Yolculuk:Aşk (ASKIYA ALINDI)

By MrsSabi

139K 11.2K 6.4K

"Gelin düğünden kaçmış" Yaranmış kaostan seçebildiğim tek cümle bu olmuştu. Davetliler olayı kendilerince yor... More

1.bölüm
2.bölüm
3.bölüm
4.bölüm
5.bölüm
6.bölüm
7.bölüm
8.bölüm
9.bölüm
10.bölüm
11.bölüm
12.bölüm
13.bölüm
14.bölüm
15.bölüm
16.bölüm
17.bölüm
18.bölüm
19.bölüm
20.bölüm
21.bölüm
22.bölüm
23.bölüm
24.bölüm
25.bölüm
27.bölüm
28.bölüm
29.Bölüm
30.bölüm
31.bölüm
32.bölüm

26.bölüm

3.3K 336 136
By MrsSabi

Merhaba:)

Finalleri çok iyi geçen bir Sabi olarak geri döndüm. 

Oy ve satır arası yorumlarınızı bekliyorum.

Keyifli okumalar


"Anne!"

Cılız bir ses tüm bağırışları yarıp kulağıma ulaşırken onun Rüzgâr'dan gelmiş olması kalbimi yerinden çıkaracaktı. Heyecendan elim ayağım boşaldı. Konuşmuştu...Rüzgâr konuşmuştu.

Tüm gücüm ellerimde toplandı, Berkay'ı önümden öfkeyle ittirdim. Arkamdan ismimi seslenmesini umursamadan Rüzgâr'a doğru atıldım. Önünde dizlerimin üstüne çöktüm. Heyecandan titreyen ellerim küçük yüzünü sarmakta zorlanırken gözlerim dolmuştu.

"Bebeğim? Konuştun mu sen?"

Ağlamaklı bir ifadeyle bana baktı. Korkudan büyüyen gözleri Berkay'a kayarken alt dudağı titredi, gözleri doldu. Küçük kollarını hızla boynuma dolayıp yüzünü saçlarıma gömdü. Kısık sesle hıçkırdı. Ağlayışı kalbimi parçalarken onu kucağıma aldım.

"Korkma birtanem, iyiyim ben," dedim. Tutuşunu sıklaştırdı.

Babası annesinin gözlerinin önünde öldürmüştü, sonra kendisi intihar etmişti. Ruhu böylesine hasar görmüş bir çocuğa iyi bir gelecek vad ettiğim hâlde yine şiddete şahit olmuştu. Bunun hesabını soracaktım. Tokat umurumda değildi, oğlumun böyle bir şeyi görmesine neden olduğu için Berkay'ı mahvedecektim.

"Rüzgâr? Bana bakar mısın?"

Burnunu çekip başını boynumdan kaldırdı. Bir elimle belini sararken ıslak kirpiklerini yavaşça sildim, kendimi zorlayarak küçük bir tebessüm yerleştirdim dudaklarıma. "İyiyim ben," dedim rahatlaması için. "Üzülme."

Ufacık eli yavaşça yukarı kalktı, yanağımın tam üzerinde durdu, dokunamadı. Endişe eder gibi baktı bana. Canımı acıtmaktan korkuyordu. Gülüşümü büyüttüğümde bundan güven alarak elini biraz önce Berkay'ın tokat attığı yanağıma koydu, kızarıklığı okşadı. Eğilip yüzüme öpücük kondurdu.

Ağlamak istiyordum. Öyle karışık duygular vardı ki içimde, herbiri için ayrı ayrı ağlamak istiyordum. Bana tokat atıldığı için nefretimden, oğlum konuştuğu için mutluluktan, böyle bir şeye şahit olduğu için öfkeden ağlamak istiyordum. Yapmadım, Rüzgâr'ı kucağıma alıp ayağa kalktım.

Yere düşen dinozor desenli yastığı görevlilerden biri aldı. Ona hitaben "Sizinle tekrar iletişime geçeceğim," deyip yastığı gösterdim. "Bu çocuk takımı için."

Başını salladığında bir diğer çalışan da gideceğimi anladığı için içeriden çantamı getirmişti. Rüzgâr'ı bırakmadan çantamı kaputun üstüne koyup tek elimle içini karıştırdım, arabanın anahtarını buldum. Oğlumu arka koltuğa oturturken benden ayrılmak istemeyip koluma sıkıca sarılmıştı.

"Seni yurda götürmeyeceğim," dedim yanağını okşayıp. "Evimize gidiyoruz."

Gözlerinden mutluluğun parıltısı geçti. Hemen güvenmişti bana. Kolumu bırakıp başını salladı. Yerini rahatlattıktan sonra kemerini de takıp kapıyı kapattım.

Kendim de arabaya oturmadan önce her hareketimi büyük bir dikkatle izleyen Berkay'a baktım. İşaret parmağımla tehdit eder gibi onu gösterdim. "Sen," diye tısladım. "Bu yaptığının bedelini misliyle ödeyeceksin."

"Feride, kendimi kaybettim, özür dilerim." Dişlerimi öfkeyle birbirine sıktım.

"Dur daha çok özür dileyeceksin sen," deyip kapıyı açtım.

Arabamdaki yerimi alıp kapıyı sertçe kapattım. Onlarca insanın üzerimdeki bakışlarını umursamadan oradan uzaklaştım. Dedemden kalan, Rüzgâr ile birlikte yaşayacağımız eve sürdüm.

Ara sıra dikiz aynasından Rüzgâr'ı izledim. Başını cama yaslamış, asık suratıyla yolu izliyordu. Küçük kollarını kucağında birleştirmişti. Sıkıntıyla iç çekip yola odaklandım.

