The Chariot • Bucky Barnes

By CikolataliUykum

13.9K 1.7K 2.7K

"Ölmek istemiyorsun, içindeki şeyi öldürmek istiyorsun." "Karanlıktan değil, karanlıktan çıkacak şeyden korku... More

Dark Horse
Castle In the Snow
I Did Something Bad
Warrior
Brooklyn Baby
Spirits
Survivor
Mademoiselle Noir
Nothing Breaks Like A Heart

No Darkness

830 141 194
By CikolataliUykum

Bölüm Şarkısı:
Broken Twin - No Darkness

Bu şarkının arka planında çalan piyano, Abertha'nın HYDRA'da iken çaldığı ve Bucky'nin habersizce onu dinlediği şarkı.
Medyadan açarak dinleyebilirsiniz🖤

╰☆╮

Bugün çiçekleri keseceğim,
Saatlerce yürüyeceğim.

Boşluk.

Abertha içinde bir boşluk hissediyordu. Kapkara, karanlık bir boşluk yıllarca yer edinmiş gibiydi. Artık oraya aitti. Yeri doldurulamazdı. Ya da o öyle sanıyordu. Çünkü Bucky onu öperken, boşluğu hissetmemişti bile. Sanki birkaç dakikalığına o boşluk bir ışıkla dolmuştu. Ve boşluk yerine, o ışığın verdiği hissiyatı sevmişti.

''Abertha?''

Abertha omzuna hissettiği el ile gözlerini kırpıştırdı.

''Efendim?''

''Sana sesleniyorum kaç seferdir. Vakit gelmiş.'' Hanna, onun için getirdiği ve bir süre önce bitirdiği kahve bardağını önünden aldı.

Abertha kafasını sallayarak onu onayladı ve aynadaki yansımasına son kez bakıp odasından çıktı. Sahneye ilerlediğinde kırmızı perdenin arkasındaki piyanonun başına oturdu. Bu akşam çalacağı şarkılar önceden belirlenmişti.

Ama onun içinden farklı bir şey çalmak geliyordu.

Kırmızı kalın perdeler iki yana açılırken sahne ışığı tepeden ona vurdu. Seyircilerden çıt bile çıkmazken, kollarını yavaşça kaldırıp parmaklarını tuşlara yerleştirdi. Gözlerini kapattı.

Koca salonda, sadece iki kişinin bildiği notalar piyanodan yükselirken, seyircilerin arasında oturan Bucky merakla onu izliyordu. Elbette çekip gitmemişti. Onu dinlemek ve izlemek istiyordu.

Ama yıllardır duymadığı o tanıdık melodi kulaklarına dolarken oturduğu koltukta dikleşti. İlk başta doğru duyup duymadığını anlayamadı. Emin olmak için dikkatlice dinlemeye devam etti.

Ama doğru duyuyordu işte.

Bu, o HYDRA'da iken ona dinlettirdikleri şarkıydı.

Çok iyi biliyordu çünkü bu melodileri kimi zaman yavaş, kimi zaman ise çok hızlı bir şekilde çalarken duymuşluğu vardı.

Ve güneş parlayacak,
Ve karanlık olmayacak.

Abertha sahnede olup onu izleyen o kadar insanı unutmuş gibiydi. Gözlerini kapattığı an sahne ile bağı kopmuştu. Tekrar HYDRA'daki o odadaydı. Kendine; bu odanın, içeriye esen rüzgarın ve kuş seslerinin gerçek olduğuna her zamanki gibi inandırmıştı.

Ama değildi.

Bunun farkındalığı ile kuş sesleri durdu, rüzgar esmeyi bıraktı. Odadaki her eşya bir bir yok olmaya başladı. Ta ki sadece piyano ile kendisi kalana dek. Piyano üzerinde dolaşan parmaklarının arasında siyah rengindeki güçlerini gördü.

Korkuyla gözlerini açtığında sahnede olduğunu fark etti. Hemen ellerine doğru baktı. Hiçbir şey yoktu, normaldi.

Kollarındaki uyuşukluk ve ensesinde hissettiği bir ürperme ile aniden ayağa kalktı. Seyirciler neler olduğunu anlamazken genç kadın onlara bakmadan hızlıca arkaya doğru koştu.

