MAVİ PAPATYA

By endoplazminikbikulum

18.7K 1.6K 901

Ship Serisi 2 |Yaranı kapatabilirim ama onu senden alamam, özür dilerim. ||Gök gürültüsünü çok severim. Belki... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm- Part 1
19. Bölüm- Part 2
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm

15. Bölüm

496 47 53
By endoplazminikbikulum

Sevgiyle kalın.

15. Bölüm: Zamansız Sorular

Yüzümde dolaşan parmaklar buz kütlesine tutulan bir ateş misali yakıp kavuruyordu. Nefeslerim düzensiz ve kesik kesik çıkmaya başladığında gözlerine odaklandım.

Benim gözlerim gündüzün göğü, onun gözleri gecenin göğü. Ne ben olmadan o olur, ne o olmadan ben olurum.

"Deniz," dedim boşta olan ellerimi kollarına bırakırken. Bu teslim oluyorum demekti. Ondan etkileniyordum. Bunu inkar edip işleri daha fazla zorlaştırmanın anlamı yoktu.

"Senden bir cevap beklemiyorum. Hiç beklemedim; ne küçük Özgür'ü bırakıp giderken, ne bugün Deniz'den vazgeçerken. Sadece kaçma istiyorum. Hislerini kontrol etmeye çalışma." Yüzümdeki eli sonunda yanağımı avuç içine hapsetti. "Ve birgün buna son verip benden gitmek istersen-"

Sözünü böldüm. "Bana kal demezsin."

Nefesini sesli şekilde dışarıya verip dudaklarını anlına bastırıp bekledi. "Gitmek isteyeni tutamam. Böyle bir gücüm yok." Cevap vermedim, oda beklemedi. Benden ayrılıp karşıma geçti. "Babamlar akşam gelecekmiş. Şu beni sözledikler kızın ailesiyle konuşmaya gitmişler."

"Zaten beni sevmiyorlar birde ordan sinirli gelecekler. Çok güzel ya!" Dedim isyan ederek.

"Cemre sen neden bunları düşünüyorsun?"

"Deniz sen benimle dalga mı geçiyorsun?" Dedim inanamayarak. "Hani ben gelin adayları olacağım ya."

"Rakibin olmayan bir yarışta birincilik için mi endişeleniyorsun?"

"Hayır. Ya jüriler benden nefret ederse diye endişeleniyorum."

Elini boşver dercesine salladı. Pencerenin yanına gidip bana gelmem için işaret yaptı. Sorgusuzca yanına gidip baktığı yere baktım. Pencere Merve'nin bahsettiği at çiftliğine bakıyordu. Geniş yeşilliklerle çevrili bir alanın ortasında çitlerle çevrili parkurlu bir alan vardı. Merve kızıl saçlarının üstünü kaskla örtmüş, kahverengi bir atın üstünde geziniyordu. Ne zamandır at biniyordu? Desteksiz binmesine rağmen oldukça rahat görünüyordu.

"Merve'ye bak sen. Ne kadar güzel duruyor." Gerçekten bir film sahnesinden kopmuş gibiydi. Atın adımlarıyla inip kalkan vücudu ve savrulan saçları..

"Merve'nin sevgilisi var mı?" Deniz'in arkamdan sorduğu soruyla kaşlarımı çattım.

"Neden?"

"Çünkü kuzenimin ikinci kez aşk acısı çekmesini istemem."

Deniz döndüm. "Bir bok anlamadım." Beni tekrar çevirip sırtımı bedenine yasladı. Sağ taraftan kolunu uzatıp ahırların o tarafı gösterine oraya döndüm. Merve'nin yarıştığı çocuk ahır duvarına yaslanmış Merve'yi izliyordu. "Behzatla Merve mi?"

"Evet." Eğilip çenesini omuzuma bıraktı. Dönsem dudaklarım yamağına değecekti. "Son imkansız aşkımız da oldu. Hayırlı olsun."

"Dur bakalım daha Kürşat ve Berke var." Dedim gülerek. "Hepimiz aşkımızı bulup yerleşiriz buraya. Alırız inek sağar, koyun besler, tavuk yemleriz. Geçiniriz mis gibi."

