Barkınlar

By gaamzeyyy

974K 24.5K 23.3K

22 yıl... Belki yolun yarısıydı belki de her şeyin başlangıcı... 22 sene önce verilen yanlış kararlar, yapıla... More

karakter tanıtımı
bir
iki
üç
dört
beş
yedi

altı

34.2K 2.9K 2K
By gaamzeyyy


Medya: yavru Ege

Dipnot: Size bir süpriz hazırlıyorum. Bu nedenle pek fazla aktif değilim. Verdiğim geç cevaplar için kusura bakmayın <3

Dipnot2: Ayrıca bu bölümde bir abimizi sevmeye başlıyoruz ;)

*AYRİSDEN*

*3 gün sonra*

Aynadadan kendimi bir kez daha süzdüm. Siyah ve oldukça da rahattım yine.


Klasik siyah çantamı da sırtıma takıp evden çıktım. Metroya doğru yürümeye başladım. Bir elim çantamdayken hızlı yürümeye özen gösteriyordum.

Bu çanta... Düne kadar gerçek ailemden kalan tek şeydi benim için. Ama artık kanlı canlı bir şeyler daha bulmuştum.

Beni büyüten aile, beni çöpün kenarında bulduklarında pusetin yanında bu çanta ve üstünde bir not varmış.

'Senden özür dileriz Ayris... Bunu haketmedin... Ama her şeyin bir açıklaması var, lütfen zamanı gelince dinle...'

Cart curt şeyler işte...

Bunları öğrendiğimde 16 yaşındaydım. Daha doğrusu 17 yaşıma gireceğim o doğum günümde öğrenmiştim. Ailemin, yani beni büyüten insanların, öldüğü o gün...

Ne traji-komik değil mi? Aileniz doğum gününüzde ölüyor. Hem de...

Kafamı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Bunları düşünmenin ne yeri ne de zamanıydı.

Metroya binince köşelerde bir yere geçip demire tutundum. Dün gece nöbete kalmıştım. Sabaha karşı da Arda gelip ben devralırım demişti. Bende eve gelip bi duş alıp üstümü filan değişirmiştim. Ve şimdi yine hastaneye gidiyordum.

Çalan telefonumu çantanın fileli kısmından çıkarıp arayan kişiye baktım. 'Yavru' arıyordu.

Son günlerde her akşam aksatmadan en az bir saat mesajlaşıyorduk. Okulda yaptığı şeyleri, üzüldüğü, güldüğü her şeyi anlatıyordu ve ne yalan söyleyeyim bu acayip hoşuma gidiyordu.

Onu sevmeye başlamıştım.

"Noldu velet?" diyerek açtım telefonu. Kısık bir şekilde güldü.

"Ne yapıyorsun?" dedi gülerken. Kaşlarım havalandı. Şu bebeye bak.

"Ne yapacaksın ne yaptığımı? Ayrıca senin dersin yok mu? Nasıl arıyorsun lan beni?" dedim sorgulayıcı bir şekilde.

"Hani tenefüs diye bir şey var ya. Bunu unutacak kadar yaşlı değilsin bence." dedi. Gözlerimi devirdim.

"Bi de dalga geçiyor terbiyesiz." dedim ayıplarcasına.

"Olur olur yeriz yeriz." deyince bu defa kendimi tutamayıp güldüm.

"Niye aradın?" dedim duran metroyla kapıya ilerlerken.

"Akşam bir şeyler yapalım mı? Nöbetin yoksa ve istersen tabi." dedi. Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım.

Güzel olabilirdi. Bugün nöbetim yoktu ayrıca.

"Tamam olur. Ama abinler izin verir mi?" dedim metrodan inerken.

"Verirler verirler." dedi heyecanla. Tabi verirler anasını satayım. Ablasıyım sonuçta.

Yani ablasıyım değil mi?

"Tamam o zaman haberleşiriz. Sana iyi dersler velet." dedim ve beklemeden suratına kapattım.

Telefonumu ceketimin cebine koyacağım sırada tekrar çalmasıyla derin bir nefes aldım. Bu günlerde çok çalıyordu bu telefon.

Kayıtlı olmayan bir numaraydı. Meşgule atıp yolun karşısına geçtim. Metro durağının tam hastanenin karşısında olması... Galiba hayattaki tek şansım aga.