Eve ulaşınca arabamı bahçeye soktum. Rüzgâr'ı indirdim. O merakla bahçeye bakarken gülümsedim hâline. Saçlarını okşadım, eğilip başına küçük bir öpücük kondurdum.

"Gel hadi eve, sonra oynarsın bahçede istediğin kadar," dediğimde başını sallayıp peşime takıldı. Evin karşısındakı büyük çiçek saksısını kenara ittirip anahtarı aldım. Anahtar için fazla bilindik bir yer olsa da endişe etmiyordum, zaten bahçede ve evde kameralar vardı. Hepsine istediğim zaman erişebiliyordum.

Kapıyı açıp geçmesi için Rüzgâr'a öncelik tanıdım. Ayakkabılarımızı girişte çıkarıp uzun koridoru geçtik. Etraf temizdi çünkü düzenli olarak temizlikçi gelip tozları alıyor, ortalığı silip süpürüyordu.

Salona girdiğimizde Rüzgâr salonun ortasında öylece durdu. Göğsümü şişirecek derin bir nefes aldım. Elimi omzuna yerleştirip "Hadi gel buraya biraz konuşalım seninle," dedim. Beyaz koltuğa oturup onu da belinden tutup dizlerimin arasına çektim, kollarımı beline sardım. Önce yanaklarına birer öpücük kondurdum. Dudakları kıvrılırken kollarını omzuma yerleştirdi.

"Bugün gördüklerin için özür dilerim," dedim. "Bir daha aynısının yaşanmayacağına söz veriyorum."

Gözlerini kırpıştırdı. Bakışları yanağıma kayarken sorun olmadığını göstermek için gülümsedim.

"Ve senden istediğim bir şey var."

Başını aşağı yukarı salladı. Öyle masum, öyle saf bakıyordu ki hayran kalıyordum ona. Kendisini uzun uzun izleme isteğimi artıyordu.

"Rahat olmanı istiyorum, Rüzgâr. Sen yabancı değilsin, ben yabancı değilim. Sen de söyledin, ben senin annenim. Ne istersen söyle bana, ne istersen yap. Sana kızmayacağım, kırmayacağım, üzmeyeceğim. Burayı görüyor musun? Burası artık senin evin," deyip salonu gösterdim. Sonra koltuğu, masayı, balkonu...

"Hepsi benim olduğu kadar senin de. Rahat ol. Çekinme. Koş, oyna, dağıt ortalığı, fark etmez. Yeter ki kendi istediğin gibi davran. Sen benim ailemsin. Annem senin anneannen, babam senin büyük baban, kardeşlerim dayın, teyzen. Bunu böyle bil tamam mı?"

Kahve gözleri dikkatle yüzümü izledi. Etrafa bakındı, sonra tekrar bana. Dudaklarını gergince ısırdı. Omzumdaki ellerini sıklaştırıp boynuma sarıldı.

"Tamam," diye mırıldandı.

Gözlerim dolarken tutuşumu sıklaştırdım. Boynunu öptüm, sırtını sıvazladım.

"Bir şey daha isteyeceğim senden," dediğimde başını arkaya atıp sorgular gibi yüzüme baktı.

"Konuşmanı istiyorum Rüzgâr. Hep konuş istiyorum, ne istersen bana anlat, benden hiçbir şey saklama. Olur mu?"

"Tamam."

Tamam...

Daha fazla sıkmadım onu. Konuşması bile benim için mucizeyken uzun cümleler kurması için erkendi. Birkaç kelime ile de uzun süre idare edebilirdim.

"Pizza söyleyelim mi? Acıktım ben." Başını sallayarak onayladı beni.

Onu kucağıma çekip pizza siparişi vermek için telefonumu çıkardım. Rüzgâr başını göğsüme yaslayıp merakla ekrana bakarken pizza çeşitlerinin arasında dolaştım.

"Hangisini istiyorsun?"

İşaret parmağıyla mantarlı pizzayı gösterip "Bunu," dedi. Pizza siparişini verdikten sonra içecek sayfası açsın.

"Peki ne içelim?"

Bu sefer de kolada durdu parmağı. İkimiz için de sipariş verdikten sonra telefonu kenara bıraktım.

"Gel o zaman ellerimizi yıkayalım. Dışarıdan geldiğimiz gibi yıkamalıydık aslında."

"Neden?" diye sorarken kucağımdan yere atlamıştı. Ellerimi omzuna yerleştirip lavaboya doğru yürütürken "Çünkü dışarısı fazla mikroplu. Ellerini yıkamazsan hastalanabilirsin. Temizlik önemli," diye cevap verdim.

Lavaboya girdik. Ceketini çıkardım, tişörtü ile kaldı. Küçük tabureyi ayaklarının altına koyduğumda tabureye tırmandı. Sabunu eline almıştı ki onu durdurdum.

"Önce ellerini ıslatmalısın."

Sabunu yerine koydu, suyu açtı. Ellerini yıkarken etrafa su sıçratmıştı. Omzumu duvara yaslayıp dikkatle hareketlerini izledim. Suyu kapatıp sabunu aldı, ellerini sabunladı. Sabunu yerine bıraktığında duraksayıp musluğa baktı.

"Ne oldu?"

"Nasıl açayım? Ellerim sabunlu oldu," dediğinde güldüm.

"Sorun değil, aç suyu."

Dediğimi yapıp suyu açtı ve ellerini yıkadı. "Şimdi avucuna biraz su al ve musluğun üzerine dök ki köpük gitsin."

Bir avucu küçük olduğu için ikisini birleştirip avuçlarını suyla doldurdu ve köpüğün üstüne döktü. Sabun köpüğü suyla birlikte lavaboya kayarken başardığını göstermek ister gibi gülümseyerek bana baktı.

