NOKSAN | ✓

By celestial_bones

404K 15.1K 2.6K

O, bir kraliçeydi; hayran kaldığım ancak asla ulaşamadığım. Güzeller güzeli, fakat acımasız olan, beni gidişi... More

[ Bölüm Bir: Kâğıtlar]
[ Bölüm İki: Paranoyak ]
[ Bölüm Üç: Aslan ]
[ Bölüm Dört: Hız ]
[ Bölüm Beş: Tesadüf ]
[ Bölüm Altı: Güller ]
[ Bölüm Yedi: Zebani ]
[ Bölüm Sekiz: Rubik Küp ]
[ Bölüm Dokuz: Alevler ]
[ Bölüm On: Yabancı ]
[ Bölüm On Bir: Düş ]
[ Bölüm On Üç: Sitrin ]
[ Bölüm On Dört: Karanlık ]
[ Bölüm On Beş: Bulutlar ]
[ Bölüm On Altı: Düşman ]
[ Bölüm On Yedi: Kibir ]
[ Bölüm On Sekiz: Bay Resmiyet ]
[ Bölüm On Dokuz: Yapmacık ]
[ Bölüm Yirmi: Kural Tanımaz ]
[ Bölüm Yirmi Bir: Küçük Kalp ]
[ Bölüm Yirmi İki: Gerçekdışı ]
[ Bölüm Yirmi Üç: Pembe Dizi ]
[ Bölüm Yirmi Dört: Kireç ]
[ Bölüm Yirmi Beş: Minnettar ]
[ Bölüm Yirmi Altı: Bilmece ]
[ Bölüm Yirmi Yedi: Şenlik ]
[ Bölüm Yirmi Sekiz: Paha Biçilmez ]
[ Bölüm Yirmi Dokuz: Yoldaş ]
[ Bölüm Otuz: Söz ]
[ Bölüm Otuz Bir: Büyü ]
[ Bölüm Otuz İki: Baskı ]
[ Bölüm Otuz Üç: Gazap ]
[ Bölüm Otuz Dört: Strateji ]
[ Bölüm Otuz Beş: Büyük Gün ]
[ Bölüm Otuz Altı: Cevher ]
[ Bölüm Otuz Yedi: Panik ]
[ Bölüm Otuz Sekiz: İyi ]
[ Bölüm Otuz Dokuz: Çilek ]
[ Bölüm Kırk: Teklif ]
[ Bölüm Kırk Bir: Takdire Şayan ]
[ Bölüm Kırk İki: Şehrin Soytarısı ]
[ Bölüm Kırk Üç: Kist ]
[ Bölüm Kırk Dört: Şehrin Prensesi ]
[ Bölüm Kırk Beş: Soysuz ]
[ Bölüm Kırk Altı: Affedilmez ]
[ Bölüm Kırk Yedi: Başkaldırı ]
[[FİNAL] Bölüm Kırk Sekiz: Cadı Avı ]
[ YAZARDAN FİNAL NOTU ve İKİNCİ HİKÂYE BİLDİRİSİ ]
[ Şarkı Listesi ]

[ Bölüm On İki: Salıncak ]

9K 400 31
By celestial_bones

Şarkı: IAMX - Mile Deep Hollow 

[Bölüm On İki: Salıncak]

Zaman yavaş ilerliyordu yeni taşındığım mahallede. Komşular tepkili, ancak uyuşuk; kaldırımlar boş ve kirliydi. Gökyüzü bile grinin paslı bir tonuna sahipti burada; telaşsız, sıkıntılı bir kuvvetle zehirleniyordu ciğerlerim, bronşlarım küçülüyor, cildim rengini kaybediyordu.

Kurtulmak istiyordum bu binalardan ve atmosferi delip geçen pencerelerden. Sallanıyordum salıncakta; yukarı, bulutlardan da yukarısını hedef alıyordum kendime, çünkü ancak hızımı artırarak kurtulabilirdim bu yerleşkeden. Rüzgâr okşuyordu saçlarımı hafifçe; soluklarım güçsüz, çaresiz kalıyordu ivmeli hareketime karşın. 

"Yeter Ecrin," diye bana seslendi Doğu. "Sallanmayı abartıyorsun."

Korku doluydu kızın kahverengi gözleri; göklere tırmanmamı izlerken yanaklarını şişiriyor, hemen ardından ise stresle veriyordu tuttuğu nefesi.

"Sen de gelsene," diye karşılık verdim. "Çok zevkli sallanmak."

