Pretty Smart | YoonJin (Çevi...

By maributlovesjin

1K 52 244

If he focuses on the things being said about Seokjin, it's always a simple no-mix 'handsome,' which Seokjin i... More

Pretty Smart

1K 52 244
By maributlovesjin

Ç/N:

Before proceeding in Turkish I would like to say a big thank you for the writer of this fic because of her genuine kindness. Thank yo so much for trusting me and letting me translating your work and being so cute 🥺💖

Hikayenin orijinalinin linki: https://archiveofourown.org/works/20670302

Tekrardan merhaba! Ben yine kendimi tutamadım ve taa haftalar önce @agustdibert 'e sözünü verdiğim, bugüne kadar okuduğum en güzen oneshot hikaye olan bu fici çevirdim. Umarım sizler de okur ve çok beğenirsiniz. Ayrıca hikayeye başlamadan önce buraya uyarı olarak yüzlerce 🔞🔞🔞 koymak istiyorum. Bunu da söylediğime göre, hepinize iyi okumalar! 💖

"Sen tatlısın," diye bağırdı Jimin Yoongi'ye, neredeyse suçlar gibi.

"Hayır, değilim," diye yanıtladı Yoongi, Namjoon'un yanındaki koltuğa yaslanıp gözlerini kapatırken.

Bir sahne arkasında, röportaj için çağrılmayı bekliyorlardı. "Tatlılık"la ilgili bu tartışma yaklaşık beş dakikadır sürüyordu ve Yoongi'ye daha şimdiden gına gelmişti. Namjoon, Hoseok ve Seokjin de pek farklı durumda sayılmazdı. Ancak görünen o ki konu Taehyung ve Jimin için hala oldukça dikkat çekiciydi. Bakışlarını telefonundan ayırıp hararetle konuşan ikiliye çeviren Jeongguk'a bakılırsa, onun da ilgisi uyanmıştı.

"Hayır hayır," dedi Taehyung başını sağa sola sallayarak, Jimin'in oturduğu koltuğun kolunda oturuyordu o da. "Sen şirinsin," dedi Jimin'e. "Ve Jeongguk da tatlı, ve Namjoon da-"

"Namjoon tatlı falan değil," diye itiraz etti Jimin. "O yakışıklı. Bu ikisi birbirinden farklı şeyler."

"Ne saçmalıyorsun, gayet de tatlı işte." dedi Taehyung. "Sen hiç onun gamzelerini gördün mü? Gayet tatlı gamzeleri var."

"Gamzeleri tatlı olabilir, evet, ama genel olarak baktığında yakışıklı birisi." dedi Jimin.

"Ve sen de canı sıkılmış birisin" diye mırıldandı Namjoon gözlerini devirerek.

"Namjoon hyung yakışıklı gerçekten, tatlı değil." diye lafa girdi Jeongguk. "Tatlı davrandığı zaman evet tatlı, ama tatlı davranırken biraz çekingen ve gergin oluyor. Yakışıklı olmak onun için tatlı olmaktan daha kolay."

"Bu tartışma tam olarak neyle alakalı ya?" diye sordu Namjoon tavana.

"Bilmiyorum ama beni çok yoruyor." dedi Hoseok üçüncü koltuktan, gözleri kapalı bir biçimde. Seokjin de onun yanında oturuyordu ve haline bakılırsa uzun bir uyku çekmek ona şu an röportaj vermekten daha mantıklı geliyor gibiydi.

"Ama Yoongi'nin tatlı olduğuna hepimiz katılıyoruz değil mi?" dedi Jimin ve Yoongi bıkmış bir biçimde inledi.

"Tabii ki," dedi Taehyung.

"Fanlar onun kesinlikle tatlı olduğunu düşünüyor," diye ekledi Hoseok, belli ki o kadar da bıkmamıştı bu muhabbetten.

"Ben tatlı değilim," dedi Yoongi sessizce. Kelimenin tam anlamıyla bu tartışmanın sona ermesini istiyordu. Mesela şu an.

"Tatlı değil de daha ziyade şirin bence," dedi Hoseok.

"Hmm," Jimin mırıldandı. "Haklı olabilirsin."

Sinir olmuş. Aradıkları sıfat sinir olmuş'tu. Yoongi sinir olmuştu.

"O zaman, Yoongi tatlı, Namjoon yakışıklı, Seokjin yakışıklı, Tae yakışıklı," Jimin listelemeye başladı. "Kookie tatlı, ben seksiyim-"

"Seksi mi?" Hoseo güldü. "Sen aramızda en tatlı olansın."

"Evet," diye onayladı Jimin. "Ama aynı zamanda oldukça seksiyim."

"E bu Kook için de geçerli o zaman?" dedi Hoseok.

"Ben mi?" diye sordu Jeongguk.

"Evet, fanlar seni çok seksi buluyor." dedi Hoseok.

"Ve tatlı." diye ekledi Taehyung.

"Evet," diyerek onayladı Hoseok.

"Jimin gerçekten çok çekici," dedi Namjoon durduk yere, başını aşağı yukarı sallayarak. "Çok tatlı ve çok da seksi. Güzel bir karışım."

"Fanlar seni de seksi buluyor," dedi Jimin Hoseok'a bakarak.

"Ve sevimli," diye ekledi Hoseok son derece ciddi bir tonla. Ardından gülmeye başladı.

"O zaman üç tane karmamız var," diye bir sonuca vardı Jimin. "Hoseok, Kookie ve ben seksi ve tatlı-"

"Neyiz biz, cins köpek mi?" diye araya girdi Yoongi.

Seokjin gözlerini açmaya tenezzül bile etmeden, burnunun altından kıkırdadı.

"Tae ve Jin klasik yakışıklı," dedi Jimin.

"Pardon ama ben klasik yakışıklı falan değilim, ben eşsiz yakışıklıyım," diye düzeltti Taehyung.

"Ve ben-" diyerek başladı söze Seokjin.

"worldwide handsome'ım," diye tamamladı Seokjin, Namjoon, Hoseok ve Jeongguk aynı anda.

"Ama ben aynı zamanda oldukça seksiyim," dedi Seokjin ama Yoongi hariç herkes sanki komik bir şey söylemiş gibi güldü.

"Evet ama fanlar seni yakışıklı olarak görüyor." dedi Taehyung. "Yani, tüm olayın buymuş gibi."

Seokjin yine ifadesiz bir hal almadan birkaç saniye önce kaşlarını kaldırdı.

"Bu onun tüm olayı falan değil," dedi Yoongi gözlerini açarken.

"Evet, değil, ama sen benim ne demek istediğimi anladın." dedi Taehyung.

"Evet, hepimizi yeteneği veya kişilikleri olmayan sığ, cansız figürlere indirgiyorsun." dedi Yoongi yorgun bir biçimde.

Jimin ise abartılı bir biçimde gözlerini devirdi Yoongi'nin tepkisine. Ardından aynı konuyla ilgili konuşmaya son hızla devam ettiler.

Yoongi odağını kaybetmişti. Ne söylediklerine dair tek bir ilgi kırıntısı bile yoktu artık. Birkaç dakikanın ardından, dinlemeyi tamamen bıraktığında, kendi hariç konuşmayan tek insanın Seokjin olduğunu fark etti. Bu yüzden, gözlerini açıp bakışlarını ona çevirdi.

Seokjin'le birlikte çok uzun yıllar boyunca yaşamanın bir getirisi, onu çok iyi tanımaktı. Seokjin'i diğerlerinden çok daha iyi tanıyordu. Bu nedenle, dışarıdan her ne kadar umursamaz, yorgun, ilgilenmiyormuş gibi görünüp gözlerini kapatsa da Yoongi onun, aslında dinlediğinin bir belirtisi olan, kaşlarının arasına yerleşen çizgiyi görebiliyordu. Ve duyduğu şey her neyse... Onu mutlu etmiyordu. Seokjin sinir mi olmuş, yoksa sadece canı mı sıkılmıştı, Yoongi emin değildi. Ancak emin olduğu bir şey varsa o da Seokjin'in mutlu olmadığıydı.

Yoongi tekrar dikkatini verdiğinde fark etti ki konuşmanın da pek yön değiştirdiği yoktu. Yoongi'nin kulaklarından akan sözler hala aynı kırma köpek cinsleri, yakışıklı vs tatlı temalı boktan konuşmaya aitti. Seokjin hakkında söylenenleri dinledi bir süre. Onunla ilgili söylenen her şey, karmaşıklıktan uzak, basit bir "yakışıklı" idi, ki evet, Seokjin yakışıklıydı. Çok yakışıklıydı. O nedenle, Yoongi Seokjin'in canını bu kadar sıkan şeyin ne olduğunu tam anlamamıştı.

Yoongi alenen, oy birliğiyle "tatlı" ilan edilmişti, ki bunun sinirlerini bozduğunu belli etmemek için elinden geleni yapıyordu. Ama belki de pek iyi rol yapamıyordu ki Seokjin'in ona baktığını fark etti ve ikilinin bakışları birbirini bulduğunda Seokjin sorgular gibi tek kaşını kaldırdı. Yoongi ise görmezden geldi. Bu konuyla ilgili konuşmak istemiyordu. Seokjin'in de çok üstelemeyeceğini biliyordu çünkü Seokjin de en az o kadar iyi tanıyordu Yoongi'yi ve onun hangi konuda ne zaman konuşup ne zaman konuşmayacağını çok iyi biliyordu.

Röportaj için çağrıldıklarında konuşma nihayet sona erdi. Yoongi ne kadar sürdüğünden çok emin değildi ancak sonunda bittiği için çok mutluydu.

O gece ilerleyen saatlerde, Seokjin geldiğinde Yoongi kendini yeni duş almış bir şekilde yatağında laptopuyla otururken buldu. Seokjin kapıyı kapatıp kilitledi arkasından ve saçlarını kuruladı biraz. Odadaki tek ışık kaynağı Yoongi'nin bilgisayarıydı, ancak ardından Seokjin kendi başucundaki lambayı yaktı.

Biraz... dağınık görünüyordu. İyi anlamda. Seokjin'in duştan sonraki hali Yoongi'nin hep hoşuna gitmişti. Doğal. Makyajsız. Çabasız yakışıklı. Yorgun. Zorlayıcı gün kendisini Seokjin'in yüzündeki durgunlukta gösteriyordu. Yüzüne kamera karşısında yerleştirdiği büyük gülümseme silinmiş ve omuzları biraz daha düşüktü şimdi. Duşun üzerindeki etkisi buydu. Onu sakinleştiriyordu. Günün sonu ama aynı zamanda günün başlangıcı gibiydi o an. Sessizce yürüyüp bir tişört geçirdi üzerine. Daha sonra onu çıkarıp başka bir tane giydi ve nedense... Yoongi izliyordu. O asla bakmazdı aslında. Bakacak ne vardı ki? Daha önce görmediği bir şey yoktu ortada. Lanet olsun, oda arkadaşı olduğu için Seokjin'i olması gerektiğinden çok ama çok fazla kez çıplak görmüştü. Ama bugün... Bakıyordu.

Bir şey Seokjin'i sıkıyordu. Yoongi bunu hissedebiliyor ve bu durumdan rahatsızlık duyuyordu. Aslında güzel-cins-köpekler temalı konuşma ilk açıldığı andan beri Seokjin'in iki kaçının arasındaki çizgiyi fark ettiğinden beri içi rahat değildi Yoongi'nin. Bu konuşma Seokjin'i neden bu kadar rahatsız etti, tam anlamamıştı açıkçası. Seokjin yakışıklı olduğunu kendisi de biliyordu. Kahretsin, Yoongi tıpkı Seokjin gibi yakışıklı olmak için nelerin vermezdi. Tüm fanlar Seokjin'in yakışıklı olduğunu biliyordu. Ki onlar Seokjin'i Yoongi kadar yakından göremiyorlardı bile. Öyleyse, sorun neydi?

Seokjin Yoongi'nin ona baktığını fark edip şüpheli bir bakış attı ona. Yoongi belki de yalnızca aklını okuyordu. Seokjin'i okuma konusunda gerçekten iyiydi ancak daha önce hiç ne kadar güzel göründüğüyle ilgili söylenen sözlerin canını sıktığına şahit olmamıştı, o yüzden Yoongi belki yalnızca üzerinde fazla düşündüğü için, aslında olmayan bir şey görmeye başlamıştı. Bu nedenle Seokjin'in sorgulayan bakışlarını görmezden gelerek bilgisayarına döndü Ancak aklının bir köşesinde hala konuyu açıp Seokjin'i sıkan şeyin ne olduğunu öğrenmeye çalışma fikri vardı, her ne kadar konuya tam olarak nasıl gireceğini kendi de bilmese bile.

