Flame Of Love | Taejin

By nemeddaeng

64.3K 5.6K 6.5K

Fransa, Colmar'ın en ünlü şarap dükkânına sahip olan Kim Seokjin ve son yılların en ünlü aktörü Kim Taehyung... More

Giriş
1; Kaybolan Parça
2; Colmar Tanrısı
3; Bi' kahve?
4; Lacuna Sensin
5; Son Dilim Şansı
6; Anemon
7; İstediğin Zaman
8; Kimse Tarafından Keşfedilmemiş Sen
9; Dudakların Şarap Kırmızısı
10; Tatlı Gece
11; Ellerin Ellerime
12; Gerçek Olmayacak Kadar Güzelsin
13; Alevinle Yak Beni
14; Ait Olma Hissi
15; Sevimli Kıskançlıklar
16; Derin Arzular
17; Çilekli Kurabiyeler
18; Bir "ufak" güven meselesi
19; Ruhumdan Bir Parça Kaybettim
21; Ruhum Acıyla Dolu
22; Birbirinizi Bulmaya Mahkumsunuz
23; Kızgınlık Ve Hissizlik Meselesi
24; Gecedeki Gemilerdik
25; Umut Ve Umutsuzluk
26: Bana Sarılacak Mısın?
27; Ruhum Yeniden Nefes Alıyor
28; Daha Fazlasını İstiyorum
29; Ailemizin Bir Parçasısın
30; Seninle Savaşacağım

20; Gülümsemene İhtiyacım Var

1.3K 141 241
By nemeddaeng

Merhabaa!!! Yepyeni bir bölüm ile geldim. Biraz ağlamalıdır belki bölüm ehehehe. Umarım bu bölümü de beğenirsiniz. Benim gerçekten çok içime sindi.

İyi okumalar diliyorum ve lütfen okuduktan sonra oy atıp satırlar arası yorum yapmayı unutmayın. Sizleri seviyorum 🤧💜

KIM SEOKJIN

CUMARTESİ SABAHI

Yatağın içinde bir sağa bir sola debelenmeyi bırakıp, komodinin üzerinde duran telefonumu elime aldım ve daha saati sabahın beşi olduğunu gördüm. Yatağın içine girdiğimde saat akşam ondu ve sadece iki saat uyuduktan sonra uyanıp bu saate kadar debelenmiştim.

En sonunda üzerimdeki örtüyü atıp yatakta doğruldum ve yüzümü sıvazladım. Çok yorgun hissediyordum. Hem bedenen hem ruhen... Olabildiğince yavaş bir şekilde yatağımdan kalktım ve çalışma masamın sandalyesinde asılı duran hırkamı giyip odamdan çıktım.

Evde derin bir sessizlik hâkimdi. Birkaç gündür bizimkiler hep burada kalıyordu. Benimle olmak istiyorlardı, bana destek çıkmak istiyorlardı ama onlara çok izin vermiyordum. Onları bu halimle üzmek istemiyordum.

Sessizlikte çıt çıkartmamak için parmak ucumda yavaş adımlarla aşağıya indim ve oradan bahçe kapısının önünde durmuş bana bakan RJ ile göz göze geldim. Beni görür görmez kuyruğunu mutlulukla sallamaya başladı ve havlamasın diye koşarak bahçeye çıktım.

Büyük bir sevinçle üzerime atladı ve onun bu atlamasıyla birlikte yere düştüm. Yere düşüşümü fırsat bilen RJ iyice üzerime abandı ve yüzümü yalamaya başladı. Birkaç gündür onunla sadece Hoseok ve diğer çocuklar ilgileniyordu. Beni çok özlediği her halinden belliydi.

Yerde biraz birbirimizle oynadıktan sonra oturur pozisyona geçtiğimde RJ'de kafasını dizime koyup masum masum bana baktı. Başını okşarken tatlı tatlı kuyruğunu sallıyordu. ''Sence ona kendini anlatması için fırsat vermeli miyim RJ?''

