TÂRUMAR

By lil_esra

679K 33.3K 28.5K

"Perişan..." Kulağıma fısıltısı ulaşırken kulak mememi dişlerinin arasına aldı ve kışkırtıcı bir şekilde emdi... More

TÂRUMAR |TANITIM|
TÂRUMAR |ŞAHMERAN|
TÂRUMAR |KARA MAMBA|
TÂRUMAR |GECE YARISI|
TÂRUMAR |KUMARHANE|
TÂRUMAR |MAHALLE|
TÂRUMAR |GECE KULÜBÜ|
TÂRUMAR |YILANLARIN KRALİÇESİ|
TÂRUMAR |İSTEK|
TÂRUMAR |BASKIN BASANINDIR|
TÂRUMAR |DOMATES ÇORBASI|
TÂRUMAR |OTOPARK|
TÂRUMAR |YENİ YIL|
TÂRUMAR |AYNA|
TÂRUMAR |İKİ SARHOŞ|
TÂRUMAR |SİYAH GÜL|
TÂRUMAR |ERCİYES|
TÂRUMAR |SERSERİM BENİM|
TÂRUMAR |İLK GÖREV|
TÂRUMAR |KURŞUN RESİTALİ|
TÂRUMAR |ÖLÜM SESSİZLİĞİ| •PART 1
TÂRUMAR |ÖLÜM SESSİZLİĞİ| •PART 2
TÂRUMAR |KARANLIĞIN İÇİNDEKİ YANGIN|
DUYURU
TÂRUMAR |UÇURTMA|
TÂRUMAR |MAVİ|
TÂRUMAR |KIRMIZI RUJ|
TÂRUMAR |BEKARLIĞA VEDA|
TÂRUMAR |ÇALIKUŞU|
ÖZEL BÖLÜM
TÂRUMAR |BATAKLIK|
TÂRUMAR |KATİLİN KAN KAPLI TABLOSU|
TÂRUMAR |HUZURLU UYKU|
TÂRUMAR |TEKLİF|
TÂRUMAR |AKŞAM YEMEĞİ|
TÂRUMAR |DEFİLE|
TÂRUMAR |İHTİRAS|
TÂRUMAR |ÜÇ ÇOCUK|
TÂRUMAR |TOPRAK YAĞMURA|
TÂRUMAR |İSTEME|
TÂRUMAR |DOĞUM GÜNÜ|
TÂRUMAR |YANSIMA|
TÂRUMAR |KADINLAR TUVALETİ|
TÂRUMAR |BABA|
TÂRUMAR |DÜĞÜN|
|YENİ BÖLÜM HAKKINDA|
TÂRUMAR |CANIM KARIM 23|
TÂRUMAR |TAROT|
BİLGİLENDİRME VE ÖZÜR

TÂRUMAR |KAN KOKUSU|

13.5K 743 573
By lil_esra

Selaamss!

Satır arası yorumlar yaparak oy vermeyi unutmayın. Attığınız yorumlar ve oylar bölümlerin uzunluğunu arttırır, daha kısa sürede gelmesini sağlar. Keyifli okumalar!

Şaşırdığınız bir konu hakkında bilgilendirmede bulunmak istiyorum. Deniz'in 30 yaşında olduğunu öğrenince fazla tepki verdiniz bence ama onun genel cerrah olduğunu göz önünde bulundurursak bu yaş gayet uygun oluyor :) Uzmanlık fazlasıyla yıl alan bir dal ve İlteriş ile Deniz fazlasıyla olgun gözümde. Dolunay ile Pusat, Araf ile Nehir gibi genç değil. Yaşam mücadelesi vermiş iki yetişkin insan ama içleri çocuksu. Bunu göz önünde bulundurursanız daha çok adapte olursunuz. 

Oturduğum deri koltukta huzursuzca kıpırdanırken tanıdık gelen yollarda son sürat ilerliyorduk. Yeni yılımıza hep birlikte girdikten sonra İlteriş bana sade kahve içirip ayıldığıma emin olduktan sonra arabasına bildirmişti ve birlikte mahalleye gidiyorduk. Her ne kadar İlteriş'e güveniyor olsam da onların beni kabullenmeme düşüncesi canımı sıkıyor, korkuyordum.

Beni çok iyi biri olarak hatırlamıyorlardı, sevmeyebilirlerdi. Abilerine baş kaldırdığımı ve saygısızlık ettiğimi düşünüyor olabilirlerdi. Bunların hepsi bir ihtimaldi ama o ihtimallerin gerçek olmasını asla istemiyordum.

"Şahmeran tırnaklarının kenarını eşelemeyi bırak ve rahatla. Sana zarar vermeyecekler!" Yol boyunca oflayıp durduğum için İlteriş bana kızmış, sakin olmam konusunda uyarılarda bulunmuştu ama onu hiç dinlememiş kendi düşüncelerimin dikine dikine gitmiştim. "İlteriş, bana kızmış olmalılar. Onlardan çekiniyorum."

Açık sözlülüğü dışa vururken İlteriş bana ters bakışlarından birini atıp kafasını sağa yatırdı ve kendince sakinleşmeye çalıştı. Onu sinirlendiriyordum.

"Bir kere daha o dudaklarının arasından olmayacak kelimeler duyayım, işte o zaman seni şaplaklarım! Saçma salak şeyler düşünüp beni daha fazla sinirlendirme!"

Bana yeniden çıkışmasıyla susup başımı öne eğerken arabayı kenara çekip beni şaplaklama ihtimalini düşündüm. Kesinlikle yapardı!

"Düşürme o başını. Onlar heyecanla seni bekliyor ama senin şu yaptığına bak! Kendini strese sokmaktan vazgeç." İlteriş'in uyarısıyla birlikte başımı onaylar anlamda salladım ve içime kesik bir nefes çektim. Evet, sakin olmam gerekiyordu.

Ben stres halinde arabanın durmasını beklerken çok geçmeden araba mahalleye girdi ve İlteriş'e silah çektiğim sokakta durdu. Mekan olarak burada toplanmamız beni daha fazla utandırırken tenekenin içerisine ateş yakıp bizi bekleyen kalabalığım bakışları yavaş yavaş bize kaydı. İlteriş, arabasının anahtarını çekerken bana döndü ve sorgulayıcı bakışlarını bana gönderdi. Muhtemelen hâlâ gergin olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu.

"Hadi inelim. Bu soğukta fazla beklettik onları."