Yolun karşısına geçince telefonum tekrar çalınca bu defa derin bir nefes alıp açtım. Aynı zamanda hastanenin bahçesine giriyordum.

"Efendim?" dedim bıkkınca. Bir insan meşgule atıyorsa meşguldür değil mi? Niye arıyorsunuz ki bi daha?

"Ayris Öz ile mi görüşüyorum?" dedi bir kadın. Allahın cezası madem emin değilsin neden arıyorsun?

"Buyrun hanımefendi, benim." dedim ve hastanenin kapısından girdim.

"Bizim size bir teklifimiz vardı efendim." diyen kadınla kaşlarım havalandı.

Bana bu replikler çok tanıdık geliyordu sanki.

"Buyrun." dedim ve asansörün tuşuna basıp beklemeye başladım.

"Ayris, Savaş hocanın yanına gidiyorsan 203 de ki hastanın çağırdığını söyler misin?" deyip yanımdan geçen Hayat hemşireyi başımla onaylayıp, kulağımı tekrar telefona verdim.

"Ben Özel Aslan hastanesinden arıyorum Ayris Hanım. Eğer sizde isterseniz sizi uzman ekibimizle aynı kadroda görmek isteriz." diyen kadınla gözlerim sonuna kadar açıldı.

"Ne?" dedim şokla. Tam o sırada açılan asansör kapısından Deniz Hoca indi ve karşı karşıya geldik.

Ona başımla selam verip yan tarafa geçtim. Ama o da bir şeyler olduğunu anlamış olacak ki yanıma geldi hemen.

"Önümüzdeki 2 hafta boyunca bu teklifi düşünüp bize geri dönüş yaparsanız seviniriz." dedi kadın.

"Siz ciddi misiniz?" dedim çatılan kaşlarımla. Deniz Hocanın da kaşları çatılmıştı.

"Evet efendim. Detaylı bilgi almak için hastanemize uğrayabilirsiniz. İyi günler." dedi ve telefonu kapattı kadın.

Lan!

Yemin ediyorum çıldıracağım! Lan Aslan hastanesi!

"Kötü bir şey mi var Ayris?" diyen Deniz hocaya çevirdim bakışlarımı. Üstümdeki şoku atamadan kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Emin misin?" dedi tek kaşını kaldırıp. Hemen gözümü bir kaç defa kırpıştırıp kendime geldim. Mal mısın Ayris?

"Evet hocam." dedim gülümseyerek. İnanmadığını belli eden bir bakış atıp kafasını salladı.

"Biraz oturalım mı? Konuşuruz." dedi tedirgince. Ne konuşacaksın ki? Yalan söylemek istemediğini biliyordum ama yine de saklıyordu.

"Tabi hocam." dedim.

"Gel odama çıkalım." deyip asansörü çağırdı. Asansör durunca ikimizde bindik. Deniz Hoca 15. katın tuşuna basınca sessiz bir nefes verdim. Arkadaş nedir bu yüksekte oda sevdası?

Bu geçen 3 günde hiç bir şekilde onlardan biriyle, iş dışında iletişime geçmemiştim. Aynı şekilde Derinle de. Yalnızca Ardayla konuşuyorduk.

Ve ne yalan söyleyeyim gayet iyi anlaşmıştık. Baya fazla atışıyorduk ama en azından iyi biriydi ve birbirimizi kırmıyorduk bazılarının aksine.

Asansör durunca ikimizde sessizce inip Deniz hocanın odasına yürümeye başladık. Garip bir hava vardı. Gergin ve sakin.

Deniz hoca kapıyı açıp geçmem için kenara çekildi. Ben girincede kapıyı kapatıp, masanın önünde karşılıklı olan koltuklardan birine oturdu.

Bende karşısına oturdum hemen. Deniz hoca yüzüme bakmıyordu. Kollarını dizine yaslamış, öne eğilmiş bir şekilde bacaklarını sallıyordu.

"Bir sorun mu var hocam?" dedim. Baya baya stresli duruyordu. Gözlerini gözlerime çevirdi. O an göz renklerimizin aynı olduğunu farkettim.

"Bildiğini biliyorum Ayris..." dedi derin bir nefes verip.