"Aferin sana. Suyu kapat, sonra ellerini kurut."

Ona uzattığım beyaz havlu ile ellerini kurularken ben de hızlıca ellerimi yıkadım. İşimi bitirdiğimde onun da beni beklediğini gördüm. Kucağındaki havluyu bana uzattı.

"Teşekkür ederim," deyip aldım havluyu.

Temizlendikten sonra salona geçtik. Rüzgâr için televizyonda çizgi filmi açtıktan sonra Evrim'le konuştum ve durumu özet geçtim. Yanıma gelmek istediğinde Esra'yla birlikte gelmesini istemiştim. Rüzgâr'ın artık arkadaş edinme vakti gelmişti.

Pizza siparişimiz geldiğinde Rüzgâr ile birlikte Evrimler gelene kadar yemiştik. Ortalığı da toparlama fırsatım olmuştu. Mutfakta kirli bulaşıkları yıkarken kapı çaldı. Pencereden Evrim'i gördüm.

"Rüzgâr kapıyı açar mısın?" diye seslendim içeriye doğru. 

"Tamam," yanıtını alınca köpüklü bardağı da durulamaya devam ettim. Ellerimi yıkayıp salona geçtiğimde Rüzgâr'ı gördüm önce. Kapının arkasında kalıp merakla Evrim ve Esra'ya bakıyordu. Gülümseyerek yanlarına yaklaştım.

Evrim ile selamlaştıktan sonra yere çöküp kollarımı iki yana açtığımda Esra ağız dolusu gülümseyip kollarıma koşup boynuma sarıldı. İki yanağını da öptüğümde kıkrdadı. Bir kolunu boynuma sarıp yüzüne dökülen saçlarını nazik bir hareketle kenara çekerken işaret parmağıyla Rüzgâr'ı gösterdi.

"Bu kim?"

"Oğlum Rüzgâr," dediğimde gözleri büyüdü. Küçük eliyle açık kalan ağzını kapatıp "Sahi mi?" dedi.

"Sahi ya," dedim gülerek. Elimi kapatıp açarak Rüzgâr'ı yanıma çağırdığımda çekingen adımlarda diğer kolumun altına girdi. Kahve gözlerini kırpıştırarak Esra'yı izlerken kıskandığından mı bilmiyorum kollarını bana sarıp kendine çekerek beni Esra'dan uzaklaştırdı.

"Esra da Evrim ablanın kardeşi Rüzgâr," dedikten sonra önce Esra'yı sonra Evrim'i gösterdim çenemle. Rüzgâr anladığını belirtir gibi başını aşağı yukarı salladı.

"Hadi siz gidip televizyon izleyin. Benim de Evrim'le konuşacaklarım var." İkisinin de arkasına hafifçe vurduğumda yanımdan uzaklaştılar. En son Esra'nın "En sevdiğin winx perisi hangisi?" diye sorduğunu duydum. 

Evrim'le birlikte çocukların bizi duymaması için mutfağa geçtik. Meraklı bakışları üzerimdeyken Evrim'e çenemle koltuğu işaret ettim. Bedenini koltuğa bırakırken "İyi görünmüyorsunuz Feride hanım," dedi.

"Değilim çünkü."

Omuzlarım çöktü. Evrim'in şefkatli bakışları altında zoraki bir şekilde tebessüm ettim. "Rüzgâr böyle bir şeye şahit olmasını istemezdim. Daha ilk günlerden yaşadıklarına bak."

Dudaklarını birbirine bastırıp masanın üstündeki elimi tuttu. "Rüzgâr daha çocuk. Kısa sürede unutacaktır. Siz sayenizde çok güzel hayatı olacak." 

İç çekip "Bilemiyorum Evrim. Bazen hiçbir şeyin üstesinden gelemeyeceğimi düşünüyorum," diye mırıldandım. 

"Kendinize çok yükleniyorsunuz. Her şeyin en iyisini yapmak zorunda değilsiniz. Bırakın bir şey de mükemmel olmasın. Ayrıca dışarıdan Feride Çankaya'nın nasıl güçlü bir kadın olduğunu görseydiniz asla böyle düşünmezdiniz."

Kaşlarım havalanırken "Gerçekten mi?" diye sordum. "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

"Tabii ki," dedi sesini yükseltirken. "Siz benim idolümsünüz Feride hanım."

Kendimi tutamayıp güldüm. "Abartma sen de."

"Kesinlikle abartmıyorum. Her konuda sizi örnek alıyorum. Ve benim tanıdığım Feride Çankaya asla pes etmez, asla kendine güvenini kaybetmez. Çünkü neyi başarabileceğini en iyi o bilir."

"Şu an beni gaza getirmeye çalışıyorsun."

"Sadece üzgün olduğunuz için göremediğiniz gerçekleri gösteriyorum."

"Fazlasıyla başarılısın," dediğimde gülümsedi. Ellerini birbirine vurup "O halde ne yapacağımızı konuşalım mı?" diye sordu. Derin bir nefes aldıktan sonra başımı salladım.

"Bir avukat bulmanı istiyorum, Evrim. İşinde çok iyi olsun."

"Şirket avukatlarından biri neden olmaz?" diye sorduğunda başımı hızla iki yana salladım. "Şirket avukatları bilirse babam da bilir ve ben babamın şimdilik bundan haberi olmasını istemiyorum. Benim sorunum sadece Berkay ile. İş babama kadar uzarsa sadece Berkay ile yetinmez, direkt Çağlarları, onların şirketini hedef alır. Kabul etmeliyiz ki 'Çağlar Grup' alanında gayet başarılı. Onların şirketi ile uğraşmak hem bizin başımızı ağrıtacak hem de her iki şirket çalışanlarının işlerine zarar verecek. Zaten Emir de gidip önlerine çıkmış onların."

