SİRİNA (Final Oldu)

By sevdaacet72

113K 7.9K 17.3K

Ben Sirina. Kaos ve büyünün elçisiyim. İntikam hırsının doğurduğu gücüm. Ve o gün, kara bulutları delip geçen... More

Giriş
1.Bölüm "Tendeki Yağmur İzi"
2.Bölüm "Düşüş ve Buluş"
3.Bölüm "WEROSİM"
4.Bölüm "ŞİŞLİK"
5.Bölüm "MÜTTEFİK"
6. Bölüm"Kayıp Ruhlar Mezarlığı"
7.Bölüm "Yaralı ve Dövme"
8. Bölüm "Karmakarışık Zihin"
9.Bölüm "ANKA KUŞU"
10. Bölüm "KEHANET"
11. Bölüm "KAN ve RÜYA"
12. Bölüm "KRALLIK"
13. Bölüm "Kırmızı Pelerinli Yediler"
14. Bölüm "Yedinin Laneti"
15. Bölüm "Ölümcül Arzu" +18
16. Bölüm "Kızıl ve Kanlı Ay"
17. Bölüm "Büyünün Anlamı"
18.Bölüm "Yokuş ve Gidişat"
19. Bölüm "Yıkım ve Sonu Hazırlama"
20. Bölüm "Acı ve Büyü Bozma"
21. Bölüm "Yaşam Uykusu"
22. Bölüm "Saklı Olanlar ve Saldırı"
23. Bölüm "Arayış ve Dönüşüm"
24. Bölüm "Tören ve Bağ" +18
25. Bölüm "Davet ve İstek"
26. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 1
27. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 2
28.Bölüm "Kaos ve Büyünün Elçisi"
29.Bölüm "Savaşa Hazırlık"
30.Bölüm "Altılı Kehanet"
31.Bölüm "Enkaz Altındakiler"
32.Bölüm "KAN BAĞI"
33.Bölüm "Kolye ve Açığa Çıkan Sırlar"
34.Bölüm "Küller ve Gelenler"
35.Bölüm "ANSIZIN"
37.Bölüm "Savaşın Ağırlığı"
38.Bölüm "Sonlar ve Gelişler"
39.Bölüm "Yüreğimde Bitmeyen Sonlar, Final"
TEŞEKÜRLER♡
Sirina 2- ASMERA
Asmera 1. Bölüm
Asmera: 2. Bölüm
Asmera 3. Bölüm
Asmera 4. Bölüm
Asmera 5. Bölüm: Final.

36.Bölüm "Ölümün Çanları"

674 98 273
By sevdaacet72

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın♡

Keyifli okumalar ♡

Ölümün ezgisinin ağır melodileri kulağımı sağır ederken dökülecek çok kan vardı. Ah çocuğum bu bir savaştı.

36. Bölüm: Ölümün Çanları.

Kum saatinin etrafını saran ince cam parçalara ayrılırken içindeki sarı kumlar başımızdan aşağıya dökülmeye başladığı an, zamanın son bulduğu noktadaydık. Giriştiğimiz yolun sonu ya da başıydı. Buna ister kader, ister kehanet, isterlerse ölüm bile diyebilirlerdi. Ne diye nitelendirdikleri olayı veya şu anı değiştirmeye yetmeyecekti.

Bazı krallıklar, onların başta olmasını sağlayan halkını öldürmeye başladığı an amacından saptığı ilk anlardı belki de. Sırf gücü elinde tutmak için kan dökmeye başladığı vakit hırs gözünü kör edip kendisiyle beraber halkını da yok etmeye meylediyordu. Halbuki krallıklakları krallık yapan halktı. İşte bu yüzden bu savaş belki de adaleti yeniden doğuracaktı. En azından öyle umut ediyordum.

