wish you back, minsung ✓

By kenyusiimii

481K 42K 58.9K

yaramızı unutturur, yarayı kapatan aşk yaradan da derin. | othello sendromu, psikolojik More

0.1
0.2
0.3
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4 F' 🤍
Wish You Back 💙
Special Chapter ☆

0.4

17.4K 1.9K 3.5K
By kenyusiimii

Minho sabah erkenden uyandıktan sonra yüzünü yıkayıp uyandırmak için direkt Innie'nin odasına geçti ancak Jisung'un odasının açık kalan kapısından gözüken boşluk kaşlarını çatmasına sebep oldu. Adımlarını değiştirip odaya girdiğinde yatak hiç bozulmadan duruyordu ama Jisung'a ait kıyafetler yere saçılmıştı.

"Nereye kayboldu bu?" diye konuştuktan sonra öncelikli olarak Innie'nin odasına girip onu uyandırmak için seslendi.

"In... In... Innie! Innie!"

"Bir insan bağıralarak uyandırılır mı!"

"Diyene bak."

Kıkırdadıktan sonra homurdanarak yatağından kalkan oğluna kısa bir bakış attı. Odası hep olduğu gibi düzenliydi bu yüzden elleme gereği duymadı. Jisung'u sormak istese de Innie'nin yine uyuzluk yapacağını bildiği için sormuyordu.

"Ne bekliyorsun?" diyen sesle kafasını çevirdi.

"Uyanmanı."

"Uyandım." diyerek saçlarını dağıttı Innie. "Babam nerede, o gelirdi genelde?"

Minho homurdandı. "Ben baban değil miyim senin ya?"

Kıkırdadı. "Babamsın, sadece bağıralarak uyandırılınca bir aydınlanma yaşadım."

"Ha ha ha. Çok komik. Kahvaltı hazırlayacağım, giyin gel."

"Tamamdır!"

Minho odadan çıktıktan sonra aşağı inmişti ama Jisung burada da değildi. Mutfağa dönmesi ile gördüğü hazır kahvaltı sofrası ile duraksadı. Şaşkınca elini ensesine atarken bunu beklememişti. Aslında aklında gece Jisung yorulduğu için erkenden kahvaltı hazırlama fikri vardı ama o çoktan hazırlamıştı.

Planının yatmasıyla iç çekerek masaya ilerledikten sonra gördüğü notu eline aldı. Jisung, erkenden Chan'a söz verdiği için şirkete geçtiğini bu yüzden Innie'nin güzelce kahvaltısını yapıp babasını uyandırmasını söyleyen bir mesaj bırakmıştı.

Minho gülümseyerek notu buzdolabın kenarına magnetle yapıştırdıktan sonra dolaptan çıkarıldığı belli olan meyve suyunu bardaklara doldurdu. O masaya otururken birkaç dakika sonra da Innie gelmiş yanına oturmuştu.

"Jisung babam nerede?"

"Şirkete geçmiş," dedikten sonra eli ile arkasında kalan buzdolabını işaret etti. "Not bırakmış, güzelce kahvaltını etmeden çıkarsan seni döverek sevecekmiş."

İkisi bu nota kıkırdadıktan sonra sessizce kahvaltılarını etmeye başladılar. Minho'nun bugün aklında evde kalmak vardı bu yüzden şirkete geçmeyecekti ama okula göndermesi gereken bir çocuğu vardı.

"Ben seni bırakayım," diye konuştuktan sonra ağzını silip ayaklandı. "Yolda alacağım birkaç bir şey var, bırak sen masayı gelince hallederim ben."

"Bana uyar, çantamı alayım."

"Arabanın anahtarınıda getirsene."

Innie merdivenlerin yarısında duraksadı. "Nerede?"

"Jisung'un baş ucundaki şifonyerin içinde."

"Vay canına, demek ismini unutmamışsın. Çok şaşırdım şu an. Ayrıca anahtarların nerede olduğunu biliyordum haha."

Kıkırdayıp üst kata çıkarken babasının haline göz devirip odaya girdi ve Jisung'un dağınık kıyafetlerine bakarak iç çekti. Yıllar geçsede dağınık halinden vazgeçmemişti. Innie bildiği yerden araba anahtarını alırken Minho onu evin dışında bekliyordu.

Maskesini taktıktan sonra evden çıktı.

