my youth // ren.min

Por ceinosekai

174 25 84

Çocukluğunun geçtiği, büyüdüğü yerlere geri dönmüştü. En yakınları, en değerli arkadaşları yeniden yanındaydı... Más

yakında!
1 | my youth

0| almost home

48 8 12
Por ceinosekai

mxmtoon - almost home

"Yanlış aradan döndün," Annesinin sesi, bakışlarını cama çevirmişti. "Şehir merkezine çıkarız buradan."

"Tamam yahu, döneriz şimdi şuradan. Rahat ol." Kucağındaki yastığa başını yaslarken bakışları hâlâ dışarıdaydı. Sözde küçüklüğünü geçirdiği yabancı sokaklardan geçerlerken derince bir nefes çekti genç oğlan.

"Hatırlıyor musun burayı? Dondurması çok güzel olurdu! Duralım, hemen alıp gelirim."

"Daha eve varmadık bile, yerleşelim gider alırsın." Babası ve annesinin konuşmaları kulaklıklarından yükselen müzik sesini bastırmaya devam ediyordu. Başını kaldırıp kulaklıklarını çıkardı ve elinin tersiyle alnını sildi.

"Aman, tamam. Vardık zaten neredeyse." Arabanın kliması açık olsa bile merakla camı biraz araladı ve kapıya yaklaştı.

"Ee Renjun? Nasıl buldun buraları?" Annesi arka koltuğa dönerken umutla sordu. Renjun neyi kastettiğini biliyordu.

"Yabancı." diye yanıtladı. Bakışlarını çevirmezken annesinin derin bir iç çektiğini duydu. Yavaşça annesinin koltuğuna çevirmişti bakışlarını böylece.

"Neşelen biraz," diye babasının annesine fısıldadığını ardından. "Daha bir şey görmedi bile. Doktorun dediğini hatırla, hayatım. Gör bak, iyi gelecek burası."

"İyi diyorsun, hoş diyorsun da... Ya gelmezse?" Annesinin üzgün sesini duydu ardından, yutkundu. Sonuçta hafızası geride bir şey bırakmadan gittiğinden beri annesi de babası da duydukları, araştırdıkları her yolu deniyorlardı geri getirmek için. Doktorunun dediğine göre de anlaşılan, büyüdüğü veya onun için özel anlam ifade eden yerler en azından biraz da olsa bazı hatıraları tetikleyebilir, geri getirebilirdi. Renjun'a göre ise bu tamamen palavradan ibaretti. Hatırlayacak olsaydı eğer, şu zamana kadar bölük pörçük de olsa bazı şeyleri hatırlamış olurdu. Neredeyse iki senedir uğraşıyordu sonuçta.

Yine de ailesine karşı koyamazdı. Yirmi senenin çoğu aklında olmasa da son iki sene oldukça tazeydi ne de olsa. Ebeveynlerinin çaresizliğini görmüştü, hafızasında kayda değer olan tek şey buydu. Doktorun tavsiyesine uymaktan başka seçenek bırakmamıştı bu da.

"Onu da o zaman düşünürüz." Arabayı bir evin önüne park ederken annesinin sorusunu babası cevapladı sessizce. Renjun da durduklarını fark etmesiyle kendisine gelmiş gibiydi, silkelendi. "Geldik!" diye de duyurdu ardından babası. Renjun kapısını açarak arabadan indi ve önlerinde durdukları eve baktı. Küçüklüğünün geçtiği evi merak etmediği söylenemezdi.

Pek de büyük sayılmayan, tek katlı müstakil bir evdi. Bahçesinde kurumuş sarmaşıkların kapladığı bir çardak ve çardakta da kir toz içinde kalmış beyaz bir masa vardı. Önceden ufak bir tarla olarak kullanılan fakat yıllardır bakım görmediği için yabancı otlar ve dikenlerle kaplanmış toprak alan çardağın arkasındaydı. Bahçe duvarlarının önünde uzun ağaçlar vardı, bazısı evin üzerine gölge düşürüyordu. Ağustos böceklerinin sesi ve etraftaki yeşilliklerin kokusu adeta sıcak diye bağırıyordu. Şimdiden bile kıyafetlerinin nemden ötürü vücuduna yapıştığını hissediyordu genç oğlan. Etraftaki temiz, hoş bahçeli evlerin aksine önlerinde durdukları ev önünden geçerken başını çevirecekleri türdendi.

