Revenge - Yoonmin

By batsuga

129K 10.6K 3.9K

''Onun için geliyorlar.'' | Clan Serisi - Ⅲ More

[1]
[2]
[3]
[4]
[5]
[6]
[7]
[8]
[9]
[10]
[11]
[12]
[13]
[14]
[15]
[16]
[17]
[18]
[19]
[20]
[21]
[22]
[23]
[24]
[25]
[26/1]
[26/2]
[Özel Bölüm]
Revenge is back!
[27]
[28]
[29]
[30]
[31]
[33]
[34]

[32]

754 70 51
By batsuga


-Jungkook-


''Sizler de kimsiniz?''

''Kim olduğumuzu biliyorsunuz.'' Hana eğilerek selam verdikten sonra ilerledi. Yaşlı adam uzun bir süre beni süzdükten sonra omuz silkerek işine geri dönmüştü.

''Liderin misafiri olsanız bile doğulular burada hoş karşılanmaz, dikkatli olmalısınız.''

''Bunun farkındayız.''

Benim aksime Hana halinden memnun görünüyordu. Burası Namjoon'un evini anımsatsa da bana çok farklı da hissettiriyordu. Bu adam bir hekimden çok şamana benziyordu. Belki de öyleydi.

Odayı incelemeye koyuldum. Rengini kaybetmiş perdelerden içeriye giren ışık yetersizdi. Etrafa asılmış bitkilerin ve garip nesnelerin yaydığı koku yüzünden hissettiğim rahatsızlık ikiye katlanmıştı. Yaşanılmaya uygun bir yer olmadığı açıktı, hele de bir hekim için.

''Peşinde ölüm meleğinin dolaştığı bir adamla gelmiş benden ne istiyorsunuz, genç hanım?''

Ölüm meleği dediği şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Güneydeki insanlar böyle şeylere mi inanıyordu?

''Cevabını bildiğiniz soruları soruyorsunuz. Eminim biz gelmeden önce haber verilmiştir size ki bu olmasa bile bizi gördünüz anda neler olduğunu anlayabilecek kadar akıllı bir şifacısınız, Bay Ak Gölge.''

Adam şaşkınlıkla bize döndüğünde Hana'ya dönmüştüm ben de. ''Onu tanıyor musun?''

''Elbette, o güneydeki en ünlü şaman.''

''Şaman mı?''

''O kelimeyi burada telaffuz etmeyin! Ben sıradan bir hekimim. Büyüyle işim olmaz!''

Haklı çıkmıştım. Her ne kadar yaşlı adam şaman olduğunu inkar etmişse de.

Hana beni sürekli şaşırtıyordu. Ama her zaman konuşma konusunda iyi değildi, bunu görebiliyordum. İnsanları kışkırtmaktan ve onları zor duruma düşürmekten zevk alacağının farkındaydım. Ama şu an ihtiyacımız olan son şeydi bu. Yardımına ihtiyacımız olduğu bir kişiyi sinirlendirmenin de doğru olmayacağının biliyordum. Bu yüzden, buradan kovulmadan önce buna son vermesi gerekiyordu.

''Ak Gölge. Adınız bu, değil mi?''

''Bu isimle anıldığım oldu. Sen de... ölen liderin piçi olmalısın. Çok zamandır gizleniyordun.''

Kim olduğumu bilmesi şaşırtıcı değildi. Yoongi burada olsaydı muhtemelen bana piç denilmesinden dolayı öfkelenirdi ama bu kelimeyi ilk kez duyuyor değildim. Ve haksız sayılmayacağı için de umursamıyordum. Ne de olsa liderin çoktan öldürülmüş olması gereken gayrimeşru çocuklarından biriydim.

''Sınırın ötesindekiler tarafından yaralandım.''

''Bu doğru değil.'' Adam oturduğu yerden kalkıp bana doğru yürüdü. Gördüğüm şamanlarla benzerliğinin olmadığı açıktı. Sakalları birbirine karışmıştı ve kıyafetleri kirliydi. Hekim olduğuna inanmak bile daha güçtü bu haliyle. ''Kaderi değiştirmek biz insanların işi değildir. Eğer yeltenirsen...'' Önümde durduğunda uzandı; refleksle geri çekilmek istemişsem de benden hızlı davranmıştı. ''başına bu gelir.'' Avuç içini göğsüme bastırdığında yakıcı bir sıcaklık hissetmeye başlamıştım. Ama kötü hissettirmedi. Aksine, rahatladığımı hissediyordum. ''Yardımımı istiyorsunuz ama dürüst değilsiniz.''

