ANA DİLİM AŞK 1-2 (TAMAMLANDI)

By tubux2

2.9M 119K 12.4K

© Tüm Hakları Saklıdır. Hayat, herkese eşit davranmaz. Tıpkı kaderin şansı dağıtırken adil olmaması gibi... *... More

Ana Dilim Aşk 1 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 1 ❤ 23
SON
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 1
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 2
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 3
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 4
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 5
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 6
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 7
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 8
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 9
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 10
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 11
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 12
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 13
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 14
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 15
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 16
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 17
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 18
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 19
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 20
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 21
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 22
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 23
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 24
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 25
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 26
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 27
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 28
Ana Dilim Aşk 2 ❤ 29
SON 2
Kitap olduk ♥️
3. Kitap için Yoklama listesi

Ana Dilim Aşk 1 ❤ 21

66.5K 2.9K 249
By tubux2

MERT

Dudaklarımdaki yabancı hisle ne yapacağımı bilemedim. İlk şoku attığım gibi Efsa denen kızı kendimden uzaklaştırdım. ''Ne yapıyorsun sen?'' diye bağırdıktan sonra ağzımı sert bir şekilde elimin tersiyle sildim. Elimden düşüp parçalara ayrılan kahve fincanına baktım. Ufak bir kahkaha atan kız ''Ne yaptığımı anlayacak yaştasın, önemli olan hoşuna gidip gitmediği'' deyince kaşlarımı çatarak Efsa'ya döndüm. Seksi bir şekilde dudaklarını yaladıktan sonra ''Benim çok hoşuma gitti.'' deyip dudağını ısırması gerilmeme neden oldu. Ne yapmaya çalışıyordu? Geriye doğru sendeleyince bu sefer başka bir kız onu tuttu. Efsa tekrar kahkaha atarken öfkemi dizginlemeye çalıştım. O bir kız Mert. Hem de sarhoş bir kız. Sakin ol. Oyuna gelme.
Derin bir nefes alıp Efsa'ya cevap vermeden yürümeye başladım. ''Bir ara bunu tekrar yapalım.'' diye bağırdığında ya sabır çektim. Locaya geldiğimde Eflal'in olmadığını görünce nerede olduğunu sordum. ''Valla geldiğin yöne bakıyordu. Birden ayaklandı. Daha ne olduğunu anlayamadan 'Hava almam lazım' deyip koşturarak dışarı çıktı.''
Büyük ihtimal bizi görmüştü ve o kafayla her şeyi yanlış anlamıştı. Bu soğukta dışarı çıkmasının başka bir açıklaması yoktu. Kalbim sıkışmaya başladı. ''Neden gitmesine izin verdiniz?!'' Sitemle sorduğum sorunun cevabını almadan kalabalığa daldım ve elimden geldiğince en hızlı şekilde çıkışa doğru yürümeye başladım. Vestiyerden montumu aldım. Kapıyı açan korumalara ''Eyvallah'' diye cevap verirken kendimi dışarı attım. Soğuk bıçak gibi nefesimi kesti. Bakışlarımı etrafta dolaştırırken Vedat abiyi fark ettim. Koşar adım yanına giderken beni gördü ve ''Mert'' diyerek bana doğru yürüdü.
