wish you back, minsung ✓

By kenyusiimii

481K 42K 59K

yaramızı unutturur, yarayı kapatan aşk yaradan da derin. | othello sendromu, psikolojik More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4 F' 🤍
Wish You Back 💙
Special Chapter ☆

1.1

20.1K 1.7K 2.7K
By kenyusiimii

Fazla sessiz olmayan ancak bir o kadar da huzuru hissettiren masadan sonra herkes ayaklanmış, Jisung mutfağı toplamak için kalırken Innie, Minho'yu çekiştire çekiştire salona getirmişti. "Dizimize devam edelim mi?" diye sordu koltuğa otururken.

Minho kafasını salladı, Innie ile akşamları oturup izlediği dizileri bile özlemişti. Bu yüzden reddetmezken oğlunun kumandayla televizyonu açmasını izledi. Innie içindeki neşe ile hemen babasının yanına kurulmuş, göğsüne sarılarak, "Başlatıyorum?" demişti.

Minho onun bu çocukça haline gülerken onayladı. "Başlat."

Onlar, birbirlerine sarılır vaziyette açılan dizilerine odaklanırken Jisung gördüğü bu görüntü karşısında göz bebeklerinin mutluluktan titrediğini hissetti. Dudaklarında ki gülüş büyüdü ve son kez bir bakış atarak arkasını döndü.

Başta tereddütlüydü ancak şimdi gördüğü görüntü doğru bir karar verdiğini söylüyordu ona. Innie minik bir bebek gibi Minho'nun dibinden ayrılmıyordu ve Minho'nun ise gözleri parlıyordu. Şirkette gördüğü o halden sonra, tekrar o görüntüyü görmemek için her şeyi yapabilirdi.

Oğlu ve eşine yetişmek için hızla mutfağı topladıktan sonra mısır patlattı, Innie'nin yarası iyice iyileştiği için onunda yemesi sorun olmazdı. Evi patlamış mısır kokusu sararken Jisung dolaptan kolayı çıkardı.

"Oha!" dedi Innie yükselerek. "Mısır kokuyor. Baba! Mısır yaptın değil mi? Cevap hayırsa bile evet de!"

Jisung kıkırdadı. "Evet!"

Minho ona baktı. "Sence yaptı mı, yapmadı mı?"

Innie bu soru ile kalakalırken Minho kıkırdamış ve, "Aptal," diyerek saçlarını karıştırmıştı. Oğlu homurdanırken Jisung salona elinde mısır tabakları ile girdi. Birini direkt Innie'ye uzatırken diğerini de Minho'ya vermişti.

"Kola var," dedikten sonra küçüğe bir bakış attı. "Ama sen içmiyorsun beyfendi. Meyve suyu istersen onu vereyim."

"Aman, aman. Tamam. Meyve suyuna kaldık desene.."

"Ayıp."

Jisung gülerek mutfağa geçtikten sonra Innie'ye de meyve suyu doldurmuş ve geri salona gelmişti. Minho'nun yanına oturmak istiyordu ama bir yandan da ona çok umut vermemek. Çünkü o her şeyi açıklayan kadar tamamen tabularını yıkmak istemiyordu.

Tereddütle dururken Minho fark ederek yanını patpatladı. "Otursana."

Kendinden korkuyordu ama ilk defa büyük bir yemin etmişti, kendine hakim olacaktı. Jisung'dan ayrı kalarak hem ona hem kendine acı çektirmek istemiyordu, evet belki biraz daha zorlanırdı ancak Jisung işin sonunda mutlu olacaksa buna da razıydı.

Şu anda ayakta duran eşinin yüzündeki gülümseme de bu zorluğa deyeceğini belli ediyordu.

Jisung minik bir baş sallaması ile onun yanına oturduktan sonra bacaklarını kendine çekerek kolasını içmeye başladı. Innie güldü kendini tutamadan, şöyle dip dibe olmayı bile özlemişti.

"Film mi açsak ya?" dedi Jisung'un şu anki diziden bir şey anlamayacağını bilerek. Çünkü onla bu diziyi daha önce hiç izlememişlerdi, bu dizi Minho ile başladıkları kategorideydi.

"Olur," deyip ikisi onu aynı ağızdan onaylayınca hafifçe Minho'nun dizinden doğrulup menüye geçti ve gezmeye başladı. Jisung merakla dikkatini çeken afişlere bakarken Minho ayaklanmış ve üst kata çıkmaya başlamıştı.