Duyduğum şeyle donup kaldım. Ne?

Nasıl? Ulan ben bile bildiğimi yeni yeni idrak ederken sen nerden benim bildiğimi biliyorsun?

"Nasıl?" dedim kısık çıkan sesimle. Yüzünde buruk bir gülümseme oluştu.

"Biz nasıl belli ettiysek sende belli ediyorsun." dedi.

"Birden bire abime olan tavırların değişti. Sen saygısızlık yapacak bir kız değilsin. Hele aptal hiç değilsin. Abime verdiğin cevaplar, bize olan bakışlarının birden bire değişmesi her şeyi ortaya koyuyor. Eğer abim de mantıklı düşünebilseydi eminim ki o da farkederdi." dedi. Sesinin tonu hem yumuşak hem de titrekti.

Gözlerim dolarken kendime bir kaç küfür mırıldanıp gözlerimi duvara çevirdim. Siktirip gider misiniz göz yaşlarım?

"Özür dilerim..." dedi titrek sesiyle. Ciğerimi her ne kadar yaksada bir nefes alıp gözlerimi ona çevirdim.

Elleri titriyordu...

"Neden?" diye mırıldandım. Yüksek sesle konuşsam ağlardım anasını satayım.

"Sana söylemeliydik." dedi. Gözlerine baktım. Ve burukça gülümsedim.

"Ama söylemediniz. Pardon söylemenize izin vermedi değil mi?" dedim hafif yükselen sesimle. Deniz hoca derin bir nefes aldı.

"Nasıl davranması gerektiğini bilmiyor." dedi sıkıntıyla nefes verirken.

"Bahsettiğimiz kişinin 36 yaşında olduğu gerçeğinin farkında mısınız? Bir çocuk değil 36 yaşında bir adam!" dedim sert çıkan sesimle.

"Biliyorum biliyorum. Ama onu da anlamaya çalış. Annemler Ege daha 1 yaşındayken vefat ettiler. Hepimize abim baktı. Sonra bakması gereken, yanında olması gereken birisinin daha olduğunu öğrendi. Yaklaşık 5 ay önce senden haberimiz oldu Ayris. Hepimiz ilk öğrendiğimizde nasıl şoka girdik tahmin bile edemezsin. Ama abim... Cidden delirdi." dedi. Sesi aralarda titremişti.

Napim?

Bacağımı deli gibi sallarken tırnaklarımı avucuma geçirmiştim bile.

"O zaman biraz empati yapar mısınız hocam? Siz bile bu kadar etkilendiğinizi iddia ederken beni düşünür müsünüz?" dedim sona doğru sert çıkan sesimle.

Deniz hoca kafasıyla onayladı hemen beni. Ve oturduğu koltukta öne doğru geldi.

"Biliyorum. Tahmin bile edemeyiz." dedi sıkıntıyla.

"O zaman?" dedim sorarcasına.

"Ama lütfen sende biraz empati yap. Kolay değil Ayris. Abimin yerine koy kendini. Nasıl söyleyebilirdik?" dedi yumuşak sesiyle.

"Nasıl söylerdiniz bilmiyorum ama sizin söylemeniz gerekiyordu! Derinin değil!" diye bağırdım.

"Haklısın haklısın." dedi hızla. Tabi haklıyım.

"1 haftadır bu hastanedeyim. Bir haftadır yalana maruz kalıyorum. Ama ağzımı açmadım. Ve dua edin ben ağzımı hiç açmayayım." dedim net bir şekilde.

"Ayris..." dedi. Sesindeki acı belli oluyordu. Derin bir nefes aldım.

"Ve biliyor musunuz hocam?" deyip ayağa kalktım. Bakışları anında beni bulurken yüzündeki ifade kalbimin sıkışmasını sağlamıştı.

"Neyi?" diye sordu. Sahte bir gülümseme kondurdum yüzüme.

"Haksızlıktan nefret ederim. Ve asla haketmediğim yerde durmam." dedim ve kapıyı açıp dışarı çıktım.

"Bildiğimi bilmesinler. İyi günler." deyip kapıyı çektim ve hızla asansöre yürüdüm.

Asansöre binince aynadan kendime baktım. Göz rengimin açık olmasının dezavantajı olarak yine kızarmışlardı.

