ARAF

By No_463

35.3K 5.5K 16K

Seneler sonra tek yumurta ikizini bulmuş bir kız düşünün. Bazı nedenler yüzünden yıllarca ikizinden ayrı kalm... More

GİRİŞ
1.Bölüm: En acı düşüş.
2. Bölüm: Tek bedende iki ruh.
3. Bölüm: Mahvoluşun mahvoluşu.
4. Bölüm: Yağmur çiselemesi.
5. Bölüm: Hayat serisi.
6. Bölüm: Dağınık.
7. Bölüm: Uçurum.
8. Bölüm: Sevmek ve sevilmek.
9.Bölüm: Hayatla oyun.
10.Bölüm: Yolun Sonu.
11. Bölüm: Yasaklar.
12. Bölüm: Umut.
13.Bölüm: Sırlar.
14. Bölüm: Araf'ta yaşamak.
15. Bölüm: Mezarlık.
16.Bölüm: Canavarlar.
17. Bölüm: Ceset.
19.Bölüm: Büyümek.
20. Bölüm: Gece.
21. Bölüm: Davetsiz misafir.
22. Bölüm: Suçluluk duygusu.
23.Bölüm: Zihnimizdeki kayıplar.
24.Bölüm: Geçmişin gürültüsü.
25.Bölüm: Zaman laneti.
26.Bölüm: Geçmişin kırık evi.
27. Bölüm: Mezarlıklarını taşıyan cesetler.
28.Bölüm: Sessizliğin gürültülü senfonisi.
29.Bölüm: Cevap anahtarı.
30.Bölüm: Geleceğin masalı.
31.Bölüm: Siyahın yuvası.
32.Bölüm:Yazılması gereken sonlar.
33.Bölüm. Ölüm ve yara.
34.Bölüm: Geçmişe sarılmak.
35.Bölüm: Kabusların çığlığı.
36.Bölüm: Final çizgisi. (FİNAL)
İKİNCİ KİTAP YAYINLANDI!

18. Bölüm: Bataklık.

594 118 153
By No_463

Merhaba! (ARKADAŞLAR BÖLÜM SONUNDA ÖNEMLİ BİR ŞEY SÖYLEYECEĞİM. OKUMADAN GEÇMEYİN LÜTFEN)

Bölüm gecikti biraz sanırım ama aslında hazırdı. Son bölümü attıktan bir gün sonra yazmıştım sadece düzenlemesi kalmıştı. Ama ben diğer kitabım olan Rüzgâr'ın Gölgesini baştan sona düzenlemeye aldım ve Araf'ı biraz ihmal ettim. Kusura bakmayın lütfen.

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın...

Yukarıdaki müziği açalım lütfen. Okurken dinleyemeyenler var ama ben müziği başka zaman da olsa dinlemenizi tavsiye ederim. Sakinleştiriyor. <3

İyi okumalar dilerim.

___

18. Bölüm: Bataklık.

'Kendi bataklığına alışmış olabilirsin ama benim bataklığımda boğulursun...'
___

Düşündüm. Dakikalarca en iyi yaptığım şeyi yaptım ve sadece düşündüm. Hayatım boyunca bile isteye kime ne zarar verdiğimi hatırlamaya çalıştım. Oynanılan bu oyunun kurbanı olarak seçilmeyi hak edecek ne yapmış olabilirim diye düşündüm. Benden kim ne istiyordu, neyin intikamını alıyorlardı?

"Bunu bana kim, neden yapıyor?"

İçimden geçen soruyu, dışa vurmuştum cevap almak istercesine. Gözlerim notta yazılanlardaydı. Notta yazılanları okumamızın üzerinden dakikalar geçmişti. Bizse boş mezardan uzaklaşıp, dinlendiğimiz o ağaca tekrar yaslanmış, birbirimizin sessizliğini dinliyorduk.

"Bilmiyorum." dedi Alaz sesine yansıyan öfkesiyle. "Bilmiyorum ama öğrenmek için elimden geleni yapacağım."