"Emir bey mi? Nasıl yani?"

"Anlaştığı inşaat şirketi Çağlarlar ile ortak çalışıyor diye anlaşmayı bozmuş. Neymiş Çağlarlardan alınan betonun kalitesi kötüymüş. Aslında öyle bir şey yok ama inşaat şirketi Emir'i kaybetmemek için Berkay'dan vazgeçmiş."

"Yani sırf Berkay'dan hoşlanmıyor diye böyle bir anlaşmayı mı bozmuş?" Evrim'in şaşkınlık dolu sorusuna başımı salladım. İnanması güç fakat yapmıştı. 

"Neyse işte Evrim, bana iyi bir avukat lazım. Kimse bilmeden dava açalım önce. Davanın sonunda söylerim babamlara da."

"Tamam Feride hanım."

Evrim'le biraz daha oturduktan sonra çocukların uykusu gelmeye başlamıştı. Saat geç olduğu için Evrim ve Esra da benimle kaldı. Onlar için misafir odasını hazırladıktan sonra Rüzgâr ile birlikte kendi odama gelmiştim. 

Burada pijaması olmadığı için dolaptaki en küçük tişörtlerimden birini aldım. "Şimdilik bununla idare edelim canım," deyip mavi tişörtümü ona gösterdim. "Yarın gidip bir sürü kıyafet alırız sana, tamam mı?"

Yatağımın köşesine otururken başını salladı. Kumral saçlarını karıştırıp başına küçük bir öpücük bıraktıktan sonra üzerini çıkarıp tişörtümü giydirdim. Tişörtüm dizlerine kadar ulaşmış, onu olduğundan daha da tatlı göstermişti. 

"Gel bakalım," dedim açtığım yatağı gösterirken. Başını yastığıma koyarken "Sen gidecek misin?" diye sordu. Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. "Ben de seninle birlikte uyuyacağım."

Bir şey söylemese de yüzündeki endişe kaybolmuştu. Yatağa uzanıp Rüzgâr'ı göğsüme çektim. Kolunu hemen karnıma dolarken ben de onu tek kolum ile sarmıştım. 

Rüzgâr'ın uykuya dalması kısa sürmüştü. Çok yorgun olduğu için saçını azıcık okşamamla hemen uyumuştu. Telefonumdan yükselen bildirim sesi ile Rüzgâr'ın saçlarındaki elim duraksadı. Komodinin üstünden telefonumu aldım. Işık yüzünden gözlerim kısılırken ekranda yazan mesajı okudum.

Emir: Ne yapıyorsun?

Mesaj yazmak yerine kamerayı açıp uyuyan Rüzgâr'la birlikte fotoğrafımı çekip ona yolladım. Mesajım anında okunurken yazıyor... sözü belirdi adının hemen altında.

Emir: Bu kadar güzel olmamalısınız hanımefendi. 

Emir: Ve oğlunuz artık bir numaralı rakibim konumunda.

Mesajına gülmemek için dudak içimi ısırdım. Rüzgâr'ın uyanmamasına dikkat ederek ona cevap yazdım. 

Feride: Boşuna oğlumla rakip olmaya çalışmayın beyefendi. Kazanan çoktan belli.

Feride: Tam yanımdaki yakışıklı

Emir: Şu an yanınıza gelebilirim

Feride: Hiç ilgimi çekmiyorsunuz))

Emir: Bu kadar kolay kaybettiğime inanamıyorum.

Feride: Dilerseniz şansınızı bir de yarın kahvaltıda deneyin

Emir: Bunu bir teklif olarak mı algılamalıyım?

Feride: Nasıl uygunsa

Emir: Her türlüsü uygun

Gülümseyip evimin adresini de yolladıktan sonra biraz daha konuşup vedalaştık.

****

Sabah erkenden Evrim ve Esra evden ayrılmıştı. Evrim'in şirkette işleri vardı, ben olmadığım için üzerine daha çok iş düşüyordu. Esra da ablasıyla birlikte gitmek isteyince Rüzgârile yalnız kalmıştık. Emir geleceği için çoktan hazırlıklara başlamıştım. Sevglisinin ne kadar maharetli bir kadın olduğunu göstermenin tam vaktiydi.

"Bunu da götüreyim mi?" Rüzgâr salatalık tabağını gösterdiğinde başımı salladım. "Götür bebeğim."

İki eliyle tabağı sıkıca kavrayıp götürürken gülümsedim. Hazır olan krepi tabağa aldım. Bir yandan da Rüzgârsevdiğini söylediği için patatesleri kızatıyordum. Bu sırada küçük yardımcım da mutfak tezgahına dizdiğim şeyleri sırayla salondaki masaya taşıyordu. Patatesler de hazır olduktan sonra Rüzgâr'ın dökeceğinden endişe edip kreplerle birlikte ikisini de kendim salona götürdüm. Masaya baktığımda gülümsedim. Her şeyi öyle düzenli yerleştirmişti ki masanın küçük bir çocuğun elinden çıktığına inanmak imkansızdı.

Tabakları masaya yerleştireceğim sırada kapı çaldı. Rüzgârmerakla bana baktı. "Bak bakalm kimmiş," dediğimde kapıya koştu. Kameranın işaret ettiğim düğmesine bastığında ekranda Emir'in yüzü belirdi.

Rüzgâr'ın bakışları heyecanla bana dönerken gülümsüyordu. "Emir abi geldi," dedi sevinçle. 

"E hadi aç o zaman. Beklemesin."

