İntikamın Notaları

By nedra89

2.1K 210 10

Deniz düştüğü bataklıktan çıkamayan bir adam. Kendi bataklığında tutunabildiği tek şey intikam. Geriye bir te... More

İlk Söz
İki Karar
Başlangıç
Dans Eden Şeytan ve İlk Hata
Şarkı Söyleyebiliyorsan Yaşıyorsun Demektir
Uyanıyoruz
Beklentiler ve Sonuç
Yok Artık
Çalınan Öpücük
Bizim Duvarlarımız ve Balyoz
Bataklıktan Çıkan Kedi
Kaybolan Aile
Bana Söylediğin İlk Söz

Dünyanın Tüm Sessizlikleri

129 14 2
By nedra89

Deniz

"Ne arıyorsunuz lan siz burada?" Şaşkınlığım geçince bağırmaya başlıyorum.

"Şey abi geçerken seni de alalım dedik de" diye başlıyor Emre. İçeriye ölümcül bir sessizlik çöküyor. Herkes şaşkınlık içinde. Beynim o kadar hızlı çalışıyor ki neredeyse sesini duyuyorum.

"Neyse biz gidelim Deniz seni bekleriz evde." diyor Arda. Her zamanki gibi olayın ciddiyetini anlamış durumda. Diğerlerini peşinden sürükleyip çıkıyor.

Yavaşça koltuğa yeniden oturuyorum. Ne diyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yok. Sessizce bekliyoruz. Kafam önüme eğik düşünüyorum. Hiç bunu beklemiyordum.

Açıkçası bu saçma plana başlarken Melodi ile yatacağım hiç hesaplamamıştım. Kaldı ki onu hamile bırakmak... Elim kolum bağlanmış bir biçimde oturuyorum.

Kafamı çevirip ona bakıyorum. Yüzü daha da beyazlamış duruyor. Ne demem gerek şu an ne demem gerek?

O sırada uzun zamandır sesini çıkarmayan dostum yani şeytanım benimle konuşmaya başlıyor. Bundan daha güzel bir fırsatımın olamayacağını tekrarlıyor. O adamın canını daha da yakmak için önemli bir fırsat. Melodi'nin beni babasına yanaştırması için en büyük olanak. Bir bebek... Bir varis. Melodi'nin varisi... Şirkete giden en kısa yol.

"İyi misin?" diye soruyorum. Başını hayır anlamında sağa sola sallıyor. Tabii ki iyi değil ne saçma soru. Nasıl iyi olabilir ki?

Dükkânın içinde sessizce bekliyoruz. " Aç mısın?" Diye soruyorum. Gerçekten çok akıllıca Deniz. Kadın sana hamile olduğunu söylüyor cevabın aç mısın.

Kafasını yeniden sağa sola sallıyor. Ne demem gerektiğini düşünüyorum. İki şeyden eminim birincisi ben hiç bir şey yapmadan, hayat benim intikam planımı benim yerime yapıyor. İkincisi ne olursa olsun bana çizdiği yoldan vazgeçmeyeceğim. Asla ve asla... Kimin üzerine bastığımı önemsemeden ve nereye yürüdüğüme bakmadan sadece ilerleyeceğim. Çünkü ilerlemezsem başka yapacak bir şeyim kalmayacak... Hayatta kalmak için yürüyeceğim. Kalbimin içindeki yangınları söndürmek için. Uyumak için.

"Ben senden bir şey beklediğim için gelmedim. Sadece haberin olması gerektiğini düşündüm" diyor Melodi. Sesi güçlü çıkıyor. Ama ona baktığım anda bunun yalan olduğunu görüyorum. Gözleri yorgun ve umutsuz bakıyor.

"Bak, bana gidelim. Oturup ne yapacağımızı konuşalım. Olur mu?" diye soruyorum. Kafasını sallıyor. Dükkânı kapatıyorum ve çıkıyoruz. Hava serin, güzel bir eylül akşamı. Sokaktan geçen arabaların ve insanların sesleri altında bile aramızda korkunç bir sessizlik var. Birbirimize bakıyoruz. Kısa kollu tişörtünden çıkan zayıf kollarında bakıyorum. Küçük omuzlarına ve incecik beline… Çok zayıflamış onu görmeyeli çok zayıflamış.

