basswood 集落 nct

By zdtrbl

590 92 166

Benim en iyi arkadaşım intihar etmedi. Bu bir cinayetti. ⊰ ıhlamur ağacı ⊱ girls + nct | ©zdtrbl dontnod... More

0: giriş & karakterler

bölüm:1

199 36 54
By zdtrbl


bölüm 1: bu ilk değil, son yağmur da olmayacak

Basswood.

Dik tepelerin arasına gizlenmiş durgun bir kasaba. Çoğunlukla serin olan havası, gür ıhlamur ağaçlarının yapraklarını dökmekten çekinmezken günler sessizce birbirlerini kovalardı. Bazen akıp giden hayata yetişmek için çabalamayacak kadar tembeldi bu günler; bazen de o kadar hızlı geçerdi ki nasıl olduğunu anlayamazdınız.

Ancak yalnız Basswoodlular buranın ne kadar farklı hissettirdiğini anlayabilirdi.

Sıradan bir salı günüydü. Hızlı bir şekilde akşam saatlerine ulaşıldığında bulutlar, çoktan gri örtüsünden kurtulup açık bir laciverte gömülmüştü. Daha öğlen olmadan ortadan kaybolan güneşten sonra zaten yağmur yağmasını bekleyen Lee Sunhwa, cama aniden çarpan su damlasıyla irkildi.

"Yağmur?"

Gördüğünü onaylamak ister gibi konuşan erkek arkadaşı şaşırmış gibi gözüktü ve siyah pick-up'ının sileceklerini çalıştırdı hemen.

Gökyüzünün bana eşlik etmesi güzel, diye düşündü Sunhwa. Boğucu ve karanlık görüntüsü zaten göğüs kafesini baskılayan düşüncelere daha da ağırlık verdiğinde gözlerini bulutlardan ayırmak zorunda hissetti.

Erkek arkadaşı ile sessiz bir yolculuk yapıyorlardı. Arkadaşları ile buluşmak üzere kasabanın ıhlamur ağaçlarıyla dolu yollarını geride bırakıyorken etraftaki sesleri dinledi bir süre. Fikirlere dalmadan hemen önce kulağında kalan şarkı biteli çok olmuşken kısık bir in your eyes melodisi yağmura eşlik etmeye başlamıştı  bile.

Ön camda kalan su damlalarını fark ettiğinde göz ucuyla şoför koltuğuna baktı Sunhwa. "Bu sefer Donghyuck ya da Jaemin yardım etsin arabayı temizlemene."

Yorgunlukla yükselen sesini umursamamaya çalışarak konuştuğunda Jeno'nun yüzünde oluşan sırıtışı görünce, "Bu koca şey yüzünden kollarım kopuyor." diye devam etti ve önüne döndü tekrar.

Jeno, uzun zamandır sahip olduğu bu siyah pick-up'ın üzerinde en ufak bir toz bile olmasından nefret ettiğinden olsa gerek, her yağmur yağdıktan sonra en ücra köşesine kadar temizlendiğinden emin olurdu. Ne kadar zaman ve enerji harcadığı önemli değildi.

Bazen Sunhwa'dan yardım isterdi ve her ne kadar Jeno zaten büyük bir kısmını halletse de Sunhwa'nın söylene söylene kendisine yardım etmesi hoşuna giderdi.

Jeno anımsadıklarıyla daha geniş gülerek, "Jaemin'i anlarım da Donghyuck? Yardım isteyeceğim en son kişi." diye mırıldandığında yağmurun şiddetlenmesi üzerine sileceklerin hızını arttırdı.

"Donghyuck'un nesi varmış?" Sunhwa kıkırdayarak sordu ancak gelecek cevabı zaten bildiği için tekrardan Jeno'ya baktı.

"O laftan anlamaz beni delirtiyor, biliyorsun," Jeno kısılan gözlerini çok kısa bir süreliğine yoldan ayırıp Sunhwa'nın yüzüne çevirdi, ardından yeniden önüne döndü. "Ayrıca Angelinamı onun ellerine bırakmak gibi bir aptallık yapmam."