"Bizde dışarıya kız verilmez."

"Bizde erkek alırız." Dönerek yanağından makas aldım. "Kalp bu sonuçta."

"Haklısın güzelim." Gülümsedim. Güzelin miyim gerçekten?

İkimizden bir süre sustuk. Ben Merve'yi izliyor arada Behzata bakıyordum. Büyülenmiş gibi Merve'yi izliyordu. Pencereyi açıp 'yapma yanarsın' diye bağırmak istiyordum. Ah ateş parçam, benim gibi imkansız bir aşka mı düşecektin?

"Şimdi ne olacak?" Diye sordum.

"Hele bir gelsin sonrası Allah Kerim." Saldım çayıra mevlam kayıra.

"Hadi bizde atlara binelim."

"Böyle iyiydik." Dedi bir milim bile kıpırdamadan. "Annemler gelene kadar oturalım burda."

"Halanlar, amcanlar bizi beklemiyor mu? Ayıp olur." Kafasını kaldırdı. Bende gardropum karşısına geçip son kez görünüşüme bakıp iyice dağılan örgümü açtım.

Deniz kapıya doğru yürüyüp açarak beni bekledi. Yanına gittiğimde kapıyı arkamızdan kapatıp çıktık. Merdivenlerden inerken ani bir cesaretle eline uzandım. Bana dönüp gülümseyerek elini tutmama müsade etti. Uzun bir ardan sonra kısa bir sürede, her duyguyu yoğun yoğun yaşamıştım.

Nereye varacağını bilmediğim bir otobüse binmiştim. İneceğim yeri seçme hakkım varken öylece sonunu merak ediyordum. İnersem yağmur yapacak ve ıslanacak gibi hissediyordum. Ve eğer inersem bir daha o otobüsü bulamayacaktım. Bende yaptığım en iyi şeyi yapıp bekliyordum.

"Ağam bir şey içersiniz." Duyduğum sesle merdiven bitimindeki odanın kapısında duran kadına baktım. Deniz başıyla onaylayınca bana döndü. İyi de soru sormamıştı ki.

"Ben varsa limonlu soda yoksa su alabilir miyim?" Dedim güler yüzle. Onaylayıp mutfak diye düşündüğüm odaya girince Deniz beni çekiştirdi. "Ne içeceğini söylemedin."

"Her yemekten sonra sade kahve içerim." İyi afiyet olsun.

Ben konuşmadan yanında ilerlerken bu sefer tekrar avluya çıkıp ordan merdivenlerden çıktık. Şark odalarının döşendiği gibi döşenen alan gerçekten güzel duruyordu. Büyük amcası ve halası baş köşede otururken bir kaç kişi daha vardı. Azalmışlardı. Ben ayıp olmasın diye Deniz'in elini bırakmaya yeltendiğimde daha sıkı kavradı.

"Oturun hele." Amcası bize oturmamız için karşısını gösterdiğinde Deniz'le oturduk. Ellerimiz yüzünden oldukça yakın hatta yapışık ikiz gibi oturmuştuk.

"Babamlar gelmedi." Dedi Deniz amcasına karşı.

"Gelmedi." Denizde onu söyledi zaten.

Kimsenin duymayacağı bir ses tonuyla Denize konuştum. "Deniz soru eki kullanmıyor musunuz?"

Deniz cevap vermek yerine başını olumsuz anlamda salladı. "Kıza ne olacak?"

"Babası zorluk çıkartıyor. Adını koydunuz almak zorundasınız diyor. O yüzden gitti abimler. Sen bunları düşünme evlat. Hallolur."

"Kızın gönlü var mıymış?" Dedim amcasına. Eğer varsa gidip ben konuşabilirdim. Belki olanları baştan sona anlatsam oda hak verirdi. "Yani sonuçta Deniz'le tanışmıyor."

"Vardır vardır." Dedi Halası gereksiz bir kibirle. "Nası olmaz?"

"Sordunuz mu?" Dedim kaşlarımı çatarak. Bu kadın kendini fazla yükseklerde görüyordu. Sorum cevapsız kalırken bakışlarımı kadından çekmedim.