Her ne kadar bilgisayarda bazı işlerini halletmeye çalılsa da Yoongi hala Seokjin'in odada yürüdüğünün, yatağına oturup telefonda takıldığının, ışığı kapatıp battaniyesinin altına girdiğinin farkındaydı. Ancak tüm bunlar arkaplanda olup biten şeylerdi ve onu rahatsız etmiyordu. İkili aynı odada yaşarken birbirini nasıl rahatsız etmeyeceğini öğrenmişti. Yine de, Yoongi işlerini pek de halledemedi, kafasındaki düşünceler tek bir yere kayıyor, endişe zihninin gerisinde bir yerde varlığını hissettiriyordu. O yüzden, Seokjin telefonu bırakıp battaniyesini üzerinden atıp yatağın ucuna oturduğunda ve ayakları halı ile buluştuğunda Yoongi bakışlarını bilgisayardan ayırıp Seokjin'e çevirdi.

Konuşma zamanıydı. Ancak görünen o ki bu konuşmayı başlatacak olan kişi Seokjin'di.

Yoongi hiçbir şey söylemedi, Seokjin'in konuşmaya başlamasını bekliyordu ve bu da Seokjin gerçekten konuşmaya başlamadan önce uzun ve sessiz bir dakika geçirmeleri ile sonuçlanmıştı.

"Sen iyisin değil mi?" diye sordu Seokjin.

Yoongi kaşlarını kaldırdı, "Neden sordun?"

Seokjin dudaklarını büzdü, ve tekrar sessizliğe gömüldüler.

Bir konu açmaya çalışıyordu, Yoongi bunu görebiliyordu ancak bu konunun tam olarak ne olduğundan emin değildi. Yalnızca beklemeye devam etti. Bu ilk kez ciddi bir şey konuşuşları değildi. Ya da yüzüncü kez. Yoongi artık Seokjin için bu sürecin nasıl işlediğini çok iyi biliyordu. Aynı şekilde Seokjin de Yoongi için. Aslında ikisi birbirine oldukça benziyordu. Konu her neyse onunla ilgili konuşuyorlar, ancak taraflardan biri diğerine asla baskı uygulamıyordu. Seokjin, söylemesi gerektiği şey her neyse söyleyecekti hazır olduğunda, tıpkı Yoongi gibi. İyi bir sistemdi. İkisi için de işe yarıyordu.

Yoongi dikkatini verdiğini Seokjin'in bildiğinden emin oldu. Çünkü bu önemli bir noktaydı. Dikkatini vermek Seokjin için önemliydi. Bu noktada, ikisi bir nevi birbirlerinin zıttıydı. Yoongi ciddi, onu savunmasız, zayıf hissettirecek bir konu açtığında Seokjin'in sanki dinlemiyormuş gibi yapmasını tercih ederdi, ta ki Yoongi içinde ne varsa dökene dek, ki Yoongi tüm dikkat onun üzerindeymiş gibi hissetmesin. Ama Seokjin Yoongi'nim onu dikkatle dinlediğini ve onu ciddiye aldığını görmek istiyordu, bu Yoongi'nin yıllar içerisinde öğrendiği bir şeydi.

"Ne bileyim, bu sabah," dedi Seokjin nihayet. "biraz... Sinir olmuş gibiydin."

"Köpek cinslerinden bahsederken mi?" diye sordu Yoongi.

Seokjin eğlenceden çok uzak bir gülüş bıraktı, "Evet."

"Sinir olmuştum," dedi Yoongi. "Tabii ki sinir olmuştum, sinir bozucu bir konuşmaydı çünkü."

"Evet ama..." Seokjin'in sesi gitgide azaldı. "Sanki bir şeylerin yolunda olmadığını hissettim."

Bu demek oluyor ki, Yoongi nasıl Seokjin için endişelendiyse, Seokjin de Yoongi için endişelenmişti.

Yoongi bilgisayarını başucundaki sehpaya koydu ve ekranı onlara dönük olacak şekilde açık bıraktı karanlık odayı biraz olsun aydınlatmak için. Daha sonra tıpkı Seokjin gibi ilerleyip yatağın ucuna oturdu ve ayaklarını halıyla buluşturdu. Şimdi Seokjin'le yüzyüzeydi. Oda oldukça karanlıktı, ancak bilgisayardan yayılan ışık sayesinde Yoongi Seokjin'in yüzünü gayet iyi görebiliyordu.

Aralarındaki mesafe de iyiydi. Yanyana oturmuyorlardı. Seokjin de Yoongi de kendi alanlarına sahip olmayı seviyordu. Özellikle bu gibi ciddi durumlarda. Fiziksel yakınlık, günün sonunda, Yoonginin sevdiği ve minnettar olduğu bir şeydi. Ancak belli dereceye kadar. Seokjin de aynı şekilde. Fiziksel yakınlığın doğru ve yanlış olduğu anlar vardı. Şu an, yanlış bir zamandı.

"Aslında bakarsan, ben de aynı şeyi düşünüyordum," dedi Yoongi. "Bir şeylerin yolunda olmadığını fark ettiğimi düşünmüştüm. Seninle ilgili yani."

"Benim bir şeyim yoktu," dedi Seokjin, Yoongi'ye katılmayarak.

Ama bakışlarını kaçırdı. Bir anlık bir şeydi, sadece konuşma anında bakışlarını Yoongi'den kaçırdı ve bu küçücük detay Yoongi'ye Seokjin'in şu an dürüst davranmadığını kanıtlamak için yeterliydi. Ama yine de sorun değildi, Yoongi bunu yüzüne söyleyip onu zorlayacak değildi. Eğer ortada ciddi bir durum olsaydı Seokjin ona bir şekilde söylerdi, kendini bu konuda yeterince rahat hissettiğinde. Ve eğer ciddi bir şey değilse, eğer sadece ufak bir şeyse, belki yalnızca konuşmaya devam etmek Seokjin'in bu konuyla ilgili konuşmasını sağlayacaktı.

"Benim de bir şeyim yoktu," dedi Yoongi. "Sadece sinir oldum."

"Neden?" dedi Seokjin Yoongi'ye bakarak.

"Sadece dış görünümlerimize indirgenmekten hoşlanmıyorum." dedi Yoongi.

Seokjin başını anlar gibi salladı. "Hele söz konusu 'tatlı' etiketi olduğunda, değil mi?"

"O kadar belli oluyor mu?" diye sordu Yoongi, sanki umrunda değilmiş gibi ayarlamaya çalışmıştı ses tonunu. İşe yarayıp yaramadığından emin değildi.

"Bir nevi, evet." Seokjin omuz silkti.

Bir süre sessiz kaldılar.

"Tatlı olmakla ilgili hiçbir sorunum yok aslında, biliyor musun?" dedi Yoongi. "Biraz minyon olduğumun farkındayım. Size kıyasla, ve bacaklarım ince, yüzüm yuvarlak ama bunu sorun etmiyorum. Tatlı olmayı da sorun etmiyorum, ya da fanların beni tatlı olarak görmesini. Sadece... Bazı spesifik durumlarda... Hoşuma gitmiyor."

"Fanlar seni tatlı olarak görmüyor aslında." dedi Seokjin. "Senin serseri bir tip olduğunu düşünüyorlar."

Yoongi burnunun altından güldü. "Onlar yeni fanlar. Sanki iki kişilik arasında sıkışıp kalmış gibi hissediyorum."

"İki?" diye sordu Seokjin.

"Evet," Yoongi gülümsedi, ancak mutlu olduğunu söylenemezdi. "Yeni fanlara göre serseri ve umursamaz, eski fanlara göre tatlı ve şirin."

"Ama eğer senin için sorun değilse-" diye başladı söze Seokjin.

"Değil," diyerek sözünü kesti Yoongi. "Sadece..." Derin bir nefes aldı. "Sanırım tatlı olmaktansa yakışıklı olmayı tercih ederdim."

"Sen yakışıklısın," dedi Seokjin, ikna etmek ister gibi bir tonla. "Ve tatlı."

"Ama yakışıklıdan çok tatlıyım değil mi?" Yoongi güldü.

"Belki eski fanlara göre..." dedi Seokjin ancak durdu. Ağzını açtı, kapadı... Sanki ardından ne ekleyeceğini bilememiş gibi.

Yoongi tekrar güldü. "Sen yakışıklısın."

"Evet," dedi Seokjin, ancak kaşlarının arasındaki o ince çizgi tekrar ortaya çıktı.

"Bu ne zamandan beri seni sıkar oldu?" diye sordu Yoongi.

Seokjin Yoongi'nin bakışını yakaladı. "Sıkmıyor."

"Hayır sıkıyor." diye bastırdı Yoongi bu defa. "En azından şu an. Ve bu sabah."

Bir sessizlik anı daha.

"Aptal hissediyorum." dedi Seokjin, başını sallayıp kendi kendine gülerken.

Ve işte bu doğru zamandı. Fiziksel yakınlığa ihtiyaç duyulduğu an buydu.

Yoongi ayağa kalkıp Seokjin'e doğru yürüdü ve yanına oturdu. Bedenlerinin arasında hala biraz mesafe vardı, ancak Yoongi elini Seokjin'in sırtına yerleştirdi onu rahatlatarak. Ya da en azından rahatlatmasını umarak. Bilgisayar uyku moduna geçti ve ışık sönerek onları karanlığa terk etti. Bu iyi olmuştu. Karanlıkta konuşmak daha kolaydı.

"Aptal değilsin," dedi Yoongi.

"Ama öyle hissediyorum," diye itiraz etti Seokjin.

"Neden?" elini Seokjin'in sırtında aşağı yukarı hareket ettirdi. "Yakışıklı olmaktan yakındığın için mi?"

"Evet," Seokjin derin bir nefes verdi. "Yakınmak için ne kadar aptalca bir şey ama."

"Aptalca falan değil," dedi Yoongi. "Kendine karşı acımasız olmayı bırak. Hepimizin baş etmeye çalıştığı şeyler var. Bu da seninkilerden biri işte."

"Evet ama çok saçma," diye ısrar etti Seokjin.

"Yapma," Yoongi Seokjin'e biraz daha yaklaştı ve hafifçe ona doğru bastırdı kendini ve bir koluyla ona yandan sarıldı. "Söyle bana neden bu durum senin canını sıkıyor?"

Seokjin başını sağa sola salladı.

"Hadi ama, neden sıkıyor?" Yoongi ısrar etti.

"Tam olarak beni sıktığını söyleyemem," Seokjin iç çekerek Yoongi'ye yaslandı. "Tam olarak değil. Sadece bunun benim 'tüm olayım' olması hoşuma gitmiyor.

"Senin tüm olayın yakışıklı olmak değil," dedi Yoongi kaşlarını çatarak. "Kesinlikle değil."

"Fanlara göre öyle." dedi Seokjin.

"Senin bunu düşünmene neden olan şey ne?" Yoongi'nin sesi kulağa biraz öfkeli geliyordu şimdi. "Sen çok çalışıyorsun."

Seokjin'in dudakları mutsuz bir gülümseme ile büküldü.

"Sen hep çok çalıştın," diye ekledi Yoongi. "Bence sen bu süreçte aramızda en çok gelişme gösteren kişisin. Şarkı söyleme, dans etme, sahne, her şey. Sen mükemmelsin."

"Teşekkürler," diye fısıldadı Seokjin, başını öne doğru eğdi. "Deniyorum."

"Biliyorum," dedi Yoongi daha yumuşak bir sesle. "Her zaman deniyorsun. Bu özelliğine hayranım."

Seokjin bakışlarını yukarı kaldırdı ve Yoongi ne kadar yakın olduklarını fark edince başını hafif geri çekti.

"Sen sadece yakışıklı değilsin." diye ısrar etti Yoongi. "Sen bundan çok daha fazlasısın. Sen çok çalışkan, yetenekli ve yakışıklı bir adamsın."

Seokjin güldü. "'Sadece yakışıklı' olarak bilinmemek benim için önemli, biliyorsun."

"Biliyorum," Yoongi Seokjin'in belindeki elini aşağı yukarı hareket ettirdi. Yoongi tabii ki de biliyordu.

"Sadece buymuşum gibi algılanmaktan nefret ediyorum." dedi Seokjin.

"Bana göre öyle değilsin ama. Fanlara göre de." Yoongi başını sağa sola salladı. "Belki başta, ilk başladığımızda, sen-" Yoongi boştaki eliyle havaya hayali bir tırnak işareti çizdi, "-grubun yüzüyken. Ama şimdi bir yüzden çok daha fazlasısın."

"Ben sadece fanlardan bahsetmiyorum," dedi Seokjin. "Herkese göre böyleyim. Ki bu hala yakınmak için çok aptal bir konu."