Başını sallayıp parmak uçlarında yükselerek kapıyı açtı. İkisi karşı karşıya geldiklerinde Emir içten bir gülümseme ile eğilip onu kucağına aldı. "Nasılsın aslanım?" diye sordu ve yanaklarına öpücük kondurdu.

"İyiyim." Emir'in başı hızla ondan uzaklaşırken yeşil gözleri şaşkınlıkla büyüdü. "Sen? Nasıl?" Bakışları hemen beni buldu. "Feride, konuşuyor," dedi saf bir mutlulukla. 

"Konuşuyor," diye onayladım onu. 

"Harbi mi lan?" dedi Rüzgar'a doğru.

"Emir!"

"Pardon," dedi hemen uyarmam üzerine. "Gerçekten mi? Tekrar konuş bakayım."

"Ne konuşayım?" diye sordu Rüzgar.

Şaşkınlıkla güldü Emir. Rüzgar'ın yanaklarına öpücük kondururken mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Onu kucağından bırakmadan ayakkabılarını çıkararak içeri girdi. Poşet tuttuğu elini açınca büyük adımlarla ona yaklaşıp kolunun altına girdim. Şakağımdan öptü. 

"Hoş geldin," dedim geç de olsa. 

"Çok hoş buldum," derken gözleri bir bana bir de kucağındaki Rüzgar'a çevrildi. Hala oğlumun konuştuğuna inanamıyor gibiydi. 

"Bu ne?" diye sordum elindeki poşete bakarken. Kolunu omzumdan çekti. "Poğaça aldım. Nasıl sevdiğinizi bilmediğim için tüm çeşitlerden aldım."

Gülümseyip "Teşekkür ederim," dedim. Poşeti ondan aldığımda tamamen Rüzgar'a odaklandı. Salondaki koltuğa oturup onu da dizine oturtu. 

"Ne zaman başladı konuşmaya?" Onları bırakıp mutfağa giderken "Dün," dedim. İçeriden sesleri geliyordu. Emir, Rüzgar'ı konuşturmak için sorular sorarken Rüzgar da kısa cevaplar veriyordu. Poğaçaları tabağa koyup geri döndüm.

"E hadi sofraya sonra konuşursunuz," dememle Emir onu kucağından indirdi. "Önce bir ellerimi yıkayayım," dedi Emir.

"Lavabo şu tarafta," deyip sağımı işaret ettiğimde kaşlarını kaldırıp indirdi. "Gelip göstersen mi acaba?" 

"Ben göstereyim mi?" Rüzgar yerine oturmadan sorunca Emir duraksadı. "Yok aslanım, anne gösterir. Sen otur," dedi. Bana da kaş göz yaparak peşinden gelmemi işaret ettiğinde onu bekletmeden başımı salladım. 

Önden ben yürürken Emir hemen arkamdaydı. Salondan çıkıp koridora geçince karnıma dolanan bir kol beni hızla geriye çekti. Sırtım Emir'in göğsüne çarparken dudaklarım yukarı kıvrıldı. Başını omzumun üzerinden uzatıp yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. 

"Ne yapıyorsun acaba?" derken kollarının arasında ona dönmeye çalıştım. Karnımdaki eli bu sefer belime kayarken aramızda küçücük mesafe vardı. Yeşil gözleri gözlerimle dudaklarımın arasında gidip gelirken "Rakibimi yenmeye çalışıyorum," dedi. Dün geceki mesajıma takıldığını anladığımda güldüm.

"Beni böyle etkileyemezsin yalnız," dedim yakınlığımızı işaret ederek. Biraz daha yaklaştı bana. Göğsüm göğsüne çarparken uzun boyu yüzünden başını aşağı eğdi. Yüzünü yüzüme yaslayınca kısa sakalları tenime batmıştı. "Diyorsun?"

"Diyorum."

Dudaklarını yanağım boyunca kaydırıp kulağıma yaklaştı. "Etkilenmiyorsun yani?" 

Tabii ki etkileniyorum ama bunu söylemeye ne gerek var?

Cıkladığımda benden ayrılmak yerine dudak kenarımdan öptü. "Emin misin?" 

Kendimi tutamayıp güldüm bu çabası karşısında. Acaba aslında kalbimin neredeyse yerinden çıkacak gibi attığını bilse ne yapardı?

Ellerimi ensesinde birleştirip onu kendime çektim. Dudaklarına kısa bir öpücük kondurup geri çekildim. "Lavabo şurada," deyip sağ taraftaki kapıyı gösterdim. O şaşkınlıkla bana bakarken öpücük atıp eş zamanlı olarak göz kırptım ve sevgilimi şaşkınlığı ile baş başa bırakıp salona geri  döndüm.

Rüzgar masanın arkasında sessizce oturup bizi bekliyordu. Arkasından yaklaşıp yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Tepesinden öptüğümde kıkırdadı. Bir süre sonra Emir geri döndü ve çayları doldurduktan sonra hepimiz  yerlerimize oturduk. Ben Rüzgar'ın tabağını kahvaltılıklar ile doldururken Emir de onun çayına şeker döküp karıştırıyordu.

Kahvaltı genel olarak Emir'in Rüzgar'ı konuşturma çabaları ile geçse de çok güzeldi. Dün Esra ile izledikleri winx perilerinden bahsediyordu Rüzgar Emir'e. 

"Ne olduklarını bilmiyorum," dedi. "Uçan bir sürü kanatlı kızlar vardı. Ben sevmedim onları."

"Sevmediysen neden izlemeye devam ettin?" diye sordu Emir. "Başka bir şeyi izleseydin ya."