Ama üstümü başımı düzeltip yüzüme en sahici gülümsememi yerleştirdim. İşte en sevdiğim özelliğim. Duygusuz bir Ayris...

Asansör durunca hemen indim ve odaya girip üstümü değiştirdim. Ardından girdiğim hızla geri çıkıp tekrar asansöre binip 18. katın tuşuna bastım.

Aklımda yavaşça oluşan bir plan vardı. Ve eğer her şey istediğim gibi giderse sonunda mutlu olabilirdim. Ama bunun için biraz zamana ihtiyacım vardı.

Asansör durunca inip Savaş Barkının kapısına gittim. Derin bir nefes aldım ve kapıyı tıklattım. Kesinlikle bi gün aldığım bu derin nefesler yüzünden boğulup gidecektim, hadi hayırlısı.

İçerden gelen tok gir sesiyle kapıyı açıp içeri girdim ve yavaşça kapattım. Katil civcivimiz bilgisayarda bir şeyler yapıyordu.

"Hocam 203 de ki hasta sizi çağırıyormuş." deyip direkt konuya girince bakışları anında beni buldu.

"Tamam. Sen nasıl oldun?" dedi merakla. 3 gündür aynı soruyu sıkılmadan soruyordu.

"İyiyim, teşekkürler." dedim. Beni kafasıyla onayladı.

"Egeyle akşam bir şeyler yapacakmışsınız. Yani öyle söyledi." dedi gülümserken.

İnşallah dişlerin dökülürde, dişi siyaha boyanmış Serenay Sarıkaya gibi ortada gülerek gezersin Savaş Barkın, amin.

"Evet hocam. İstedi, bende kıramadım." dedim zoraki bir gülümsemeyle. Gülümsemesi büyüdü.

"İyi anlaşmışsınız. Seni sevmiş ve sürekli senden bahsediyor." dedi ayağa kalkarken. Masadaki telefonunu önlüğünün cebine koydu.

"Evet iyi anlaştık. Bazılarının aksine oldukça şeffaf ve masum." dedim. Sesim onların benimle konuştuğu zamanlarda yaptıkları gibi iğneleyiciydi.

"İyi anlaşmanıza sevindim." dedi. Onu kafamla onayladım ve birlikte odadan çıktık.

"Sen 562 ye bak. Deniz ve Derinin hastasıydı ama bugün acildeler onlar. Hasta dün gece atak geçirmiş. Görme ile ilgili sorunları çıktığını söylemiş." diyerek kısa bir açıklama yapan Savaş hocaya kafamı salladım.

Ansansöre binince ben 9. kata bastım, Savaş hoca ise 5. kata bastı.

"Gözlerin neden kırmızı?" dedi bana yandan bir bakış atarken. Sanane?

"Mevsimsel." dedim. Bana inanmadığını belli eden bir bakış attı.

Yemin ederim bu günlerde çok fazla günah point kasıyordum. Resmen yalancı olup çıktım.

Ah tabi bu konuda abilerimi geçemem.

"Ardayla anlaşabildiniz mi?" dedi direkt karşıya bakarken. Kaşlarım havalandı.

"Evet. Hatta bu hastanede en iyi anlaştığım kişi galiba." dedim sahte bir gülümsemeyle. Çenesi kasılırken ben duran asansörden indim.

Bir şey demeden uzaklaştım ve direkt 562 numaralı odayı aramaya başladım. Bu hastane niye bu kadar büyük?

Odayı bulunca tıklatıp içeri girdim. Yatakta yatan 40 lı yaşlarında bir kadın ve yanında oturan yine aynı yaşlarda bir adam vardı.

"Geçmiş olsun." deyip yatağın önünde ki hasta dosyasını açtım.

"Teşekkürler hanım kızım." dedi adam. Ona gülümseyip, dosyayı kapattım ve yatakta yatan kadının yanına gittim.

"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" dedim ve cebimdeki kalem feneri çıkarıp kadının gözüne baktım.

"Gözüm arada bi kör oluyor sanki kızım. Önce bulanıklaşıyor, sonra kararıyor." diyen kadınla kaşlarım çatıldı. Gözüne tuttuğum ışığa hiç bir şekilde tepki vermiyordu.

