Barkınlar

By gaamzeyyy

974K 24.5K 23.3K

22 yıl... Belki yolun yarısıydı belki de her şeyin başlangıcı... 22 sene önce verilen yanlış kararlar, yapıla... More

karakter tanıtımı
iki
üç
dört
beş
altı
yedi

bir

54.8K 3.4K 4.3K
By gaamzeyyy


Tarihleri alalım hacılar;)

Medya: Ayris

*AYRİSDEN*

"Annan var ya anan! Selam söyle anana!" diye bağırıp penceremi sertçe kapattım.

"Allahın bok yolunda olan ineği! Sokuk puşt!" diye söylenip kendimi sinirle koltuğa attım.

Baykuş gözlü, ağzı don lastiği kadar geniş ve ultra dedikoducu olan manyak pencere başı dedikoducu teyzelerden birinin çocuğu balkonuma top atmıştı.

Ve tahmin edin ne oldu? Dolaba koymadan soğuması için tabakla balkon masasına koyduğum ıslak kekimin tam içine girdi!

Anası bilerek yaptırmadıysa bir bok bilmiyorum lan! O karıdan her şey beklenir.

Ayrıca ben o keki mezun olmamı kutlamak için kendime süpriz olarak yapmıştım!

Bir kek partisi bile yaptırmadılar!

Bir süprizi bile bana çok gördüler!

Bir Türk gencini daha çileden çıkarıp intihara sürüklediler!

Koltukta bacaklarımı ve kollarımı iki yana açıp tavanız izlemeye başladım.

Aklımda bok yoluna giden kekim vardı...

Sanki her şey yolundaymış gibi o da bok yoluna gitmişti...

Kapımın çalmasıyla ayağa kalktım ve bir elime kapının yanında duran sopayı alıp delikten dışarı baktım. Yemek sepeti kuryesiydi.

Aha geldi sevgilim...

Türkiyede yaşayan bir kız olarak elimdeki sopayı bırakmadan tedbirli bir şekilde kapıyı açtım.

Poşetleri alıp teşekkür ederek kapıyı kapattım ve kilitledim. Bu saatten sonra dışarı çıkmazdım. Zaten bana gelebilecek biriside yoktu.

Hemen poşetleri mutfak ve oturma odasını ayıran masaya koyup dolaptan kola çıkardım ve sandalyeye oturdum.

"Ah inek desenli kekim benim..." diyerek açtığım lahmacuna bir öpücük kondurdum.

Lahmacun ve Ayris arasındaki aşkı kimse anlayamazdı.

Bu aşk; sevgiydi, dostluktu, emekti...

Hemen kumandayı alıp televizyonu açtım. Yemek yerken bir şey izlemem gerekiyordu. Yoksa kankası okula gelmeyen biri gibi kendimi yıkık hissediyordum.

Youtubea bağlanıp bir süre video aradım. İzleyebileceğim bir video bulunca da hemen açıp, lahmacunaşkıma döndüm.

Walla 1 iskender, 2 sen lahmacuncum...

Ağzıma katladığım bir bütün lahmacunu sokup çiğnemeye çalıştım. Ama galiba fazla sıkıştırmış olacağım ki ağzımda döndüremedim bile.

Bunu yalnızca gerçek açlar bilir...

Ağzımdaki hareket ettiremeyince uğraşmayı bırakıp boşluğa odaklandım. Birden bire hayatı sorgulama modum açılmıştı.

22 yaşındaydım. 22 ulan 22. Ne ara ve hangi süre zarfında büyüdüğüme dair en ufak bir fikrim yoktu.

Eşek kadar olmuştum eşek sopası ben.

Ailem... Daha doğrusu ailem sandığım insanlar ölmeden kısa bir süre önce beni evlatlık aldıklarını söylemişlerdi. Ve ben 17 yaşımdayken vefat etmişlerdi.

Daha onlara neden bunu benden sakladıklarının hesabını soramadan da ölmüşlerdi. Ölümleri ise faciaydı...

Felaket...

Yalnız kaldığımda henüz 17 yaşındaydım. Daha ergen bir veletken eklenmiştim hayatın kara listesine...

1 yıla yakın yetimhanede kalmıştım. Sonra ise hem okul hem de part time bir işle hayatımı sürdürdüm.