Buz mavisi gözler, bana cesaret vermek ister gibi bakarken içime kesik bir nefes çekip toparlanmaya çalıştım. İlteriş, yanımda olacağını ve kimsenin bir şey demesine izin vermeyeceğini garantilemişti. Ona güvenmeliydim. O, dediğini yapardı.

"Bana kızgın değiller, değil mi?" Bana değişik bakışlarla bakmayacaklarından son kez emin olmak isterken İlteriş elimi kendine doğru çekip dudaklarına götürdü ve küçük bir öpücük bıraktı. "Hayır. Sana kızgın değiller bebeğim. Sana bunu defalarca açıkladım. Hadi, dışarı çıkalım artık." Bana verdiği destekle başımı onaylar anlamda sallarken elimi onun parmakları arasından çekip kapıya doğru uzandım. İlteriş de benimle birlikte kendi kapısını aralarken meraklı bakışlar eşliğinde ikimiz de arabadan indik.

Fazlasıyla soğuk olan hava iliklerime kadar işlerken elbisemi değiştirmeden dışarı çıkmamın pek akıllıca bir davranış olmadığını anladım. İlteriş, dışarı çıkmadan önce bana bir şal vermişti ama o şal beni ısıtacak gibi değildi.

İlteriş, arabanın ön tarafından dolaşıp bana elini uzatırken ona hızla ilerleyip parmaklarına parmaklarımı sardım ve cesaretimi toplamaya çalıştım. İlteriş, bekledikçe korktuğumu anlamış olmalı ki bu sefer beklemeden kendinden emin adımlar atıp beni de ilerletti. El ele ilerideki kalabalığa doğru adımlarken herkes, yüzündeki sırıtmayla bizi bekliyordu.

Sanırım gerçekten bana kızgın değillerdi.

Hepsi merakla bize bakarken yanlarına ulaşana kadar İlteriş ellerini ellerimden ayırmadı. Ateş yanan teneke kutusunun önünde durduğumuzda tatlı görünmek için küçük bir tebessüm yerleştirdim suratıma. Belki tatlı görünürsem beni gerçekten severlerdi.

"Hoş geldin abi, hoş geldin yenge!"

İçlerinden iri yapı beden öne çıkıp bize doğru ilerlerken kafasındaki siyah bereyi düzeltti ve İlteriş'e elini uzattı. İlteriş, ellerimizi çözüp ona uzatılan eli tutarken samimiyetle sıktı. Hatta sıkmakla kalmayıp bizden fazlasıyla genç duran çocuğu kucakladı.

"Hoş buldum aslanım!"

Benim ve ailesinin dışında yakın olduğu bu kalabalık grup onun için değerli gibiydi çünkü İlteriş bu samimi tavırlarını kolay kolay açığa çıkamıyordu. İlteriş'in belime sardığı koluyla birlikte yeniden oradaki varlığımı hatırlarken bana bakan kalabalığa hafifçe baş selamı verdim. Geçen seferki erkek topluluğunun tam zıttı bir şekilde bu seferki grupta küçük çocuklar ve kadınlar vardı.

Ön tarafta, yan yana dizilmiş ve gözlerindeki parlamayla beni izleyen üç çocuk bana tanıdık gelirken onlara sırıttım ve göz kırptım. Onlar bana utangaç gülümseme gönderirlerken kendi aralarında gülüşüp utançla bakışlarını kaçırdılar. Onların bu hâli bana fazlasıyla tatlı gelirken yere eğilmek ve suratlarını mıncıra mıncıra sevmek istedim.

"Abi ayakta kaldınız. Ocağa çay koyduk, yenge üşümesin! Bize gelin." Arka taraflardan genç biri daha çıkıp bize ilgiyle bakarken İlteriş'in bakışları bana kaydı ve gözleriyle gitmek isteyip istemediğimi sorguladı. Onun yerine ben adım atmak isterken bize merakla bakan çocuğa dönüp başımı onaylar anlamda salladım. "Size zahmet vermeyeceksek neden olmasın?"

"Ne zahmeti yenge, estağfurullah!"

İlteriş, ellerini sıkılaştırıp başını bana doğru eğerken dudaklarını saçlarımın arasına bastırdı ve birkaç saniye bekledi.

"Sen mükemmel bir kadınsın."

Kulağımın dibinde hissettiğim fısıltısıyla birlikte titrerken İlteriş bedenimi kendine çekip hafifçe sarıldı. Onun tek cümlemle mutlu olduğunu anlarken sırıtıp kollarımı beline sardım ve başımı göğsüne yasladım.

"O kadar hazırlanmışlar. Gitmesek ayıp olurdu." İlteriş, yeniden dudaklarını saçlarıma bastırırken hafifçe ayrıldık ve el ele tutuştuk. Birkaç adım bizden uzaklaşan kalabalıkla mesafemizi kapatırken onları takip ettik. "Bu kadar kalabalıkla eve nasıl sığacağız?"

Merak ettiğim gerçeği İlteriş'e sorarken belimdeki elini sıkılaştırıp çıkıntılı olan kaldırımdan beni dikkatle indirdi ve karanlıkta yardımcı olmak ister gibi kolunu kolumdan geçirdi. "İleride çay ocağımız var. Oraya hazırlamışlardır. Onlar birlikte zaman geçirmeyi ve kalabalık olmayı sever."

Tanımadığım insanlar hakkında bilgi sahibi olmak beni garipsetse de onları tanımanın güzel bir şey olduğunu hatırlattım kendime. Deli gibi saygı duydukları abilerine silah çekmiş olsam bile bana hâlâ saygı duyuyor hatta seviyorlardı!

Sonunda İlteriş'e sırnaşmayı sona erdirirken birlikte el ele beni ilerlettiği yere yürüdük. Fazla uzun olmayan yolun sonunda kahvehane tarzı bir yer görürken önünde bekleyen kalabalık beni fazlasıyla gerdi. Her gittiğimiz yerde artan insan nüfusu beni daha çok gerdi ve stresten İlteriş'in parmaklarını sıkmama sebep oldu. Onlar, beklediğimin aksine bana gayet yakın ve samimi davranıyordu ama içimde bir yerlere yerleşen o duygu korkmamı sağlıyordu.