"Biri benimle eğlenmek istiyor olamaz, değil mi? Böyle bir şaka olmaz. Karşımdaki kişi her kimse, benimle bir derdi var. Bana bir bedel..." derken ses tonum aklıma gelen şeyle iyice yavaşlamıştı.

"Arden?"

"Bedel..." diye fısıldadım.

'Herkes bir bedel ödeyecek. Bu cümlemi asla unutma Arden." diye haykırdı arkamdan. "Hatta ilk senden başlayacağım.'

"Arden ne oluyor?"

"O gece..." derken gözlerim irice açılmıştı. "Alaz o gece.."

"Evet?"

Alaz'a baktığımda kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"O gece Leyal bana demişti ki, 'Herkes bir bedel ödeyecek. Bu cümlemi asla unutma Arden. Hatta ilk senden başlayacağım.' Bu..." deyip sustum. Sesimde şüphe vardı, farkındaydım. "Bu olabilir mi?"

"Sen Leyal yaralı dememiş miydin?"

"Evet, hatta..." dedim hafif bir kekelemeyle. "Hatta baygındı. Kaçırıldı o. Sinirle söylediği bir şeydi, değil mi? Öfkeyle söylemişti. Biz de söyleriz. Sinirlenince her insan boşa tehditler savurabilir. Bu normal değil mi? Benim bu cümlenin altında bir şey aramam saçmaydı."

"Dur Arden! Bir nefes al." Kısa bir an sessiz kaldı. Düşünceliydi. "Bilemeyiz. Biri cidden büyük bir oyun oynuyor, belli. Ama kaybolan kişi Leyal. Yaralanan da. Bilmiyorum. O seninle kavga ederken, senin onu bıçaklamanı nasıl düşünebilirdi ki? Ya da senin polise haber vermek yerine, iki kişi gibi yaşayacağını... Tüm bunları tahmin ederek mi oynadı bu oyunu? Bilmiyorum. Onun yapma ihtimali çok düşük. Bunu yapan kişi her kimse, tüm ihtimalleri göze almış olmalı."

"Sen Leyal'i hiç görmedin, değil mi?"

Kafasını olumsuz anlamda salladı.

Ben de o gece hayatımda ilk ve son kez görmüştüm Leyal'i. O gece içimden gördüğüm kişi kardeşim olamaz, diyordum. Fakat asıl o gece gördüğüm kişiydi kardeşim. Daha önce gördüğüm Leyal, bambaşka biriydi. O değildi.

"Artık gidelim mi buradan? Burada yapacak bir işimiz kalmadı."

Alaz'ın sorusuyla kafamı olumlu anlamda sallayarak ayağa kalktım. Alaz kenara bıraktığı gömleğini üzerine geçirerek 'Leyal Atlas' yazılı tahta parçasını aldı ve bir kenara fırlattı.

"Bıçağı ne yapacağız?"

"Bilmiyorum... Bu notu yazan, bizim onu almamızı istiyor olabilir. Ne yapacağını bilmiyoruz. Burada bırakmak ve hiç dokunmadan tekrar gömmek daha doğru olabilir."

Başımı salladım. Haklıydı. Fakat emin değildim. Çünkü bıçağın üzerinde benim parmak izlerim zaten vardı. Yine de yapacak başka bir şey yoktu. O bıçağı almak istemiyordum.

Dakikalar sonra Alaz bıçağın üzerini örtmüş ve cebinden çıkardığı mendille kazma aletlerinin üzerindeki parmak izlerini temizleyip, yine mendil yardımıyla onları aldığımız yere geri bırakmıştı. Şaşkınlıkla ona bakarken konuşmaya başladım.

"Daha önce cinayet işlemiş olabilir misin?"

Alaz tüm ciddiyetiyle bana döndü. Kaşları çatıktı. Birkaç adım atarak tam önümde durdu. Hâlâ ciddiydi.

"Alaz?" dedim şüpheyle.

"Ne?"

Kaşlarım çatılırken yutkundum.

"Niye öyle bakıyorsun?"

"Nasıl bakıyorum?" dedi sessizce.