Sanki ne dediğimi anlar gibi bana havladığını tebessüm ettim. Ne zaman bir şeyler söylesem hep havlamasıyla karşılık veriyordu bana. ''Bugün 3'te gidiyor. Onu son bir kez görmek isterdim.''
RJ bu sefer ses çıkartmadı. ''Bu konuda bana katılmıyor musun yoksa?''

Arkamdan uykulu bir ses cevap verdi. ''RJ sana katılmıyor olabilir ama ben sana katılıyorum.''
Yoongi üstünden dökülen bol pijamalarıyla ayaklarını yere süre süre, uykulu bir ifadeyle yanıma geldi ve oturdu. ''Gidip onu gör.''

Derin bir nefes alıp verdim ve başımı gökyüzüne doğru kaldırdım. Güneş doğmaya başlıyordu ve kuşlar cıvıl cıvıl ötüyorlardı. Sabahın ilk saatlerinin sakinleştirici ve temiz bir havası vardı. Taehyung bu saatleri ayrı olarak sevdiğini söylerdi.

''Gidip onu görmem bana acı olarak kalacak.'' dedim, sesim titremeye başlamıştı yine, kahretsin.
''Ama onu görmezsen içinde de kalacak.''

''İki ucu boklu değnek bu, Yoongi. Neresinden tutarsam elimde kalacak.''
''Bırak elinde kalan kalsın, bırak dibine kadar boka bat. İçinde bir şeylerin kalacak olması daha acı verir.''

''Ona kendini anlatması için fırsat vermeli miyim?''
Yoongi birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra omuz silkti. ''Bunun için sana bir şey diyemem, Seokjin. Onu dinlemeye hazırsan eğer bırak kendini anlatsın ama konuşmak için hazır değilsen bırak sadece gitsin.''

''Ama hem onu görmeye gitmemi söylüyorsun hem de hazır değilsem konuşmamamı. Anlamıyorum.''
Yoongi hafifçe tebessüm etti. ''Onu gör fakat hazır değilsen konuşma, diyorum. Onu son bir kez görmezsen eğer bununla yaşayacaksın.''

''Ya onu gördüğümde konuşmak istersem?''
''O zaman konuşursun.'' dedi ve çimlere uzanıp ellerini başının altında birleştirdi. ''Her şeyi bu kadar karmaşık hale getirme. Tüm her şey çok basit bir denklem üzerine kurulu aslında Seokjin. Kalbinden geçen ve sana en doğru gelen hangisiyse onu yap.''

Bende yanında uzandım ve kolumla gözlerimi kapattım. Bir elim ise karnımın üzerindeydi. Güçlü bir nefes aldım ve gözlerimden aynı anda yaşlar süzüldü.

Yaşların akmasıyla birlikte titrek bir nefes verdim ve burnumu çektim. ''Onunla yüzleşmeye hazır değilim. Ama onu görmek istiyorum. Gitmeden önce onu son bir kez uzaktan bile olsa görmek istiyorum.''

''O halde gidip onu gör.''
''Neden her şey tekrar bu hale geldi Yoongi?''

''İnsan neden korkarsa başına o gelir, Seokjin. Taehyung'a asla tam anlamıyla güvenmedin.''
Tüm açıklarımı nasıl kolaylıkla bulabiliyordu anlamıyordum. İçimi okuyordu sanki. ''Bazen senden ve hakkımda bildiklerinden korkuyorum.''

''Neden ona tam anlamıyla güvenmedin?'' diye sordu, az önce söylediğimi duymamazlıktan gelerek.
''Ben kimseye tam anlamıyla güvenmem.''

''Yapma Seokjin. Bizlere delicesine güveniyorsun.''
Bu konuşmadan kaçma ihtiyacı duyuyordum. Hızlıca çimlerden kalktım ve RJ'ye mama ve su doldurdum. ''Kaçıyorsun.'' dedi Yoongi, bağdaş kurup otururken. Aynı zamanda tüm dikkatliyle beni izliyordu.