Ve dün mezun olmuştum. O keklede bunu kutlayacaktım. Bak yine aklıma geldi...

Okula bazı sebeplerden dolayı erken başladığım için 22 yaşında okulum bitmişti. Yoksa daha beklemem gerekecekti.

O bazı sebepler ne mi? lq seviyem normal insanların bir tık üstündeydi ve algılarım gerektiğinden fazla açıktı.

Yani en azından 6 yaşında deliyim diye götürüldüğüm doktor bey amca öyle söylemişti. Bu sayede sınıf atlamıştım.

Her söylediğimde ego kastığım söyleniyor ama bu olay gerçekten yaşandı dostlar. Ben bu olayları yaşayan kızın beyniyle bizzat tanıştım...

Her neyse bunları bırakıp asıl olaya sevinebilir miyiz? Cerrah olacağım uleen!

Tabi daha önce uyuz bir doktorun yanında çömez bir asistan olmam gerekiyordu...

Hâlâ hiç bir hastaneye başvuru yapmamış olan masum bne, bu durumda oturup lahmacun partisi yapıyordum.

Cidden bazen kendimi anlayamıyorum. Teşekeler...

Ağzımda ki lahmacun artık ağzımı ağrıtmaya başlayınca pipeti ağzıma sokup bir fırt çektim. Yumuşayan lahmacunu hızla çiğneyip yuttum.

Ve iflah olmaz bir aç olduğum için ikinci lahmacunumun da tamamamını ağzıma soktum.

Ve yine çiğneyemedim...

Her ne kadar kafam bir milyon olsa da dışarda asla böyle değildim. Bir arkadaş ortamım veya konuştuğum kişiler yoktu.

Dediğim gibi 17 yaşında yalnız kalmış bir ergen vellettim. Tabi ergenliği hâlâ atlatamamıştım ama olsun.

Çocukluğumu yaşayamamıştım. Ve büyüdükten sonra da yanımda örnek alabileceğim bir yetişkin olmadığı için her şeyi kendimce yaşıyordum. 22 yaşında olmama rağmen yeri geldiğinde bir çocuk yeri geldiğinde 50 yaşında ki kimliğime bürünüyordum. Çünkü dediğim gibi etrafımda ne yapmamı ve nasıl davranmam gerektiğini belirleyecek, bana büyümem için yardım edecek kimse yoktu.

Bi tek kendim vardım.

Belki davranışlarım ergen, çocuk veya bebek gibiydi. Ama ergenken de, çocukken de, bebekken de o yaşlarımı yaşayamadığım için bu yaşımda kendimi frenlemiyordum. Nasıl istersemde öyle davranıyordum. Birilerinin beni yargılandığını ufacık bile sezsem direkt hayatımdan çıkartıyordum.

Zaten hayatımda kim vardı ki? Kapımı çalan kişilerin sadece aidatı almaya gelen kapıcı ve yemek sepeti kuryesi olduğu düşününce cevap ortaya çıkıyordu.

22 yaşında nasıl davranılır bilmiyordum. Hareketlerimin doğru veya yanlış olup olmadığını bilmediğim gibi. Bana bu hayata adapte olmama yardım edebilecek biri olmadığına göre kendi bildiğimi okumam gerekiyordu yine.

Çalan telefonumun müzik sesi kulaklarımı doldururken düşüncelerimden sıyrıldım. Zil sesim anında moodumu yükseltirken gülümsemeye çalışıtım. İbolipa...

Şarkıya içimden eşlik ederek orta sehpadaki telefonuma uçtum. Aynı zamanda ağzımdaki lahmacunu da çiğnemeye çalışıyordum.

Kayıtlı olmayan bir numarayaydı. Normalde açmazdım ama şu an meraktan ölmek için çok gencim...

Ağzımda ki lahmacunu yutmaya çalışırken büyük olduğu için boğazıma takıldı ve öksürmeye başladım. Ama telefon kapanmak üzere olduğu için hemen açtım.

"Aholoğ!" dedim öksürüğünü bastırıp. Aynı zamanda ağzımdaki lahmacunu da zorla yutmaya çalışıyordum.

"Huh." deyip derin bir nefes verdim. Karşı taraftan bir ses gelmeyince kaşlarım çatıldı. Kalktığım sandalyeye geri otururken boğazımı temizledim.