"Sadece çay içip sohbet edeceğiz." İlteriş'in bulunduğu uyarıyla başımı yeniden onaylar anlamda sallayıp içime kesik bir nefes çektim. Başımı dikleştirip kendime özgüven depolamaya çalışırken İlteriş'in arkasından bahsettiği çay ocağına girdim. Ocağın her yerini kaplayan masa ve sandalyelere yerleşen büyüklü küçüklü kalabalık susup bir anda bize bakarken İlteriş beklemeden baş selamı verdi ve köşeye konulmuş masaya doğru ilerlemeye başladı. Onun yaptığı gibi ben de baş selamı verip gülümserken peşinden ilerledim ve ellerimizi çözüp tahta sandalyeye yerleştim. Önümüze çay getirilip bırakan çocuğa teşekkür ederken İlteriş bir elini masanın üzerine yerleştirdi ve diğer elini sandalyenin arasından girdirip belime sardı.

Sesimi çıkarmadan önümdeki çay bardağını dudaklarıma götürürken sıcak çaydan birkaç yudum aldım ve içimi ısıtmasını bekledim. İlteriş, anlamadığım sohbetlere dalarken boş olan üç sandalyeye o üç küçük  çocuk yerleşti ve ilgiyle bana baktı. Onlara gülümserken ellerimi masanın üzerinde birleştirip hafifçe öne doğru eğildim. Utangaç bakışlar ilk bana daha sonrasında İlteriş'e değerken yandan buz gözlü adama doğru baktım. Etrafındaki sohbetten soyutlanmış direkt olarak bize bakarken ona gülümseyip yeniden önüme döndüm.

"Onlara yılbaşı hediyesi aldım, birlikte dağıtalım mı?"

Güzel düşüncesi karşısında gözlerim ışıldarken başımı hevesle onaylar anlamda salladım. Bu heyecanlı hallerim onu gülümsetirken belimdeki ellerini hareketlendirip kıyafetimin üzerinden hafifçe okşadı. Onun dokunuşlarıyla gevşerken İlteriş yeniden önüne döndü ve onunla sohbet edenlere cevap verdi. Ara sıra onlara katılıp ben de cevap verirken keyifli dakikalar geçirdik ve kaç bardak çay içtiğimizi hesaplayamadık.

Sonunda kalkma saatimiz geldiğinde herkesle vedalaşırken ufak çaplı verilen ve bizim için hazırlanan hediyeleri kabul ettik. Hepsi bana iyi niyetli davranırken sevgilerini fazlasıyla belli ettiler ve bizi bir daha beklediklerini söylediler. Onlara bol bol teşekkür edip arabaya doğru ilerlerken İlteriş arabasının arka bagajını açtı ve hediye paketleriyle kaplanmış paketleri bana gösterdi. Hangisini kime vereceğimi bilmeden ona öylece bakarken bana yardımcı olmak ister gibi yaklaştı ve saçlarımın arasından mırıldandı bana.

"Sağdaki paketler küçüklere, içleri oyuncak dolu. Soldakiler de büyüklere. Rastgele ver, onlar aralarında paylaşacak nasıl olsa!"

Gösterdiği yolla sırıtıp onun tarif ettiği gibi hediye paketlerini dağıtırken küçük oyuncak paketlerini alan çocuklar bir köşeye geçip heyecanla hediyelerine bakmaya başladılar. Onların bu hâli beni fazla mutlu ederken İlteriş'i neden bu kadar sahiplendiklerini yavaş yavaş anlıyordum. İlteriş, onların öz abisi gibiydi ve yeri onlar için önemliydi. Nasıl tanıştıkları ya da nasıl yılan oldukları hakkında bir bilgim yoktu ama aralarındaki bağ, normal yılanlardan çok daha güçlüydü.

"Eee, sizinle de vakit geçirdiğime göre bizin gitmemiz gerekiyor! Kendinize dikkat edin çocuklar, bir şey olursa direkt beni arayın. Hepinize mutlu yıllar!" İlteriş son kez veda konuşması yaparken aynı samimiyetle onlara karşılık verdim ve İlteriş ile arabaya binip el sallayarak mahalleden uzaklaştık. Yolda keyifli ve güzel vakit geçirmemiz hakkında küçük sohbetler ederken fazla mutluyduk. İlteriş, başta yılbaşı için fazla tepki vermiş olsa da bugün onun için çok iyi gelmişti.

Birlikte gülüşerek eve döndüğümüzde beklemeden ve gürültü çıkarmadan odamıza çıktık. Giyinme odasına gidip üzerimi değiştirecekken yatağın üzerinde gördüğüm manzarayla duraksamak zorunda kaldım. Büyük cam kafesin içinde kıvrılmış ve öylece duran yılan bana fazlasıyla tanıdık gelirken omzumun üzerine aldığım şal sıyrılıp yeri boyladı.

"A-Asi!"

Hızlı adımlar atıp yatağa doğru ilerlerken elimi kafesin üzerine koyup içindeki yılana hayranlıkla baktım. Beni hisseder hissetmez ayaklanan Asi kıvrılarak cama doğru sürünürken bacaklarımı toparlayıp kalçamın altına aldım ve heyecanla bana vereceği tepkiyi izledim. Asi sürünüp bana yakın bir yerde dururken usulca yeniden kıvrıldı ve hareketsiz bir şekilde durdu.

"Onu, benden istemiştin ve sana vermek istedim. Zehri alınmadı ama dikkatli bir şekilde ve özel kıyafetlerinle, ona doğal ortamını yaratabilirsin. Sadece başka canlılara ve sana zarar vermeyeceğinden emin ol." İlteriş'in bulunduğu uyarıları pür dikkat dinlerken başımı onaylar anlamda salladım ve heyecanla yeniden kafese döndüm. Öylece Asi'yi izlerken onu, bana vermesi hoşuma gitmişti. O gün aramızda özel bir bağ oluşmuştu. Biliyordum.

"Ayrıca bu da senin hediyen Şahmeran. Sezer, o gün senden söküp attı ama özünden söküp atamadı. İşaret bıraktığı parmağında var olmaya devam etsin."

İlteriş'in bana uzattığı kutuyla dikkatim dağılırken bakışlarımı Asi'den çekip ona doğru çevirdim. İlteriş, büyük parmaklarıyla kutuyu aralarken gözlerimin önüne bir yılan yüzüğü serdi. Bu yüzük, Sezer'in parmağımdan söküp attığına fazla benzerken aralarındaki tek fark bu yüzüğün pırlantalarla kaplı olmasıydı.

"Mutlu yıllar bebeğim, mutlu yıllar!"

🐍

İlteriş homurdanarak arabasını hastanenin önünde park ederken kararsız bakışlarını bana çevirip mutsuz mutsuz baktı. Ona fazla aldırmadan kemerimi çözerken çantamı omzuma astım ve inmeden önce ona baktım. Bana olan yavru kedi bakışlarını göndermeye devam ederken bugün fazla huzursuzdu.

