wish you back, minsung ✓

By kenyusiimii

481K 42K 59K

yaramızı unutturur, yarayı kapatan aşk yaradan da derin. | othello sendromu, psikolojik More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.4 F' 🤍
Wish You Back 💙
Special Chapter ☆

2.3

13.9K 1.2K 1.3K
By kenyusiimii


***

"Minho?"

Jisung, sessiz evin içinde onu ararken gözlerini etrafta gezdirdi. Şirkete gittiği için bugün Minho evde yalnızdı, döndüğü zaman beraber yemek yer eğlenceli vakit geçirirler diye düşünüyordu ancak ona kapıyı açan bir eşi yoktu ve seslendiği halde ses gelmemesinden korkuyordu.

Elini cebine atıp telefonunu çıkarıp direkt en baştaki sevgilisini aradı ama çalan telefon tam da yanından ses çıkarmıştı. Evin ortasında duran bedeni koltuğun üzerine döndü, birkaç adım ilerledikten sonra arkadan koltuğa eğildi ve ekranda gözüken adı ile telefonu eline aldı.

🤍

Minho onu böyle kaydetmişti.

Normalde Minho telefonuna birilerini kaydetme şekline özen göstermezdi hatta yıllar önce Jisung kendi adını ayarlamıştı ama şimdi değiştiğini görmek ister istemez onu garipsetmişti. Buna sevinemeden kendi telefonundan aramayı kapattı ve iki aleti de kenara bırakarak çantasını omuzunda aşağı indirdi.

Sonra montunu çıkardı.

Onları da telefonların yanına bırakıp ayağına terliklerini geçirdi ve üst kata çıkmaya başladı. Belki de uyumuştu Minho, bu yüzden ses etmiyor olabilirdi. Jisung'un yavaş adımları merdivenleri tırmanırken kulağına su sesleri ulaştı.

Rahatladı.

Eşi evdeydi.

Yine de kontrol etmek için banyoya doğru girip kapıyı açtığında hıçkırarak ağlayan eşini gördüğü gibi nefes alamadı, yine ağlıyordu. Jisung bir an eskiyi düşündü ve kalbi bu üzüntüyü bir daha kaldıramadı.

Minho, duşakabinin içinde yere oturmuş suya karışan gözyaşları ile ağlıyordu ve kendi sesinden açılan kapıyı duyamamıştı bile. Jisung kapıyı kapatıp ona doğru ilerledikten sonra üstündeki kıyafetlerden kurtuldu ve duşakabinin camını açıp içeri girdi.

Minho hissettiği koku ile duraksadı. Eli hızla yanaklarına giderken Jisung yanına eğilip kollarını ona sardı. "Ağlama artık."

Kalbi fazla acıyordu Minho'nun, silip atamıyordu. O bir yılı yok edemiyordu, Jisung'un ağlamalarını unutamıyordu. Biten ilaç kutularını, Innie'yi. Her ikisi ona geçti deselerde Minho için geçmemişti, geçmeyecekti.

"Yapma." dedi titreyen sesi ile. "Yapma Jisung, bana bunları yapma. Ceza ver. Bağır, döv. Bana bir şeyler yap. Ben dayanamıyorum, ben dayanamıyorum."

"Asıl sen böyle yapma."

Jisung sımsıkı sarıldı ona. Tepelerinden akan kaynar su önemli değildi, çıplak olmaları önemli değildi. Sadece umurunda olan Minho'ydu. Elini uzatıp onun kalbinin üstüne koyduğunda attığını hissetti ama onun yükünü hala taşıması acı veriyordu.

"Jisung kalbin beni bu kadar kolay affederken hiç mi acımıyor?"

Kafasını salladı. "Acımıyor. Benim kalbim cidden hiç acımıyor."

Bu sözlerle Minho ona bir kez daha minnettar hissetti. Jisung bu hayatın ona verdiği en büyük şanstı, Jisung olmasa hiçbir şey olamazdı. İlk katıldığı seçmelerde elini tutmasa güç alamazdı.