''Abi, Eflal'i gördün mü? Hani benimle gelen mavi elbiseli kız.''
''Şu tarafa doğru gitti.'' Gösterdiği yöne baktıktan sonra ''Eyvallah abi'' diyerek o yöne doğru koştum. Köşeyi dönmemle gördüğüm manzara olduğum yere çakılmama neden oldu. Soluk soluğa karşımda sarmaş dolaş iki kişiye baktım. Çocuğun dokunuşları çekingen olsa da Eflal kobra gibi boynuna dolanmıştı. Sinirden gözlerimin kör olmasına izin vermemek için derin bir nefes aldım. Bilmediğim bir şey olabilirdi, onun gibi yargısız infaz yapmamalıydım ama alkolün etkisiyle bana inat da yapıyor olabilirdi. Tekrar nefes aldım. İki şeyde aynı şeye çıkıyordu. O çocuk, koca gözlümün sıcaklığını hissediyordu. Sadece bu durum bile öfkeden kudurmama neden olurken ''Eflal!'' diye bağırdım. Panikle Atakan'dan ayrılan Eflal ''Mert'' diye fısıldadı.
Üzerlerine doğru yürürken çocuğun olduğunu düşündüğüm mont omuzlarından düştü. Atakan yerden montunu alıp tekrar kız arkadaşımın omzuna koymaya çalışırken ''Sakın bir daha ona dokunma!'' diye bağırdım. Eflal'i çocuktan daha da uzaklaştırdım. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı ve hala pırlantayı andıran gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Elimdeki montu omuzlarına koyarken titrek bir nefes aldı ''Mert, yanlış anladın.'' dediğinde sinirle güldüm.
''Mert.''
''Ne var Eflal Ne?!''. Sesim kükremeden farksız çıkmıştı. Birilerinin bizi izlediğini hissediyordum. Tenimin altında sönmeyen bir yangın vardı ve bunu körükleyen tek şey öfke değildi. Kıskançlık bedenimi ele geçirince yırtıcı bir kaplana dönüşüyordu.
''Kıza bağırmasana.''
Atakan'ın hala orada olduğunu aramızdaki ilişkiye karışmasıyla anlarken nefret dolu bakışlarımı ona çevirdim. Nabzım hızlandı; içimde kabaran öfke yüzünden parmak uçlarım karıncalandı. Elimi yumruk yapıp bu hissi yok etmeye çalıştım ama pek işe yaramadı.Eflal'i arkama çekerken ''Sana ne lan!'' dedim. ''Bas git, yoksa dizginlediğim öfkemi serbest bırakırım ve ona dokunduğun ellerini kırarım.''
Atakan'ın gözleri kısılırken yüzü nefretle kasıldı. Eflal'in ellerini kolumda hissediyordum; sanki beni tutabilecekmiş gibi ellerini sıkıyordu. ''Sen benim ellerimi kırmayı düşüneceğine, kırdığın kalbi düzelt. Kim bilir ne yaptın da Eflal bu hale geldi.''
Kendimi pimi çekilmiş bomba gibi hissediyordum. Birkaç saniye sonra patlayacak, etrafımdaki her şeyi yok edecektim. Eflal'in zarar görmemesi için kendimi frenlemeye çalıştım ama öfkeyle inlememe engel olamadım.
''Gözümün önünden kaybol!'' diye bağırdığımda Atakan olduğu yerden kıpırdamazken hızla üzerine doğru yürüdüm. Yakasını kavradım ve onu geriye doğru sürükleyip sırtını duvara geçirdim. İnlemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Beni engellemediği gibi tepki vermemek için de kendini kasıyordu. Gözü bir an Eflal'e kaydığında çenesini tuttum ve bana bakmaya zorladım.
''Benim arkadaşıma değil dokunmak, bir bakışını daha yakalarsam-''
''Mert!''