"Kızım senin ailenin buraya geldiğinden haberi vardır?" Artık soru cümlelerini anlıyordum.

"Henüz onlarla paylaşmadım. Ama en kısa sürede söylemeyi düşünüyorum."

"Baban ne der buna?"

"Bilmem." Dedim güler yüzle. "Birgün karşılaşırsak sorarım." Deniz benim kırılmayıp güldüğümü fark edince derin bir nefes verdi. O adam beni yeterince üzmüştü zaten, artık alışmıştım. Birde bilmediği şey yüzünden amcasına kırılacak değildim. "Ben babamla yıllardır görüşmüyorum amcacım."

"Başın sağolsun." Mahcup bir yüzle konuştuğunda gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Amca ölmedi babası, sadece görüşmüyorlar." Dedi Deniz açıklama yaparak.

Adam bana tuhaf tuhaf bakarken sadece gülümsedim. Atandır o senin falan diye çıkışmasa iyi olacaktı. "Kusura kalma kızım."

"Hiç önemli değil."

Biraz önce karşılaştığımı kadın tepsiyle içecekleri getirdiğinde başımı sallayıp kendimce teşekkür ettim. Büyük amca Denize Kürtçe bir şeyler konuşurken mimiklerinden ne konuştuklarını anlamaya çalıştım. Tabi ki anlamdım.

"Ne konuşuyorsunuz?" Dedim Denize doğru.

"Bilmek isteyeceğinden emin değilim." Söylemesi için ona bakmaya devam ettim. "Ne zaman evleneceğimizi soruyor."

*

Elimdeki sigarayı yere atıp söndürürken çalan telefonumu cebimden çıkardım. Karnımın biraz doymasın rağmen sinirim yeterince geçmemişti. Cemre'nin aradığını görünce cevapladım.

"Küküm." Neşesi yerinde gibiydi, bozacaktım. Biraz daha içime atarsam patlayacağımı hissediyordum.

"Bizim macera arama huyumuzu da, kalabalıktan uzaklaşma isteğimizi de, ani kararlarımızı da-"

"Sakin ol." Dedi Cemre küfür etmemi son anda engelleyerek. "Bir sorun mu var?"

"Araba arızalandı."

"Tam olarak neredesiniz?"

"Ebesinin nikahındayız Cemre." Sanki konum belirtsek bir şey değişecekti. "Otobanda kaldık. Kimse geçmiyor resmen. Kurda kuşa yem olucam senin yüzümden."

"Ya sen neden bana sinirleniyorsun? Ben sana uçakla gel diye yalvardım. Yok düşeriz, yok yükseklik korkum var diyip durdun. Benim suçum ne?" Haklıydı.

Nefesimi verdim, sinirden burun deliklerimin büyüdüğüne emindim. "Geri mi dönsem?"

"Bizi bırakacak mısın? Yazıklar olsun Kükü. Bilmediğimiz yabancı ellerde, bir başımıza, sensiz-" duygu sömrüsü yapmayı çok iyi biliyordu.

"Dönmüyorum." Dedim pes ederek. "Araba yarına kadar yapılacak ve burda kalacağım her dakikanın öcünü senden alıcağım."

"Kabul."

"Berke ve Merve sorun çıkartıyor mu ? Kimse seni üzmedi değil mi?"

"Her şey yolunda kaptan!" Dediğinde güldüm. Küçük bir kız kardeşinden farklı bir şey değildi benim için. "Sen olmayınca kendimi korumasız hissediyorum sadece. Sanki gözlerim dolsa senden başkası anlamayacak gibi geliyor. O yüzden dönme fikrini aklından çıkar. Benim sana ihtiyacım var."

"Ben senin hep yanındayım küçük kardeşim." Ağlamayacaktım. "Neyse kapatıyorum ben. İyi bakın kendinize."

"Görüşürüz." Arama sonlanınca telefonu tekrar cebime attım.