''İçeri giriyorum ben yıkanacağım.'' dedim ve telaşlı bir şekilde içeriye girip koşar adımlarla odama girdim. Odama girdiğimde Yoongi ile yaptığımız konuşmayı zihnimde tekrar edip durdum. Banyodan sonra giyeceklerimi yatağımın üzerine bırakırken, odamı toparlarken aklımda hep konuşmalarımız dönüp duruyordu.

Yoongi'nin de dediği gibi, neden her şeyi bu kadar karmaşık hale getiriyordum ki? Kalbimden geçen ne ise onu yapmalıydım.

Bazı şeyleri akışına bırakmalıydım. Zaten ne kadar plan yaparsam yapayım, ne kadar düşünceler ile beynimi patlatırsam patlatayım tanrı her zaman kendi yazdığını oynatıyordu bizlere.

Duştan çıktıktan sonra hızlıca giyindim ve bizimkilere güzel bir kahvaltı hazırlamak için mutfağa girdim. Saat henüz erken olduğu için hepsi derin bir uykunun içindeydiler. Yoongi ise koltukta kıvrılmış bir şekilde konuşmamızın üzerine rahat bir uyku çekiyordu.

Güzel bir kahvaltı sofrası hazırladıktan sonra merdivenlerin başında yukarıya doğru seslendim. ''Kahvaltı hazır!'' Daha sonra salona geçip Yoongi'nin uzandığı koltuğun karşısına uzanıp telefonuma bakınmaya başladım. Taehyung'dan kendisinin de dediği gibi o günden beri hiçbir mesaj veya arama yoktu.

Dediğini yapıyordu. Sıkıntılı bir iç çektim ve Jimin'in uykulu sesini duydum. ''Hyung, iyi misin?''
Gözleri endişeli bakıyordu. ''Evet,'' dedim ve tıpkı onun gibi baktım, -tabii onun bakışıyla dalga geçmek için- sen iyi misin?''

Jimin dudaklarını aralayıp bir şey söylemek üzereyken Jungkook ve Hoseok salona girdiler. ''Günaydın!'' dedi Hoseok, benim böyle tekrar salonda olmamdan ve en sevdiğim işlerden birisini yapmamdan mutluluk duyduğu her halinden belliydi.

''Hyung, kendini daha iyi hissediyor musun?'' diye sordu Jungkook, gözleri hâlâ uykulu bakıyordu ve masadan bir sandalye çekip oturdu. ''Evet, daha iyiyim. Hadi herkes sofraya.'' dedim ve tüm gürültüye rağmen uyumaya devam eden Yoongi'ye baktım, ardından sevgilisi Hoseok'a. ''Uyandır şu sevgilini.''

Hepimiz sofraya otururken Hoseok, Yoongi'nin yanına yaklaştı ve onu dudaklarından öptü. Sakince Yoongi'nin kulağına bir şeyler fısıldadı ve Yoongi'nin dudak çizgileri sarhoş bir sevinçle kıvrıldı fakat gözlerini hâlâ açmamıştı.

Hoseok tekrar dudaklarından öptü ve Yoongi aniden gözlerini açıp Hoseok'un ensesini kavrayıp onu kendine biraz daha çekti. Öpüşmeleri bir tık derinleşmek üzereydi.

İkisini böyle izlerken Taehyung ile beraber uyandığım ilk sabahı anımsadım. Ne kadar mutluydum, kalbim yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu ve o yanımda uyurken eşsiz bir güzelliğe sahipti. Tıpkı Yoongi ve Hoseok gibi öpüşerek uyandırmıştık birbirimizi. Minik, tatlı ve zararsız olan o sabah öpücükleri...

Gözyaşlarımın pınarlarımda birikmeye başladığını hissettiğimde zoraki bir tebessüm yerleştirdim yüzüme ve Hoseok ile Yoongi'nin de sofraya oturmasıyla kahvaltıma başladım.

Kahvaltı boyunca çocuklar şen şakrak bir ruh halindeydiler. Büyük ihtimalle uzun bir süreden sonra aşağıda onlarla kahvaltı yaptığım içindi ama ben mutlu hissetmiyordum.