Ciddi sorusu karşısında ne cevap vereceğimi bilemedim. Aklıma gelen şeyle her zaman yanımda taşıdığım aynamı çantamdan alıp Alaz'a tuttum.

"Böyle."

Alaz dudaklarını birbirine bastırdığında kaşlarımı daha çok çattım. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu. Kendisini daha fazla tutamamış olacak ki, ufak bir kahkaha attı.

"Ne? Ne gülüyorsun?"

"Daha önce cinayet işledim desem inanacak gibiydin. Şaka yapacaktım da, bu ayna ne alaka?" deyip daha çok güldüğünde gözlerimi devirdim.

"Senin sorun karşısında bence gayet mantıklı bir cevaptı."

Alaz gülmeye devam ederken, ben de durmuş onu izliyordum. Onu ilk kez böyle görmüştüm. Daha önce de gülüşüne şahit olmuştum fakat bu kadar uzun sürmemişti.

"Daha fazla dalga geçmeye devam edecek misin?" dedim sinirle.

Her ne kadar içimden bu görüntüyü izlemek gelse de bu, bana gülüyor olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

"Tamam hadi gidelim." dedi kendisini tutmaya çalışarak.

Biraz yürüdükten sonra Alaz kendisini toparlamış olacak ki, konuşmaya başladı.

"Katil olduğumu söylesem, inanacak mıydın gerçekten?"

Gözlerim onun gözlerini bulduğunda sorunun cevabını ciddi ciddi düşündüm.

"Düşünmeseydim evet. Ama düşününce, bana sebebi bile yokken bu kadar çok yardım eden birinin katil olduğuna inanamazdım."

Alaz'ın yüzünde tekrar bir gülümseme oluşurken, dudaklarını araladı.

"Nasıl baktığımı sorduğumda bana ayna tutmanı hayatım boyunca unutamayacağım sanırım."

Bunu dile getirmesi, yaptığım saçmalığı fark etmeme neden olurken yaşadığım utançla sessizce güldüm. Saniyeler sonra caddeye çıktığımızda Alaz konuyu değiştirmek için bir adım attı.

"Nereye bırakacağım seni?" diye sorduğunda omuz silktim.

"Düşünelim." dedim dalgaya alarak. "Bu gece canım Arden mi olmak istiyor, Leyal mi acaba?"

Alaz üzgün bir ifadeyle bana baktığında burukça gülümsedim. Saçma bir durumun içerisindeydim. Saatlerce dalga geçerek kahkahalarla gülecebilecekleri bir hayatım vardı.

Ve Alaz da bile isteye bu bataklığa giriyordu. Saniyelerce Alaz'ın gözlerine baktım. Bana neden yardım ettiğini anlamıyordum.

"Alaz neden yapıyorsun bunu?"

Araba uzakta olduğu için hâlâ yürüyorduk.

"Neyi?"

"Bugün 'artık biz varız' dedin. Gece gece benim için bu ormandasın. Eğer gerekseydi, tüm geceni benimle burada geçirecektin. Ölsek, kimsenin ruhunun duymayacağı bu lanet yerde. Neyin içinde olduğumuzu bile bilmiyoruz. Her şeyin planlanmış olup olmadığı meçhul." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Sakinleşmeye çalışıyordum. Kısa bir bekleme anından sonra devam ettim. "O mezarı kazdığımızda bir ceset çıkabilirdi. Bunu yapanlar polise ihbar etmiş olabilirdi. Buraya polisler gelebilirdi. Yakalanabilirdik. Benimleyken, sen her an yakalanabilirsin. Peşimdeki kişi her kimse buraya gelebilirdi ve hâlâ gelebilir. Bir anda önümüze çıkabilir. Şu an belki de buradadır. Bizi dinliyordur. Bana zarar vermek isterken, sana bir şey yapabilir. İhtimaller çok fazla. Neden bunları göze alıyorsun? Neden bu bataklıktan çıkabilecekken kalmak için direniyorsun?"

Alaz sessiz ve ifadesizdi. Uzun uzun baktı gözlerime.

"Bunu neden sorguluyorsun?" 