''Onu kurtarabilir misin?''

Göz ucuyla Hana'ya baktıktan sonra tekrar bana döndü. ''Daha önce böyle bir şeye rastlamadım. Bizden birini öldürmen bile senin için her şeyin sonu iken işi neden zorlaştırmaya çalıştın?''

''Sizden biri mi? Şaman olmadığını sanıyordum.'' Hana güldüğünde elini çekerek geri çekildi. Göz göze geldiğimizde omuz silkti, ''Ne var? Öyle söyledi.''

''Henüz kimse farkında değilken ayrılsanız iyi olur.''

Yaşlı adam masadan aldığı şişelerle birlikte tezgahın arkasına geçti. Varlığımızı umursamadığı açıktı. ''Bunu iyileştirmenizin bir yolu yok mu?'' dediğimde yalnızca omuz silkmekte yetinmişti. Başlarda ölme ihtimalim uzak gelse de durmaksızın hissettiğim acıyla bu fikre alışmaya başlamıştım. Ölmeye hazırdım ama bir hiç uğruna ölmeye niyetim yoktu.

''Bunu neden yapayım? İyileşip bizlere karşı savaşman için mi?''

''Klanınız bu savaşta tarafsızlığını koruyacak.'' Hana oturmak için bir sandalye çektikten sonra konuşmuştu. Az önceki neşesini kaybetmişse benziyordu. Yüzündeki alaycı ifade kaybolmuştu. ''Min Klanı yardımınızı unutmayacak.''

''İhtiyacım yok. Kirli ellerden bir şey dilemem.''

İnatçı bir adam olmalıydı. Söylediklerinin hiçbirine karşı çıkamazdım. Klanımız düşman kanıyla yıkanmış topraklar üzerinde hüküm sürüyordu. Ama değişmek için bir şansımız vardı. Yoongi vardı, Jimin vardı. Ve diğerleri. Yoongi klanımızın önceki liderlerine benzemiyordu. Hatalarımızdan ders alabilir ve yeni bir düzen kurabilirdi. Ve de Jimin. O da hiçbir lider eşine benzemiyordu. Her zaman şaşkın bir ifade ile dolaşsa da akıllıydı- henüz göstermemiş olsa bile. Sevgisi ile Yoongi'yi doğru tarafta tutmayı başarabilirdi. Taehyung için endişe etmiyor değildim ama o güçlüydü. Benden daha fazlasıydı. Güvende olduğu sürece ayrı olmamıza katlanabilirdim. Ayrılığımız ölümle gelmiş olsa dahi. En azından kendimi bu fikre ikna etmiştim. Olması gereken buysa, olmalıydı. Bu yüzden, değer verdiğim ve korumak istediğim insanların zarar görmesine izin veremezdim. Şanslarını ve geleceklerini onlardan almayacak ve kimsenin de almasına izin vermeyecektim.

''Min lideri şamanlardan nefret ediyordu. Bu hikayemizin başlangıcı.'' diye mırıldandım. ''Gücü artıyordu ve şamanlar tehlikede olduklarının farkındaydı.'' Öne doğru bir adım attım. Defterden, defterde yazanlardan bahsetmeye istekli olmasam da o adama ihtiyacım vardı. En azından klanım güvende olana dek. ''Bu yüzden güçlenen düşmanı durdurmak için eski zamanlardan kalma bir güce başvurdular.''

''Bu bilindik bir hikaye.''

''Hayır,'' dedi Hana. ''Kimse Min Klanı hakkında böyle bir hikayeyi dile getirmeye cesaret edemez.''

''Tabii onlardan birinin izni alınmamışsa.''

Adam elindekileri bırakarak bana döndü.

''Devam edin. Ne biliyorsunuz?''