İyi de değildim. Kalbim acıyordu ve ağzımı bıçak açmıyordu. Konuşasım, sohbetlerine ortak olasım gelmiyordu. Kendimi pekte aç hissetmiyordum ama yine de birkaç lokma bir şeyler yemeye çalışıyordum.

Jimin bu durgunluğumu fark etmiş olacak ki sık sık gözleri bana takılıyordu. Sohbeti kaçırıyordu ya da sohbet ile alakasız bir şeyler söylüyordu. Göz göze geldiğimizde bana bakışındaki o üzüntüyü hissettim. Benim adıma gerçekten çok üzgündü.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra sofrayı hep beraber topladık fakat mutfağı tek başıma halletmek istediğimi söyleyerek hepsini salona geri gönderdim. Bulaşıklar ile ilgilenirken birkaç dakika sonra Jimin kendi ve sağ tarafımda yüzü bana dönük bir şekilde kalçasını bangoya yasladı.

''Bu iyiyim numarası mı yoksa iyi hissetmeye çalışıyorum olayı mı?'' diye sordu, gözleri şüpheli bakıyordu.
''İkisi de değil. Normal hayatıma devam etmek bu!''

''Alınma ama berbat gözüküyorsun Hyung.'' dedi, bu sefer gözlerinde sofrada gördüğüm üzüntüden vardı. Derin bir nefes bıraktım. ''Biliyorum. Toparlanmam zaman alacak.''
Saatine baktı. ''Üçe çok fazla bir şey kalmadı. Gidecek misin?''

O an çok ani bir şekilde karar verdim. İçimden bir ses gitmemi söyledi ve Jimin'e içimden nasıl geliyorsa öyle cevap verdim. ''Evet.''
Duruşunu dikleştirdi ve şaşkınca baktı. ''Hayır dersin sanmıştım.''

Son bulaşığı da durulayıp yerleştirdim ve Jimin'e döndüm. ''Gideceğim ve onu son bir kez göreceğim. Konuşmak istemiyorum ama uzaktan bile olsa onu görmek istiyorum. Onu son gördüğümde Yoongi'den yediği yumruk yüzünden yaralıydı ve perişan gözüküyordu. Son olarak hatıramda böyle kalsın istemiyorum.''

''Hyung iyi olacak mısın?''
''Olacağım.''

''Seni bizim götürmemizi ister misin?''
''Kendim giderim, teşekkür ederim Jimin.'' dedim ve ona sarıldım. Yanımda bana destek olan dostlarımın olması paha biçilmez bir değerdi.

KIM TAEHYUNG

SAAT 14:00

Havaalanında Yeoubi ile yan yana oturmuş bekliyorduk. Seokjin'e son attığım mesajları bilmem kaçıncı kez tekrar okuyordum ve günlerdir kafamın içinde dönüp duran acaba gelecek mi sorusu yüzünden stres yaşıyordum.

Derin bir nefes alıp verdim ve etrafa göz gezdirdim. Seokjin yoktu, gelmeyecekti. Gelmesini beklemem saçmalıktı zaten. Bana o kadar kırgın, o kadar kızgınken neden gelsindi ki? Yeoubi düşünceli halimi fark ettiğinde beni hafifçe dürtükledi ve ona baktığımda sordu. ''Seokjin'i mi düşünüyorsun?''

Buruk bir tebessüm bıraktım. ''Onu düşünmediğim bir an var mı ki?''
Yeoubi saçlarımı okşadı, bu halde olmamdan büyük bir üzüntü duyduğunu biliyordum. ''Kore'ye döndüğümüzde her şey daha iyi olacak.''

''Onsuz mu?'' dedim ve başımı iki yana salladım. ''İmkânsız. Seokjin olmadan hiçbir şey iyi olamaz.''

''Mesaj at ona o zaman. Beklediğini, son bir kez bile olsa görmek için yolunu gözlediğini söyle.''
''Ona, bir daha seni rahatsız etmeyeceğim diye mesaj attım.''