"Buyrun kimi aramıştınız?" dedim sakince. Telefonu kulağım ve omuzumun arasına sıkıştırıp, soğanı lahmacunun içine koyup 'insanlar gibi' sarmaya başladım.

"Ayris Öz ile mi görüşüyorum?" dedi bir ses. Kesinlikle tanımıyordum sesin sahibini.

Kaşlarım havaya kalktı. Ya tacizci, psikopat bir seri katilse? Ve beni ormandaki 31 bıçakla başlayan fantazilerine alet ederse?

"Neden soruyorsunuz beyefendi?" dedim lahmacunumu ağzıma sokarken. Telefonda konuşmamı umursamayıp çiğnemeye başladım.

"Ayris Öze bir teklifimiz var." dedi yine aynı ses. Galiba hoparlörde konuşuyordu. Çünkü sesi biraz boğuk ve geriden geliyordu.

"Ne teklifi?" dedim kolamdan bir yudum alıp.

"Özel Barkın Hastanesinde asistan doktorluk." dedi adam. Duyduğum şeyle gözlerim sonuna kadar açıldı ve ağzımdaki kolayı püskürttüm.

"Yok daha inek!" diye bir nida döküldü dudaklarımdan.

Birisi benimle taşak-ül talat- ı fitnat geçiyordu galiba.

"İyi misiniz Ayris Hanım?" diye sordu endişeli başka bir ses. Oha kaç kişiler bunlar?

"Bana bak kardeşim, espiri yaptığınızı farzederek sizi şu an ciddiye almıyorum. Ama biraz daha bu komiksiz espiriye devam ederseniz polise gideceğime dair şüpheniz olmasın." dedim sert bir şekilde.

Allah aşkına Barkın Hastanesinde beni kim ne yapsın. Türkiyenin en iyi hastaneler sıralamasında ilk 3 teydi. Ayrıca ben başvuru filanda yapmamıştım.

"Hayır efendim dalga geçmiyoruz. Müsaitseniz yarın görüşmeye gelebilirsiniz." dedi.

"Biliyor musunuz bende ineklerle oturup 5 çayı içecektim yarın. Kusura bakmayın programım dolu." dedim sahte bir hüzünle.

Lan gece gecede bana eğlence çıkmıştı aq! Çok iyi! Birileri yine beni arayıp ve yarın Acunun kızı olarak işe başla dese keşke...

Telefondan bir kıkırdama sesi geldi. Hemen ardından ise bir şaplak sesi ve inleme sesi doldurdu kulaklarımı.

Tövbest...

"Yarın saat sabah 9 sizin için uygunsa bekliyoruz. Savaş Barkın sizi bekliyor olacak." dedi ve suratıma kapandı telefon.

Telefona bir kaç saniye boş boş bakıp kahkahayı bastım. Savaş Barkın? Keşke biraz daha inandırıcı olsaydınız hacılar...

Lan Savaş Barkın anlatılana göre hastalarıyla bile adam akıllı konuşmuyormuş aq. Beni mi bekleyecekti bi de?

Komik walla.

Kendisi idollerimden birisi olur ayrıca. Ders çalışmaktan bıkmışken, onun başarılarını okuyup kendimi az gaza getirmemiştim.

Adam 36 yaşında olmasına rağmen asırlardır doktorluk yapan çoğu kişiye taş çıkartırdı. Zaten hastanesinin bu kadar başarılı olmasının nedeni de onun bu başarısı ve mükemmel ötesi doktor kadrosuydu.

Ayrıca anne ve babası genç bir yaşta ölmesine rağmen 4 kardeşine de onun babalık yaptığı söyleniyordu.

Nerden baksan kral adamdı yani.

Allah aşkına adamlar beni oraya hasta diye bile almazlardı. Bi de asistan olarak mı alacaklardı? Bi de bi de kendileri arayacaktı?

Tutmayın beni haykırarak gülmekten ölmek istiyorum!

Derin bir nefes alıp gülmemi kestim. Sonra da lahmacunumu yemeye devam ettim.

Sırf salak saçma bir şaka yüzünden lahmacunumu soğutamazdım.

Ay hepsi mi manyak olur bunların?

