SİRİNA (Final Oldu)

By sevdaacet72

113K 7.9K 17.3K

Ben Sirina. Kaos ve büyünün elçisiyim. İntikam hırsının doğurduğu gücüm. Ve o gün, kara bulutları delip geçen... More

Giriş
1.Bölüm "Tendeki Yağmur İzi"
2.Bölüm "Düşüş ve Buluş"
3.Bölüm "WEROSİM"
4.Bölüm "ŞİŞLİK"
5.Bölüm "MÜTTEFİK"
6. Bölüm"Kayıp Ruhlar Mezarlığı"
7.Bölüm "Yaralı ve Dövme"
8. Bölüm "Karmakarışık Zihin"
9.Bölüm "ANKA KUŞU"
10. Bölüm "KEHANET"
11. Bölüm "KAN ve RÜYA"
12. Bölüm "KRALLIK"
13. Bölüm "Kırmızı Pelerinli Yediler"
14. Bölüm "Yedinin Laneti"
15. Bölüm "Ölümcül Arzu" +18
16. Bölüm "Kızıl ve Kanlı Ay"
17. Bölüm "Büyünün Anlamı"
18.Bölüm "Yokuş ve Gidişat"
19. Bölüm "Yıkım ve Sonu Hazırlama"
20. Bölüm "Acı ve Büyü Bozma"
21. Bölüm "Yaşam Uykusu"
22. Bölüm "Saklı Olanlar ve Saldırı"
23. Bölüm "Arayış ve Dönüşüm"
24. Bölüm "Tören ve Bağ" +18
25. Bölüm "Davet ve İstek"
26. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 1
27. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 2
28.Bölüm "Kaos ve Büyünün Elçisi"
29.Bölüm "Savaşa Hazırlık"
30.Bölüm "Altılı Kehanet"
31.Bölüm "Enkaz Altındakiler"
32.Bölüm "KAN BAĞI"
33.Bölüm "Kolye ve Açığa Çıkan Sırlar"
34.Bölüm "Küller ve Gelenler"
35.Bölüm "ANSIZIN"
36.Bölüm "Ölümün Çanları"
38.Bölüm "Sonlar ve Gelişler"
39.Bölüm "Yüreğimde Bitmeyen Sonlar, Final"
TEŞEKÜRLER♡
Sirina 2- ASMERA
Asmera 1. Bölüm
Asmera: 2. Bölüm
Asmera 3. Bölüm
Asmera 4. Bölüm
Asmera 5. Bölüm: Final.

37.Bölüm "Savaşın Ağırlığı"

627 108 412
By sevdaacet72

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın♡

Keyifli okumalar ♡

Ateş gözlü kahinler peşimde, werosim
Seni arıyorum, yoksun
Unuttun mu?
Sen benim avcımsın werosim.

Peşimde olmalarına da kızamıyorum,
Çünkü: biliyorum, werosim.
Ah, sevgilim.
Beni değil seni istiyorlar.

Bu yüzden Werosim, sevgilim
Senin gittiğin yönün tersine gidiyorum,
Kan ağlarken kalbim,
Sızlarken, elini sıkıca tutmak isteyen parmak uçlarıma rağmen
Werosim, acıyı bu kadar hissederken
Yokluğunun acısını taşırken,
Ölümünün acısını da taşıyamam.

Bu yüzden sevgilim,
Kavuşacağımız güne kadar, nefes al.

37. Bölüm: Savaşın Ağırlığı.

Yazar anlatımı ile:

Savaşın çanları ağır ağır çalarken birbirleri ile savaşan kişilerin aldığı ağır darbeler sonucu çıkan kan, kokusunu etrafa yayıp bir savaşın ortasında olduklarını gösteriyordu.

Gök, yapılan büyü ile grimsi bir renk alıp şimşekleri Driyanka Krallığının askerlerinin üstüne savururken her yer ölüm kokuyordu.

Savaş meydanı ölü bedenlerin ağırlığını taşıyordu. Etraf ölümün ağır kokusunu taşıyordu. Toprak kan kusuyordu. Her şeye rağmen savaşanlar göğüs kafeslerinin içinde kazanacaklarının umudunu taşıyordu. Her iki taraf içinde etraf fazlası ile kızışmıştı ve sıcak temaslar hiç bu kadar fazla olmamıştı.