"Sana izin alsaydık, evde birlikte vakit geçirirdik."

Sonlara doğru iç çeken adam beni gülümsetirken ne olduğunu anlayamıyordum. Sabah işe gitmek için uyandığımda bana izin vermemiş ve yataktan çıkmamı istememişti. Ona işe gideceğimi söylediğimde homurdanmış ve uyanarak beni bırakacağını söylemişti ama yolda nöbet tutacağımı öğrenince sürekli işe gitmemem için bahaneler sunmuştu. Bugün fazlasıyla sevgi yumağıydı ya da korumacı! Bugün, yanımdan bir türlü ayrılmak istemeyen huzursuz bir çocuktu.

"İlteriş, sadece bir gece nöbet tutacağım ve yarın aynı saatte eve geleceğim." Onu ikna etmek ister gibi kısık ses tonuyla konuşurken İlteriş suratını daha fazla asıp önüne doğru döndü. "Seni sabah almaya gelirim." Ona gülümseyip başımı onaylar anlamda sallarken yükselip ona doğru uzandım ve yanaklarını avuçlayıp dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. Benim bıraktığım küçük öpücük, İlteriş'in beni bırakmamasıyla büyük öpücüğe döndü.

İlteriş, parmaklarımı saçlarıma sarıp geri çekilmeme izin vermezken kafamı kendine doğru çekti. Dudaklarım iki yana gerilirken gülümsememe engel olamadım. İlteriş, yavaşlıktan tamamiyle uzak ve sert bir öpüşme verirken alt dudağımı dişlerinin arasına alıp sertçe emdi ve ona karşılık vermemi beklemeden kendini geriye çekti.

"Git yoksa bırakmayacağım seni!" Ağzının içinden bıraktığı tıslamayla eğilirken onu son kez öpüp geri çekildim ve dikiz aynasından taşan rujumu düzeltip arabadan indim. "Bir şey olursa ara beni!" Arkamdan beni tembihleyen adama dönüp başımı onaylar anlamda sallarken arabanın kapısını kapatmadan önce ona el salladım. Elini kaldırıp aynı karşılığı bana verirken arkamı döndüm ve hastaneye doğru adımladım. Bugün nöbetim vardı ve bu nöbet İlteriş'i gereksiz bir şekilde endişelendirmişti.

Benim için endişelenen hâli hoşuma gitse de fazla ilgisi beni sıkmıştı. Onun bu hâli karşısında başımı iki yana sallayıp merdivenleri çıktım ve hastaneye girip odama doğru yöneldim. Bana selam veren asistanıma başımla karşılık verirken kapımı aralayıp içeri girdim. Üzerimdeki kaşe montumu çıkarıp köşedeki askılığa asarken önlüğümü alıp üzerime geçirdim ve parmağımda takılı duran yüzüğe kaçamak bir bakış atıp gülümsedim. Artık yorucu tempo için tamamen hazırdım!

🐍

Yeni günün ışıkları hastaneyi yavaş yavaş aydınlatırken geçen 24 saatin ardından nöbetimin bitmiş olması, bedenimin uyku hasretine olanak sağlıyordu. Halsiz bir şekilde koridoru adımlayıp odamın içine girerken üzerimdeki önlüğü çıkartıp eski yerine özenle astım. Tam o sırada kapımın tıklatılma ve asistanımın sesini duyarken yeni bir vakanın gelmemesi için içten içe dua ettim.

"Hocam?" Yüzümdeki yorgun ifadeyi silmeye çalışırken başımı o tarafa çevirip gülümsemeye çalıştım. "Gel Selda." Ona izin vermemle içeri giren asistanımın elinde bir buket beyaz lale görürken kaşlarım havalandı ve merakla ona baktım. "Bunlar size gelmiş hocam, masanıza bırakayım mı?" Şaşkınlıkla ona doğru ilerlerken masaya gitmesine izin vermeden kollarının arasındaki çiçek buketini kendi kollarımın arasına aldım. "Teşekkür ederim getirdiğin için. Kim göndermiş, söylediler mi?"

Selda başını olumsuz anlamda sallarken iki adım benden uzaklaştı. "Hayır hocam. Sadece size geldiğini söylediler." Selda'nın her cümlesi beni daha da meraklandırırken ona onay verip çıkmasını bekledim. Selda, arkasını dönüp odadan çıkarken kollarımın arasındaki çiçek buketiyle birlikte masama ilerleyip arka cebime sıkıştırdığım telefonu çıkardım.

Rüzgar çiçek almayı sevmediği ve bana hiç almadığı için aklıma direkt olarak İlteriş gelmişti. Yılbaşı ve nöbetim için ince bir düşünceye kapılıp bana almak istemiş olabilirdi. Bu düşünceyle kocaman sırıtırken telefondan onun numarasını bulup aradım ve kulağıma yaslayıp bana cevap vermesini bekledim.

"Günaydın!" Telefon açılır açılmaz ona cıvıldarken uykusuzluğumu ve yorgunluğumu bir kenara bırakıp enerjiyle dolmuştum. "Günaydın bebeğim." Huzurlu çıkan sesi keyfinin gayet yerinde olduğunu belirtirken sırıtmam suratıma yavaş yavaş yayıldı. "Nasılsın?" derken normal bir çift gibi konuşmamız komik geldi. Biz hiç böyle konuşmamıştık ki!

"Seni almaya geldiğim için gayet iyiyim! Seninle uyumaya fazlasıyla alışmışım ve dün sensizdim. Uyuyamadım."

Sesinin barındırdığı memnuniyetsizlik beni fazlasıyla memnun ederken onun böyle açık konuşması ve yavaş yavaş bana alışması hoşuma gidiyordu. Bana, ona bağlanmamamı söylemişti ama o, yavaş yavaş bana bağlanıyordu. Farkında değildi.

"Küçük ve seksi bedenin üzerimdeyken çok daha rahatmışım. Yatakta dönüp durmak kötü bir şeymiş. Keşke yanında dursaydım da birlikte nöbet tutsaydık. Belki de doktor-hasta fantezisi yapabilirdik! Hatta bu sefer steteskopunla beni sen bağlardın..."