Ana yola çıkıyoruz ve otobüs durağına ilerliyoruz. Daha önce otobüse binmediğine eminim. İlgilenmiş biçimde çevresini inceliyor. Otobüsü beklemeye başlıyoruz. Normalde eve yürüyerek giderim ama Melodi'nin yürüyecek hali yokmuş gibi duruyor.

Otobüs geliyor ve biniyoruz. Binince şaşkınlıkla bana bakıyor anladığım kadarı ile ne yapacağını bilmiyor. Gidip oturmasını işaret ediyorum ve ücreti ödüyorum. Gidip yanına oturuyorum. Akşamın erken saatinde olmamıza rağmen otobüs bir hayli tenha.

İki durak sonra inip yürümeye başlıyoruz. Melodi etrafını inceliyor. O sabah kalkıp buradan uzaklaşırken buraları inceleyecek vakit bulamamış olmalı. Sessizliğimizi hiç bozmadan evime geliyoruz. Kapıyı açtığımda sigara dumanı ile karşılaşıyorum. Bizim salakların evde olduğunu unuttum. Yüzümü buruşturuyorum.

"Abi ne oldu o kız kim?" Diye bağırıyor içerden Emre. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri giriyorum. Melodi de beni takip ediyor. Emre tam yeni bir soru soracakken Melodi'yi görüp susuyor. Salonun ortasına masa kurmuş beni bekliyorlar. Bu gece rakı içelim diye konuşmuştuk.

"Biz gidelim" diye ayağa kalkıyor Arda.

"Oturun lütfen benim yüzümden neşenizi kaçırmayın" diye cevap veriyor ve gülümsüyor. Güzel yüzü aydınlanıyor. Aptallaşmış biçimde yüzüne bakıyorum. Sonra gözlerimi yüzünden çekiyorum ve bizimkilere bakıyorum onlar da aptallaşmış biçimde Melodi'ye bakıyor. Bu kadının gülümsemesi kesinlikle yasaklanmalı. Sinirle suratlarına bakınca toparlanıyorlar. Kemal hemen kalkıp içerden sandalye getiriyor. Masanın yanına koyuyor.

"Gel otur" diyor. Melodi gülümseyip oturuyor. Kemal iyice salaklaşmış bir ifade ile Melodi'nin yanında dikiliyor. Arda uzanıp Kemal'i çekiştiriyor. "Otursana lan"

Kemal onaylayıp oturuyor. Ben de Melodi'nin yanına oturuyorum. Herkes susup Melodi ve bana bakıyor. O sırada sessizliği tabii ki geri zekâlı Emre bozuyor.

"Yenge aç mısın?"

Yemin ederim kafasını koparacağım pezevengin. Salak herif. Melodi'nin gözleri büyüyor. Ben daha ağzımı açamadan Arda "Salak salak konuşmada bir tabak daha getir. Gerzek herif." diyor.

O sırada daha da garip bir şey oluyor. Melodi gülmeye başlıyor. Önce küçük seslerle sonra kahkahalarla. Herkes şaşkınlıkla ona bakıyor. Sonra yavaşça Emre de gülmeye başlıyor. Nasıl oluyor bilmiyorum odadaki tansiyon düşüyor ve herkes rahatlıyor.

"Olur, yerim" diyor Melodi kahkahalarının arasında. Sonra bana dönüyor "Özür dilerim son birkaç gündür moralim bozuk da birden rahatladım."

"Önemli değil yenge olur öyle" diye cevaplıyor Emre.

"Emre!" diye uyarıyorum.

"Taam lan ne dikeliyorsun Allah Allah. " Diye homurdanıp mutfaktan tabak getirmeye gidiyor.

"Sen bakma ona hep böyle patavatsızdır o salak" diyor Arda. Sonra masanın üzerinden elini uzatıyor. "Ben Arda, içeri giden geri zekâlı Emre, şuradaki tüm dünyayı kaplayan da Kemal."

"Niye öyle diyon abi ayıp oluyo ama" diye homurdanıyor Kemal.