"Bu çok kötü," diyen kraliçe ile kendime gelmeye çalıştım. Kraliçeye bakıp başımı iki yana salladım. Belki de o kadar kötü değildi? Kraliçenin sağında duran komutanlara bakıp yeniden kraliçeye döndüm. Yavaşça oturduğum yerden ayağa kalktım.
"Kraliçem, atlı askerler ve kılıçlı olanlar önde olacak. Hatta şimdi bile komutanlar gidip askerlerini toplamalı. Askerlerin arkasında ise biz büyücüler olacağız. Büyücüler savaş alanının ortasında olacak şekilde konumlanacak. Bizden sonra krallığa en yakın mevkide olacak kişiler ise cadılar olacak," dedim. Kraliçe başını sallayıp beni onaylarken komutanlara döndüm.
"Kraliçe size anlatmıştır. Az önce de konuştuk gerçi ama yine hatırlatmak istiyorum. Vesti solucanlarını koyduğumuz yer belli. Onlara dikkat edin bunu bütün askerlerinize de söylersiniz." Komutanlardan beni onaylayan sesler çıktı. Kraliçelerine dönüp başlarını saygıyla eğdiler. Selam verdikten sonra ayağa kalkan kraliçeye döndüm.

Kraliçe ayağa kalkıp komutanlara çıkmaları için el işareti verdi. Bize dönüp yüzümüze bakmaya başladı.
"Savaşın sonu ne olur bilmiyorum. Bu yüzden kendinize dikkat etmenizi istiyorum. Şimdi hazırlanmam gerekiyor," dedi. Bir adım öne atıp kraliçeye bakmaya devam ettim.
"Kraliçem ne için hazırlanacağınızı sorabilir miyim?" Kraliçe sorum üzerine benim yanıma gelip elimi tuttu. Ne diyeceğini tahmin ediyor olsam bile bunu ondan duymak istiyordum.
"Sirina, sen benim ve halkımın umudusun. Sen bizim için kaos ve büyünün elçisisin. Bana bir şey olsa bile senin hayatta kalman gerekiyor. Kendin için olmasa bile," durup şişkin karnıma baktı.
"Doğacak çocuğun için yaşamak zorundasın. Ben bu halkın ve krallığın kraliçesiyim. Bu savaş bizim kaderimizi belirlerken oturduğum yerden komutan ve askerlerimin ne zaman döneceğini bekleyemem. Birçok savaşta bulundum ve bu savaşta bulunmam gerekenlerden biri," demesi ile dudağımı iki dişimin arasına alıp ezercesine ısırdım.
"Kraliçem," devamını getirmeme izin vermeden konuşmaya başladı.
"Sirina, bu krallığı babamla beraber inşa ettik. Bu gördüğün küçücük bir taşa bakarken bile babamın bana bakarken gülen gözlerini görüyorum. Bu yüzden savaşı komuta eden baş komutan ben olacağım." Gözlerim dolarken sadece ona bakakaldım.

Elimi tutan ellerini biraz daha sıkı tutup,
"Kraliçem, babanız gibi çok güçlü bir ruha sahipsiniz. Umudunuzu asla kaybetmeyin. Tıpkı bu duvarları babanızla inşa ederken geleceğini umut ettiğiniz insanlar gibi," deyip derin bir nefes aldım. Gözlerim dolsa bile ağlamak istemiyordum. Biz kadınlar olarak çok güçlüydük. Bunun kazanmak ya da kaybetmekle alakası yoktu. Bu hiç pes etmememizle alakalıydı. Bu düşsek bile yeniden tek başımıza alnımız ak bir şekilde kalkmamızdan kaynaklıydı. Bu diye başlayıp sonu olmayan bir sürü cümle kurabilirdim. Çünkü biz kadınlar çok güçlüydük.