"Ama Esra onları izlemek istiyordu," dediğinde Emir'in kaşları havalandı. Gözlerini bana çevirince gülecek gibi olmuştu. Sakalını sıvazlayıp başını salladı. 

"Zeki çocuk. Kadınlarla inatlaşmaması gerektiğini bu yaşında anlamış."

Gözlerim kısılırken "Bıkmış gibi konuştun," dedim. Gülüşü büyüdü. Bunu söyleyeceğimi bekliyor gibi keyiflenmişti. "Asla," diyerek ellerini havaya kaldırdı. Yine inatlaşmaktan kaçmıştı.

"Benim oğlum ince düşünceli bir kere. Kızları üzmez o," deyip Rüzgar'ın saçlarını okşadığımda gülümsedi.

"Bir ara Enes ile tanıştıralım da onu da adam etsin. Gazel ile uğraşıp duruyor," dedi Emir ve mırıldar gibi ekledi. "Gazel de az değil ya neyse."

"Onlar kim?" Rüzgar çatalındaki salatalıktan küçük bir ısırık alırken sordu.

"Benim yeğenlerim. Enes senden 1 yaş, Gazel de 2 yaş büyük. Tanışmak ister misin onlarla?"

Rüzgar onay almak ister gibi yüzüme bakarken kendimi geri çektim. Ellerimi hafifçe iki yana açarak kararı ona bıraktığımı gösterdim. Bazı şeylerde benden izin alması hoşuma gitse de her şey için bu geçerli olmamalıydı. Yeri geldiğinde kendi kararlarını kendisi vermeliydi.

"Olur," dedi Rüzgar başını sallayarak.

Kahvaltıdan sonra ikisini koltuğa gönderip masayı kendim topladım. Tabakları mutfağa götürürken Emir Rüzgar'a Enes'ten bahsediyordu. Onun Emir'in başına açtıklarını dinleyen Rüzgar'ın kahkahaları evi sarmıştı. Ben de onlarla birlikte gülerken toplama işime devam ediyordum. Son tabakları da mutfağa götürdükten sonra kahvaltılıkları dolaba yerleştirdim.

Aradan birkaç dakika geçmiştiki Emir'in sesini duydum. "Feride!"

Elimdeki tabağı tezgaha bırakıp telaşla salona döndüm. "Ne oldu?" Onları biraz önce bıraktığım yerde buldum. İkisi de iyiydi fakat artık gülmüyordular. Rüzgar'ın gözleri dolu doluydu. Emir ise kaşları çatılmış bir şekilde bana bakıyordu.

"Sorun ne?" dedim Rüzgar'ı kucağıma alırken.

"Rüzgar neden bahsediyor?" diye sordu Emir boğuk çıkan sesiyle.

Rüzgar'ın yüzüne baktım sorgulayarak. Anlamıyordum. 

"Ne?"

Emir hızla yerinden kalkıp önümde dikildi. Derin bir nefes alıp "Sana kim tokat attı?" diye sordu. Gözlerim büyürken Rüzgar'a baktım. Ah be oğlum, şimdi söylemenin sırası mıydı? Ben ikimiz yalnız olduğumuzda sakin bir şekilde konuşacaktım onunla.

Rüzgar'ı yere bırakıp "Hadi sen bahçede oyna, biz Emir'le biraz konuşalım anneciğim," dediğimde başını sallayıp evden çıktı. 

"Evet?"

"Berkay," dediğimde gözleri kısıldı. Boynundaki damarlar belirginleşirken yeşilleri koyulaşmıştı. Burnum kemerini sıkıp derin bir nefes aldı.

"Berkay sana vurdu öyle mi?" Her kelimesine tek tek bastırdığı cümlesi kulaklarıma ulaştığında ürkmedim desem yalan olur. Dudak içimi ısırıp başımı salladım.

"Sen bunu bana şimdi mi söylüyorsun?"

"Kahvaltıyı mahv etmek istemedim."

"Feride..." diye tısladı. Ellerini saçlarından geçirip okkalı bir küfür savurdu Berkay'a. Endişeyle yutkundum. "Nasıl oldu?"

"Dün Rüzgar ile odası için alış verişe gitmiştik. O da oraya geldi, konuşmak istedi. Kabul etmedim, atıştık. O sırada oldu işte."

Yüzünü sıvazlayıp güldü. "Sırf onunla konuşmak istemiyor diye bir kadına şiddet gösteriyor," dedi sıktığı dişleri arasından. "Ve bu kadın sensin öyle mi?"

"Emir, tamam sakin ol," deyip onu tutmaya çalıştığımda öfkeyle bağırdı. "Nasıl sakin olayım Feride? Şu an kendimi nasıl zor tuttuğumu inan tahmin bile edemezsin."

"Anlıyorum seni ama ben kendim halledebilirim."

"O gün onun ağzını yüzünü dağıtacaktım. İçip kapınıza dayandığı gün gebertecektim onu." Beni duymuyor gibiydi. Sanki havaya konuşuyordum ya da sözlerim onu sakinleştirmek yerine öfkesini biraz daha alevlendiriyordu.

"Emir, mantıklı davranman gerek. Bak suçsuzken suçlu konumuna düşeriz. Ben halledeceğim diyorum. Hakla, hukukla halledeceğim."

"Başlarım hakka da hukuka da. Babası kurtarır o piçi."

Yüzüme dökülen saçlarımı arkaya itip Emir'in kolunu tuttum. "Bak, iyi bir avukat bulup cezasını alması için çalışacağım. Babası hiçbir şey yapamaz. Ama önce sen sakin ol lütfen."

