Yıldız Kayarken Dilek Tutulmaz

By EmineCann

25.6K 2.9K 2.9K

Esin, 24 yaşında bir sarışın. Sırf 'en çok yağış alan bölge neresi' sorusu geldiğinde gözlerim diyebilmek içi... More

•Tanıtım•
En Uzun Gece
Babil Kanunları
Umut Hırsızı
Yıldız Tozu
Perili Köy
Birinci Yalan
Tabut ve Yıldızlar
Otogar Soğuğu
Bir Kitabın İlk Sayfası
Boş Sayfada Tutan Kir
Tutuklu Olmak
Ölü Toprağa Düşen Yağmur
Kendimden Kaçarken
İstiyorum/İstemiyorum
Vedalar
Yaralar
Sağanak Gökyüzü
Nadasa Bırakılmış Hayatlar

Kül

701 102 72
By EmineCann

"Sırtındaki tabutu gördüğümden beri o tabuta girmek istiyorum."

Gözlerim bunu beklemediğinden kocaman açıldığında ne diyeceğimi bilemiyordum.

O tabut ölüler için girmene nasıl izin verebilirim ki?

Tabut, ölüm, yıldızlar... Bu üçü canımı yakıp yıkıp boğazıma düğümlenmiş bir acı bırakıyordu artık. Kalabalık sessizliğimi sindirirmişçesine ona bakmaya devam ettiğimde tekrar konuşan o oldu. "Tabutun içini merak ediyorum, kimleri öldürüp gömdüğünü, kaç cesetin yükünü taşıdığını merak ediyorum."

"Tabutun içinde cesetler yok, yıldızlar var." Sesim genzimi acıtmıştı.

Gözleri anlam veremediğim bir parlaklıkta akşamın kasvetli havasını aydınlatırken elini yanağıma koydu ve önüme gelen bir tutam saçı yavaşça okşayarak kulağımın arkasına itti. "Yıldızların ölüler olduğunu biliyorum Yıldız Tozu."

Parmaklarının saçlarımda dolaşmasına izin vererek gözlerimi yumdum. "Yıldızlar ölüyse, yıldız tozu ne Bay A?"

Bunu soracağımı bekliyormuş gibi belli belirsiz güldü. "Ölüler yakıldığında kül olmazlar mı? Yıldız tozu da o külden işte. Sen yakılmışsın ama ruhun hapis kalmış, şimdi özgürleşiyorsun."

Kül... Sanki bu kelimeyi onunla ilk kez öğreniyordum.

"Yanıp küle dönmüşsün, soğumuş küllerin ama hâlâ beni yakmayı nasıl başarabiliyorsun?" diye devam ettiğinde afalladım. Dilim sessizdi ama gözlerim onu izleyerek yeterince konuşuyordu.

"Sana dokunduğumda yanıyorum Yıldız Tozu."

Ben sıcak bir şeymişim gibi yüzümden çekti bir anda elini. "Ama asıl sorun seni de yakıyorum."

Bir anda ayaklandı ve valizimi işaret etti. "Gel sana odanı göstereyim. İstediğin gibi dinlenirsin."

Duygusal bir haldeyken bir anda ciddileşip normale dönerken bu anlık geçişe uyumluydu ama ben hâlâ bir dakika öncesinin büyüsünde kalmıştım. Başımı hafifçe sallayarak gözlerimi açıp kapattım ve onun peşinden ilerledim. Eski ahşap basamakları çıkarken soru sormadan edemedim. "Bu eski evde ne yapıyorsun?"

Ev, eski bir sahafta gibi hissettiriyordu. Farklı bin bir çeşit insan tarafından çevrilmiş kitap sayfası gibiydi. İçerisi temizdi ama eski bir esintisi vardı. Parkeler ben ardından adım attıkça gıcırdıyordu. Salondaki koca camı perdeyle kapatmamıştı ve kenarlarda açık duran iki siyah perde vardı. L koltuğu da koyu renkteydi ama evde koyuluğun verdiği bir kasvet yoktu. Aksine duvarlar hâlâ neşeliydi. Evi sade bir şekilde döşemişti. Sadece hiç bakım göstermemesine şaşırmıştım. İçten içe evin ne kadar çok onu yansıttığını düşündüm. Bay A dışarıdan kusursuz görünen bir adamdı, ruhunda tek bir çizik bile yoktu görünüşte ama içi eski bir harabe gibiydi, yıkılmak üzereydi.

"Bu eski evde yaşıyorum," dedi koridorun sonuna ilerlerken.

"Yıkılmasını bekliyor gibisin."

"Senin gibi."

Genişçe olan holün de aşağıdaki salon gibi boydan boya büyük bir penceresi vardı ve denizi daha ihtişamlı görüyordu. İki odanın kapısı karşı karşıyaydı ve geride bir kapı daha vardı. Karşılıklı olan odalardan sol taraftakine ilerledi. "Burası şimdilik senin odan, hemen ilerideki kapı banyo." Karşımdaki odayı gösterdi. "Ve benim odam... Ev küçük çabuk alışırsın."