Duygusallığını bir kenara bırakıp arsızlaşması keyifli İlteriş'in geldiğini gösterirken sırıtmama engel olamadım. "Arsız seni!" İlteriş'in keyifli kahkahası kulaklarımı doldururken sandalyeme oturup keyifle çiçeğin yapraklarıyla oynadım. "Sormayı unuttum bu arada, sen nasılsın güzel bebeğim?"

"Gayet iyi ve mutluyum. Nöbetim bitti ve bana gönderdiğin güzel çiçekler geldi." Keyifle İlteriş'e konuşurken gülümsedim ve yeniden bana gönderdiği çiçeklerde gezindirdim bakışlarımı. İlteriş, duraksarken bana kısa bir an cevap veremedi. Onun neden duraksadığını anlayamazken beyaz lalelerin arasında parmaklarımı gezindirmeye devam ettim. "Ne, ne çiçeği?" İlteriş, sonunda konuşurken sorduğu soruya şaşkınlık geçirirken bukete yeniden kaçamak bir bakış attım. "Bana bu sabah bir buket lale geldi, sen göndermedin mi?"

Hayal kırıklıkları dolu sesimle ona konuşurken telefondan sıkıntılı nefes alıp verme seslerini dinledim kısa bir süre. "Sana hangi yavşak o laleleri gönderdiyse tek tek götünde solduracağım!" İlteriş'in öfke dolan sesiyle kaşlarım çatılırken ellerimi buketten çektim ve önüme bıraktım. "İlteriş, kim bana çiçek gönderecek ki? Sen ve Rüzgar'dan başka kimsem yok."

Buruk çıkan sesimle birlikte telefonu hoparlöre alıp masaya bıraktım. Merakla bana gönderilen çiçeği incelerken etrafında çevirip dikkatle bakındım. "Not var mı? Yoksa söyle gelince kameralardan bakacağım!" Dediğini yapabilecek potansiyele sahip olduğu için hızla lalelerin arasına bakındım. Alt taraflara sıkıştırılmış küçük kutuyu görürken hızla çıkartıp bir yandan da İlteriş ile konuştum.

"Alt tarafına bırakılmış küçük bir kutu buldum." Kutunun kapağını aralarken İlteriş beni görüyormuş gibi dudağımın kenarını dişlerimin arasına sıkıştırdım. "Aç ve not varsa bana oku!" Verdiği emirle araladığım kutuda küçük bir not kağıdı beni karşıladı. Not kağıdını elime dikkatle alırken bir telefona bir kağıda baktım.

"Beyaz laleler; güzelliği, saflığı ve temizliği temsil eder. Sen tüm güzelliğin, saflığın ve temizliğinle İlteriş'in vazgeçilmezi oldun güzel Şahmeran. En kısa zamanda görüşmek üzere!
-Köpek Balığı"

Kaşlarım olabilirmiş gibi daha fazla havalanmasına engel olamazken üzerinde değişik ve bilmediğim bir dişin olduğu anahtarlığı parmağıma geçirip havalandırdım ve dikkatle inceledim.

"İlteriş, bir anahtarlık var ve dişe benziyor ama ne dişi, bilmiyorum."

Endişeyle telefona bakarken hattın diğer ucundan bir süre korna seslerini ve İlteriş'in ettiği küfürleri dinledim. Bu durum beni daha fazla endişelendirirken kalp atışlarımın korkudan hızlanmasına engel olamadım. Şu anlık anlayamadığım şeylerin bir tehdit olduğu apaçık ortadaydı ve bu beni endişelendirmişti.

"Şahmeran, şimdi dikkatle beni dinliyorsun bebeğim." İlteriş'in itiraz etmeyen sesine görmediğini bile bile başımı onaylar anlamda salladım. Hattın diğer ucundan artan korna sesleri yüzümü buruşturmamı sağlarken İlteriş'e odaklanmaya çalıştım. "Ne var amcık? İnersem o direksiyonu senin götüne sokarım!"

Telefondan gelen uçuk küfürler dudaklarımın aralanmasına sebep olurken onları şaşkınlıkla dinledim.

"Sen o kornayı götüne çal yarrak! Orada daha çok trafik var." İlteriş'in argo konuşan ağzıyla endişem daha fazla artarken arkadan çıkan kavga sesleri buna tuz-biber oldu. İlteriş şu an bir bombaydı ve bu bombanın pimini çekmişlerdi. Ya dayak yemeyi ya da hakaretlere uğramayı kabullenmeleri gerekiyordu çünkü karşılarındaki adam tam bir hayduttu!

"İlteriş..." Ona seslenip tepkisini ölçmeye çalışırken beni duyup duymadığını merak ediyordum. "Sus kızım, geliyorum 5 dakikaya!" İlteriş'in bana çıkışan ses tonunun arkasından arabanın kapı çarpılma sesi kulaklarımı doldururken korkuyla yutkundum. Arabanın dışından yükselen çığlık seslerini hattın diğer ucundan ben bile duyarken endişeyle tırnaklarımın kenarını eşeledim. İlteriş'in birine zarar vermesini değil, yanıma gelmesini istiyordum.

Endişeli geçen dakikaların ardından kapının sert çarpılma sesiyle irkilirken İlteriş'in sesini yeniden duydum. "O çiçek buketini, notu ve anahtarlığı yanına al! Aşağı in ve telefonu kapatmadan beni bekle. Geliyorum."

Ona itiraz edemezken bu meselenin önemini anlamayacak kadar aptal olmadığımın farkına vardım. Bana gönderilen çiçek ve not apaçık tehditti ve ben bu tehditten kaçmak istiyordum. Bir kez daha kaçırılmaya ve o anları yaşamaya hiç ama hiç gücüm yoktu.

İlteriş'in dediği gibi telefonu kapatmazken kaşe montumu alıp yeniden kollarımdan geçirdim ve çantamı koluma astım. Uykusuzluktan sızlayan gözlerimi umursamadan telefonumu, buketi, notu ve anahtarlığı alırken hızlı adımlarla odadan çıktım.

"Selda ben çıkıyorum, görüşürüz!" Beni onaylayan asistanımı arkada bırakırken çıkışa doğru adımladım. İçime çok değişik ve kötü hisler yerleşirken tek istediğim İlteriş'in gelmesi ve beni yanına almasıydı. O yanımda değilken kendimi savunmasız bir kız çocuğu gibi hissediyordum. "İlteriş, ben hastaneden çıkıyorum."

"Geliyorum güzelim. Ben yanına gelene kadar kalabalık yerlerde bekle. Beş dakikaya yanındaydım." Onun dediğini yapıp yola doğru ilerlerken gözlerimle etrafı süzdüm ve kendimce kalabalık bir yer aradım. Telefon hâlâ kulağımdayken İlteriş'in gelmesini bekledim.