''Bir grup şamanın düşmanı kontrol etmek için onu ve soyunu lanetlediğini biliyorum.'' dediğimde dudaklarının arasından kısık sesli bir inilti çıktı. ''Ama zaten siz bunu biliyorsunuz.'' Minhyuk'a ait olduğunu düşündüğüm eski bir defteri o gece bulmuştum. Bulunduğu yerden metrelerce uzağa bırakılmıştı. Sayfaları notlar ve çizimlerle doluydu. Artık kullanılmayan Doğu ve Güney dilleriyle yazışmıştı çoğu şey. Hepsi de Yoongi'de ortaya çıkan şeyle alakalıydı. Liderin kardeşi klandan uzakta geçirdiği zamanı boşa harcamamıştı.

''Şamanlar lideri kontrol etmek istediler; tasması olan bir köpeği kontrol eder gibi.''

Ak Gölge taburesine çökerken bir şey söylememişti.

''Ama ihanete uğradılar ve bu işe karışan herkes Min öfkesini tattı. Böyleyse lanet de diğer her şey gibi tarihe karıştı. Liderin klan topraklarından sürülen kardeşi ortaya çıkana dek.''

Hayatım boyunca bir Min olmak aklımın ucundan bile geçmemişti. Babam klan liderinin kardeşiydi ve savaşta ölmüştü. Bana öğretilen buydu. Annem olarak bildiğim kadını da çok geçmeden kaybetmiştim. Kimsesizdim ve liderin benden yalnızca birkaç yaş büyük oğlu tarafından korumaya alınmıştım. Önceleri nedenini merak eder ve onun yakınlığını yadırgamıştım. Sonraysa bu doğal gelmişti bana. Tek amacım güçlenmek ve sahip olduklarımı korumaktı. Ondan böyle öğrenmiştim. Ama ne olursa olsun Yoongi de bir Min'di. O kanı taşıyordu ve tarihe karışmış bir zamandan kalma lanet onu bulmuştu.

''Oh, ne havalı sözler!'' Kısa bir süreliğine de olsa Hana'nın uysal olabileceğini düşünmem hataydı. ''O olaydaki herkesin öldürüldüğünü söyledin, Jungkook. Öyleyse kim, nasıl bu hikayeyi biliyor?''

Ak Gölge cevap verdi. ''Lee Minhyuk.''

''İsim benzerliği mi? Bir insanın o kadar yaşaması mümkün değil.''

Doğruydu. Kulağa imkansız gibi gelse de odamın camından dışarıya baktığımda ölü olması gereken adamlardan oluşan bir birlik görebiliyordum.

''İmkansızın ne olduğunu bilemiyordum artık. Ama yaşayıp yaşamadığıyla ilgili kim bir şey söyledi?'' dediğimde Hana bir anda ayağa kalkarak bana doğru yürüdü. ''Sen kurnaz bir tilkisin! Bunca zamandır biliyor muydun? Nasıl bana söylemezsin! İlk duyan ben olmalıydım.''

''Sakinleş!''

Kolayca incinebilir duran narin bedeninin bu denli kuvvetli olacağını tahmin edemezdim. Buraya gelirken beni şaşırtmıştı, kabul ediyordum ama bu kadarını kimse beklemezdi. Belki de yaralı olduğum için güçlü geliyordu bana, kim bilir.

''Beni sallamayı kes! Acı çektiğimi görmüyor musun?''

''Ah, doğru!'' Dişlerini göstererek gülümsedi. ''En iyisi seni bırakayım da konuşmaya devam et. Nasılsa biz daha sonra da konuşabiliriz, değil mi?''

''Teşekkürler.'' Üzerimi düzelterek endişe ile bize bakan yaşlı adama döndüm. Duydukları yeterli olmalıydı. ''Şimdi bize yardım edecek misiniz?''

Kısa bir anda elini çenesine koyarak düşündü. O sırada Hana etrafı karıştırmaya başlamıştı, ben de en yakın tabureye çökmüştüm. Hana'nın peşine takılıp onca yolu aşmak akıllıca mıydı, hala bilmiyordum. Min Ordusu çoktan klan sınırlarından çıkmış olmalıydı. Planı değiştirilmediyse toprak yiyenler sayesinde ormanı geçeceklerdi ve o uğursuz ordu ilk darbeyi indirecekti güneylilere. Onlara güvenmenin doğru olmadığını biliyordum. Yapabilseydim hepsini yakar, küllerini mühürlerdim. Ama izin verilmemişti.

''Ne düşünüyorsun öyle? Korkunç gözüküyorsun.''

