Yıldız Kayarken Dilek Tutulmaz

By EmineCann

25.6K 2.9K 2.9K

Esin, 24 yaşında bir sarışın. Sırf 'en çok yağış alan bölge neresi' sorusu geldiğinde gözlerim diyebilmek içi... More

•Tanıtım•
En Uzun Gece
Babil Kanunları
Umut Hırsızı
Yıldız Tozu
Perili Köy
Birinci Yalan
Tabut ve Yıldızlar
Otogar Soğuğu
Bir Kitabın İlk Sayfası
Boş Sayfada Tutan Kir
Tutuklu Olmak
Kendimden Kaçarken
İstiyorum/İstemiyorum
Kül
Vedalar
Yaralar
Sağanak Gökyüzü
Nadasa Bırakılmış Hayatlar

Ölü Toprağa Düşen Yağmur

1.2K 151 145
By EmineCann

Bölüm şarkısı: Nada-Medusa

"Senden başka hiçbir şey gelmedi aklıma."

Dudaklarımdan dökülenler ona gizlice söylediğim bir şiirdi. O an duysun ve bu sırrı sonsuza dek tutsun istedim. Usulca gözlerime daldı, birbirimizde boğulduğumuzu hissettim ve uzun süredir dalmış olduğum derin bir sudan çıkmış gibi hızlı bir nefes aldım. O an aldığım nefes göğsümde kesikler bıraktı sanki. Derimden içeriye sinsi sinsi işleyen bir sızı gibi ilerledi.

Nefesi yüzümden esip geçerken ne kadar dayanabilirdim ona? Tek eli yanağıma yerleştirdiğinde ben de yanağımı eline bastırarak bir anlığına gözlerimi yumdum ve diğer elinin belimi kavramasıyla yumduğum gözlerimi tekrardan ona açtım. Yüzüme beni deli edecek yavaşlıkta eğildiğinde gözlerimiz bir an bile ayrılmadı. Baş parmağını aralanmış dudaklarıma bastırdığında heyecanım her zerremle ele veriyordu kendini, heyecanım her zerremle ona itiyordu beni. Beni itildiğim boşluktan tutup kendine çekti ve sıcak dudaklarını dudaklarıma sürterek öylece bekledi.

Baskısıyla bir nefes daha aralandı dudaklarım. Küçük bir öpücük kondurup dudaklarımdan ayrıldı ama yakınlığı bozmadı. Hemen ardından dudağımın kenarını öptü. Tek elim zincirlerinden kaçmış gibi belimdeki elini tuttuğunda kızamıyordum kendime. Nefesi yüzüme değiyordu hâlâ. Baş parmağıyla yanağımı okşarken fısıldayarak konuştu. "Yağmur sonrası toprak kokusunu sever misin?" Bir tutam saçımı kulağımın arkasına aldı.

Başımı olumlu anlamda sallamakla yetindiğimde devam etti. "Dudakların yağmur olup düştü bu ölü toprağa, kokuyu alabiliyor musun?"

Dilim lâl oldu, bitmek bilmeyen hazır cevaplarım tükendi. Sanki hayat bana en bilmediğim yerden soruyordu. Elimi elinden ayırmadan boynuna doğru yükseldim ve kokusunu deliler gibi merak ettiğim o boşluğa yüzümü yerleştirip tam oradan aldığım derin nefesi içime çektikten sonra cevap verdim. "Alabiliyorum." Hemen ardından onu öylece bırakarak arabaya binmiştim.

Zamanla birlikte biz de donmuştuk. Yaptığımızı aklımın hiçbir tarafı almıyordu fakat kalbim öyle benimsemişti ki bu olanları, yakınlığının hissettirdiği tuhaf duygulardan ondan uzaklaşmama rağmen sıyrılamamıştım. "Napıyorsun bana," diye fısıldadım sessizce. O hâlâ dışarıdaydı ve benim dönüp ona bakmaya cesaretim yoktu. Hızlı nefes alışverişlerimi düzenlemeye çalıştığım sırada o da nihayet binmişti. Şoför koltuğuna yerleştikten sonra çok kısa bir an bana döndü ve elimde olmadan bakışlarım ona kaçtı. O birkaç saniyelik bakış bile yeniden heyecanlanmama yetti. Hemen ardından arabayı çalıştırdığında sessiz kaldığı için seviniyordum. Utangaçlığımı kullanıp üzerime gelmemişti.