Diriyanka Kralı sayıca üstündü ve bunu, yanından bir saniye olsun ayrılmayan Yedi sayesinde, çok iyi kullanıyordu. Yedi, kraldan daha çok kazanmayı istiyordu. Hırsı onun gözünü kör etmişti. Yedi, artık dönülmesi imkansız olan yolların sonundaydı. Yedi her ne kadar kralın yanında olsa da gözü kızıl büyücüyü arıyordu. İtiraf edemiyor olsa bile içten içe onu öldürebileceğinden az da olsa korkuyordu. Varlığını hissettiği bu korku onun daha fazla hırslanmasına sebep oluyordu ve bu sadece karşı tarafı daha çok zorluyordu.

Yedi eliyle yanına çağırdığı ikinci komutana kara bulutların yoğun olduğu alanı gösterdi.
"Oraya baskı uygulayın," dedi. Komutan, Yedi'nin gösterdiği alana bakıp korkuyla yutkundu.
"Efendim oraya gitmek öleceğine emin olmakla eş değer," dedi. Bu cümleleri duraklayarak söylemişti. Yedi başını hafifçe ona döndürdü. Zaten başına geçirdiği kırmızı pelerinin başlığı sayesinde yüzü gözükmüyordu.
"Eğer burada daha fazla dikilmeye devam edersen ölümün benim elimden olacak," demesi komutanın içinin buz tutmasına neden oldu. Eğer ölecekse bu Yedi'nin elinden olmamalıydı. Başıyla selam verip komuta ettiği askerlerin başına geçti. Arkasına dönüp askerlerine baktı. İçini kaplayan umutsuzluğa rağmen atını Yedi'nin gitmelerini istediği yere doğdu sürmeye başladı. Askerleriyle birlikte ölüme gittiğini bilmesine rağmen durmak ve düşünmek komutana daha korkunç geliyordu.

Yedi giden komutan ve askerlerine bakmayı kesip yeniden kara bulutların biriktiği yere baktı. Bulutlara doğru yükselen mor ışığı gördüğü an da içinden yanetler yağdırdı. Bu kadın nasıl bir büyü yapıyordu da bu kadar güçlü bir aura etrafa yayılabiliyordu?

"Bunlar da neyin nesi?" Yedi duymuş olduğu kralın sesi ile ona döndü. O da en az kral kadar neyin ne olduğunu merak ediyordu.
"Hiçbir fikrim yok ama sahaya bizim de inmemiz gerekiyor artık," deyip atını sürmeye başladı. Arkasından kral ve geri kalan beş müttefiği de gitmeye başladı.

Seranta Krallığının baş komutanı olarak savaşa katılan kraliçe kendisine ve askerlerine inanıyordu. Biliyordu, insanı ayakta tutan yegane şey inanç duygusuydu. Bunu kaybetmek istemese bile savaşa başladıkları an da inanç duygusunu git gide kaybetmeye başlıyordu.

Kraliçe elindeki kılıcı karşıdan hızla gelen kişinin karnına saplarken vakit kaybetmeden kılıcı çekip bir diğer düşman askerinin boynunu kesti. Ne kadar kişi öldürürse öldürsün sayıları azalmıyordu. Azalsa bile ölenlerin yerini dolduran başka askerler arkadan geliyordu. Kraliçe bulduğu küçük boşluk sayesinde şöyle bir etrafına baktı. Kolu kopsa bime savaşmaya devam eden, aldığı yaralar ağır olsa bile durmayan, elinden kılıcı düşmüş olsa bile çıplak elle savaşmaya çalışan askerlerine baktı. İçi acı ile burkulsa bile alması gereken kararı alıp,
"Yavaşça geriye çekilmeye başlayın," diye bağırdı. Bu bağırtılarına komutanlarının ve askerlerinin görebileceği şekilde el hareketleri de araya girmişti. Kraliçe geriye doğru yavaş yavaş yürümeye başlarken düşman askerlerini de öldürmeyi ihmal etmiyordu.

