wish you back, minsung ✓

By kenyusiimii

481K 41.9K 58.9K

yaramızı unutturur, yarayı kapatan aşk yaradan da derin. | othello sendromu, psikolojik More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4 F' 🤍
Wish You Back 💙
Special Chapter ☆

1.9

19.1K 1.4K 2K
By kenyusiimii

***

Innie, önceden kınayan şimdi ise kıskanan bakışlara alışmış bir vaziyette okul bahçesinde ilerlerken yine oradan oraya koşturan çocuğu gördüğü gibi gülmüş ve arkasından atılmıştı.

"Hey!" diye bağırdı yanına varıp elini omuzuna koyduğunda. "Naber?"

Yejoon şokla ona dönmüş, Innie olduğunu görünce rahatlamıştı. Tereddütle arkasını kontrol ettikten sonra gördüğü kişilerle yutkunup, "Gitmem gerek!" diye atılmıştı ki Innie bu sefer bileğinden yakaladı onu.

"Bir şey mi oldu?"

"Hayır. Gitmem gerek."

Yejoon aceleciydi, Innie bunu fark ettiği gibi kaşlarını çatarken arkasını dönüp dağılan okul kalabalığına baktı. Pek bir şey fark etmemişti ki gözleri etrafta dolaşan daha birkaç gün önce kavga ettiği çocukları gördüğü gibi ağzının içinde homurdandı.

"Koşmadan geçirdiğin bir an var mı?" dedi Yejoon'a dönerek. Onu ne zaman görse hep koşturuyor ya da zorbalığa uğruyordu.

Ancak Yejoon'un şimdi bu lafla uğraşacak cevabı yoktu. Parasını kaptırmamak için yurda koşmalıydı. "Sana çikolatalı süt ısmarlarım!" dedi çocukların yaklaştığını fark ederek. Ardından hızla Innie'den bileğini kurtardı.

"Şimdi gitmem gerek. Sonra konuşuruz!"

Arkasına bile bakmadan kaçmaya başlarken Innie şaşkınca gözlerini üzerine dikmiş sonra da onu arayan çocukları yanlış yöne ilerletmek için onların yanına geçmişti. Yejoon arkasına bile bakmadan son gaz koşup yurda giden en kısa ara sokaklara dalıyor, bir ihtimal yakalanır diye koşmayı hiç kesmiyordu.

Sahil yoluna çıktığı gibi başına kapüşonunu geçirip kırmızı ışığı kontrol etti ve karşıya doğru atıldı. Normal yürüyüş yapan insanların arasından hızla sıyrılıyor, üstündeki bakışları bir gram takmıyordu.

İkinci ışıklara geldiği gibi kendini son anda durdururken arabalar ileriden geliyordu, yine de yola atılmadı. Ama dikkatini çeken bir kişi, başında aynı onun gibi şapka, yüzünde maske kafasını eğmiş bir şekilde yolda ilerliyordu.

Bir yola bir de gelen arabalara baktıktan sonra hızla ileri atıldı ve yürüyen kişiyi tuttuğu gibi son gaz gelen arabanın önünden alıp ikisini de yere düşürdü.

İkisinin de şapkası açılırken göz göze geldiği bu sarı saçlı kişiyi gözü bir yerden ısırmıştı ama bunu umursamadan hızla onun elini tutup ayağa kaldırdı.

Bu sayede kulağından düşen kulaklığı fark etmişti.

Kulaklığı da alıp ona şaşkın bakışlar atan kişiye uzattıktan sonra, "Artık daha dikkatli olun," demişti ki kalın sesli kişi konuştu.

"Ben, teşekkür ederim. Kendini riske attın."

Kafasını salladı. "Sorun değil. Dalgın gibisiniz ama ama yoldasınız, kafanızı kurcalayan konu neyse onu boşverip şu an kendinize odaklanın." Sonra gözlerini çevirip yola baktı. "Şimdi gitmem gerek, hoşça kalın!"

Geri kapüşonunu başına örttüğü gibi koşmaya başladığında arkasında kalan kişi hala atlatamadığı şokla onu izliyordu.

Felix.