"Bayağıdır bakımsız kaldığı doğru," Babası yanında belirip kolunu omzuna atarken neşeyle şakıdı. "Ama birkaç günlük iş, ardından şu kamelyada çaylarımızı içiyor oluruz!"

"Sen öyle diyorsan." derken omuz silkti Renjun ve önündeki bahçe kapısını ittirdi. Sessizce evin kapısına uzanan taşlardan ilerlediler ve babası cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açtı. İçerisi, bahçenin aksine temizdi.

"Geçen hafta birkaç kişiyi yollamıştım evi temizlesinler diye. Bahçe hiç aklıma gelmemiş ama." Annesi çantasını bir koltuğa bırakırken açıkladı ve bakışlarını etrafta gezdirdi. Ebeveynlerinin bir anda girdiği nostaljik havayı anlayamayan Renjun da bakışlarını boş boş etrafta gezdiriyordu.

Kapıdan girince holün sol tarafında Amerikan mutfak ve salon kalıyordu. Eski, beyaz ve hasır koltuklar yeni alındığı belli olan televizyonun etrafına yerleştirilmişti ve yerde geniş, renkli bir kilim vardı. Mutfağı ayıran tezgahın etrafında sandalyeler diziliydi, mutfağın karşısındaki koridorda birkaç kapı bulunuyordu. Holün sağ tarafına giden koridorda da aynı şekilde birkaç odanın olduğunu görebiliyordu.

"Çok zaman geçmiş, değil mi?" diye mırıldandı babası. Renjun bu hâllerine katılmak yerine bir cama ilerleyip açtı.

"Neresi benim odam?" diye sordu başka bir camı açmaya yönelirken.

"İlk kapı," Annesi holün sağını işaret edip cevapladı. "Arabadan bavulunu getir istersen." Kafasını sallayıp tekrardan kapıdan çıkarken bu sefer etrafı daha dikkatli incelemeye karar vermişti. Oldukça yeşildi, ilerideki etrafı ulu ağaçlarla çevrili serin bahçeleri ve akan derenin sesini duyabiliyordu. Sokağın sonundaki tren istasyonu gözüne çarpmıştı ardından. Trenin gelmesini bekleyen birkaç kişiyi görebiliyordu. Öğle vakti olduğu için havanın sıcağı çoğu kişiyi eve kapatmıştı yine de. Ebeveynlerinin anlattığı kadar ahım şahım olmasa da yine de güzel bir yere benziyordu sadece gözlemleyebildiği kadarıyla.

Bagajı açıp bavulunu alırken sokağın ucundan onu deyim yerindeyse dikizleyen bir çift gözü yakalamıştı.  Uzun, kahverengi saçlı bir oğlan sokağın ucundaki elektrik direğinin ardından başını uzatmış, çatılı kaşlarıyla gözlerini kırpmadan Renjun'u izliyordu. 

Renjun da bu tuhaf bakışmaya kaşlarını çatarak karşılık verdi ve bagaj kapağını indirdi. Bununla birlikte oğlan hafifçe yerinde sıçramış, transtan çıkmış gibi silkelenmişti. Ardından kendisini gösterdi fakat bu sefer yüzünde şaşkın bir ifade vardı.

"Renji?" diye seslendi çekingence. "Sen misin gerçekten?"

Renjun'a doğru yaklaşırken Renjun'un da onu süzme fırsatı olmuştu. Uzun boylu, hafiften zayıfçana bir oğlandı. Renjun'dan daha küçük gösteriyordu ve gözlerine uzanan kahkülleri vardı. Sürekli olarak onları gözünün önünden itmeye çalışıyordu. Uzun olmasına rağmen sanki ufacık bir oğlan çocuğuymuş gibi çekingendi hareketleri. 