Jisung korku ile olduğu yerde donakalırken 'yine mi eskisi gibi?' diye düşünüyordu ancak sadece saniyeler sonra duyduğu ayak sesleri ile geri rahatlamıştı. Çaktırmadan bir oh nefesi verirken Minho geri yanına oturdu ve elinde getirdiği battaniyeyi Jisung'un çıplak bacaklarının üstüne örttü.

Battaniyenin yokluğunu fark etmişti ancak nerede olduğunu bilmiyordu. O kaybolan kuralları eski haline getirmek için çabalayacaktı.

Jisung üstüne örtülen şeyle şaşkınca kafasını dibinde oturan eşine çevirdiğinde Minho sadece gülümsedi ve açtıkları filme döndü. Innie onlara yan bir bakış atmış ama mısırı o an daha cazip gelmişti, hızlı hareketlerle elinden alınmasın diye mısırı bitirme peşindeydi o an.

Babaları ise ayrı bir kafadaydı. Minho hem huzurlu hem endişeliydi ancak huzuru daha çok ağır basıyordu o an ve dibinde oturan eşinin sıcaklığını hissetmeyi özlemişti. Jisung ise elini kalbine atıp sakin olmasını söyledi ama kafasını televizyona çevirdiği gibi ekrana fırlayan şeyle çığlığı basmıştı.

"Innie!"

"Ne ya?" dedi oğlu ona bakarak. "Korkaksan bu benim suçum mu?"

Jisung sinirle ona döndü. "Korku filmi değil demiştin!"

"Gerilim dedim. Korku filmi değil ki."

Innie, babasını kandırması ile kendini tutmadan sesli gülerken Jisung iç çekti. "Ama ya, izleyemiyorum ben korku filmi."

"Neden?"

"O zaman günün sonunda Minho ile uyuyorduk çünkü."

Jisung bir an olduğu yeri unutup konuştuğunda yaptığı hatanın farkına varır varmaz dudaklarını sertçe birbirine bastırmıştı. Minho bakışlarını ağır ağır ona çevirdi, hep merak ettiği sorunun cevabını şimdi almıştı ancak kalbine binen ağırlık da neyin nesiydi?

Ayların kahrı tek günde mi sırtına binecekti?

Jisung ve Minho ister istemez durulurlarken Jisung pişmanlık ile önüne dönmüş ve daha çok battaniyenin altına girmişti ki Innie planının işe yaramasıyla rahat bir tavırla konuştu.

"E beraber yatın o zaman, ben mi söyleyeyim bunu da? Ayıp ya."

Cevap almadan hepsi filme geri dönmüştü. Minho ile Jisung eskiden yorgun olmadıkları her gece film ya da dizi izler eğer ortama göre beraber uyurlardı. Bu daha arkadaşken olan bir huydu. Bu yüzden o anları hatırlamak ikisini de ister istemez yutkundurmuştu.

Minho, onlar filme dalmışken kafasını yanında küçücük kalan eşine çevirdi. Bacaklarını kendine çekmiş, üzerine battaniye atmış o minik aralıktan televizyona bakıyordu. Yıllardır Jisung'a ne zaman baksa yüzünde istemsiz minik bir tebessüm olurdu.

Aynısı şimdi olduğunda elinin bağımsızca yükseldiğini fark etti. Korktu ancak bu sefer ona zarar vermek için değil, onu korumak için yükseldiğini anlayınca bir şeyleri idrak etti o an.

Sol eli Jisung'un omuzuna dolayıp onu göğsüne ağır ağır çektiğinde Jisung şaşkınca ona baktı ama bir yandan da onu çekmesine izin vermişti. Başı göğsüne düştüğünde hissettiği sıcaklık ve duyduğu atış sesleri titrek bir nefes çekmesini sağlamıştı içine.

En son mutfakta ona yalvara yalvara bir sarılma alabilmişti ancak şu anda o istemeden ayağına gelen bir fırsat vardı. Minho'ya alttan alttan bakarken kendini tutmadan gülmüş, çıkan seste eşinin ona dönmesini sağlamıştı.

Minho ona oldukça tatlı gelen bu görüntü ile eşine göz kırpıp filme dönerken Jisung da bunu yapması gerektiğini anlayıp başını çevirmişti ancak ondan önce ellerini, ona sarılan kocasının beline sarmıştı. Ara sıra ekranda aniden çıkan şeylerle Minho'nun belini daha çok sıkıyor bazen kendini tutamadan minik çığlıklar atıyordu.

Innie ise her fırsatta onunla korkak diyerek dalga geçiyordu.

Bundan şikayetçi değildi. Oğlu yanında, eşine uzun zaman sonra rahatça sarılırken korkak diye anılmak dert edeceği en son şeydi çünkü değerini anladığı daha önemli şeyler vardı hayatında.