"Hep burada mı kalacağım?"

Saçma bir soruydu kabul. Ama o saçma sorularıma alışmıştı ve bence sevmeye de başlamıştı. Cevap vermediğinde tekrar konuştum. "Sana kira vermeliyim."

Melodik kahkahasını işittim. "Sana borcunu öğretmenlik yaparak ödeyebileceğini söylediğimi, hatta birlikte merkeze gittiğimizi mi hatırlatmalıyım? Ek olarak benim gibi bir adama katlanacaksın ama merak etme tüm tehlikeler geçtiğinde dilersen kendi yoluna da gidebilirsin, kendini buraya mecbur hissetme."

"Hissediyorum," diye fısıldadım sessizce. Lafını bölmüştüm. Tek kaşı havaya kalkarken merakla yüzüme baktı. "Mecbur mu hissediyorsun?"

"Sana mecbur hissediyorum," dedikten hemen sonra hızlıca kapıyı açtım ve kendimi odaya attıktan sonra kapıyı kapatıp sırtımı yasladım. Yanaklarıma anlamsız bir ısı hücum ediyordu ve bu ısı tüm vücudumu kavuruyordu. Onu orada suratındaki şaşkınlıkla bırakmak hoşuma gitmişti ama emindim ki bunu sürekli beni utandırmak için kullanacaktı.

Bay A, benim için koca bir kafa karışıklığından ibaretsin. Yabancısın ama bir o kadar da tanıyorum seni. Soğuksun ama yakıyorsun bedenimi. Uzaksın ama gittiğim yollardasın. Kimsin sen?

🪐

"Hava buz gibi."

"Gelmeyeli unutmuşsun buraların havasını, ben arabayı getirip geliyorum," dedi abim. Bunu söylerken omzunun üzerinden bana bakmıştı.

Saatler sonra Aksel ve abimle birlikte Kastamonu'ya iniş yapmıştık. Abim doğru söylüyordu. Gelmeyeli ruhumu donduran soğuğunu unutmuştum. Titreyerek ellerimi cebime koyduğumda Aksel'in eli bir anda elime uzandı ve iki elimi de cebimden çıkarıp tuttuktan sonra ona şaşkın bakışlar atmamı umursamadan ellerinin arasına alıp ovuşturarak ısıtmaya çalıştı.

Başımı kaldırıp yüzünü izledim ve ellerimi ısıtmasına izin verdim. Isıtmıyor, yakıyordu sağolsun. "Aksel."

Gözleri ismimi söylememle beni buldu. "Söyle Yıldız Tozu."

"Benim için bunu yapmak zorunda değilsin."

"Benimde ellerim ısınıyor," dedi sinsi bir gülüşle.

"Bundan bahsetmiyorum, ailemin karşısına çıkacak olmandan bahsediyorum."

"Hımm, ellerini ısıtmam hoşuna gitti o zaman."

Adamın aklı asla ciddi konularda değildi...

Ellerimi onun ellerinin üstüne çıkararak onun ellerinin arada kalmasını sağladım ve bana yaptığı şeyi tekrarladım. Bakışlarını yüzümden ayırmadan öylece bakıyordu.

"Sevdim," derken ellerini çekip cebine koymuştu. Bunu neden yaptığını düşünmeye fırsatım olmadan korna sesini işittim. Abim bizi bekliyordu. Passat model siyah arabasına ilerledik. Bay A, benden önce davranarak öne yerleşmişti bile. Ters bir bakış atıp arkaya yerleştiğimde komik bir ifadeyle bana döndü. "Arkaya oturmaya alışık değilim."

Kollarımı kavuşturup arkama yaslandım. "İyi, Cide'ye kadar abimin yol sohbeti rotası sen de o zaman. Emin ol Nihat Hatipoğlu sahur programına katılmışsın hissi verecek."

"Kardeşiniz hep böyle midir?" dedi abime dönerek.

"Sen sadece yumuşak yüzünü görmüşsün," diye cevap verdi abim. Asla kardeşimin arkasında durayım demiyordu. Tam isyan edecektim ki Bay A'yı vurmadığı ve onu olabilecek en hoş şekilde karşıladığı aklıma gelince sessiz kalmayı yeğledim.

Annem ve babamın soru yağmuruna hazırlandım yol boyunca. Rolümü iyi oynayıp annemi mutlu mesut bir aile kuracağıma inandırmalıydım mesela... Ablamın yanına bir daha dönmeyecektim ve teknik aksaklıklar sonucu Bay A ile devam etmek zorundaydım. Bu sebeple inandırmak zorundaydık. Yandan ona baktım, yolu izliyordu. Benim için ne kadar ileriye gidecekti acaba? Onların karşısında serseri gülüşünü bırakmak zorundaydı.

Telefonumu çıkarıp ona mesaj attım.

Esin: ailemin yanında serseri gibi davranma. Üç çocuk babası, ütüsüz gömlek giymeyen orta yaşlı memur gibi davran.

Telefonunun bildirim sesi geldiğinde sırıtarak ekrana bakmaya başladı. Yandan onu izliyordum ama abim mesajlaştığımızı anlamasın diye o bana bakmıyordu.