"Bu salıncak en az iki yüz yıllık!" dedi Doğu. "Kendi kendini sakatlama. Ya da bu aletin seni sakatlamasına izin verme; in artık."

Kalkmaya niyetim yoktu, fakat Doğu'nun ısrarları on beş dakikadır sürüyordu; bu sebeple ayaklarımı çakıl taşlarına sürttüm ve sallanmayı kestim ani bir şekilde.

"Oldu mu?" diye ofladım. "Mutlu musun?"

Kollarını birbirine bağladı Doğu. "Bu kadar inatçı olmak zorunda mısın?" diye homurdandı sessizce.

Onu duymazdan geldim. "Eğlenmeyi bilmiyorsun," diyerek üzerine gittim. "Eminim küçükken de böyle mızıkçılık yapıyordun Doğu."

Üzerindeki olumsuz enerjiyi dağıtırcasına omuz silkti kız. "Parka çok çıkmazdım," dedi. "Amcam izin vermezdi."

Gözümün önüne düşen birkaç tutamı çekiştirerek salıncağı döndürdüm ve dimdik Doğu'nun yüzüne baktım. "Nasıl yani?" diye sorduğum esnada kaşlarım çatılmıştı.

"Basbayağı izin vermezdi işte," diye yanıtladı sorumu.

"Annen baban..."

Cümlemi tamamlamama izin vermedi Doğu; meraklı bir tavırla öne eğilip gözlerini kocaman açıverdi, "Dün neler yaptın bakalım?" diye sordu.

Benden büyük bir umutla cevap bekliyor, az önceki konuşma hiç yaşanmamış gibi davranıyordu. Şüphe kemiriyordu içimi; cevapsızdı aklıma düşen sualler ve belirli bir ağırlığa sahipti her bir soru işareti.

Bozuntuya vermeksizin ayak uydurmaya çalıştım ona, fakat sözcükler dökülmüyordu ağzımdan. "Dün mü?" diye kalakalmıştım. Amas'la yaptığım konuşmaydı bana engel olan ve Caner'in beklenmedik varlığı.

"Evet, dün," diye beni onayladı.

Çakılları dürtüyordum ayakkabılarımla; nasıl yanıtlamam gerektiğini hesaplıyor, ancak beceremiyordum bir türlü kelimeleri sıralamayı.

Benim sessiz kaldığımı anladığında konuşmaya başladı Doğu: "Beni soruyorsan, tüm gün evde fare kovaladım. Ciddi anlamda fare."

Mühürlenmişti dudaklarım; Doğu'yu dinlemekte zorluk çekiyordum ancak hâlâ bir cevap bekliyordu benden. Çok geçmeden, "Alışveriş merkezine uğradım," diyebildim bir tek.

"Zaten eve çok geç saatte döndün, o kadar saat alışveriş merkezinde boş boş durmuş olamazsın."

Suratımı darmaduman eden şaşkınlık, sesime de yansımıştı. "Sen beni mi gözetliyorsun?" diye hiddetle çıkıştım.

"Odan hemen sokağın eşiğinde olsaydı, sen de kendi ayak seslerini duyabilirdin," dedi ve küçümsercesine süzdü beni.

"Bu bir gerekçe değil," diye sitem ettim. "Galiba artık saat kaçta tuvalete uğradığımı dahi biliyor olmalısın."

"Bilmez olur muyum?" diye hain hain sırıttı.

Kollarımı birbirine dolayarak, "Doğu, bana bakacağına kendine bak bence," dedim.

"Kendime of bakıyorum, sen görmüyorsun," dedi.

Ona daha fazla cevap vermek istemeyerek salıncaktaki oturağımı eski haline getirdim ve yükseklere çıkmak adına uygun pozisyonu ayarlamaya koyuldum. Tam sallanmaya başlayacağım esnada Doğu üzerime atıldı ve bir faciayı önlemek adına geri çekilmek zorunda kaldım.

"Derdin ne, Doğu?" diye kızdım. "Önüme böyle atlayamazsın!"

Salıncağın zincirlerini tutan parmaklarımı kavradı Doğu'nun buz kesen elleri; alnı kırışmış, cildi gerilmişti. Besbelli tedirgindi kızın surat hatları; yerinde duramayarak etrafına bakınıyor, aynı zamanda da sımsıkı yapışıyordu bana.

Yaklaştı ve kulağıma doğru eğilerek, "Gitmemiz gerek," diye fısıldadı kız.

"Ne oluyor ya?" diye anlamayarak sordum.