Sinirli bir nefes verdim.

"Anlamıyorsun çünkü. Ben tek başımayken çok zorlanıyorum, evet. Bu işin içinde yalnızken, kendimi öldürecek raddeye geliyorum. Bu yolun sonu nereye çıkacak, bilmiyorum. Aklıma bir sürü ihtimal geliyor. Leyal ölebilir, ben hapse girebilirim, herkes benden nefret edebilir, Leyal'i kaçıran her kimse bana zarar verebilir... Her şey olabilir. Hangisi olursa olsun, ben acı çekeceğimin farkındayım. Acı, vicdan azabı çekmem için yeterince sebebim varken, hiçbir sebebi olmadan bana yardım eden sana bir şey olursa, benim acım ikiye katlanır, anlıyor musun? Sana bir şey olursa, ben onun altından nasıl kalkacağım? Bunu hiç düşünüyor musun? Bak çok teşekkür ederim, senin bu yaptığını kimse yapmazdı. Çok teşekkür ederim. Ama dur artık!"

Gözlerim dolmaya başladığında gökyüzüne bakarak derin derin nefesler aldım. Daha sonra bakışlarımı tekrar Alaz'a çevirdim.

"O notta yazılanlar... 'Hazır olun' yazmış Alaz. İkimize de bir bedel ödetmek istiyor. Niyeti bu. Ama ben bunu istemiyorum. Benim yüzümden  senin zarar görmeni istemiyorum. Tüm bu yaşananlardan çok uzaksın, ama içindesin. Bunu istemiyorum. Benim için dediğimi yap ve artık bana yardım etme. Başta iyi bir fikir gibi geldi ama bu geceden özellikle de o nottan sonra her şey değişti. Sen benim yüzümden zarar görürsen, bir de bunun vicdan azabının altından kalkmak zorunda kalacağım. Bana bunu yapma. Lütfen..."

"Arden.." dediğinde durup tüm vücudumla ona döndüm.

O da adımlarını durdurmuş ve bana bakıyordu.

"Git Alaz!" dedim sol gözümden bir damla yaş akarken. "Bana yardım etme. Bu gece son olsun. Çık git hayatımdan. Benim senin yardımına ihtiyacım yok. Bugüne kadar baş ettim, bundan sonra da yapabilirim."

"Hayır." deyip konuşmasına devam edecekken bağırarak sözünü kestim.

"Evet! Neden anlamak istemiyorsun? Seni artık hayatımda istemiyorum!"

Bunu söyledikten sonra kalbime giren sancıyla baş edebileceğimden emin değildim. Kendimi tuttum ve daha fazla ağlamamak için yutkundum. Onun zarar görmesi bana bundan daha çok acı verecekti, biliyordum. Onu hayatımdan çıkarmaya mecburdum.

Alaz'ın gözlerindeki hayal kırıklığına şahit olmak canımı daha fazla acıtırken, daha fazla beklemeyip yürümeye devam ettim. Onun beni görmediğinden emin olduğumda gözyaşlarımı serbest bıraktım. Ona bunu yapamazdım. Benim hatalarımın bedelini ona ödetemezdim.

Sadece birkaç dakika sonra kolumu tutan elle irkildim. Alaz beni kendisine çevirdiğinde hızlıca gözyaşlarımı sildim ve gözlerimdeki hüznü saklamaya çalıştım.

"Gitmiyorum!" diye bağırdı. "Bunları bana dün söyleseydin eğer, 'ne hâlin varsa gör' der ve bir an bile düşünmeden seni bırakır, giderdim. Ama bu geceden..." dedi ve beni taklit ederek ekledi. "Özellikle de o nottan sonra her şey değişti. Bırakmayacağım! Bu gece yaşadıklarına şahit oldum ve ben seni onlarla yalnız bırakmayacağım. Sen ne söylersen söyle, bu saatten sonra benden kurtuluşun yok Arden Kaner!"

"Neden işte neden?" Bu sefer daha yüksek bir sesle bağırmıştım. "Kendi hayatını niye mahvetmek istiyorsun?"