Vedat abinin seslenmesiyle cümlem yarıda kalırken derin bir nefes aldım. Nefretle birbirimize bakıyorduk. Aramızda bir elektriklenme olmuş, hava bununla ağırlaşmıştı. Çenesini biraz daha sıkıp sarsarken ''Sakın'' dedim. ''Sesin bile kulağına gelmesin.'' Kollarımdaki ellerle Atakan'dan uzaklaştım. Çocuk nefes alarak eliyle çenesine bastırdı ve sertçe ovaladı. Üzerimi silkeleyip beni tutan kollardan kurtuldum. Başımı çevirdiğimde büyük bir kalabalığın bizi izlediğini fark ettim. Boynumu kütleterek üzerimdeki gerginliği atmaya çalışırken Eflal'e döndüm. Dehşetle gözlerini Atakan'dan bana çevirdi. Vedat abi kalabalığı dağıtmaya çalışırken Eflal'e doğru yürüdüm.
Yüzündeki panik her zamanki iç çatışmasının gölgesinde yok oldu. Tekrar bana nefretle bakmaya başladı. Sanki söylemek istediklerini zar zor bastırıyor, ilk adımın benden gelmesini bekliyordu. ''Bir açıklaman var mı?'' diye sorduğumda ellerini göğsünde bağlarken ''Neden sana bir açıklama yapacakmışım ki? Çok istiyorsan sen yap.'' dedi. Ne kadar öfkeli durmaya çalışsa da sesindeki kırgınlığı belliydi. Öfkeyle baş edebilirdim ama kalp kırıklığıyla baş etmem imkansızdı.
''Yargısız infaz yapmayıp beni dinlemeye karar verdin yani?''
Dudaklarını araladı, bir şey söyleyecek diye beklerken sadece rahatsızlığını belli ediyormuşçasına hafif ve gırtlaktan gelen bir homurtu duyuldu. Beklemediğim bir anda da gözünden bir damla yaş süzüldü, yüreğime düştü. Kalbim yerinden dökülüyormuş gibi hissettim, kırgınlığı taşıyamayacağım kadar ağırdı.
''Her şeyi yanlış anladın. Ben sana kahve getiriyordum ve o kız bana çarptı. Düşmemesi için onu tutarken-''
''Onu öpüyordun Mert'' dediğinde ona doğru yaklaştım. Rimeli akmıştı, yine de benim için dünyanın en güzel kızıydı. Ellerimle yüzünü kavradım ve yavaşça yanaklarını okşadım. ''O beni öptü.'' dediğimde alayla dudakları kıvrılırken ellerimin arasından kurtulmaya çalıştıama ben onu daha sıkı tutarak benden uzaklaşmasına izin vermedim. Kendimi tekrar etmeden önce biraz duraksadım. Gözlerimin içine bakmasını bekledim. En sonunda pes edip aşık olduğum gözlerini bana çevirdi.
''O beni öptü ve ben onu kendimden uzaklaştırdım. Çok sarhoştu, büyük ihtimal ne yaptığını bilmiyordu, hatta şu anda o anı unuttuğuna bile eminim.''
Gözlerimin içine bana inanmak istercesine baktı. ''Ben onu öpmedim ama sen o piçe sarıldın Eflal'' dediğimde ilk önce kimin sarıldığını öğrenmeye çalışırken gözlerini kaçırdı. O sarılmıştı. Sakin kalmak için derin bir nefes aldım.
''Neden?'' diye sorduğumda burnunu çekti. Baş parmağımda yanağından süzülen yaşları sildim. Gözlerime bakmayı reddederken ''Sadece ağlayacak bir omuz istedim.'' dedi. Bu cevabı rahatlamama neden olurken bana baktı. ''Benimle birlikte olmak istemediğini söyledin. O kızı öpünce, bende sandım ki-''
''Eflal,'' diyerek cümlesini yarıda kestim. ''Sarhoşsun. Bu kurduğun cümleler bile bunun kanıtı.''
''Değilim!''
''Eflal Allah aşkına mantıklı düşünür müsün? Ben seninle nasıl birlikte olabilirim?''
''Neden?'' diye soran kız kırgın bir şekilde gözlerimin içine baktı. ''O kadar mı çirkinim.'' Kurduğu cümle tüm bildiklerimi unutturmuştu. ''Ne?'' diyerek gülmeye başladım. ''Ne alaka?'' Başını öne eğerken omuz silkti. Gözlerini kaçırmasına izin vermemek için parmak uçlarımla çenesini tutup başını kaldırdım. ''Sen bu hayatta gördüğüm en güzel şeysin Eflal Bozan.'' Gözleri bir an heyecanla parladı. Hafifçe gülümseyince alnını öptüm. Gülümsemesi daha da yüzüne yayıldığında onu kendime çekip sıkıca sarıldım.
''Ve bu güzelliğe zarar gelmesine asla izin vermem.''