Yalnız kaldığında yanına gelmese ezilirdi. Onu sevmese ayakta duramaz, duyguları hissedemezdi ve en güzeli. Jisung olmasa böyle güzel bir aileye asla sahip olamazdı.

Grubu, Innie... Hepsi Jisung'un minicik bir elinden tutuşu ile başlamıştı.

Yine ve yine yanındaydı Jisung. Sımsıkı sarılıyordu ona ve iyi olmasını sağlıyordu.

Kafasını omuzunda kaldırıp açık sudan ıslanan yüzüne baktı eşinin. Tombul yanakları, küçük dudakları, hemen kenarında ki beni. Gözleri. Her şeyiyle çok güzeldi. Elini kaldırıp yanağına attı ve Jisung'u hafifçe kendine eğip beninin üstünden öptü.

"Çok güzelsin. Çok güzelsin..."

Jisung ona kocaman gülümsedi. Minho da ister istemez gülümserken, "Beni affettiğin gerçeği hayal gibi," diye konuştu kısık bir sesle.

Kafasını kurcalayan düşünceler bugün yalnız kaldığı anda bastırmıştı her şey. Hani hayatınızda aniden kötü bir olay olur, inanamazsınız. Ama şok etkisi ile zaten bekliyordum, iyiyim dersiniz ya. Üzerinden zaman geçtikten sonra işte asıl her şey o an kafanıza dank eder tüm gerçekler.

Minho onu yaşamıştı bugün.

Tüm bir yılın şoku bugün kafasına idrak etmişti. Sahiden affetmiş miydi Jisung onu kalbinin derinliklerinde? Bunu düşünüyordu. Sürekli affettim diyordu ama kalbinin derinliklerinde öyle miydi, bilmiyordu.

'Vay be!' dedirtiyordu bazı şeyler. 'Vay be Minho, hayal gibiydi ama atlattın. Her şey bittikten sonra sımsıkı sarıldın Jisung' a.' Kendine verdiği sözleri tutmuştu. Cidden atlatmıştı, bitirmişti her şeyi fakat atlatana kadar yaşattığı şeyler geçmiş miydi?

Jisung, Minho'nun yükünü biliyordu. Basit bir şey değildi, ölümcül bir hastalık değildi. En azından Minho için. Kendisinin, hayattaki en sevdiği kişi tarafından öldürülmek üzere olduğunu öğrenmişti. Bu ağırdı, cidden ağırdı ama onu bu kadar severken Minho'nun bu yükü daha ağırdı.

Eğer bir ihtimal bile uzaklaşmaması gerektiğine işaret olsaydı gram affetmezdi Minho'yu. Severdi, çok severdi ama affetmezdi.

Fakat affetmişti.

Bir kere Minho'ya tokat attığı için günlerce pişman olup, onun canının yandığı düşüncesi ile kendini bitirmişti. Ama Minho aylardır onu yaşıyordu ve üstüne üstlük iyileşmek için sevdiği kişiden kendini uzak tutuyordu. Mantıksız değildi ki bu.

Mantıksız değildi.

Kendisi olsa, kendisi boşanırdı.

Ne yapacaktı, ben seni her an öldürebilirim Minho sen kendini benden uzak tut mu? İyileşince gelirim yanına, haberin olsun ama bak ben hastayım.

Saçmalıktı.

Minho onlarla hiçbir şekilde iletişimi kesmemişti. Jisung ile konuşmalarını ve görüşmelerini azaltmıştı evet ama her akşam evindeydi bir baba gibi. Gelmiş, bazen odasında bazen onlarla salonda oturmuş. Bir ihtiyaçları varsa ilgilenmiş sonra ayrı yatağına gitmişti.

Belki krizlerinde yanında değildi. Kabul. Ama her krizinde hıçkırıkları azaldığı gibi bir arkadaşı arıyor ve beraber dışarı çıkalım mı diyordu. Bunun onlara Minho'nun haber verdiğini tahmin etmek zor değildi.

