YABANİ

By Algoritmalar_

3.5M 25.7K 4.9K

* Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, sadece dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın kalbin... More

❉ Yabani| Bölüm 1 ❉
❉ Yabani| Bölüm 2 ❉
❉ Yabani| Bölüm 3 ❉
❉ Yabani| Bölüm 5 ❉
❉ Yabani| Bölüm 6 ❉
❉ Yabani| Bölüm 7 ❉

❉ Yabani| Bölüm 4 ❉

102K 3.5K 866
By Algoritmalar_

Önce oylayalım mı?

Multi : Aden Güçlü (Alla Bruletova)

Çocuk mu dedi? Ben mi yanlış anlamıştım bilmiyorum. Susmayı seçtim. Zira ne söyleyebilirdim ki? Adam bana hakaret etmemişti sonuçta. Boş yere tartışmaya mı girmeliydim?

Sandviçin üzerindeki streç filmi çıkarıp bir kenara attım ve ağzıma götürdüm. Birkaç lokma almıştım.

Karnımın ne kadar aç olduğunu fark etmeye başlamıştım yeni yeni. Şirvan da sandviçini yiyordu. Ben lokmamı küçük küçük çiğneyip bitirdikten sonra ona umutla baktım.

"Sence neler oluyor? Bugün benim düğün günümdü." Diye sordum. Evet, çok komikti ama öyle demiştim işte.

Telefonunu çıkardı ve birkaç şey yaptıktan sonra rehberinden "Kardeşim" yazan isme bastı.

"Kendin sor!" Diye dikte etti ve telefonu bana uzattı. Üçüncü kez çaldığında; umutsuz bir şekilde baktım. Açılmayacaktı sanırım telefon çağrısı.

Sonunda umutsuzluğum, umuda dönmüştü, açılınca hoparlöre aldı elimde iken telefonu Şirvan.

"Sabahın köründe niye arıyorsun lan pezevenk?"

Hazar Şirvan'a küfretmişti. Şaşkınlığıma rağmen ifademi Şirvan'a belli etmeyerek "Şey benim..." Dedim masumane bir sesle.

Hazar'dan uzun bir süre ses gelmemişti. Sonra bir şeyler homurdanmaya başlayıp "Özür dilerim." Dedi. Şirvan tam yanımda, eğlenir bir vaziyette sırıtmaya başlamıştı. Bu adam gülebiliyor muydu? Hayret. Kendimi toparlayarak konuşmaya başladım.

"Ben orada ne oldu diye merak ettiğim için seni aramıştım da."

Sessizlik bir esneme sesiyle bozuldu. Sonra yine sessizlik çöktü. Arabadaki dijital ekrana baktım, saat neredeyse on ikiydi. Evde olmadığımı çoktan anlamışlardı.

Çünkü yengem her sabah sekizde kalkar, herkesi uyandırırdı.

"Daha konak uyanmadı. Senin kaçtığını henüz fark etmediler muhtemelen. Bir haber olduğunda sana haber veririm. Şirvan'a verir misin?"

Şaşırmıştım ama "Tamam." dedim ve telefonu eline uzatmıştım. Telefonu hoparlörden almıştı. Neden böyle yapmıştı ki? Kulağına dayadığında, önümdeki meyve suyundan birkaç yudum içtim.

Şirvan, Hazar'ı dinlerken kaşlarını çatmıştı. Sonra gözleri bana döndü. Bana öyle dikkatli bakıyordu ki yanaklarım kızarmaya başlamıştı. Mal mıydım acaba?

Şirvan bilmediğim bir dilde konuşmaya başladığında bunun Kürtçe olduğunu yeni yeni anlamıştım. İnsan nasıl dört yıl boyunca kaldığı şehrin dilini bilmezdi ki? Etrafımda bu dilden başka bir şey konuşulmazken hem de; bu garip geliyordu.

Telefonu kapattığında kaşları hala çatıktı.

"Ne oldu?" Gözlerini tekrar bana çevirip "Bir şey yok." Dedi. Sorduğum soruya cevap vermediği için yüzüm düşmüştü. Kesin bir şey olmuştu.

"Hadi yemeğini bitir. Çıkalım yola." Dedi. Kafamı sallayıp, hızlı bir şekilde önümdekileri yemeye başlamıştım. Bitirdiğimde arabayı tekrardan çalıştırdı.

"Sen de mi Mardinlisin?" Cesaret ederek sorduğum soruyla kısaca "Evet!" demişti. Kendi kendime engel olamayarak "Ama diksiyonun düzgün. Hani Mardin'e özgü bir ağız yok konuşmanda." Dedim, soru sorar gibi.

