20 DAYS / TAEKOOK

By Soleillune_

8.5K 824 757

"Pekala öyleyse iyi haber, bağışıklık taşıyan biri var. Kanında bu lanet virüse karşı antivirüs taşıyan biri... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm

5. Bölüm

539 56 35
By Soleillune_

selam 😔

üzgünüm 😔

üzgünüm çünkü kitabın sıkıcı gittiğini düşünmeye başladım 😔

Bölümü okuyup gidişatı hakkında yorum yaparsanız benim için ço iyi olur çünkü cidden nasıl gittiği konusunda fikrinize ihtiyacım var.

iyi okumalar 😔✌




---





"Jun...ook...Jungkook?"

Ani bir sessizlik... ölüm sessizliği gibi. Yoongi nin kesik kesik olan cızırtılı sesini telsizin diğer tarafından işittiğimizde oluşan birkaç saniyelik sessizliği ardından Hoseok koşar adımlarla gelip telsizi Jungkook un elinden almıştı.

"Yoongi, neredesin?" Heyecanlandığını belirtir şekilde göğsü hızlıca inip kalkarken elindeki telsize yapışmıştı adeta.

"Hoseok....b...be...bilmiy...m. Yanımda bir... geli...z."

"Sikeyim!" Hoseok Yoongi nin söylediklerinden bir şey anlamamış olsa gerek seslice bir küfür savurup tekrar konuşmuştu. "Etrafına bakın, ışığı yanan bir daire görüyor musun?"

"Ev...et birk...ötemde."

"Çok iyi. Oraya git tamam mı? Biz de oraya geleceğiz."

"Tam...m." Yoongi nin onaylayışından hemen sonra Hoseok telsizi Jungkook a geri vermeyip kendi ile birlikte götürmeye başlamıştı. O kadar hızlı adımlar atıyordu ki ona ayak uydurmakta zorluk çekiyorduk.

Öyle ki hem hızlı yürümemden dolayı hem de sırtımdaki ağır çanta yüzünden omuzlarımın kopacağını hissediyordum.

O yüzden de yüzümü buruşturup omuzlarımı gerdiğim sırada hissettiğim boşlukla bakışlarımı hızlıca yanımdaki Jungkook a çevirmiştim.

Zorlandığımı görmüş olsa gerek sırtımdaki çantayı havaya kaldırmıştı.

"Ne yapıyorsun?" Diye sorarak tek kaşımı kaldırdığımda tüm ciddiyetiyle yüzüme bakıp cevap vermişti. "Zorlandığın halde zorlanmıyorum diyorsun. Ölüp gideceksin."

"Bu kadarcık yükten ölmem." Deyip göz devirdiğimde, "Görüyoruz." Diye karşılık vermişti.

"Göründüğüm kadar zayıf bir insan değilim." Kaşlarımı çatmış, beni zayıf gördüğü için sinirlendiğimi ona göstermek istemiştim.

"Ya, öyle mi?" Deyip tek kaşını kaldırarak çantayı geri bıraktığında birden sırtıma gelen ağırlıkla geriye doğru yalpalamış fakat hemen toparlamıştım. "Adi puşt." Yaptığı şey yüzünden daha fazla sinirlenip sessizce söylendiğimde beni duymuş olacak ki birden durup bana doğru dönmüş ve diğerleri bizi fark etmeden yürümeye devam ederken o adımlarını durdurmuş, ben de onun yüzünden durdurduğumda üstüme doğru eğilip tekrar tek kaşını kaldırmıştı. Fakat bu sefer alaycılıktan çok sinirli gibiydi.

"Ne dedin sen az önce?" Sinirli olduğu ses tonundan belli oluyorken işin ciddileştiğini anlayıp hafifçe yutkunmuştum. Ayrıca dibimde olan yüzü dikkatimi dağıtıyordu.

"Ağzımdan kaçtı." Gözlerimi kaçırırken söylediğim şeyle yavaşça çenemi kavramış ve gözlerinin içine bakmamı sağlamıştı. "Bazen karşında bir komutan olduğunu unutuyorsun Kim. Aramızda yeni olduğun için seni korkutmak istemiyorum ama bir dahakine kaba bir şekilde hatırlatmak zorunda kalabilirim. Öyle bir duruma girmemizi istemezsin, değil mi?" Deyip gözlerimin içine bakmaya devam ediyorken ben de gözlerimi kaçırmadan onun gözlerine bakmaya devam etmiştim.