Askerler hendeğe kadar geldikleri zaman,
"Dikkatli bir şekilde geçin," diye bağıran ve uyaran kişileri dinlemeye çalıştılar. Hendekten dikkatli bir şekilde geçtikten sonra geriye dönüp hızla koşmaya başladılar. Büyücülerin olduğu konuma gelmeleri ile artık beraber savaşacaklardı.

Sirina kraliçe ile birlikte onlara doğru gelen askerlere baktı. Sayıları oldukça azalmıştı. Eğer böyle devam ederse bu savaşı ağır bir şekilde kaybedeceklerdi. Sirina etrafında uçuşan kartallara baktı. Arkasında onu korumak için dikilen kurtlara bir göz attı. Başını gri bulutlara doğru kaldırıp gözlerini yumdu. Bu yapacağı şey onlara kazanma şansı verebilirdi.

Ayakları yavaşça yerden kesilirken ellerini gökyüzüne doğru kaldırdı. Parmaklarının arasından çıkan mor ışık kartallara ve kurtlara doğru yavaş yavaş hareket etmeye başladı. İçinde taşıdığı gücün ağırlığını zihninde yankı yapan büyü sözlerinde hissediyordu. Büyü sözlerini dillendirmesine gerek yoktu. Sadece istiyor ve düşünüyor olması yeterliydi. Yumduğu gözlerini yavaşça açtı. Yaptığı büyü sayesinde kartallar ve kurtların formu büyümeye başlarken vesti solucanlarını geçen askerlerin sesini duydu. Kartallar ve kurtlar insanların üç katı büyüklüğünde olurken Sirina büyü yapmayı kesti. Ellerini yavaşça iki yanına indirirken yere değmeye başlayan ayakları ile derin bir nefes aldı.
"Çığlık atabildiğiniz kadar atın ve ölüme susayan gözleriniz doyana kadar bırakmayın!" diye bağırdı. Bu bağırtısını duyan birkaç kişi ona döndü. Zaten bu yaptığı büyünün yaydığı güç ve aurası çoğu kişinin ona dönmesine neden olmuştu.

Sirina'nın eliyle ileriyi göstermesi ile kartallar ve kurtlar saldırmaya başladı. Düşman askerler onların üstüne gelmeye başlayan devasa kurtları görmeleri ile geriye doğru koşmaları bir oldu. Unuttukları tek bir şey vardı: bir insan bir kurttan hızlı koşamazdı ve insanlar kartallar gibi uçamazlardı. Bu unuttukları şeyler zaten hatırlasalar bile öldükten sonra bir işe yaramayacaktı.

"Sirina gücünü fazla kullanıyorsun." Sirina yanında konuşan kişiye döndü. John'un endişeli yüzüne bakıp yorgun bir şekilde başını iki yana salladı.
"Önemli değil John. Bu savaşı kazanmak zorundayız." John buna karşılık olarak bir şeyler söylemek istese bile susmakla yetindi.

Yedi, askerlere saldırmaya başlayan devasa kurtlara ve kartallara bakınca yaşadığı şaşkınlık onu duraksattı. Bunu fark eden kırmızı pelerinli kişilerden biri,
"Efendim onları öldürmemezi isten misiniz?" Yedi buna cevap olarak hayır demek istiyordu. Çünkü biliyordu. Onlar birini öldürene kadar onlardan iki kişi ölecekti. Bu görüntü karşısında korkuya kapılan kral,
"Bu da soru mu çabuk onları öldürün," diye bağırdı. Yedi yanında korkuya kapılan ve bağıran krala baktı. Onu öldürmek istiyordu ama bunu savaştan sonra yapacaktı. Kralı dinleyen pelerinli beş adam kurtlara doğru koşmaya başladılar. Yedi, onun bir şey söylemesini bile beklemeyen adamlarına bakıp sinirle dişlerini sıktı. Bu adamlar ona bağlıydı ve yaptıkları her büyü onun da gücünün eksilmesine sebep oluyordu. Bu yüzden her zaman yaptığını yaptı, sadece kendisini düşündü. Sağ elini ileriye doğru uzattı. Parmaklarını birbirinden ayırabildiği kadar ayırıp,
"Benim olan sadece benimdir," diye fısıldadı. Bu sözlerinden sonra büyü yapmaya çalışsa bile yapamayan adamlar kurtların ve kartalların kurbanı oldu.