"Allahım sen konuyu biliyorsun, lütfen bana içinde inek çiftliği tapusu olan süpriz yumurta bulmayı nasip et, amin."

Yemek duamı edip yemeğimi yemeye devam ettim.

.
.
.

"İslama dön putperest pezevenk!" diye kulağımı dolduran alarm sesiyle koltuktan kalkıp mutfakta şarj olan telefonumun yanına uçtum.

Tam bir kaç adım kalmışken yerdeki paspasın kayması ve benim düşmemek için kolumu masaya dayamam bir oldu.

"Hassiktir!" diye bir nida döküldü dudaklarımdan. Lan kolum!

Ebem gözlerimin önüne geldi birden. Bana el haraketi çekti ve bağırdı. 'Ben seni doğurtmak için o kadar uğraştım gerizekalı! Sende git anca götü başı dağıt' dedi ayıplarcasına. Ona göz devirip gözlerimi açtım.

"Yandık Erkan yandıık!" diye bağırdım. Ama 1+1 evimde benden başka bir varlık olmadığı için bir dönüt alamamıştım.

Arkada hâlâ alarmım olan Sönmez Reyiz küfür ederken ayağa kalktım ve alarmı kapattım.

Gece telefonumu kendime en uzak yere koyuyordum ki sabah alarmı kapatmak için yerimden kalkayım ve uykum açılsın.

Zaten uykuyla aram yoktu. Tıp öğrencisi olarak günde sadece 2 saatlik uykuyla bile dinç olan birisiydim. Zaten uykuyu sevsemde bir şey değişmeyecekti. Doktor oldum lan doktor. Gecem gündüzüm olmayacaktı artık.

Saate baktım. 9 olmuştu. Kolumun ağrısıyla kendime bir küfür ettim.

Allah beyin ve zeka dağılırken ben hayali arkadaşım Mahmut abiyle evcilik oynuyordum sanırım.

Bugün erken uyanmamın sebebi kendimle biraz vakit geçirmek istememdi. Mezun olmuştum ve bu haftayı iş aramaktan uzak, eğlenerek, stressiz geçirmek istiyordun.

Normalde akşama kadar evde oturup dizi izlerdim ama çalışmaya başlarsam Allah bilir bi daha ne zaman eğlenebilecektim.

Eğlenmekten kastımın semt semt gezip yemek yemek olduğunu söylememe gerek yok sanırsam...

Odama geçip dolabımı açtım ve içinden bol gri bir eşofman, üstüne de siyah bana baya bol olan bir tişört giydim. Ayağıma da beyaz nikelarımı geçirdim mi tamamdım.

Tamam 22 yaşında olabilirdim ama ne demişler? Bir insan 7 sinde neyse 70 inde de odur. Ben kendimi bildim bileli rahatına düşkün bir insandım. Sırf büyüdüm diye etekleri ve elbiseleri sevecek ve giyeceğim diye bir şey yoktu.

Saçlarımı da açıp elimle düzelttim. Allahım maşallahım var lan! Tü tü tü maşallah bana.

Hemen en sevdiğim çantamı sırtıma taktım. Bu çanta benim sahip olduğum en değerli şeylerden biriydi. Anısı vardı.

Telefonumu da elime aldım ve ayakkabılarımı giyip evden dışarı çıktım.

Gündüzlerden nefret ediyordum. Gece insanıydım ben. Gündüz bir bok yapasım gelmezdi.

Binadan çıkıp metroya doğru yürümeye başladım. Bugün önüme ne gelirse yeme günüydü. Oh oh.

.
.
.

"Dayı buralarda bir yerde mideyci varmış? Biliyon mu yerini?" deyip kafamı çiğköfteciden içeri uzattım.

"Kızım şurdan sağa dön. Ana caddeye çık. Ordan da kime sorsan gösterir zaten." diyen dayıya gülümsedim.

"Eyvallah dayı." dedim ve dediği gibi sağa dönüp ana caddeye yürümeye başladım.

Saat 5 olmuştu ve ben saat sabah 10 dan beri dışarıdaydım. Bir sürü şey yemiştim. Artık mide fesatı geçirecek kıvama gelmiştim.

Ayrıca yiyip yiyip kilo almayanlardan da değildim ki anasını satayım. Her yediğimi 10 misliyle alıyordum resmen. Bu rahatlık nerden geliyorsa?