Sahne arkasında çalışan insanların arasından geçerken odasına girdi ve kapıyı kilitledi. Ellerini makyaj masasına yaslayıp aynaya baktığında önceki gibi yine gözlerini simsiyah gördü.

Senin boşluğunu
ışıkla dolduracağım,
Ve umut gibi görünüyor.

Bucky, oturduğu koltuktan kalkıp koşarcasına sahne arkasına geçmişti. Abertha'ya ait odaya yaklaştığında, insanların ona seslendiğini ve kapıya vurduklarını gördü.

''Ne oluyor?''

''İçeriden bir kırılma sesi geldi.'' dedi çalışanlardan biri.

''Kapıyı kıralım.'' Hanna'nın önerisi ile birkaç kişi onu onayladı.

''Ben iyiyim!'' Abertha'nın sonunda ses vermesiyle hepsi rahatladı. ''Gidin!'' diye yalvarırcasına konuşmasıyla Bucky daha çok endişelenmişti.

''Az önce çaldığı şarkı... daha önce de çalmış mıydı?'' diye sordu Bucky dalgınlıkla.

''Hayır. Sadece bir süre önce provada çaldığını gördüm.'' dedi Hanna. ''Yıllardır çalmadığını söylüyordu.''

''Abertha?'' Bucky onların arasından geçip kapının dibinde durdu. ''Benim, James.''

Senin boşluğunu
ışıkla dolduracağım,
Ve karanlık olmayacak.

Abertha, onun sesini duymasıyla kapıya yaklaştı. Gittiğini sanıyordu. Ama meğerse gitmemişti. Bir parçası onun gitmiş olmasını diledi. Hatta sonsuza kadar bir daha gelmemesini. Tüm kabuslar ve hisler Bucky onun karşısına çıktığından beri başlamıştı. Eğer o çekip giderse her şeyin de onunla birlikte gideceğini düşünüyordu.

Ama bir parçası da gitmemiş olduğu için mutluydu. Bucky'nin yanında kendini nasıl iyi hissettiğini biliyordu. James Bucky Barnes ona hem iyi, hem de nasıl kötü gelebilirdi?

''Kapıyı aç lütfen.''

Bucky tekrar konuştuğunda ilk önce yavaşça kilidi, ardından kapıyı açtı. İçeri sadece Bucky'nin girmesine izin verdi ve kapıdaki Hanna'ya iyi olduğunu, ona biraz zaman vermelerini istedi.

''İyi misin?'' Bucky ona bakıp fiziksel olarak iyi olup olmadığını kontrol etti. Makyaj aynası boydan boya kırılmıştı.

''İyiyim.''

''Ne oldu orada öyle?''

''Ben... HYDRA'da gibiydim. O odada.'' Abertha buz gibi olan ellerini birbirine sürttü. ''Her şey tek tek yol oldu. Sadece ben, piyano ve... güçlerim kalmıştık.'' Abertha sessizce mırıldandı, ''O şarkıyı çalmamalıydım..''

''O şarkıyı mı?'' Bucky fazla meraklı bir şekilde konuştu.

''Evet...'' Abertha makyaj masasının önündeki sandalyeye oturdu. ''...oradayken hep onu çalardım.''

Bucky ne diyeceğini bilemez iken dudaklarını araladı. Geri kapattı. Metal elini saçlarının arasından geçirdi. Tüm bu zaman boyunca her şeyi yanlış mı biliyordu? Duyduğu o piyano sesi Abertha'ya mı aitti hep?

''Ne oldu?'' diye sordu Abertha, onun bu garip tavrına karşı.

Bucky, onun önünde eğildi ve tek dizini yere yasladı. Abertha'nın soğuk ellerini tuttu. ''Bu şarkıyı oradayken hep duyardım, dinlerdim. En kötü hissettiğim anda o melodileri duymak beni o kadar iyi hissettirirdi ki... Birinin çaldığını bilmiyordum. Bana dinlettirdiklerini falan sanırdım. Şu ana kadar da hep öyle sanıyordum. Ama senmişsin.''

''Gerçekten mi?'' Abertha, böyle bir tesadüfe karşı Bucky kadar şaşırmıştı.

Aslında bu tesadüf olamayacak kadar tuhaftı. Kader olabilirdi. Kocaman, bomboş bir şehrin binlerce sokağından birinde denk gelmek gibiydi.