Adını bile bilmediği Yejoon'u gözleri takip ederken onun az ötedeki yurda koşarak girdiğini görünce başını iki yana salladı ve şapkasını başına geçirdi. Böyle bir dalgınlık yaptığına inanamıyordu. O çocuk olmasa şu an başka bir durumda olabilirdi.

İstemsizce yutkunup kulaklığını geri cebine attığı sırada Minho evde bir ileri bir geri adımlıyor, cümlelerini toparlamaya çalışıyordu.

Jisung şirkete geçmişti geçen yayımladığı record için bu yüzden evde tekti ve Innie gelmek üzereydi. O geceyi bir de oğlu ile konuşmalıydı. Tam da gerginlikle bir bardak su içmişti ki evin kapısı açıldı.

Hızla adımlarını oraya yönelttiğinde Innie'yi görmüş, gülümsemişti. "Hoş geldin."

Innie kıkırdadı. "Hoş buldum en sevdiğim babam, makaronlar bitmedi değil mi?"

Tabii ki kendini düşünüyordu. Aldığı bu soru ile Minho kahkaha atarken Innie de gülüp ayakkabılarını çıkarıp terlik geçirdi ayağına. Minho kafasını salladı. "Hala bitmedi. Jisung çok yeme diye uyardı, biliyor gelir gelmez onlara damlayacağını."

"Tüm gün onların hayali ile yaşadım, ne diyorsun sen? Azdan fazla yerim, sen söylemezsin bir kıyak geçersin artık bana."

"Söylemezsem beni deşer."

Innie ellerini yıkarken babasına dönüp kaşlarını çattı. "Hanımcı mısın sen ya? Kılıbık. Artistliğin bir bana söküyor değil mi? Çok yazık çok yazık, kendime acıdım."

Hayıflanıp dolap kapağını açtıktan sonra içinden bir makaron çıkıp direkt ısırmıştı. Minho gözlerini devirdi. "Akıllanmıyor musun sen, mide fesadı geçireceksin bir gün."

Omuz silkti. "Hayat canım, karşımıza neler çıkaracağını bilemeyiz."

Bu sözün üzerine Minho, "Innie!" diye bağırmıştı ki Innie kahkaha atarak tezgahtan zıpladığı gibi odasına doğru koşmaya başladı. Şaka yapsa da Jisung ve Minho bu konularda sürekli hassas davranıyordu.

Ama dediği gibi, akıllanmıyordu.

Yemek muhabbeti hiç açılmadığı için üstelemeden ders masasına kurulmuştu. Akşamları hep beraber dizi, film izledikleri için gündüzden bitirme alışkanlığı vardı. Bu şekilde akşama tamamen boş olabiliyordu.

Ödevlerini halletmiş bitirmek üzereydi ki odasının kapısı açıldığı gibi Minho başını içeri uzattı.

"Jisung, pizza getirecekmiş gelirken. Çok açsan bir şeyler hazırlayalım."

Kafasını sallayıp kalemini bıraktı. "Değilim. Uzun zamandır pizza yemiyorduk, canım çekti şimdiden."

Genellikle Jisung hep ev yemekleri yaptığı için dediği gibi dışarıdan söylemek pek akıllarına gelmiyordu hepsinin. Innie dersleri bittiği için kitabını kapatırken Minho gitmek yerine kapıyı daha da aralamış ve içeri girerek oğlunun yatağının ayak ucuna oturmuştu.

Bu hareketle Innie ona döndükten sonra tek kaşını hafifçe kaldırdı, bir yandan da neden geldiğini biliyordu. Baba oğul konuşma şekilleriydi bu Minho ile olan.

Minho gergin bir nefes aldıktan sonra gözlerini ona sabitledi. "Beni," dedi duraksayarak. "O gece, Jisung'u boğmak üzere olduğumu gördüğünü biliyorum."

Rüya yolu ile anımsasa da biliyordu, kayıp parçalar yerine oturalı çok olmuştu. Innie duyduğu şeyle şaşkınca gözlerini hafifçe büyütürken, bundan haberi olduğunu bilmiyordu. En azından öyle sanıyordu.

"Beni tamamen affettiğinden emin olmak istiyorum," dedi Minho dürüstçe. "Affetmeyedebilirsin, o görüntü öyle herkesin kolay kolay kaldıracağı bir şey değil. Ben de kaldıramadım ve sen, bunu bildiğin halde benimle beraber sustun."