Filmin devamı olan ikinci seriyi de izledikten sonra en sonunda saat gece yarısını geçmiş, Innie Minho'nun dizinde Jisung ise omuzunda uyuyakalmıştı. Minho kafasını çevirip her iki yanında olan ailesine baktıktan sonra görüntünün güzelliğine dayanamayıp kıkırdadı.

Dikkatlice Innie'nin uyurken bile bırakmadığı kumandayı elinden aldıktan sonra televizyonu kapatarak yavaşça Jisung'un başını tutup koltuğa yerleştirdi. Innie'yi de kendinden uzaklaştırıp sessiz adımlarla üst kata çıkmış ve her ikisinin de yatağını açıp aşağı inmişti.

Tabakları ve bardakları mutfağa götürüp makineye yerleştirdikten sonra salona gelerek eğildi ve ilk oğlunu kucağına aldı. Onu üst kata çıkarıp yatağına yatırdığında geriye sadece 'onunla uyusam çok mu abartı olur' diye düşündüğü eşi vardı.

Belki Jisung uyumasa fikrini belli edebilirdi ancak uyumuştu. Minho iç çekip geri sessizce salona gelerek üstündeki battaniyeyi katladı ve Jisung'u rahatça kucağına aldı. Zaten oldukça kendisine göre zayıf bir bedeni olduğu için bunda zorlanmıyordu.

Karanlık evde merdivenleri ağır ağır çıkarak yatak odasına girdiğinde Jisung'u üstü açık yatağına bırakmak için eğilmişti ama boynuna dolanan kollar duraksamasını sağladı.

Jisung yarı uykulu bir şekilde gözlerini açarak yüzüne baktı. "Benimle uyu."

Uykulu yüz halinin aksine sesi dinç ve netti, Minho'nun kaşları şaşkınlıkla kalkarken üzerine doğru eğildiği için oldukça yakın olmalarından dolayı, "Korkuyor musun?" diye sordu kısık sesle.

Jisung kafasını salladı. "Korku bahane, sadece benimle uyu."

"Jisung-"

"Üç saniye içinde yanıma uzanmazsan seni odana kilitleyeceğim."

Pekala, oldukça sahici bir tehditti.

Minho, Jisung'u tamamen yatağa bıraktıktan sonra hızla diğer tarafa geçip yatağa uzandı ama sanki bu yatakta daha çok şeyler yaşayan onlar değilmiş gibi garipleşmişti. Aklı o gecelerden birine giderken telaşla kafasını iki yana sallayınca Jisung kaşlarını çatıp ona baktı. "Bir şey mi oldu?"

"Hiç."

"Emin misin? Rahatsız olduysan-"

"Hayır," deyip ona doğru bakan eşine doğru döndü. Böyle düşünmesini istememişti. "Sadece, garip oldum."

Jisung kafasını salladı. "Sen de haklısın. Evli olmamıza rağmen ayrı yatakta yatan ve aynı yatakta yatınca garip olmak çok normal bir durum."

Minho, cümledeki imayı anlamıştı. Gözüne baka baka laf sokan eşine karşı duraklarken Jisung onun güzelliğini izliyordu. Hali Minho'dan farklı değildi ama heyecanını gizlemede ustalaşmıştı artık.

Ya da o öyle sanıyordu.

Minho, "Evet, garip." dedikten sonra yatakta ona doğru daha çok yaklaştı. Jisung'un aralık dudaklarından kaçan kesik nefesleri şimdi daha çok hissederken birkaç saniye oraya bakıp ardından geri gözlerine çıkardı bakışları. "Peki sen, heyecanlanmıyor musun?"

Güldü. "Sence belli olmuyor mu? Kocamın bana yakınlaşmasına bile heyecanlanır hale geldim. Ne değişik."

Yine ima vardı ama bu sefer ikisinin yüzünde de düşmeyen bir gülümseme de bulunuyordu. Minho, hala onu tetikleyen bir şey olmamasından dolayı elini Jisung'un yüzüne koyup yanağını okşamaya başlarken dudaklarından çıkan sözlere bu sefer engel olmadı.

"Seni özledim."

"Ben de seni özledim," dedikten sonra yanağında hissettiği dokunuş ile gözlerini kapatıp araladı Jisung. "Ama bu bir yılı unutamıyorum ve o bir yıl, daha bitmiş değil."

"Biliyorum."

"Bir gün bana anlatacak mısın her şeyi?"

Soru, hissedilir bir şekilde vurgulurken Minho iç çekti. "Bilmiyorum. Belki bir gün, her şey geçerse."

