wish you back, minsung ✓

By kenyusiimii

507K 44.2K 64.1K

yaramızı unutturur, yarayı kapatan aşk yaradan da derin. | othello sendromu, psikolojik More

0.1
0.2
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4 F' 🤍
Wish You Back 💙
Special Chapter ☆

0.3

17.7K 2K 2.5K
By kenyusiimii

"Jisung!" diye bağırdı Chan içeriye doğru. Dışarısı çok hafiften esse de kimse sorun etmeden yemeği dışarı bahçede yemeyi tercih etmişlerdi. Seungmin ve Felix'in yardımıyla bahçedeki masaya gerekli olan her şeyi kurduktan sonra sıra günün en önemli maddesine ete gelmişti.

Jisung direkt anlayarak, "Getiriyorum!" diye bağırdıktan sonra et dolu kabı alıp koşarak bahçeye çıktı. Chan ve Minho geniş mangalın önüne ayakta duruyor, diğerleri de yardım ediyordu. İşi olmayan Hyunjin ise Jeongin'in omuzuna yaslanmış arkadaşlarına laf atmakla meşguldü.

"Kaç yıl geçti, öğrenemedin mi bir et kızartmayı Jisung?" dedi sırıtarak.

"Öğrenemedim canım! Diyene bak, sanki kendin çok biliyorsun. Jeongin senden daha güzel et kızartıyor, hah."

"Hyung~ Laf etme Hyunjin'e."

Jisung şirince gülümseyerek, "Oy, sevgilisini de kıskanırmış!" deyip arkadaşını utandırdıktan bağırmasını umursamadan kahkaha atarak içeri girdi ve zıplaya zıplaya merdivenleri çıktı. "Innie!" dedi oğlunun odasına girerek. "Geliyor musun aşağıya, bitti mi dersin? Et kızartacaklar şimdi babanla Chan hyung."

"Geliyorum baba, bitti."

"Tamamdır!"

"Baba."

Tam odadan çıkacaktı ki oğlunun tedirgin sesi ile durmuştu. "Efendim bebeğim?" deyip hafifçe kaşlarını kaldırdı geri içeri girerek. Ardından kapıyı kapatmış, ikisini yalnız bırakmıştı. Dikkatlice ilerldikten sonra yatağın üstüne oturdu. Innie de masasının önündeki sandalyede dönüp onunla göz göze gelmişti.

"İyi misin?"

Aslında herkese normal gelen bu sözcük ikisinin arasına çığ gibi düşmüştü aniden. Jisung hayatı boyunca hep ciddi konuşmalardan kaçan bir insan olduğu için ona tuhaf geliyordu, zaten yapmaya da cesareti yoktu. Aniden duyduğu bu soru ile kendini gülmeye zorladı. Başarıp bir kıkırtı çıkarmıştı.

"Bu nereden çıktı?"

"Bir şey yok," deyip yalandan omuz silkti Innie. "İçimden geldi öyle, bir art niyet arama. İyi misin, sadece sormadığımı fark ettim."

"İyiyim miniğim hatta oldukça mutluyum. Çünkü bütün ailem şu anda burada, sence benden mutlusu var mıdır?"

Vardır.

"Peki. Sevindim iyiysen, tahmin etmiştim zaten."

Tahmin etmiştim bana yalan söyleyeceğini.

"O zaman ben bizimkileri bekletmemek için iniyorum," dedikten sonra kaçmak için ayaklandı Jisung. "Sen de gel çabuk olur mu?"

Kafasını salladı. "Gelirim baba."

Birbirlerine karşılıklı yalandan bir tebessüm attıktan sonra Jisung odadan çıkmış, kendini kendi odasındaki banyoya atmıştı. Anında dolan gözlerini eğip yüzüne soğuk su vurdu. Önceden hiç böyle olmasa da hassas noktaları hep Minho sonra da Innie olmuştu. Şimdi ikisinin arasında kalmak da onu iyice zorluyor, her şeye karşı hassaslaştırıyordu.