"Ben de Melodi" diye cevaplıyor Melodi.

"Yenge burası için pek asortikmiş ismin" diye bağırıyor Emre içerden.

"Lan, Emre'cim sen niye susmuyorsun acaba?" Diye bağırıyor Arda. Ve bana bakıyor. Melodi ismini söylediği anda kim olduğunu anladığını biliyorum. Soru sorarcasına bana bakıyor kafamı şimdi olmaz diye sağa sola sallıyorum.

"Yenge bu herif senin yüzünden mi bir aydır öküz gibi içiyor?" Bu sırada Emre geri dönüp yavşak bir sırıtışla soru sorarken Melodi'nin önüne tabağını koyuyor.

Tamam, bu kadar yeter ayağa kalkıyorum. Emre'yi ensesinden yakalayıp mutfağa sürüklüyorum.

"Bir daha yenge dersen yemin ederim kafanı bedeninden ayırırım." Diye hırlıyorum.

Önce korkuyla bana bakıyor. Sonra kendini savunmaya geçiyor "Abi ne deyim. Kız gelmiş sana hamileyim diyor. Ne deyim sen söyle o zaman."

"Hiç bir şey deme. Allah Allah konuşmak zorunda mısın? Bak valla seni döverim Emre. Şaka yapmıyorum ağzını yüzünü dağıtırım."

"Tamam, lan tamam." deyip susuyor. Sonra meraklı gözlerle bana bakıyor "Abi sen ciddi misin bu kızla?"

"Sana ne lan yavşak herif. Git içeri otur" diye cevaplıyorum ve mutfaktan çıkıyorum.

Sessizce yemek yiyoruz. Bir aydır ilk defa bu gece içmiyorum. Bizimkiler de içmiyor. Rakı masada beklerken atıştırıyoruz. Ve ilginç bir biçimde Melodi masada ne varsa hepsinden tabağına doldurup yemeye başlıyor. Neredeyse Kemal'le aynı hızda yemek yiyorlar. Bu kadar yiyen bir kadın daha önce gördüğümü sanmıyorum. Nasıl bu kadar zayıf olabilir ki?

Yemek boyunca Emre salak salak konuşup Arda ile atışıyor. Yemek bitince Arda'nın zorlaması ile ayaklanıyorlar ve Melodi yeniden tedirginleşiyor.

"Biz gidelim memnun olduk" diye diğerlerini sürüklüyor Arda.

"Görüşürüz" diyor Kemal.

"Yenge görüşürüz." Diye bağırıyor Emre.

"Emre" diye hırlıyorum evden uzaklaşırken neşeyle el sallıyor pezevenk.

Melodi

Sinirli biçimde koltukta oturuyorum. Deniz sessiz bir biçimde öne salonun ortasındaki masanın üzerini topluyor sonra da masayı kaldırıyor. Sonra içerden iki kupayla geliyor ve birini bana uzatıp yanıma oturuyor.

Elimdeki çaya bakıyorum. Deniz'in arkadaşları gidince aramızdaki o rahatlık bozuluyor. İçeri korkunç sessizliğimiz çöküyor. Sanki tüm dünya bizim için susuyor gibi öyle sakin ve sessiz.

Bana bakıyor. Gözlerinin ne kadar güzel olduğunu düşünüyorum. Ne kadar güzel olduklarını tam olarak hatırlayamıyormuş gibi bakıyorum bir kere daha. Neden bu şekilde olmak zorunda tanrım neden?

Arkadaşları ile karşılaşmam, hiç bozulmayan sessizliği, bu ev ve bebek. Kendimi daha da kötü hissetmeye başlıyorum.

"Pekâlâ, ne yapmak istiyorsun?" diye soruyor. Buraya gelip bombayı bıraktığımdan beri kötü hiçbir şey söylemedi. Daha doğrusu hiç bir şey söylemedi. Bebek benim mi diye sormadı bile. Hoş ona geldiğime göre bebeğin onun olduğunun farkında.

"Ben... Bilmiyorum senin bir fikrin var mı?"