Ardından ise ürkek bir bir tavırla başımı olumlu anlamda aşağı yukarı salladğımda, "Güzel." Deyip çenemi bırakmış ve arkasını dönerek hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam etmişti.

Bense bir süre olduğum yerde öylece donakalıp az önce yaşadığım olayı atlatmaya çalışırken onun arkasına bakıp, "Yürüsene!" Diye seslenmesiyle kendime gelip koşar adımlarla onlara yetişmiştim tekrardan.

Normalde onlara rol olarak ürkekmişim gibi davranıyordum fakat konu önümde yürüyen Jungkook olduğunda rol yapmama gerek kalmıyordu. O cidden beni ürkütüyordu.

Yaklaşık kırk beş dakikalık hızlı bir yürüyüşün ardından ışığı yanan daire ile aramızda birkaç bina kalmıştı. Garip olan ise bu yürüyüş boyunca önümde bir tane bile zombi çıkmamıştı.

Garipsiyordum çünkü onlar geceleri sokaklarda olurlardı. Fakat şu an sadece ay ışığının aydınlattığı bu karanlık sokakta sadece biz vardık.

Yavaşça yanımda yürüyen Jungkook a bakışlarımı çevirdiğimde kaşları çatık, olabildiğince ciddi bir ifadeyle önüne bakıyordu.

Ay ışığının vurduğu yüzü, yanağındaki ufak çiziğe rağmen kusursuz görünüyordu.

"Oradaki Yoongi mi?" Ben onu incelemeye devam ederken ortamdaki sessizliği Mark ın sesi kesmişti. Hepimiz onun gösterdiği yere baktığımızda ise ışığı yanan binanın önünde iki insan silüeti görmüştük.
Biri diğerinden daha kısaydı ve bir şeyler konuşuyor gibiydiler.

"Evet, o kesinlikle Yoongi." Eponin onayladığında Mark tekrardan konuşmuştu. "Peki o halde yanındaki kim?"

"Bilmiyorum, öğreniriz elbet." Eponin tekrar konuşup heyecanla yerinde zıplayarak yürümeye devam ederken Yoongi nin görmesi için el sallamaya başlamıştı. "Yoongi! Yoongi buradayız!" Eponin in seslenişiyle Yoongi ve yanındaki kişinin bakışları bizim olduğumuz tarafa döndüğünde Eponin birden ona doğru koşmaya başlamıştı.

Cidden, onlar aile gibiydiler.

Yoongi de hızlı adımlarla bize doğru yürürken ay ışığının vurduğu yüzünün yara içinde olduğunu görüp kaşlarımı çatmıştım. Gözleri ve burnu ise kıpkırmızı olmuş, ağlamış olduğunu belli ediyorlardı.

Ne olmuştu ona böyle?

Eponin birden sırtındaki çantayı yere bırakıp Yoongi nin kucağına atladığında ona sımsıkı sarılmış ve o yıkılmaz kadın modundan çıkıp ağlamaya başlamıştı.

"Sana bir şey oldu diye aklımız çıktı." Ağlarken bir yandan da Yoongi ye yakınıp ona koala gibi yapışmaya devam ediyorken gözlerim yavaşça diğer yanımda duran Hoseok a kaymıştı.

Yüz ifadesi öyle rahatlamış duruyordu ki, Yoongi nin onun için aile ya da kardeş kalıplarından çok daha fazlası olduğunu anlamama yetmişti.

"Çekil artık be, yapıştın adama." Mark konuşup Yoongi ye koala gibi yapışan Eponin i onun kucağından indirmeye çalıştığında Eponin istemeyerek de olsa Yoongi nin kucağından inmiş fakat bu sefer koluna yapışmıştı. Bunun üzerine ise Yoongi gülümsemeden edememişti.

"Korkuttun bizi Yoon." Mark da tebessüm ederek konuşup Yoongi ye sıkıca sarılmıştı. Geri çekildiğinde ise bu sefer Jungkook la kucaklaşmışlardı.

Hoseok ise saatlerdir sanki Yoongi için yeri göğü inleten o değilmiş gibi sessizce sadece onları izlerken aklıma dolan şeytanlıkla bir adım öne atıp Hoseok a bakmıştım.