"İlteriş, konu fazla mı ciddi?" Sıkıntılı çıkan sesimle İlteriş'e konuşurken onun benimle konuşmasını ve varlığını yanımda hissettirmesini istiyordum. Bir şey olmadığı hâlde deli gibi korkuyordum. "Ciddi bebeğim, gelince konuşuruz."

İlteriş'in sakin çıkan sesi bile beni yatıştırmazken içime titrekçe nefes çektim. "Korkmam gerekiyor mu?" Titreyen sesimle sağıma doğru bakarken fazla tedirgindim. İlteriş birazdan gelecekti. Tek yapmam gereken şey sakin ve akıllıca davranmaktı. "Hayır, korkman gerekmiyor. Ben senin yanındayken hiçbir şeyden korkma."

Bana verdiği güvenle ona cevap verecekken belimde hissettiğim baskıyla korkup hızla arkama dönmeye çalıştım. Tam o sırada belime sarılan ellerle bunu yapamazken belimde hissettiğim baskı daha da arttı. Tüm bu olanlar kafamı karıştırırken ne olduğunu anlamaya çalıştım.

"Şahmeran, yavaşça o telefonu bana ver ve beni ikiletmeden yürü!" Kulağımın dibinde duyduğum titrek ama bir o kadar da korkunç sesle titrerken belimdeki baskı mümkünmüş gibi daha da arttı. O baskının bir silah namlusu olduğunu yavaş yavaş anlarken parmaklarımın arasında duran telefonu sımsıkı sıktım ve sevdiğim adama seslendim. "İ-İlteriş, arkamda biri var!"

Lafım, telefonumun elimden çekilmesiyle yarım kalırken arkamdaki beden telefonumu sertçe kaldırıma fırlattı ve parçalara ayırdı. İzlediğim görüntü ve belimin hemen arkasında hissettiğim namluyla titrerken korkuyla arkamı dönmeye çalıştım. Arkamdaki beden yeniden dönmeme engel olurken kollarımın arasında duran buketi, anahtarlığı ve notu alıp telefonuma yaptığının aynısını yaptı. Yere düşen çiçekler etrafa dağılırken kulağımın dibinde göremediğim bedenin dudaklarını hissettim.

"Önüne bak ve beni ikiletmeden yürü. Beline isabet edecek tek bir kurşun seni öldürebilir. Ha, ben ölmem dersen en kötü felç kalıp o bedenini sunduğun adama muhtaç olursun. Belki verdiğin emekler için sana hasta bakıcı tutarlar ve sen konforlu bir şekilde ölümü beklersin. Onun gözünde değerli ve güzel bir kadınken aniden hiçbir işe yaramayan deri torbasına dönersin! Gözlerinin içine baka baka, acı çeke çeke, yavaş yavaş ölürsün."

Kulağıma bırakılan her kelime içime kurşun gibi işlerken İlteriş'in beni hasta bakıcıya bırakma düşüncesi içimi yavaş yavaş parçaladı, gözlerimi doldurdu ama acımı yaşayamadan başımı dikleştirmek zorunda kaldım. İlteriş, birkaç dakikaya burada olacaktı. Ben arkamdaki adamı oyalarsam beni elinden kurtarırdı. Tek yapmam gereken şey, Deniz Alasayvan gibi davranmak ve onu oyalamaktı. Evet, bunu da yapabilirdim. Sezer'e yapmıştım, ona da yapabilirdim.

"Sen kimsin?" Bana cevap vermeyeceğini bilsem de onu sinir etmek işime gelebilirdi. Sinir, insanı hırsla doldururken bir yandan da aptal kılabiliyordu. Aptallık çok büyük bir zaaftı ve zaaflar kesinlikle kullanılmak için vardı. "Ecelin, yürü!"

Beni arkamdan sertçe ittiren bedenle öne doğru birkaç adım atmak zorunda kaldım. Silahın kazayla ateş alma düşüncesi kalbimi yerinden oynatırken bakışlarımı yola doğru çevirdim. İlteriş'in arabasını bir türlü göremezken kaşlarımı çattım. Nerede kalmıştı bu adam?

Arkamdaki adamın nasıl kafasını dağıtabileceğimi düşünürken aklıma gelen şeyle sinsi sinsi sırıttım. "Öldürdüğünüz ya da kışkırttığınız yılanlardan uzak durmalısınız." Kışkırtıcı mırıltımla onun dikkatini çekmiş olmalıydım ki adımlarını yavaşlatıp kafasını omzumun üzerinden uzatıp bana tiksintiyle baktı. "Sebebi neymiş, o iğrenç kanınızın üzerimizi kirletmemesi için mi?"

Onun alaylı sesine başımı olumsuz anlamda sallarken daha fazla sırıttım. İlteriş olsa bunu yapardı. Korkup içine sinmez, aksine tüm kışkırtıcılığını kullanarak düşmanını kudurtur ve etkisiz hâle getirirdi. Hem Rüzgar kendimi korumamı öğretirken ne demişti?

'Onların zayıf noktası seni çok güçlü yapar Deniz. Nefret ettikleri ne varsa bayılıyormuş gibi yap. Düşmanını hafife alma ama ondan güçlü olduğunu da unutma. Onların seni kışkırtmasına izin vermeden sen onları kışkırt.'

"Siz, bizi ölü sandığınızda biz size saldırmak için an kolluyor olabiliriz."

Ensemde hissettiğim parmaklar beni sertçe iterken öne doğru sendeledim ve bileğim yana kayıp büküldü. Burkulan bileğim tüm şiddetiyle ağrırken yaşadığım acıyla çığlık atmak istedim ama kendimi sıktım. Güçlüydüm, ufak bir burkulmaya dayanabilirdim. Şu an canımın yandığını belli edersem daha fazla üstüme gelecek ve canımı yakacaktı. Bu, onun hoşuna gidecekti. Dayanabilirdim.

"Boş yapma da hadi yürü!"

Arkamdaki beden aramızdaki mesafeyi kapatırken ileride park edili bir hâlde duran beyaz arabanın ışıkları yanıp söndü. O arabaya bineceğimizi, daha doğrusu zorla bindirileceğimi anlarken burkulan bileğimi doğrultup ayağımdaki topuklu ayakkabıları çıkardım ve kenara doğru attım. Eğer kaçamazsam İlteriş topuklu ayakkabılarımdan burada olduğumu bilmeliydi.