Bu yüzden sözde de, aklında da, kalbinde de tüm hissiyatı ile Minho'yu affetmişti ve kim ne derse desin umursamıyordu.

"Ben seni affettim." dedi elini yüzüne atarak. Yavaşça suyun alnına düşürdüğü saçları itti ve Minho'nun güzel yüzünü açıkta bıraktı. "Evet, bazen çok sinirlendim sana. Bazen çok sinirlendim çünkü benden uzaklaşmanın sebebini bilmiyordum."

Dediklerini tasdiklemek için kafasını salladı. "Innie'nin bıçaklandığı zaman en büyük nefretimi yaşadım, dedim ki bitti. Jisung, Minho'yu asla affetmeyeceksin. O gün hep aklımdaydı, sen bana gerçekleri söylediğinde bile."

Minho pişmanlıkla başını eğdi, oğlunun yarası patlarken Jisung bunlarla tek başına savaşırken yalnızdı ve onların yanında değildi. Jisung oturduğu yerden yükselip Minho'nun bacaklarının üstüne kuruldu.

"O gece üçümüz ağlarken bile aklımdaydı ve doğum gününde öğrendim ben. Burada yine kalabalıktık. Öğrendim ki eşim yine atak geçirmiş ve benim odama geldikten sonra zorlukla kendini dışarı atmış."

"S-sen..." Minho şaşkınlıkla başını kaldırırken Jisung onun yanağını okşadı.

"Chan hyung anlattı. O gün evine zar zor geldiğini, evde delirdiğini ve hyungla Seungmin'in seni en son odaya kilitlediğini. Sonra dedim ki Jisung. Böylesine delice bir hastalıkla savaşırken bile bunu yapmayı akıl eden adamı affetme de ne olsun?"

Gülümsedi ve uzanıp Minho'nun alnına dudaklarını bastırdı. Minho bu öpücükle gözlerini kapatırken Jisung yavaşça onu ayağa kaldırmış mermere yaslamasından dolayı soğuk olan sırtını sıcak suyla buluşturmuştu.

"Artık düşünmek yok demedik mi?" dedi yalancı bir sinirle. "Hani düşünmeyecek, ağlamayacaktık?"

"Engel olamıyorum." Minho kafasını salladı. "Ben sana yaptıklarımı affedemiyorum. Sen beni nasıl affedebiliyorsun?"

Jisung bu sözle beraber Minho'nun elini tuttu ve kendi kalbinin üstüne bastırıp ona şirince gülümsedi. "Bu kalp sekiz artı bir kişiyi seviyor. Dört odacığı var ve ikisi sadece sana ait. Sence bu kadar büyük yer kapladığın halde seni affetmemek, senin gibi güzel bir adamı sevmemek olur mu sevgilim?"

"Sevgi sana göre her şeyi çözüyor."

"Hayır." Jisung uzanıp onun kalbinin üzerinden öptü. "Bana göre sadece kalbimi Lee ailesi fethediyor. Bu yüzden sevgi, sadece onlarla olan şeylerde çözüm üretiyor."

"Lee ailesi."

Minho kendi kendine mırıldanırken çok güzel gelmiş olmalı ki Jisung bir kez daha eşinin kalbini öptü ve onu tekrarladı. "Üç tatlış ve üç de kedişten oluşan minik bir Lee ailemiz var bizim. Sence de çok güzel değil mi?"

"Çok güzel."

Minho ona sarıldı. "Çok güzel."

Jisung anında mutlulukla kıkırdayıp kollarını ona dolarken eşinin sorununu halettiği için oldukça sevinçliydi. Uzunca sarıldıktan sonra geri çekilip onun saçlarını yıkarken Minho, "Benden bir şey iste," dedi gözleri kapalı.

"Ne?"

"Bir şey iste. Zor olsun, hatta çok zor olsun. Ve ben senin için onu yapayım, öyle beni affet."