Sunhwa duyduğu tabirle yanındaki bedeni anında omzundan ittirip, "Angelinam mı? Çok kötüsün." diyerek kaşlarını çattı. "Bir daha söyleme şunu."

Jeno daha çok gülmeye başladığında bir kez daha dürtülecekti ki, "Tamam, tamam. Sustum." diyerek kendisini savunmaya aldı ve klasikleşmiş bir kıskançlık manzarasının yaşanmasına engel oldu.

Sunhwa'nın yüzündeki gülümseme, Jeno'nun gülümseyişinin gittikçe solmasını taklit edermiş gibi azalmaya başladığında yüzlerine vuran ışıklara döndü. Ana caddeye geldiklerini fark etmek süslü bir masaldan uyanır gibi hissetmesine sebep olurken yeşil ışık yanıverdi.

Bir anda ortaya çıkmasına engel olamadığı ürkek bakışları kaldırımlarda yürüyen insanlara döndüğünde parmakları emniyet kemerini kavradı gergince. Bayan Gain'in lokantasına çok az kaldığını arkalarında bıraktıkları dükkanlardan anlayabildiğinde kalp atışlarının yavaşladığını hissetti.

Yabancıların sesleri kulaklarına fısıldadı.

Birkaç gün öncesi hızla fikirlerini sarmalarken babasının yüzü canlandı gözlerinin önünde, yavaşça yutkundu ancak boğazına takılan o duyguyu gidermekte yetersiz kaldı.

Ne zaman bitecekti? Ya da, nasıl bitecekti? Elinden gelecek tek bir şey için bile hemen hazırdı ancak hangi an doğru zamandı? Babası başkanlıktan indirilene dek insanların boğucu bakışlarından kurtulamazdı ancak sıyrılamıyordu da. Gülümsemesi her gün bir önceki günün kopyası gibi suratına yapışıyordu, tavırları bu durum karşısında dimdik durabileceği algılarıyla kandırıyordu insanları.

Önce kendisini, sonra herkesi.

"Sunhwa?"

Sunhwa'nın irkilişi zihin karmaşasından sıyrılmasına sebep olduğunda Jeno çoktan lokantanın önüne park edip el frenini çekmişti. Bir eli direksiyonda duruyorken diğer eli Sunhwa'nın kemerini sıktığını fark ettiği elini kavramış, bembeyaz kesilmiş boğumları inceliyordu.

Yüzündeki endişeli ifade ise Sunhwa kendisine cevap vermeyene kadar kalıcılığını korudu.

"İstersen," dedi Jeno sessizce iç geçirirken, ne olduğunu biliyordu. Yolda herhangi birini çevirip sorsalar bile bilirdi çünkü Başkan'ın ailesinin hayatı herkesin gündemi hâline gelmişti.

"İstersen eve geri dönebiliriz."

Evet, eve dönmeliydi. Dışarıda kaldığı her dakika, yalnız kalamadığı her saniye duvarlar üzerine kapanıyor ve sıkışıp kalmış gibi hissetmesine sebep oluyordu.

Yine yaptı. Önce kendisini kandırarak iyi olacağına ikna etti. "Sorun değil."

Gözlerini, karşısındaki küçük gözlerden ayıramazken Jeno, Sunhwa'nın gerginliğini hissettiğinde oluşan atmosferi kırmak adına hafifçe gülümsedi. "İyi olacaksın gün ışığım,"

Kendinden emin sesi Sunhwa'ya çok çabuk güven verdi ancak bu geçici bir süreliğineydi. Bu durumun gittikçe daha da can sıkacağını herkesten daha iyi biliyordu.

"İyi olacağız ancak şimdi, güzel bir akşam yemeği yemeliyiz." 

İkna edici bir tonda devam ederken herhangi bir tepkiyi beklemedi ve soğuk dudaklarını Sunhwa'nın sıcacık anlına bastırdı. Eli, direkt olarak kumral saçları okşadığında Jeno yavaşça geriye çekildi ve Sunhwa'nın yüzünde oluşmuş o minicik tebessümü bile hiçbir şeye değişmeyeceğine ikna oldu.