Yağmur azalmıştı ama hava çok soğuktu. Arabanın arka kapısını es geçip ön kapıyı açtım. Mirza'nın uyuduğunu görünce sessizce oturup kapıyı kapattım. İstanbuldan beri benimle yolculuk ediyor ama fazla konuşmuyordu. Arada müzik zevkime söyleniyor, camdan sarktığım için sinirleniyordu. Kuzen olmalarına rağmen Cellat'la benzemiyorlardı. Buğday teni ve ela gözleriyle kesinlikle bir Avrupalı gibiydi. Arkadaki çantama uzanıp içindeki hırkamı çıkardım. Yavaşça Mirza'nın üzerine bırakıp geri çekildim.

Sıçrayıp ne olduğunu anlamaya çalışırken kaşlarını çattı. "Napıyorsun?"

Halay çekiyorum katılmaz mısın?

"Uyuyanın üzerine kar yağarmış." Dedim sakince.

"Gerek yoktu." İnsan teşekkür eder.

Hırkamı tutup üzerinden çektim. "Ver o zaman."

Bedenimi koltuktan ayırıp hırkayı sırtıma bıraktım. Hala hayalet gibi bana bakan Mirza'yı umursamadan cebimden telefonumu çıkardım. Instagrama girip bizimkilerin attığı fotoğrafları beğendim. Merve'nin atlarla verdiği pozlara, Cemrenin ve Berkenin birbirini çektiğine emin olduğum taş ev temalı pozlar hepsi çok güzeldi. Yanlarına ışınlanmak istiyorum.

"Sigaran var mı?" Mirza'nın sorusuyla ona bakmadan cebimdeki paketi ve çakmağı çıkarıp uzattım. "Eyvallah."

Telefonu kapatmadan dizlerime bıraktım. "Aslında hava çokta kararmadı. Bir sanayi ya da çekici bulabiliriz belki."

"Sana kolay gelsin." Dedi sigarasını yakıp paketi bana uzatırken. "Bu havada donarak ölmeye niyetim yok."

Salağa bak arabanın içi sanki cayır cayır yanıyor. Bir şey demeden geri telefonuma döndüğümde pil uyarısı vermesiyle pes ettim. Mesajlara girip Cemre'ye mesaj atıp telefonu kenara bıraktım.

"Şarjın varsa şarkı açar mısın?" Dedim kibarca. Böyle kös kös oturarak zaman geçmeyecekti. Cebinden telefonunu çıkarıp bir şey demeden ekranını bana çevirdi. Ekranda siyah bir köpeğin fotoğrafı vardı. Asıl göstermek istediğinin o olmadığını anladığımda onunda şarjının az olduğunu gördüm. "Soğuktan değil sıkıntıdan ölücem."

"Uyu biraz." Çok mantıklı, benim aklıma nasıl gelmedi.

"Uykum yok." Sırtımı kapıya yaslanıp ona döndüm. "Hadi tanışalım. Soru cevap yapalım."

"Gerçekten mi?" Dedi bana bakarken. Kafamı sallayınca sigarayı dudaklarından ayırdı. "Başla."

"Kars'a gitmeyi gerçekten istiyor musun?"

"Hayır. Sıra bende." Sigarasından bir duman alıp konuşmak için acele etmedi. "Bir kız için şehir değiştiriyorsun. Onda gönlün mü var?" Bana soru sorma hakkı vermiştim ve bunu mu sormuştu gerçekten? Bir kızla erkek yakın arkadaş olabilirdi. Ayrıca Cemreden bahsetiyoruz! O, benim kaç yaşına gelirse gelsin, elinden tutmama ihtiyacı olacağını düşündüğüm küçük kız kardeşimdi.

"Hayır." Dedim güler yüzle. Madem sabaha kadar burdaydık o zaman eğlenmek gerekti. Yüzüme çapkın bir gülüş yerleştirdim. "Kadınlardan hoşlanmıyorum."

Continue Reading

You'll Also Like

61.1K 5.9K 22
hataydı, unutmak gerekiyordu, peki neden hayatına devam edemezmiş gibi hissediyordu
422K 50.8K 49
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı slowburn⚠️
528K 47.4K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
94.2K 5K 61
"Komşum ünlü bir futbolcu. Fazla yakışıklı ve bunun da fazlasıyla farkında. Üstelik inatçı keçinin teki, tam anlamıyla gıcık ve çekilmez biri. Başta...