"Çikolata?" Jisung kıkırdarken Minho iç çekti. "Zor olacak."

"Pekala." Eh, bu şekilde Minho'nun yükü azalırdı. "Düşüneceğim," dedikten sonra duş başlığını eline aldı ve parmak uçlarında yükseldi. Minho anında düşmesin diye onun çıplak belinden destek olmuştu.

"Şimdiiiii," dedi Jisung son harfi iyice uzatarak. "Sularla beraber tüm dertlerimizi akıtıyoruz. Tamam mı?"

"Ama-"

"Soğuk suyu mu açayım?"

Minho gülümsedi. "Pekala."

Jisung anında memnun olup tepesinden aşağıya su dökerken diğer eli ile de şampuanı arındırmış, eşini güzelce yıkamıştı. Minho da onu yıkadıktan sonra havlularına sarılarak çıktılar banyodan.

Jisung koşarak ikisine de hızla bir pijama takımı çıkardı.

Bütün kıyafetlerini giyip saçlarını kuruladıktan sonra Jisung bu günü 'peace day' ilan etmiş ve Minho ile ikisini mutfağa çekiştirmişti. Tatlı istiyordu, böylece tatlı bir gün geçirebilirlerdi.

Ama kendi yapmayacaktı.

"Minho," deyip ona doğru dudak büzdü çocuk gibi. "Bana pasta yapar mısın?"

"Pasta mı?"

Minho, Jisung'un ne yapmak istediğini biliyordu. Onun kafası az önceki üzücü olay unutsun diye hiç yaşanmamış gibi davranıp şimdi kafasını meşgul edecek bir şey istiyordu. Artık o kadar çok doymuşlardı ki hüzün duygusuna, hiç görmek bile istemiyorlardı.

Şimdi de alttan alttan eşine bakarken ona kıyamazdı. Minho kafasını sallayıp elini beline sardı ve Jisung'u kaldırarak tezgaha oturtup aralık bacaklarının arasına girdi. Jisung anında sırıtıp kollarını boynuna dolarken çocuk gibi iki yandan da bacaklarını sallıyordu.

"Neyli pasta istersin?" sorusuna kıkırdayıp uzandı ve Minho'nun dudaklarından öptü. "Çilekli."

Minho güldü. "Sürdüğüm nemlendiriciyle mi karar verdin pastaya?"

"Evet! Çünkü çok güzel! Çilekli pasta istiyorum! Hadi bana çilekli pasta yap!"

Eh, pekala yapabilirdi bunu Minho. Ama ilk önce malzemeleri kontrol etmesi lazımdı. Elini kaldırıp hafifçe Jisung'un burnuna vurdu. "Bakalım ilk malzemeler var mı bay quokka."

Geri çekilip yavaşça aklındaki malzemeleri çıkartırken Jisung da telefondan bir eksik olmasın diye sürekli ona malzeme adlarını sayıyordu. Minho çilekli krema bulunca onu tezgaha bıraktı.

"Vanilyayı aldın mı!?" dedi Jisung dalgınca. Minho'nun dibine girip onu öpmesini ve ardından da göz kırpmasını beklemiyordu. "Hım, aldım." deyip tüm malzemeler ile Jisung'un az biraz yanına geçti.

İlk önce kek hamurunu yaparken Jisung da bir yandan onu izliyor bir yandan da zor ne olabilir ki diye düşünüyordu. Dikkatini dışarıda yağan kar çekerken bu sefer gözlerini Minho'nun ona verdiği günden beri hiç çıkarmadığı çiçekli kolyesine sabitledi.

Eğer çok zor bir şey istiyorsa bulmuştu bile.

"Senden isteyeceğim şeyi buldum." dediğinde Minho karışımı kaba döküyordu. "Bekliyorum," deyip merakla kafasını salladı. Jisung sırıttı.

"Mavi kar."

"Mavi kar mı?"

"Evet! Oldukça güzel bir görüntü olur bence, sen ne diyorsun?"