"Benim hayatım çoktan mahvoldu! Benim düşünebileceğim bir hayatım yok, anlıyor musun? Yok!"

Boş caddede ikimizin de bağırışları yankılanırken, sakinleşmeye çalıştım.

"Mecbursun." dediğimde ses tonumu azaltmıştım. "Artık beni kendi hâlime bırakmaya mecbursun."

"Bu cümleyi söylerken, beni ikna edebileceğine inanarak mı söylüyorsun gerçekten?"

"Alaz oyun oynamıyoruz. Neden anlamak istemiyorsun? Bu bataklığa benim tüm ailem düşebilir. Hiçbirini kurtaramayabilirim, ama sen gidebilirsin. Seni kurtarabilirim."

"Senden beni kurtarmanı isteyen kim?" dedi sinirle. "Ben senin yanına güllük gülüstanlık bir hayatın içinden gelmedim. Ben zaten bir bataklıktaydım. Senin yanına başka bir bataklıktan geldim ve gitmeyi de düşünmüyorum. Asıl sen neden anlamak istemiyorsun?"

"Korkuyorum çünkü!" Ses tonum yine yükselirken, iç çektim. "Kendi bataklığına alışmış olabilirsin ama benim bataklığımda boğulursun Alaz... Ve ben bunu kaldıramam."

Sonlara doğru sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Bu da iyice yorulduğumun kanıtıydı.

"Gidelim... Bunları yarın konuşuruz. Bugün yeterince yoruldun, hadi."

Alaz bunu söyleyip yürümeye başladığında arkasından bakarak bıkkınca bir nefes verdim ve onun peşinden ilerledim.

Onun bu inadı karşısında onu ikna edebileceğime artık inanmıyordum fakat yine de ona zarar gelmesini istemiyordum. Erteleyebilirdim ama vazgeçmeyecektim. O pes etmiyordu, ben de pes etmeyecektim.

Kısa bir sürenin ardında araba göründüğünde rahatladığımı hissettim. Alaz bu konuda haklıydı. Bugün çok yorulmuştum. Gözlerim acıyordu ve bir an önce dinlenmek istiyordum. Saniyeler sonra ikimiz de arabaya bindik ve Alaz arabayı çalıştırdı. Hiç konuşmadan oradan ayrıldığımızda ben başımı koltuğa yasladım ve gözlerimi kapattım.

Yazarın anlatımıyla.

Alaz arabayla ilerlerken aklı Arden'in söylediklerindeydi. Fakat onun haklı olup olmadığını değil, onu yanında kalmaya nasıl ikna edeceğini düşünüyordu. Karşısındaki o kız da fazlasıyla inatçıydı. Ne yapacağını bilmiyordu ama Arden'i bırakmayacağına emindi.

Arden'i bu saatte annesine götüremeyeceğini düşünerek abisinin evine doğru ilerliyordu. Yine de Arden'e sorma gereksinimi duyarak dudaklarını araladı.

"Nereye gitmek istiyorsun? Asrın'a götürüyorum. İstemiyorsan, kendi evine götüreyim."

Gözleri yoldaydı. Cevap alamayınca  Arden'e kısa bir bakış attı. Uyumuş olduğunu fark edince kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Bakışlarını tekrar yola çevirirken şimdi ne yapacağını düşünmeye başladı. Uyandırmalı mıydı?

'Leyal'in evine varınca uyandırırım' diye düşünerek sustu ve yola devam etti. Ara ara Arden'e kısa bakışlar atmayı ihmal etmezken, düşünceliydi. Dakikalar sonra Leyal'in evinin önüne geldiler ve Alaz arabayı durdurdu. Kafasını geriye yaslayıp derin bir nefes aldı ve sonra bakışlarını Arden'e çevirdi. Hâlâ uyuyordu. Uyandırmak yerine onu izlemeye başladıktan birkaç dakika sonra ne yaptığının farkına varmış olacak ki doğruldu ve kısık bir sesle Arden'e hitaben konuşmaya başladı.

"Arden? Uyan hadi... Geldik."