Kısa bir yolculuktan sonra araba okulun önüne gelmişti. "Harçlığın var mı?" dedi oğlunu indirmeden önce. "Dün bir şeyler almıştın. Kaldı mı?"

Innie kafasını salladı. "Var. Hadi gidiyorum, görüşürüz." Uzanıp yanağını öptü. "İlk ve son öpücüğümdü bu, iyi kullan. Dünkü, Jisung babama hırka için kızmadığın içindi. Kaçtım, hoşçakal."

"Dikkat et."

"Ederim!"

Kapının kapanması ile beraber Minho arabada tek başına kalırken iç çekerek birkaç dakika bekledi ve sonra direksiyonu kırarak yola koyuldu. Dönüş yolunda bir petshopa uğrayıp mama almıştı. Boş eve gelince direkt yanına koşan kedilerle gülümsedi.

"Doongie, özledin mi beni? Sen Dori? Soonie?"

Birini kucağına alarak ayaklandı. "Ben de sizi özledim. Acıktınız mı? Mama vereceğim ben size~"

Minho kedilerini besleyip onlarla uzunca oynadıktan sonra onları salonun köşesinde kendilerine ait olan yerlerine bırakıp mutfağa geçmişti. Tek tek masayı topladıktan sonra üst kata çıktı ve Jisung'un odasına girdi. Yere atılan şortu alıp katladıktan sonra tişörtü de aynı şekilde güzelce katlayıp dikkatlice yan yana bıraktı.

Aslında fırsatını bulmuşken uzun zamandır sadece kıyafet değiştirmek için geldiği bu odayı turlamak istiyordu. Jisung'un büyük bir ihtimalle üzerini çıkarırken düşürdüğü bilekliği yerden aldıktan sonra baş ucundaki şifonyere gidip eğildi ama kapağını açtığında hala atılmamış ışıklandırmayı görünce kaşları çatıldı.

Usulca bilekliği bırakırken diğer eli ile de kare ışıklandırmayı almıştı. Bunu Jisung'un attığını düşünüyordu çünkü çok uzun zamandır hiçbir yerde görmemişti. Elini ışığın arkasına atıp aydınlanmasını sağladıktan sonra karşısında beliren Lee Jisung yazısı ile kıkırdadı.

"Hala beni nasıl sevebilirsin anlamıyorum aptal."

Işığı kapatıp geri yerine bıraktı ama boş ilaç kutusu ile küfür ederek hızla onu eline aldı ve karşılaştığı şeyle daha çok bağırdı. "Siktir, siktir, siktir."

Minho bunları unuttuğuna inanamıyordu, kendi aptallığına kızarken inanmak istemezcesine boş kutuyu baş aşağı salladı sanki bir şeyler düşecekmiş gibi. Ama sonuç nafileydi. Duygusal tavrı anında kaybolup şifonyerin kapağını kapattıktan sonra kendi odasına geçti.

"Lanet olsun!"

Tüm sinirini eşyalarından çıkarırcasına katlarken Jisung eve gelene kadar sadece elindeki boş ilaç kutusuna bakmıştı. Sonunda aşağı kattan anahtar sesi duyması ile oturduğu yataktan kalktı ve hızlı adımlarla merdivenlere yöneldi. Onun bu halini gören Jisung şaşkınca telaşlı Minho'ya bakmıştı.

Dünkü konuşmadan cesaret alarak, "Bir şey mi oldu?" diye sordu kendine engel olamadan.

"Bu ne?"

Gözlerini Minho'nun havaya kaldırdığı ilaç kutusuna çevirdi ve kapıyı kapattıktan sonra rahat bir tavırla yanıtladı. "İlaç."

"Jisung bitmiş bu!"

"Olabilir."

Her ne kadar Minho'nun sonunda ismini kullanması garip gelsede yüzündeki maskeyi çıkardı ve korktuğunu belli etmemeye çalışarak mutfağa ilerledi. Kendine bir bardak su doldururken arkasından gelen terlik seslerini duyabiliyordu.

"Jisung, neden bana hastalığının tekrar nüksettiğini söylemedin!"

"Bağırma bana!" diye bağırdıktan sonra sertçe bardağı kenara bırakıp hızla ilerleyip Minho'nun avucundan ilaç kutusunu aldığı gibi kendi arkasına sakladı. "Bittiyse bitti! İlaç benim ilacım, senin mi?"

