Ben Bu Kitabın Kötü Karakteri...

By sayonararara

1.7K 213 171

'İmparatorun Kılıcı' Önceki hayatımda okumaktan zevk aldığım bir fantastik aşk romanıydı. Onu diğer romanlard... More

1
2
4
5

3

280 40 31
By sayonararara

Gözlerimi odamdaki masamda açtığımda şaşkınlıkla etrafa bakındım. Masada uyuya mı kalmıştım?

Sandalyemden kalktığımda her yerimin tutulduğunu fark etmeyi beklerdim ama biliyor musunuz masa da sandalye de çok rahattı. Oh ho ho ho zenginliğin gözü kör olsun.

Ultra lüks sandalyemden kalktıktan sonra odanın içinde gezinip dün akşam hazırladığım planları bir kere daha gözden geçirdim.

Dün abimin yanından kalktıktan sonra odama girmiş ve tüm gece plan yapmıştım.

Tamam açıkçası o kadar da uzun sürmemişti, plan yapmak için masama yerleştiğimde bir kitap dikkatimi dağıtmıştı ve ne olduğunu anlayamadan onu okumaya başlamıştım bile. Gece geç saatlere kadar bir prenses ve korumasının klişelerle dolu dramatik aşkını okuduğum için pişman mıydım? Tabii ki de hayır!

Kitaptaki karakterler çok klişe olduğu kadar komikti de ama bu başka bir hikaye. İçine sıkıştığım hikayeye dönecek olursak, bir şeyler yapmazsam öleceğiz gibi duruyor.

Dün tüm gece kitap okusam da aslında bir plan da yaptım. Çok şey yapabildiğimi biliyorsunuz.

Şimdi, basit düşünmek gerekirse, kitapta ne oluyor. Kötüler ölüyor. Kötü kim? Biziz. Bu yüzden ilk planım abimi engelleyerek öldüğümüz geleceği değiştirmekti. Ancak bu işe yaramadı.

Peki umudumuzu kaybediyor muyuz? Aslaaaa.

Çünkü öldürülmek tek başına yapılabilen bir eylem değil! Bir tarafın ölmesi gerekirken, diğer tarafın da öldürmesi gerekiyor. Yani bu eylem gerçekleşmek için 2 kişiye bağlı.

Ne mi saçmalıyorum? Abimi durduramıyorsam, abimi ve beni öldürenleri engellemeliyim!

Çok basit değil mi?

Örneğin abimin geleceği iki kişiye bağlı, kendisi ve onu öldüren İvory. Koşullar değişmediği sürece eylem de değişmez ancak küçük bir tepki büyük etkilere neden olabilir. Yani koşullardan biri olan abim aynı kalıyorsa, tek yapmam gereken diğerini değiştirmek. Böylelikle sonuç yine değişir!

Bu yüzden, gidip İvory bizi öldürmeden önce onu öldürmeliyim.

Eh, yani ilk düşündüğüm buydu ama mümkünse herkesin yaşadığı bir final istiyorum. Ayrıca çok sevdiğim kadın kahramanı öldürmek ihtimaller arasında yer bile alamaz! Ayrıca onu öldürecek beceride de değilim bu yüzden hayır, sadece bu ihtimali listeden silelim.

Bu yüzden daha karmaşık ama yine de basit bir plan üzerinden gideceğim. Biliyorsunuz zeki insanlar basit plânlar yapar.

Aslında İvory abimin düşmanı değil. Abim, İvory'in koruduğu kişiye düşman olduğu için, dostumun düşmanı düşmanımdır ilişkisinden de ortaya çıkacağı gibi, hiçbir alakamız olmamasına rağmen düşman kesildik.

Ama bu sorun değil! Çünkü İvory 2 ay sonra mezun oluyor. Ana erkek karakterin çoktan ilgisini çekmesine rağmen şu an hiçbir ilişkileri yok. Bu yüzden tek yapmam gereken İvory mezun olmadan önce onu benim yapmak. Yani benim korumam!

Abim ölüyordu çünkü öldürmek istediği adamın koruması onu öldürüyordu. Ancak en başından İvory o adamın koruması olmazsa abim ölmez. Ve daha da iyisi, o korumayı bizim yaparsak o adamı öldürebiliriz bile!

Ancak dediğim gibi sevdiğim karakterleri öldürmekle ilgilenmiyorum. Zaten o beceriden yoksunum. Orijinal hikayede abim bile yapamamışken ben hiç yapamazdım. Bu yüzden tek amacım kadın kahramanı bizim tarafımıza çekmek. Ayrıca bu bizi 1-0 öne geçirecek.

Kadın kahraman ve erkek kahramanın ilişkileri tam olarak bu koruma işine yattığından, bunu değiştirirsem muhtemelen bütün kurgu sallanacak. Ama bu daha iyi, ne kadar değişirse o kadar iyi. Hikayenin tepetaklak olmasını tercih ederim.