Kraliçe ellerimi bırakıp odadan çıktı. Masada olan bizimkilere dönüp başımı yavaşça salladım.
"Bizimde hazırlanmamız gerekiyor," deyip bu sefer de Rosale döndüm.
"Rosale senin savaş alanına gelmeni istemiyorum. Hatta başka şifacı cadı varsa onları da toplamanı ve yaralılara yardım etmenizi istiyorum," dedim.
Rosale bana bakıp gözlerini kıstı.
"Sirina bütün şifacı cadıları toplayıp yaralara iyi gelecek bütün bitkileri topladık. Bitkilerden gerekli karışımları elde ettik. Bunun için savaş alanına gelmemiz gerekiyor ki yaralılara müdahale edebilelim," demesi ile başımı iki yana salladım.
"Hayır Rosale. Siz şifacı cadılar için surların dışında sağ tarafa denk gelen alana  büyük bir çadır kurtdurttuk. Yaralıları bulup onları size getirecek olan bir gurupta ayarladık. Siz o çadırda olacaksınız. Siz bizim yaralarımızı saran kişilersiniz. Size bir şey olmamalı ki bizim yaralarımızı sarabilesiniz." Cümlemi bitirdikten sonra Rosale şaşkın bir şekilde ayağa kalktı.
"Sirina sen bunları ne zaman düşünüp yaptın ki?" Sorusu ile tebessüm ettim.
"Yapmadım Rosale yaptık," deyip odanın çıkışına doğru yürüdüm. Her adımda anılarım canlanırken yüzümdeki buruk tebessüm yok oluyordu.

3 Hafta Önce.

Seranta Krallığına gelişimizin ikinci günüydü. Kraliçe bizi kabul etmiş olsa bile benim ölü gibi oluşum onu tedirgin ediyordu. Büyük ihtimalle John ona başımıza gelen her şeyi anlatmıştı. Bu yüzden kraliçe hergün beni ziyaret edip yemek yemem gerektiğini söylüyordu. Kendime bakmam gerektiğini ve tek kişi olmadığımı söylüyordu. Haklıydı tek kişi değildim ama çok zordu. Elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyordum.

Çalan kapı ile yatakta doğrulup oturdum. Kapının yavaşça açılması ile içeriye giren kraliçeye baktım. Elindeki tepsiyi fark etmem ile kaşlarım çatıldı. Vücudum bana o kadar ağır geliyordu ki üstümdeki örtüyü kenara koymak bile bana çok zor gelmişti.
Kraliçe elindeki tepsiyi yatağın yanında duran çekmecenin üstüne koydu.

Bacaklarımı yataktan sarkıtıp kraliçeye baktım. Kraliçe yanıma oturdu.
"Kraliçem buna hiç gerek yoktu," dedim. Sesim kısık çıkmıştı. Aslında bu kadar yüksek çıkmasını bile beklemiyordum çünkü boğazım o kadar ağrıyordu ki, sanki ses tellerim kopmuştu.

Kraliçe elimi tutup,
"Sirina. Biliyorum kalbin çok acıyor hatta sana çok ağır geliyor. Onun öldüğünü düşünmek seni çok zorluyor," deyip durdu. Yan profilime bakan kraliçeye dönüp gözlerinin içine bakmaya başladım.  Başımı usulca iki yana sallayıp,
"Onun öl-öld-üğün-nü düşünmek zor gelmiyor. Sadece beni de öldürüyormuş gibi hissettiriyor. Kalbim cayır cayır yanıyor ama beni öldürmüyor. Acıyı iliklerime kadar hissetmeme rağmen bayılmıyorum bile." Gözlerimden akmaya başlayan yaşlara engel olamadım.

Kraliçe elimi bırakıp akan göz yaşlarımı sildi. O sildikçe yenisi aktı ama yine de durmadı.
"Sirina hamilesin. Eğer bebeğine bir şey olmasını istemiyorsan kendine iyi bakman lazım. Sana acını yaşama demiyorum. Acını yaşa hatta öyle bir yaşa ki seni öldürmesi gerekirken yaşattığına şaşır. Ama şunu da unutma Sirina," deyip elini şişkin karnımın üstüne koydu.
"Sen ölecek gibi hissetsen bile burada yaşamak isteyen ve doğmak için can atan bir kalp var. Bunu unutma," deyip ayağa kalktı. Kraliçenin sırtına bakarken başımı salladım. Biliyordum, karnımda yaşamak için can atan minik bir bebek vardı. Zaten bütün savaşımız varlığını öğrendikten sonra onu korumak olmamış mıydı?