Innie o geceyi silmek istemişti. Minho'nun kendinde olmadığını fark etmesi birkaç gününü almıştı ama o günden sonra kin bile beslememişti. Zamanla aldığı tavrı da düşürmüştü.

Minho başını eğdi. "Neden sustun? Korktun değil mi benden?"

Yalan söylemedi Innie. Kafasını salladı. "Korktum. Seni ilk defa öyle görmüştüm, eğer sen hareketlerinin devamını getirirsen ne olurdu düşünemiyorum. Düşünmekte istemiyorum. Sonra fark ettim, sen bizden uzak kaldın. O günden sonra yanımıza bile yaklaşmadın."

İç çekti. "Eğer yaklaşsan belki söylerdim ama hiçbirini yapmadın. Aksine en uzağımıza gittin baba ve bir şeylerin farkına vardım. Sonra da unutmak istedim, ailemi böyle bilmek istemedim."

İçindekileri söylemişti Minho'ya. Yerinden kalkıp yanına oturduktan sonra daha yakından baktı. "Belki hataydı söylememem, belki de doğruydu. Bilmiyorum. Ben, senin o an kendinde bile olmadığını anladığımda bıraktım her şeyi. Korktuğum kadar yaklaşmadın bile yanımıza."

"Size zarar vermek istemiyordum," dedi Minho baş sallayarak. "Size zarar vermemek için uzak durdum. Şu an iyiyim ki buradayım. Ben sadece, benden korkma istiyorum. Beni kötü bilme. Sadece sizi çok seviyorum ve elimden ne gelirse, canınızı yakmamak için çabalayacağım."

Aylardır çektiği hüzünler, ağlamalar yetişti Innie'ye. Bu yüzden uzatmak istemiyordu, konuşma ne kadar kısa kesilirse o kadar biterdi her şey.

"Rahat ol ihtiyar," deyip Minho'nun tek dizine oturdu. "Benim içimde hiçbir şey yok. Ne kadar uzun tutarsan bu konuyu, o kadar kapanmaz. Şimdi beni kucağında aşağı indir ve makaron ver. Sonra da babama söyleme. O zaman anlaşırız."

Oğlu ile de sorunları bittiği için Minho kendini tutmadan güldükten sonra kafasını sallayıp onu kucağına alarak aşağıya inmeye başlamıştı. Innie keyifle gülüyor, "Makaron!" diye bağırıyordu ki merdivenler bittiği gibi kapı çalmıştı.

Minho gülerek oğluna baktı. "Şansına küs."

Ardından onu kucağından indirmeden kapıyı açıp, kapıda elinde pizza kutuları ile duran eşine baktı. "Hoş geldin!"

"Hoş buldum!"

Innie iç çekti. "Hoş geldin gelmesine de beş dakika sonra gelsen ne olurdu ya?"

Jisung sürekli makaronu ona sayıyla veriyordu bu yüzden Innie her seferinde o çok sevdiği yiceklere hasret kalıyordu. Jisung oğlunun dediğini anlamayarak gülerken onlara doğru ilerleyip parmak uçlarında yükselerek Minho'nun dudağından öpüp geri çekildi.

"Ne oldu sana bebeğim?"

Innie ayağı ile kapıyı kapattı. "Yok canım hiçbir şey, hoş geldin. İyi ki geldin."

"Makaron kaçıracaktı sen gelmeden ama yakalandı." dedi Minho açıklamak için. Jisung durumu anlayıp gülerken kafasını salladı. "Pekala, bugünlük seni görmezden geleceğim. Ama abartırsan, bozuşuruz Innie."

Bu yeter, artardı bile. Innie, "Yes be!" diye bağırıp kendini Minho'nun kucağından attığı gibi pizza kutularını da alarak mutfağa doğru koştu. O gözden kaybolurken babaları arkasından gülmüş, yalnız kalmaları ile Jisung üzerindeki montu çıkarıp asmıştı.

"Sen ne yaptın bugün sevgilim?" deyip Minho ile beraber üst kata çıkmaya başladılar. Minho omuz silkti. "Dans ettim biraz, sen yoktun telefonda oyalandım. Gün geçirdim, sen neler yaptın?"