"Geçeceğine emin misin peki?"

"Öyle umuyorum."

Öyle umuyor ve dua ediyordu. Belki bir gün tamamen iyileşirse, eski hallerinden daha iyi olurlarsa Jisung'a anlatırdı her şeyi ama oldukça değişik değil miydi? Hastaydım ve senden uzak durdum demek.

Jisung ona kızardı 'neden bunu yaptın?' diye ama alacağı cevapla da tatmin olmazdı. İş her türlü kötü bir sonuca çıkıyordu ve Minho bu ihtimaller arasında delirip duruyordu.

Eşinin sözleri ile bakışlarını aşağı doğru eğdi Jisung, bir ümit cevapları şimdi alır diye düşünmüştü ancak Minho yine susmaya devam edecekti. Bunu anlamıştı, ama en azından minik de olsa bir şeyler sakladığını söyleyip ihtimal vermişti değil mi?

"Peki," dedi farklı yollardan cevap alabilmek için. "Benim kızacağım bir şey mi?"

Minho kafasını iki yana salladı.

"Üzecek bir şey mi?"

Minho onu onayladı.

"Çok mu üzecek?" demişti Jisung bu baş sallama hareketini görünce. Minho dudaklarını birbirine bastırmış, sessizleşmişti.

Bu sefer tekrar onu onayladığında Jisung iç çekti. "Üzüleceğim için mi uzak duruyorsun?"

Ve bir baş sallama hareketi daha.

"Ben böyle daha çok üzülüyorum, bunu görmüyor musun?"

O an kendinde bir şey yoktu ama sadece bu sorularla bile Minho'nun gözlerinin kızardığını fark etti Jisung. İçinde bir yerler titrerken Minho tekrar baş sallamıştı.

"Her şeyin farkında isen, neden bunları yapıyorsun Minho?"

"Yapmak zorunda kaldım."

"Kaldın? Bitecek mi?"

"Umarım."

"Hasta mısın?" dedi Jisung aklına gelen onca ihtimalle, Minho onu üzdüğü için söylemiyorsa bu da ihtimaller arasındaydı işte. Kalbi alacağı cevabı korku ile beklerken eşi yalan söylemeyi tercih etti.

Reddetti.

Ama cevap vermemiş sadece başını sallamıştı.

Jisung'un içi rahatladı, derin bir nefes alırken, "Şükürler olsun," diyerek elini uzattı ve eşinin yanağına koyup yumuşak bir şekilde okşadı. "Hasta değilsin."

Yatakta yaklaşıp alnını alnına dayayıp, baş parmağı ile yanağını okşamaya devam ederken, "Neden?" diye sordu tekrar yalvarır gibi. "Neden? Hasta değilsin, kızacağım bir şey değil, uzak kaldıkça beni üzdüğünü biliyorsun ama neden söylemiyorsun? Biz evlenirken yemin etmedik mi ne olursa olsun sadık olacağız diye."

Cevap alamayınca geri çekilerek gözlerine baktı. "Beni seviyor musun? Baş sallarsan inanmayacağım."

"Çok."

Pekala. İşte bu tatmin edeceği cevaptı. Sadece Minho'nun ağladı ağlayacak hali geçsin diye sesli bir şekilde gülerken, "Ben de seni seviyorum!" diye yükselip hızla yanağına öpücük kondurdu ve o neşe ile arkasını dönüp uyku pozisyonunu aldı.

"Bir yılın acısını almak için sana trip atıyorum şu an, bu yüzden sarılmıyorum."

Ikisi de Jisung'un söylediği bu şeyle gülerlerken Jisung eskiden uyurken hep Minho'ya kendi yapıştığı için bunu kast etmişti. Bu yüzden dudaklarını ısırıp gülüşünü bastırmaya çalıştı, şiş yanaklarından dolayı gülünce hemen arkadan belli oluyordu.

Minho, bu gece aldığı fazla tatlılık ile durmadan kıkırdarken sağ eline kısa bir bakış attı ve ardından eşinin ince beline sarılarak onun dibine girdi. Direkt Jisung'un nefesini tuttuğunu hissetmişti, bu onu daha da mutlu ederken başını ensesine gömdü ve dudaklarını araladı.

"Her şey için özür dilerim Jisungie, ve bu gece için iyi geceler."

"İyi geceler!"

Çok geç olmadan uyuyakaldıklarında sabah evde en erken uyanan Innie olmuştu. Dün geceki planı uyuya kalması yüzünden tutmuş muydu bilmiyordu bu yüzden yorganı üstünden attığı gibi koşarak Jisung'un odasına daldığında gördüğü görüntü kahkaha atmasını sağladı.