"Jisung," dedi Minho sakinleşmek için derin bir nefes alarak. Titreyen elini arkasına sakladı, evet Jisung haklıydı ama bu konuda asla tahammül edemezdi. "Sen krizlerin bastırıyor musun?"

"Sana. Sorgulama. Dedim."

Lee Jisung, tüm cesareti ile kocasının karşısına dikilirken tüm bir yıldır içinde tuttuğu her şey şimdi ağzına geliyor ve bağırarak çıkmak için onu zorluyordu. "Krizlerimi bastırıyorum ya da bastırmıyorum, ilacı içiyorum ya da içmiyorum. Gerçekten bu seni ilgilendiriyor mu?"

"Jisung ben senin eşinim!"

Minho sinirle Jisung'un dibine girerken Jisung dayanamayarak elini göğsüne koydu ve onu iterek sertçe arkasındaki tezgaha çarpmasını sağladı. "Eşimsen, adam gibi kocalığını yap o zaman!" diye bağırdı tüm evi inletecek şekilde. Kendi de bu şekilde beklemiyordu bağırmasını.

Ardından tüm iplerin kopmasına izin verdi.

"Aylardır yüzüme bakmayıp adımı bile anmıyorsun şimdi gelmiş bana aniden senin eşinin ben mi diyorsun! Siktir git! Oradan bakınca her canın istediğinde üstüne emrivaki yapacağın biri gibi mi duruyorum!?"

İlaç kutusunu alıp salona doğru fırlattı. "Hastalığımın yeniden başlaması ya da ilacın bitmesi, şu an hiç ama hiç seni ilgilendirmez! Çok merak ediyorsan, bu kutu senin yüzünden bitti!"

Jisung tüm siniri ile sırt çantasını açıp az önce gelirken aldığı yeni sakinleştirici ilacını kutudan çıkarırken sertçe tezgaha vurdu. "Bak! Bu da yenisi ve bu da senin yüzünden bitecek! Seni yüzünden! Hepsi senin yüzünden!"

"Jisung-"

"Konuşma Minho!" diye böldü lafını. "Şimdi gelip bana senin için edişelendim dersen sana yemin ederimki hiçbir zerremle inanmam. Sen bir yıldır benim için endişelenmedin, o odada benim çığlıklarımı, ağlamalarımı duyarken bir kez yanıma gelmedin! Oysa senin tek gülümsemen tüm derdimi alıp götürecekti ama sen bir gülümsemeyi bile çok gördün bana!"

Sözleri biter bitmez dolan gözleri ile sertçe dudaklarını ısırdığında ilk önce sakinleşmeye çalıştı, şu an karşısında duran Minho onun krize girmesini engelliyordu ama Jisung kırgındı işte. O kadar kırgındı ki acısı sadece bağırarak çıkabiliyordu.

"Sana yemin ederim," dedikten sonra hafifçe uzaklaştı. "Dün geceye kadar sadece tek kelimenle, tek bakışınla saf gibi mutlu oluyordum. Hele ki akşam hırkayı giydirip aylar sonra bana şefkat gösterdiğinde. Bu bile beni mutluluktan ağlattı ama gece uyuyamadım. Neden biliyor musun?"

Minho cevabından korksada yine de sormaktan kendini alamadı. "Neden?"

"Ben sana deli gibi aşığım ve hayatımı sana göre yaşıyorum ama sen, sen benim değil yüzüme bakmak adımı bile anmıyorsun. Ben hala zavallı gibi seni seviyorum ama ben, beni sevmeyen bir adamın hareketlerine bağlı yaşamak istemiyorum."

Gülümseyip ilerlemeye başlarken omuzuna çarptı. "Tebrikler Lee Minho, Lee Jisung'u ellerinle yarattığın gibi ellerinle geri yıktın. Bundan sonra seni rahatsız etmeyeceğim, bakışlarımla, hareketlerimle. Her şeyimle. Eşyalarını odamdan alabilirsin şimdi dışarı çıkacağım."

Jisung beklemeden evden çıkarken Minho ona engel olmadı, şu an onu durdurursa olacaklar daha da büyük şeylere sorun açabilirdi. Jisung arabasına bindiği gibi sinirle şapkasını başından fırlatıp hıçkırıklara boğulurken bacaklarını kendine çekti.