Hana'nın sesini duyduğumda irkilerek doğruldum. ''Dalmışım sadece. Ne istiyorsun?''

Eliyle yaşlı adamı işaret etti. ''Görünüşe göre yeteri kadar sürünüp kararını verdi. İşe koyulalım mı artık?''

Ak Gölge'ye döndü. ''Bir karara vardınız mı?''

''Bunu yalnızca topraklarım için yapıyorum. Doğu kalanlarıyla karşı karşıya gelmek her iki taraf içinde son olur. Ve sen genç adam... henüz ölmene gönlüm razı olmaz. Biraz zaman ver, bir yolunu bulacağım.''

İyileşecek miydim? Mümkün müydü ki bu? Bu yüzden buradaydım ama yine de tahmin edeceğimden daha farklı hissediyorsun.

''Bu harika!'' Hana öne çıkarak ellerini açtı. ''Beni hayal kırıklığına uğratmadınız. Tıpkı Ak Gölge'den beklenildiği gibi! Muhteşemsiniz.''

O an yaşlı adamın utandığına emindim. Genç bir kadından böyle cesurca iltifat almak onu şaşırtmış olmalıydı.

''O zaman işe koyulalım. Zamanımız yok ve yapacak çok fazla işimiz var.''

...

''Toprak yiyenler kördür ama çok iyi duyarlar. Bu yüzden yakınlarındayken sessiz olmaya özen göstermelisiniz.'' Minho ellerini arkasında bağlamış, yavaş adımlarla volta atıyordu. ''Görevleri çabucak bitecek olsa da tedbiri elden bırakmamak iyidir.''

Onu dikkatle dinleyen grup gülüşmeye başladığında Yoongi öksürerek sessizliği sağlamıştı. Hemen yanımda oturuyordu ve itiraf etmeliyim, bu çok dikkat dağıtıcıydı. Üzerinde resmi kıyafetleri vardı ve yorgun yüzüne rağmen hala çok yakışıklıydı. Lider eşi ve Park Klanı'ndan biri olarak, en azından Iseul şu an burada olmadığı için, diğerleri gibi dikkatle konuşulanları dinlemeliydim. Ama yapamıyordum.

''Bir sorun mu var?''

Yoongi'nin sesini duyduğumda hızlıca bakışlarımı Minho'ya çevirdim. Ona bakmış olduğumu fark etmiş olmalıydı. Fark etmemesi imkansızdı, değil mi?

''Hayır, hayır.''

''Emin misin?''

Gülümsemeye çalıştım. ''Elbette! İlk kez toprak yiyen göreceğim için heyecanlıyım sadece.''

Cevabım onu tatmin etmemişti; ince dudakları hafifçe kıvrılmıştı. ''Kötü bir yalancısın, Jimin-ah. Ama sorun değil, bunu da çok seviyorum.''

Rahat bir şekilde konuşuyordu ve ama bu sözleri duyan tek kişinin ben olduğuna emindim.

''Yalan söylemiyordum.'' dedim karşı çıkarak. ''Neden yalan söyleyeyim ki sana?''

''Yanakların kızardı.''

''Ne?''

Gülmeye başladığında ellerimi yanaklarıma bastırarak diğer tarafa döndüm. Birilerinin bizi izlediğine şüphem yoktu ve nasıl herkesin içinde benimle uğraşırdı?

''Neden bana bakmıyorsun? Hadi, af dilemeye hazırım.''

''Sen lidersin! Hiç değilse böyle şeyler söylerken gülme.''

Elini bacağıma koyduğunda istemsizce irkildim.

''Hala çok hassassın, Jimin-ah.''

Sen de iyi bir oyuncusun, her şeye rağmen.

''Dikkatinizi konuşmalara vermelisiniz, Bay Min.''

Gülmeye devam ederek başını salladı. Onu böyle görmek rahatlatıcıydı. Bu görüntüyü özleyecektim.

''Sözleriniz benim için bir emirdir, sevgili eşim.''

Ona karşı kazanmam imkansızdı. Hile yapmadığım sürece. Ama şimdi yapamayacağımı biliyordum. Herkes ciddiyetle Minho'yu dinlerken Yoongi'yle böyle şeyler yapmak suçluluk hissetmemi sağlardı.