Jisung şokla ona döndü. "Yayın açmıştım! Görmedin mi? Yuh yani, yuh!"

Minho bilmediği bu bilgi ile bir aydınlanma yaşadığı an alt dudağını ısırdı. Jisung elini yıkamak için lavaboya girdiğinde pervaza yaslanmış onu bekliyordu.

"Salonda uyuyakalmıştım. Galiba tam o ana denk geldin." Çekingen bir şekilde konuştuğunda Jisung musluğu kapatmış ellerini kurulamadan yanından geçtiği gibi suları Minho'ya doğru fırlatmıştı. Minho hızla kafasını salladığında, "Islan köle!" deyip yatak odasına girdi.

"Akşam izlerim."

"Tabii izleyeceksin. Ben seni öve öve yayında bitiremeyeyim, kocam izlemesin. Çok ayıp ettin."

Ona oldukça tanıdık gelen bu cümle ile Minho kaşlarını çatıp kendini yatağa attı. "Gittikçe Innie'ye benziyorsun."

"Onun bana çekmesi lazım değil mi ya?" dedi Jisung tişörtünü tek hamlede çıkarıp kenara koyarak. Minho cıkladı. "Sorun orada. Sen ona çekiyorsun, yakında elini kalbine koyup hak ettiysem eyvallah diyecek gidişat var sende."

Bu lafın üzerine kıkırdadığında Jisung da gülüp üzerini değiştirmiş ve yatağa çıktıktan sonra emekleyip Minho'nun üstüne uzanmıştı. Başını eğip burnunu burnuna sürttü.

"Bana çekerse tatlı olur, sana çekerse seksi olur. Bu yüzden bana çeksin, bir de oğlumuzu kıskanmakla uğraşmak istemiyorum."

Minho kaşlarını kaldırırken, "Öyle diyorsun yani?" deyip ayak uydurmuş, Jisung başını salladığı gibi devam etmişti. "Tatlı çocuklarda bildiğim kızların dikkatini çekiyor."

"Hayır ya! İstemiyorum ben! Hem, belki erkek seviyor? Olamaz mı?"

Evet, bir de çocuklarının bu yönelim konusu vardı. Yavaş yavaş artık ikisi de büyüğünü hissedince bu tip konuları çekinmeden onlarla konuşmasını istiyorlardı. Minho başını sallayıp ellerini Jisung'un saçlarına attı.

"Olabilir güzelim. Neden olmasın?"

"Güzelin miyim gerçekten?"

"Oldu o zaman."

Minho, eşini kenara bıraktığı gibi yataktan kalkarken Jisung arkasından evi inletecek bir şekilde kahkaha atmış ve, "Bekle beni!" diye bağırarak yataktan fırladığı gibi merdivenlerin girişinde olan kocasının sırtına atlamıştı.

Direkt düşmesin diye onu bacaklarının altından kavradıktan sonra dikkatlice aşağı inmeye başladı Minho. Bu sırada Innie bardaklara kolaları dolduruyordu, onları görünce bu kadar mutlu olduklarını fark ettiği an gülümseyip göz kırptı.

"Siz niye yukarıda çok durdunuz?"

"Makaron yiyemezsin."

Kaşlarını çattı. "Ayıp ya! Çok ayıp ediyorsun bak şu an."

Minho 'ben demiştim' adlı bakışını Jisung'a attığında Jisung gülmüş ve omuz silkip, "Acıktım!" demişti. Pizza kutularını alıp salona geçerken yere kuruldu ve kutuları masanın üzerine bıraktı.

Minho, Innie'nin ensesine hafifçe patlatıp o da eşinin arkasından salona girdiğinde Innie, "Ayıp," demiş ve elinde bardaklarla yere oturmuştu.

Yemekte hep beraber sohbet edip, tüm gün ne yaptıklarını konuşurken Minho doyduğun hissettiği gibi arkasındaki koltuğa yaslanıp, diziyle oğlunu dürttü.

"Senin şu arkadaşın kim? Pastanedeyiz diye soramadım."

"O mu ya?" dedi Innie dediği sözler aklına geldiği gibi. Kolasını kenara bıraktı. "Yejoon. Şu kavga ettiğim gün, yanımda oturan çocuk."