Yeniden yüzümü ıslatan yaşları silip burnumu çektim. Aklıma gelen Yedi ile derin bir nefes aldım.
"Kraliçem sizinle savaş stratejileri hakkında konuşmak istiyorum." Kraliçe omzunun üstünden bana baktı.
"Şimdi zamanı değil." Başımı şiddetle iki yana sallayıp elimi kalktığı yere vurup,
"Lütfen oturun. Aklıma gelen şeyi sizinle de paylaşmak istiyorum." Kraliçe bunu dememle yeniden kalktığı yere oturdu. Bir savaş olacak olsa bile ölecek olanların sayısını azaltmak istiyordum. Nasıl yapacağımı çok düşünmüştüm ve sonunda bir sonuca kavuşmuştum.
"Kraliçem bizimle birlikte gelen şifacı cadılar var. Savaş sırasında yaralılara fazlası ile yardımları dokunacağına inanıyorum." Kraliçe bir süre yüzümü izledi. Sanki bunu ne zaman düşünüp bulduğumu hesap etmek ister gibiydi. Bunu gözlerimin önünde can verdiğini gördüğüm biri sayesinde düşünmüştüm.
"Eğer yaralılara yardım edebilirlerse güzel olur ama savaş alanına girmeleri demek onların da ölebilecek olmaları demek. Bunun için savaş alanına giremezler." Başımı sallayıp onu onayladım.
"Surların dışında onlar için bir yer ayarlayabiliriz," dedim. Kraliçe başını sallayıp,
"O zaman savaş alanındaki yaralıları da şifacı cadılara taşımak için guruplar kurarız," demesi ile başımı salladım.

O günden sonra ben yemeklerimi daha düzenli ve çok yemeye çalışmıştım. Kraliçe de her gün benim yanıma geliyordu. Yanıma geldiği zaman konu konuyu açıyordu ve genel konumuz ise savaş oluyordu. Çünkü ikimiz de biliyorduk ki ne kadar acı çekersek çekelim bu savaş canımız acıyor diye durmayacaktı. Aksine canımız acıdığı için biraz daha acıtmaya çalışacaktı.

Şimdiki zaman.

Başımı iki yana sallayıp zihnimi işgal eden anıları geldikleri yere göndermeye çalıştım. Kraliçe benim için çok fazla şey yapmıştı. Çünkü ben onlar için umut demektim ve kraliçe de umudunu dim dik bir şekilde ayakta tutabilmek için her şeyi yapmıştı. Halkı için ne gerekiyorsa yapabilecek ve yapan biriydi.

Kaldığım odaya girip hızla kıyafet dolabını açtım. Kraliçenin benim için hazırlatmış olduğu zırhla giysileri yatağın üstüne koyup vakit kaybetmeden soyunmaya başladım. Siyah kumaş pantolonu giyip siyah bol gömleği de hemen giydim. Pantolon kumaş olduğu için şişkin karnımı zorlamıyordu aksine bel kısmı bol yapılmıştı ve giyen kişi kendisine göre ayarlayabilsin diye ip geçirilmişti. Gömleği pantolonun içine koyup ipi gevşek bağladım. Hızla siyah dizime kadar gelen tabanı kalın botu da ayağıma geçirdim.

Yatağın üstüne koyduğum demirden ince ince dokunmuş zırhı aldım. Başımdan geçirirken biraz zorlanmış olsam bile zırh rahattı. Giymiş olduğum zırhın kolları bileğime kadar geliyordu. Zaten uzunluğu da dizime kadardı. Kraliçe hamile olduğum için zırhı da bel ölçülerime göre yapmıştı. Giydiğim şeyler hiçbir şekilde karnımı zorlamıyordu. Zırh beni en azından aniden gelen kılıç darbelerine karşı koruyacaktı. Yatağın üstündeki mor, uzun kumaş parçasına baktım. Kumaşı alıp şişkin karnımın altından geçirip kemer niyetine belime bağladım. Bu mor kumaş parçası benim büyücü olduğumu simgeliyordu. Bunun böyle olmasını kraliçe istemişti. Büyücüler mor kumaş, cadılar siyah kumaş, şifacı cadılar yeşil ve askerler mavi kumaş bellerine bağlayacaklardı. Bu hepimizin ne olduğu gösterdiği gibi birbirimizden hangi konulardan yardım alacağımızı sağlayacaktı. Bu yüzden karşı çıkmamıştım.