''Yani?'' dedi yüzüme aval aval bakarken. ''Buraya gelip Soekjin'i ilk defa gördüğünde de işi ileriye götürmeyeceğim, demiştin.''
Beni zayıf noktamdan vurmuştu. ''Tamam, ona yazacağım.''

Colmar Tanrısı
Seokjin üzgünüm bir daha yazmayacağım dedim
fakat kendime engel olamadım
seni beklediğimi bilmeni istedim
uçağım bir saat sonra kalkıyor
ve ben seni son bir kez görmeyi bekliyorum

Ekran açık birkaç dakika öylece onun mesajı görüp görmeyeceğine baktım. Son mesajlarımı okuduğunu biliyordum ve buna da bakıp bakmayacağı hakkında bir tahmin yürütemiyordum. Seokjin tahminlerimle anlayabileceğim, çözebileceğim biri değildi.

Tam kilit tuşuna basıp ekranı kapatmak üzereyken mesajlarımın okunduğunu fark ettim. Cevap verir belki diye biraz daha bekledim fakat hayır, cevap vermemeyi seçmişti. Elbette cevap vermeyecekti. Onun için bitmiştim.

Yine de onu beklediğimi bilmesi iyi hissettiriyordu. Buruk bir ifade ile sohbet baloncuğundan çıktım, telefonu tamamen sessize aldım ve kilitleyip cebime koydum. Yeoubi meraklı gözlerle bana bakıyordu. ''Sonuç?'' dedi, yüzündeki merak sesindeydi şimdi.

Omuz silktim bir hiçmiş gibi. ''Gördü mesajlarımı ama cevap vermedi. Gelmeyecek ama onu beklediğimi biliyor en azından.''
Yeoubi üzülmüştü ama yine de beni teselli edercesine kolumu sıvazladı. ''Olsun en azından denedin, hm?''

Başımı sallayarak ona onay verdim ve uçağa alınana kadar olduğum yerde biraz kestirmeye karar verdim. Oturduğum koltukta kaykıldım ve başımı koltuğa yaslayıp gözlerimi yumdum. Gözlerimi kapattığım her an Seokjin'in yüzü geliyordu gözlerimin önüne. Onu çok fazla özlemiştim.

KIM SEOKJIN

Arabayı havaalanının önünde durdurduğumda kalbim çok hızlı atıyordu. Derin bir nefes aldım ve hazır hissettiğimde arabadan inip içeriye girdim. Onun nerede olabileceğini tahmin ediyordum fakat özel bir alan olduğu için onu görüp göremeyeceğim hakkında net bir fikrim yoktu. Ve tüm temennim onu uzaktan da olsa görebilmekti.

Hızlı ve heyecanlı adımlarla yürürken Taehyung'u bir kafede kahve alırken gördüm. Biraz kilo vermiş gözüküyordu, yüzünde maskesi ve gözlerinde gözlük vardı.

Kahvesini alıp ilerlerken bir yudum içmek için maskesini çenesinin altına girdi ve o sırada keşke gözlüğünü de çıkartsa diye düşünürken gözlüğünü de çıkartıp başına, saçlarının arasına yerleştirdi.

Yüzünde tatlı bir tebessüm ile kahvesini yudumlarken etrafına bakınarak ilerliyordu. Gerçekten kilo vermişti, yüzü süzülmüş ve minicik kalmıştı.

Açıkçası onu böyle görmek beni üzüyordu ve şu an gidip ona büyük bir sarılma vermemek için zor duruyordum. Olduğum yerde onu izlerken ve o da etrafına göz gezdirirken nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde gözlerimiz birbirini buldu.

Ve o an, ruhumun yeniden nefes alabildiğini hissettim.

Beni gördüğündeki ifadesini kelimelere dökmek zordu. Yüzünde büyük bir şaşkınlık vardı ama aynı zamanda mutluluk, heyecan ve ne yapacağını bilemez bir tavrı vardı.

Bana doğru adım atıp atmamak arasında gidip geldikten sonra zorlukla yutkunduğunu gördüm ve o an bana doğru gelmemeyi seçtiğini fark ettim.