* * *


ERTAN BEY


Bir çift gözün etrafa yaydığı ışık beni yıllar öncesine götürmüştü. Anılara... O kadar yorgundum ki, gözümü kapattığım gibi uykunun kollarına teslim olacağımı biliyordum. Buna rağmen sade kahveyle uyanık kalmaya çalışıyor, gözlerimi kapattığım an karşımda beliren insandan uzak durmak için uğraşıyordum. Vicdanım, ruhuma sert darbeler savuruyordu. Seneler önce yaptığım haksızlık, başa saran bir film gibi tekrar tekrar beynimde canlanıyordu. Aşkımız için, o ana kadar sahip olduğu her şeyden, ailesinden bile vazgeçen bir kadını, nasıl ihanetle suçlamıştım? Kendimden daha çok ona güvenmiyor muydum zamanında? Ailemin aklıma girmesine nasıl izin vermiştim?
Pişmanlık.
Vicdanın canınızı yakmak için kullandığı en büyük silah.
Son pişmanlık hiçbir zaman fayda etmiyordu; çünkü ne siz, eskisi gibiydiniz ne de karşı taraf. Yeni bir sayfa açtığınızda, umutla bakarız hayata. Her şeyin daha güzel olacağına inandırırız kendimizi. Ta ki geçmişin izlerinin sinsice beklediğini anladığımız ana kadar. Bir kalem darbesiyle anıların gölgesi düşer satırlara...
Bazen de tüm bunlara rağmen inadına yaşamak isteriz de, kader çelme takar bacağımıza. Tıpkı olmuş ve ölmüşe çare bulamayacağımız gibi...
Sıkıntıyla iç çekip elimdeki boşalan kupayı masama koydum ve kolumdaki saate baktım. Alarmın çalmasına iki dakika kalmıştı, her zamanki uyuduğum saatlerde bu sefer uyanıktım. Gün ağarıyordu; karanlık, sarı ve turuncu renklerinin birbirine karışmasıyla dağılıyor, güneş tüm bu kaosunarasında yeni umutlara yavaş yavaş doğuyordu. Bu görüntü bana bir işaret olmalıydı. Düşüncelerimi geceyle bırakmalı, yeni bir güne eski Ertan olarak uyanmalıydım.
Çalışma odasından çıkıp, doğru yatak odasına gittim. Eşofmanlarımı giyip, İpod'umu koluma bağladım. Olabildiğince sessiz bir şekilde kendimi dışarı attım. Sabah ayazı ilk saniyeden nefesimi keserken, ona inat derin bir nefes aldım. Soğuk rüzgar tenimi yalayıp geçerken, fermuarımı boğazıma kadar çektim ve hızlı bir tempoda yürümeye başladım. Sitenin etrafında birkaç tur attıktan sonra hafif tempoda koşarken, müziğin ritmine göre adımlarımı hızlandırdım.
Temiz hava, ayağımın altındaki asfalt, kulak zarımı patlatabilecek güçteki müzik ve hareket eden kaslarım mazoşist bir boşalma terapisi gibiydi. Terimle beraber, geçmişi kafamdan atmak istiyordum. Yedinci ve son turuma girdiğimde adımlarımı yavaşlattım. Soluk soluğa koşar adım yürüyerek kaslarımı rahatlatmaya çalışıyordum. Nabzım çalan şarkıdaki bateri sesi gibi sert ve hızlı atarken derin bir nefes aldım.
Daha iyi hissediyordum ama hala eskisi gibi değildim. Eflal'in gözleri, etrafa saçtığı gülümsemesi, duruşu aklıma geldikçe İdil'i düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Çok benziyorlardı, sanki ondan bir parçaymış gibi. İnsanlar çift yaratılmış derlerdi ama bu durum farklıydı. Konuşma tarzı hatta ses tonu bile eski karıma benziyordu, dün gece karşımda idil vardı. Ayrılmadan önceki hali... Ölüm haberini almamış olsam, yılların ondan bir şey götürmesine izin vermeden karşıma dikildiğini söyleyebilirdim ama o İdil değildi. Gözleri ne kadar ona benzese de bana bakışı bir yabancıyı andırıyordu. Sırf bu yüzden bile onun olmadığına yemin edebilirdim. Peki ama, kimdi bu kız?
Bunu kolay yoldan öğrenmenin bir yolu vardı ve bunun için sarı cadımı nasıl ikna edeceğimi şimdiden düşünsem iyi olacaktı.