"Ayrıl şu salıncaktan," dedi ve çekiştirmeye başladı beni.

"Ama..."

İtirazımı bitiremeden fırlamıştı Doğu yerinden; nihayetinde salıncaktan ayrılabildim ve ona yetişmek adına koşmaya başladım.

Parktan çıkarken nefes alış verişlerim düzensizleşmiş, bacaklarımdaki adrenalini hissedebilir hale gelmiştim. Neyden kaçtığımız hakkında, Doğu'nun neden bir anda bu denli tedirginliğe kapıldığı konusunda hiçbir fikrim yoktu; dolayısıyla soluklarımın arasından bir sorguya çekiyordum kızı: "Ya... Ne... Yapıyoruz... Biz?"

"Konuşma da koş!" diye karşılık verdi bana.

Hızlıydı Doğu; sonbahar rüzgârı dağıtıyordu kahverengi saçlarını. Bir anlam yükleyemiyordum bu firarımıza; yalnızca takip ediyordum Doğu'yu ve kızın amansızca kayıplara karışma arzusunu.

Zira kaybolmak zor değildi; tek bir dilek, ' görünmezlik ' isteği yeterliydi bu işte. Kolaydı; arka sokakları dağlamakla alakalıydı yalnızca. Belki from Eda'nın, ablamın yaptığı da buydu; gözlerden uzaklaşana kadar koşmuştu Rasatya'nın içinde. Bir deliğe, bilinmeyen bir yaratığın yuvasına saklanmıştı en basitinden.

Ben girebileceğimiz, daha çok da kendimizi kurtarabileceğimiz bir sığınağın peşindeyken Doğu, başka bir noktaya odaklamıştı kendini; karşımızda duran, uzun bir adamın silüetiydi bu.

Göğüs kafesimden fırlıyordu kalbim; bayılacak kadar berbat hissediyordum kendimi. Doğu'ya bir iki adım yanaştığım esnada ellerim titriyor, midem kasılıyordu.

"Doğu bu kim, n'apıyoruz biz?" diye alçak sesle sorabildim. 

Tek cevabı, "Ecrin git," oldu.

Ağzından dökülen sözcükler tenime demir etkisiyle çarparken, "Ne? Hayır!" diyebildim panikle.

"Lütfen git," dedi, silüetten gözlerini ayırmaksızın.

Tıpkı bir yaprak misali titriyordu bedenim; düşebilir, oracıkta parçalara ayrılabilirdim. Oysaki tutunmam, bu durumun içinden sağ salim kurtarmam gerekiyordu Doğu ile kendimi. Fakat kayıplara karışma düşüncesiydi beni cezbeden; buradan, bitmeyen gri havadan ve bu sırlarla dolu şehirden uzaklaşma fikriydi gözümü süsleyen.

"Doğu..." dedim. Nefesimi verdiğimde ortaya çıkan buhar eşliğinde, "Şu an, ne kadar çok gitmek istediğimi hayal bile edemezsin," diye ekledim.

Bir an duraksayan Doğu hiçbir kelime bile etmedi, ayaklarının yere yapıştığını, vücudunun ise Rasatya'nın gri bulutlarının altında sıkışıp kaldığını düşünmeye başlamıştı. Ancak kolumdan tutarak resmen geri geri koşmaya başlayınca yanıldığımın farkına varmış oldum.

Doğu beni oradan buraya sürüklüyordu; bir ara sokağa girdik ve çıktık, bir apartman kapısını açtı, sonra vazgeçti, geri kapadı. Doğu'nun telaşı beni nereye yönlendiriyorsa oraya gidiyordum ve bir süre sonra boş vermiştim bütün bu kargaşayı.

Sonunda kendimi geçen günlerde girdiğim markette, bir rafın arkasında saklanırken buluverdim. Duvarların pisliğini, yerlerde dolaşan böceklerin çeşitliliğini saklayan birinci etmendi. Soğuyordu sırtımdaki terler klimanın verdiği etkiyle; soluklarımı düzenlemeye, vücudumu eski temposuna döndürmeye çalışıyordum umutsuzca.

Kulağıma doğru eğilmiş bir şey söylüyordu Doğu, fakat sarf ettiği kelimeler anlamsızdı benim için. Yan yana olsak dahi aramızda kilometrelerce mesafe vardı sanki; kızın sesi, dükkânın içerisindeki çeşitli bölgelere vurarak azalıyor, bir türlü kulaklarımdaki şeklini alamıyordu.