Bugün doğum günü olduğunu unutmuştu heyecandan.

Ve evet, klişeler hep işe yarardı.

Daha çok sesli gülerken kıpırdanan Minho ile yakalanacağını anlamış ve göz göze geldikleri anda, "Fiyu!" diye bağırarak koştuğu gibi yatakta yatan ikilinin üzerine atlamıştı.

Minho, direkt oğlunu tutarak kendi üstüne almaya çalıştı, çünkü Jisung'un canı çıkabilirdi. Elleri uçan küçüğün belini tuttuğu gibi kendi üstüne çekerken, "Yaramaz!" diye konuşup dip dibe olan yüzüne bakmıştı.

Innie kıkırdadı. "Ben mi yaramazım? Evden çıksa-"

"Innie!"

Minho panikle bağırırken, onun panik olduğunu gören Innie daha yüksek kahkahalara boğulmuş bu sesten uyanan Jisung da gözlerini kısıkça aralayıp yanında üst üste uzanan ikiliye bakmıştı.

"Günaydın," diye konuşup gözlerini ovuştururken ilk cevap veren oğlu oldu.

"Günaydın baba! Minho babamın refleksleri olmasa şu an sana kalp masajı yapıyor olurduk. Yani istersen suni teneffüs de olur canım, hiç fark etmez."

"Ne?"

"Seni döveceğim!"

Minho, üstündeki küçüğü seri bir hareketle altına alıp dikkatlice gıdıklamaya başladığında yatak odasında yankılanan kahkahalar ister istemez uyku mahmuru Jisung'un bile gülmesini sağlamıştı.

Innie, gıdıklamalardan kaçmak için yüksek sesle sevinçle atarken, "Anne!" diye yükselip ayağa kalkan Jisung'un arkasına saklandı. "Kurtar beni bu yabani adamdan!"

"Yuh!" Jisung şokla oğluna baktı. "Minho seni krize soksa, haklı şu an."

"Bence de haklıyım."

Minho yataktan kalktığı gibi çığlık atarak eşinin arkasında bir o yana bir bu yana kaçan oğlunun karşısına geçerek ellerini iki yana açtı. "Şu an seni gülme krizine sokarsam, çok haklıyım."

"Yakalayamazsın ki! Haha!"

"Emin misin?"

"Eminim!"

"Yakalarım hıa!"

Minho hızla ileri atılıp Jisung'u aralarına alacak şekilde oğlunun kollarını yakaladığında Jisung çığlık atarak hızla bağırdı. Innie arkasında çırpınıyor, eşi de önünde oğlunu tutmaya çalışıyordu.

"Arada kaldım!" diye bağırdı kendini tutamadan. Ama Minho'nun hemen dibinde olan gülüşü de çok cazipti.

Minho, önünde ki Jisung'a baktı. "Üç dediğimde kollarımı gevşeteceğim, kaçtın kaçtın. Kaçamadın sende gıdıklanırsın."

Oldukça eğlenceli bir teklifti. Jisung hızla başını sallayıp onaylarken Innie arkadan, "Hain!" demiş ve hemen ardından gelen, "Üç!" bağırması ile Jisung Minho'nun aralık tuttuğu kollarının arasından eğilerek kaçmış ve Minho da tamamen kelepçeleri arasına aldığı oğlunu kendi ile beraber yatağa atmıştı.

"Delisiniz!"

Jisung onlara bağırarak odadan kaçarcasına çıkarken kendini koridordaki banyoya atmıştı. Odasından ise kahkaha ve çığlık sesleri gelmeye devam ediyordu.

Belki de uzun zaman sonra en mutlu uyandıkları sabah bu olabilirdi.

Yüzünü yıkarken bile gülüşü düşmüyordu. Dişlerini fırçalayacakken vazgeçip duşa girmiş ve hızla minik bir duş almıştı. Bornozu ile banyodan çıktığında evdeki çığlıklar durmuştu, yatak odasında Minho yatağı topluyordu.

"Innie?" dedi dolabına ilerlerken.

"Odasını toplamaya gönderdim, oradadır." Minho örtüyü kapattıktan sonra sadece havlu ile olan eşine kısa bir bakış atıp boğazını temizledi. "Ben çıkayım, sen giyin istersen."

Aslında böyle bir cümle kurması aralarında sorun bile olmazdı ancak geçirdikleri zamanlar onları bu hale getirmişti. Jisung kendisine kıyafet çıkarırken, "Sorun değil, kalabilirsin," deyip havlusunun ipini çözdü.