Arden memnuniyetsiz bir ifadeyle, anlaşılmayan bir şeyler mırıldanarak, yüzünü camdan taraf çevirip uyumaya devam edince Alaz gülümsedi. Onu bu şekilde ve bu saatte eve götürürse, açıklayamayacağının farkında olduğu için arabayı çalıştırdı ve oradan uzaklaştı. Çok kısa bir süre sonra kendi evinin önünde arabayı durdurup, aşağı indi. Arabanın önünden geçerek, yandaki yolcu koltuğunun kapısını açtı ve uyandırmamaya dikkat ederek Arden'i usulca kucağına aldı.

Arabayı zar zor kilitledikten sonra evine doğru yürümeye başladı. Kapının önüne geldiğinde kapıya yaslandı ve insanüstü bir çabayla cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. Daha sonra kucağındaki Arden'le birlikte eve girip ardından, ayağıyla kapıyı kapattı. Ağır adımlarla kendi odasına doğru yürüdü. Kapıya ulaştığında, açtı ve içeri girdi. Ardeni yavaşca kendi yatağına bıraktı. Ayakkabılarını çıkarıp kenara bıraktıktan sonra pikeyle üzerini örttü ve yatağın yanında yere oturup Arden'i izlemeye başladı.

"Seni bırakamam.." diye mırıldandı birkaç dakika süren düşünme sürecinin hemen ardından. "Çünkü seni anlıyorum. Bunu sana daha önce de söylemiştim. Keşke sana anlatabilsem... Ama senin de farkında olduğun gibi, buna cesaretim yok. Şimdiye kadar hiç kimseye anlatmadım. Benim varlığımı bilen çok fazla insan yok ama bilenler için de benim geçmişim boş sayfalardan ibaret. Senin için de öyle, biliyorum. Fakat yapamam. Sadece sana yardım etmek istediğimi bil, yeter. Buna engel olma lütfen. Ben pes etmeyeceğim Arden, ama bu konuda sen pes et. İnat edip yorma beni, olur mu?" 

Birkaç dakika daha öyle durduktan sonra Alaz usulca ayağa kalktı ve dolabına yöneldi. Giyebileceği rahat kıyafetler aldıktan sonra Arden'e son bir bakış atarak odadan çıktı.

___

Arden'in anlatımıyla.

Gözlerimi araladığımda kafamda her şeyin oturması için kendime zaman tanıdım. Bakışlarımı bulunduğum odada gezdirdiğimde bu odanın bana ait olmadığını fark ettim. Şaşkınlıkla doğrulurken etrafı inceledim. Oda tanıdıktı. Daha önce gelmiş olduğum bu oda Alaz'a aitti. Peki benim burada ne işim vardı? Üzerimdeki pikeden kurtularak ayağa kalktım ve odadan çıktım. Ev sessizdi. Ağır adımlarla salona doğru yürümeye başladım.

Salondaki büyük koltukta gördüğüm görüntüyle durdum. Alaz bir elinin başının altında koymuş bir pozisyonda uyuyordu. Saçları dağılmış ve bir kısmı alnına dökülmüştü. Durup onu izlediğimi ve yüzümdeki gülümseyi fark ettiğimde kendimi toparlayarak oradan ayrıldım. Gitmeliydim. Neden burada olduğumu, sonra konuşacaktım.

Evin içinde dolaşıp banyoyu bulduğumda içeri girip rutin işlerimi hallettim ve kendime çeki düzen verdim. Üstüm başım toprak olmuştu. Lavaboda elimden geldiğince üstümü temizlemeye çalışmıştım ama yine de biri beni böyle görse, açıklayamayacak durumdaydım.

Mutfağı bulduktan sonra kısa bir süre içerisinde Alaz için kahvaltı hazırladım. Zar zor kâğıt ve kalem bulduktan sonra bir not yazdım.

'Her şey için teşekkür ederim. Afiyet olsun.'