"Jülide'ye mi?" dedi bir süre sonra.

Ağzımdan olumlu anlamda bir mırıldama çıktı ve sanki beni izliyormuş gibi başımı salladım. Jülide dediğinde tamamen aklımdan çıkmıştı, Jülide'ye haber vermeyi unutmuştum. Gittiğimde anlatırım diye düşünerek cama yaslandım ama Bay A, kafamın içine doluşan sorulara rağmen sessiz durmadı. "Yaşanılanları Jülide'ye anlatma."

Demek bu sessizliğinin sebebi az önce yaşadığımız yakınlıktan rahatsız olmasıydı. Kalbimin ağır bir kayanın altında kalmış gibi ezildiğini hissettim. Gerçi o böyle davranınca ben de pişmanlık duymadım değildi. İçimi gıdıklayan şeyin yanı sıra dürten bir alarmda vardı o bana yakınlaşınca.

"Olmayacak, önemsiz bir şeydi." Sesimin soğuk çıkması için çaba sarfetmiştim.

Belli belirsiz, sesli bir gülüş attı. "Bizim aramızda yaşananları kastetmemiştim, Yusuf'un oynadığı oyundan bahsediyorum."

İki insan birbirine ancak bu kadar farklı pencerelerden bakabilirdi. Üstüne üstlük aklımın hâlâ o anda olduğunu açık etmiştim. Oysaki Bay A, o andan çıkmış ve öncesinde yaşananlara odaklanmıştı. Cevap veremeyip sadece sesli bir iç çekişte bulunduğumda tekrar konuştu. "Önemsiz bir şey değildi..." diyerek ağzını açtığında lafını kestim ve bir nefeste söyledim.

"Değildi."

"Ama önemsiz bir şey olması gerekiyor," diye devam ettiğinde afalladım.

"Kaçırılmam önemliydi," diyerek bozuntuya vermemeye çabaladım ama bin bir farklı düşünce yerleşmişti bir kere aklıma. Konuyu dağıtmalıydık ve belki de bir daha hiç açmamalıydık. Bir daha birbirimize o kadar yaklaşmamalıydık.

"Esin..." dedi sokağın başından dönerken.

Daha önce ismimin bu kadar güzel telafuz edildiğine şahit olmamıştım. Eve yaklaştığımızda durdu. Hiçbir şey demeden ona bakıyordum.

"Eğer bunun bir daha yaşanmamasını istiyorsak aramızdaki çekimi durdurmanın bir yolunu bulmalıyız," dedi doğrudan gözlerime bakarak.

"Uzak durmalıyız," diye devam ettirdim.

"Bedenin uzak dursa gözlerin gel diyor, onu ne yapacağız?"

Hem bu kadar yakın olup hem bu kadar kaçmak istemesi nedendi? Bunu ona soramadım, soramazdım da zaten. Belli ki uyuşmayan bir şeyler vardı. Benim ise önce kendimle yüzleşmem gerekiyordu. Daha bu hissi tanımıyordum. Hissettiğim her şey yabancıydı bana, tıpkı onun gibi.

Telefonumun zil sesi sorduğu sorudan kurtarmıştı beni. Jülide hızır gibi yetişmişti. Yanıtla butonuna tıklarken derin bir nefes alıp konuşmak için genzimi temizledim. "Geldik," dedim tek nefeste.

"Bay A... Of yani Aksel'de mi seninle? Merakta kaldım."

"Evet, şimdi ineceğim ben."

"Onu da çağır, yemek yiyelim birlikte."

Jülide'nin onu da davet etmesiyle telaşlı bir ifadeyle ona baktım ve onun da aynı şekilde bana dönmesiyle yutkundum. "Jülide yemeğe çağırıyor, gelmek ister misin?" Dilim gel derken, gözlerim git diyordu bu defa ama o görmezden geldi.

"Kurt gibi açım," dedi sırıtarak ve benden önce kontağı kapatıp arabadan indi. Benim utangaç olmama karşılık onun arsız tavrı hayrete düşmeme neden oluyordu. Ancak bu kadar zıt olabilirdik. Arabadan inerken mırıldanarak konuştum. "Gelmek istediğinden emin misin?"

"Ne o? Arkadaşınla yalnız kalıp yaşadığımız önemsiz şeyleri mi anlatacaksın?" Beni beklemeden binaya girmişti bile.