Heh heh heh, kötü karakterin kadın kahramana sahip olduğunu gördüğünde erkek kahramanın yüzünün alacağı şekli çok merak ediyorum. Bu da sana kapak olsun Darian, kaybettin! İvory artık benim!

Kadın kahramanı tekelime alma planları yaparken kapım tıklatıldı. Asıl bir genç hanımefendi sesiyle kapıdaki kişiyi içeri davet ettim.

Profesyonel bir hizmetçiye yakışır şekilde içeri giren kişi kişisel hizmetçim Zelinda'ydı. Hani gözlerimi açtığımda gördüğüm maidgirl, evet o.

"Leydim, tatlınızı getirdim." Elindeki servis tabağını cam kenarındaki tatlılarımı yediğim masaya koyduktan sonra saygılı bir şekilde geri çekildi.

Sabah sabah uyandıktan hemen sonra ne tatlısı diyebilirdiniz ancak bunun sabah kahvaltıda pankek ya da donat yemekten pek bir farkı yok. Aslında bu çilekli şey çok fazla şekere sahip değildi ve tazelendirici bir etkisi vardı. Biraz waffle gibiydi ancak çok daha şekersiz ve sağlıklıydı.

Ben de tatlı yemek için masama geçtim. Biliyorsunuz, benim tatlı yemek için özel bir masam var.

"Sağ ol, Zel. Çıkabilirsin." Zelinda beni selamladıktan sonra sessiz adımlarla odamdan çıktı. Son günlerde ona kötü davranmadığım için sürekli tetikte kalmayı bırakmıştı, bence artık benden daha az korkuyordu.

Seriatta abisi dışında herkese soğuk ve aslında biraz da kaba davranan bir kızdı. Merhamet etmezdi, hoşuna gitmeyen bir şey olduğu anda kıyameti koparırdı. Şımarıktı. Onun sinirini bozmadığınız sürece duygusuz yüzü dışında bir yüzüyle karşılaşmazdınız. Sinirini bozarsanız ise vay halinize. Karşılaşacağınız son yüz bu olurdu.

Ancak sebepsiz yere insanlara zarar verecek kadar gaddar birisi değildi. Bence oldukça havalı bir kötü kadındı. Tehlikeli bir güzellikti.

Keyifle tatlının yanında bırakılan meyveli çayımdan bir yudum aldım. Yerden başlayan uzun camların önündeki küçük masam benim için günün en huzurlu saatlerini geçirdiğim yerdi. Çünkü bu camlar doğruca şövalyelerin antrenman yaptığı yere bakıyordu. Aslında tam olarak baktığı söylenemez ama bu kaslı adamların koştuğu saatlerde burada oturursam kısa bir süreliğine de olsa görüş açıma giriyorlardı.

Güzel şeyleri sevdiğimi söyledim ve önceki hayatımdaki eleştirdiğim abilerime ihanet gibi olsa da bu kaslı herifleri izlemeyi seviyordum. En son kastan bıktığımı söylerken şimdi ne saçmalıyorsun diyebilirsiniz. Ben de hayatım boyunca kaslardan nefret edeceğimi düşünmüştüm ama her şey şövalye talimini görene kadardı. Açık olmak gerekirse, güzel bir yüzde olduğu sürece kaslar güzeldi. Yani yeni hayatımda buna karar vermiştim. Buradaki erkeklerin hiçbirinde göğüs kılı yoktu. Kasları abartılı değildi, tanrı denen ressamın elinden çıkan en muazzam şaheserdi.

Bir kitabın içinde olduğumdan mıdır bilinmez ancak tüm bu şövalyeler çok yakışıklı ve kaslıydı. Hepsi büyüleyici görünüyordu. Şimdi koruması ile yasak aşk yaşayan leydileri biraz daha anlayabiliyorum sanırım.

Çilekli pasta benzeri tatlımı yerken tam olarak da bunu düşünüyordum. Bazen yakın zamanda öleceğiniz gerçeğini kısa bir süreliğine unutup keyif çıkarmanız gerekiyordu.

Yarın saraya gitmem gerekiyordu. Bunun için önce abimle konuşmam lazımdı. Saray tabii ki de kafanıza göre girebileceğiniz bir yer değildi. Ancak benim gibi birisi için oldukça kolay olacaktı. Bir kont olan abim aslında düklerle yarışacak kadar başarılıydı. Aristokraside çok önemli bir yeri vardı Rotev Kontluğunun. En az bir dükalık kadar... Bunu merhum babam ve anneme borçluyuz biraz da... Umarım sonraki hayatlarında da birbirlerini bulmuşlardır.

Sarayda belli bölgelere yüksek seviyeli asillerin girme izni vardı, bazı bölgelere ise izin aldığı sürece neredeyse herkes girebilirdi. Örneğin şövalye eğitim alanı ve büyük kütüphane buna örnekti. Birçok asilin kolaylıkla girebileceği yerlerdi. Ancak daha ileri girmek istediğinizde kapılardaki gardiyanlar sizi durduruyordu. Sadece İmparatordan özel izin alarak girebileceğiniz yerler bile vardı.