Minho gülümsedi. "Bunu yapacağım."

Zor olsa da Chan bir şekilde ona yardım ederdi. Keki fırına attıktan sonra bu sefer krema işine geçmişti. Onu yapmaya başladığı sırada Jisung aniden tezgahtan zıplayıp evin içinde koşarak kayboldu. Minho arkasından baksada üst kattan gelen koşan adım sesleri bir sorun olmadığını belirtiyordu.

Yirmi yedi yaşında olan birine göre hala sevimli bir bebek gibiydi Jisung.

Tabii bazı anlar hariç.

Aklı o sahnelere giderken hızla kafasını iki yana sallayıp kendine tokat attı. "Kendine gel Minho."

Birkaç saniye sonra da Jisung geri koşarak aşağıya inmişti zaten. "Dön bana," deyip Minho'yu kendine döndürdü ve elini saçlarına attı. Yukarı bir toka almak için çıkmıştı ama toka yerine taç bulmuştu.

Dikkatlice Minho'nun kafasına yerleştirdikten sonra çıkan görüntüye gülümseyip yanağını ısırdı. "Çok tatlısın."

Zıplayarak tezgahın üstüne oturdu, Minho ona gülümsemiş işine geri dönmüştü. Kremayı yapıp dolaba attı ve bu sefer meyve kesmeye başladı, ne yazık ki kış mevsiminde oldukları için istediği yoktu fakat onun yerine başka meyveler vardı.

Meyveleri de kenara bıraktıktan sonra olan keki fırından alacağı sırada çalan kapı ile Jisung, "Innie geldi!" diye bağırarak koşarak kapıyı açmaya gitmişti. "Hoş geldin bebeğim!" deyip kocaman gülümsedi.

Innie ona kıkırdadı ve Jisung'un kolları arasına girdi. "Hoş buldum baba. Pijama partisi mi yapıyoruz?"

Jisung'un böyle yatma pijaması ile onu güldürmüştü. Aldığı, "Evet!" cevabı ile kahkaha attı ve botlarını kenara bırakarak Jisung ile beraber mutfağa geçti. Minho onu gülümseyip, "Hoş geldin," demiş ve ardından eklemişti. "Üşüdün mü gelirken? İstersen biz alalım bir dahakine."

Innie kafa sallayıp sandalyeye oturdu. "Aslında dönerken bir şey yok da sabah bırakırsanız iyi olur. Dondum sabah."

"Ben bırakırım."

Jisung içgüdü ile hemen atılınca Innie uzanıp yanağını öptü. "Bir tanesin sen. Ben de pijamalarımı giyip geliyorum, bugün ödevim yok. Bekleyin beni guys!"

Aynı babası gibi koşarak üst kata çıkıp hızlıca üzerine pijamalarını giyinirken Minho iç çekip eşine baktı ve onu kolunun altına alıp kendine döndürdü. "Sanırım doğursan bu kadar benzerdi."

Jisung dudak büzdü. "Evet. Sanki gerçekten bizim bebeğimiz gibi. Hayır, gerçekten bizim bebeğimiz ama anlatabiliyor muyum, sanki?"

"Anlıyorum seni güzelim."

Minho onun saçını okşayıp gülümsedi. "Tepkileri, hareketleri, heyecanı aynı sen."

"Bazı yerlerde olgunluğu, sinirlerini senin gibi içinde yaşaması, yakışıklılığı da aynı sen." dedi Jisung kıkırdayıp. "Ayrıca bence ben hamile kalabilsem ben de güzel olurdum değil mi?"

Elini karnının üstüne koyup gözlerini dikerken Minho aklına gelen görüntü ile kafasını sallayıp sesli bir şekilde kahkaha attı. "Kesinlikle."

Bu sırada Innie aşağı inmiş, gülen ikiliye bakmıştı. "Ne oldu?"

"Hiç." Jisung omuz silkti. "İyi ki bizim oğlumuzsun diyorduk."

"Ağlatıyon bak beni."