Arkasından göz devirdim. "Münasebetsiz."

Binada 4 kat olduğu için basamaklarda duraksadı ve bana döndü. Suratımdaki asık ifadeyi bozmadan yönlendirdim. "Evi çatı katında."

Jülide, pencereden geldiğimizi görmüş olmalıydı ki kapıya çıkmıştı. "Hoş geldiniz," dedi sevecen bir gülümseyle.

Aksel'de ona karşılık verip kendini tanıttığında asık suratla arkasından eve girdim. Jülide kapıyı kapatır kapatmaz kenara çekti beni. "Ne bu surat kızım? Nemrudun kızı gibi dolanıyorsun ne oldu?"

"Bu manyak adamı yol arkadaşım yapınca nemrudun kızı unvanını promosyon olarak verdiler."

"Konuşma da mutfağa gel Nemrudun kızı, hadi."

Beni de peşinden sürükleyerek salonun sağındaki amerikan tarzı mutfağa yöneldi. Salon ve mutfağı birleşikti ama ikisinin görüş alanını birbirinden ayıran bir kolon vardı. Bu sayede mutfağa geçince Bay A görüş açımda olmayacağı için rahat bir nefes alabilirdim. Raftan bir bardak alıp sebile yöneldim ve rahatça aldığım nefesten sonra suyumu içtim. Bay A ile olan hayallerimin üstüne de içmiş olabilirim tabii...

Dinlenmek istiyordum ama içerideki dağ ayısı ve yanlış hamleler yapan yakın arkadaşım sayesinde bu pek mümkün değildi. "Noluyor anlat artık!" diye isyan ettiğinde kollarımı kavuşturarak tezgaha yaslandım.

"Hiçbir şey, saçma sapan bir şaka yaptılar bana."

Bu şekilde sonsuza kadar geçiştirebilirdim, Jülide de pek inanmış gibi değildi. Yine de geçiştirmeme izin verdi ve salona yöneldi. "Salatayı alıp gel hadi."

Dediğini yapıp onu takip ettiğimde görüş açısına girer girmez meraklı bir çift bal göz beni buldu. Karşısına dikilip 'neden beni birkaç saniye görmediğinde endişeyle süzüyorsun' diye sormak istiyordum ama bu isteğimi bir süreliğine ertelemek zorundaydım.

Jülide "Buyursanıza masaya," diyerek bizi dürtmese odun gibi donup birbirimize baktığımızı fark etmeyecektik. Gözlerimi kaçırarak masaya geçtim. 6 kişilik masanın başına Jülide yerleşmişti ve Aksel ile ben karşı karşıya oturmuştuk. Doğru düzgün bir şey yemediğimden epey açtım ve o karşımdayken mideme kramplar girdiği için iştahım ikizler burcu gibi davranıyordu. Bir vardı, bir yok...

"Çok güzel görünüyor," dediğinde kafamı kaldırıp ona baktım. Onun da bana bakması ve bakışlarının fazlasıyla muzip olması düşünmeme sebep oldu. Çok güzel görünen ben miydim, tavuk mu? Bu adam bana kafayı yedirdiği için doydum diyip kalkasım vardı masadan...

"Afiyet olsun, yemeği şereflendirip akşama doğru neler yaptığınızı anlatmak ister misiniz?"

Eh be Jülide... Yapılır mı bu bana?

O sorduğunda durumumuzun karmaşıklığı kafamı daha da kurcaladı. Bugün neler yaptınız sorusuna; dudağıma ruhumun ölü küllerini doğuran bir öpücük kondurdu, diyebilirdim fakat sustum.

Bay A'nın tayfası, onu bana kör kütük aşık sanarken ve Jülide'de ucundan gerçekleri biliyorken hangi yalana devam edecektik. Yarım olan gerçeklerde yalandı çünkü...

"Esin'e şaka yaptık ama ağzımızın payını verdi. Bir daha şaka falan yok." Aksel'in cevap vermesi içime su serpmişti. Yemekten bir parça alıp ona baktığımda akşam olanları anımsamanın yüz hatlarını gerdiğini gördüm. Her an masadan kalkıp gidecek gibi sinirle gerildi ve çatalını bırakarak arkasına yaslandı. Yusuf'a olan öfkesini sadece ertelemişti anlaşılan, şimdi yeniden kendini gösteriyordu.