''İyi çocuk.'' Bacağımdaki elini sıkıca tutarak Minho'ya döndüm. Bakmasam bile gülümseye devam ettiğini biliyordum. Yan tarafım yaydığı sıcaklıktan alev almaya başlamış olabilirdi.

''Ve böylece ilk saldıran biz olacağız. Klan orduları sınırlarına ulaşmadan onları-''

''Efendi Jung'un emrindeki savaşçılar ön safta olmasını mantıklı bulmuyorum.'' Kalabalıktan bir ses, Minho'nun sözünü keserek konuşmaya atıldı. ''Onlara güvenebileceğimize dair bir kanıtımız bile yok.''

Adam konuşmaya devam ettiğinde Yoongi'nin gülümsemesi kaybolmuş, ifadesi donuklaşmıştı.

''Ne demek istiyorsunuz?'' diye sordu Minho. Konuşmadan önce göz ucuyla Yoongi'yi baktığını fark etmiştim. Toplantıyı o yönetiyordu ve bu yüzden adamın konuşmak için Yoongi'den izin almasına gerek yoktu. Ama Minho'nun sözü kesilmişti.

''Ölüler faydalı olsaydı ölülerimizi gömmez ya da yakmazdık.''

''Komutan Sung'a katılıyorum.'' Kalabalığın diğer yanından başka bir ses daha duyuldu. ''Yok ettiğimiz bir klanın savaşçıları bizim tarafımızda olamaz.''

''Beyler,'' Minho hafifçe öksürerek boğazını temizledi. Az önceki neşeli halinden eser yoktu. Gerildiği belliydi. ''Öncelikle sessiz ve saygılı olalım.''

''Şamanlar yüzünden her şey! Onlar olmasaydı ne liderimiz hastanacak ne de ölüler ortaya çıkacaktı!''

''Şamanlarla işbirliği yapmayacağız!''

Sesler yükselmeye devam ediyordu. Minho iç çekerek burun kemerini sıktı. Onun yetenekli biri olduğunu biliyordum. Ama başka bir klanda, ait olmadığı bir topluluk karşısındaydı ve bu topluluk söyleyeceklerini dinlemeye istekli gözükmüyordu.
Taehyung ve diğer komutanların huzursuzluğu yüzünden anlaşılıyordu. Yoongi'nin ne zaman, nasıl tepki vereceğini merak ediyordum. Yavaşça kulağına fısıldadım. ''Bir şey yapacak mısın?''

''Hm, yapmalı mıyım?'' Gözleri kenetlenmiş ellerimizdeydi ama dikkatinin konuşmalarda olduğunu biliyordum. ''Elbette.'' dediğimde gülümsedi. Savaşçılarımız diğer klan savaşçılarıyla bir araya gelmek için ayrılmak üzereyken çıkacak bir çatışma iyi olmazdı. Farklı düşüncelerde olsalar bile böyle bir durumda liderlerinin emirlerine uyarak birlikte hareket etmeliydiler. Yeterince düşmanımız yok muydu zaten?

''Bay Min.'' Taehyung yanımıza geldiğinde eğilerek Yoongi'nin kulağına bir şeyler söyledi. Her ne söylediyse Yoongi'nin kıkırdamasına sebep olmuştu.

Ve etraf bir anda sessizleşmişti.

''Taehyung, bazen çok komik oluyorsun.'' Omuzunun üzerinden arkasındakilere baktı. Tamamen Yoongi'nin sorumluluğunda olan birlik oradaydı. Komutanlar çaprazımızda, diğer klan büyükleri yanda ve şamanlar ise tam karşımızda yer alıyordu.

''Kim bana karşı gelebilirdi ki?''

Taehyung ona ne demişti?

''Efendim, bu...''

''Babam kadar zalim biri değilim ama bu hafife alınacağım anlamına gelmiyor.'' Yerinden kalmadan önce elimin üzerine ufak bir öpücük bıraktı. ''Sevgili eşim, senin müdahale etmeni isteyecektim ama görünüşe göre isyan etmeye cüret gösterecek kadar akıllarını yitirmişler var aramızda.''

''İsyan mı?''

Elimi bırakarak yerinden kalktı. Herkes şaşkınlık ve endişe ile Yoongi'ye bakıyordu. Lider olmasından hoşnut olmayanların olduğunu biliyordum ama burada, böyle bir şeyin olacağına ihtimal veremezdim.