"Böyle olmamalıydı! Böyle olmamalıydık! Biz böyle olmamalıydık!"

Var gücü ile direksiyona vururken içindeki tüm acıyla çığlık atarak ağladı.

Hayatındaki en şiddetli ağlamalardan birini yaptığı inkar edilemezdi, ara ara saçlarını yoluyor sesini bastırmaya çalışıyordu ama o kendini bastırdıkça içindeki acısı büyüyordu. Uzunca bir süre sadece ağladıktan sonra arabayı uzaklaştırıp kendini yalnız bıraktı.

Evin kapanan kapısı ile Minho ağzını açıp tek kelime edemezken olduğu yerde durup sadece kapıya bakıyordu. Kendini kasmaktan dolayı bembeyaz olan eklemlerine kısa bir bakış atarak, "Aptal ben!" diye bağırdı. "Aptalım, tam bir aptalım! Aptal Lee Minho!"

Sinirle fırlattığı bardak lavabonun içinde kırılıp parçalanırken bir de onun için küfretti ve titreyen elleri ile kırılan parçaları toplayıp çöpe attı. Jisung'u merak ediyordu, ağlayacağını biliyordu ama gidip ona yardımcı olamazdı. Daha çok ağlatmaktan başka bir işe yaramazdı şu an.

Jisung'un haklı olduğunu da biliyordu. Bu yüzden sesini çıkarıp bir şey diyememişti ama anksiyete krizlerinin tekrar nüksettiğini bilmek onu deliye çevirmişti. Jisung'a zarar gelmesinden nefret ediyordu ama ona en büyük zararı da kendi veriyordu.

Kendi kendine oturduğu dakikalarda sağ eli titremeye başladığında yumruk yaparak onu masaya vurdu. "Bir dur sende gerizekalı, hepsi senin yüzünden zaten!"

Ama eli titremeyi kesmemişti. Küfür ederek söylendi ve cebinden telefonunu çıkarıp tek kurtarıcısı aradı. "Chan?"

"Bir şey mi oldu?" dedi Chan, Minho'nun ses tonundan anlayarak hemen. Oturduğu koltukta dikleşirken Minho'nun vereceği cevabı bekliyordu.

"Bize gelsene. Yalnız."

"Ne oldu?"

"Anlatacağım."

Direkt arabasının anahtarını alırken kafasını salladı. "Geliyorum, bekle."

Chan şirketten çıkar çıkmaz Minhoların evine giderken aklına gelen ihtimalleri sıralıyordu. Jisung yaklaşık iki saat önce şirketten çıkmıştı bir ihtimal kavga ettiklerini düşünüyordu ama leisn yargıda vermek istemiyordu.

Ezbere bildiği eve kısa süre içerisinde gelirken kapıyı çaldı. Arkadaşı tarafından açılmıştı. "Geçsene," deyip kenara çekildi Minho. Chan kafasını salladıktan sonra içeri girdi ve gözlerini evde gezdirdi. İstemsizce boğuk bir havası vardı.

"Jisung ve Innie nerede?" dedi sessizliği kast ederek. Oldukça morali bozuk Minho da onu şüphelendiriyordu ama ilk önce sorusunun cevabını bekliyordu. Minho tam çaprazındaki kanepeye oturup gözlerini arkadaşına sabitledi.

"Innie okulda ve Jisung... Gitti."

"Nereye?"

"Sanırım benden uzak her hangi bir yere."

"Ne?"

Chan şaşkınlıkla kalakalırken, "Kavga ettik," diye devam etti Minho. "Yani daha çok o bağırdı ben dinledim. Haklı ama elimden bir şey gelmiyor."

"Minho bak dürüst olacağım," dedi Chan. "Gerçekten sizin aranızdaki meseleye karışmak hakkım değil ama ne varsa buna son verin. Jisung çok üzülüyor ama sen, sen de harap oluyorsun. Bunu neden kendine yapıyorsun?"

"Chan bende istiyorum ama olmuyor. Krizleri yine başlamış, bugün odasında ki boş ilaç kutusunu buldum. O kutu hep doluydu ama bugün bomboştu ve yenisini almış kendine doktordan. Kendimi tutamayıp bağırdım ama sanırım Jisung'u aylar sonunda patlattım."

"Haklı çünkü."