Aynadan yansımasına baktı. "Kendine gel, kendine gel Lee Jisung."

Güldü sözlerine. "Gerçekten Lee'yim. Yıllar oldu ama şaka gibi. Lee Jisung... Lee... Lee Minho'nun eşi Lee Jisung."

Eli istemsizce sırıtan dudaklarına gittiğinde kızarmış görüntüsüne daha büyük bir şekilde kıkırdamasını sağladı. Aniden üzülüp aniden böyle mutlu oluyordu. "Lee Jisung," dedi daha da gülerek. Kendine kendine bakarak omuz silkti. "Sen Lee Jisung'sun, kendine gel hehe. Lee Jisung!"

Bağırarak odadan çıktı. "Chaaaannn! Aşk adamııımmm!"

Koşup merdivenleri indikten sonra bahçede onları bekleyen arkadaşlarının yanına vardı. Chan ve Minho ateşin başındaydı, diğerleri ise bu sefer hepsi masanın etrafında oturuyordu.

"Üşüyeceksin Jisung!" dedi Felix onun çıplak bacaklarına bakarak. Kendisi hafiften estiği için üzerine Changbin'in hırkasını almıştı ama arkadaşı ince bir tişört ve şortlaydı sadece. "Cidden," dedi Chan da yanına yaklaşarak. Eğilip hafifçe çıplak bacağına vurdu. "Hasta olursan görüşürüz seninle!"

"Acıdı! Ben sana aşk adamım diyorum sen bana vuruyorsun!"

"Uzun zaman olmuştu öyle demeyeli. Şu mal kıskanıyor diye mi bırakmıştın?"

Chan geri etlerin başına geçerken bir eli ile de Minho'yu işaret etmişti. Bunun üzerine herkesin odağı sessizce onları bir kenarda izleyen Minho'ya döndüğünde Jisung istemsizce gerildi. Tüm arkadaşlarına yalakalık yapardı ama 'Aşk Adamım' tabirini Minho hep ben hak ediyorum dediği için zamanla Chan yerine ona kullanmaya başlamıştı.

Tabii şu anda ismini bile anmıyordu, orası ayrıydı.

"Ah, şey, evet," dedi onun rahatsız olmasını istemeden. Elini ensesine atmıştı ki Innie'nin mutfak kapısından bahçeye çıktığını gördü. "Innie gelmiş! Bebeğim! Heh, üzerine de hırka almış akıllı çocuğum. Aynı ben, görüyor musun hyung?"

"Hıı, aynı sen." dedi Changbin laf atıp konuşmaya dahil olarak. Karşılık olarak sincaptan ve yanında oturan eşinden birer sinirli bakış yemişti. Bununla beraber omuz silerek masadaki içeceğini yudumladı.

"Aldım baba. Ayrıca sana da getirdim."

"Ha?"

Innie bir diğer elinde ki büyük kapüşonlu hırkayı Jisung'un omuzlarına bıraktı. Bilerek Minho'nun hırkasını getirmişti, eğer bu hırkayı giyerse belki babasının arkadaşları ailesinde bir sorun olduğunu anlamazlardı. Jisung direkt burnuna nüfuz eden tanıdık koku ile donup kaldığında Innie önüne geçerek daha dikkatli giydirmeye başlamıştı.

Fermuarını çektikten sonra sırıtıp geri çekildi ve etlerin başında duran Minho'ya baktı. "Seninkini getirdim baba, sorun olur mu? Ah olmaz biliyorum. Biliyorsun, Jisung babam sadece senin hırkalarını giymeyi seviyor."

"In-"

"Oo, Christopher! Etler güzel gözüküyor!" deyip takmadan gülümseyip Chan'ın yanına vardı ve bir parça et alıp ağzına attı. Gelen güzel tatla elini ok işareti yapıp gülümsemiş sonra da masaya oturmuştu. Herkesin kalabalık olduğu masada şen şakrak bir muhabbet eşliğinde yemek yenirken neyseki bu kalabalık onlara yaratmıştı.