Ama Ekşi sözlükten okuduğum kadarıyla bu semtte bir mideyci varmış ve adamlar efsaneymiş. Bu da son olsun diyerek metroya ağladığım gibi buraya uçmuştum.

Midye... Mideyyy...

Karnım bir orduyu doyuracak şey yememe rağmen midey lafını duyunca guruldayınca yüzümü buruşturup etrafa baktım. Utanmazdım ama refleksel bir şeydi.

Gözümü etrafta gezdirirken gözüme takılan kalabalıkla kaşlarım çatıldı. Kaza filan mı olmuştu acaba?

Hızla kalabalığa doğru yürüdüm ve aralarından geçerek ortaya ulaştım. Maşallah bütün semt buraya doluşmuştu sanırım.

Yerde yatan 9 veya 10 yaşındaki çocuğu ve kafasından akan kanı görünce içimden bir kaç küfür mırıldandım.

Her kafadan bir ses çıkıyordu ve başında annesi olduğunu tahmin ettiğim bir kadın ağlıyordu.

"Ambulans gelene kadar bir şey olabilir. Hastaneye götürelim." diyerek bi adam çocuğun üstüne eğildi. Hemen adamı kolundan tutup çektim.

"Hareket ettiremeyiz." dedim ve çocuğun yanına çöküp nabzını kontrol ettim. Çok zayıftı.

"Ne oldu?" dedim kafamı ağlayan kadına çevirerek. Kadın daha da fazla ağlamaya başladı.

"Birden bire bayılıp düştü. Yere çarpınca da başı kanadı." dedi ağlayarak.

Bunun pek çok nedeni olabilirdi. Hemen başımı kalabalığa çevirdim. Bize merakla bakıyorlardı.

"Biriniz flaşınınızı açıp verir misiniz?" dedim sert bir şekilde. Öylece dik dik bakmaları sinir bozucuydu.

"Sen kimsin?" dedi daha yeni kolundan tutup çektiğim adam. Derin bir nefes aldım.

"Ben doktorum. Ve şimdi müsade ederseniz işimi yapmam gerekiyor. Biriniz verin şu telefonu!" dedim sonlara doğru sert ve sinirli çıkan sesimle.

Şu an bir doktor olmadığım için yaptığım her hamle bir cezaya sebebiyet verebilirdi ve yasaktı.

Her ne kadar doktor olarak işe başlamasam da benim görevim buydu. Ve bu durumda olan birisini elimden bir şeyler gelirken sırf yiyeceğim cezayı düşündüğüm için bırakıp gidemezdim.

Mesleki deformasyon dedikleri bu olsa gerek...

Bir kadın telefonunun flaşınını açıp uzattı. Hemen ışığı çocuğun araladığım gözlerine tuttum. Gözü kaymıştı.

Siktir!

"Büyük ihtimalle kas felçi geçiriyor." dedim telefonu yere koyarak. Annesi ağlamasını arttırırken kalabalıkta bir uğultu oluştu.

Yaşı çok küçüktü. Bünyesi zayıf olduğu içinde bayılmıştı. Eğer erişkin olsaydı şu an krize girmiş olurdu büyük ihtimalle.

"İki kişi bana yardım etsin." diyerek ayağa kalktım. Sırtımdaki çantam ağırlık yapınca hiç umursamadan rastgele bir yere fırlattım.

"Ne yapalım doktor hanım?" dedi gelen adamlardan birisi. Bi an adamın yüzüne döndürdüm bakışlarımı. Doktor hanım mı?

Tamam Ayris buna sonra sevinip halay çekebilirsin. Şimdi işine dön.

"Biriniz sağ biriniz sol ayağını havaya kaldırın. Sabit ve dik durduğundan emin olun. Ben hemen geliyorum." dedim ve kalabalıktan hızla çıkıp koşmaya başladım.

Daha yeni adres sorduğum çiğköfteciye koşarak girince herkes bana döndü.

"Bana acil bir yastık ve ip veya kemer gibi bir şey gerekiyor." dedim nefes nefese.

"Noldu kızım iyi misin?" diye sordu dayı.