Yıllardır evli olduğu adamdan çekinecek değildi, Minho'nun bunu beklemediğin biliyordu çünkü o giyinirken Jisung odadan çıkıp gidiyordu. Ama bir şeyleri aşması gerektiğini ilk fark eden Jisung'du, bu yüzden şu anda bunu yapmayacaktı.

Eşinin gözleri önünde havlusunu kenara bırakıp iç çamaşırını giydikten sonra üzerine kısa beyaz şortunu çekti. Hemen ardından da tişört geçirip dona kalmış adamın yanından gülerek geçmiş ve banyoya girmişti.

Saçlarını kurutup geri çıktığında Minho odada yoktu. Ancak aşağıdan sesler geliyordu. Telefonunu kontrol edip aşağı indi ve mutfağa geçti. Oluşan kaos da cabasıydı.

"Pankek yap diyorum!"

"Olmaz diyorum ben de!" dedi Minho ikna etmeye çalışır bir pozda. "Çok şekerli o, krep yiyelim. Krep daha güzel."

"Ya pankek!"

"Kreeeep!"

"Pankeeek!" Innie, Jisung'u fark etti. "Heh! Baba! Pankek yenir sabah kahvaltısında değil mi? Pankek yapalım diyorum, şu kocan takmış tuzluya krep diyor!"

"Harçlığını keserim!"

"Ayıp ya!"

Jisung kendini tutamadan kıkırdadı. Innie ne zaman ikisinden biri ile anlaşamasa diğerine şikayet ediyor sonra da şu kocan deyip atıfta bulunuyordu. Bunu hem Minho'ya hem Jisung'a da yaptığı için belirli bir niyet değildi bu yüzden ne Jisung ne de Minho bu davranışa kızıyordu.

Minho daha çok kızmış gibi yapıyordu. Aynı şu anki harçlık tehdidi gibi.

"Ayıp," dedikten sonra yavaş adımlarla Innie'nin arkasına geçip kollarını boynuna sardı. "Pankek çok güzel ama midem hiç tatlı istemiyor bu sabah bebeğim, krep yapalım mı?"

Minho yükseldi. "İşte be! Benim kocam!"

"Adama bak ya!" dedi Innie ona diklenerek. "Benim de annem!"

"Krep yiyoruz haha!"

Minho, kötü adam kahkahalarını ata ata krep malzemelerini kaba koymaya başladığında Innie de, "Tamam be!" demiş ve ona yardıma koyulmuştu.

Az önce atışıp şu anda beraber kahvaltı hazırlayan ikiliye gözlerini devirdi Jisung. O da dolaptan meyve çıkarıp, makineye atarken zıplayarak tezgaha oturmuş ve meyveler sıkılırken karşısındaki ikiliyi izlemeye başlamıştı.

Innie ve Minho, iş birliği ile ortaya güzel bir kahvaltı çıkarmışlar onu yedikten sonra Innie evde kalmış, Minho ve Jisung da gelen mesajla şirkete geçmek için hazırlanmaya başlamışlardı.

"Cidden aynısını mı giyeceksin?" dedi Minho, şu tehditler yüzünden aldığı kararlar için. Jisung kafasını sallayıp aynı kıyafetleri giymiş ve Minho'nun fotoğrafını çekip grup sohbetlerine atmıştı.

Minho da rahatlık olsun diye grup ürünlerinden birini giymişti üstüne diğerleri kıyafetleri bulunurken zorlanmasın diye.

Beraber aşağı indiklerinde Innie aynı şapkaları takıp, aynı kıyafetleri giyen babalarına bakarak yanlarına vardı. "Dikkatli olun."

"Sen de bebeğim." dedi Jisung. Oğlu evde tek kalıp sıkılacağı için düşünüp duruyordu ama çare Minho'dan gelmişti.

"Kıyafetleri odana bıraktım." dedi küçüğüne bakarak. "Koş, giyin gel. Beraber geçelim."

"Harbi mi?"

"He, harbi."

O gülerken Innie, "Oley be!" diye bağırarak odasına geçti ve Minho'nun kombin yaptığı kıyafetleri hızla üzerine geçirip başına şapkasını aldı. Aşağı indiğinde Jisung ona bir maske vermiş ve beraber evden çıkmışlardı.

Hastane dönüşlerinden sonra ilk defa üçü arabaya binerlerken Jisung aynadan oğluna baktı. "Şirkette maskeyi bizim yanımız dışında çıkarmamaya dikkat et, bugün dışarıdan kişiler gelecek. Çocuğumuz olduğunu anlarlarsa medyaya anında fotoğrafın sızar."