"İhtiyacım varmış," diye geçirdi içinden Jisung. Bacaklarını oturduğu sandalyede kendine çekmiş, olduğu yerde iyice küçülerek büyük masada ki kalabalığı inceliyordu. Jeongin ve Hyunjin, Innie'yi aralarına almış onunla muhabbet ederken Felix sırtını Changbin'in gövdesine yaslamış arada bir kafasını arkasına atarak onunla muhabbet ediyordu.

Chan ve Seungmin'e döndü bu sefer. Chan, şahsi olarak Minho ile konuşsada gözleri sürekli yarı uykulu köpekciğe gidiyor onu kontrol ettikten sonra geri arkadaşı ile olan sohbetine dönüyordu. İkisinin haline gülümseyip başını dizine eğdi ve Minho'ya baktı. Kalbinin ritmi tekrar ve tekrar bozulduğunda bir yıl önce yine aynı masada nasıl olduklarını hatırladı.

Minho kolunu Jisung'un omuzuna atmış, parmakları ile boynunu okşarken arkadaşları ile konuşuyordu. Jisung ise yanında ki adama yaslanmış muhabbeti uzaktan seyrederek arada kahkaha atarak dahil oluyordu ancak şimdi bir yıl önceki görüntüden eser yoktu.

İkisi birbirlerine en uzak yerlere oturmuş göz teması bile kurmadan başkaları ile sohbet ediyorlardı. Uzun muhabbet boyunca en sonunda hava iyice serinlediğinde evin içine geçmişlerdi. "Ben tatlı koyuyorum," dedi Felix mutfağın kapısından ona bakarak. "Sen ve Minho hyung da sandalyeleri toplayın. Uçmasın."

"O-olur."

"Tamamdır bebek!"

Felix sevinçle gülüp mutfak verandasının kapısını kapattığında karanlık bahçede Minho ile ikisi yalnız kalmıştı. Jisung üstündeki hırkaya daha da sarınarak yavaşça omzunun üstünden arkaya baktığında Minho'yu sessizce sandalyeleri toplarken buldu.

Üşümesini aldırmadan hırkayı çıkarttı ve korkak adımlarla Minho'nun yanına vardıktan sonra aniden ona uzattı.

"Giymemden rahatsız olduğunu biliyorum, özür dilerim. Alabilirsin hırkanı, iyiyim."

Kafasını çevirip ona baktı. "Gerek yok."

Oh, uzun zaman sonra bir diyalog gerçekleştirmişlerdi. Jisung bunun etkisi ile titrek bir nefes alırken kontrolünü kaybettiği elini sıktı. "Minho..."

"Şu sandalyeleri de sen getirir misin?"

"Minho..."

"Rüzgar fazla duyamıyorum."

Jisung hızlandıktan sonra sevdiği adamın yanına vararak kolundan yakaladı. Kendi bile beklemediği için Minho'nun şaşkınca ona bakmasından korkmuştu. Tuttuğu gibi elini geri çekerken başını kaldırıp onunla göz göze geldi.

"Adını... Söylemiştim."

"Bir şey mi oldu?" dedi Minho kendine hakim olmaya çalışarak. İçi titresede Jisung bu kadar yakınında iken kendini tuttu.

"Biz... Neden böyleyiz?"

"Neyiz?"

"Hiç olmamış gibi."

Jisung sonunda cesaretini toplayıp aylardır sormak istediği soruyu dudaklarından çıkarttığında gözlerinin yanmasını engelleyememişti. Hem bir cevap istiyor hem de alacağı cevaptan korkuyordu. Gözlerini kapatıp başını yere eğerek saniyeleri içinden sayarken rüzgar uğultusundan başka bir şey duyulmuyordu.

Kendi kendine acı ile gülerken gitmek için saniyeler sonra başını kaldıracaktı ki aniden gözlerini araladığında beklemediği bir şey oldu. Görüş açısına giren bir çift el ellerinin üstünden sıkı sıkıya tuttuğu hırkayı aldı.