Yedi kralı arkasında bırakıp yürümeye başladı.
"Nereye gidiyorsun?" Arkasından bağıran kralı umursamadan yürümeye devam etti. Kral arkasından koşmaya başlarken ona yetişmeye çalışıyordu. Kral sürekli rahatlık ve bolluk içinde olduğu için buna ayak uydurmuştu. Sürekli yiyip içip oturmuştu. Bu yüzden fazlası ile büyüyen göbeğinden dolayı ayaklarını bile zor görüyordu. Böyle bir vucüda  sahipken yürümek onun için işkenceydi.
"Beni de bekle," diye yeniden bağırdı. Onu umursamayan Yedi'ye yetişmeye çalışmaya devam ediyordu. En sonunda yetiştiği adamın kolundan tutup nefes nefese bir şekilde kendisine çekti.
"Ben kralınım beni dinlemek zorundasın." Yedi kralın bu sözlerine o görmese bile alaycıl bir şekilde güldü.
"Benim kralım mı?" Sorusu ölümün soğuk rüzgârlarını estiriyordu. Bunu hissetmeyen kral elini göbeğinin üstüne koyup,
"Elbette senin kralın," dedi. Sesi öyle kendisinden emin ve güvenilir çıkmıştı ki, Yedi bir an bu kadar özgüvene nasıl sahip olmasına izin verdiğini düşündü.
"Öyle mi?" deyip belinden bir kılıç çıkarıp krala uzattı.
"Öyleyse alın bu kılıcı kralım ve cesurca savaşan askerleriniz gibi savaşın." Kral gözlerinde gizleyemediği bir korku ile kılıca bakıyordu. O savaşmayı neredeyse elli yıl önce bırakmıştı. O sadece emir verirdi bir başkası yapardı.

Yedi kralın hala uzattığı kılıcı tutmadığını fark edince kralın sağ elini tutup kılıcın başını tutmasını sağladı. Başka bir şey söyleme gereksinimi duymadan ileriye doğru yürümeye devam etti. Arkasından bağıran kralı duymuyordu bile. Yedi'nin şu an tek bir amacı vardı o da o kızıl büyücüyü öldürmekti. Bugün ya o ölecekti ya da Sirina.

Yedi önüne çıkan kurda baktı. Kahverengi kürke sahip kurt onun üstüne atlayınca Yedi kurtla beraber yere yuvarlandı. Kurdun ağzını tutup fısıldamaya başladığı büyü ile ikiye ayırdı. Kurdu büyü ile üstünden atıp ayağa kalktı. Yüzüne gelen kanları başından çıkmış olan kırmızı pelerininin şapkası ile silip pelerinini çıkardı. Artık herkesin onun gerçek yüzünü görmesinin vakti gelmişti. Herkes asıl Yedi'nin kim olduğunu görecekti. Neden bir pelerininin arkasına saklanmak zorunda olduğunu anlayacaklardı.

Kraliçe ve askerleri hala canla başla savaşırken kayıplar artıyordu. Vesti solucanları istedikleri gibi çoğu kişiyi öldürse bile karşı taraf sayı bakımından hala üstündü.

Bu yüzden büyücülere cadılarda katılmıştı. Birlikte ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlardı. Askerler geldikçe önlerine bir çıkan ağaçların kökleri gibi, uzaktan onlara atılan ve çarpmak üzereyken büyüyen taylar gibi... Bu savaş kapışmalı geçiyordu. Karşı tarafın kaç tane büyücüsü ya da cadıları vardı bilmiyorlardı ama askerlerinin arasında öyle olanlar vardı.