''Lider Min, ne demek istiyorsunuz?''

''Ne demek istediğimi iyi biliyorsunuz, Hyuk Woo.''

Hyuk Woo başını eğerek geriye çekildi. Ünlü bir savaşçının lideri tanıması ona bağlı olanların da lideri desteklemesi anlamına geliyordu. Bunu biliyorlardı.

''Savaş planı değiştirilmeyecek. Ölüler Ordusu, toprak yiyenlerin açtığı tünellerden Issız Orman'dan geçip düşmanı karşılayacak. Ve biz de bildiğimiz yoldan ilerleyeceğiz. Savaşçılarımı kaybetmektense ön saflara sürmeyi tercih ederim. Endişenizi anlıyorum ama canınız için sadakatinizi sürdürseniz iyi olur.''

''Emirlerinize sadık kalacağız, Lider Min.''

Kalabalıktan biri konuştuğunda diğerleri de mırıltılarla onu desteklemişti. İçlerinden memnun olmayanların olduğunu biliyordum. Yine de karşı çıkmaya cesaret edememişlerdi.

''Bu güzel. Taehyung, öncü birliklerin yola çıkmasını söyle.'' Taehyung başıyla onaylayarak hızla ortadan kayboldu. Hyun Woo ve hazırda bekleyen savaşçılara yerlerine dönmesi için eliyle işaret verdi. ''Bay Minho konuşmasına devam et, lütfen. Toprak yiyenlerden sonra eşimin önerisi olan planı bir kez daha duymak istiyorum. Umarım vaktiniz vardır.''

Gülümsediğinde şaman liderinin iç çekişini duymuştum. Herkes korku içindeyken liderin eğlenmesi korkutucuydu, kabul ediyordum.

Ve, durun bir saniye. Planı benim tanıtmamı mı istiyordu? Koca kalabalığın içinde? Bunu nasıl yapabilirdim?

''Ah, işlerin bitmesini istiyorum.''

''Yoongi, bunu yapamam.''

Arkasına yaşlandıran sonra kolunu sandalyeme yasladı. ''Neden yapamayasın? Bu senin fikrin.''

''Ufak bir şeydi. Herkese anlatacak kadar şey bilmiyorum. Dahası beni dinlemek istemeyenler olabilir.''

''Öyleyse kulaklarına veda etseler iyi olacak.''

"Yoongi!''

''Şaka yapıyorum.'' Diğer eliyle uzanarak saçlarımı karıştırdı. ''Burada olmadığımda herkes senin emrinde olacak. Kendine güven. İçinde sandığından daha fazlası var.''

Söylediklerinin içten olduğunu biliyordum. Ve haklı olduğunu da. O gittiğinde, gitmesi bile bir sorunken, burada ne yapacaktım?

''Toprak yiyenleri görme vakti!''

Minho'nun sesini duyduğumda sandalyemin sallanmaya başladığını hissettim. Deprem mi oluyordu?

''Neler oluyor?''

''Toprak yiyenler! Kadim tarihten kalma, yaşlı dostlarımız!'' Namjoon'un kahkahasını metreler öteden duyabilmiştim. Şamanlarla birlikte ayağa kalkarak Minho'nun yanında durdular.

"Sonunda eğlenebileceğim bir şeyler.''

''Deprem oluyor!''

''Ah, bu insanlar.''

Sarsıntı artarken Minho'nun çevresindeki toprağın kırılmaya başlamıştı. Ardından büyük bir gürültü duyuldu. Farkında olmadan çoktan Yoongi'nin kollarına atlamıştım bile. Daha önce görmediğim bir şeydi bu. Diğer tüm şeylerden daha farklı ve büyüktü. Ve de çirkin, evet.

İki devasa solucanı andıran toprak yiyenler gözüktüğünde insanların çığlıkları duyulmuştu. ''Birilerine gösteriş yapılacak bir şey olmadığını söylemiştim Namjoon'a.'' demişti Yoongi homurdanarak. ''Keyfimi kaçırdı.''

Keyfi bu yüzden mi kaçmıştı yani? Diğer tüm şeyler normalmiş gibi.

''Toplantıyı boşverip gidip sevişelim mi?''

''Yoongi!''