"Tanışıyor muyuz?.." diye gergince mırıldandı Renjun, hitap ettiği isim kendi ismine benzese bile tanıdık gelmemişti. Yine de konuşması, oğlanın yüzünü aydınlatmıştı. Genişçe gülümserken "Sensin gerçekten demek ki!" diye şakıdı. "Tanışıyoruz, Jisung ben! Hatırlamıyor olman doğal gerçi, kaç senedir görüşmüyoruz..." Bakışlarını kaçırmıştı şimdi. Ardından omuz silkerek Renjun'a döndü tekrardan. "Ben de seni neredeyse çıkaramıyordum. Çok değişmişsin, doğal olarak. Saçların falan gitmiş; biz küçükken upuzundu! Hatırlıyor musun? Yani, aslında bakışların falan aynı ama genel olarak çok... Değişmişsin..."  Bir şeyleri fark etmiş gibi Renjun'u baştan aşağı süzerken kaşlarını çatmıştı. "Renji diye mi seslenseydim yoksa abla mı deseydim bilemedim, sana Chenle'yla öyle seslendiğimizde bizi bir güzel pataklardın çünkü eskiden, ama-"

"Aslında, Renjun olacak." diye düzeltti. Nefes nefese kalmış gibi hissediyordu, kalbi çok hızlıydı. "Böyle desen yeterli."

"Tabii, tabii ki. Nasıl istersen. Renjun." Jisung tuhaf atmosfere rağmen kibarca gülümsedi. "Karıştırmışım herhalde, çok zaman geçti. Pardon."

"Sorun değil, gerçekten." Renjun ensesini kaşırken yanıtladı. "Asıl sen affedersin, seni hatırlayamadığım için." diye mırıldandı sessizce tekrardan. Jisung, eski arkadaşının bu kadar çekingen birine dönüşmesine beklemediği belli bir şekilde şaşkınca dikiliyordu önünde.

"Sorun değil! On seneden fazla oldu, hafızan hiçbir zaman iyi değildi." Güldü hafifçe. "Alınmadım, gerçekten. Ben de seni tekrardan buralarda görmeyi beklemiyordum zaten. Şaşırmamı mazur gör."

"Hiç önemli değil." diye yanıtladı Renjun, bakışları kapıyla Jisung arasında mekik dokuyordu. Gerginlik tüm vücudunu sarmıştı, tüyleri diken dikendi. Bunu fark eden Jisung mahcupça söze girişti tekrardan.

"Seni tutmayayım, işlerin var sanırım." Ensesini kaşıdı. "Seni tekrardan görmek güzeldi. Belki bizimkilerle birlikte tekrardan toplanırız, eskiden olduğu gibi, ne dersin? Buralardayız hepimiz zaten, kesin görüşürüz yani. Annen ve babana selamlarımı ilet. Görüşürüz, Renjun!" Keyifle el salladı ve çıktığı sokağın karşısındaki sokağa yöneldi. Renjun da ne yapacağını bilemeden tuhafça el sallarken Jisung'ın gözden kaybolmasıyla derin bir nefes çekti ve hızlı adımlarla eve yöneldi.

"Bir şey mi oldu? Uzun sürdü gelmen." diye sordu annesi elindeki tepsiyi tezgahın üzerine bırakırken.

"Şey," diye başladı Renjun. "Eski bir arkadaşımı gördüm sanırım. Dediğine göre."

"Öyle mi?!" Annesi yüzü heyecanla parlarken soluğu yanında aldı. "Kimmiş peki bu?"

"İsminin Jisung olduğunu söyledi."

"Jisung, ha? Kocaman delikanlı olmuştur şimdi!" Televizyon izleyen babası keyifle konuşmaya dahil olunca Renjun omuz silkti. 