Sirina, John'un ona verdiği kılıcı kullanıp üstüne gelen askerleri düşünmeden öldürüyordu. Biliyordu eğer biraz bile düşünme payı bırakırsa öldürmek zor olacaktı. Hem onun arkasını koruyan devası bir kartal ve yakınında durmak için çaba sarf eden John vardı. En önemlisi de elinde tuttuğu kılıçtı. Bu Werosim'in yanında olduğunu hissettiriyordu. İçinden, her ne olursa olsun beni duyabildiğini biliyorum Werosim. Seni bekliyorum sevgilim. Eğer gelmek için doğru bir zaman bekliyorsan şu an tam zamanı. Biliyordu. Werosim onu duyuyordu. Duymuyor olsa bile yaptığı büyü sayesinde Werosim'e her seslendiği zaman sesi onun zihninde yankılanıyordu. Werosim'in onu duymaktan başka şansı kalmıyordu.

Sirina az kalsın boynunu kesecek olan kılıcı durdurup gözündeki hırsla ona bakan adama baktı. Adamın kılıcını kılıcı ile zorlarken adamın bacak arasına tekme attı. Duyduğu acı ile bacak arasını tutan adamın boynunu kesti. Yüzü öldürdüğü sayısız kişiler yüzünden kanla kaplanmıştı. Kıyafetine ve bedenine bulaşan kanları söylemiyordu bile.

Karşıdan gelen kişiyi görmesi ile korkuyla çarpan kalbi onun bir adım geriye gitmesine sebep oldu. Böyle bir şey gerçekten var mıydı? Bu ne insandı, ne yaratıktı, ne cadı, ne elf, ne de bildiği veya gördüğü herhangi bir türdü. Kaşları çatılırken yutkunmaya çalıştı. Ona doğru gelen şeyin ne olduğunu çözmeye kelimeleri yetmiyordu.

Yüzünün yarısında erkeklerinki gibi sakal vardı. Diğer yarısı bir kadının suratı gibi pürüsüzdü. Dudakları olması gerektiğinden daha kalındı. Kaşları fazlası ile inceyken burnu yüzünde büyük ve kaba duruyordu. Gözleri badem şeklinde bakılması hoş gibi görünse bile yüzünün tamamına bakıldığı zaman korkunçtu. Sanki birileri bir kadın ve erkeğin yüzünü karıştırıp böyle bir şey ortaya çıkarmıştı.

Yedi, Sirina'nın kendisini görünce verdiği tepkiden oldukça memnundu. Herkes yaptığı şeylerin bedelini öderdi. Yedi de yaptığı per şeyin bedelini böyle ödüyordu. Önceden bir erkekti ama bedel ödemeden yaptığı her büyü onda derin izler bırakmıştı. Ve en kötüsü de yarı erkek yarı kadın olması olmuştu. Bedeni yüzü gibi değildi. Bir tarafı erkek bir tarafı kadın vucüduydu. Bunu kimse görmesin dile yıllarca bir bez parçasının arkasında saklanmak zorunda kalmıştı. İlk defa o pelerinden kurtulduğu için mutluydu. Çünkü Sirina'nın yüzünde gördüğü korku dolu ifade buna yetmişti.

Sirina kendine gelen kişinin kim olduğunu anladığı an da elliri yumruk şeklini aldı. Sağ tarafında olan John'a doğru yavaşça yürümeye başladı.
"John bu gördüğüm şey ödediği bedel mi?" John Sirina'nın sorusu ile baktığı yöne doğru baktı. Bir anlık dalgınlıktan dolayı ölmemeleri içinde etraflarına bir koruyucu kalkan yaptı.

John onlara doğru gelen kişiye bakınca gördüğü şey ile durakladı. Yedi hakkında fazlası ile söylenti duymuştu. Bazıları kadın bazıları erkek diyordu. Demek ki Yedi her ikisiydi.
"Herkes yaptığı her şeyin bedelini bir gün ödemek zorunda kalır Sirina. Yedi'nin yaptığı şeyler çok ağırdı. Yeniden doğmak için binlerce masum bebeğin canına kıydı bu yüzden yaşadığı süre boyunca ödeyeceği bir bedele sahip olmuş," dedi. Haklıydı. Yedi ömrü boyunca gizlenerek yaşamak zorunda kaldığı bir yüze sahip olmuştu. İlk uyandığı zaman o bile kendisinden tiksinmiş ve yeniden ölmek istemişti. Ama bunu başaramamıştı. Bu ödemek zorunda olduğu başka bir bedeldi. Yedi kendisini öldüremezdi. Ölmeyi deli gibi istese bile bunu yapamazdı.