Onu istemeyeceğimi düşünerek gelmediğini biliyordum ama ben ona doğru adım attım ve aramızda birkaç cm kalana kadar ilerledim. Yanına gittiğimde yüzündeki o ifadeler hâlâ oradaydı. Karmakarışık hissettiğinin farkındaydım.

''Seokjin?'' dedi, sesi titriyordu.
''Evet.'' dedim bende, benimde sesim titriyordu.

Buraya gelirken onu sadece uzaktan görmeyi planlıyordum ama evet, şimdi onun karşısındaydım. Ve onunla ne konuşacağım hakkında bir fikrim yoktu.

Onu dinlemek istemiyordum buna emindim. Bana o konu hakkında açıklama yapmasını istemiyordum, buna hazır değildim. Ama ona ne diyebilirdim? Hoşça kal mı?

''Gelmeni beklemiyordum.''
''Bende seninle konuşmayı beklemiyordum.''

Yüzünde büyük bir gülümseme oluşmaya başladı. ''Gelmene çok sevindim.''
''Taehyung,'' dedim ve duraksadım, adını sesimden duyduğunda gözlerinin dolduğunu gördüm, ''buraya bir şeyleri düzeltmeye gelmedim. Buraya seni son kez görmeye geldim.''

Yüzündeki gülümseme yerini acıya bıraktığında zorlukla yutkundu ve hafifçe başını salladı. ''Sana açıklama yapmama, kendimi anlatmama izin vermeyeceksin yani.''

''Hayır. O konu hakkında hiçbir şey duymak istemiyorum. Bu bir veda Taehyung.''

Ağır ağır başını sallıyordu ve o sırada gözyaşları yanaklarından ardı ardına akıyordu. Gözlerimiz birbirini bir kez daha bulduğunda gülümsemeye çalıştı. ''Senden son bir isteğim olabilir mi?''
Başımı salladım. ''Dinliyorum.''

''Bana gülümser misin? Gülümsemeni görmeye çok ihtiyacım var.''

Bunu nasıl yapacağım hakkında bir fikrim yoktu. Birbirimiz için ağlarken nasıl gülümseyebilirdim ki? Zorlandığımı fark ettiğinde uzanıp elime hafifçe dokundu. ''Lütfen Seokjin.''

Gözlerinden akan gözyaşları beni mahvediyordu. Beni ne kadar kırmış olursa olsun yine de onun son istediğini yapacaktım.

Zorla da olsa minik bir gülümseme sundum ona. Gülümsememi gördüğünde o da gülümsedi ve burnunu çekip gözyaşlarını sildi. ''Teşekkür ederim, bu iyi geldi.''

Aramızda bir sessizlik oluştuğunda Taehyung bozdu bunu. ''O halde hoşça kal mı diyoruz?''

Başımı salladım ve gözlerimi gözlerinden kaçırdım. ''Evet.''
''O halde hoşça kal Kim Seokjin sen-''
Taehyung devam etmek üzereyken sözünü hızla kestim. Devamında ne getireceğini biliyordum ve eğer o cümleyi duyarsam buradan gitmesine izin vermezdim.

''Hoşça kal Kim Taehyung.'' dedim ve hiçbir şey söylemesine izin vermeden ona sırtımı dönüp olabildiğince hızlı adımlarla arabama gittim. Bir hoşça kal'ın kalbimi bu denli yaralayacağını tahmin edemezdim...

Umarım bölümü beğenmişsinizdir. Üzücü bir bölüm farkındayım ama ilerisi için böyle bir şey şarttı. Bakalım sonraki bölümler neler olacak. Bende sizler kadar heyecanlıyım. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Sizleri seviyorum ve bir sonraki bölümde görüşmek üzere 💜

Continue Reading

You'll Also Like

297K 27.8K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
95.7K 10K 25
Ve senin için memnuniyetle kalbimi kıracağım. By akina
87.2K 10.3K 47
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
166K 17.1K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.