"Sana zorluk çıkarmadan geleceğim ama tek bir şartım var. Bana yüzünü göster. Beni kimin kaçırdığını bilmek istiyorum."

Ağıma düşecek adamı sabırsızlıkla beklerken birkaç saniye bekledi ve önüme geçerek bana sırıttı ve iğrenç bakışlarıyla beni inceledi. Onu daha önce görmediğime emin olurken çenesindeki çizik izi bende fazlasıyla merak uyandırdı. "Al, gördüğüne göre götün arşa ermiştir. Şimdi bin şu arabaya!" Kolumdan tutulup çekileceğim zaman ondan önce davranıp geriye doğru gerildim ve kafamı hızla gözüne gömdüm.

Gözünü tutarak öne doğru eğilen adamın doğrulmasını beklemeden erkekliğine sıkı bir tekme geçirip yalın ayak koşmaya başladım. Arkama ve o adamın ne halde olduğuna bakmadan koşarken bir yandan da yola bakıp İlteriş'in arabasını arıyordum. Tanrı aşkına! Bu adam nereye kaybolmuştu?

"Orospu, kaçma! Yakalayacağım seni."

Arkamdan işittiğim gür ve sinirli sesle korkarken hızımı artırdım ve arabaları umursamadan yolda koşmaya başladım. Yanımdan tüm hızıyla geçen ve geçerken korna çalan arabalar umurumda bile değildi. Tek derdim İlteriş'in arabasıyla karşılaşmaktı.

"Orospu senin anandır!"

Bir yandan kaçarken diğer yandan arkamdan koşan adama sataşmadan edemedim. Orta parmağımı havaya kaldırıp arkama doğru sallarken burkulan bileğimi düşünmemeye çalıştım. Sızısı bileğimi acıtacak derecede yokladı ama umursayamadım. Şu an sıcak olduğu için hissetmiyordum ama ileride canım çok yanacaktı.

"Neredesin Allah'ın belası adam? İstemediğim yerde dibimde bitiyorsun, ihtiyacım olduğunda yoksun!"

İçimde daha fazla tutamadığım gözyaşlarım eşliğinde yola bakarken arkamdaki adam, burkulan ayağımdan yararlanmış ve aramızdaki mesafeyi kapatmıştı. Yoldaki cam parçaları, taşlar, çöpler...

Aklıma gelebilecek her şey ayağıma batarken hiçbir şey düşünemiyordum. Şu an acımı düşünmemeli, canımı kurtarmalıydım.

Kalbim, korkudan hızlı hızlı çarparken göğsüm tüm gücüyle inip kalkıyordu. Arkamdaki adamın yakınlaştığını hissediyordum ama korkudan arkamı dönüp aramızdaki mesafeye bakmıyordum bile.

Sonunda cesaretimi toplayıp ona kısa bir bakış atacakken acı fren sesi kulaklarıma ulaştı. Arkama bakamadan korkuyla bu sefer önüme dönerken dibimde duran araba bana fazlasıyla tanıdık geldi. Filmlerle kaplı camdan buz mavisi gözleri zorlukla görürken çenem titremeye başladı. Dolan gözlerimle ona bakarken gözlerim çok şey anlatıyordu ve eminim o da anlıyordu.

Buz gözlü adam, şaşkınlığından kurtulup çeviklikle arabasının kapısını açarken seri adımlarla yanıma ulaştı. Onu görmenin ve kurtulmanın verdiği mutlulukla ona sarılmak isterken buna izin vermeyip beni hızla arkasına çekti ve iri bedeninin arkasına sakladı. Bir yaprak gibi titreyen bedenim onun bedeninin arkasında kalırken İlteriş hiç titremeden birkaç adım uzağımızdaki adama baktı.

"Şimdi siktim damınızı!"

Beni öylece orada bırakırken iri ve sert adımlar atıp ileride korku dolu gözlerle ona bakan adama doğru ilerledi. Yeri titreten adımları beni bile korkuturken halsizce arkasından baktım.

"Gel buraya pezevenk! Nereye kaçıyorsun?" Kaçmak içim arkasını dönen adamı ensesinden yakalayıp kendine doğru çekiştirirken titreyen bacaklarımla daha fazla ayakta duramazken yavaş yavaş yere çöktüm. Acıyan bileğim ve ayaklarım kendini hissettirirken gözyaşlarımı serbest bıraktım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Şu ana kadar ertelediğim acıyı işte şimdi yaşayabilirdim! İlteriş gelmişti. Artık o, beni kimseye vermezdi. İşte şimdi kendi acımın derdine düşüp doyasıya ağlayabilirdim çünkü canımı kendi canı pahasına koruyacak adam gelmişti.

"Sen kimin kadınına dokunuyordun ağzını siktiğim?" İlteriş, yolun ortasına yatırdığı adamı çoktan dövmeye geçmişken suratına sert yumruklarını sallıyor, hırıltılı nefesler veriyor ve aşısı olmayan bir kuduz köpek gibi o adamı parçalamak istiyordu. "Söylesene dalyarak! Ben gelmeden önce onu nasıl kovalıyordun?" Adamın yüzüne ardı ardına geçirdiği yumrukların sesi ve ettiği küfürler herkesi korkutuyor gibiydi. Dışarıya sunduğu manzara, sokakta gezen az sayıdaki insan gruplarının da yaklaşmasını ve onları ayırmasını engelliyordu.

"Seni sike sike götünden kan getirmez miyim? Seni ağlata ağlata o kanı götünden almaz mıyım lan?!"

İlteriş'in yumrukladığı surattan süzülüp yola damlacıklı bir şekilde damlayan kan damlalarını izlememeye çalışırken başımı yan tarafa doğru çevirdim. Buğulanan gözümü kolumun tersiyle silerken kendimce etrafımı netleştirmeye çalıştım ama yapamadım. Gözyaşlarımın ardı arkası asla kesilmezken ağladım. İlteriş'in yumrukladığı adamın acı dolu inlemeleri ve İlteriş'in savurduğu küfürler eşliğinde ağladım.

Şu an dışarıdan aklını yitirmiş deliler gibi görünüyor olmalıydık. Yolun ortasında rastgele duran bir araç, o aracın önünde çıplak ayaklarıyla ağlayan bir kadın, o kadının hemen ilerisinde ölü gibi yatan hatta ölmüş olma ihtimali olan bir adam ve üzerinde onu yumruklayan bir adam daha...