(Bahsettiğim zırh.)

Saçımı elimle tarayıp arkada topladım. Hızlıca ensemden başlayan bur örgü yapıp bağladım. Saçlarımın gözlerimin önüne gelip bana engel olmasını istemiyordum. Derin bir nefes alıp elimi yavaşça karnımın üstüne koydum. Dolabın aynasından kendime baktım. Aynadaki yansımam ile göz göze geldik. Sarı göz rengim koyulaşmış savaşa hazır bir vaziyette bana bakıyordu. Gözlerim aşağıya inip karnımı sarmalayan elimi buldu.
"Bebeğim özür dilerim. Daha doğmadan bir savaşın ortasında kalacağın için, daha dışarıya çıkıp nefes bile alamamışken ölme ihtimalin olduğu için. Ben bunlar için senden özür diliyorum. Ben seni koruyamazsam bile senin güçlü olman gerekiyor bebeğim bu yüzden bana güçlü olacağına dair söz ver," deyip burnumu çektim. Sanki beni duymuş gibi elimin altında hissettiğim minik tekme ile dudaklarım iki yana kıvrıldı. İki yana kıvrılan dudaklarım yavaşça aşağıya doğru inerken,
"Keşke başka bir annen olsaydı. Benden daha iyi olan ve seni benden çok sevebilecek bir annen olsaydı. Bunlar olmasa bile en azından yaşayabileceğin bir kadının rahminde can bulsaydın." Yeniden burnumu çektim. Bebeğimin yaşamasını istiyordum.
"Senden daha iyi bir anne bulabilir mi pek sanmıyorum." Duyduğum sesle irkildim.

Dolan gözlerimi silip arkamı döndüm. Kapıya yaslanmış bir şekilde bana bakan Rosale'ye döndüm. Beyaz bir elbise giymişti. Beline yeşil kumaş bağlamıştı.
"Endişelenme diyemem ama bebeğin senden daha güçlü bu yüzden yaşayacak. Sen sadece ona dikkat et." Başımı salladım. Bebeğime iyi bakacaktım.
"Sözlerine inanıyorum Rosale. Bebeğim yaşayacak," dedim. Sesim kesin ve netti. Bir an bu güvenin nereden geldiğini bile anlamadım.
"Şimdi gitmemiz lazım," dedi. Yeniden başımı sallayıp onu onayladım. Hızlı ve dikkatli adımlar ile yürümeye başladık.

Kaleden çıkarken herkesin nerede olduğunu tahmin etmek kolaydı. Kadınlar ve çocuklar evdeydi. Büyük ihtimalle kraliçenin haberci askerleri bir savaş olacağını bildirmiştir. Bu yüzden kadınların ve çocukların dışarıya çıkması yasaktı. Savaşacak durumda olan adamlar savaşacaktı.

Rosale ile beraber geniş toplama alanına yürümeye başladık. Daha varmadan gördüğüm kalabalık ile iç çektim. Hepsinin üstünde zırhları vardı. Sadece şifacı cadılar beyaz bir elbise giymişti. Oraya vardığımız zaman büyücü ve cadılar olarak iki kısma ayrıldıkları belli oluyordu. John'un yanında durup onlara baktım. Hepsi özgürlük ve yaşamak istiyordu. John arkasında duran bana omzunun üstünden bakıp,
"Askerler ve kraliçe yola çıktı. Öncü birlik ve atlılar onlardan önce çıktı. Bizimde artık çıkmamız gerekiyor," dedikten sonra bana uzattığı kılıca baktım. Bu Werosim'indi. Ellerim titrerken kentimi zorlayıp kılıcı John'dan aldım.
"Bu O'nun," deyebildim zar zor.
"O gün orada bulmuştum. Sana vermek bugünümü buldu demek ki," dedi. Başımı sallayıp,
"Teşekkür ederim," demekle yetindim.