Sunhwa arabadan inerken hava artık daha koyu bir renge bürünmüştü. Lokantanın arada bir yanıp sönen tabelasındaki harflerden gözlerini çeken Jeno, Sunhwa'dan hemen sonra arabadan indiğinde içerinin beyaz ışıklarının gözünü aldığını hissetti. Anahtarı deri ceketinin cebine atarken Sunhwa yanına geldiğinde elini uzatıp elini kavradı sıkıca ve lokantaya ilerlemeye başladı.

Bayan Gain, oldukça yoğun bir akşamdaydı yine ancak biricik oğlu Lee Donghyuck için ayırdığı masaya ayrı özen gösteriyordu. Elindeki salata tabağını vejeteryan kızın önüne, büyük bardaktaki sodayı da oğlunun önüne bıraktı.

"Siz bir tanesiniz Bayan Gain." Kim Arin, salatasına bakarak kıkırdadığında Donghyuck yüzünü ekşiterek sodasından yudumladı.

"Onunla doyabildiğine inanamıyorum." Ardından, sipariş edeli uzun zaman geçmiş yemeğini görebilmek adına mutfağa doğru baktı. "Anne, bizimkiler nerede kaldı?"

Bayan Gain oldukça yoğun bir gün geçirdiğini oğluna anlatabilmek için ağzını açtığında duyduğu zil sesi buna engel oldu ve içeriye giren yeni müşterilere baktı.

"Hoş geldiniz çocuklar." Bayan Gain sevecen bir tavırla kendisine yaklaşmakta olan çifte ilerlediğinde Sunhwa ile Jeno aynı anda gülümsediler. "Aynısından, değil mi?"

"Evet Bayan Gain, lütfen." Sunhwa zorlukla tebessüm ederek yanıtladığında birkaç müşterinin bakışlarını üzerine topladığını ve kelimeleri olan gözlerle kendilerini izlediğini fark etmesi canını sıktı ancak çaktırmamak için çabalaması gerekti.

Bazen göz önünde olmak istemese de, bazen bu şekilde göz önünde olmaya alışmalıyım diye düşündü sadece.

Bayan Gain onaylayarak işinin başına dönerken Jeno ile Sunhwa arkadaşlarını buldukları masaya yaklaştılar. Sarmaş dolaş oturan Arin ile Jaemin'i gördüler ilk, sırtı dönük olan Donghyuck ise bir şeyler söylemekle meşgul görünüyordu.

Arinlerin yanına kurulmuş telefonuyla ilgilenen Yena, yüzündeki parlak gülümsemeyle masaya yaklaşanlara bakarken konuşan ilk kişi oldu. "Sonunda geldiniz."

Yena'nın sesini duymak diğerlerinin de dikkatini çektiğinde Donghyuck'un bulunduğu koltuğa ilk geçen kişi Sunhwa oldu, Jeno da yanına oturmuştu hemen.

"Özlettiniz kendinizi." Arin keyifle salatasından yemeye devam ederken Sunhwa'ya baktı önce, ardından Jeno'ya.

Sunhwa, "Yağmur başlayınca hızlı gelemedik." ,diye kısa bir açıklama yaparak tebessüm ettiğinde Jeno az biraz ıslanmış deri ceketini üzerinden sıyırdı ve kolunu koltuğun sırtına yasladı.

"Oğlum ben temizlik falan yapmam bak," Donghyuck, hafiften buğulanmaya başlasa da camın ardında görülebilen pick-up'ı işaret etti. "uğraşamam boş işlerle."

Jaemin göz devirmekle yetindiğinde Yena sinsi bir gülüşle şekillenen kırmızı dudaklarını araladı. "Sıra sende Donghyuck efendi, bundan kaçışın yok."

Yena'nın cevabı diğerlerinin gülmesine sebep olduğunda Donghyuck sabır dilenir gibi iç geçirip Jeno'ya baktı.

"Hafta sonu için Angelinayı verirsen temizl-"

"Rüyanda görürsün Donghyuck."

Jeno kesin bir dille Donghyuck'un sözünü kestiğinde Donghyuck sırıtmıştı ki arabasına Angelina diye hitap edişinin Sunhwa'yı herhangi bir şekilde sinirlendirmediğini fark etmesiyle kısa bir duraksama yaşadı.