"Dayı ben doktorum ve şu an hayati bir mesele var. Lütfen ben sana sonra parası neyse vereceğim." dedim hızla.

"Tamam sakin ol. Oğlum sen içerden ip filan getir." dedi bir çocuğa. Çocuk arka tarafa giderken dayı bana koltukların üstünde duran yastıklardan bir tanesini verdi.

Çocukta elinde kemerle dönünce hemen kaptım ve çıkıp koşmaya başladım yine.

"Teşekkürler. Mutlaka geleceğim!" diye bağırdım.

Kalabalığa yaklaşınca beni görenler yol açıp geçmemi sağladı. Ortaya ulaştığımda adamlar çocuğun ayağını tutuyordu ama çocuk benim bıraktığım pozisyonda değildi.

"Biz bacağını kaldırdıktan sonra yaklaşık 10 saniye titredi." dedi çocuğun bacağını tutan adamlardan biri. Kafamla onaylayıp yere çöktüm.

"Vücudu direnç gösteriyor. Olması olağan şeyler. Ambulans ne zaman gelirmiş?" dedim çocuğu yavaşça yan çevirirken.

"2 dakika içinde burda olur." dedi kalabalıktan birisi. Kafamla onaylayıp yastığı çocuğun beline kemerle sabitledim. Yan durursa kan akışı daha da kolaylaşırdı ve bu yastıkta sırt üstü dönmesini engelleyecekti.

Hemen ayağa kalkıp çocuğun diğer tarafına geçtim ve nabzını kontrol ettim. Düşüyordu.

Normalde hızlanması gerekiyordu. Bu da demek oluyor ki ilk belirtiler ortaya çıktığından bu yana baya zaman geçmişti.

Hemen yaralı başını kontrol ettim. Aynı zamanda bir elimde her ihtimale karşı sırtındaydı. Yarasında dikişlik bir şey yoktu. Sadece düşmenin etkisiyle sıyrılmış ve kanamıştı.

Kulağımı dolduran siren sesiyle etrafımızdaki kalabalık açılmaya başladı. Ben hâlâ çocuğun nabzını yoklarken sağlık çalışanları yanımıza gelmişti.

"Siz?" dedi adam elindeki sedyeyi yere indirerek. Elim çocuğun sırtında ki yastıktayken adama döndüm.

"Doktorum." dedim. Adam kafasını salladı.

"Durum nedir?" diye sordu.

"Büyük ihtimalle felç. Gözleri kaymış. Yaklaşık 10 saniye tremor yaşandı. Düşmenin etkisiyle başı yaralanmış ama kontrol ettim. Sorun yok. " dedim hızla. Kafasıyla onayladı beni.

|Tremor: Titreme. tşk. öd. bb.|

Çocuğu yavaşca yerden kaldırıp sedyeye yatırdık. Ben her ihtimale karşı yastığa destek veriyordum.

"Ben ilk müdahaleyi yaptım. Gerisi sizde." dedim çocuğu ambulansa bindirirken. Adam bana döndü.

"Sizinde gelmeniz iyi olur hocam." dedi. Hocam...

Bu özel bir andı. 6 yılın emeği vardı bu kelimde...

Ve bu kelimeyi hak edip edemeyeceğimi deli gibi merak ediyordum...

Bir şey demeden hemen ambulansın arkasına bindim. Bir kadın sağlık görevlisi vardı. Ön tarafa da çocuğun annesi binince ambulans hareket etmeye başladı.

Çocuğun sırtına destek vererek geçen hızlı bir 5 dakikanın ardından ambulans durdu. Galiba en yakın hastaneye gelmiştik.

Ambulansın kapıları hızla açılınca çocukla birlikte bende indim. Hastanenin adına bakınca bi an bi oha demek istesemde önüme döndüm.

Barkın hastanesindeydik.

Etrafımızı saran hemşirelerle içeri yürümeye başladık.

"Anlat." dedi doktor olduğunu tahmin ettiğim kişi. Sağlık çalışanı bana döndü.

"Hocam ilk müdahaleyi olay yerinde doktor hanım yapmış." dedi beni göstererek. Kendimi yalancı gibi hissettim bi an. Ama çokta yalan sayılmazdı.

Sonuçta bu hafta illa ki bir iş bulacaktım. Boşuna okul birincisi olarak bitirmemiştim okulu.