Innie, bu konulara girmek istemiyordu. İster istemez geriliyordu ve Jisung ile Minho da açmazdı zaten. Yine dalgaya vurması ile Jisung başını geriye atıp kocaman kahkaha atarken Innie de gülüp masaya oturdu.

"Pasta yiyoruz galiba akşam yemeği olarak?"

"Hi! Ben yemeği unuttum! Minho, neden bana hatırlatmadın ya!"

"Bebeğim, ben ne bileyim. Aklımdan çıkmış."

"Bebeğin seni yesin ama şu an bize yemek lazım."

Innie onlara gülüp cebinden telefonu çıkardı ve kenara bıraktı. Yejoon ile bugün okul çıkışı yürürlerken çektiği fotoğrafa bakmış sırıtıp onu geri yerine koymuştu. Jisung hızla bir makarna suyu koydu ocağa.

Minho da soğuyan kek hamuru ile pastayı halledip dolaba attı ve Innie'yi kolunun altına alarak Jisung'u mutfakta daha fazla kafası karışmasın diye yalnız bıraktı. Çünkü kendisi mutfakta bir iş yaptı mı genellikle yalnız yapmak istiyordu.

Arada bir aile mottosu olarak diğer ikiliye de yemek yaptırıyordu.

Kolunun altındaki oğlu ile koltuğa oturup televizyonu açtıktan sonra ona baktı. "Yejoon nasıl?"

"İyi. Bugün Felix hyung okula geldi."

"Cidden mi?" O şaşkınlıkla sorarken Innie kafasını salladı.

"Söz de ben onda su mataramı unutmuşum, yeni bir tane almış gelmiş. Innie bahane, Yejoon şahane."

İkisi de Felix'in bu tatlı hareketine gülerlerken Minho kafasını iki yana salladı. Arkadaşı kesinlikle baba olmak istiyordu, bunu anlamamak artık imkansız gibi bir şeydi. Jisung duyduğu şen kahkahalar ile, "Ne gülüyorsunuz öyle?" deyip mutfaktan bağırmıştı.

Minho yanıt verdi. "Felix'i konuşuyorduk hayatım, bir şey yok."

"Matara olayı mı?"

Jisung'un bundan haberi vardı, hatta ikisi bir olup kafa kafaya vererek bulmuşlardı bu fikri. O da kendini tutmadan güldüğünde topladığı ve artık temiz olan mutfağa bakıp makarnaları süzdü ardından da basit bir sosla karıştırıp dolaptan kola çıkardı.

Salatayı da masaya koyduğunda zaten iki de bir kafasını çevirip onu izleyen Minho yemeğin hazır olduğunu görmüş, oğlunun omuzuna dokunup "Hadi." dedikten sonra ayaklanmıştı.

Jisung eğilip yanlarına gelen kedilerinde mamasını verdi ve gülümseyerek başlarını ovaladı. Dori sırtındaki minik battaniyesi ile gelmişti yanlarına. Innie kıkırdadı. "Dori! Dori! Battaniyeni düşürdün bak!"

Dori anlamış gibi dönüp battaniyesini dişlerinin arasına aldı ve salona geçti. Minho güldü. "Benden çok seni dinliyorlar artık."

"Kankileriyim çünkü ben onların."

"Yerim seni."

Jisung uzanıp oğlunun yanağını sıktı. Hep beraber güzelce bir aile yemeği yemişler, Minho bu sefer mutfağı toplarken eşi ve oğlunu salona göndermişti. Hızlıca mutfağı toplayıp halletmiş, tabaklara pasta dilimlerini koymuş ve salona geçmişti.

Tatlılarını yerken bir yandan da elindeki telefondan Chan ile mavi karı nasıl halledebilirler onu tartışıyorlardı. En sonunda Jisung'un dizine uzanmasıyla beraber telefonu kenara bırakıp çenesini okşadı.

"Bayıldım," demişti Innie babasına bakıp. "Ellerine sağlık."