Minho yavaşça Jisung'un yumruklarını açarak hırkayı özgürlüğüne kavuşturduktan sonra usulca buruşan yerleri düzeltmiş ve eşinden uzun olmanın avantajı ile rahatça omuzlarını üstünden hırkayı geçirmişti. Şaşkınlıkla başını kaldırdı Jisung.

Çocuk gibi ona bakmayan insanı izlerken Minho dikkatlice teker teker ellerini kaldırıp hırkadan geçirerek giydirmiş en sonunda da önünde eğilerek hırkanın fermuarını çekerek tamamen üşümemesini sağlamıştı.

"Bana bir daha yalan söyleme Jisung," diyerek üzerine eğildi ve ikisinide heyecanlandırdı. "Seni senden iyi tanıyorum ben."

"Rahatsız olmadın mı?"

"Olmadım."

Sözü aralarına bomba gibi düştüğünde ikiside cam olan salon duvarından arkadaşları tarafından izlenildiğinden bihaberdi. Neredeyse burun buruna olmaları Jisung'un nefesini tutmasını sağlarken bir anda olan bu şeye anlam veremiyordu.

Üşümediğine dair yalan söylediği için yakalanmıştı. Küçük dudaklarını birbirine bastırıp sadece fırsattan istifade olarak Minho'nun güzel yüzünü incelerken boynunun etrafından geçen kollar ile titredi. Saniyeler sonrada hırkanın kapüşonu kafasına kapatılmıştı.

"Ayrıca," dedi Minho son kez yüzüne bakarak. "Havalar soğuyor, kısa şortlar giyme. Şimdi sandalyeleri alıyorum, arkamdan gel."

İkisinin içine çiçek dikip uzaklaşırken bütün bambu sandalyeleri üst üste koyup verandaya doğru ilerlemeye başlamıştı. İçinde kelebekler uçuşan Jisung tüm her şeye inat kocaman gülümsedikten sonra arkasından ilerledi ve, "Ben de taşıyabilirdim," dedi bütün sandalyeleri taşıyan Minho'ya doğru.

"Hiç sanmıyorum."

Aldığı yanıtla sırıtırken Minho'nun arkasından eve girerken aniden Felix tarafından yakalanması ile tuvalete çekildi. Şokla arkadaşına bakarken Felix kapıyı kilitlemiş ardından da Jisung'a dönmüştü.

"Dökül."

"Ne?"

"Dökül diyorum, dip dibeydiniz. Barıştınız mı?"

"Hayır," deyip reddetti. "Sadece bilmiyorum. Felix, benimle konuştu! Tanrım, ağlamak istiyorum."

Sarışın olan hızla ilerleyip arkadaşına sarıldığında saçlarını okşamaya başladı. İkisinin de birbirini çok sevdiği halde nasıl bu hale geldiklerini bilmiyordu ve Jisung'un bu kadar etkilenmesi Felix'i üzüyordu. Öylesine bir konuşma ile mutlu olup sevinçten ağlayabiliyordu. Aynı şimdiki gibi.

"Sakin ol bebeğim. İnan bana daha çok konuşacaksınız, sana hırkasını giydirdi. Gördüm."

"Evet, beklemiyordum biliyor musun? O kadar mutlu oldum ki." Geri çekildi. "Felix, biz eskisi gibi oluruz değil mi?"

Felix gülümsedi ve emince başını salladı. "Olacaksınız, sana yemin ederimki olacaksınız. Hatta eskisinden daha güzel birleşeceksiniz, ben hyungun seni sevmediği düşüncesine inanmıyorum. Sana bakarken içi gidiyor hala."

"Ama... Evde hiç öyle değil ki." Jisung umutsuzca konuşurken arkadaşından bir okşama aldı.

"Bir derdi vardır belki."

"Ama-"

"Siz ne yapıyorsunuz ikiniz orada?"