"17 yaşımdan beridir ben İstanbul'da yaşıyorum."

Sorduğum sorulara cevap almanın verdiği yetkiyle birkaç soru daha sormaya karar verdim. Aslında çekiniyordum ama bana göz kulak olacaksa tanımam gerekiyordu değil mi?

"Neden Mardin'den gittin peki, okumak için falan mı?"

Parmak boğumları direksiyonu sertçe sıkmasından dolayı beyazlaşırken yanlış bir şey dediğimi anlamıştım. Dudaklarımı dişlerimin arasına götürdüm refleks olarak.

Gözleri bana kayarken, gözlerinin koyulaşmış olması beni dumura uğrattı. Bu sinirlendiğinin en somut örneğiydi.

"Hazar bana senin çok az konuştuğunu söylemişti fakat gördüğüm kadarıyla tam tersisin."

Ne kadar yabani ve hırçın bir adamdı bu ya. Basit bir soru sormuştum ve bana bu kadar basit bir soru için, çok saçma bir tepki vermişti.

"Özür dilerim." Dedim. Ne için dilediğimi bilmiyordum ama dilemiştim işte. Gerisi ise sessizlikti. Sessizlik sanırım bu adam ile konuşmaktan çok daha iyiydi.

*****

İstanbul. Sadece dizilerden gördüğüm ve kitaplardan okuduğum şehir.

Mardin'e kıyasla her metrekaresine yüzlerce belki binlerce insan düşen şehir. Havanın biraz kararmasına rağmen her yerin hala açık olduğu ve etrafta bir sürü insanın kol gezdiği şehir.

Çok güzeldi her tarafı bu şehrin. Canlı, dinamikti. Ve boğazı, Tanrım olağanüstüydü.

"Gördüklerini beğendim mi?" Şirvan'ın bunu sormasıyla ona döndüm. Azarlar gibi konuştuktan sonra bana soru yöneltmesi ve ona cevap vereceğimi düşünmesi saçmaydı.

Sadece kafamı sallayarak beğendiğime dair bir harekette bulunmuştum. Gözlerini kısarak birkaç dakika bana bakmıştı. Ardından konuşmaya başladı.

"Kıyafet işini şimdi halledelim." Demişti.

Ona da kafamı salladım ses etmeden. Sesimi çıkarmamaya o kadar kararlıydım ki. Kalabalık araba trafiğinin ardından işlek bir caddeye gelmiştik sonunda. Kafasını hafifçe eğerek mağaza aramaya başlamıştı.

Bulduğunda emniyet kemerini çıkardı. Bende çıkarmıştım. Elalarını birkaç dakika üzerimde gezdirdikten sonra bakışları, tişörtün bacaklarımı örtmediği kısma takıldı.

"Üzerini düzelt. Öyle çık!" Sesi yine emir verir gibiydi. Örtebildiğim kadar örtmüştüm işte. Daha ne istiyordu? Tişörtü çekiştirdikten sonra kapıyı açıp çıktım. Adımlarım onun yanına geldiğimde durdu. Bir kez daha beni süzdü ardından önümüzde duran mağazaya geçmiştik. Bu adamın derdi neydi cidden anlamıyordum.

Mağazanın içi hala insanlarla doluydu. Ve hepsinde bir telaş dalgası hakimdi. Bizi yeni yeni fark eden orta yaşlardaki kadın bize doğru yaklaştı.

"Buyurun efendim, nasıl yardımcı olabilirim?"

"Ona uygun birkaç kıyafet, iç çamaşırı vesaire alacağız."

İç çamaşırı kısmıyla yanaklarımın domates gibi kırmızılaştığına kalıbımı bile basabilirim. İyice o aptal kitaplardaki kızlara dönmüştüm.

Kadın beni süzerek "Tabi efendim," dedi ve yanına bir görevli kızı çağırdı. Kız sanki beni o utanç dalgasından sıyırmak için gelmişti. Şirvan'ın yanından uzaklaştırdığı an rahat bir nefes almıştım resmen. Kız önce beni kıyafetlerin olduğu kısma getirmişti.

"Bedenin ne canım?" Diye sordu, samimi bir şekilde. Beni bol bir erkek tişörtünün içinde gördüğü için bedenimi tam olarak kestiremiyordu.

"34." Dedim. Bana uygun birkaç kıyafet seçerken "Al bunları, kabinde dene!" dedi.

Kafamı sallayıp elindeki kıyafet dağını aldım fakat Şirvan'ın sesi duyuldu uzaktan. "Denemesine gerek. Bedenine uygun bütün kıyafetleri kasaya koyun lütfen."