"Ne oldu bi' keyfin kaçtı sanki senin?" dedim geriye yaslanarak. Muzip bir tavırla sormuştum.

Bal gözleri, akşamın verdiği koyuluğu almışken bana döndü. "Kaçtı, yerine getirmek ister misin?"

Muzip tavrım anında silinirken Jülide gülmüştü. Beni arkadaşımın yanında zor durumda bırakmak istiyordu anlaşılan. Bir nevi savaştı bu. Başımı iki yana sallayarak cevap verdim. "Eminim keyfini yerine getirecek başka insanlar vardır."

Sinsi bir gülüş yerleşti yüzüne. "Şu an keyfimi yerine getirebilecek iki kişi var. Burdan kalkıp birinci kişiyi döversem yerine gelebilir ama bir ikinci kişi var ki; tek bakışıyla, tek gülüşüyle beni engeller ve o şerefsiz birinci kişiyi dövmeden de keyfim yerine gelebilir."

Bunu bir nefeste söylediğinde kahkaha attım. Adam bir gülüş diyordu ama kahkahalara boğuyordu beni. Bir an idrak ettiğim şeyle gülüşüm yüzümde asılıp kaldı. Ne kadar aptaldım ama... Nasıl da kendime pay biçmiştim. Ne malumdu ki o kişinin ben olduğum. Nereden alıyordum bu gereksiz özgüveni? Düşüncelerimle durgunlaştığımda bakışlarını benden ayırmadığını fark ettim ve o tuhaf bakış utanmama sebep oldu. Somut bir şekilde adlandıramadığım, adını koyamadığım bir bakışı vardı. Gülüşü de, bakışı da... Kelimelere dökemediğim bir soyutluktaydı. Sadece hissedebiliyordum ama anlatmaya gelince sağır ve dilsiz kesiliyordum.

"Keyfim yerine geldi şimdi," dediğinde sesi kısılmıştı. "Ama bu yine de birinci şıkkı elemedi," diyerek ayaklandı.

Ben de onunla birlikte kalktığımda Jülide kavga edeceğimizi anlamış olacak ki telefonunu eline alıp hızlıca odasına kaçtı ve bizi yalnız bıraktı.

Jülide odasına geçtikten sonra yalnız kaldığımız birkaç saniyelik devrik zamanda bana kısa bir bakış atıp kapıya yöneldi. Sinirden yanağımı dişleyip gittim ve koluna yapıştım. "Nereye?"

"Yusuf'ü dövmeye."

"Saçmalıyorsun, geçti gitti kapansın artık bu mesele."

Kapı kolunu bırakarak bana döndü ve sıkıntılı bir şekilde tuttuğunu nefesini dışarıya verdi. "Hiçbir şey kapanmadı, bu yaptığını ödeyecek ki bir daha yapmaması gerektiğini bilecek."

"Bu şekilde mi caydıracaksın onu?" Diretmekten vazgeçmiyordum.

Alaycı bir bakış attı. "Ne yapmamı istersin? Kınayalım mı birlikte?"

"Benimle dalga geçip durma Bay A bozuntusu." Sinirle çıkıştığımda gülmeye devam ediyordu. "Sinirlenince çok seksi oluyorsun."

Sıktığım kolunu bırakıp geri çekildim ama çekilmemle birlikte beni nasıl bir hızla kendine çektiğini takip edemedim. Belimden kavrayarak kendine yeniden yaklaştırdığında baş parmağı dudağımın üstünde durdu. "Beni şu an bu dudakları öpmek bile durduramaz, anla o şerefsizin yaptığı hatanın büyüklüğünü."

Cümlenin uzunluğundan mı bilmem dediklerini kavrayamıyordum. Ben dokunuşuyla kaskatı kesilirken alnıma ufak bir öpücük kondurdu ve çekip gitmeden önce fısıldadı. "Anla."

🪐

Nasıldı bölüm?

Bi aksilik olmazsa yeni bölüm pazar günü gelecek, beklemede kalın! Seviliyorsunuz -yazarcan

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 143K 61
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
103K 5.9K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
1.1M 15.4K 38
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
275K 13.8K 72
4 arkadaşın numara komşuları üzerine iddiaya girmeleriyle başlar her şey... Argo, küfür vs. içerir!!!