"Afiyet olsun bebeğim."

Minho ona göz kırptıktan sonra uzanıp aldığı örtüyü üstüne fırlattı, Innie gülüp örtüyü düzgün bir şekilde üzerine sermiş koltukta telefonu ile uğraşmaya başlamıştı. Minho ve Jisung da filmi izliyor, kendi kendilerine karakterlere yorum yapıyorlardı.

Gece geç saate doğru artık herkes iyi bir muhabbete dalmışken Jisung arkasından uzanıp kollarını Minho'ya sardı. Minho bunu beklemediği için güldü, Innie onlara dönerken kamerasını açmış ve sırıtarak anı yakalamıştı.

"Tatlışım?" dedi Jisung tekrardan yanağını öpüp. "Sen büyük tatlışsın ben küçük tatlışım. Innie de bebek tatlış oluyor böylece değil mi?"

"Evet." Minho kafasını salladı. "Innie bebek tatlış, sen de küçük tatlış."

"Tatlış Lee ailesi!"

"Kediler ne peki?" Innie merakla sorarken Jisung kıkırdadı. "Onlar da kediş!"

"Jisung yiyeceğim en son seni!"

Minho kocasının bu tatlılığına dayanamıyordu, hızla Jisung'un kolları arasında dönerek yüzünü yakaladı ve hiç acımadan sıkıca yanağını ısırdı. Jisung, "Kurtarın beni!" diye çığlık atarken Innie, "Sen beni kurtarmamıştın!" diye bağırdı ona karşı. "Ağla! Isır baba, biraz daha ısır. Oh!"

"Minho! Minho! Aaaa yardım edin! Adam yiyorlar!"

"Sincap yiyorlar!"

Minho düzeltti. Ardından da Innie onu düzeltti. "Tatlış yiyorlar!"

"Evet! Küçük tatlışı yiyorum! Ham!"

Eşinin ve oğlunun kahkahaları evin içinde yankılanırken Minho yaşadığını hissediyordu, onlar her şeyiydi. Sıkıca Jisung'un belinden tutup kaçmasını engellerken birazcık geri çekildi ve kıpkırmızı yanağına bakıp ardından da kendini affettirmek için öpücükler bırakmaya başladı.

Onlar kendi dünyalarına dalmışken Innie üst üste uzanan babalarına bakıp, "Altta kalanın canı çıksın!" diyerek aniden bağırmış ve kendini koltuktaki ikilinin üzerine atmıştı.

"İmdaaattttt! Cana teşebbüs varrr!"

"Lan oğlum öyle atlanır mı?" Minho ellerini koltuğun iki yanına koyup sırtındaki Innie ile kendi ağırlığını Jisung'un üstünden alırken Innie keyifle onun boynuna sarılmıştı.

"Ben de şimdi şimdi seni ısırayım mı büyük tatlış?"

Jisung hızla kafa salladı. "Evet! Innie ısır onu! O da beni ısırdı! Hatta birlikte ısıralım!"

Minho'nun bu hayatta korkacağı tek ikili vardı şüphesiz.

Çünkü o ikili yan yana gelince çok fena şeyler oluyordu.

"Hayır." dedikten sonra anlayarak hızla kendini aralarından çekti ve Innie ile Jisung'un üst üste olmasını sağladı. "Hayır, hayır, hayır! Jisung gelme hayır!"

Hızla atıldığı gibi merdivenlere koşarken Innie, "Fight!" diye bağırdı ve Jisung ile birbirlerine bakıp koşmaya başladılar. Jisung direkt kapalı olan yatak odalarının kapısını ittirdiğinde Minho zorlukla tutmuş fakat gücü iki kişiye yetmemişti.

Odaya baskın yapan ikili ile koşarak yastığını eline aldı. "Acımam vururum!"

Jisung sırıttı. "Kıyamazsın ki!"

Minho ona yapmacık bir şekilde gülümsedi. "Kıyarım ki."