Elimdeki kıyafet yumağını istemsizce sıktım.

Şirvan'ın tam bir yağlı müşteri olduğunu anlayan tüm görevliler seferber olmuştu bana tüm 34 beden kıyafetleri bulmaya.

Yanımdaki kızda bana iç çamaşırı ve birkaç gecelik çıkarmıştı. Utana utana onları da kıyafetlerin arasına bıraktım. Allahım ölmek istiyordum. Bu gayet olağan bir şeydi, ben de biliyordum ama bu adam bana çok yabancıydı. Kasadaki kız yavaş yavaş kıyafetleri kasadan geçirdi. Sıra iç çamaşırlarına geldiğinde az önceki hızlılık yerini bir türlü geçmeyen saatlere bırakmıştı.

Şirvan ise kafasını şimdi diğer tarafa çevirmişti. Utandığımı anlamıştı sanırım.

Sonunda işi bittiğinde Şirvan o mağazaya yüklü bir miktar para ödeyip çıktı.

"Bu kadar eşya alman anlamsızdı."

Bir şey demeyince devam ettim.

"Ödeyeceğim sana. Avukat olunca."

Dudakları kibirle yukarı kıvrıldı. Poşetleri taşımaya başlarken gerisinden takip ediyordum onu.

Çok güçlüydü. Yirmi küsür, ağır poşeti tek hamlede kaldıracak kadar güçlü.

"Bagajı aç!" Dediğini yapıp bagajı açtım. Bagaja poşetleri yerleştirdikten sonra arabaya tekrar binmiştik.

Arabayı çalıştırıp önündeki yolu büyük bir ciddiyetle incelemeye başladı.

"Mardin'e gelmeden önce nerede yaşıyordun?"

"İzmir." Dedim kısa cevap vermek adına.

"Sana benim hakkımda soru sorma dedim. Sorduğum sorulara kısa cevap ver, değil."

Kaşlarımı çattım. Bir de tutarsızdı galiba. Az önce bana çok konuşuyorsun diyordu şimdi ise az.

Kaşlarım havalanırken "Ben sadece senin istediğini yapıyorum Şirvan abi." Abi kelimesi dudaklarımda eğrelti durmuştu fakat yaşından dolayı ona nasıl hitap edeceğimi bilmiyordum.

Gözlerime usulca bakışları işlerken "Şirvan yeterli." Dedi, Sonra cümlesine kaldığı yerden devam etti.

"Her kurduğum cümleyi bu kadar dikkate alacaksan işimiz var seninle ufaklık."

Kaşlarımı çatarken ufaklık kelimesini es geçmeye çalışarak gözlerimi ona çevirdim. Ona adıyla hitap etmek istemiyordum fakat Şirvan ona adıyla hitap etmemi istemişti.

"Elbette ki her söylediğini dikkate almam fakat almamam için mizacının eğlenir bir vaziyette olması gerekir. Aksi takdirde böyle sert söylersen her insanın yapabileceği gibi üzerime alınırım."

Söylediğim cümleleri düşünce ölçeğinde tartıp haklılığıma karar vermişti muhtemelen.

"Kaç yaşındasın?"

'"18.." Bana anlayamadığım bir yüz ifadesiyle bakarak başını salladı. Gerçekten tuhaf bir adamdı. Çok tuhaf.

"Gideceğimiz yere ne kadar var?" diye sordum.

"Yarım saat daha sabretmen lazım." dedi.

Bu sefer başını sallayan ben oldum. Bu kadar beklemişken, yarım saat daha dayanabilirdim herhalde.'

- Bölüm sonu.

- Umarım seversiniz. ❤❤

İnstagram

_mrs.tugba

Wattpad profilimi takip etmeyi unutmayın. Muahh. Hepinizi çok seviyorum....❤

Continue Reading

You'll Also Like

KIRGIN BEYAZ By s

Teen Fiction

13.5K 843 32
"Peki..." Gözlerimi gözlerinden kaçırarak üzerindeki gömleğe diktim. "Neden dans ediyoruz?" Bu soruyu beklemiyor olmalıydı. Sahte bir öksürükle boğaz...
560K 29.2K 69
O gece Barlas Korkmaz, evinin önüne bırakılan pusetten habersiz bir şekilde önemli bir ihaleyi kazanmanın yorgunluğuyla arabasına binmiş ve evinin y...
2.3K 175 32
"Bana yeniden aynı duyguları hissettiremez misin?" Bedenimi duvara yaslayıp bileklerimden tuttu ve kollarımı havaya kaldırdı. Yutkundum. "Kalbine bir...
4.3M 326K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...