"Siz anlatın." dedi doktor bana bir bakış atarak. Olayı kısa bir şekilde özetledim. Kafasıyla beni onaylayıp diğerlerine döndü.

"Siz müşade odasına alın ben Savaş Hocayı çağırıyorum." diyerek yanımızdan ayrıldı doktor. Hemşireler çocuğu götürürken öylece durdum koridorda.

Bir tuhaf olmuştum. Staj yaparkende bir çok kişiyle ilgilenmiştik. Ama hepberaber. İlk defa kendi kendime bir şey yapmıştım.

Tabi sokakta düşen bi çocuğa pansuman, bayılan bi kadına da yardım etmiştim. Ama onlar bunun kadar büyük olaylar değildi.

Arkamdan gelen ağlama sesiyle daldığım yerden ayrılıp arkama döndüm. Çocuğun annesiydi.

"Oğlum nerede doktor hanım?" dedi ağlarken. İçim bi an cız etsede belli etmedim.

"Oğlunuzla ilgileniyorlar hanımefendi. İsterseniz tanıdık birilerine haber verin." dedim. Kadının ağlaması artarken yanlış bir şey mi dedim acaba diye düşündüm.

"Bizim kimsemiz yok." dedi kadın ağlarken. Olum...

"Gelin şöyle oturun." deyip bir sandalyeyi gösterdim. Kadın oturunca karşınında ki duvara yaslanıp kadını incelemeye başladım.

Ağlıyordu. Deli gibi. Sonuçta çocuğuydu. Annelik iç güdüsüydü bu.

Belkide annem yanımda olsaydı bana bir şey olduğunda o da böyle ağlayacaktı. Ama acı çektiğim zamanlarda annem yerine kendi yanımda yine ben vardım.

Dimdik tek başımaydım...

Gözlerim dolarken içimden kendime bir kaç küfür ettim. Hayatımın hiç bir anında yanımda olmayan insanlar için kendimi üzmem aptallıktı.

"Hocam ilk müdahaleyi yapan doktor hanım bu." diye kulağıma dolan sesle gözlerimi kadından çekip, sesin geldiği yöne çevirdim bakışlarımı.

Savaş Barkın...

Oha anasını!

Hemen dolu dolu olan gözlerimi elimin tersiyle sildim. Gözlerimi tekrar Savaş Barkına çevirdiğimde dumura uğramış gibi bana bakıyordu.

Bir süre o bana donmuş bir şekilde bakarken bundan sıkılsamda bir şey diyemedim. Acaba açıkta bir yerim mi vardı lan?

Neden öyle bakıyorsun be adam? Sen hayırdır yani?

"Savaş hocam!" diye çocuğun içinde olan odadan çıkan bir hemşire bağırdı. Anında hepimizin bakışı ona döndü.

"Acil gelmelisiniz." dedi hemşire hızla. Savaş Barkın bana döndü ve baktı. Gidip gitmemek arasında kalmış gibiydi.

"Bekle beni." dedi ve hızla içeri girdi. Diğer doktorda peşinden girerken ben şaşkınca arkalarından baktım.

Ben nalaka lan?

.

.

.

.

Sellammmkkee

Nasılsınızzz

İlk bölüm nasıldııı

Biraz kısa ama ilk bölümün günahı olsun o da grhtrkgrwlwgr

Ve anlatım bozuklukları için kusura bakmayın, daha Ayrisin kafasına tam olarak giremedim wşblwöçwfllb

Ayrisi sevdiniz mi? (kafa yapısını filan)

Acaba Savaş ne söyleyecek .d

Bu arada 10. sınıf öğrencisi olarak tıp bilgim ne kadarsa o kadar yazabilirim anca, yani hatalar ve saçmalamalar olabilir, şimdiden kusura bakmayın teblgebrbrbfelf

İstediğiniz bir şey var mıı

Kendinize iyi bakınnn

Görüşürüzzz

Continue Reading

You'll Also Like

536K 16.7K 25
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
435K 6.5K 19
''Sen benim kocam değilsin.'' diye bağırmıştım. Alphan ise dibime kadar girmiş gözlerimin içine bakarak'' Ben senin kocanım gerçek bu artık kabullen...
6.2M 270K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
192K 10.6K 37
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...