Jisung iç çekti. "Hiç kavga edecek tip yok çocukta."

Innie kaşlarını çattı. "Oradan bakınca belalı olarak mı duruyorum ben?"

"Ya! Demedim öyle."

"Biliyorum dad, relax." Kıkırdadı. "Şaka şaka. Kavga edecek tip yok zaten, bilmiyorda. Tek yaptığı saç çekmek."

Minho ve Jisung kıkırdadığında Jisung müdürün odasında oldukları gün çocuğun ailesinin olmadığını öğrenmişti. Bu yüzden bu can sıkıcı konuyu hiç açmadan gülmeye devam etti.

Totosunun üzerinde kayıp Minho'nun yanına yerleşip göğsüne yaslandığında bitiremediği son kısmı Minho'ya uzatmış, o da afiyetle yemişti. "Bilekliğimi de o bulmuş," dedi Innie. "Düşürmüşüm."

"Dua etki iyi çocukmuş da bulup sana vermiş. Yoksa Felix saçını yolardı senin."

Minho'nun kurduğu bu cümle ile aydınlanma yaşayarak hızla kaşlarını kaldırdı Jisung. Saçlarını yolar, diye düşündü hemen. Yejoon'da saç yoluyor.

Ardından kendi bu fikrine güldüğünde Innie ve Minho'nun bakışları ona dönmüş ama geçiştirerek telefonunu eline aldığı gibi Felix'e naber temalı kısa bir mesaj çekmişti.

Geri telefonu masanın üzerine bırakarak üşüdüğü için Minho'nun göğsüne biraz daha sokuldu. Innie, günlerdir beklediği şey yaklaştığı için saate bakmış ardından da Minho'ya dönüp kolu ile dürtmüştü.

"Ee ihtiyar," dedi rahat bir tavırla. Ne yaparsa yapsın, Minho ile uğraşmaya bayılıyordu. "İki gün sonra doğum günün, hediye ne istersin? Şimdiden söyleyeyim, pahalı bir şey alamam öğrenci adamım ben."

Jisung göz devirdi. "Ne öğrenci, ne öğrenci."

Minho kıkırdayıp Innie'yi kolundan tuttuğu gibi göğsüne devirerek döverek sevme temalı bir şekilde onu severken, "Hediye mi alacaksın bana?" deyip yanaklarını sıktı. "Öğrenci adammış. Büyümüşte hediye alacakmış. Apple watch istiyorum, öğrenci adam."

"Yuh!"

Şokla nefes nefese Minho'dan kurtulurken Jisung, "Ne biçim konuşuyorsun sen?" deyip uzanarak oğlunun dizine vurdu. "Ayıp."

"Konumuz o değil babacım benim, Apple watch'ı tüm harçlıklarımı biriktiririp almam lazım."

Omuz silkti Minho. "Hediye hediyedir. Bana ne. Sormasaydın."

"Pişman oldum."

Dalga geçip telefonunu eline alıp kendini koltuğa fırlattığında o saati araştırmaya başlamıştı bile. Jisung ayaklanıp kola bardaklarını aldığında Minho yardım etmek için kutuları aldı ve evin dışındaki çöpe koyup geri içeri girdi.

Jisung'un yanına ilerleyip arkasına geçerek ellerine baktı.

Bir şey yapmayacaktı.

Tereddütlü bir adımdan sonra usulca kollarını, eşinin ince beline sardığında Jisung gülümsedi kocaman. Bardakları yıkayıp kenara bıraktıktan sonra kollarının arasından Minho'ya döndü ve o da ellerini ona sardı.

"Bugün çok atılgansın."

"Seni özlediğimdendir." dedi Minho reddetmeden. Eşi bu itirafla daha da gülerken Minho sırıtmış, Jisung da yükselip dudaklarından öptükten sonra geri çekilmişti. Elini Minho'nun çenesine atıp orayı okşarken iç çekti.

"Doğum günün, evlilik yıl dönümümüz."

Kafasını salladı. "Hayatımda aldığım en iyi hediyeydi."

Jisung kıkırdadı. "Sırf o güne denk gelsin diye ülkeyi birbirine kattın. Tabii canım, hediye."