Yoongi Seokjin'in kendini küçümseyişini görmezden geldi, "Herekese göre yakışıklı olmak neden bir sorun peki?"

"Sorun değil," Seokjin itiraz etti, geri adım atmıştı başını aceleci bir tavırla sağa sola sallayarak. "Açıklaması biraz zor."

Yoongi konuşması eski temposuna döndürmenin bir yolunu düşündü. İç geçirdi.

"Bana tatlı denmesi neden hoşuma gitmiyor biliyor musun?" diye sordu.

Seokjin Yoongi'ye baktı. "Sorun etmediğini söylemiştin."

"Fanlardan gelmesini sorun etmem. Ya da senden, Jimin'den veya Taehyung'tan ya da herhangi birinden," dedi Yoongi. "Birlikte olduğum insanlar böyle düşündüğü zaman sorun oluyor."

Seokjin gözlerini kırpıştırdı. "Neden?"

"Çünkü ben tatlı değilim," dedi Yoongi kolayca, daha sonra Seokjin'in kafası karışmış haline gülümsedi. "Tatlı görünüyorum, evet, neyse ne. Ama ben... O genel algıdaki tatlı kırılgan gay çocuk değilim," dedi tükürür gibi. "Ben sırt üstü yatacak ve sen beni misyoner pozisyonda becerirken gözlerinin içine bakıp sana yalvaracak masum bir twink değilim. Ama galiba dışarıdan öyle görünüyorum."

"Ben öyle göründüğünü düşünmüyorum." dedi Seokjin.

"Sen beni tanıdığın için böyle düşünüyorsun." dedi Yoongi. "Ama bence... Anladığım kadarıyla... Birlikte olduğum insanlara verdiğim ilk izlenim böyle."

"Ama sen... Deri ceketler giyiyorsun ve viski içiyorsun ve bir dünya... tatlı olmayan şeyler yapıyorsun,"

Yoongi güldü. "Evet, ve deri ceketlerimi ve viskiyi seviyorum. Ama aynı zamanda beyaz ve... diğer yumuşak tonlardaki kıyafetleri giymeyi de seviyorum. Ve bunu biriyle birlikte olmak istediğim zaman yapamıyorum."

"Neden?"

Yoongi derin bir nefes aldı, karman çorman düşüncelerinin düğümlerini Seokjin'e mantıklı görünmeye yetecek kadar nasıl çözeceğini hesaplıyordu aklında.

"Sanki neredeyse..." diye bir girişimde bulundu Yoongi. "Sanki, kendimmiş gibi bir izlenim vermem için kendim olmamam gerekiyor," durdu, tekrar düşündü. "Sanki eğer daha az tatlı ve twink-y görünmek istiyorsam, daha az tatlı şeyler girmem gerek. Ama ben o bazı tatlı kıyafetleri giymekten nefret etmiyorum. Ama, eğer tatlı bir şey giyersem tatlıymışım gibi bir izlenim vereceğim, yani kendim gibi olmayacağım. Ve eğer daha az tatlı olan bir şey giyersem, yırtık kotlar, bere ve deri kıyafetler gibi, daha az tatlı havası vereceğim. Ancak bu da giymeyi sevdiğim şeylerden vazgeçmem anlamına geliyor. Yetmezmiş gibi bütün çabama rağmen günün sonunda 'Deri ceket giyen twinkie' oluyorum. Bana bunu bir kere birisi söyledi. Sikik suratına yumruğu geçirmemek için kendimi zor tuttum." Yoongi bir nefes aldı, Seokjin üzgün bir biçimde gülümsüyordu. "Yani özetle, tatlı olarak algılanmamak için çabalarken ben... Bir bakıma olduğum kişiden bir parça kaybediyormuş gibi hissediyorum. Ama çabalamayarak da, yalnızca kendim olarak da yanlış bir twinky ilk izlenim veriyorum."

"Bu..."

"Aptalca?" dedi Yoongi tek kaşını kaldırarak.

"Hayır," dedi Seokjin kaşlarını havaya kaldırıp. "Tabii ki değil."

"O zaman senin yakışıklı olmaktan yakınman da aptalca değil," dedi Yoongi.

Seokjin başını tekrar öne eğdi.

"Yatacak iyi birini bulmayı çok zorlaştırıyor," dedi Yoongi tekrar sessizleştiklerinde. "Tatlı olmak."

Seokjin bakışlarını bir kez daha Yoongi'ye çevirdi.

"Sanki bu noktada..." Yoongi en son bir bardayken bir adamın ona doğru gelişini düşündü. "Sanki karşımdaki insanın gözlerinde bunu görebiliyorum. Tatlı biriyle birlikte olma isteğini. Kendini beğenmiş maço küçük bok parçaları sırf minyon ve tatlıyım diye benimle istedikleri gibi oynayacaklarını ve benim geri ısırmayacağımı düşünüyorlar?" Yoongi başını sağa sola salladı. "Sikikler daha çok beklerler."

Seokjin gülümsüyordu. Bu defa içten bir biçimde. Ve Yoongi de hafif bir biçimde gülümsedi.

"Bir zamanlar oldukça aktif bir cinsel hayatın vardı senin," dedi Yoongi Seokjin'in belindeki elini tekrar hareket ettirirken. "Ne değişti?"

Seokjin bir an için dik dik baktı Yoongi'ye. "Artık aktif olmadığını düşündüren şey ne?"

"Hadi ama... Biz birlikte yaşıyoruz." dedi Yoongi. "Biriyle yattığında bunu anlayabiliyorum."

Seokjin'in eve dönmediği geceler. Seokjin'in her zamankinden daha dağınık ve halsiz ve tatmin bir şekilde döndüğü geceler. Evet. Yoongi farkı her seferinde görebiliyordu.

Seokjin'in yüzündeki gülümseme hızlıca silindi.

Uzun bir sessizlik oldu aralarında. Yoongi alnını Seokjin'in omzuna yasladı.

"Aynı sebep yüzünden," dedi Seokjin en sonunda.

Yoongi kafası karışmış bir şekilde kaşlarını havaya kaldırdı, "Yakışıklı olduğun için mi?"

"Sadece yakışıklı olduğum için," diye düzeltti Seokjin. "Yakışıklı olmakla ilgili bir sorunum yok. Belli ki. Ama 'Sadece' yakışıklı olmakla ilgili bir sorunum var."

Yoongi başını aşağı yukarı doğru salladı.

"Ben de sadece dış görünüşe indirgenmekten hoşlanmıyorum," dedi Seokjin. "Ve bu... Birlikte olduğum insanlarla her zaman başıma geliyor. Aslında senin tatlı olman konusuyla oldukça benzer. İnsanlar beni yakışıklı olarak görüyor ve aynı zamanda aptal olduğumu varsayıyor."

"Sen aptal değilsin," dedi Yoongi fısıldayarak.

"Ben aptal değilim," diye tekrar etti Seokjin. "Ve bunu biliyorum. Ve yattığım insanların beni bu şekilde görmemesi pek umrumda olmuyor genelde, çünkü onları yalnızca tek bir şey için istiyorum, ama... Bilmiyorum, son zamanlarda canımı sıkmaya başladı bu durum."

"Anlıyorum," dedi Yoongi. "Ben de bu şekilde algılanmak istemezdim."

"Daha çok yeni bir kez daha bu durumu yaşadım," dedi Seokjin, rahatsız olmuş bir biçimde kaşlarını çattı. "Bir buçuk hafta önce hepimiz eve geldiğimizde. Her zaman gittiğim mekana gittim. Gerçekten... düşük seviyede, genelde birlikte olacak birini bulmaya gittiğim bir yerdi, çünkü uzun zaman olmuştu. Ve ben, bilirsin, barda oturuyordum, biri geldi ve benimle konuşmaya başladı. Seksiydi de, ama- bilmiyorum, garip bir havası vardı ve bir noktada... Tam olarak ne dediğini hatırlamıyorum ancak onunla yatmam için yaptığı apaçık bir davetti, ve ben de 'Düşüneceğim,' dedim. O ise bana 'Senin gibi tatlı çocukların güzelce becerilmek için düşünmelerine gerek yok'-"

"Siktir ya," Yoongi araya girdi.

"Evet," Seokjin keyifsizce güldü. "Bu muhtemelen bunun bana en bariz bir biçimde söylenişiydi. Ama birisi ilk kez böyle bir şey ima ediyor değildi. Hep böyleydi. Kendimi bildim bileli. Ben yakışıklı ama aptal tipim, ve sadece... Artık bu olmak istemiyorum."

"O gece biriyle birlikte olamadığın için üzgünüm," dedi Yoongi sessiz bir biçimde.

"Hayır," dedi Seokjin. "Bütün keyfimi mahvetmişti zaten."

"Doğru," Yoongi derin bir nefes verip Seokjin'in belini okşadı. "Sen gayet zekisin. Aptal olan o."

Seokjin'in dudakları nihayet bir gülümseme ile büküldü ve ona sarılan Yoongi'ye yaslandı. "Yani, galiba sadece... bu olay aklımda... daha çok taze. O yüzden bu sabah konuşurken, ve konu bana geldiğinde çocuklar yakışıklılığımın benim tüm olayım olduğunu söyleyince, bilmiyorum..."

"Hassas bir noktaya dokundular?" diye bir öneride bulundu Yoongi.

"Evet, galiba." dedi Seokjin.

"Artık biraz daha... ciddi bir şey mi arıyorsun?" diye sordu Yoongi, "İlişkiler, birlikte olduğun insanlar anlamında."

"Bana saygı duyacak, beni ciddiye alacak birini arıyorum," dedi Seokjin. "Takılma, ilişki, bilmiyorum. Neye sahip olmama izin var onu da bilmiyorum. Ama ciddiye alınmak istiyorum. Bildiğim tek şey bu... Evet."

Yoongi başını aşağı yukarı salladı, ve tekrar sessizleştiler. Sakin nefes sesleri hakimdi şimdi odaya. Yoongi ne diyeceğini bilmiyordu.

"Bir zamanlar sen de beni öyle görüyordun, biliyorsun değil mi?" dedi Seokjin hafifçe gülümseyerek. "Yalnızca yakışıklı bir yüzden ibaretmişim gibi."

"Ben..." Yoongi başını Seokjin'in omzundan kaldırdı. Bir şey söyleyecek gibi açtı ağzını ancak geri kapattı ve öylece kaldı. Çok uzun zaman önceydi. Seokjin'le ilgili böyle düşünmeyeli yıllar olmuştu.

"Sorun değil." dedi Seokjin yumuşakça gülümseyerek. "Anlıyorum. O zamanlar ben de kendimi öyle sanıyordum."

"Ben... Ben öyle-" Yoongi derin bir nefes aldı. "Ben öyle düşünmüyorum..."

"Artık?" diye tamamladı Seokjin cümlesini. Yoongi'nin ağzı birkaç kez daha açılıp kapandı bir balık gibi. "Dedim sana, sorun değil."

"Ben gerçekten senin öyle biri olduğunu düşünmüyorum." dedi Yoongi kelimelerin yerini tekrar bulduğunda.

"Şu an değil," diye onayladı Seokjin onu. "Ama o zamanlar düşünüyordum. Ve seni suçlamıyorum."

Yoongi hiçbir şey söylemedi.

"O zamanlar seni gerçekten etkilemek istiyordum. Diğerlerinden çok daha fazla. Sen etkilemesi en zor olandın." dedi Seokjin, biran durup düşündükten sonra konuşmaya devam etti. "Seni çok korkutucu buluyordum."

"Korkutucu mu?"

"Evet," Seokjin gülümsedi. "Çok yetenekli. Prodüktörlükte. Rapte. Söz yazmada... Şirket sana çok değer veriyordu. Grup da öyle. Sen en başından beri tüm bunların çok temel bir parçasıydın. Grup sen olmadan aynı olmazdı-"

"Sensiz de aynı olmazdı," diye araya girdi Yoongi.

Seokjin gülümsedi.

Birbirlerine baktılar.

"Çok zor bir geçmişten geldin," diye devam etti Seokjin. "Çok boktan şeyler atlattın. Ve o zamanlar ben bunları detaylı olarak bilmesem bile senin çok şey yaşadığını görebiliyordum. Benden daha genç, ama çok daha ciddiydin. Daha olgun. Ve sanki bu hayatta benden daha fazla deneyimin varmış gibi hissetmiştim. Ayrıca gerçekten çok çalışıyordun. Birden fazla işte çalışıyordun, geceleri ise söz yazıp beste yapıyordun. Sana hayrandım. Saygı duyuyordum. Ve senden çok şey öğrendim." Seokjin derin bir nefes aldı. "Sende bu nerdeyse... Aptal bir gurur vardı. Sanki orada olmayı hakettiğini biliyormuş, değerinin farkındaymışsın gibi. Ve sonra ben geldim... Zengin bir aileden, şarkı söylememiş, rap yapmamış, dans etmemiş ya da prodüksiyon deneyimi olmayan, sırf dış görünüşü için alınan... Bana baktığında sadece güzel bir yüzden ibaret olduğumu ve bir beynimin olmadığını düşündüğünü görebiliyordum. Başlarda çok yakın olmayışımız beni şaşırtmamıştı, seni tanıyıp bir insanda neye değer verdiğini öğrendikçe. Benden hoşlanmadığını gözlerinin içinde görebiliyordum-"

"Ben-" Yoongi bir şey demeye çalıştı ancak ne olduğunu kendi de bilmiyordu.