"Peki kol, bacak veya vücudunuzun herhangi bir yerinde uyuşma ve benzeri şeyler var mı?" diye sordum yerimde dikleşirken. Kadın gülümseyerek başını iki yana salladı.

"2 gün önce geldim bu hastaneye. Zaten vücudumdaki uyuşukluklar sebebiyle gelmiştik. Benimle ilgilenen ilk doktorun verdiği ilaçlar, uyuşukluklar için işe yaradı. Ama dün gece başıma bi ağrı girdi ve gözlerim birden bire gitti." dedi kadın.

Onu kafamla onayladım. Belirtiler hem felçe hem de MS hastalığının belirlilerine uyuyordu. Ama ayırt etmek zordu ve yanlış tedavi olayı kurtarılmayacak noktaya getirebilirdi.

"Ben Savaş hocayla konuşayım. Sizde kendini yormayın ve dinlenin. Bir şeye ihtiyacanız olursa haber verirsiniz. Tekrar geçmiş olsun." dedim ve onların teşekkürleri eşliğinde odadan çıktım.

Kesinlikle MR gerekiyordu. Ama bunun için Savaş hocanın onayını almam lazımdı.

Asansöre binip acile indim. Deniz hoca ve Derinde buradaydı. Onları es geçip bir hastayı kontrol eden Ardanın yanına gittim.

"Savaş hocayı gördün mü?" dedim. Kafasını bana çevirdi.

"Buradaydı. Gelir şimdi." dedi. Kafamı sallayıp onayladım.

"562 ye mi gittin sen?" dedi bakışlarını hastaya indirirken.

"Evet. MR izni almam gerekiyor." dedim. Anladım dercesine başını salladı ve önündeki hastaya ne yapması gerektiğini anlattı.

Savaş hoca acile girip Deniz hocaların yanına gidince bende hemen yanlarına gittim.

"Deniz akşama arteriovenöz malformasyon ameliyatına gireceğim. Nöbet sende." dedi Savaş hoca. Deniz hoca onu kafasıyla onayladı. Sonra yanlarında duran beni farkedince gözlerini kaçırdı.

Ben bu adama nasıl kızacaktım ki? Yapma şöyle şeyler dostum... Lütfen...

"Hocam." dedim ve bakışların bana dönmesini sağladım.

"562 de ki hastaya tehşis koymak için MR gerekiyor." dedim beklemeden.

"MR a gerek yok. Felç başlangıcıydı. Ben ilaç tedavisine başladım." dedi Derin hemen. Kaşlarım çatıldı.

"MR sonucu olmadan buna karar veremezsin." dedim net bir şekilde. Eğer MS hastasıysa, sonuç MR da belli olurdu ve dün başlayan görme sorunu bu hastalığın ilerlediğini işaret ediyordu.

"Bütün belirtiler buna işaretti." deyip omuz silkti. Salak mı bu kız?

"Aynı belirtiler MS hastalığı için de geçerli Derin." dedim net bir şekilde.

"Ayris MS hastalığı olma ihtimali %20, felç ise %70." dedi Derin nefesini verirken.

"Öyle bile olsa test yaptırmadan tedaviye başlayamazsın Derin." dedim. Kaşları çatıldı.

"Hasta benim hastam Ayris." dedi net bir ses tonuyla. Kaşlarım havaya kalktı.

"Bugün ben ilgilendim ama." dedim sorgulayıcı bir şekilde. Onun hastası bile olsa sadece tahminle tedaviye başlaması saçmalıktı.

"Bir daha ilgilenmezsin o zaman. Hasta benim ve ben tedaviyi başlattım bile." dedi. Kaşlarım çatıldı ve Savaş hocaya döndüm.

"Bir tahmin üzerinden tedaviye başlamış. Bunu yapamaz değil mi?" dedim. Savaş hoca gözlerime baktı ve önüne döndü.

"Hasta onun Ayris. Karışamayız." dedi. Kaşlarım daha da çatılırken tekrar Derine döndüm.

"Bende MS tedavisine başladım Derin. Hatta ilk dozu verdim bile." dedim kararlı çıkan sesimle. Onunda kaşları daha da fazla çatıldı.