Aksel: kızım birincisi  ben spor giyinen bir adamım. İkincisi, memur falan hayal kurma dolandırıcıyım. Üçüncüsü, üç çocuk babası gibi davranmamı istiyorsan üç çocuk yapmalıyız :)

Öksürerek mesajına baktığımda bir mesaj daha geldi.

Aksel: üçüncü maddeyi bire alalım, o daha öncelikli listede :)

Esin: utanmaz herifin tekisin bari ailemin evine giderken yapma.

Aksel: uff sertsin yazma kocam geldi

Mesajına dayanamayıp püskürtmeli güldüğümde aynadan abimle göz göze geldim. Aksel ise çalan telefonunu yanıtlamıştı. Mesajı atarken arkadan biri arayınca bunu yazmıştı.

"Efendim Baran," dedi sesindeki gülme efektiyle.

"Yarın döneceğim, o zaman konuşalım." Baran karşıdan bir şeyler söylerken bir süre konuşmadan sadece dinledi. Sonra ise vedalaşıp telefonu kapattı.

Bir saat sonra tanıdık mahalleye girdiğimizde içimi bir heyecan kapladı. Bir seneden fazladır gelmiyordum. Evimiz sahil yolu üzerinde dört katlı bir apartman binasının son katındaydı. Arabadan indiğimizde başımı kaldırıp balkona baktım. Lisedeyken ders çalışmaz, balkonda denizi dinleyerek kitap okurdum. Liseli kızı çizdim gözlerimle o balkona ve duygulanarak izledim sadece. Bazen bir şeyi özlediğini o şeyi görene kadar anlamazsın. Tam olarak öyleydim.

"Çıkalım," dedi abim ve onu izleyerek binaya girdik.

Derin bir nefes alarak ilerledim arkasından. Asansörü çağırdı ve yine tanıdık hislerle geçtim asansöre. Abim ve Bay A'nın birbirine bakışları çok komikti ve şu an duygusal bir durumda olmasam buna kahkahalarla gülebilirdim. İkisi de çok gergindi.

"Rahat ol," dedi abim Aksel'e. Bunu söylerken kaşları çatıktı. "Ama çokta rahat olma, dozunu ayarla. Bu kızı da sahipsiz sanma."

Keşke bu konuşma benim yanımda yapılmasaydı. Onları asansörde bırakarak kapıya ilerledim ve zile basarak derin bir nefes aldım. Çok geçmeden biri kapıyı açtı ve yorgun gözleriyle gülümsedi bana. Babamdı. Orta boylarda hafif iri yapılıydı babam. Ağarmış saçları mavi gözlerine gölge gibi düşüyordu. Kırgın bakıyordu mavi gözleri. Ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırıp boynuna sarıldım ama sarıldığım gibi gözyaşlarıma engel olamamıştım. Usul usul süzülmeye başlamışlardı.

"Nerelerdesin benim deli kızım?"

"Geldim," diyebildim sadece.

"Gitme bir daha öyle deli deli."

"Annem nerede?" İçeriye geçmiştim.

"Salonda, seni bekliyor."

"Anne," diyerek seslendim girişteki holün sonuna ilerlerken. "Ben geldim." Sesim neşeli çıksa da gözlerim yaşlıydı.

Uzandığı kanepeden doğrularak kalktı ve bana doğru  hızlıca gelip ve bir anda sarıldı. Ondan önce davranmama sebebim bir senedir görmediğim annemi incelemek, ondaki değişimleri görmek istememdi. Zayıflamıştı mesela, göz altları çökmüştü ama yine de gülüyordu gözleri. Daha önce gelmeliydim diye defalarca kızdım kendime o an. Nihal'dan çıktığım ilk gece iz bırakmadan kaçmak yerine onlara gelmeliydim, derdimi anlatıp öyle gitmeliydim yoluma.

"Hoş geldin benim ipek kızım, bir daha sakın gitme."

Annem kendine has şivesiyle konuşup saçlarımı öptüğünde babamın ortamı dağıtmak ister gibi uyarıcı bir şekilde öksürmesiyle ayrılıp ona döndük.

Babam bana donuk bakışlar atarken arkasındaki Aksel'e baktım ve o an kafamı duvara vurmak istedim. Tamamen unutmuştum.

"Sanırım kızımızın bize anlatacakları var Nilgün," dedi babam.

"Arkandaki genç kim Ayhan?" Annem ise hâlâ anlamadan tanıdık mı diye Aksel'i çıkarmaya çalışıyordu.

"Pekâla," diyerek öne çıktım ve ellerimi masumum der gibi iki yana açtım. "Her şeyin bir açıklaması var."

Gözlerimiz Aksel ile birleştiğinde salona doğru bir adım attı. "Hayırlı bir iş için geldim."

***

NASILDI BÖLÜM? Bol yorum isterim. Öptüm byü -yazarcan

Continue Reading

You'll Also Like

503K 18.6K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
137K 7.4K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
174K 10.7K 25
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...
1.3M 88.6K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...