Jeno iç geçirerek Donghyuck'un anlamazca izlediği Sunhwa'ya baktığında Yena'nın da gözleri Sunhwa'yı bulmuştu.

"Tadı çok güzel Jaemin, baksana." Arin, bacaklarının arasında oturduğu erkek arkadaşına doğru dönerek çatalını uzattığında Jaemin lokmayı aldı yavaşça. Çiğnerken bir yandan da kafasını sallamıştı hemen.

Donghyuck, gözlerini Sunhwa'dan ayırarak, "Vıcık ilişkiniz sinirlerimi hoplatıyor." diye mırıldandığında Arin ile göz göze gelmişlerdi ki Sunhwa'yı işaret etti hızlıca. Arin'in çiğneyişleri yavaşlarken bakışları Sunhwa'nın durgun ifadesini buldu, bir şeylerin yanlış gittiğini anlamamak zor olmamıştı o anda.

Jaemin durumu kavrayabilen bir diğer kişi olurken, "İmza konusunda bir gelişme var mı?" diye sordu ve diğerlerinin başlatmak istediği konuyu kolaylıkla açtı.

Jaemin'nin donuk sesi atmosferi daha da dondurmuştu o an, ya da Sunhwa'ya öyle geliyor olabilirdi çünkü aklında dönüp duran düşünceler yüzünden babasının, ailesinin, evinin ve buna benzer şeylerin güvenliğini sorgulayıp duruyordu sürekli.

"İptal edilmedi mi hâlâ?" Arin inanamayan sesiyle sordu çünkü Başkan Lee için işlerin bu raddeye gelebileceğine pek ihtimal vermemişti.

"Hayır." Düz bir ses yükseldi Sunhwa'dan, birkaç gün önce duyduğu cümlelerin aklını çelmesine izin vermeden devam etti. "Evde... Evde durumlar pek iyi değil."

Kucağında birleşen parmaklarından gözlerini kaldırdığında kendisine bakan arkadaşlarında gezdirdi bakışlarını, hepsinde aynı ifade vardı ancak asıl sorun; herkesin kafasında farklı bir son bulunmasıydı.

Sunhwa ne mi düşünüyordu? Tamamiyle karamsardı bu olayların bağlanacağı noktaya karşı. Halkın büyük kısmının elinden geleni ardına koymayacağını bilir gibi çaresizdi aynı zamanda ancak Sunhwa, bir şeyi öğrendiğini biliyordu.

Er ya da olacak bir şeye kimse engel olamıyordu, ona yardımcı olacak çok insan vardı ancak gücünün üzerinde kaldığı zaman kimse yeterli olamıyordu.

Öğrendiği gibi de oldu: Lee Sunhwa'ya olan şeylere kimsenin engel olamadığı gibi Lee Sunhwa da, başkasına olan şeylere engel olamadı.


Ψ

27.7.21, @zdtrbl

selamlaRR
şüKÜRLER OLSUN İLK BÖLÜM GELDİ🤧💞💞

keyifler nasıl?🌻

umarım buralardasınızdır ve bu ficte de buluşabiliriz🙆‍♀️

düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayınız ve hoşuna gideceğini düşündüğünüz arkadaşlarınızı etiketleyebilirsiniz😏

bol bol yorumcuk bekliyorum,
kendinize iyi bakın🤧💚

Continue Reading

You'll Also Like

24.9K 4.7K 33
Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya on...
2.5M 167K 87
#2 +18 şiddet içerir Karanlık hüküm sürer ruhunu kaybetmiş bedenlerde. Bakanlar onları güçlü sanırlar. Hasta bedenlerdir onlar. Ruhları kayıptır. A...
2.3K 196 9
Mardindi orası! Cahilliğin geliştiği ama aklın gelişmediği bir şehir.Milyonlarca insanların kanı aktılan şehirdi Mardin. --- Yıllarca,annesinden küfü...
676K 43.2K 19
"Tekrar söyle, Alvina." Yerimde rahatsızca kıpırdandım. Ağzımdan kaçırdığım için zaten pişmandım, tekrar edemezdim. Çok utanıyordum. "Ben... Bir...