Acaba hangi bahane ile saraya gitseydim? Aslında bahçeyi gezmek istediğimi söyleyerek bile abimden izin alabilirdim yani çok da sorun değildi galiba. Sonra abim de benim yerime saraydan izin alacaktı. Prosedür böyleydi. Normalde 1 gün içinde izin almak o kadar sıradan bir şey değildi ancak benim için çok kolaydı. Bizim gibi yüksek mevkideki asillerin sarayı ziyaret etmesi zaten neredeyse her hafta olan bir şeydi.

"Tamam! Öyleyse harekete geçelim bakalım. Let's gooo!" Zengin kahvaltımı yaptıktan sonra odamdan çıktım ve soluğu abimin ofisinde aldım. Kapıdaki şövalyeler beni selamlarken daha yakışıklı olan benim için kapıyı açtı ve içeri girmeme müsaade etti. Ona şirin bir şekilde gülümsediğimde bana düştüğü çok belli bir şekilde kızardı.

Abimin ofisinin içine girdiğimde açıkçası etkilenmiştim. Abim önündeki kağıtlara odaklanmış bir şekilde çalışırken çok seksi görünüyordu. Kimin abisi işte!

''Ser?'' Masasının üstü bir tomar kağıtla kaplıyken yakışıklı yüzünü bana çevirdi.

''Şey ben şey için izin alacaktım. Saraya gitmek için..'' Elindeki kalemi çevirirken beni onayladı.

''İzin almana gerek yok ne zaman gitmek istiyorsun?'' Şaşkınlıkla ona baktım. Aslında en azından bir neden falan vermem gerekiyor sanıyordum. Prosedür böyle işlemiyor muydu?

''Yani bugün olursa iyi olur.''

''Tamam bir saate kapıda bir araba hazır olur. Ne zaman dönmeyi düşünüyorsun?'' Ne? Aslında bunu da düşünmemiştim. Bu yüzden dürüstçe omuz silktim.

''Bilmem.''

''Peki. Sen iyi misin?'' Garip mi davranmıştım? Gerçekten de nasıl olduğumu merak eder gibi ilgili gözlerle bana bakıyordu.

''Evet, sen?'' Seni gördüm daha iyi oldum diyemedim tabii...

''Teşekkür ederim ben de iyiyim.''

''O zaman ben seni daha fazla tutmayayım, meşgulsündür.''

''Her zaman senin için zamanım var. Bunu biliyorsun.'' Off tam 90'dan kalbe bir atak! Ellerimi yavaşça kasılan kalbime götürdüm, çok tatlıydı. Daha fazla burada kalırsam burun kanamasından fenalaşacağım için dönmeye karar verdim.

''Tamam o zaman, seni seviyorum, bunu biliyorsun. Hadi görüşürüzzz!'' Bir sevimlilik atağını daha kaldıramayacağım için kaçar adımlarla çalışma odasından çıktım.

Kapıdaki yakışıklılara hoş bir gülümseme gönderdikten sonra odama yol aldım. İşin zor kısmı şimdi başlıyordu: giyinmek...

***

Yaklaşık 2 saatin ardından sonunda saraydaydım. Peşime takılan 6 şövalye ile tam olarak nerede olduğumu bilmiyordum ama önemli değildi. Asillere açık bir bahçe tarzı bir yerde falan olmalıydım.

Şu an bir kitabın içinde olduğumu bilmesem cennet bahçelerinde olduğumu düşünürdüm çünkü burası tam da cennet deyince kafanızda beliren görselin gerçek hali gibiydi. Zaten ben de melek gibi bir kız olduğum için karşıdan bakan herhangi birisi kolaylıkla öldüğünü ve cennette olduğunu düşünebilirdi.

Her noktada daha önce adını bile duymadığım rengarenk çiçekler vardı. Yapay göller, fıskiyeler, heykeller ve çiçek bahçeleri öyle bir ortam oluşturmuştu ki her an ağaçların arasından ceylanlar, tavşanlar ve diğer sevimli hayvanlar fırlayacak ve kuşlarla beraber şarkı söylemeye başlayacak gibi hissediyordum. Taşlı yolda birkaç leydiyle karşılaşmıştım ama görmezden gelip yanlarından geçmiştim. Sanırım selam vermem falan gerekiyordu ama bununla uğraşmak istemiyordum.

Benim çok önemli bir görevim vardı.

☆☆☆☆







Continue Reading

You'll Also Like

42.9K 708 11
This story is based on village story with lots of smut...
252K 10.6K 26
စံကောင်းမွန် + တခေတ်ခွန်း ငယ်ငယ်ကခင်မင်ခဲ့တဲ့ဆက်ဆံရေးကနေအကြောင်းတစ်ခုကြောင့်စိတ်သဘောထားကွဲလွဲပြီး ပြန်တွေ့တဲ့အချိန်မှာသူဌေးနဲ့အလုပ်သမားဆက်ဆံရေးဖြစ်သွ...
48K 752 17
DELULU & GUILT PLEASURE
136K 266 98
Erotic shots