"-bunu hiçbir zaman söylememiş olsan bile. Benim orada olmayı haketmediğimi düşünüyordun," diye devam etti Seokjin. "Senin hakettiğin gibi etmiyordum. Bu benim daha çok çalışmama neden oldu. Seni etkilemeyi, kendimi kanıtlamayı daha fazla istememi. Senin saygını kazanmak istedim."

"Kazandın da," dedi Yoongi yumuşak bir biçimde. Seokjin'in gözlerinin içine bakıyordu şimdi. "Gerçekten kazandın. Burada olmayı en az hepimiz kadar hakediyorsun, umarım bunun farkındasındır."

Seokjin gözlerini Yoongi'den ayırmadan başını olumlu anlamda salladı.

"Sanırım o zamanlar sana sinirliydim," diye fısıldadı Yoongi Seokjin tam ağzını tekrar açtığında. "ya da kıskanç," Yoongi kaşlarını çattı o günleri aklında canlandırırken, Seokjin'in de kaşları çatılmıştı. "İşlerin senin için bu kadar kolay oluşunu kıskanmıştım. Ancak kolay falan değildi, değil mi? Sen canın çıkana dek çalışıyordun. Hala da öyle. Ve evet, şirket benim düşüncelerime önem veriyordu, hatırlıyorum... bir kere Bang PD bana özel olarak seninle ilgili ne düşündüğümü sordu," Yoongi durdu, dudaklarını yaladı. "Ona senin hepinizden daha fazla çabaladığını söyledim."

Seokjin yutkundu, bu hareket adem elmasının yukarı aşağı hareket etmesine neden olmuştu. Yoongi'nin gözleri bu harekete kayarken Seokjin'in söylediklerinde ne kadar haklı olduğunu, gerçekten de o zamanlar kendisinin de Seokjin'i güzel ancak aptal olarak gördüğünü düşündü. Bu düşünce kalbinin sıkışmasına neden oldu ve Yoongi bakışlarını aşağı indirdi. Seokjin bunu haketmemişti, ne şimdi ne de o dönem. Yoongi o zamanlar sadece gururluydu, bunun farkındaydı da. Sanki dünyadaki tüm insanların yarısından daha iyi olduğunu düşünüyordu, ve Seokjin diğer yarımın bir parçasıydı. Bunu ilk kez konuştuklarını fark etti, bugüne kadar bunun için hiç özür dilemediğini. Özür dilemeliydi.

"Üzgünüm," diye fısıldadı, sesi beklediğinden daha duygusal çıkmıştı. Geç olması hiç olmamasından iyiydi nasılsa. Tekrar başını kaldırdı ve kendini Seokjin'e biraz daha yakın buldu. Çok yakın. Seokjin'in gözleri büyümüştü. "Koca kafalı bir göttüm o zamanlar, ve seni gerçekten yakışıklı bir surattan fazlası değilmişsin gibi gördüm. Ama yapmamalıydım. Altı tamamen boş bir düşünceydi. Kızgınlık, kıskançlık ve kibirle dolu bir yerden geliyordu ve eğer ben kafamı kıçımdan dışarı çıkarmayı başarabilseydim daha erken yakın arkadaş olabilirdik."

"Gerçekten olabilirdik." dedi Seokjin kaşlarını yukarı kaldırarak, Yoongi güldü hafifçe. "Ve affedildin. Her ne kadar aslında ortada affedecek bir şey olmasa da."

Seokjin dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi, Yoongi bu hareketi takip etti kendini suçlu hissetmeye devam ederken. Kızgınlık ve kıskançlık, bu o zamanlar Seokjin'e karşı olan hisleriydi. Yakışıklı ama aptal, tam olarak böyle düşünmüştü. Ancak sadece bu da değildi.

Yoongi tıpkı onlar gibiydi. Seokjin'in birlikte olduğu, onu bir objeden ibaret gören insanlar gibi. Seokjin'i, onunla bir şeyler yapmayı, cinsel, öfkeli şeyler yapmayı düşünmüştü. Onu dans stüdyosunda becermeyi, bir yerlerde bir duvara dayanıp onun tarafından becerilmeyi hayal etmişti. İkisinin de teninde mavi ve mor parmak izleri hayal etmişti, uzun süre geçmeyecek cinsten. Ancak asla harekete geçmemişti. Seokjin'e adım atacak kadar saygı duymamıştı ona. Seokjin'in nasılsa grupta çok fazla kalmayacağını, bu nedenle çabasına değmeyeceğini düşünmüştü. Hak etmediğini. Ya da ona benzer bir şey. Yoongi o zamanlar nasıl bir bahanesi olduğunu şimdi hatırlayamıyordu.

Halbuki asıl Yoongi Seokjin'i haketmeyen taraftı. Göt olan taraf. Nesneleştiren ve yargılayan taraf. Ve kıskançtı. Çok kıskanç. Seokjin'in yanında kendini çirkin hissetmişti. Hem de bugüne kadar yanında bulunduğu tüm insanlarla hissettiğinden daha fazla. Seokjin mükemmeldi. Harika, çalışkan, kararlı. Yoongi ise sadece kızgın, çirkin ve kıskançtı, o zamanlar neredeyse herkesten nefret ediyordu. Seokjin dahil. Kendisi dahil.

"Sen güzelsin aslında," dedi Seokjin birdenbire, Yoongi'yi derinlerine daldığı düşüncelerden koparırken, ve Yoongi boğazındaki yumruyu zar zor bastırdı sertçe yutkunarak. Seokjin'in hareket eden dudaklarından gözlerini ayıramıyordu ve birden bire onu öpme isteğiyle dolup taşmıştı. Eski hayalleri tekrar gün yüzüne çıkmış, farklı bir şekilde tekrar yazılıyordu. Daha iyi bir şekilde. O zamanlar kıskandığı Seokjin değil artık tanıdığı Seokjin'le birlikte. "Sadece tatlı değil. Sen gerçekten, gerçekten yakışıklısın."

"Sen de güzelsin," dedi Yoongi fısıldayarak, bakışlarını kaldırdığında karşısında gördüğü tek şey Seokjin'in gözlerindeki yoğunluk oldu. Nasıl tanımlayacağından pek emin olamadığı bir bakış vardı gözlerinde. Daha önce hiç görmediği. Bakışlarını bir kez daha Seokjin'in dudaklarına indirdi. Onun şarkı söylediği anları düşündü ve Seokjin'in dudaklarının kendi dudakları üzerinde nasıl hissettireceğini ve inlemelerinin neye benzeyeceğini düşündü. Kalbi şimdi biraz daha hızlı çarpıyordu. "Ama aynı zamanda çok yetenekli ve akıllısın," tekrar Seokjin'in gözlerine baktı. Yüzleri birbirine o kadar yakındı ki Seokjin'in nefesini kendi yüzünde hissedebiliyordu. "Çok, çok akıllı. Her şeyle ilgili, insanlardan yemeğe, paradan işe. Daha kırk yaşına varmadan dünyanın yarısına sahip olacaksın. Tam olarak bu kadar iyisin işte."

Seokjin ona baktı ancak hiçbir şey söylemedi.

"Ciddiyim," dedi Yoongi derin bir nefes eşliğinde, Seokjin'in dudaklarına kayıp sonra tekrar gözlerine çıkan bakışlarını izlerken. "Gerçekten,"

Yoongi ne yapacağını bilmiyordu. Kalbi çarpıyordu ve kendini isterken buldu. Çok ama çok isterken. Bu arzu onu neden tam şu anda vurmuştu, yıllardır aklına bile gelmeyen düşüncelerin bombardımanına neden tutuluyordu, neden bu düşünceleri eyleme dökmek istiyordu, neden sanki Seokjin de istiyormuş gibi geliyordu ona, anlamıyordu.

Birbirlerine baktılar, birbirlerine çok yakındılar. Yoongi sertçe yutkundu ve Seokjin'in birkez daha aşağı ve sonra yukarı hareket eden gözlerini izledi. İkisi de sertçe nefes alıyordu şimdi, onları çevreleyen bu yoğunluk karşısında Yoongi'nin neredeyse kafası karışmıştı. Ne değişti ki? Birden bire neden Seokjin'i bu kadar çok istiyordu? Bu konuyla ilgili ne yapıyordu? Bir şey yapıyor muydu?

"Ben de ciddiyim," diye fısıldadı Seokjin. "Gerçekten çok güzelsin."

Seokjin Yoongi'ye biraz daha yaklaştı ve Yoongi aniden neredeyse Seokjin'i hiç tanımıyormuş gibi hissetti. Gözlerinin ne söylediğini anlamıyordu. Ama Yoongi onu biliyordu. Biliyordu işte. Seokjin'in ne zaman gergin, ne zaman cesur, ne zaman bir şey istediğini biliyordu. Sadece şu an, o istediği şey sanki Yoongi'ymiş gibi hissediyordu. Yoongi ise yalnızca... bunu idrak edemiyor gibiydi. Kendi duyduğu arzuyu bile zar zor algılıyordu. Ancak arzusu hala oradaydı ve bunu muhtemelen Seokjin de görebiliyordu, yoksa bu kadar cesur davranmazdı, bu kadar yakın eğilmezdi Yoongi'ye doğru. Ve eğer Seokjin cesur olup cüret ediyorsa, belki Yoongi bu şekilde davranmalıydı.

O yüzden yavaşça, çok yavaşça bir elini kaldırdı, Seokjin bakışını Yoongi'nin eline kaydırdı ve yanağındaki yerini bulana dek izledi. İkisi de hiçbir şey söylemedi. Seokjin bir kez daha dudaklarını yaladı ve bakışlarını Yoongi'nin dudaklarına indirdi gözlerinden bir, iki, üç kez. Emin değildi. Tabii ki emin değildi. Ancak Yoongi'nin hareketini takip ederek o da bir elini Yoongi'nin yanağına yerleştirdi ve onu kavrayarak biraz daha yaklaştı, Yoongi ile aynı hizaya geldi ve bu Yoongi için 'evet, o da seni istiyor'un bir göstergesiydi. Saniyeler sonra da birbirine eğilerek dudaklarını birleştirdi ikili.

Kalbi gümbürdüyordu. Kalbi resmen gümbürdüyordu. Ve Seokjin'in dudakları çok, çok yumuşaktı. Her ne kadar hareket etmeseler ve dudaklarını yalnızca birbirlerine bastırıyor olsalar bile, ilişkilerinde yepyeni bir alana adım atmak demekti bu. Bu küçücük dokunuş bile çok iyi, çok doğru hissettirmişti ve Yoongi'nin kalbi öyle sert gümbürdüyordu ki, boğazındaki yumru öyle büyüktü ki. Geri çekilmek istemiyordu, büyüyü bozmaktan korkuyordu, ama çekildi. Belki de çekilen taraf Seokjin'di, emin olamadı.

Ama yine de birbirlerine yakın duruyorlardı, burunları birbirine değiyordu ve Yoongi gözlerini Seokjin'den tam bir saniye önce açtı. Yoongi Seokjin'in gözlerinde çokça korku, çokça tereddüt gördü ancak emindi ki kendi gözlerinde de birebir aynısı vardı, o yüzden tüm bu duygulara rağmen yine de Seokjin'i geri öptü. Cüretkar. Cesur. Yumuşak. Çok yumuşak. Seokjin de onu geri öptü.

Tekrar geri çekilmeleri yalnızca birkaç saniye sürmüştü ancak çok daha uzun hissettirmişti. Yıllar süren arkadaşlık ve sevgi sanki tek bir öpücükte toplanmış gibiydi. Yoongi bakışlarını kaldırıp Seokjin'in gözlerinin içine bakmaya korkuyordu. Seokjin'in yutkunduğunu ancak hiçbir şey söylemediğini gördü. Yoongi de hiçbir şey söylememişti. Ne söyleyeceğini bilmiyordu. Şu an hiçbir şey bilmiyordu.