İkisi de sokağın birer ucunda duruyordu. Tam ortalarında bir sokak lambası vardı, ama sadece tek bir noktayı aydınlatıyordu. O sokağın iki ucundan yürümeye başlayıp aydınlık yerde buluşabilmeleri için karanlıktan geçmeleri gerekiyordu.

Belirsizliklerle ve karmaşayla dolu bir karanlıktı bu. İçinde, dönüp bir an olsun bakmak istemedikleri geçmişleri, kanları ellerinde olan masum insanların çığlıkları vardı.

Tam buluşacakları orta noktada bir ışık olduğunu görebiliyorlar, ama oraya ulaşabilmek için kendilerini tehlikeye atmaları gerekiyordu. Bu tehlike ise kendileriydi. Nasıl kendilerinden korkup kaçarken birbirlerini bulabilirlerdi ki? Mümkün müydü? İnsan böyle bir korku yaşarken kendini bile bulamazdı ki. Yavaş yavaş kendini de kaybetmeye başlardı.

Abertha ve Bucky, hiç konuşmadan birbirlerine bakıyorlardı. Parmak uçlarından başlayıp kalplerinin en derinliklerine kadar ulaşan karıncalanmalar birçok hissin çığlığı olabilirdi belki de. İkisi de çok iyi biliyordu ki, o geceden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

"Kadere inanır mısın, James?" diye sordu Abertha aniden.

"Kaderin hep kendini kandırmak olduğunu düşünürdüm." diye dürüstçe konuştu Bucky. "Ama bu tesadüf olamayacak kadar... ilginç." Gözleri bir anlığına kırılmış ayna parçalarına kaydı. ''Niye kırdın?''

Abertha'da kırık parçalara doğru baktı. Gözleri yaşlarla dolarken kendini tuttu.

''Onu gördüm.'' Bucky duyduğu şey ile kadına döndü. ''Simsiyah gözleri.''

Bucky, onun akmak için sabırsızca duran göz yaşlarına karşı üzüldü. ''Abertha...''

''Oraya dönmem gerek.'' Abertha kafasını sallayıp sandalyeden geri kalktı. Kalkarken de ellerini Bucky'den çekti. ''İnsanlar bekliyor, iyiyim ben.''

''Bunu...'' Bucky yere yasladığı dizini çekip kalkarken, eliyle kırık parçaları işaret etti. ''...konuşmalıyız. Kestirip atamazsın.''

''Şimdi değil.'' diye yalvarırcasına konuştu Abertha. Tek istediği bu geceyi bitirip, salonda onu dinlemeye gelmiş insanlara karşı olan sorumluluğunu yerine getirmek istiyordu. ''Daha sonra, lütfen.''

''Tamam.'' Bucky onu elbette zorlamayacaktı ama bu konuyu kesinlikle konuşacaklarını da ona belli etti. ''Eğer kendini iyi hissetmezsen senin için burada olacağım.''

Kader, zamanı gelmeden hiç okuyamayacağınız bir kitap gibidir. Herkese ait bir kitap vardır ve sonraki sayfayı okuyabilmek için sadece size ait zamanın gelmesini beklemeniz gerekir. Bu kitabınızın sadece bir yazarı vardır ve ondan başkası hikayenizi bilemez.

Kader belki de ipe bağlı olan bir uçurtmanın sağa sola savrulması gibiydi. En sonunda o rüzgara farkında olmadan teslim olur ve ipin ucu kaçardı. Onu o eşsiz gökyüzünde nereye götüreceğini, nelerle karşılaştıracağını bilemezdi.

Sadece ona ait olan zamanın gelmesini beklemesi gerekirdi.

Işıkta kaybolacağım
Bugün için
en azından deneyeceğim

╰☆╮

Continue Reading

You'll Also Like

99.1K 4K 32
Yabani evrenindeki çiftimiz Asi ve Alaz'ın hayatları farklı bir şekilde kesişeydi, mesela Asi, Soysalan Üniversitesi'ne bomba gibi düşseydi, nasıl ol...
491K 56.4K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
165K 18.5K 40
jeon jungkook en yakın arkadaşının amcasına aşık olmuştu.
53K 2.5K 15
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...