"Hadi Hoseok, sen de sarılsana Yoongi ye. Saatlerdir Yoongi kayıp diye taş üstünde taş bırakmadın." Konuşmamla herkesin dikkati üzerime yoğunlaşmışken Hoseok 'Ne yapıyorsun?' Der gibi gözlerime öldürücü bakışlar atmaya başlamıştı.

Artık Yoongi den utanıyor mu yoksa çekiniyor mu bilmem, Hoseok yerinden kıpırdayamayınca Yoongi, bizim yanımıza yaklaşmış ve kollarını yavaşça Hoseok un boynuna dolayıp ayak parmakları üzerinde yükselerek ona sarılmıştı. Başını ise kendisinden uzun olan bedenin göğsüne koyup gözlerini yavaşça huzurla kapattığında, size yemin ederim geldiğimden beri bu soğuk ve sert adamın anlık olarak titrediğine şahit olmuştum.

Hoseok önce ne yapacağını bilemeyip elleri havada bir şekilde bana ufak bir bakış attığında ona güven vermek istercesine gülümsemiştim. O ise hemen ardından bakışlarını benden çekip ellerini yavaşça Yoongi nin beline dolamış ve onu iyice kendine çekmişti.

Ben dahil herkesin yüzünde ufak bir tebessüm oluştuğunda herkes neden Hoseok un Yoongi konusunda bu kadar dengesiz davrandığını çok iyi biliyordu.

Yoongi de dahil.

"Evet..." Jungkook un sesiyle ise hepimizin dikkati onun üstüne yoğunlaşmıştı. "Şimdi bize neler olduğunu ve bu kişinin kim olduğunu anlatman gerekiyor." Tamamen unuttuğumuz Yoongi nin yanında gelen uzun boylu adamı kastederek konuştuğunda Yoongi yavaşça Hoseok un boynundan ayrılmış ve önce yabancı adama bakıp ardından bize bakmıştı. Adamın gözleri bizimki gibi çekikti ve koreli olduğunu çokça belli ediyordu.

Tam Yoongi ağzını açacağı sırada ise yabancı adam o daha konuşamadan kendisi konuşmuştu.

"Adım Kim Seokjin."



---



Işığı yanan dairenin içinde Eponin ve ben önümüzdeki koltukta oturan Yoongi nin yaralarıyla ilgileniyorken Hoseok ise hemen sol tarafımızda oturuyordu. Fakat Yoongi her acıyla yüzünü buruşturduğunda Hoseok da yerinde huzursuzca kıpırdanıp ben ve Eponin e, "Biraz daha nazik olun." Deyip duruyordu.

Biz Yoongi ile ilgilenirken, Jungkook ve Mark ta adının Seokjin olduğunu öğrendiğimiz adamı önce bağışıklık taşıyan kişi mi diye kontrol edip, o olmadığını gördükten sonra ise onunla olaylar hakkında konuşmaya başlamışlardı.

Yoongi den öğrendiğimiz kadarıyla, bağışıklık taşıyan kişiyi, yani beni ararken bir grup zombinin ortasında kalmış ve kaçarken yaralanıp çantasını düşürmüş. Koşarken düştüğü içinde cebindeki telsiz zarar görmüş. Bu yüzden bizimle iletişime geçememiş.

Tam öleceğini düşündüğü anda ise sesleri duyan Seokjin sığındığı daireden çıkıp Yoongi yi onların elinden kurtararak kendi dairesine götürmüş.

"Amerika da bu kadar çok Koreli olduğunu bilmiyordum. Vay anasını sayın seyirciler." Mark ın söylediği şeyle bakışlarımız ona döndüğünde, "Ne? Önümüze çıkan herkes Koreli." Diye cevap vermişti.

"Kes sesini Mark." Eponin Yoongi nin burnundaki yaraya yara bandı yapıştırırken konuşmuş ve doğrulup herkes gibi o da sessizce oturan Seokjin e bakmıştı.

"Pekala o halde sana kısa bir özet geçeceğim." Jungkook ayakta dururken önündeki koltukta oturan Seokjin e konuşmuştu. "Sağ omuzunda ısırık izi olan birini arıyoruz. Bu kişinin bağışıklık taşıdığı iddia ediliyor. Bir ihtimal onu tanıyor veya görmüş olma ihtimalin var mı?"

Jungkook un anlattıkları bildiğim şeyler olduğu için pek umursamayacaktım, fakat Seokjin in tepkisini görmem karnımın korkuyla kasılmasına sebep olmuştu.