En sonunda, bakışlarını Seokjin'le buluşturdu ve kendini bütün gece boyunca ilk kez onları çevreleyen karanlığa şükrederken buldu. Dışarıdan nasıl göründüğü onu korkutuyordu, yüzündeki ifadeden de. Ama Seokjin'i daha iyi görmek istiyordu. Eğer yanakları Yoongi'nin hissettiği kadar pembe miydi bilmek istiyordu. Belki o zaman Seokjin'i daha iyi okuyabilirdi, ışıkta. Ancak ortada yanlış anlayacak bir şey var mıydı gerçekten? Seokjin onu öpmüştü. Hayır, Yoongi, Seokjin'in aklının da en az onun kadar karışık olduğunu bilmek için ışığa falan ihtiyaç duymuyordu. Yapması gereken tek şey Seokjin'in nefes alıp verişini dinlemekti.

Seokjin'in Yoongi'nin yanaklarını kavrayan parmakları hafifçe titredi ve bu hareket Yoongi'yi daldığı düşüncelerden çıkarmış, kafasındaki sisi biraz olsun dağıtmıştı. Ne yaptıklarının biraz daha farkında olmasını sağladı bu küçücük hareket, ancak hiçbir şeyi değiştirmemiş, zihnini Seokjin'in onu bir kez değil tam iki kez geri öptüğü ve Seokjin'in de onu istediği gerçeğine odaklamıştı.

Bu nedenle Seokjin'i bir kez daha öptü. Bu defa daha derin, onu içine çekerek. Seokjin de kendi dudaklarını Yoongi'ye daha sert bastırmıştı ve karşılığında Yoongi Seokjin'in boynundaki parmaklarını sıkılaştırdı. Bedenleri birbirine doğru kaydı ve ikisi de boştaki elini kaldırıp birbirinin boynuna yerleştirerek daha sıkı, daha sert tutundu. Yoongi bırakmaya korkuyordu.

Seokjin dudaklarını araladı ve Yoongi de onun bu hareketini takip ederek Seokjin'in alt dudağını dişlerinin arasına alırken elini yukarı doğru kaydırıp saçlarını, Seokjin'i kavradı. Deli gibi korkuyordu ancak bir o kadar da istiyordu. Zar zor nefes alıyor, yalnızca öpüşüyorlardı, oda birbiriyle birleşen dudaklarından çıkan sesler dışında tamamen sessizdi. Yoongi hala ağzını açıp tek kelime etmeye çok korkuyordu. Aynı korkuyu muhtemelen Seokjin de hissediyordu. O yüzden ikisi de konuşmadı, yalnızca öpüşmeye devam etti. Ardından Seokjin hafifçe inledi, Yoongi'nin kalbi ise neredeyse duracak gibi oldu o an. Daha sert öptü Seokjin'i, akıl sağlığı incelip kopmaya o kadar yakındı ki.

Seokjin'i geriye item Yoongi miydi yoksa Seokjin mi Yoongi'yi kendine çekmişti bilmiyordu ancak Seokjin birden yatakta sırtının üzerinde yatıyordu. Ve öpüşmeyi bırakmak zorunda kaldılar Seokjin'in sırtını yastıklara doğru düzgün yaslayabilmesi için ve bu Yoongi'ye düşünmek için birkaç saniye verdi. Ancak Yoongi düşünmedi. Düşünmedi işte. Sadece Seokjin'i takip etti ve onu tekrar öptü, üzerine uzandı, bir bacağını Seokjin'in bacaklarının arasına kaydırdı. Kollarından biri şimdi Seokjin'in başının yanındaydı, diğeri ise yanağını kavramıştı. Seokjin'in kolları ise Yoongi'nin beline dolanmış, onu daha da yakınına çekiyordu. Tüm bu olup bitenler çok fazlaydı ancak yine de yetmiyordu. Yoongi nefes alamıyor, resmen boğuluyordu.

Yoongi nefes nefese ayrıldı Seokjin'in dudaklarından ancak ciğerleri havaya kavuştuğu an dudakları tekrar Seokjin'i buldu. Sertçe. Çaresizce. Yoongi farkında olmaksızın belini büktü, kalçaları Seokjin'in üzerinde hareket ediyordu ve o siktiğimin sesini yine duymuştu, Seokjin'in dudaklarından dökülen hafif iniltiyi. Yoongi homurdanarak gerçekten, ama gerçekten kalçalarını durdurmaya çalıştı. Kafasına göre bir şeyleri var saymamak, sonuca atlamamak için. Ama başaramadı. Tüm bedeni kendi kontrolünün dışında, tir tir titriyordu. Ve Seokjin'in sırtından aşağı doğru hareket eden elleri onu durdurmaya hiç yardımcı olmuyordu. Ama çok hızlı hareket ediyorlardı, tüm bunlar çok fazlaydı. Ve eğer böyle devam ederlerse Yoongi sertleşecekti, işte o zaman gerçekten tüm bu olanlar çok fazla olacaktı. Bu yüzden, her ne kadar çok zor da olsa Yoongi dudaklarını Seokjin'den ayırdı ve nefes nefese yüzünü Seokjin'in boynuna gömdü.

"Siktir," dedi Yoongi sessizce, Seokjin'in de tıpkı kendi gibi hızla alıp verdiği nefesleri dinledi. "Siktir."

"Evet," dedi Seokjin derin bir nefes verirken, elleri hala Yoongi'nin kalçalarında ve sıkıydı.

Birkaç dakika boyunca sertçe alıp verdikleri nefesten başka hiçbir şey yoktu, ikisi de kendilerine gelmeye çalışıyordu. Daha sonra Yoongi başını Seokjin'in boynundan kaldırıp yüzüne baktı. Öpüşmeye başladıklarından beri sanki ilk kez Seokjin'e bakıyordu Yoongi. Ve karşısındaki manzara en yakın arkadaşının dağılmış saçları, parlayan dudakları, kocaman olan gözleriydi. Her zamankinden bile daha güzel görünüyordu, onu tekrar öpme isteği büyüyerek yayıldı Yoongi'nin içine.

"Ne yapıyoruz biz?" dedi Yoongi fısıldayarak, bu soru her ikisine yöneltilmişti.

Karanlıkta birbirlerine baktılar, Seokjin'in Yoongi'nin kalçasındaki parmakları gevşedi ama hareket etmedi. Seokjin Yoongi'nin sorusuna oldukça uzun hissettiren bir süre boyunca cevap vermedi.

"Bir içgüdünün peşinden gidiyoruz?" diye önerdi Seokjin nihayetinde.

Yoongi Seokjin'in dudaklarının hareketini izleyip kendini başıyla onay verirken buldu.

"Evet," dedi Yoongi nefes nefese. "Evet."

Tekrar aşağı doğru eğildi, gözleri hala açıktı ve dudakları hafif, çok hafif bir şekilde Seokjin'in dudaklarına dokunuyor, onu adeta nefes yerine içine çekiyordu. Seokjin altında adeta kıvranırken Yoongi neredeyse aklını kaçıracaktı.

"İçgüdü" diye fısıldadı ve Seokjin'i tekrar öptü.

Bu defa biraz daha yavaş, biraz daha derin ve daha az aceleciydi. Ağızları açık ve ıslak dilleri birlikte hareket ediyordu. Seokjin birkez daha kıvranmış, bu defa kalçalarını Yoongi'ye doğru kaldırmıştı ve Yoongi mırıldanarak kendi kalçalarını bu hareketi karşılayarak aşağı itti. Hala çok hızlı gidiyor olabilirlerdi. İçgüdü olsun olmasın. Ancak aynı içgüdü Yoongi'ye Seokjin'in tüm kıyafetlerini çıkarıp aletini ağzına almasını söylüyordu. Ancak işte bu biraz fazla olabilirdi. Ama Seokjin kalçalarını ona doğru bastırınca bu içgüdünin o kadar da kötü olmadığına karar verdi Yoongi.

Seokjin dudaklarını Yoongi'den ayırıp burnunu Yoongi'nin yanağına sürttü ve Yoongi'nin başını yana eğerek ona daha fazla alan açmasını sağlayarak boynunu öpmeye başladı.

"Siktir" Yoongi kısık bir sesle haykırdığında Seokjin dilini Yoongi'nin çenesinde gezdiriyordu.

Yoongi kalçalarını sertçe Seokjin'e bastırdı bir kez daha, ve bunu aklında mı canlandırıyordu bilmiyordu ancak galiba Seokjin sertleşmeye başlamıştı. Seokjin sertleşmeye başlamış olabilirdi ancak Yoongi'nin sertleştiği su götürmez bir gerçekti. Bu yüzden Yoongi, biraz sakinleşmek adına yüzünü Seokjin'in boynuna gömdü, ancak Seokjin Yoongi'yi öpmeye devam ederken bu pek de mümkün görünmüyordu.

"Dur," dedi Yoongi fısıldayarak ve Seokjin birden donakaldı. "Hayır hayır" dedi Yoongi aceleyle, Seokjin'i sakinleştirmek ister gibi. "Ben durmak istemiyorum," dedi ve Seokjin'in bariz bir biçimde rahatlayışını gördü. "Benim... sorunum da bu zaten."

"Hmm?" Seokjin'in sesi yüksek ve nefes nefeseydi.

"Bu-" Yoongi durup yutkundu. "Bu çok mu fazla? Biz çok mu... çok mu ileri gidiyoruz? Hızlı hareket ediyoruz? Durmak istiyor musun? Üzerine düşünmek? Üzerine uyumak?"

Bir sessizlik oldu. Tereddüt havada asılı gibiydi.

"Sen üzerine uyumak mı istiyorsun?" diye geri sordu Seokjin.

"Ah..." Seokjin'in soruya soruyla karşılık vermesi oldukça adildi. "Ben..." Yoongi dürüst davranmayı tercih etti. "Ben eğer şimdi gidip uyursam yarın uyandığımda tüm bunların gerçekliğini kaybetmesinden korkuyorum açıkçası."

"Düş gibi hissettiriyor, değil mi?" diye fısıldadı Seokjin kaşlarını hafifçe kaldırarak.

"Evet,"

Bir diğer sessizlik anı.

"Bizi sık düşlüyor muydun?" diye sordu Seokjin, ve Yoongi onun bu gergin havayı kırmaya çalıştığının farkındaydı ancak biraz fazla sert olmuştu.

"Piç," dedi Yoongi sesini yükselterek ama yine de gülmeye başladı ve Seokjin'in hafifçe gülümsemesini sağladı. Ve bu ona doğru hissettirmişti, Seokjin'in gülümsemesi. "Hayır," dedi Yoongi yumuşak bir tonla. "Bunu yıllardır düşlemedim."

"Bizi düşlediğin oldu yani?" dedi Seokjin biraz şaşkın bir ses tonuyla.

"Yani, tam düşlemek denemez," Yoongi kızardı. "Düşünüyordum," diye düzeltti. "Hayal ediyordum," daha fazla kızardı. "Çok ama çok uzun zaman oldu ama."

"Ben de," dedi Seokjin fısıldayarak. "Bir zamanlar... ama uzun zamandır yapmıyorum."

"Gerçekten mi?" diye sordu Yoongi, kendi sesindeki şaşkınlığı duyarken.

"Tabii ki," dedi Seokjin, tek omzunu silkerek umursamaz görünmeye çalıştı ama pek işe yaramamıştı. "İlk zamanlar, biliyorsun. Yeni tanıştığımızda. Sen bana karşı hala... soğukken," Seokjin konuşmaya tekrar başlamadan önce Yoongi'nin özür dilemek için vakti olmadı. "Seni- seni kırmak istedim," Seokjin kaşlarını havaya kaldırdı. "Duruşunu bozmak istedim. Yüzündeki o... sürekli somurtkan olan ifadeyi silmek istedim. Bana... farklı bakmanı- sadece o zaman olduğundan farklı bakmanı istedim. Bir şey için bana saygı duymayı istedim. Ve bu saygıyı müziğimle ya da dansımla seni etkileyerek kazanamadığı için bunu başka bir şekilde yapmayı- biliyorsun." birden bire dilinden dökülen kelimeleri aniden keserek bakışlarını kaçırdı, kızarmıştı.

"Başka yollardan yapmak istedin?" diye tamamlamayı önerdi cümlesini Yoongi.

Seokjin daha derin kızarırken gözlerini kapattı. "Başka yollardan, evet."

Sessizlik. Yoongi bu bilgiyi idrak etmeye çalışırken aklının tamamen bomboş olduğunu fark etmiş, ancak birkaç saniye öncesinde öpüştükleri ana geri gittiğinde en azından kalbinin dolu olduğunu görmüştü. Daha sonra onları bu noktaya getiren şeyi düşündü, Seokjin'in yalnızca dış görünüşüne indirgenmekten ne kadar nefret ettiğini ve bir zamanlar Yoongi'nin de ona tam olarak böyle davrandığını itiraf edişini. Ve bu defa kalbi biraz da suçlulukla doldu.