Oğullarını sakladıkları için şükrediyordu Jisung, bir de onun hayatının tehlikede olmasını kaldıramazdı. Aldığı onayla memnun olup Minho'nun şirkete doğru sürmesini bekledi.

Geldiklerinde inmişler, fotoğrafları çekilirken yan yana üçü binaya girmişlerdi. En üst kata çıkıp kendi gruplarına ait çalışma odasına girdiklerinde Felix ve Changbin hariç diğer tüm grup oradaydı.

"Yeğenim!"

Hyunjin hızla bağırıp ayağa kalkarken Minho göz devirdi arkadaşının bu hareketine karşı. Jisung ile ikisi selam verip kendilerini koltuklara attıklarında arkadaşları onlardan çok oğulları ile ilgileniyorlardı.

Jeongin ve Hyunjin küçüğü aralarına alıp yere oturduklarında Chan, yan yana oturan ikiliye bakıp Jisung'a göz kırpmış ve Jisung her şeyin mükemmel olduğunu belirten küçük bir el hareketi ile gülümsemişti.

Onun da yüzünde arkadaşları mutlu diye bir gülümseme olurken odada bulunan sekiz kişi ve Innie tamamen aynıydı. Bir süre hep beraber iş konuşmuş, sıkıcı konuları açmamıştı. Changbin geldiği gibi Innie'nin üstüne atladı.

Jeongin ve Innie'nin üstüne ayrı düşüyordu bunu da oradaki herkes biliyordu. Yere oturmuş sohbet ederlerken Minho, Jisung'un bacaklarının arasında oturuyordu. Jisung ona doğru biraz daha yaklaştıktan sonra kollarını yavaşça kollarının altından geçirip beline doladı ve ellerini karnının üzerinde birleştirdi.

Minho bu temasla heyecanlanırken kafasını çevirip eşine bakmış, Jisung ise hiçbir şey demeden çenesini omuzuna yaslamıştı. 'Trip atıyorum' diyemezdi şimdi, bu yüzden cevapsız bırakmak daha cazip gelmişti.

Bir zaman sonra Jeongin, Innie ile şirketten çıkmış oldukça yakında olan kafeye gitmişlerdi. Jeongin'in yanında gördükleri kişinin Jisung ve Minho'nun çocuğu olduğunu anlayanlar fotoğraf çekiyorlar ancak maske ve şapka olduğu için pek de detaylı bir portre elde edemiyorlardı.

Jeongin kıkırdayarak yanındaki miniğe baktı. "Bizden ünlüsün."

"Tabii," dedi Innie alaya alarak. "Ne ünlüyüm gör. Kankacım! Bana yeni albümünüzün ismini verirsin değil mi?"

"Sen onu unut."

"Amma ağzınız sıkı sizinde ya."

O yüzüü buruşturduğunda Jeongin daha çok gülmüş ve geri şirkete girmişlerdi. Asansörle üst kata çıkıp odaya geldikleri zaman kimse burada değildi.

Innie kaşlarını çatıp cebinden telefonunu çıkardı. "Babamı arayayım bir, nereye kayboldu bunlar?"

"Bilmem."

Jeongin omuz silkmiş, sırtını kapı pervazına yaslayarak soğuk kahvesini içmeye devam etmişti. O kendi halinde takılırken Jisung, oğlundan gelen aramayı reddedip mesajla yanıt verdi.

"Hyung," dedi Jeongin'e bakarak. "Chan hyungun evine gitme kararı almışlar, Hyunjin Hyung bizi aşağıda bekliyormuş."

Jeongin iç çekti. "Aptal sevgilim."

Hiç üşenmeden geri otoparka indiklerinde denildiği gibi Hyunjin arabaya yaslanmış bir vaziyette telefonuyla oynuyordu. Jeongin kaşlarını çattı. "Madem aşağıdasın, mesaj atsana."

"Atmadım mı?"

Hyunjin şaşkınlıkla telefonunu kontrol etti ama Jeongin değil, Changbin'e atmıştı mesaj. Kendi salaklığına kıkırdadığında telefonu havaya kaldırdı. "Changbin'e atmışım, ben de bana neden küfür ediyor diyorum."

Innie de kahkaha atıp Hyunjin'in arabasına bindiğinde Jeongin kafasını iki yana salladı. "Sana güvenende kabahat."

"Abartıyorsun sevgilim."

"Hyung!"

"Kaç yıl oldu, aş kendini bebeğim." diye konuştuktan sonra Hyunjin, sevgilisinin yanağından makas alıp arabaya binmiş o da binince sürmeye başlamıştı.

Arada bir saati kontrol edip, arabayı olduğundan yavaş sürerken Innie'ye kısa bir bakış attı. Bir şeyden şüphelendiği yoktu, kendi kendine telefonu ile oynuyordu.