Çünkü Jungkook konuşmasını henüz yeni bitirmişken Seokjin gözlerini kocaman açmış ve oturduğu yerde dikleşerek, "Evet, onu gördüm! Yemin ederim omzunda ısırık izi vardı ama bizi görünce kaçıp gitti." Demişti.

Korkuyla tüm vücudum hafiften titremeye başladığında Seokjin in beni nerde görmüş olabileceğini düşünmeye başlamıştım. Ben onu daha önce gördüğümü hiç hatırlamıyordum. O ise beni gördüğünü söylüyordu ama ben yanında durmama rağmen bağışıklık taşıyan kişinin ben olduğumu söylemiyordu.

Yoksa o bir ihtimal yemek ararken girdiğim markette gördüğüm asker grubunun içinde miydi?

"Nerede? Nerede gördün onu?" Seokjin in cevabıyla Jungkook da heyecanlı ve meraklı bir şekilde sorduğunda ayakta duramayacağını anlayıp yavaşça arkamdaki koltuğa oturmuştum.

"Sizden önce başka bir asker grubunun yanındaydım. Acıktığımız için bir marketten yemek alıyorduk ki birden kapı açıldı. Giren o'ydu. Yemin ederim. En arkada olduğum için ve yüzünde maske, başında da şapka olduğu için yüzünü tam göremedim ama kolundaki ısırık izini gördüm. Benimle birlikte oradaki herkeste gördü fakat biz daha onunla konuşamadan birden girdiği gibi marketten çıkıp koşarak bizden kaçtı."

Duyduğum şeylerle kendimi oturduğum koltuğa iyice bastırıyordum. Çünkü eğer bastırmasaydım titrediğimi fark edebilirlerdi.

"Peki, diğerleri onun yüzünü görebilmişler mi?" Hoseok da meraklanmış olacak ki Yoongi nin yanından kalkıp Jungkook un yanına gelmişti.

"Şapka ve maskeden dolayı sadece gözlerini görebilmişler. Çekikmiş."

"Yok artık amına koyayım." Mark konuşup kahkaha atmaya başladığında Eponin onun koluna sert bir şekilde vurmuştu. "Komik bir şey mi var ortada?"

"Evet?" Deyip daha çok gülmeye başladığında Jungkook kaşları çatılı bir şekilde, "Kes şunu Mark." Demişti. Bunun üzerine Mark kendini dizginleyip boğazını temizlemişti.

"Tanrım... cidden öyle biri varmış." Jungkook un sessiz bir tonda mırıldanışıyla başımı yavaşça kaldırıp ona bakmıştım. Her zamanki gibi düşünceli görünüyordu.

Sürekli konunun ben olması korkudan midemin bulanmasına sebep olduğunda yavaşça yerimden kalkıp salonun çıkışına doğru adımlamaya başlamıştım.

"Nereye?" Fakat Jungkook un sesi yerime çakılmama sebep olmuş ve dönüp ona bakmıştım. "Lavaboya gideceğim."

"Sen iyi misin?" Eponin rengimin attığını fark etmiş olacak ki endişeli bir şekilde sorduğunda başımı olumlu anlamda sallamıştım. "Evet, iyiyim."

Konuştuktan hemen sonra salondan çıkıp lavaboyu bulmuş ve girerek kapıyı kapatıp sırtımı yaslamıştım.

Bu hiç iyi olmamıştı. Nereden çıkmıştı bu herif?

Birden dışarıdan gelen şimşek sesiyle yerimden sıçrayıp ağlamaya başladığımda yavaşça yere çöküp ellerimi yüzüme kapatmıştım.

Yanlış anlamayın şimşekten korktuğum için ağlamıyordum. Çoktandır içimde birikenleri döküyordum ve şimşekte bunun bahanesi olmuştu.

Ben sessizce ağlamaya devam ederken kapımın tıklatılmasıyla hızlıca tekrar ayağa kalkmış ve göz yaşlarımı silmiştim. "Taehyung?" Eponin in geldiğini sanmıştım fakat dışarıdan gelen ses Jungkook a aitti.

Beni merak edip mi gelmişti?

"Taehyung, iyi misin?" Cevap vermediğimde tekrar konuşmuş ve kapıyı açmaya çalışmıştı.

"Jungkook git sen. Midemin bulantısı geçtiğinde ben de geleceğim."