"Ben..." Yoongi gözlerini kapattı, kaşları çatılmıştı. "Tanrım, sana karşı tam bir göt gibiydim."

"Göt falan değildin," dedi Seokjin, ellerinden biri Yoongi'nin kalçasından ayrıldı ve hafif bir biçimde yanağını kavradı. "Sadece benden hoşlanmıyordun."

"Hayır ben," Yoongi itiraz etti, kaşları daha derin çatılmıştı. "Sana tam olarak o boktan insanlar gibi bakıyordum." başını sağa sola salladı gözlerini açmayı reddederek. "Sana saygı duymuyordum. Seni ciddiye almıyordum."

"Hey," Seokjin fısıldadı, ve Yoongi nihayet gözlerini açtı. "Sen artık beni öyle görmüyorsun-"

"Asla." Yoongi araya girdi.

"-bu konuda netiz." diye devam etti Seokjin. "Sana kızgın falan değilim," gülümsedi. "ayrıca, benim hayallerim de öyle tamamen masum bir kaynaktan gelmiyordu. Sana saygı duyuyordum, evet," Seokjin başını olumlu anlamda salladı. "ama seni, tıpkı senin beni gördüğün gibi, tek boyutlu ve sığ biri olarak görüyordum." Seokjin baş parmağıyla Yoongi'nin elmacık kemiğini okşadı. "Sana sanki bir iddiaymışsın, çözülecek bir puzzle, kırılacak bir duvarmışsın gibi bakıyordum. Senin saygını kazanmak istiyordum ancak bunu senin arkadaşın olarak kazanmaya çalışmadım." Kaşlarını kaldırdı. "O zamanlar arkadaş olmamamızın tek nedeni sen değildin. Benim gözümde korkutucuydun, ve ilgili değildin, ve etrafta arkadaş olunması daha kolay insanlar vardı. O yüzden ben de senin arkadaşın olmak için çaba göstermedim. O dönem tek istediğim şey senin bana saygı duyman için seninle ilgili yeteri kadar şey bilmekti, çünkü senin onayını almak bir şekilde benim kendimi onaylamam için de zorunlu bir şey olmuştu. Çünkü sen bana zar zor bir şans veren tek insandın-"

"Özür dilerim," diye fısıldadı Yoongi, Seokjin'in sözünü birkez daha bölerek.

"Özür dilemeyi bırak artık," dedi Seokjin nerdeyse yalvarır gibi, kaşlarını derince çattı ve Yoongi'nin yanağındaki tutuşunu sıkılaştırdı. "Demek istediğim şey, ikimiz de götün tekiydik ve ikimiz de birbirimize şans vermedik, bunun o zaman değil şimdi yaşanıyor olmasının bir nedeni var."

"Ne peki bu neden?" diye sordu Yoongi.

"Artık farklı insanlarız," dedi Seokjin kısık bir sesle, kaşları hala çatılıydı. "O zamanki bizin birlikte olması zaten imkansızdı. Sadece arkadaş olmamız bile aylar sürdü. Bundan fazlası hastalıklı ve aptalca olurdu, ve ikimiz de bunun kötü bir fikir olduğunu anlayacak kadar mantıklı insanlardık.

"Seninle öfkeli seks yaptığımı hayal ederdim," diye itiraf etti Yoongi, Seokjin alınmış gibi görünmüyordu.

"Stüdyona dalıp seni bilgisayarın başındaki sandalyeden çekip yerine oturduğumu, seni dizlerininüzerine itip boğazını siktiğimi hayal ederdim," dedi Seokjin tek bir nefeste. Yoongi şaşkın bir nefes çekti içine, ancak nedeni Seokjin'in açıklığıydı, belki de betimlediği durumun kendisiydi, emin değildi. Ancak o da alınmış gibi görünmüyordu.

O zamanlar birbirlerine iyi gelmeyeceklerdi. Peki ya şimdi?

"Ancak şimdi farklı insanlarız," dedi Seokjin, sanki Yoongi'nin dile getirmediği sorusunu yanıtlar gibi, parmağı hala Yoongi'nin elmacık kemiği üzerinde geziyordu. Seokjin'in kaşlarının arasındaki çizgi nihayet kayboldu. "Sen bana artık birlikte olduğum o insanlar gibi bakmıyorsun. Ve bana hiçbir zaman onlar gibi davranmadın. Benimle yatmayı hayal etmiş olabilirsin ancak bu konuda hiçbir zaman harekete geçmedin, bana asla bir cinsel objeymişim gibi davranmadın, sen onlardan- onlardan daha iyisin. Ve geçmişte, benden hoşlanmadığın zamanlar bile öyleydin," derin bir nefes aldı. "Ve ben de artık seni kırmak istemiyorum. Hem de hiç. Seni tanıyorum. Sana güveniyorum. Ve senin de gerçekten bana güvendiğini düşünüyorum. Senin için tek istediğim şey senin iyi hissetmen," durdu, yutkundu, "sana iyi hissettirmek istiyorum."

Yoongi onu tekrar öptü. İki kolunu da Seokjin'in başının yanına koydu ve bugüne kadar hiçkimseyi öpmediği bir tutkuyla öptü Seokjin'i. Seokjin ise şaşkın bir nida bırakmış, olan biteni algılaması birkaç saniyesini almıştı, ancak Yoongi'ye karşılık verdiğinde, birebir aynı tutku yankı bulmuştu dudaklarında.

Seokjin bu defa kalçalarını yukarı doğru kaldırdığında, Yoongi de karşılığında kendi kalçalarını ona doğru itti. Ve bu kez, kaygılarından da biraz uzaklaşarak, sertleştiğini hissetti. Ancak yine de kendini geri çekmedi, Seokjin'i öpmeye, kalçalarını hareket ettirmeye devam etti, Seokjin'i de hissetmek istiyordu.

Kolaydı. Tüm bunların hepsi çok kolaymış gibi geliyordu. Birbiriyle uyumlu hareket eden dilleri, Yoongi'nin dudaklarının üzerinde Seokjin'in dudakları, Yoongi'nin saçlarında Seokjin'in parmakları, Yoongi boynunu öpmeye başladığında Seokjin'in bıraktığı o kısık sesli inleme... Yoongi'nin bugüne kadar duyduğu en güzel sesti. Ve tüm bunlar, çok doğru hissettiriyordu.

Yoongi hareket edip bacaklarını aralayarak dizlerini Seokjin'in kalçalarının yanına yerleştirip kendini daha iyi hizaladı. Bir sonraki sefer kendini Seokjin'e doğru ittiğinde Seokjin'in sertleşmiş aletin direkt olarak kendi aletine baskı uygulamış, inleme sırası Yoongi'ye geçmişti.

"Sessiz olman gerek," diye fısıldadı Seokjin, parmakları birden Yoongi'nin saçından ayrılmış, kalçalarını kavramıştı ve baş parmakları Yoongi'nin tişörtünün altına kaydı.

"Biliyorum," dedi Yoongi Seokjin'in boynuna doğru nefes nefese. Diğer çocukların da evde olduğunu, muhtemelen yataklarına geçtiğini, belki uyuduklarını ama belki de uyumadıklarını hatırlaması gerekirdi.

"İyisin değil mi?" diye sordu Seokin ve parmakları Yoongi'nin boxerının lastiğini bulduğu zaman Yoongi birkez daha kalçalarını aşağı doğru itti.

"Evet," dedi Yoongi ve dilini Seokjin'in boynunda gezdirdi.

Seokjin keskin bir nefes çekti içine, ancak bu Yoongi'nin boxerını kalçalarından aşağı itmesine engel olmamıştı.

Soğuk hava sert aletiyle buluştuğunda Yoongi dişlerinin arasından kesik bir nefes aldı ancak daha olan biteni tam algılayamadan soğuk havanın yerini Seokjin'in sıcak ve sıkı parmakları almıştı.

"Siktir," diye bağırdı Yoongi, belini büküyor, aletinin Seokjin'in avcunda hareket etmesine neden oluyordu.

"Evet," dedi Seokjin nefes nefese, Yoongi kendi elini de aşağı doğru indirip durumlarını eşitlemek ister gibi Seokjin'in boxerını aşağı doğru çekti. Seokjin ise ona izin verir gibi kalçalarını hafifçe yukarı kaldırıp Yoongi'nin işini kolaylaştırdı.

Yoongi hiçbir şey yapmadan önce Seokjin'in sertliğine baktı ve... lanet olsun. Seokjin'in aleti bile muhteşemdi. Ve Yoongi parmaklarını etrafına sardığında, ona muhteşem hissettirmişti. Yeterince uzun ve yeterince kalın. Tabii ki Seokjin'in penisi de tıpkı en az geriye kalanı kadar güzeldi.

"Siktir," dedi Yoongi nefes nefese.

Seokjin kıkırdadı, "Ne kadar çok küfrediyorsun,"

"İnan bana bu küfretmeye değer," dedi Yoongi gülümseyerek, elini Seokjin'in üzerinde aşağı yukarı hareket ettiriyordu şimdi.

Seokjin sert bir nefes çekti içine ancak yüzündeki gülümseme silinmedi. Bunun üzerine Yoongi hareketlerini hızlandırdı ve bileğini bükerek baş parmağını aletinin tepesinde gezdirdi.

"Siktir," Seokjin adeta haykırdı, kaşlarını çatmış, hala gülümsüyordu.

"Gördün mü?" dedi Yoongi daha geniş gülümserken.

Seokjin güldü, ve bu hareketi Yoongi'nin kalbinin sıcacık olmasına neden oldu. Yoongi burnunu Seokjin'in burnuna bastırıp onunla birlikte gülmeye başladı, mutluluk vücudundaki her hücreyi baştan başa çevrelemişti. Seokjin uzanarak Yoongi'yi öperken dudaklarındaki gülümseme kaybolsa da bedenindeki mutluluk etkisini hiç kaybetmeden varlığını sürdürdü. Seokjin Yoongi'nin aletindeki tutuşunu sıkılaştırsa bile, Yoongi'nin aklı duyduğu zevkten bulansa bile hala kendini çok mutlu hissediyordu.

Kendini Seokjin'in avucuna doğru itti, kupkuru olan sürtünme neredeyse acı veriyordu ve Seokjin de aynı şekilde kendini Yoongi'nin avucuna itip dişlerinin arasından keskin bir nefes çekti. Yoongi, yalnızca kısa bir an için elini geri çekti ve Seokjin ihtiyaç dolu bir şekilde inleyip altında titredi. Ama Yoongi elini, avucunu Seokjin'in dudaklarının önüne getirdiğinde Seokjin neler olup bittiğini anlamış, ve uzanıp ıslak diliyle Yoongi'nin avucunu boydan boya yalamıştı.

Yoongi parmaklarını tekrar Seokjin'in aletine sardığında hareket alanı biraz daha ıslaktı şimdi. Ve anın etkisiyle inleyen Seokjin hızlıca elini Yoongi'nin aletinden çekmiş ve kendi dudaklarına getirerek bu defa kendi avucunu yaladıktan sonra daha hızlı hareket etmeye başlamıştı.

İkisi de yaşadıkları yoğun hazda kaybolmuş gibiydiler. Birbirlerini çekmeye, yavaş hareketlerle biraz da dikkatleri dağılmış bir biçimde çekmeye devam ederken Yoongi dudaklarını Seokjin'le tekrar birleştirdi. Seokjin kısa bir an için kontrolü ele aldı ve dilini Yoongi'nin dudaklarının arasından kaydırırken aynı anda yavaş bir tempoyla Yoongi'nin avucunu becermeye devam etti.

Aslında Yoongi'nin dikkati pek de dağılmış sayılmazdı, yalnızca odak noktası öpüşmeleri değildi. Kısa bir süre için Seokjin'in aletini bıraktı ve dudaklarından dökülen o çaresiz iniltiyi içine çekerken Seokjin'in elini de kendi üzerinden atarak kalçalarını ona doğru itti ve uzunluklarının birbirine sürtünmesini sağladı.

Seokjin birkez daha inledi, alt dudağını dişlerinin arasına almıştı aleti Yoongi'ninkine sürtünürken. Hala yeterince ıslak değildi, sürtünme hala neredeyse acı veriyordu ancak çok iyi hissettiriyordu. Seokjin kolunu Yoongi'nin boynuna dolayarak dudaklarını bir kez daha buluşturdu. Yoongi ise ona karşılık verirken ellerini ikisinin de uzunluğunun etrafına sararak Seokjin'in kendi temposunu tutturmasına izin verdi.