Kayıpların arasına karışmaktı düşlediğim; her şeyi bırakıp yeniden ayağa kalkmak, peşimizde olan adamı bahane ederek uzaklara, bilinmeye doğru yol almak. Böylelikle bir ihtimali daha doğuruyordu kafamdaki belirsizlik: Eda'nın gitme isteğini, beni bile bile arkasında bıraktığı olasılığını.

"Ecrin, dinliyor musun?" diye parmaklarını yüzüme doğru şaklattı Doğu.

Gözlerimi kırpıştırarak yaslandığım yerden doğruldum ve başımı kıza doğru çevirdim. "Pardon," diye mırıldandım sessizce. "Ne diyordun?"

"Bak, kulağa saçma geleceğini biliyorum ama o ..." dedi ve cümlesinin önünde bir engel varmışçasına duraksadı.

"Ama?" diye sordum diyeceğimi bilemeden.

"Kız kaçıran," diye fısıldadı.

Kaşlarımı çatıp ona anlaşılmaz gözlerle bakarken bunun Enver'in anlattığı saçma bir şehir efsanesinden ibaret olduğunu hatırladım. "Bir saniye, or bir hikâye," dedim dalga geçercesine.

"Hayır! O gerçek!" diye itiraz etti Doğu.

"Ya saçmalama! Madem kız kaçırıyor, neden bana ' Git ' dedin or zaman?" diye şüpheyle sordum.

"Bir an panik yapmış olabilirim," diye mırıldandı.

"Doğu biraz gerçek hayatta yaşamayı dene," dedikten sonra raf sayesinde sopsoğuk kesilen belimle yerden kalktım. Zeminden ayrılması için şok içerisinde titreyen Doğu'ya elimi uzattım ve onu da yerinden kaldırabildim.    

Çalışanların garip bakışları arasında marketten çıktık ve bir süre sokaklarda dolaştıktan sonra apartmanı bulabildik. Bu sefer stressiz bir yürüyüş olmuştu benim için, fakat Doğu, tedirgin tedirgin etrafına bakmayı sürdürüyor, bilinçsizce bir şeyler geveliyordu ağzında.

"Benim için gelecek," diyordu sürekli. "Gelecek."

Yaşadığımız aksiyon karşısında sessizdim ben; Doğu'yu bir soru bombardımanına tutmak istemiyordum çünkü. Kahverengi gözlerinin altında derin halkalar oluşmuştu kızın şimdiden; onu daha fazla stres altına sokamazdım.

Beraber apartmandan içeri geçmeyi başardığımızda dahi gerginliğinden kurtulamamıştı Doğu. Buna karşın kızı arkamda bırakarak önden önden merdivenleri çıktım ve evime ulaştım. Ancak annemler 'yuvaya' varmış olacaktı ki, anahtarı deliğinden sokmam ile içeri giriverdim; hâlbuki kilitlemiştim kapıyı art arda üç kere.

"Anne? Baba?" diye seslendim evin içerisinde. Ayakkabılarımı çıkarıp, köşeye koyduktan sonra etrafıma bakındım, fakat hiçbir ses yükselmedi soruma karşın.

Benle dalga geçip geçmediklerini anlamaya çalışıyordum ki annemin koyu kahverengi çantasından, babamın nefret ede ede giydiği montundan ve Enver'in "Bunları giyeceğime çıplak ayak gezerim," dediği yeşil cırtlak ayakkabılarından bir eser bulamayınca yaşadığım şeyin şokuyla saplanıverdim olduğum yere.

Sanırım hayatımda eksik olan tek şey, eve zorla girilmesiydi.   

Continue Reading

You'll Also Like

6K 1K 33
Tüm hayatını annesinin sevgisizliğiyle geçirmiş ve yalnızlıktan korkan ama yalnızlığa muhtaç bırakılan Dünya bu korkusuyla doğum gününde yüzleşmek zo...
1M 68.2K 48
Annesinin tekrar evlenmesi üzerine üvey babasıyla anlaşamayan Mira Bars kendini bir anda beş yıldır görüşmediği babasının yanında İstanbul'da bulur...
23.4K 1.8K 20
Buket Ayaz, Kraliçe takma adıyla popüler olmuş bir yazardır. Türkiye'nin en başarılı yazarları arasında parmakla gösterilir. İşinde başarılı olmayı k...
778K 22.6K 24
Sevgiden nefrete dönüşen imkansız bir aşkın hikayesi. "Onlar cehennemi yaşayacak, Aşk cennetin dilinden onlara kalan tek an olarak kalacak, bu aşkın...