"Olamıyorum, Feride," deyip boğuluyormuş gibi tişörtünün yakasını çekiştirdi. Elimden bir çırpıda kurtulup kapıya doğru yürümeye başladığında koşup önüne keçtim. Bedenimi kapıya siper ettiğimde "Çekil güzelim, seni kırmak istemiyorum," dedi. 

"O halde söylediklerimi dinle. Ben tek başıma halletmek istiyorum."

"Tamam, sen yine tek halledersin. Bırak ben de kendi bildiğimi yapayım."

"Emir, şiddet gören benim."

"Allah kahretsin sorun da zaten bu!" diye gürlediğinde irkildim. Ellerini saçları arasından geçirip kumral saçlarını çekiştirdi. Öfkeden elleri titriyordu. Onu daha önce hiç böyle sinirli görmemiştim ve bu kadar sinirli bir adam olduğunu da bilmiyordum. Öfkesini kolay kontrol altına alamıyordu sanırım.

"Sana nasıl dokunur o!?"

Beni kapıdan çekmeye çalıştığında kapı kolunu sıkıca tutarak ona engel oldum. "Sakinleşmeden hiçbir yere gidemezsin," deyip başımı meydan okur gibi kaldırdım. Yeşilleri öfkeyle bana bakarken bu öfkesinin bana olmadığını bilmek içimi bir nebze de olsa rahatlatıyordu. Yoksa tam şuraya düşüp bayılabilirdim.

"İstersem şu an seni oradan çekebilirim biliyorsun değil mi?" dediğinde haklılığı karşısında cevap veremdim. "O yüzden çekil hadi birtanem. Hadi güzelim."

"Eğer gidip ona bir şey yaparsan seninle konuşmam," dediğimde mümkünmüş gibi kaşları daha çok çatıldı.

"Bu kadar mı endişe ediyorsun o herifin zarar görmesinden?" Ses tonundaki hayal kırıklığı kalbimi acıtırken başımı hızla iki yana salladım. Kapıdan uzaklaşıp Emir'in önünde durdum. Yüzünü avuçlarımın arasına aldığımda başını arkaya çekerek ellerimden kurtulmaya çalıştı fakat tutuşumu sıklaştırarak buna izin vermedim. 

"Bana bak!" dedim gözlerini kaçırmasından öfkelenerek. Dudaklarını birbirine sıkıp gözlerime baktı. "Berkay benim zerre kadar bile umurumda değil. Ben sadece seni düşünüyorum. Senin ona bulaşmanı, onun yüzünden başına sorun açmanı istemiyorum. Öfkelisin, doğru düşünemiyorsun. Sonuçlarını düşünmeden bir şey yapabilirsin. Sakin kafayla oturup konuşalım. Bak ben avukatımla her şeyi halledeceğim. Zaten şiddet için onun ceza almasını isterken gidip de ona şiddet gösteremezsin. Ben onun cezalanmasını istiyorum Emir, senin değil."

Gözlerini kapattı, alnını alnıma yaslayıp acı çekiyormuş gibi ismimi fısıldadı. Elini kolunu bağladığımı biliyordum fakat başka çarem yoktu. Emir'i korumam gerekiyordu. Kollarımı ona sardığımla bunu bekliyormuş gibi belime doladı kollarını, yüzünü boynuma gömdü. Düzensiz nefesleri normale dönene kadar bırakmadım onu. Ara sıra saçlarına öpücük kondurdum. Bırakmak istemiyor gibi sıkıca sararken belimi, başını boynuma aitmiş gibi hiç kıpırdatmamıştı.

"Bu öncelikle benim meselem. Kendim başarmak istiyorum. Yapabileceğime inanıyorum. Lütfen bana engel olma Emir." Ondan ses gelmese de nefesini sıkıntıyla soluduğunu işittim. Parmaklarımı saçlarının arasında dolaştırdım. Biraz daha öyle kaldıktan sonra benden uzaklaştı. Alnıma bir buse kondurup yüzüme baktı. Daha sakin görünüyordu, eskisi gibi öfkeli bakmak yerine artık boş bakıyordu gözleri.

Derin bir nefes aldı. "Savaş," dedi düz bir sesle. "İyi bir avukat istiyorsan Savaş halleder."

"Gerçekten mi?"

Başını salladı. "Tanıdığım en iyi avukat. Hem şirketin avukatlarından biri, hem de benim özel avukatım. İyi iş çıkaracaktır."

"Harika olur, Emir."

"Tamam, ben konuşurum onla. Siz halledersiniz hakla mı hukukla mı ne haltsa işte." Hoşnutsuzca konuşmasına bir şey demedim. Zaten zor sakinleşmişti, tekrar alevlenmesi en son istediğim şey bile değildi. 

"Teşekkür ederim." 

Başını önemsizmiş gibi salladı. "Şirkete geçeyim ben. Geç kaldım," deyip saatine baktığında gözlerim kısıldı. "Gerçekten şirkete gideceksin değil mi?"

"Evet, Feride. Her ne kadar bunu hiç istemesem de o şerefsize bir şey yapmayacağım."

"İyi o zaman görüşürüz sonra."

"Görüşürüz," deyip kolunu belime sardı. Beni kendine çekip yanağımı öptükten sonra evden çıktı. Rüzgar dışarıda olduğu için ben de peşinden çıktım. Oğlumu salıncakta otururken bulduğumda gülümsedim. Başını aşağı eğmiş, sessizce parmaklarıyla oynuyordu. Emir arabasına binmeden önce adımlarını ona doğru çevirdi. Tam önünde yere çöküp başını yana eğerek yüzüne baktı. 

"Sen de ona vurdun mu?" diye sordu Rüzgar. Ağzım açık kalırken Emir'in afalladığını gördüm. Yutkunup başını iki yana salladı. "Asla," dedi nefesi kesiliyormuş gibi zorla. "Annene asla zarar vermem. Ben onu çok seviyorum, Rüzgar. Asla ona vurmam."