Chan arkasına yaslandı. "Hiçbir şekilde bize bir şey çaktırmamak için mutlu ayağı sıkıyordu ama kendini yiyordu. Sen desen kimseye ağzını açmıyorsun açıkçası bugün Jisung'un şirkete geldiğini görünce bile çok şaşırdım. Oldukça iyiydi sen arayıncaya kadar da bir şey yok sanmıştım."

Minho iç çekip kafasını elleri arasına aldı. Başından beri kendi kendine halletme sözü vermişti ama artık yapamıyordu. Bu işin böyle devam edeceğini tahmin etmemişti.

"Onda yok zaten," deyip ayağa kalktı ve, "Bende var," diye devam etti. "Bekle burada, geliyorum."

Chan sessizce kafasını sallarken Minho üst kata çıkıp kasayı açtı ve içine sakladığı raporu çıkardı. Geri aşağı inip Chan'a uzattığında arkasına yaslanıp gergince saçlarını karıştırmıştı. Sabırla arkadaşının kağıdı okumasını bekledi, en sonunda ise kağıdı bitiren Chan şaşkınlıkla Minho'ya baktı.

"Şaka mı bu? Hangi ara çıkarttın bu raporu?"

"Bir yıl önce."

"Ne?"

"Görüyorsun işte," deyip sinirlenerek kağıdı işaret etti. "Bütün hepsi bu gerizekalı şey yüzünden, Jisung'dan ayrı kalmam. Innie'den kaçmam, size söylememem. Aramıza soğukluk girmesi. Hepsi bunun yüzünden."

"Minho bunu bize söyleyebilirdin!"

Chan ayağa kalkarken istemsizce sesini yükseltti. Arkadaşının bir yıldır bununla tek başına savaşması yetmiyormuş gibi bir de söylememesi çok aptalca gelmişti. "Aptal! Ne kadar acı çektirdin haberin var mı, Jisung öğrense senin yanında dururdu!"

"Ben bilmiyor muyum söylemeyi!" Minho da ayaklanırken kurumuş dudaklarını ıslattı. "Jisung ben patolojik kıskanç bir herif oldum, sana hayatı zindan edeceğim ama yine de yanımda dur, böyle nasıl söyleyeyim amına koyim!"

"Evet haklısın ama, neden Minho neden kimseye söylemedin?"

"Söyleyemedim, bir psikopat gibi olup çıktığımı söyleyemedim! Kendim bile inanamadım kendime, yaptığım şeylere, kendim bile inanamazken size nasıl söyleyebilirdim?"

Chan iç çekti. "Cidden, bir yıldır herkesten uzak durmanın sebebi bu mu?"

"İyileşmek istedim." Minho geri oturup başını ellerinin arasına aldı. "İyileşmek istedim, rahatça yanınızda oturmak. Jisung'a dokunmak, yanında iken şüphelenmemek özellikle ona zarar vermek istedim. Ama öyle bir şey oldu ki, boşanmaya kadar geldim."

İki arkadaşta salonda inanamazca birbirlerine bakarken bunca zamandır nelerle savaştıklarını ortaya dökmeleri aradaki bir yıldır örülen duvarı yıkıp atmıştı. Chan korktuğu halde ılımlı bir sesle, "Boşanmaya kadar nasıl geldin?" diye sordu. Çünkü iki arkadaşının da birbirini ne kadar çok sevdiğini o biliyordu.

Ancak Minho dolu gözlerini kaldırıp yüzüne baktığında titremişti. "Jisung'un hareketlerini kısıtlamaya başladım, beraber şirkette olsak bile yanımdan ayrı kaldığı an gittiği yere kadar takip ediyordum. Sapık gibi sürekli telefonunu kontrol ediyordum. Sonra bir gün 'ben ne yapıyorum ya?' oldum."

Güldü. "İçimde bir yanım beni durdurmaya çalışırken diğer yanım Jisung'u kısıtlıyordu, kendime hakim olmaya çalıştım. Ondan uzak durmaya, ondan uzak durursam görmezsem hareketlerini kısıtlayamam. Onu kıskanmam, kendimi ona fiziki zarar verecek hale getirtmek istemedim ama tüm sonuçlar başarısızdı."