Sirina ona doğru gelmeye devam eden Yedi'ye bakıp John'un yaptığı kalkanın içinden çıktı. Kılıcını elinde sallayıp o da ileriye doğru yürümeye başladı. Savaşmak için mi gelmişti o zaman bugün burada ölecekti.
"Sirina," diyen John'a döndü. John yüzündeki endişeli ifade ile ona bakıp,
"Dikkatli ol," demekle yetindi. İçten içe o da biliyordu. Eğer Yedi'yi öldürebilecek biri varsa o Sirina'ydı.

Sirina, Yedi'ye doğru ilerlerken önüne çıkan ve ona saldıran askerleri de öldürmeyi ihmal etmiyordu. İçinde patlamayı bekleyen bir enerji topu vardı. Bunu Yedi ile karşılayınca kullanmayı düşünüyordu.

Sirina, Yedi ile karşı karşıya gelince elinde tuttuğu kılıcı daha sıkı tuttu. Yedi'nin kül rengi gözlerine bakarken tiksinmekten kendisini alamıyordu.
"Layığını bulmuşsun," Sirina'nın alaylı sesi Yedi'yi kızdırmaya yeterdi. Yedi belinden büyük bir kılıç çıkarıp sağ eli ile tuttu. Onun güçlü eli sağdı. Daha doğrusu bir erkek gücüne sahip olan eli sağdı.

Sirina'nın alaycı sözlerine karşı kılıcını kaldırıp onun koluna doğru bir hamle yaptı. Sirina onun bu hamlesini püskürtüp vakit kaybetmeden kılıcını boynuna doğru savurdu. Yedi'nin eğilmesi ile kazıttığı kafasında küçük bir çizik oluştu. Daha sonrasında kılıçlar birbirine çarparken ve birbirlerine yaptıkları darbeleri bir şekilde küçük yaralar ile püskürtürlerken belli bir yerden sonra işe büyü de karışmaya başladı.

Yedi kılıcını ileriye doğru savurdu. Sirina ona çarpmamasına rağmen geriye doğru savrulan bedenini kontrol edemedi. Hızla geriye savrulan bedeni bir ağacın gövdesine çarpan sırtı ile durakladı. Sirina karnını tutup dizlerinin üstüne çöktü. Savaşa başlamadan önce bebeğini korumak için büyü yapmıştı. Olası darbeler karnına gelmediği sürece bebeği güvende olacaktı. Bu yüzden aldığı hiçbir darbeyi karnından almamaya çalışıyordu.

Yavaşça ayağa kalkıp derin nefesler almaya çalıştı. Yedi düşündüğünden daha güçlüydü. Onu öldürmek için bir bedel ödemesi gerekiyorsa bunu yapardı.

Kılıcını gökyüzüne kaldırıp,
"Ben, Yedi'nin ölmesi için, içime giren ve bana olduğundan fazlası ile güç veren yılanı bedel olarak sunuyorum," diye fısıldadı. Bunu demesi ile içinde hissettiği hareketlilik ile kusacak gibi oldu. Yavaşça ağzından çıkmaya başlayan yılan ile midesi bulanmaya başladı. Yılan tamamen çıkıp Sirina'nın yüzüne doğru tısladı. Onun sağ koluna dolanıp elinde tuttuğu kılıca doğru süründü. Kılıcın etrafına tamami ile dolanıp yok oldu.

Sirina kılıca bakınca üstünde tıslayan bir yılan şeklini görmesi ile rahatlamış bir şekilde nefes aldı.

Sirina ödemesi gereken bedeli ödemişti. Şimdi sıra Yedi'yi öldürmekteydi. Sirina ona doğru gelen Yedi'ye emin adımlarla yürümeye başladı. Yaklaştığı Yedi'ye doğru kılıcını kaldırıp sol koluna doğru salladı. Yedi birden kolunda hissettiği ağrı ile yürümeyi durdurdu. Bu imkansızdı. Hiçbir zaman böyle bir ağrı hissetmemişti. Bu sefer gözlerinde oluşan safi korku ile Sirina'ya baktı. Artık onu öldürebilecek olan tek kişiye baktığını o da biliyordu. Sirina, Yedi'nin celladıydı.