Toplanan kalabalığa baktım.
"Bizim de artık gitmemiz gerekiyor," diyen John büyücülere hitaben konuşuyordu. Çünkü cadılar surlara yakın bir mevkide duracaktı. Yavaşça John'un arkasından çıkıp,
"Bugün, burada, kanımızın son damlasına kadar savaşacağımız topraklarda her ne olursa olsun adaletin doğduğu yer olacak," diye bağırdım. Kılıcımı havaya kaldırdım. Werosim de benimleydi. En azından bu kılıç sayesinde öyle düşünecektim. Kılıcı yavaşça belime bağladığım mor kumaştan geçirip belime asılı bir şekilde kalmasını sağladım.

Bağrışan, adalet ve özgürlük diyen kalabalığa baktım. Son defa Rosale dönüp baktım. Ne demek istediğimi bakışlarımdan anlamış gibi başını salladı. John önde olmak üzere seri adımlar ile yürümeye başladık.

Tamamen krallıktan çıkıp yürümeye devam ettik. Vesti solucanlarını dikkatli bir şekilde geçip yürümeye devam ettik. Sesleri duymaya başladığımız bir mesafede durduk. Hepimiz geniş bir açı ile birbirimizden uzaklaşmaya başladık.
"Sirina," diye adımı seslenen sağ tarafımdaki John'a baktım.
"Her ne olursa olsun kızım. Bu genç adam seni çok seviyor," demesi ile yutkundum.
"Hadi ama John yaşlı olduğunu böyle bir durumda bile kabullenmiyorsun," dememle tebessüm etti. Ölecekmiş gibi konuşmasını istemiyordum. Önüme dönüp John'dan uzaklaşmaya başladım. Bu kızıl büyücünde seni çok seviyor John. Bu yüzden hayatta kalmak zorundasın.

Kendimi o kadar güçlü hissediyordum ki bir büyünün olmasını istemek için sözcüklere ihtiyacım yoktu artık. Sanki büyü söyleceğim sözcükler değil damarlarımda akan kandı ve bu kan ne istediğimi biliyordu.

İki elimi önüme getirip parmaklarımın arasında çıkmaya başlayan elektrik akımına baktım. Gözlerimi yumup ayaklarımın yerden kesilmesini istedim. Gözlerimi açıp yavaşça yerden yükselmeye başlayan bedenimle ağaçlara bakmaya başladım. Ağaçların boyunu geçince bizden çok ileride olan kalabalığa baktım. İç içe girmiş askerler fazlası ile çoktu.

Bizimkiler mavi giysililerdi diğerleri kırmızı. Buradan bakınca bizim sayımız çok azdı. Özellikle daha savaş alanına bile girmeyip sadece arkada durmuş savaşanları izleyen yaklaşık on bin kişi gibi gözüken kırmızı giysili askerler beni fazlası ile germişti.

Kaşlarım çatılırken dudağımın bir kenarı şeytanice sola doğru kıvrıldı. Elimin arasında hissettiğim akım güçlenirken elimi gökyüzüne doğru kaldırdım. Üstümüzdeki bulutlar gri renge dönmeye başlarken elimi hızla ileriye savurdum . Gri bulutların arasındaki akım güçlenirken elimi uzattığım kısma doğru güçlü bir şimşek çaktı. Arkada bekleyen askerlerin ortasına çakılan şimşekle yere serilmeye başlayan askerlere baktım.

İşte sıcak savaş şimdi başlamıştı!

***

Selamlarr

Aslında bölüm daha uzun olacaktı ama ikiye bölmek daha mantıklı geldi sizi daha fazla bekletmemek amacıyla.

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

Ee savaş başladı artık. Bakalım neler olacak?

Mor kalpler ve büyü küreleri burayaa 💜🔮

Kendinize iyi bakın, seviliyorsunuz💜

Continue Reading

You'll Also Like

187K 13K 22
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
331K 4.4K 24
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
ÖLÜ PORTRE By asileyda

Historical Fiction

94.9K 7.7K 34
Ecem'in normal giden hayatı, gittiği resim sergisindeki portrenin içine çekilmesiyle tepetaklak olur. Gözlerini açtığında ise, prensini öldürmeye çal...
1M 92.1K 98
Ormanın içinde uyanan bir kız ... Hafızası silinmiş bir kamp dolusu insan ... Dövmelere göre ayrılmış gruplar ... Savaşın eşiğinde bir ülke ... Carme...