Yakalanmaları ile hızla susarlarken Felix arkasını dönüp kapıyı açtı ve şüphe ile ona bakan eşine şirince gülümsedi. "Binnie!"

"Evet Seo Felix ve Sayın Lee Jisung. Banyoda beraber ne yaptığınızı sorabilir miyim acaba?"

Jisung arkadaşıma şirince sırıtıp kabağı Felix'e paketlerken, "Ocakta yemeğim kaldı!" diye bağırarak hızla kendini banyodan atarak koşarak merdivenlerden indi ve zıplayarak oğlunun yanına oturdu.

"Merdivende koşma demedim mi sana?"

Chan'a dönüp gülümsedi. "Bir tatlı daha ister misin?"

"Konuyu kaynatıyorsun."

"Yoo."

Chan iflah olmazsın dercesine başını iki yana sallarken Jisung oturduğu yerden ona öpücük atmış ve başını İnnie'nin omuzuna yaslamıştı ki karşı koltukta oturan Minho ile göz göze geldi. Odağı televizyondaydı, kendilerinde değildi.

Bahçedeki şeyin anlık olduğu düşüncesi yüzündeki gülümsemeyi aşama aşama düşürürken ne kadar süre sonra sessizliğe kapıldığını bilmiyordu ancak omuzundan dürtülmesi ile zıplayarak uykusundan uyandı.

"H-ha?"

"Gidiyoruz biz uykucu." Changbin kıkırdarken hepsi uyanan Jisung'a dönüp gülmüşlerdi. Fazla yorgun olduğu için uyuyakalacağını tahmin etmişti ama bu kadar çabuk değildi. Jisung hızla ayaklanıp dağılan saçlarını toparlarken ilerleyip Seungmin'in koluna sarıldı.

"Sen burada kal Minnie."

"Yarın şirkete benimle beraber geleceksen tabii ki Jisungie."

Ofladı. "Tamam, git ya."

Hepsi ona kıkırdarken tek tek kapıdaki arkadaşlarına sarılmıştı. En son Chan'a kollarını dolarken, "Sen çok gel." dedi iç çekerek. "Seni özlüyorum."

"Ben de seni özlüyorum ama sen şirkete gelmiyorsun."

"Tamam," deyip kabullendi. "Ben de daha çok geleceğim ama sende gel."

"Anlaştık."

Chan ona serçe parmağını uzattığında ikisi gülerek parmaklarını kenetleyip söz vermişlerdi. Sıra sıra uzaklaşan arabalara el salladıktan sonra bahçeden kaybolmaları ile kapıyı kapattı ve merdivenlerin başında duran uykulu oğluna döndü.

"Innie, gidip yat hadi bebeğim. Yarın okula gideceksin."

Omuz silkti Innie. "Sana yardım edeyim, giderim."

"Hayır." Jisung redderek kaşlarını çatmıştı. "Ben yaparım, git hadi. Hadiiii, ballliiiiii!"

"Peki peki, iyi geceler baba."

"İyi geceler bebeğim!"

Sevinçle oğluna konuştuğunda Innie göz kırparak merdivenlere yöneldi. Innie'nin arkasından Minho da, salonu toparlayıp yukarı çıkmıştı. Jisung yalnız kaldığı alt katta mutfağı toparladıktan sonra yorgunca salondaki koltuğa kendini attı ve hiç üst kata çıkma gereği duymadan orada uyuyakaldı.

Yarın Minho ile oldukları durumu konuşmayı kafasına koymuştu.

_________________________________

Continue Reading

You'll Also Like

111K 6K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...
66.7K 5.5K 23
nasıl olsa görmez diye düşünen yağmur çözer, barış alper yılmaz'ın mesaj kutusunu not defteri olarak kullanmaya başlar. - hayat beni tekrardan 13 yaş...
706K 26K 61
Klasik bir abi kitabı bence bana da bir şans vermelisiniz teşekkür ederim:))
528K 47.4K 36
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...