Ter içinde eve girdim. Ev ahalisinin uyandığını mutfaktan gelen seslerle anladım. Kapıyı kapatmamla Ferdane Hanım, senelerdir bizim kahrımızı çeken yardımcım, mutfaktan başını uzattı.
''Ertan Bey''
Şaşkınlığı sesine yansımışken ifadesinin de ondan kalır yanı yoktu. ''Günaydın, sizi göremeyince akşamın yorgunluğunun ağır bastığını ve uyuduğunuzu düşünmüştüm.'' dediğinde gülümseyerek ''Efsa odasında mı?'' diye sordum. Elini 'Ah ah' der gibi sallarken ''Kapısı kapalı ama alkol kokusu ve evi inleten horultusu odasında olduğunu belli ediyor.'' dedi. Efsa'yı kendi çocuğundan farksız sevdiği için eleştirirken de kendi çocuğu gibi davranıyordu. Gülümsemem daha da yüzüme yayılırken kadının kolunu pışpışladım ve ''Hafta sonu misafirlerimiz olabilir.'' dedim. Gözleri şaşkınlıkla açılırken ''Kimler gelecek, kaç kişi, ne yemek yapmamızı önerirsiniz?'' diye soru yağmuruna tuttuğunda daha fazla ıslanmamak için ''Kahvaltıda detayları konuşuruz'' diyerek merdivenlere yöneldim.
Efsa'nın kapısına yaklaşırken söylentilerin doğru olduğunu anladım. Bu noktadan bile burnumu sızlatan alkol kokusu ve tüm gece yorgunluğunu belli eden horultusu kulaklarımı tırmalarken kapıyı açtım. Gördüğüm manzarayla kaşlarım çatıldı; makyajını silme gereği duymadığı gibi üzerini bile değiştirmeyen kızım, odasını darmaduman etmiş ve farklı bir pozisyonda uyuyakalmıştı. Yanına giderken önüme çıkan eşyalarını kaldırıp eski yerlerine koydum. Yatağın kenarına oturduğumda gözlerimi tekrar odada dolaştırdım. Kesinlikle iyi bir temizlik gerekiyor diye düşünürken kulaklarıma çalınan ufak bir iniltiyle kızıma döndüm. Pozisyon değiştirirken etinden et koparılıyormuş gibi ses çıkarıyordu.
''Efsa''
Hiçbir cevap alamayınca tekrar seslendim, sonra tekrar. Sadece yüzünü ara ara kıpırdatıp burnunu kaşıyan kızım yastığına daha çok sarıldı. Ürkütmeden onu dürterek seslenmeye devam ederken anlamadığım bir şeyleri ağzında geveledi.
''Efsa diyorum.''
''Bugün okul yok Nagehan, bırak da uyuyayım.'' diyerek başını diğer tarafa çeviren kızımın yüzünde çıkan yastık izine gülsem mi ağlasam mı bilemezken tekrar dürttüm. Gözleri kapalı bir şekilde başını biraz kaldırırken ''Nagehan diyorum!'' diye bağırması kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Ne olursa olsun kendinden yaşça büyük birine bağıramazdı. Hemde bu kadın senelerce onunla uğraşıp, anne eksikliğini yaşamaması için didinen biriyse...
''Efsa diyorum!''
Onun ses tonunu kullanmamla kaşları çatılan kızım gözlerini açtı ve birkaç kere kırparak bana döndü. ''Baba?'' derken ki, hem şaşkın hem sorgulayıcı seslenişini umurumda olmazken ''Konuşmamız lazım. Hazırlan ve kahvaltıya gel.'' dedim. Esnemesi yarım kalan kızım hızla başucundaki saate baktı. Gözleri dehşetle açılırken ''Baba saatin farkında mısın?'' diye sordu. ''Daha kargalar bile kahvaltısını yapmadı.''
''On beş dakika içinde aşağıda ol.'' diyerek ayağa kalktığında mızmızlanan bir homurtu çıkardı. ''Baba benim halka açılışım bir saat, ne on beş dakikası ya?!'' dediğinde arkamın dönük olmasını fırsat bilerek gülümsedim. ''Başım çatlıyor,'' demesiyle gülümsemem yüzümden silinirken ''Beni kaderime terk et ve sen kendini kurtar baba.'' diye devam etmesi sinirlenmeye başlamama neden oldu. ''O zaman ağzınla içmeyi öğreneceksin ve-'' derken arkamı dönmemle miskin miskin tavanı izleyen kızımın yataktan doğrulması bir oldu.Tedirgin bir şekilde bana baktığını gördüğümde sessizce nefes aldım ve söyleyeceğim şeylerin devamını kahvaltıya sakladım.
''On beş dakikan var, kaderini razı etmeye başlasan iyi olur.''