Sirina yeniden kılıcını kaldırıldığı zaman bu sefer Yedi'nin kılıcı ile onu durmaması bir oldu. Yeniden böyle bir acı hissetmekten korkuyordu. Aralarında yeniden sıcak temas başlarken bu sefer Sirina daha baskındı. Yedi'nin her darbesini savuşturup onda küçükte olsa yara açmayı başarıyordu.

Yedi'nin ansızın yaptığı bir hamle ile kılıcını Sirina'nın sağ göğsünün üst tarafına sokması ile Sirina da kılıcını onun kalbine doğru soktu.

İkisi birbirine yakın bir şekilde durup bakarlarken kazandıklarını düşünüyorlardı. Sirina yüzünde oluşan zafer dolu gülümseme ile Yedi'ye bakarken, Yedi'nin yüzündeki gülümseme ise solmaya başlıyordu. Sirina Yedi'nin yüzüne doğru,
"Senin kaybın ve yaran daha ağır oldu," diye fısıldadı. Yedi onun gözlerinin içine bakarken birden öksürmesi ile ağzından fışkıran kanlar Sirina'nın yüzüne doğru geldi.

Sirina, Yedi'nin karnına doğru bir tekme atıp ileriye düşmesine sebep oldu. Sağ omzuna giren kılıcı tutup tek seferde çıkardı. Çıkardığı kılıcı yere atıp yavaş adımlar ile Yedi'nin baş ucuna doğru yürüdü. Yedi elini kalbinin olduğu kısma bastırırken Sirina ona tepeden bakıyordu. Sirina son defa kılıcını kaldırıp Yedi'nin alnına sapladı. Kılıç alnından girip başının arka kısmından çıkıp toprağa saplanmıştı. Sirina dizlerinin üstüne düşerken artık Yedi'nin öldüğüne emindi.

Elini sağ omzuna bastırırken gözlerinin hissetmeye başladığı acı ile kapanmaya başladığını fark etti. Bedeni yere doğru düşmeden yavaşça sırt üstü uzandı. Gözleri kapanmaya yüz tutarken üstüne doğru uçmaya başlayan bir karartı hissetti. Yüzüne doğru uçuşan şeylere bakmak istese bile bulanık görmeye başlayan gözleri buna engel oluyordu. Uçuşan şeylerin bir kısmı yüzüne düşerken kalbi bunun ne olduğunu artık biliyordu.

Ona doğru gelen karartı Werosim'di. Ve yüzüne doğru uçuşan küçük şeyler anka kuşunun yeniden doğmak için kendisini ölüme attığı külleriydi.

***

Selamlarrr, umarım iyisinizdir?

Efendim çok uzun bir bölüm oldu bence.

-Ee bölümü nasıl buldunuz?

-Peki Yedi'nin şeklini şemalini nasıl buldunuz?

Kitabın bitmesine az kaldı. Bu son bölümlerde en azından oy ve yorum yapın lütfen. İnanın bunlar beni hem mutlu ediyor hem de motive oluyorum♡

Mor kalpler ve büyü küreleri burayaa 💜🔮💜🔮

Kendinize iyi bakın ve seviliyorsunuz 💜

Continue Reading

You'll Also Like

107K 15.9K 74
Dedimki; "Bir ateş su olmadan sönmez" Oda bana karşılık verdi, Bir su ateş olmadan kaynamaz."Ve böylece ateş sonsuza kadar yanacak dedim acıyla."Ve s...
107K 4.2K 32
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
4.1K 2.6K 14
Bazılarının yüreğe iyi gelen bir yanı vardı. Dördü de birbirine armağan gibiydi. Onlar dört iyi arkadaşlar. Sinem , Gamze, Tutku ve Gülsüm... Dör...
17.6K 794 24
JOSEON DÖNEMİNDE YAŞAYAN BİR PRENSESİN AİLESİ , ÜLKESİ VE SEVDİĞİ ADAM ARASINDA KALDIĞI İKİLEMİ BU DURUMUN ONA NELER YAPTIRDIĞINI VE SEÇİMLERİNİN ON...