Uzun bir sessizlik daha çöküyor. Zaman geçip gidiyor. Saatime baktığımda saatin on ikiyi geçtiğini görüyorum. Anneme Ata'da kaldığımı söyledim. Açıkçası nerede olduğumu bildikleri sürece cehennemin dibinde kaldığımı söylersem kimse umursamaz. Sanırım olayın temel noktası asla kaçmamam.

Beklemeye başlıyoruz. Giderek günün heyecanı ve yorgunluğu üzerime çöküyor. Ne yapacağımı bilemiyorum. Ve arkama yaslanıp gözlerimi kapatıyorum.

"Çok yoruldum" diye mırıldanıyorum.

"Bu konuyu konuşmamız gerek." Diye fısıldıyor. Evet, bu konuyu konuşmak zorundayız. Ama konuşmadan hoşlanmak zorunda değilim. Burada olmaktan hoşlanmak zorunda da değilim. Konuşmanın gideceği yerden de vermek zorunda olacağım karardan da hoşlanmak zorunda değilim. Gözlerimi açıp ona bakıyorum. Söylemek istemediğimi dile getiriyorum hem ona hem kendime.

"Konuşacak bir şey yok aslında. Neden buraya geldim ona bile emin değilim. Bebeği öğrendiğimde korktum sanırım. Ne yapacağımı bilmiyordum ama şimdi biliyorum. Bu sessizlikte ne yapmam gerektiğini daha iyi anlıyorum. Bebeği aldıracağım.... Ben kalkayım." Deyip ayağa kalkmaya yelteniyorum. Ama hafifçe omzuma bastırarak kalkmamı engelliyor.

"İstiyor musun?" Diye soruyor.

"Ne?"

"Diyorum ki bebeği istiyor musun?" Bir kere daha soruyor.

"Ben... Bilmiyorum. Bunu düşünmek istemiyorum. Bir şeyi değiştirir mi?" Cevap ver bana diye bağırmak istiyorum. Bir şey değişir mi? Çocuğu ne yapacağım. Babamdan nasıl kaçacağım. Her yer onun adamları ve medyayla doluyken. Kaçabilecek hiçbir yerim yok. Söyle bana bir şey değişir mi?

Bebeği düşünmek istemiyorum diyorum içimden. Bebek olduğunu düşünmek istemiyorum. Canlı olduğunu düşünmek istemiyorum. Hayatımda ilk defa beni koşulsuz sevecek bir canlıyı düşünmek istemiyorum. Onun seninle bir ilgisi olduğunu düşünmek istemiyorum. Sorma bana… Bana sorma.

"Eğer istiyorsan..."diye başlıyor ve yüzüne bakıyorum. Fark ediyorum ki onu görmediğim bir ay boyunca gözlerinin altında benimkine benzeyen halkalar belirginleşmiş. Yüzü incelmiş ve gözlerinde eski kini yok. Sözlerinin devamının gelmesini bekliyorum sessizliği beni delirtiyor.

"Eğer istiyorsan neden doğurmuyorsun?" diye soruyor. Gözlerimi kısıp ona bakıyorum.

"Doğurunca ne olacak? Bebeğe bakamam, ailem kabul etmez. Gidebilecek bir yerim yok. Kendime ait tek bir çöpüm bile yok. Tam olarak bebekle ne yapmam gerek? Bir fikrin var mı?"

Gözlerini kapatıyor ve sessizlik tüm dünyamızı kaplıyor. Sanki gelecek olana beni hazırlayabilirmiş gibi. Tüm dünyanın sessizlikleri aramıza giriyor. Nefes alamıyorum.

"Evlenelim o zaman" diye fısıldıyor ve sessizlik yırtılıyor.

Hadi canım....

Continue Reading

You'll Also Like

95.5K 5.5K 33
TAHASSÜR Cihan ve Kamerin hikayesi... Yıllar önce birbirine verilmiş sözler... Yıllarca birbiriyle kavuşmayı bekleyen iki insan yıllar sonra tekrarda...
42.8K 960 28
bir gün ansızın babam yanında onlarca siyah takım elbiseli adamlarla gelmişti ben okulu bitirmeyi planlarken o benimle evlilik planları kuruyordu ond...
178K 930 8
1.6M 49.5K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...