"Aç şu kapıyı Taehyung." Diye emrettiğinde ise gitmeyeceğini anlayıp yavaşça ayağa kalkmış ve kapıyı açarak içeri girmesine müsaade etmiştim.

"Neyin var?" Ağladığım için kızarmış olan gözlerim ve burnuma bakarken biraz daha bana yaklaşmıştı. "Bilmiyorum, birden midem bulanmaya başladı."

"Hasta mı oldun acaba?" Mırıldanıp elini alnıma yaslamış ve ateşimi kontrol etmişti. Dokunuşuyla anlık olarak heyecanlansam da neden heyecanlandığımı anlamadığım için bu tepkimi biraz da garipsemiştim.

"Hâlâ bulanıyor mu?" Tek kaşını kaldırarak sorduğunda ise başımı yavaşça olumlu anlamda sallamıştım. Çünkü cidden hâlâ bulanıyordu.

"Pekala..." Kolumdan tutup beni kendine iyice yakınlaştırmış ve elini bu sefer de karnımın üzerine koyarak nazik bir şekilde okşamaya başlamıştı. İkinci dokunuşuyla şaşırarak başımı hızla ona doğru kaldırdığımda onun da tam olarak yüzüme baktığını fark etmiştim.

"Rahatlamana yardımcı olur."

"Gerek yok, iyi olurum birazdan zaten." Heyecanlandığım için hızlı bir şekilde konuşup kendimi geriye çekmeye çalışsam da tuttuğu kolumu daha sıkı tutup beni engellemişti.

"Dokunuşumdan mı rahatsız oluyorsun?"

"Hayır, öyle değil ben-"

"O zaman etkileniyor musun?" Söylediği şeyle gözlerim kendiliğinden kocaman açılıp onun hafiften sırıtan yüzüne baktığımda çok şey söylemek istememe rağmen ağzımdan tek bir kelime bile çıkmamıştı.

"Sessiz kaldığına göre doğru." Karnımı okşamaya devam ederken kızaran yanaklarımla birden onun göğsüne vurup geri çekilmiştim. "Saçmalamayı kes."

"Saçmalamak mı? Her dokunuşumda garip tepkiler veriyorsun."

"Sen dokunduğun için değil, böyle şeylere alışık olmadığım için tepkilerim öyle oluyor." Kendimi açıklama gereği duyarak hızlı hızlı konuşuyordum ki, kıkırtısıyla neye güldüğünü anlamaya çalışmıştım.

"Tamam, sakin ol. Şaka yapıyorum sadece."

"Şaka komik olur."

"Şahsen ben güldüm."

"Sorun da bu. Yaptığın şakaya sadece sen gülüyorsun."

"Keşke sen de gülseydin, gülüşünü merak ediyorum." Dediğinde ise karnımda tekrar bir kasılma hissetmiştim. Fakat bu sefer ki korkudan değildi.

"Ne?" Şaşkın bir şekilde ona bakmaya devam ederken bana birkaç adım yaklaşmış ve elini yanağıma dayayıp gözümün altındaki bene bakarak nazikçe okşamıştı.

"Demek istediğim ben-"

"Jungkook!" Birden kapının önünden gelen Eponin in sesi Jungkook un lafını böldüğünde hızlıca benden ayrılmış ve tam o esnada duyduğum gürültülerle korkup Jungkook un kolunu tutmuştum.

Bana anlık kısa bir bakış attıktan hemen sonra ise kapıyı açıp önümüzde telaşlı bir şekilde duran Eponin e bakmıştı.

"Apartmanın kapısını kırmışlar Jungkook, buraya geliyorlar."




Bölüm sonu




Continue Reading

You'll Also Like

4.1K 252 10
Kore'nin en tehlikeli , en güçlü mafyalarından biri Jeon Jungkook. Sevgilisi Kim Taehyung ile ilişkisini herkesten saklamakta onu büyük bir özenle ko...
41.3K 2.9K 37
Bazı insanlar haketmedikleri haksızlıklara uğramalarına rağmen seslerini çıkarmazlar. Kimi ailesinden,kimi sevgilisinden,kimi en yakın arkadaşından k...
7.7M 452K 85
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
96.6K 9.8K 16
Kasabanın hastanesinde hemşirelik yapan Jungkook ve onu tekrar görmek için yaralı taklidi yapan komutan, alfa Taehyung -Tamamlandı -Semetae -Düzyazı...