Planının bozulmamasından dolayı gülüşü büyürken uzanıp Jeongin'in elini tutmuş ve kendi dizinin üstüne bırakmıştı. Jeongin ona dönüp, anında gülümsediğinde göz kırptı ve direksiyonu sola kırdı.

Uzun bir süre sonunda Chan'ın evine vardıklarında Jeongin ve Hyunjin bir yandan ya hazırlıklar tam değilse diye tereddütle ilerliyordu.

Evin önüne geldiklerinde kapıyı Innie çaldı. İçeride olan koşuşturmaca anında dururken Felix hızla mutfağa koştu.

"Pasta nerede?"

"Ben de güzelim!" dedi Changbin ama saniyeler içinde Seungmin tarafından elinden alınmıştı. "Sen en iyisi onu bana ver hyung," deyip şirince gülümsedi. "Son dakika pasta düşmesin şimdi."

Chan ve Felix şahit oldukları bu diyalog karşısında gülerken Felix koşarak Changbin'in yanına gidip beline sarıldı. "Dalga geçme kocamla, ne var birazcık sakarsa?"

"Birazcık mı?" dedi Minho göz devirerek. Ancak lafları Jisung tarafından bölünmüştü.

"Hadi, gelin şimdi! On bir elli dokuz, on iki olacak!"

Tam kutlamak için gece on ikiyi beklemişlerdi hepsi. Innie'nin belirli bir doğum günü yoktu bu yüzden Jisung ve Minho, onu evlat edindikleri günü doğum tarihi olarak karar vermiş ve her yıl o zaman doğum günümü kutlamışlardı.

Sabah Minho, Jisung duşta iken Chan'la konuşmuş ve tüm her şeyi ayarlamıştı. Bu yüzden tüm bu doğum günü olayı bir yandan Jisung'a da süprizdi.

Hepsi, minik sincabın heyecanlı sesi ile kapıya koşarken Seungmin mutfakta mumları ayarlıyordu. Jisung kapıyı açtıktan sonra gördüğü bedenlere doğru gülümsedi.

"Hoş geldiniz!"

"Hoş bulduk."

Innie etrafa garip bakış atıp içeri girerken Hyunjin iç çekti sanki bilmiyormuş gibi. "Ne hepiniz toplanmışsınız ya, çekilin çekil! Sevgilim gel."

Jeongin'i tutup içeri çektiğin de Innie'yi de diğer koluna almış ve salona geçmişti ancak burası değil bahçeye götürmesi lazımdı mutfaktan. Daha pasta gelmeden tüm sürpriz bozulduğunda Innie olayı çalarak kahkaha atmaya, Jeongin utançla yüzünü kapatmaya Minho ise bağırmaya başlamıştı.

"Hwang Hyunjin!" diyerek sesini yükselttikten sonra seri adımlarla salona girip uzun arkadaşı ile göz göze geldi. "Yüz seksen derece, yirmi dakikaya hazır ol!"

"Ya! KARIŞTIRDIM!"

"Hyung!"

Innie, oluşan kaosa daha çok gülmeye başlarken koridordan salona uçan Jisung hızla Hyunjinin üstüne atlayıp onu koltuğa düşürmüş ve bağırmaya başlamıştı. Olayı hiç bilmeyen Seungmin ise elinde pasta ile şaşkınca, "Ne oluyor?" diyerek mutfaktan çıktı.

"Elinin körü."

Changbin pastanın mumlarını söndürdü.

Doğum günü sürprizi tamamen mahvolmuş, Innie, Chan ve Felix yere düşerek kahkaha atarken Minho sinirle gözlerini kapatmıştı. Seungmin bir mumlara bir de yerde gülen arkadaşlarına bakıyor, Jeongin ise ortamdan kaçıyordu.

En sonunda Minho dayanamadan tekrar bağırdı.

"Hwang Hyunjin! Ağzını aç, peçete sokmaya geliyorum!"

***

Continue Reading

You'll Also Like

473 219 10
Ailesinden uzakta okuyan Lia tüm yaz gezip tozacağını sanar ama bir sabah ailesini kapısında "hazırlan hadi köye gidiyoruz" derken görünce tuvalete b...
119K 9.2K 38
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
40.6K 5K 28
Dilfminho Bekarmisin Quokkaji Evet uzun süredir... Dilfminho Cildiriyorum (Texting) [18.04.22] Hyunin, Chanlix, Seungbin
204K 23K 30
ben kayıp bir yıldızdım, yerimi bulmamı sen sağladın.