* * *

Hızlı bir şekilde duşumu alıp üzerime yapışmış olan teri attım. Üzerimi giyip saçlarımı kuruladım. Saate baktığımda on beş dakikanın dolmasına üç dakika kaldığını gördüm. Alelacele odadan çıkıp aşağı indim. Kahvaltının hazır olduğunu ama Efsa'nın masada olmadığını gördüğümde derin bir nefes aldım. Zaten on beş dakika içinde hazır olmayacağını biliyordum. Yerime geçip, Ferdane Hanım'ın çayımı koymasına izlerken ''Nagehan çıktı mı?'' diye sordum. Başını onaylarcasına salladı. Bu saatte ne işi olduğunu anlamasam da, kızımla konuşurken masada olmayacak olması işime gelmişti. Tekrar saate baktım. On beş dakikanın dolmasına 10 saniye kaldığını gördüğümde bir patırtı duyuldu, bu daha çok koyan birinin çıkardığı sese benziyordu. Efsa görüş alanıma girerken saate tekrar baktım. 3, 2, 1 diye sayarken kızım kendini yerine attı. Elini göğsüne bastırarak nefes nefese bana bakarken Ferdane Hanım dehşetle Efsa'ya bakıyordu.
''Tam zamanında''
''Yes'' gibi bir şey fısıldayıp nefeslerini düzene sokmaya çalışırken ''Bu senin için bir rekor Efsa.'' dedim. ''İstediğimde-' deyip derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya devam etti. ''Her şeyi yapabilirim ama umarım konuşacağımız şey, bu adrenaline değer.'' Başımı yavaşça sallarken ''Önce kahvaltımızı edelim.'' dedim ve sucuk tabağını elime aldım. ''Baba önce konuşsak, sonra ben doymak için uykuyu kullansam. Ha, olmaz mı?'' diye sorduğunda tabağı Ferdane'ye uzatırken ''En azından meyve suyunu iç.'' dedim.
Bıkkın bir şekilde bardağa uzanan Efsa ufak bir yudum alırken yüzünü ekşitti. ''Nar mı var bunun içinde?'' diye sorduğunda Ferdane Hanım ''Portakalla karıştırdım, başka türlü nar yiyeceğin yok.'' dedi. Yüzünü buruşturarak bana doğru döndü. İtiraz edeceğini bildiğim için ''İç onu Efsa.'' dedim. Gözleriyle masayı tarayan kızım, konuyu değiştirmek istercesine cici annesinin nerede olduğunu sordu.
''Önemli bir işi varmış. Dışarı çıktı.''
''Bu saatte?'' İmalı bir tepki olmuştu ama şu anda onunla Nagehan'ın ne yaptığını konuşacak değildim. ''Balodan beri sence de garip davranmıyor mu baba?''
''Meyve suyunu iç kızım.''
Biz kahvaltımızı yaparken, kızım zar zor bir bardak meyve suyunu midesine indirdi. Son yudumu yuttuktan sonra ''Artık konuşabilir miyiz?'' diyerek bardağı masaya koyduğunda ağzımdaki lokmayı çiğneyerek çay bardağına uzandım. Her şeyi ağırdan almamla, kızımın abartılı bir şekilde gözlerini devirdiğini görünce ''Arkadaşlarını hafta sonu yemeğe çağırmanı istiyorum.'' dedim. Çayımdan bir yudum alıp yerine koyarken ''Gerçekten mi?'' diye soran Efsa'nın heyecanlandığı her halinden belliydi; az önceki uykulu halinden eser kalmamış, gözleri fıldır fıldır dönüyordu.
