmiş," diyerek gülümsedi. "Anne, anlamıyorum," dedim titreyen bir sesle.

"Sen buraya indin, senden altı yıl sonra babam Aras'ın oyununa geldi diye ben de buraya indim ve Aras'la geçirdiğim üç haftanın sonunda seni görüyorum... Sen de zaten karışmış olan kafamı biraz daha karıştırıyorsun," dedim inlercesine ve devam ettim: "Ben bunu istemiyorum anne, kafamda soru işaretleriyle kalmak yerine neyin içinde olduğunu bilmek istiyorum."

"Aradığın gerçekler, günün sonunda vereceğin kararlar hakkında seni tereddütte bırakabilir kızım," dedi annem gözlerime bakmaya devam ederken. "Gerçekleri bilmediğimdeyse, yön duyumu kaybedebilirim anne," diye karşılık verdim annemin gözleri dışında her yere bakarken.

"Aras senden intikam almak istiyor," dedi annem üzgün bir sesle. İçimden birkaç parça daha koparken gözlerimi anneme çevirdim ve "Böyle bir ihtimali düşünmüştüm, benim dolaylı yollardan bir katil olduğumu söylüyor," dedim. Annem ellerini yanaklarıma koyarken beni kendine çekti ve "Seni bu işlerin içine çektiğim için özür dilerim kızım, başına bunlar gelmemeliydi," dedi.

"Geldi ama... O yüzden şimdi geçmiş hakkında özür dilemek yerine bana geleceğim hakkında işe yarayacak bilgileri vermelisin, bizim için en iyisi bu olacaktır," diye mırıldandım.

"Aras yanlış bir bilgiye inanıyor, bu yüzden artık eskisi gibi değil. Yanlış bir yola saptı, Bülent'le onu durdurmayı denedik ama düşmanla iş birliği yaptı..." dedi annem çenesini başıma yaslarken.

"Düşmanla iş birliği mi yaptı? Nasıl yani?" diye sordum. Annem saçlarımı okşamaya devam ederken, derin bir iç çekti ve anlatmaya koyuldu, "Sana burada bir tehdit yüzünden olduğumu söyledim... Beni tehdit eden kişi Salih Akhoroz'du ve sonrasındaysa davası oğlu Mete'ye kaldı. Duyduğuma göre, Aras da Mete'yle iş birliği içindeymiş çünkü Mete, Aras'ın aradığı çok önemli bir şeyi biliyor," dediğinde, kaşlarım çatıldı. Annemin kolları arasından sıyrılarak geri çekildim ve "Aras artık Mete'yle çalışmıyor, bir hafta kadar önce ilişkilerine bir son verdiler," dedim ve ekledim: "Mete Akhoroz, Aras'ın öğrenmek istediği ne biliyor?"

"Bunu sana söyleyemem, Aras senin de bildiğini öğrenirse her şey sarpa sarabilir... Ama Mete'yle olan bağını kestiyse çok iyi, yine de bu şimdilik büyük bir sorun çünkü Aras'ı bile, bir süreliğine dahi olsa, yanına çektiğine göre Mete içimize sızabilecek kadar güçlenmiş demektir," diye kendi kendime mırıldandı annem, ardından gözlerini gözlerime dikerek, "Karşımızda bizi, Yeraltı'nı, yıkabilecek bir güç var kızım. Bu yüzden yalnız kalamazsın... Bir şekilde Aras'ın yaralarını sarmanı istiyorum, inan bana Aras Soykan kötü bir çocuk değil," dedi, içten bir gülümsemeyle bana baktı.

"O sadece çok kötü bir anı izledi..." diyerek gülümsemesini hüzünle taçlandırdı. Derin bir nefes aldıktan sonra, "Ne yapmam gerektiğini hâlâ anlamadım anne, benden intikam almak isteyen birinin yaralarını mı sarayım istiyorsun?" diye sordum. Annem başını onaylarcasına salladı, "Gerçekten intikam almak istediğinden emin değiliz, o sadece yolunu kaybetmiş bir genç adam... Acısı taze, ona yardım eli uzatmalıyız," dedi.

"Neden öğrenmek istediklerini ona söylemiyorsunuz? Bu sorun kökten çözülmez mi o zaman?" diye sorduğumda, annemin bakışları sertleşti.

"Bunu ne kadar çok istediğimi bir bilsen... Bülent izin vermiyor, oğlundan gerçekleri saklayan o. Babası buna engel olurken, bizim ona bir şey söylemeye hakkımız olmaz. Bu yüzden sen sadece Aras'a yardımcı olmaya çalış ama onun yanında tedbirini sakın elden bırakma... Dengesiz bir adama asla güvenemezsin," dedi. Derin bir iç çekti ve tekrardan bana sarıldı.

"Seni seviyorum kızım ve sana inanıyorum," diyerek sıkıca kollarını bana sardı. Kokumu içine çekerken, "Şimdi ayrılık vakti... Umarım bir gün, tekrardan görüşme şansımız olacak bebeğim. O zaman Ulaş'ı da görmek isterim," diyerek alnımdan öptüğünde, kollarını çözdü ve beni arkasında bırakarak kapıya doğru ilerlemeye başladı. Her ne kadar arkasından, "Dur! Gitme anne," diye bağırmak istesem de, sessizce oturduğum yerde kalakaldım.

Bu annemin bana ikinci vedasıydı.


~~

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve yorumlarınızı buraya bırakabilirsiniz!

Bana ulaşmak için:

Instagram: semihaakaya

Twitter: semihaakaya

Tekrar görüşmek üzere! Sizleri seviyorum, beklediğiniz için hepinize teşekkürler...


Continue Reading

You'll Also Like

50K 9.5K 44
Bulutların üstüne geldiğimde,hiç düşmeyeceğimi sanan bir yağmurdum. Gelinliğimi giyindiğimde,her şeyin daha mükemmel olacağına inanmıştım. Sahi ,insa...
292K 14.4K 78
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Ne iyiler göründüğü kadar iyi, ne kötüler göründüğü kadar kötü... × × × "Neden bu kadar sakinsin?" Gözlerime gelm...
751K 25.5K 58
"Seni öldürürüm Demir! Öldürürüm!" "Tabii ki öldürürsün ama sen beni öldürmek yerine, ailene umut olacaksın ve benimle evleneceksin. " Mideme kramp...
196K 9.9K 49
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...