Notu masaya bıraktıktan sonra sessiz olmaya çalışarak Alaz'ın odasına gittim. Ayakkabılarımı alıp, giydikten sonra evden çıktım. Alaz benim için kimsenin yapmayacağı şeyleri yapmıştı. Kendimi ona borçlu hissediyordum. Özellikle dün olanlardan sonra. Daha fazla borçlanmak istemediğimi hatırlayınca sıkıntılı bir nefes verdim. Ne yapıp edip, onu ikna etmem gerekiyordu.

On beş dakika kadar sonra Leyal'in evine vardım. Yol boyunca kafamda çözümler üretmeye çalışmıştım ama hiçbir ikna etme yolu bulamamıştım. Moral bozukluğuyla oflayarak telefonumu çıkardım. Şarjımın bittiğini ve kapandığını görünce, onu çantama attım ve Leyal'in telefonunu çıkardım.

Saatin 7:52 olduğunu görünce umutlanmıştım. Bu saatte uyanık olduklarını sanmıyordum. Evin anahtarını çıkarıp kapıyı açtım ve sessiz olmaya çalışarak eve girdim. Fakat Asrın'ın ve Dark'ın salonda olduklarını fark edince korkuyla irkildim.

"Sen burada mıydın?" diye Asrın'a sorumu yöneltirken elimi kalbimin üzerine götürdüm.

Asrın soruma aldırış etmeden beni baştan aşağı süzdü kaşlarını çattı.

"Ne bu hâlin?"

Gözlerimi devirdim.

"Sen bana karışmayı bırakmıştın diye hatırlıyorum."

Ayağa kalktı ve gelip önümde durdu.

"Ne bu hâlin?"

"Seni ilgilendirmez." dedim sinirle.

Ona böyle davrandığımda kendime de öfke duyuyordum. Kendimi Leyal gibi hissediyordum. Ama yine de birinin bana karışıp, yasaklar koyması alışık olmadığım bir durumdu ve bunun olmasını istemiyordum. Yanından geçip gidecekken kolumu sertçe tutup geri çekti ve önünde durmamı sağladı.

"Ne bu hâlin?" dedi dişlerini sıkarak.

"Asrın seninle anlaşmıştık. Rahat bırak beni."

"Umarım beni bir kez daha sinirlendirmezsin Leyal." dedi eli hâlâ kolumu sıkarken. "Umarım."

Birkaç saniye daha ürpertici bakışlarını bana attıktan sonra kolumu sertçe bırakıp, Dark'la birlikte evden çıktı. Sinirli bir nefes verip odaya geçtim. Kıyafetlerimi hazırlayıp banyoya geçtim. Üzerimdekleri çıkarıp sıcak suyun altına girdiğimde aklım hâlâ dün olanlardaydı. Bir yandan ödeyeceğimiz bedeli, bir yandan da Alaz'ı o bedelden nasıl koruyacağımı düşünüyordum.

___

Kahvaltıyı hazırladıktan sonra Asrın gelmeden bir şeyler yiyeyim diye sofraya geçip oturdum. Çayımdan bir yudum alırken, kapı açılıp kapandı ve ben Asrın olduğunu anladığım için gözlerimi devirdim. Odasına gitmiş olacak ki, mutfakta hâlâ benim dışımda kimse yoktu. Birkaç dakika sonra ablam içeri girince boğazımı temizleyerek konuştum.

"Günaydın."

Bakışlarını kaçırdı.

"Günaydın." diye karşılık verdikten sonra geçip oturdu.

İçimde gülümseme isteği uyansa da bu isteğimi bastırmıştım. O çayını doldururken kapının zili çaldı. Kaşlarımı çatarak kalktım. Ablam kalkacakken onu durdurdum ve mutfaktan çıkıp kapıya yöneldim. Bu saatte buraya kim gelmiş olabilirdi?

Kapıyı açtığımda hiç tanımadığım bir adamla karşılaştım. Orta yaşlı olduğunu düşündüğüm fakat daha genç görünen karizmatik bir adamdı. Ben merakla kaşlarımı çatarken, onun da bakışlarında öfke vardı. Bu, benim onu daha da merak etmeme neden olmuştu.  Arkamdan ablamın sesini duyunca gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

"Baba!" demişti ablam.