Innie çıkan savaşla kahkaha atarken Jisung eşinin bu alaycı tavrı ile, "Fiyuu!" diye bağırmış ve eşinin kocaman açtığı gözleri ile üstüne atlayarak onu yatağa devirmişti.

"ÇÜŞ!"

Minho şoktaydı, böyle bir atak beklemiyordu. Jisung vakit kaybetmeden onun yanağını ısırdığında bağırdı ama nafileydi, Innie ise sadece kahkaha atarak onları videoya alıyordu.

"Sen misin bizi ısıran büyük tatlış?"

Jisung kocaman öptü onu. "Bak yedik seni!"

Innie de diğer yanağını ısırdı. "Evet, bak yedik."

"Ben de sizi yerim."

Minho her iki tarafından da üstünde olan iki bedene bakıp gülümsediğinde yanağının acısı umurunda bile değildi, düşmemeleri için bellerine destek olurken Jisung ve Innie ona gözleri ile güler bir şekilde bakıyorlardı.

"Tatlış Lee ailesi ha?" dedi Innie bugün duyduğu hitap şekli ile. Jisung ona dönüp kafasını salladı. "Tabii akıllım, tatlış değilde neyiz biz?"

"Haklısın." Babasına onay verdi. "Tatlış değilde neyiz biz be."

"Öpeyim?"

Minho sorduğunda Jisung ve Innie kafasını salladı. "Öp."

İkisi de sırayla yanaklarını uzattığında Minho öpmüş sonra da öptüğü yerleri koklayıp başını geri atmıştı. Beraber yatakta keyif yaptıktan sonra gece geç saatlere doğru Jisung ve Minho aralarında uyuyakalan Innie uyanmasın diye fısıltıyla konuşuyorlardı.

"Sence?" dedi Jisung elini çenesine yaslayarak. "Felix ve Changbin baba olurlarsa nasıl olurlar?"

"Bilmem." Minho omuz silkti. "Herkesin aile yapısı farklı. Tek emin olduğum şey, Felix Yejoon'u sıkı sıkı sarar."

"Kesinlikle." Jisung'un sözü biter bitmez yavaşça ona sırtını dönen oğluna karşı sessizce gülmüş, "Bıdık," diyerek saçlarını okşamıştı. Minho iç çekti. "Ben onu yatağına götüreyim. Sen de yatağını açsana."

"Tamamdır!"

Jisung fısıltıyla konuşup yataktan fırladı, Minho da dikkatlice Innie'yi kucağına almış odasına taşımıştı. Beraber onu yatırarak Jisung telefonunu kenara bıraktı ve sessizce odadan çıktılar. Jisung uykuyla eşinin koluna sarılıp başını omuzuna koydu yürürlerken.

"Bundan sonra seni ağlarken görmek istemiyorum."

"Söz veremem."

"En azından." Kafasını kaldırdı. "Affetmediğimi düşünme."

"Mavi karlardan sonra emin olacağım." dedi gülümseyerek. Jisung, "Peki," deyip kabullenmiş ve eşinin onu kucağına almasına izin vermişti. Yatağa girip ikisi de cam tarafına döndüler. Kar yağıyordu ve onunla beraber uyuya kalmak çok güzeldi.

Minho onun ince beline sarılıp kendine çekti. "İyi geceler Jisungie."

Jisung boynunda soluklanırken yanıt verdi. "İyi geceler aşkım."

Aşkı olduğu bir gerçekti.

_____

@hanjisung

🤍

****

Continue Reading

You'll Also Like

514K 58.8K 34
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
19.7K 2.7K 24
ben seni hep sevgilim ben seni hep yüzünden geçen dalgalardan okudum. gözlerine sevgi okudum ellerine şefkat okudum. annen seni terk etmişti aldım et...
473 219 10
Ailesinden uzakta okuyan Lia tüm yaz gezip tozacağını sanar ama bir sabah ailesini kapısında "hazırlan hadi köye gidiyoruz" derken görünce tuvalete b...
12.2M 590K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...