"Peki hiç... Şey... Bir şeyler-" Annesi, oğlunu kırmadan nasıl söyleyeceğini bilemezken Renjun olumsuz anlamda başını salladı.

"Üzgünüm anne." diye ağzında geveledi mahcupça. Annesi dudaklarını kemirirken başını iki yana salladı.

"Acelemiz yok." diye mırıldandı ardından ve saçlarına sesli bir öpücük kondurdu. "Dinlen istersen biraz, saatlerdir yoldayız." Tezgaha geri dönerken duyurdu. Renjun bavulunu arkasından çekerek koridordaki ilk kapıya ilerledi. Odaya girip kapıyı arkasından çekerken az evvelki etkileşimi düşünüyordu. Jisung denen oğlanın Renjun'un küçüklüğünü biliyor olması ve ailesinin anlattığı belli değişimleri fark etmiş olma ihtimali kendisini savunmasız hissettirmişti.

Derin bir nefes çekerken ilerleyip koyu yeşil perdeleri çekti ve camı açtı. Bavulunu dolabın önüne iterken odayı inceleme fırsatı bulmuştu aynı zamanda. Pencerenin yanında bir yatak, pencerenin karşısındaki duvara dayalı bir masa, kitaplık ve bir sandalye, yere serili çiçekli bir kilim, boşta kalan duvara dayalı bir dolap ve yanında yer alan koliler. Ona küçüklüğüne dair pek bir şey hatırlatmamakla birlikte, çok kalabalık bir oda değildi.

Bavulunun üstündeki bilgisayar çantasını alıp masanın üzerine bıraktı ve telefonundan açtığı müziği dinlerken bavulundaki kıyafetleri dolabına yerleştirmeye karar verdi. O esnada dolap kapağının içini kaplayan çıkartmalar gözüne çarpmıştı. Küçükken izlediği çizgi filmlerden olmaları gerektiğini düşündü, bu ise gerginliğini unutturup onu tatlı bir heyecanla doldurmuştu. Merakla bakışlarını oldukça fazla olan çıkartmalarda gezdirdi, kapağın belli bir kısmını görünmeyecek şekilde kaplıyorlardı. Uzunca bir süreyi sadece hepsini inceleyip araştırmaya ayırmak istese bile yorgunluğu kendisini belli etmeye başladığı için hızlıca kıyafetlerini gelişigüzel yerleştirip ayaklanmıştı. Ardından bavuluna sıkıştırdığı birkaç kitap ve defteri de masanın yanındaki kitaplığa koyduktan sonra boş bavulu dolabın üstüne ittirdi. Ev temizlendiği için etraf toz içinde kalmamıştı ve açık olan camdan içeriye sıcak yaz havası esiyordu. Kirli kıyafetlerini yenileriyle değiştirdikten sonra odadan çıktı.

"Çamaşır makinesi nerede?" Salondaki annesine sordu. Annesi telefonundan başını kaldırırken mutfağın karşısındaki bir kapısını işaret etti, anlaşılan banyoydu. Kıyafetlerini makinenin içine attırdıktan sonra suyla temizlendi ve odasına geri dönerek uzanmaya karar verdi. Çok geçmeden pencereden ıslak yüzünü okşayan meltemin hissiyle uyuyakalmıştı.

merhabalar!!!! bu hikaye için ÇOOOK heyecanlıyım. nasıl başlayacağımı hiç bilmediğim için saçma sapan oldu biraz ama ilerleyen bölümlerde düzeni oturturum diye düşünüyorum. 

markhyuck'a da bakmayı unutmayın arkadaşlar! bu yaz hızımı alamıyorum, yakıcaz ortalığı bu gidişle



renjunum RENJUNUM çok kalp kıracaksın



Seguir leyendo

También te gustarán

406K 37.2K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
32.1K 1.3K 46
Bu kitap Yabani dizisinin 28. bölümünden sonra ASLAZ cephesinde yaşanan olayları konu aldığım bir kitaptır. Görmek istediğimiz fakat tüm beklentileri...
40.7K 3.4K 12
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
889K 71.1K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...