"Siktir, çok iyi hissettiriyorsun," dedi Yoongi Seokjin'in dudaklarına doğru fısıldayarak.

"Sen de," dedi Seokjin, Yoongi'nin alt dudağını dişlerinin arasını alıp hafifçe çekti.

Yoongi titriyordu. Nedenine dair hiçbir fikri yoktu ancak tüm tüyleri diken diken olmuş, Seokjin biraz daha sert ısırırken aleti resmen seğirmişti. Sonrasında, Seokjin'in elleri Yoongi'nin belinden yukarı doğru kaymış ve tişörtünü de beraberinde götürmüştü.

Yoongi'nin dudaklarından ayrıldı ve "çıkar şunu," dedi.

Yoongi başıyla onayladıktan sonra uzunluklarının etrafına sarılı olan parmaklarını çözmüş ve kollarını kaldırarak Seokjin'in tişörtünü çıkarmasına izin vermişti. Çıkarır çıkarmazsa Yoongi de Seokjin'in tişörtüne yönelmiş, biraz da Seokjin'i daha fazla hissedebilmek için çaresizce çekiştirmişti. Onun da tişörtü yeri boyladığında direkt olarak Seokjin'in boynuna yöneldi Yoongi ve oradan köprücük kemiklerine, göğsüne. Seokjin keskin bir nefes alırken Yoongi şu an Seokjin'le tamamen yalnız olabilmeyi ve Seokjin'in ona sunabileceği, çıkarabileceği tüm sesleri özgürce duyabilmeyi diledi.

"Tanrım," dedi Seokjin nefes nefese Yoongi dilini Seokjin'in göğüs ucunda gezdirdiğinde. "Siktir, buraya gel."

Yoongi Seokjin'i dinleyerek yukarı doğru uzandı ve kollarını bir kez daha Seokjin'in başının iki yanına koyarak onu bir öpücüğün daha içine çekti. Belini aşağı doğru kıvırıp aletini Seokjin'in aletine sürttü ve, siktir, bu... Seokjin'in sertliğini böylece hissetmek boğucu derecede iyi hissettiriyordu. Oldukça boğucu.

Seokjin'in elleri birkez daha Yoongi'nin belinden aşağı doğru sürdürdü yolculuğunu, bu defa kalçalarını aşarak Yoongi'nin kıçını iki avucuyla avuçladığında inleyen taraf Yoongi olmuştu. Çünkü Seokjin hiç de narin davranmıyordu bu konuda. Bu durum, Seokjin'in yıllar içerisinde ne kadar özgüvenli biri haline geldiğini, dışarıdan bakınca ne kadar özgüven dolu bir kişilik çizdiğini düşünmesine yol açtı Yoongi'nin. O bunun doğru olmadığını biliyordu. Ancak yine, o özgüven kendini bu çılgın durumun içinde gösteriyordu işte.

Birden bire, Yoongi bunu başka bir zaman değil tam da şu an yaptıkları için çok mutlu hissetti. Seokjin'e, kendisini böyle rahat hareket etmesini sağlayacak kadar özgürlük ve özgüvenin kaynağı olan, hakettiği saygıyı ve ilgiyi gösterebildiği için çok mutluydu. Tam olarak böyle, yatakta ve kontrolü eline almış bir şekilde. Yoongi'nin alt dudağını tekrar ısırışı, elleriyle kalçasını kavrayıp yanaklarını ikiye ayırarak arasına uzanışı. Yoongi'yi deli ediyordu.

Ancak daha sonra Seokjin ellerini, Yoongi'nin gittiğinden emin olduğu yerden uzağa, yukarı çekti ve öpüşmelerini sonlandırdığında, Seokjin'in özgüveninin azaldığını görmek için Yoongi'nin tek bir bakışı yetmişti.

"İyi misin?" diye sordu Yoongi nefesini düzene sokmaya ve, hala Seokjinin aletine sürtünen, kalçalarını durdurmaya çalışarak.

"Evet," dedi Seokjin geçiştirmek ister gibi. "Ben sadece, ben... bir nevi senin..."

"Benim...?" diye diretti Yoongi.

Seokjin ağzını açtı ve kapattı ve sonra- "Alt mısın yoksa üst mü?"

Yoongi birkaç kez gözlerini kırpıştırdıktan sonra alnını Seokjin'in omzuna yaslayarak kıkırdamaya başladı.

"Ne?" diye çıkıştı Seokjin ancak Yoongi sesindeki gülümsemeyi duyabiliyordu.

"Siktiğimin aklını aldın," dedi Yoongi başını kaldırıp Seokjin'e bakarak.

Seokjin'in ağzı birkaç kez daha açılıp kapandı ve bu hali Yoongi'yi oldukça eğlendirmiş olacak ki, Seokjin'i yalnızca ilzlemekle yetindi.

"Yani, tam olarak bu konuşma aramızda daha önce hiç geçmemişti," Seokjin kelimelerin nihayet yerini bulduğunda ilk söylediği şey bu oldu.

Yoongi'nin gülmekten omuzları sallanıyordu şimdi.

"Haklısın," dedi Yoongi ve ardından Seokjin'in dudaklarına minik bir öpücük kondurdu. "Ama yine de o son yaptığın oldukça... Üst bir hareketti."

Seokjin yüzünü ekşitti, "Biliyorum."

Yoongi gülümsedi ve aklına gelen şeyi söylememek için kendini durdurdu. Ancak hemen ardından siktir et, neden söylemeyeyim ki diye geçirdi.

"Bu senin beni becermek istediğin anlamına mı geliyor?" dedi sırıtarak ve Seokjin'in kızarışını izledi. Ve belki de, Seokjin bu kadar ileri gideceklerini tahmin bile etmemişti, ama Yoongi istiyordu. Bu soruyu geriye almak gibi bir şey de söz konusu değildi.

"Tanrım," dedi Seokjin yüksek bir sesle. "Bunu öylece söyleyemezsin."

"Neden?" sert erkekliğini özellikle Seokjin'inkine sürttü. "İstemiyor musun?"

"Peki sen? İstememi istiyor musun?" diye sordu Seokjin, sanki Yoongi altta olmaktan mutluluk duyacağına dair yeterince ipucu vermemiş gibi.

Yoongi dudaklarına yumuşak bir gülümseme kondurdu ve Seokjin'i tekrar öptü, Seokjin'in bu kadar dikkatli olması kalbini eritmişti. Dudaklarını Seokjin'in dudaklarından ayırıp kulağına eğildi ve birkez daha siktiret dedi.

"Becer beni," dedi Yoongi fısıldayarak, sesi beklediği gibi muzip değil son derece çaresizdi.

Ne beklediğinden tam emin değildi ancak Seokjin'in sessizce, yalnızca dudaklarını hareket ettirerek "Siktir" diyişi ve Yoongi'nin kalçalarında sertleşen tutuşu son derece tatmin ediciydi.

"Becer beni," dedi Yoongi bir kez daha ve nedeninden emin bile olmadığı keskin bir nefes çekti dişlerinin arasından. Bildiği tek şey bu sefer sesinin daha da çaresiz çıktığıydı.

Seokjin de keskin bir nefes aldı. "Kayganlaştırıcı, prezervatif."

Yoongi isteksizce geri çekildi ve Seokjin başucundaki komodine uzanırken kendine gelmeye çalıştı. Seokjin çekmeceyi karıştırırken bir saniye için Seokjin'in üzerinden kalkmış ve çamaşırından tamamen kurtulmuştu. İşi bittiğindeyse Seokjin'i tekrar sırt üstü uzanırken buldu. Yoongi tam eski pozisyonunu alacaktı ki Seokjin onu durdurup aynı şekilde kendi çamaşırını çıkarıp yatağın yanında bir yere fırlattı. Sonrasında Yoongi tekrar Seokjin'in üzerine çıktı.

"Böyle- bu şekilde mi yapmak istiyorsun?" Yoongi'nin kollarını tutup daha yakınına çekti. "Üzerimde?"

Yoongi başını aşağı yukarı doğru salladı ve boğazında aniden oluşan yumruyu geriye itmek için sertçe yutkundu.

"Gel buraya," dedi Seokjin derin bir nefes vererek. "Seni öpmek istiyorum."

Böylece Yoongi kendini o gece kim bilir kaçıncı kez Seokjin'in dudaklarında kaybolurken buldu. Ancak yaptıkları şeyin ağırlığının, doğurması muhtemel sonuçların farkına daha yeni yeni varırken Yoongi, sadece birazcık, aklını kaçıracakmış gibi hissetti. Görmezden gelmeye, Seokjin'in onu tutuşuna odaklanmaya çalıştı. Sanki Yoongi'yi umursuyormuş, bunu istiyormuş gibi. Yapmak üzere oldukları şey doğruymuş, iyiymiş ve bunda hiçbir sorun yokmuş gibi. Elbette oldukça doğru hissettiriyordu. Ve bu belki de en korkutucu kısımdı.

Seokjin'in, bedeninde gezinen ellerinde ona yanlış hissettiren hiçbir şey yoktu. Seokjin'in onu tutmayı bırakıp kayganlaştırıcının kapağını açılı ona hiçbir şekilde yersiz gelmiyordu. Hiçbir şekilde. Lanet olsun, tüm bunlar çok doğru hissettiriyordu. Seokjin'in yepyeni bir boyutu. Arkadaşlıklarının yepyeni bir boyutu. Birbirleriyle konuşmanın ve birbirlerine dokunmanın yeni bir yoluydu bu ve Yoongi hepsini istiyordu, hem de çok.

O yüzden, Seokjin ellerini tekrar Yoongi'nin kalçalarının arasına kaydırıp, parmakları deliğine uzandığında Yoongi'nin tek yaptığı şey inleyerek kendini Seokjin'in parmaklarına itmek oldu. Aklından geçenler yüzüne yansımış olacak ki Seokjin birden bir eliyle Yoongi'nin yanağını kavradı ve gözlerinin ta içine baktı. Diğer eli hala eski yerindeydi ancak hareket etmiyordu ve son derece narindi, Yoongi dokunuşunu zar zor hissediyordu.

Seokjin bir şey söylemek istiyor gibiydi ve Yoongi belki kendisinin de bir şey söylemesi gerektiğini düşündü. Ancak ikisi de bir şey söylemedi, ve bu da sorun değildi. Günün sonunda, muhtemelen ikisi de aynı şeyi düşünüyorlardı.

Seokjin parmağını biraz içeri kaydırdığında Yoongi kaşlarını çattığını hissetti, ancak gözlerini kapatmadı ve Seokjin'e bakmaya devam etti. Seokjin içinde bulundukları pozisyonda çok derine ulaşamıyordu ancak sorun değildi. Onun yerine Yoongi kendini Seokjin'in parmaklarına itti.

Acıtmıştı. Biraz. Yoongi için şaşırtıcıydı. Bunu ilk yapışı falan değildi. Sadece, sanki şu an bedeni üzerindeki kontrolü çok sınırlıymış gibi, Seokjin'in parmaklarının etrafında istemsizce sımsıkı kasıldı. Çok sıkı. Lanet olsun, Yoongi bu kısmı atlamak ve Seokjin'i şimdiden içine almak istiyordu, ikisi de çok düşünüp korkarak vazgeçmeden önce. Ama gevşeyemiyordu.

"Bunu istediğinden emin misin?" diye sordu Seokjin fısıltıyla.

Yoongi titrek bir nefes çekti içine, "Evet."

Seokjin başını olumlu anlamda salladı.

"Peki sen?" diye sordu Yoongi. "Fikrini değiştirmedin değil mi?"

Başını sağa sola salladı. "Hayır değiştirmedim."

"Korkuyor musun?" dedi Yoongi fısıldayarak, bir ürperti omurgasından aşağı tüm bedenini sarmıştı.

Bir sessizlik oldu aralarında ve nedendir bilinmez, Yoongi bedeninin Seokjin'in parmağı etrafında rahatladığını hissetti.

"Evet," dedi Seokjin derin bir nefes eşliğinde.

"Ben de," diye itiraf etti Yoonfi ve belki de şimdi bunu sesli olarak söylediği için kendini biraz daha iyi hissetti.

"Ama bu-" Seokjin arkasını düşünmeden söze başladı ancak ardından cümlesi yarıda kesildi.

"Bu..." dedi Yoongi aynı kararsızlıkla.

"Bu..." diye tekrar etti Seokjin kaşları çatılı bir halde. "Sanki... Sanki değermiş gibi hissettiriyor. Değil mi?"

"Evet" dedi Yoongi deli gibi başını sallayarak, göğsü sıkışıyordı hissettiği bir çok duyguyla. "Siktir, evet." kesik bir nefes çekti içine. "Evet öyle hissettiriyor."

"O zaman..." dedi Seokjin ancak cümlesinin devamını getiremedi.