O günler Minho'nun gözünün önüne geldiği gibi kendi haline kahkaha atarken başını eğip dudaklarını Jisung'un oldukça davetkar duran boynuna bastırıp kokusunu içine çekti.

"Doğum günü hediyem olarak, seni on kilo fazla görmek istiyorum. Oldukça zayıfladın Jisung."

"Taş gibiyim."

"Evet öylesin ama," deyip incecik belini sıktı hafifçe. "Bu kadar zayıf olma. Yakında comeback gelecek, ardından bir sürü program. Ondan önce zaten şarkı, koreografi, beat derken yorulacaksın. Sana zararlı, günlük yeme öğününü ikiden beşe çıkar."

Jisung yine konu kilo mevzusuna geldiği için göz devirirken, "İki günde o kadar kiloyu nasıl alayım ben?" demiş ve bu soruyla Minho geri çekilmişti.

"Orası sana kalmış."

Ardından salona gidip kendini Innie'nin yanına bırakmıştı.

Ertesi gün Jisung hem zaten hazırladığı hediyesine bakıyor, hem de Felix'in yanında kahve içiyordu. Dün şirketten o kadar geç dönmesinin sebebi Minho'ya yaptırdığı özel kolyeyi beklemekti.

Şimdi ise Felix'in evine gelmiş, kendi aralarında muhabbet kaynatıyorlardı. "Güzel değil mi?" deyip son kez emin olmak için kolyeye baktığında Felix göz devirip kafasına vurdu.

"Güzel diyorum ya oğlum, Hyunjin gibi kendimi yere mi atayım inan diye. Delirtme beni, sakla hediyeyi kaybolacak şimdi!"

"Kızma be!" diyerek kolyeyi kutusuna koyup cebine attı. Felix iç çekti. "Kızmadım, aptal o kadar bakıyorsun ki başına bir şey gelecek."

"Bilmiyorum. Öf! Sanki yeni sevgili olmuşuz gibi hissediyorum, çok değişik."

Bu lafla Felix kıkırdadıktan sonra Jisung'un dizine uzanıp ona baktı. "Sevişin geri hatırlarsın evli olduğunuzu."

"Ayıp."

"Sırıtıyorsun."

Jisung omuz silkti. "Yine de ayıp. Ayrıca sen düşündün mü şu çocuk meselesini?"

Konuyu dağıtmak istemişti, başarılı da olmuştu. Felix anında konudan sıyrılıp derince bir nefes alırken kafasını salladı. Changbin ile bu konu üzerine uzunca konuşmuşlardı.

"Changbin istiyor," dedi dudak büzerek. "Ben de istiyorum ama küçük bir çocuğun sorumluluğunu alamam. Yakında comeback olacak ve o çocuğa bakamam, birini de tutmak istemiyorum baksın diye. Bu yüzden alırsak, en azından daha büyük birini almak istiyoruz."

Jisung kafasını sallarken devam etti. "Biliyorsun, ailesi olmayan bir çocuğa da gelip pat diye artık biz senin aileniz dersen doğru olmaz. Bu yüzden her iki tarafında cidden istemesini istiyorum."

"Innie ilk geldiğinde çok çekinmişti," dedi Jisung o günleri hatırlayıp. "Biliyorsun. Küçüktü zaten. Bu yüzden sürekli yanındaydım alışması için, beş dakika yanından ayrılsam oturduğu yerde duruyor, çekingen kalıyordu. Ama şimdi öyle mi? Tepeme çıkıyor."

Zamanla oğlunun değişimini seviyordu, direkt gülerken Felix de gülmüştü. "Dün yürüyüşe çıktım," dedi Felix bir süre sonra iç çekerek. "Changbin ile konuştuğumuz için aşırı dalgındım. Yola atlamışım ışık yandığında. Bir çocuk son anda kurtardı beni, Innie ile aynı yaşta belki bir yaş küçük. Jisung, o kadar güzeldi ki."

"Lan yola niye atlıyorsun!" Jisung hızla arkadaşının koluna vurup bağırarak küfür etmeye başladığında Felix zorla onu durdurup koltuktan kalkıp, diğer koltuğa oturmuştu.