"Ama ona bağırdın. Duydum. Anneme kızdın sen."

"Hayır hayır," dedi Emir çaresizce. "Feride'ye değil başka birine kızdım ben. O yüzden bağırdım. Özür dilerim, seni korkutmak istemezdim."

Rüzgar dudaklarını büzüp kirpiklerinin altından Emir'e baktı. "Bir daha bağırma ama."

Gözlerim dolduğunda elimi yüzüme doğru salladım. Emir başını aşağı eğip yutkundu ve Rüzgar'ın saçlarından öptü. "Söz," diye mırıldandı. "Bir daha bağırmayacağım. Söz veriyorum."

Daha fazla orada duramayıp ayağa kalktı ve bahçeden çıkıp kapının önündeki arabasına bindi. Emir gittikten sonra Rüzgar ile konuşmuş, Emir'in bana zarar vermediğine ikna etmiştim onu. Biraz zor olsa da inanmıştı sonunda. 

Yurttan aradıklarında Rüzgar'ı geri götürmek zorunda kalmıştım. Bir hafta sonra tüm işlemler bitecekti ve ben onu tamamen yanıma alacaktım. Bu yüzden ayrılışımız o kadar da zor olmadı. Artık Rüzgar'a tam bir tarih vermiş ve o kadar gün geçtikten sonra her şeyin değişeceğini anlatmıştım.

Öğleden sonra Emir'in vasıtasıyla Savaş ile buluşma ayarlamıştım. Şirketimizin karşısındaki kafede onu beklerken ilk kez burada karşılaştığımızı hatırladım kendisi ile. Bizim şirkete gelmiştiler ve burada Feyza ile çarpışmıştı. Gülümseyip başımı iki yana sallayınca kapıda Savaş'ı gördüm. Onun da gözleri kısa süre içinde beni bulmuştu.

Masama yaklaşırken ayağa kalktım. "Merhaba," dedim elimi uzatırken. Hafifçe gülümseyip elimi sıktı. "Merhaba Feride hanım."

"Buyurun," deyip karşımdaki koltuğu gösterdim. Savaş koyu gri takımının düğmesini açıp karşıma otururken ben de geri yerime oturdum.

"Ne içersiniz?"

"Kahve olur," dedi. "Orta şekerli."

Garsondan ikimiz için de orta şekerli kahve istedikten sonra tamamen Savaş'a odaklandım. "Yardım edeceğiniz için şimdiden teşekkür ederim," dediğimde başını hafifçe eğdi. 

"Emir bey biraz bahsetti durumdan. Mümkünse sizden de dinlemek istiyorum. Tam olarak nasıl oldu?"

Savaş'a detaylı bir şekilde hepsini anlattığında bakışları boşluğa dalmıştı. 

"Bir şey yapılabilir mi? Cezası vardır değil mi?"

"Tabii var. Normalde ya 4 aydan 1 yıla kadar hapis cezası ya da para cezası uygulanabilir," dediğinde hemen itiraz ettim. "Para cezası olmasın. Para onun için hiçbir şey. Ben direkt Berkay Çağlar'ın ceza çekmesini istiyorum."

Derin bir nefes alıp başını salladı. "Soyadı yüzünden bunun biraz zor olacağını biliyorum ama..."

Cümlemi bitirmeme izin vermeden dudağının kenarıyla güldü. "Şimdiye kadar kaybettiğim dava olmadı Feride hanım," dedi kendinden emin bir şekilde arkasına yaslanırken. "Ayrıca kadınlara şiddet konusunda hassasım. Değil Çağlar, Karabağlı yapsa gözünün yaşına bakmam."

Sözleri beni rahatlatırken gülmeden edemedim. Tam Emir'e yakışan bir avukattı. Acilen böyle birini bulmalıydım. Belki de direkt Savaş ile birlikte çalışmaya başlayabilirdim.

"Size güveniyorum o halde," dedim kahvemden bir yudum alırken. 

"Güveninizin boşa çıkmayacağına emin olabilirsiniz." Eminim zaten. 

Bu sırada Savaş'ın telefonu çalmıştı. "Kusura bakmayın," deyip telefonunu cebinden çıkardı. "Buna bakmam gerek."

"Buyurun."

Masadan kalkıp biraz aralıda telefonu cevapladı. Telefonun diğer tarafındaki kişi bir şeyler söylediğinde kaşları çatılmıştı. Başını sallayıp telefonu cebine geri soktu. Morali bozulmuş bir şekilde masaya geri döndü.

"Feride hanım, kusura bakmayın fakat şu an çok acil bir işim çıktı. Gitmem gerek." Yüzü fazlasıyla endişeli göründüğünden beni de telaşlandırmıştı. "Bir sorun yok değil mi? Yardım edebileceğim bir şey varsa söyleyin lütfen."

Başını olumsuz anlamda iki yana sallasa da dudaklarının arasından "Emir bey," sözleri döküldü. Hızla kalktım yerimden. "Ne olmuş Emir'e?"

"Emir bey Berkay Çağlar ile kavga etmiş."


Merhaba🙃

Nasılsınız?

Bölümü nasıl buldunuz?

Rüzgar artık bol bol konuşacak.

Emir'in bugün yeni bir taraflıyla tanıştık. Sakin bir adam değil maalesef kendileri. 

Savaş da yeniden ekranlara döndü))

Bir sonraki bölümde görüşelim.

Sizi seviyorum💙


Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 81.3K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

703K 34.6K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
1.1M 75.1K 56
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
2.3M 141K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...