Chan, arkadaşını sabırla dinlerken bunları içinde tuttuğuna inanamıyordu." Gün sonunda onunla aynı yatağa girmek, yanında uyumak, bütün uzak durma çabalarımın boşa gitmesini sağlıyordum. Hep beraber oturup film izlediğimiz alanda bile siz muhabbet ederken benim aklım hep onun telefonundaydı. Ben Jisung'u tanıyorum ama içimdeki diğer ben tanımıyor, kıskanıyor."

"Şaka gibi."

"Değil mi?" deyip Minho arkadaşına bakıp buruk bir gülüş attı. "Filmlerde falan görürdük hep ama başıma gelince anladım. Sonra bir gün kendimi tutamayıp kıskançlıktsn kavga ettik ama bu sefer işler umduğum gibi gitmedi. Gece aynı yatakta yatarken kafamdaki ses beni delirtti ve ben gördüğün bu ellerle Jisung'u boğmaya kalkıştım."

"Ne?"

Chan şokla ayaklanırken Minho artık ağlıyordu. "Chan kendim gelmeseydim ben onu boğup öldürecektim! Jisung bunu bilmiyor çünkü onu boğmadım. O gün kendimi durdurmasaydım, ellerini boynuna koysaydım bunu yapacaktım. Eşimi öldürecektim, hem de kendi ellerimle."

Başını ellerinin arasına gömmüş ağlarken Chan dayanamayarak yerinden kalktı ve hızla Minho'ya sarıldı. "Sakin ol, sakin ol. Yapmadın, bak. Kendine hakim oldun, yapmadın."

"Chan o gece neler hissettiğimi bilemezsin, kendime geldiğimde ellerimi ona doğru uzanıyor gördüğümde neleri hissettiğimi bilemezsin. O gece sabaha kadar burada aynı yerde oturup kendime inanmadım, başka biri olup çıkmıştım ben. O günden sonra kavgayı bahane edip uzaklaştım. Aynı yerde uyumadım, adını anmadım, anacak şeylerden uzak durdum."

İç çekti. "Jisung ağlarken yanına gidemedim, bağırdığında yanına gidemedim, canı acıdığında, bunlar ne kadar zor bilemezsin."

İki arkadaşta uzun bir sessizliğe gömülürken Chan ona hak vermişti. Minho deli gibi aşık olduğu için boşanma riskini ortaya atamamıştı ama onlara zarar vermek için uzak durmuştu. Chan, aynısı başına gelse onunda yapacağını düşündü.

Minho uzun bir süre içini çektikten sonra sakinleşerek geri çekildi.

"Chan, ben onun eşiyim-ki bu sevgilisi olsamda fark etmez. Benim onu kısıtlamaya hakkım yok, arkadaşları ile görüşmesini kısıtlamaya hakkım yok. Telefonundaki özel bilgileri sapık gibi kontrol etmeye hakkım yok. Sırf kıskandım diye onu dövmeye, öldürmeye hakkım yok. Bu kıskançlık değil, bu hastalık. Bu sevgi değil, bu hastalık. Ve ben onun eşiyim, sahibi değil. Ve özgür olmak, onun en doğal hakkı."

Geri çekildi. "Bu yüzden uzak durdum. İyileşmek istedim, iyileşmeye çabalamak. İyileşince belki bir şeyler yapıp kendimi affettirebilirdim. Bir terapistle görüşüyorum uzun zamandır, ilk başta tedavi yanıt vermedi ama bu son aylarda bir şeyler oldu. O dışarı çıkarken daha rahat hissetmeye başladım, yanımda telefonu ile konuşurken ama ilacı bittiği için kavga edince elim yine titredi. Tuttum."

"Minho senin bunları yapabilmen bile bir mucize, elini tutman. Onu kısıtlamaman. Sen bunları yapmamak için Jisung'dan uzak duruyorsun ve sana yemin ederimki iyileşeceksin."

Minho umutla ona baktı. "İyileşirim değil mi?"

Chan gülümsedi. İnancı tamdı. "İyileşeceksin."

***

Continue Reading

You'll Also Like

12.2M 590K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
509K 58.5K 34
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
1K 106 7
Jake: Bana o sözlerini söylemeyeceğini söylemiştin! O kadar mı hızlı unutuyorsun sözünü!? Diye bağırdım. Rüzgar artmış, dalgalar çoğalmıştı. Beni duy...
37.8K 5.6K 33
sana olan yenilgim en güzel zaferim.