"Şu an ona takılma. İyiyim geçti. Lan çocuk diyorum! O kadar güzeldi ki. Çilleri vardı benim gibi, öyle onu görünce keşke bir an benim çocuğum olsa diye düşündüm. Jisung, çok güzeldi. Sonra koşarak gitti yanımdan, utanmasam gitme derdim."

"Şansına küs, ailesi vardır."

"Sorun orada. Sahilin oradaki yurdu biliyorsun değil mi? Benden ayrıldıktan sonra koşarak oraya girdi."

Felix, iç çekip yine hiç aklından çıkmayan çocukla dudaklarını büzerken Jisung şaşkınlıkla ona bakıyordu. Felix geceden beri nedensiz bir şekilde düşünmeyi bir an bile bırakmadığı çocuk yüzünden dalgındı, belki de tam çocuk konusunu düşündüğü an karşısına çıktığı için unutmamıştı onu. Nedenini bilmiyordu, sadece kafası dalgındı.

İki arkadaş bu konuyu konuşup geri normal hayatlarına odaklandıklarında Jisung akşam üzeri Minho'ya anlatmış, Innie ise sessizce dinlemişti.

İki gün boyunca elinden geldiğince yiyen Jisung, Minho'nun doğum gününün olduğu gün tartılmış ve aldığı kilo sadece bir kilo olmuştu. Geriye dokuz kilo kalırken göz devirip şirketten çıkarak aşağı indi.

Hep beraber arkadaşları ile evde doğum gününü kutlayacaklardı.

Kapıyı açıp bindiğinde Minho ona baktı. "Direkt süreyim mi yoksa o aptallar hazırlığı bitiremediği için biraz dolanayım mı?"

Eh, tabii ki haberi vardı partiden. Jisung bu lafla kıkırdadıktan sonra eşini ensesinden kendine çekip dudaklarına bir öpücük bırakmış ve, "Direkt sür," diyerek geri çekilmişti.

Çantasını arka koltuğa fırlatarak yaslandı. Innie her şeyin hazır olduğunu belirten bir mesaj attığı için böyle demişti. Dün oğlu ile beraber dışarı çıkmışlar, Innie'nin parasının üstüne Jisung aralarında kalma şartı ile parayı koyup almıştı saati eşine.

Arabada sessizce ilerlerken Minho ona kısa bir bakış atıp önüne döndü. "Saçlarımı boyatacağım."

"Hangi renge?" dedi hemen Jisung. Farklılıklar kaçırılmamalıydı. Minho, eşinin bu heyecanlı haline gülerken, "Sarı," diye yanıt verip arabayı biraz daha hızlandırmıştı.

Jisung hayal ettiği görüntü ile sırıttı. "Çok yakışır! Kcon için mi?"

Kafasını salladı. "Hem o. Hem de kendi istediğim için, maksat değişiklik olsun."

"Ben de boyatsam mı?" diyerek sesli düşündü Jisung. O da uzun zamandır saçlarını boyatmamıştı. Bir aydır KCON adlı programda performans sergileyecekleri için ona koreografi hazırlıyorlardı ama saçlarını boyamayı hiç düşünmemişti.

Minho, "Boyat sevgilim," diye konuşup arabayı sokağa çektiğinde Jisung, "Sevgilin yesin seni!" deyip anlık bir gazla atılıp kocasının yanağını öpmüş, arkaya uzanıp çantasını almıştı.

Minho ona gülüp aracı park etti ve art arda arabadan indiler. Yan yana eve yürürken kapıda onları bekleyen Innie, "Geldiler!" deyip içeri bağırarak koşarak kapıyı açmıştı.

Karşısında duran ebeveynlerine baktı. "Hoş geldin dünyanın en iyi babası! Sen de hoş geldin bay quokka!"

Jisung kıkırdadı. "Quokka dedin, affettim."

İlerleyip oğluna sarıldı ve yanağından öptü. Minho arkasından, "Yalaka," deyip gülmüş ve içeri girip onu bekleyen arkadaşlarına selam vermişti.

Sonunda pastayı tutmak için girdiği kavgadan galip olarak sıyrılan Changbin, Seungmin'i iterek koridorda göründü. Bütün hepsi bu görüntüye kahkaha atarken o sadece sırıtıyordu.

"Selam."