Şu an kimse bize bulaşmak istemezdi ki ben de yoldan geçen biri olsam eminim istemezdim.

"Abi!" Yanımızda duran araçla bakışlarım zorlukla oraya kayarken birkaç defa karşılaştığımız Asrın arabadan indi ve koşar adımlarla İlteriş'e ilerledi. Gözü kör olmuş gibi yumruklarını sıralayan adamı çekecek kuvveti kendinde bulamayan Asrın yanında geldiği diğer adamdan yardım alıp zorlukla İlteriş'i geriye çektiler. İlteriş, geri çekilmenin öfkesiyle onları da itecekken Asrın'ın bakışları bana kaydı ve hızlı davranıp İlteriş'in önüne geçti. "Abi, dur! Yengeye bakman gerekiyor!"

İlteriş bir anda sakinleştirici iğne yemiş gibi duraksarken bana dönen bakışlarıyla yerimden doğrulmaya çalıştım. Başarısızlığımla birlikte canım yanarken acıyla inledim ve İlteriş'in buz mavisi gözlerine bakıp yeniden ağladım. İlteriş, yavaş yavaş bana dönüp bakarken titreyen dudaklarıma ve çenemi durduramayıp yardım ister gibi ona baktım. Adımlarını hızlandırıp koşarcasına yanıma gelirken dizlerinin üzerinde çöktü ve kollarını açıp ona gitmemi bekledi. Onun kollarının arasındaki yerim alıp başımı omzuna yaslarken kollarımı sıkı sıkı boynuna sardım ve beni bırakmasından korkar gibi sığındım ona.

Yıllarca ağlamamış gibi onun kollarında hıçkıra hıçkıra ağlarken yerle olan temasımı kesip bedenimi kucağına çekti. "Geçti bebeğim, geçti güzelim. Bak yanındayım, geldim. Buldum seni." Beni sakinleştirir gibi konuşurken saçlarıma dudaklarını bastırdı ve sıralı öpücüklerini bıraktı.

"Yanlarına bırakmayacağım. Yemin ederim bırakmayacağım. Gözünden akan her incin için gövdelerine kurşun yağdıracağım." İlteriş, sessiz sesiyle sadece benim duyabileceğim tonda konuşurken omzuna yaslanıp öylece ağladım ve sesimi çıkarmadım. İlteriş'in elleri vücudumda gezinirken her yerimi okşuyor, beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama ben onun kucağında daha fazla ağlıyordum.

Dakikalarca yolun ortasında İlteriş'e sarılmış ağlarken Asrın ve yanındaki adam İlteriş'in döverek haşat ettiği bedeni sürükleyerek kendi arabalarına götürdü. Onların bakışları bir an bile bize değmezken biz yolun ortasında sarılarak bekledik. Ben ağladım, o beni bekledi.

"Geçti bebeğim, bak ben geldim. Yanındayım, birlikteyiz." İlteriş, yeniden konuşurken başımı omzundan hafifçe ayırıp ona baktım. Onun yatıştırıcı elleri bu sefer çeneme çıkarken orada oyalandı. Kızardığına emin olduğum burnumu çekerken İlteriş, bacaklarımın ve belimin altından geçirdiği elleriyle bedenimi havalandırdı. "Asrın, bizim arabaya geç!"

Etrafta olan biten olayları algılayacak gücü kendimde bulamazken İlteriş'in göğsüne yaslanıp huzur veren kokusunu birkaç defa içime çektim. Asrın, yanımızdan hızla geçip bize arka kapıyı açarken İlteriş arka koltuğa yayvanca yerleşti ve beni çekip göğsüne yasladı. Kapı bizim yerleşmemizle kapanırken ellerimi İlteriş'in gömleğine yerleştirip dikkatimi dağıtmak için düğmeleriyle oynadım. Asrın, ön koltuğa yerleşip arabayı çalıştırırken İlteriş bakışlarını benden hiç çekmedi. Acınası halimi ona göstermek istemezken bu halimden utanıp göğsüne sindim ve ondan kaçmaya çalıştım.

"Nereye gidiyoruz abi, eve mi?"

"Hayır Asrın, dağ evine gidiyoruz. Ayşe Hanım'ı ara temizlik yapıp evi hazırlasın."

İlteriş, cümlesini bitirdikten sonra yan koltuktaki montunu işaret etti. Asrın, İlteriş'in montunu uzatırken İlteriş montunu alıp üzerime örttü ve başımı göğsüne doğru biraz daha bastırdı. Dudaklarını saçlarıma bastırıp büyük öpücükler kondururken gözlerimi kapatıp bedenimi ona teslim ettim ve canımın acısını unutmaya çalıştım.

"Uyu güzel tanrıçam. Geçti, buldum seni. Bırakmam."

Ona güvenirken başımı sallayacak halim bile yoktu. Tek yapabildiğim şeyi yapıp göğsüne sinerken huzursuz bir tavırla mırıldandım. "O adam, Köpek Balığı... Ne istiyor bizden?" İçime kaçan sesim ve tamamen tükenen enerjimle ona bakarken elini yüzüme çıkartıp zarar vermekten korkarcasına, yavaş yavaş okşadı. Hâlâ ıslak duran gözlerimin altını parmaklarıyla silerken mırıldandı.

"Acıktı ve kanın kokusunu aldı." İlteriş, bakışlarını kısa bir an benden çekip ön cama çevirirken orada oyalandı. "O kanı onun götünden alacağımdan habersiz ava çıktı!" Tıslarcasına çıkan sesiyle kaşları çatılırken bakışlarını camdan çekmedi ve gözleri git gide koyulaştı. "Amına koyacağım, hayatını sikeceğim haberi yok!"

Yazar Hesabı: lilesdeniz

Parodi Hesaplar:

İlteriş Kara: ilteriskaraa

Deniz Alasayvan: denizalasayvan_

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 66.7K 54
"0549******: Umarım iş telefonumu meşgul etmen için geçerli bir sebebin vardır. (20.13) Afra: OHA! OHA! OHA! (20.13) Afra: Koskoca Kuzey Taşoğlu bana...
113K 3.4K 15
Sırf kuzeni için 18 yaşında Mardin'in acımasız ağasına gelin giden Larin... Annesi için berdeli kabul eden Baran ağa...
25.4M 905K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
110K 4.1K 30
@Magazindetoksu yeni bir gönderi paylaştı. Şok! Şok! Şok! Genç basketbolcu Çağan Akın Arsal 8 ay önce yumruk yumruğa kavga ettiği takım arkadaşının e...