Ona kızmak için döndüğümde sevimli yüzüyle karşılaşmak pes etmem için yeterliydi. Kargaşayı fırsat bilerek dudaklarını hızlıca öptüm. ''Toplantının bitmesini bekleyeceğiz.''

Neşeyle başını salladı. ''Usluca eşimin konuşmasını bekleyeceğim.''

Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Zamansızlıkta bizden iyisi yoktu.

''Evet, evet. Muhteşem olduklarını biliyorum. Ama lütfen sessiz olun! Dediğimi unutmayın, onlar çok hassas canlılardır!''

Minho'nun söylediklerini umursayan kimsenin olduğunu sanmıyordum bile. Klan lideri bile başka şeylerle ilgileniyordu sonuçta. Onun için üzülmeye başlamıştım.

''Bırak onları yesinler.''

Namjoon ve Han Gyeom birbirlerine öldürücü bakışlar atarken Minho araya girmişti.

''Bay Min, gelip planı kısaca açıklar mısınız? Görünüşe göre fazlası için vaktimiz yok.''

Kısa bir anlığına Yoongi'ye dediğini düşünmüşsem de Yoongi'nin bakışlarından yanıldığımı anladım. Yoongi oturuşunu düzeltti. ''İyi şanslar, Bay Min.''

''Şansa ihtiyacım olmasaydı keşke.'' dedim yerimden kalkarken. O şeylerin yaklaşmamı beklemiyordu, değil mi?

''Bay Min, bu tarafa!''

Namjoon bağırdığında kendime yumruk atmak istemiştim. Neden göz kamaştıran bir görünüşe sahip olan eşimle sakince topraklarımızla ilgilenemiyorduk ki? Eşimin savaşçı bir klandan gelmesi değildi sorun elbette, her neyse.

''Hadi, insanlar size bakıyor.''

Bakmıyorlardı. Herkes toprak yiyenlere odaklanmıştı. Ve yine de, tavrımın onları etkileyeceğini biliyordum. Bu yüzden mideme giren krampları umursamadan mutlu ifadeleriyle beni bekleyen üçlüye ilerledim.

Yanlarına gittiğimde bağırdım. ''Lütfen sessizlik!''

Minho kulağıma eğildi, ''Duyduklarını sanmıyorum. Ben bile zar zor duyabildim seni.''

''Öyle mi, haha.''

Kızardığıma emindim. Gururla beni izleyen Yoongi'yi hayal kırıklığına uğratmak istemiyordum.

"Pekala," dedim. Bunu başarabilirim.

''Sessiz olun!''

Ve başarmıştım. Vay canına.

''Liderimiz ve diğer saygın misafirlerimizin, tıpkı sizler gibi burada olmasının sebebi bu canlılar.''

İleri gidersem beni durdururlar mıydı, bilmiyordum. Ama en azından Yoongi beni korurdu, şanslıydım.

''Bay Minho'nun uyarısını dikkate alın ve sessizce yerlerinize oturun. Toplantımızı bir an önce bitirip savaşçılarımızı uğurlamalıyız, değil mi?''

Kendimi zorlayarak gülümsedim.

''Uh,'' diye mırıldandı Namjoon. ''Yoongi kadar olmada da bu da çok çirkin!''

''Hey!''

''Üzgünüm, üzgünüm.''

İnsanların beni dinlediğine, ve sesimin kısılmadığına ya da saçmalamadığıma, sevinmiştim.

Herkesin güçlü olduğu konular farklıydı ve herkes güçlü de olmak zorunda değildi. Bunu biliyordum. Ve şu an, güçsüz olsam bile güçlü hissediyordum. Öyle göründüğümü de biliyordum. Rahatlamış ve mutlu olmuştum.

''Şimdi sizlere yola çıkan savaşçılarımızın uyacağı planı anlatacağım."





















- Aşk mı?
+ Aşk.
- Klan bu haldeyken?

Continue Reading

You'll Also Like

128K 14K 52
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
19.6K 861 30
Bu kitap Yabani dizisinin 28. bölümünden sonra ASLAZ cephesinde yaşanan olayları konu aldığım bir kitaptır. Görmek istediğimiz fakat tüm beklentileri...
359K 33K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
29.3K 3.7K 68
Hep aynı yıldıza bakarsan yolunu asla kaybetmezsin...