"Selam bebeğim." dedi Minho arkadaşına doğru yürüyerek. Changbin karşılık olarak göz kırptığında daha çok gülümsemiş ve hep beraber içeri girdiklerinde Innie, Felix ve Jisung, "Dilek tut!" diye bağırmışlardı pastayı üflemek üzere olan Minho'ya.

Minho onlara kafasını salladı kabul ederek ardından gözlerini kapattı ve dileğini tuttu.

Tamamen iyileşeyim ve mutlu olalım.

Usulca gözlerini açıp pastayı üflediğinde Innie ve Jisung çığlık atarak boynuna atıldı aynı anda. Minho gülerek onları kavrarken Innie sırıtarak geri çekilmişti.

"Yaşlandın. İhtiyar seni."

Tek eli Jisung'un beline sarılı, diğer eli ile oğlunun saçlarını karıştıran Minho, "Chan'a yaklaştım," deyip bağıran arkadaşını umursamadan dibinde gülümseyerek bakan eşine döndü.

Jisung ellerini kaldırıp yanaklarına koydu ve baş parmağı ile okşarken fısıldadı. "İyi ki doğdun sevgilim."

Artık alıştıkları için, gözleri parlayan eşini kendine doğru çekip dudaklarına kapandığında Minho gülümseyerek ona karşılık vermeye başladı. Sevinç nidaları atan arkadaşları sonunda onları böylesine sorunsuz ve mutlu gördükleri için öpüşmelerine hep olduğu gibi laf bile atmıyorlardı.

Innie zaten hep şahit olduğu için garipsemezken Minho diğer elini de Jisung'un beline dolayıp onu kendine daha çok çekti ve dudaklarını ısırdı. Fazla uzatmadan, eşini yan çevirip birbirlerinden ayrıldıklarında Jisung hızlı dönmesinden dolayı çığlık atmış ve gülerek ona sarılmışı düşmemek için.

Minho doğum gününü kutlayan tüm arkadaşları ile sıkıca sarılıp, hediyelerini kabul ederken Jisung onun beline sarılmış merakla hediyelere bakıyordu. Minho aplle watch'ı gördüğü gibi kahkaha atarak oğluna baktı.

"Beklemiyordum!"

"Ee," dedi Innie rahat bir tavırla kolunu onun omuzuna atıp sırıtırken. "Kimin oğluyuz sonuçta."

Ona gülüp diğer hediyeleri de açtıktan sonra en son Jisung'un hediyesine gelmişti sıra. Minho uzanıp sade kutuyu açtı ve rüyasında gördüğü çiçekle karşılaştığı an şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

Innie ile beraber rüyada diktiği mavi çiçek şimdi kolyedeydi.

"Çiçek?" dedi hala şaşkınlıktan çıkamazken.

Jisung omuz silkti. "Mavi, ümit edilen şeyin gerçekleşeceğini temsil edermiş. Sen bu bir yıl boyunca iyileşme umudu ile bizi bırakmadın, ben de sana bunu hediye etmek istedim. Hayallerin gerçek oldu sevgilim."

Ardından ilerleyip kolyeyi eşinin boynuna taktığında Minho onu kendine çekip sıkıca sarıldı.

"İyi ki varsın."

Jisung gülümsedi. "Sen de öyle hayatım."

Onlar dip dibe eğlenirken hep beraber gülerek mutlu anıları anmışlar, ara sıra Hyunjin'in abartılarına, ara sıra da Changbin'in bağırmalarına katlanmışlardı.

Gece Innie, Chan'da kalmak için onlarla beraber ayrılırlarken Jisung kapıyı kapatıp gecenin yorgunluğu ile salonda oturmuş, başını geriye atmış ve boynu oldukça dikkat çekici duran eşine bakmıştı.

Aklına gelen düşünceler yüzünden yutkunurken adımlarını ona doğru yöneltti. Minho, adım sesleri ile gözlerini açmış kafasını çevirip eşine bakmıştı.

Jisung kafasını iki yana salladı.

"Drive şarkısını yazman senin suçun."

***

Continue Reading

You'll Also Like

505K 58K 34
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
204K 23K 30
ben kayıp bir yıldızdım, yerimi bulmamı sen sağladın.
12.2M 590K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
889K 71.1K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...