Doğru anladığımdan emin olmak için arkamı dönüp ablama baktım. Gözleri o adamdaydı. O sırada Asrın odadan çıktı ve bakışları o adamı buldu.

"Baba?" diye sorarcasına konuştuğunda  şaşkınlığı yüzünden belliydi.

Ama en şaşkın olanı bendim. Hayatımda hiç görmediğim bir adam vardı karşımda ve ben abimle ablamın ona seslenmesi sonucu o adamın benim babam olduğunu öğreniyordum.  Bakışlarımı tekrar Sinan Atlas'a çevirdim. Asrın'la ablama bakıyordu. Ben bakınca gözleri tekrar beni buldu. Biyolojik babamla, beni tanımadan hayatımı mahveden adamla bu şekilde tanışacağımı nereden bilebilirdim ki?

____

Tekrar selam! <3

Bölüm nasıldı?

Beğendiyseniz, en sevdiğiniz kısım?

ÖNEMLİ AÇIKLAMA!

Arkadaşlar çok özür dileyerek, bir şey söyleyeceğim. Ben bir bölüm daha yayımladıktan sonra kitabı askıya alacağım. Uzun bir süre yazmayacağım. Neden diye sorarsanız, aşırı derecede yorgun hissediyorum. Biliyorsunuz ki, artık dersler de olacak. Üstelik online değil. İyice yoğunlaşacağım anlayacağınız. Ruhsal yorgunluklarımdan bahsetmeyeyim bile. Yani birazcık içime kapanmaya ve kafamı dinlemeye ihtiyacım var. Biraz kendim olmalıyım, başka karakterlerin dünyasına girmeden, yalnız kalmalıyım. Sadece bir süre. Beni anlayacağınızı umuyorum. Hem zaten sizin de dersleriniz oluyor. Öyle fazla zaman ayıramayabilirsiniz okumaya. Ayrıca biliyorsunuz ki, Araf'ı fazla okuyan da yok. Okuyanların çoğu hayalet gibi davranıyor maalesef. O yüzden böylesi, kitap için de belki daha iyi olabilir. Tekrardan çok özür dilerim. Beni anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.

Bu arada Rüzgâr'ın Gölgesi isimli kitabımı düzenlediğim için daha rahat önerebilirim. Konusunu bırakıyorum buraya. Vaktiniz olur ve ilginizi çekerse, beklerim.

"Düşünsenize, sosyal medyada biriyle sevgili oluyorsunuz ve onu gerçekten çok seviyorsunuz. Öyle ki, fotoğraflarına bakmak sizin en güzel alışkanlığınız haline geliyor. Sonra bir gün siz evinizden taşınmaya karar veriyorsunuz ve yeni evinizde karşı daireden çıkan kişinin sizin sevgiliniz olduğunu görüyorsunuz. Yani sosyal medyada ki sevgiliniz sizin yeni komşunuz. Ama ne garip ki o sizi tanımıyor. Şöyle ki, onun kız kardeşi sosyal medyada onun ismi ve fotoğraflarını kullanarak sizinle sevgili olmuş.(nedeni kitapta) O da bunu öğrenince kardeşini satmamak için tanımasa da sevmese de sizin sevgiliniz gibi davranıyor. Gerçekleri öğrendiğinizde ne tepki verirdiniz. Peki ya Yağmur ne tepki verecek? Merak ediyorsanız Rüzgâr'ın Gölgesi adlı kitabımı okuyun derim. İnşALLAH beğenirsiniz ^^ "

İnşALLAH çok konuştuğum için bunalmamışsınızır. Öyleyse, kusura bakmayın lütfen. <3

Sol alt köşedeki yıldızı aydınlatalım?

Görüşmek üzere. <3

Continue Reading

You'll Also Like

2.2K 1.1K 26
O, Çocukların Kabusu... Çocukken Geçirdiği Bir Hastalık Yüzünden Kimsenin Sevmediği Bir Yaralı Bir Adam... O, Gece ... Hastalığını Yenebilecek mi?
882K 61.3K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.2M 81.5K 58
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
743K 33.1K 19
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...