Yalan söylüyordum. İlaç filan vermemiştim. Zaten MS hastalığı için belirli bir tedavi veya ilaçta yoktu.

Ama eğer yanılıyorsam bile o test yapılmalıydı. Bir can söz konusu. Tahminlere dayanarak hareket edemezdik. Etmemeliydik.

"Bunu nasıl yaparsın Ayris? İlaçlar reaksiyon gösterirse ne olacak?" dedi dehşetle.

"Bir hastanın hayatı söz konusu. O test yapılmalı." dedi yükselen sesimle. Deniz hoca ağzını bile açmıyordu.

"Ayris bunu yapmaya hakkın yoktu. Hasta onların. Ya Derinin de dediği gibi bi reaksiyon gösterirse ilaçlar?" dedi Savaş hoca hafif sertleşen sesiyle. Kaşları çatılmıştı.

"Hasta onların. Peki." dedim ve alayla güldüm. Ardından arkamı dönüp acilden çıktım.

Saçmalıyorlardı şu an!

.
.
.

"Ben çıkıyorum hocam." dedim hastayla ilgilenen Savaş hocaya. Bakışları bana döndü anında.

"Egenin yanına mı gidiyorsun?" dedi. Kafamla onayladım.

"Ek dersi varmış galiba. Yeni bitmiş. Okulda bekliyor beni." dedim. Kafasıyla onayladı.

"Tamam ben müdürüne senin alacağına dair haber veririm." dedi.

"İyi günler hocam." dedim ve tam arkamı döndüğüm sırada kolumu tuttu. Derin ve sessiz bir nefes alıp ona döndüm.

"Bugün ki olayda suçlu sendin. Ne olursa olsun hasta Derinin. Karışamayız." dedi. Ama konuşma tarzından bunları söylemek istemediği belliydi.

"Sorun değil hocam. Ama yaptığı şeyin çocukça olduğunun farkındasınızdır umarım." dedim kolumu elinden çekerken. Sıkıntıyla bir nefes verdi.

"Dediğim gibi hasta onun." dedi. Gülümsedim.

"Tekrar iyi günler hocam." dedim ve bir şey demesine izin vermeden yanından uzaklaştım.

Hepsi inek kafalıydı!

Tamam belki karışamazdım ama hata yapıyorlardı ve ben susamıyordum.

Elimdeki deri ceketimi üstüme giyip hastaneden çıktım. Saat 17:12 ydi. Hastanenin önünde duran taksilerden birisine binip, Egenin bana attığı konumu adama verdim.

Her şeyden uzaklaşıp, Yavruyla eğlenmek her şeye iyi gelecek gibiydi.

Ayrıca bu akşam düşünmem gereken bir çok şey var gibi duruyordu...

"Dünyanın sonuna doğmuşum. Ya da ölmüşüm de haberim yok..." diye mırıldandım kendi kendime...

.

.

.

.

Sellaammkkee

Nasılsınızz

Bölüm nasıldııı

Deniz ile olan yüzleşme??

Derin ile olan hasta tartışması??

Ayris vs Derin! ortalık çok kızışacak diğer bölümde şqozmwösmwbs

Ege ile buluşmalarıı? Yapmalarını istediğiniz bir şey varsa yazabilirsinizz

Ayrıca Savaşı pek fazla linçlemeyin, başka bir doktorun hastasına başka bir doktor karışamazmış .d

Ve son olarak Aslan Hastanesinden gelen teklif ŞWOAMSĞWNSÖZKAĞS

istediğiniz bir şey var mıı?

Kendinize iyi bakınn

Görüşürüzz


Continue Reading

You'll Also Like

650K 40.4K 45
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
102K 3.2K 38
Tamamlandı✔ Zelal: NE! Zelal: mesajlarıma görüldü attın demek! Zelal: demek mesajlarımı gördün ha... Zelal: demek o kadar kızın arasından benim mesaj...
3.3M 197K 51
Başak, askerdeki abisine saçma sapan mesajlar atıp eğlendiğini zannederken, telefonun ucundaki kişi gerçekten abisi miydi? Rastgele#1 {28.03.2023} Ge...
3.5M 76.3K 25
• Daddy issues • || Mardin'den Kaçış Serisi: I || * Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın k...