''Hıhı'' diyerek ağzımı peçeteye sildim ve geriye yaslandım. ''Arkadaşlardan kastımın kim olduğunu anladın değil mi?'' diye sorduğumda tereddütle başını evet anlamında sallarken ''Atakanlar falan'' dedi. Başımla onu onaylarken ''Ve?'' dedim. Kaşlarını çatarken ''Ve?'' diye beni taklit edince ''Eflalleri de'' diye devam ettim. Bir an dona kalan kızımın gözlerinde ufak bir kıvılcım çaktığını gördüm. Sandalyeyi geriye doğru sesli bir şekilde ittirerek ayağa kalktı.
''Onlar benim arkadaşım değil!'' diyerek sesini yükseltince tek kaşım havaya kalktı. ''Kiminle konuştuğunu unutma Efsa ve ses tonuna dikkat et.'' dediğimde burnundan soluyarak ''Baba ya.'' dedi ve derin bir nefes aldı. Söyleyeceği kelimelerin düzgün olup olmadığını kafasında tartıyor gibiydi. ''Neden sevmediğim insanları burnuma sokmaya çalışıyorsun?'' diye sorduğunda ''Neden sevmiyorsun?'' dedim. Ufakta olsa dudakları aralanıp tekrar kapandı. ''Neden seveyim?'' dediğinde şaşkınlıkla kaşlarım havaya kalktı.
''Sevmemen için bir neden mi var?''
Kaşları çatılan kızım ''Yok'' dedi. ''Tıpkı sevmem için olmadığı gibi.'' Onun, bu çocuklarla ne alıp veremediği vardı bilmiyorum ama bu yemek sayesinde bunu da öğrenecektim. ''Artık sevmen için bir nedenin var'' dediğimde salonda gezdirdiği bakışlarını bana çevirirken ''Ben istiyorum.'' dedim üzerine basarak. Yanaklarını şişirerek nefesini dışarı üfleyen kızım ''Baba, onlarla yakın değilim ki, kahvaltıya geleceklerini gerçekten düşünüyor musun?'' deyince ''Senin istediğinde her şeyi yapabileceğini az önce gördük'' dedim. Kendi kazdığı kuyuya düştüğünü anlayan Efsa kaşlarını çattı. Kollarını göğsünde bağlayıp sinirle ayağını yere vurmaya başladı. Babasına trip atamayacağını hala anlamamıştı. Yavaşça masadan kalktım. ''Kahvemi çalışma odasında içeceğim.'' dedikten sonra gözlerimi Ferdane Hanım'dan Efsa'ya kaydırdım.
''Arkadaşlarını,'' Yaptığım vurgudan dolayı gözlerini deviren kızıma bakarak konuşmaya devam ettim. ''Razı etsen iyi olur, yoksa Amerika hayalin için önüne okul harici bir engel daha koyarım ve yetim dediğin insanlarla gerçek birer arkadaş olduğunu bana kanıtlamadan seni oraya göndermem.''


Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 51.3K 17
Bir evin bir kızı değilim ama bir evin üç kızının en küçükleriyim. Bu sebeple küçük numara olmanın avantajını sonuna kadar kullanmaktan geri durmadım...
925K 64.6K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
73.6K 2.4K 28
"Ne zaman öğrendin?" diye sordu adam merakla. "Yeni sayılır." diye cevapladı onu genç kız. "Anladım." diyerek onu anladığını belirtti adam bir yanda...
2M 72.1K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...