"Hadi," dedi Yoongi nefes nefese. Seokjin'in bir şey söylemesine gerek yoktu. "Hadi."

Yoongi eğilerek dudaklarını Seokjin'e bastırdı ve bu defa kasıtlı bir biçimde Seokjin'in parmağının etrafında kastı kendini.

"Bir tane daha ekle," dedi fısıldayarak, konuşurken dudakları Seokjin'in dudaklarına dokunuyordu.

Seokjin başını sallayıp ikinci parmağı ekledi ve içine itmeden önce bir süre oyalandı girişinde.

Bu defa biraz daha canı yanmıştı, ancak Yoongi için sorun değildi. Her ne kadar kendini hala tam olarak kontrolü eline almış gibi hissetmese de, bedeni hala Seokjin'in etrafında kendi istemi dışında kasılsa da. Sorun değildi. Değildi. Kontrolün elinde olmaması... Seokjin'le birlikte olduğu sürece sorun değildi.

İkinci parmağın etrafında çok daha büyük bir hızla rahatladı ve bu durum ona kendisini biraz daha iyi hissettirmişti. Kendini Seokjin'in parmaklarına doğru ittiğinde Seokjin'in gözlerinin ışıldadığını gördü ve buna sebebiyet verdiği için kendiyle gurur duyuyordu. Evet, ikisi de korkuyordu, o yüzden yaşadıkları şeyin duydukları korkuya değmesi gerekirdi.

"Üçüncü?" diye sordu Seokjin muhtemelen Yoongi'nin vücudunun ne kadar rahatladığını fark ederek.

Yoongi başını olumsuz anlamda salladı. "Becer artık beni."

"Emin misin?"

"Evet," Yoongi Seokjin'in dudaklarını öptü, Seokjin parmaklarını çekerken etrafında kasılmıştı.

Hissettiği fiziksel boşluk onun için yeni bir şey değildi, ancak bu hisse eşlik eden ihtiyaç öncekilere hiç benzemiyordu, şimdiye kadar yaşadıklarından kat kat daha fazlaydı. Yoongi Seokjin'i istiyordu. Hem de çok istiyordu. Seokjinin prezervatifi açıp uzunluğundan aşağı doğru kaydırdığı bu kısacık süre bile oldukça uzun geliyordu şimdi ona, ve aletini kayganlaştırıcı ile kaplamasını izlemek Yoongi'nin tir tir titreyerek inlemesine neden olmuştu.

Duyduğu ses üzerine bakışlarını Yoongi'ye çeviren Seokjin'in kayganlaştırıcıyı aletine ağır hareketlerle yaymaya devam ediyordu. Yoongi de bakışlarını kaldırdı. Gözleri Seokjin ile buluştuğunda öyle bir duygu yoğunlu ile karşılaştı ki orada tam olarak neler olup bittiğini çözmek Yoongi'ye imkansız gibi gelmişti. Ancak tutku ve sevgi görüyordu. O an bu iki duyguyu ayırabiliyordu ve bu onun için yeterdi. Fazla fazla yeterdi.

Seokjin bıraktığında bu defa onun aletine uzanan Yoongi'ydi. Tek eliyle Seokjin'in göğsünden destek alırken diğeriyle Seokjin'in aletine uzandı ve kendi girişine doğru yönlendirdi. İçine itmiyor, yalnızca girişinde oyalanarak Seokjin'i kızdırıyordu. Seokjin'in dudaklarından dökülen inilti Yoongi'nin tüm bu kızdırmalarına değer cinstendi. Eğer kendisi de en az Seokjin kadar sabırsız olmasa onu kızdırmaya devam ederdi. Bu yüzden daha fazla uzatmamış ve kendini aletine yavaşça itmeye başlamıştı. Diğer elini de Seokjin'in gösğüne yerleştirerek bütün uzunluğunu ağır ağır ancak tek seferde içine aldı.

Seokjin şimdi alt dudağını o kadar sert ısırıyordu ki Yoongi orayı yırtmasından korktu ancak durdurmak için hiçbir şey yapamıyordu, hele ki kendi bedeni ateşler içinde yanıyorken. Yoongi gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak Seokjin'in onu dolduran aletine alışmaya çalıştı. Seokjin ellerini göğsünde gezdirirken bile gözlerini kapalı tuttu ve mükemmel bir Seokjin onu böyle apaçık izlerken içinde kendini gösteren küçük özgüvensizlik hissini görmezden gelmeye çalıştı.

"Tanrım, Yoongi." Seokjin inlediğinde Yoongi de gözlerini açtı.

"Ne oldu?" diye fısıldadı Yoongi.

"Hiçbir şey, sadece," Seokjin başını sağa sola salladı ve ellerini göğsünden aşağı doğru kaydırdı. "Sen, sadece... gerçekten, ımm-" sertçe yutkundu. "Siktir, gerçekten müthiş çekici görünüyorsun."

Yoongi yutkundu, Seokjin'in şu an yalan söylüyor olma, sırf bunları ondan duymanın Yoongi için ne kadar önemli olduğunu bildiği için söyleme ihtimaliyle eğlendirdi kendini. Ama Seokjin yalan söylemiyordu, Yoongi bunu biliyordu. Gözlerini Yoongi'den bir an bile olsa ayırmamış, ona dokunmaya, onu keşfetmeye devam etmişti. Ve Yoongi şu an Seokjin'in onu daha iyi görebilmesi için ışıkların açık olmasını dilerken buldu kendini.

Düşüncelerde kaybolmak ya da Seokjin'e cevap vermek yerine Yoongi onun üzerinde hareket etmeye başladı. Kendini elinden geldiği kadar tutmasına rağmen önünü alamadığı birkaç inleme döküldü dudaklarından. Nefesi boğazına takılmıştı ve kendini çok engellenmiş ve acı içinde hissediyordu. Seokjin parmaklarını Yoongi'nin uzunluğuna sardığında Yoongi kendini Seokjin'in etrafında kasarak daha fazla acıya neden olsa da acı bu defa duyduğu yoğun zevkle gölgelenmişti.

Seokjin diğer elini Yoongi'nin göğsünden ayırarak boğazına doğru kaydırdı ve onu kendine doğru çekti. Yoongi bileklerini Seokjin'in başının yanlarında sabitledi ve ritmini değiştirip sadece sürtünmeye başlamadan önce birkaç defa aşağı yukarı doğru hareket etti. Sürtünmek ona Seokjin'i öpme ve böylece kendisini susturmaya fırsat tanıdığı için daha çok işine geliyordu.

Seokjin elini Yoongi'nin aletinden çekerek parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. Ve birden, Seokjin'in aleti Yoongi'nin prostatına dokunduğunda Yoongi yerinden sıçrayarak bu defa biraz yüksek bir sesle inledi.

"İyi hissediyor musun?" diye sordu Seokjin ve Yoongi deli gibi başını sallayarak onu onayladı ve aynı tempoyla Seokjin'e sürtünmeye devam etti. Seokjin'in sertliği içindeki o noktaya her dokunduğunda Yoongi'nin bedeni baştan uca titriyor, inlemelerini durdurması biraz daha zor bir hal alıyordu.

Ancak Seokjin bacaklarını Yoongi'nin altında büküp, Yoongi'nin bacaklarını birbirinden ayırarak kendini ona itmeye başladığında Yoongi'nin kendini tutması imkansız bir hal almıştı. Yüzünü Seokjin'in boynuna gömerek sesini boğmaya çalıştı ancak Seokjin direkt olarak onun prostatını becerirken Yoongi'nin sesini kesmesi gibi bir durum artık söz konusu bile olamazdı.

"Siktiğimin sesini kesmen gerekiyordu," diye yakındı Yoongi ve Seokjin'in diğerlerinden daha sert bir hareketinden sonra bir kez daha inledi.

"Siktir, sessiz olmanı istediğimi kim söyledi?" dedi Seokjin fısıldayarak.

Yoongi resmen hırlayarak, "Yine de beni susturmak zorundasın. Yoksa bizi duyacaklar." dedi.

"Lanet olsun," dedi Seokjin hareketlerini yavaşlatırken. "Buraya gel,"

Yoongi kendini Seokjin'in boynundan kaldırırken Seokjin'in onu öpmesini bekliyordu, ancak Yoongi'yi öpmek yerine Seokjin parmaklarını Yoongi'nin ağzının önüne getirdi ve üç tanesini alt dudağına yasladı. Ve bu, o an öpüşmekten bile daha ateşliydi.

Yoongi dudaklarını Seokjin'in parmaklarının etrafına sardığı an Seokjin kendini tekrar Yoongi'ye itti ve, evet, Yoongi inledi, ancak bu defa sesi gerçekten boğuktu. Yoongi Seokjin'in parmaklarını sert bir biçimde emiyor ve onu ıslak bir hale getiriyor, dudaklarını aşağı yukarı doğru hareket ettiriyor, tüm bunları yaparken de Seokjin'le göz temasını hiçbir şekilde kesmiyordu. Dudaklarının arasında Seokjin'in parmaklarının değil aletinin olduğunu hayal etti. Ve her ne kadar Seokjin son hızla ve sert bir biçimde Yoongi'nin içinde gidip gelmeye devam ediyor olsa da, Yoongi Seokjin'in gözlerine bakarak onun da aklında aynı şeyin olduğunu görebiliyordu. Ve Yoongi bunu yapacaktı. Siktiğimin bunu yapacaktı. Bir başka sefer.

Ancak şimdilik, Seokjin hırlayarak Yoongi'yi daldığı düşüncelerden kopardı, hırs kendini Seokjin'in çatılan kaşlarının arasındaki çizgide gösteriyordu. Ve bu hırs birdenbire Yoongi'nin Seokjin'in gözlerinde gördüğü en kuvvetli duyguya dönüştü, bir miktar öfkeyle birlikte. Neredeyse hayvani, ilkel bir şeydi bu. Seokjin daha güçlü bir şekilde itti karçalarını bu defa ve Yoongi neredeyse Seokjin'in parmaklarının etrafında boğulacaktı bu hareketin sonucunda.

Seokjin elini Yoongi'nin saçlarından ayırdı ve kalçasını tutup daha da sert hareket etmeye başladı, daha ve daha fazla hırs Seokjin'in gözlerinde açığa çıkarken Yoongi dudaklarını Seokjin'in parmaklarından ayırdı ve-

"Beni daha sert becermek istiyorsun değil mi?" diye sordu.

Seokjin cevap vermemiş, yalnızca dişlerini sıkmıştı.

"O zaman beni daha sert becer," diyerek meydan okudu. "Her ne yapmak istiyorsan onu yap, siktir, hepsini kabul edeceğim. Hepsini istiyorum."

Seokjin mümkünmüş gibi çenesini biraz daha kastı ve Yoongi neler olduğunu anlamadan Seokjin kollarını Yoongi'nin beline dolayıp yerlerini değiştirdi. Yoongi'nin başı yastıkla buluşmuş, Seokjin ise bacaklarını tutup yana doğru açmıştı iyice. Seokjin'in aleti hala içinde ama bu defa daha derinlerine ulaşıyordu. Birkaç dakika önce sesini bastıramayan Yoongi şimdi kendini hiçbir şekilde geri tutamıyordu, Seokjin'in hareketleri çok daha güçlenmişti.

"Siktir," Yoongi haykırdı, "evet."

"Evet?" diye sordu Seokjin kalçalarını bir kez daha öne doğru sallarken.

"Siktir," dedi Yoongi başını öne doğru sallayıp ağzını kendi eliyle kapattı.

Seokjin ise Yoongi'nin elini iterek, bacağını bırakıp onu öpmek için öne doğru eğildi. Kollarıyla Yoongi'yi adeta kafeslerken Yoongi de bacaklarını Seokjin'in beline sarıp onu daha da kendine çekip cesaretlendirdi. Kolları da Seokjin'i sarıyordu ve parmaklarını sertçe Seokjin'in omuzlarına bastırarak tutunmaya çalıştı.

"Çok güzelsin, siktir, çok güzelsin." diye haykırdı Seokjin ve Yoongi'nin dudaklarından ayrıldığı anda Yoongi tekrar inlemeye başladı. Bu yüzden Yoongi'yi tekrar öpmeden önce söylediği tek şey bu olmuştu Seokjin'in.

Açısını değiştirdiğinde aleti tekrar Yoongi'nin prostatını buldu ve, siktir, her şey buraya kadardı işte.

Yoongi titreyerek kendini geri çekti, gözleri odağını kaybetmişti.

"Hyung?" diye fısıldadı, eli zayıf bir hareketle bedenlerinin arasına uzandı ve parmaklarını aletinin etrafına sardı.

Seokjin Yoongi'ye baktı, "Yakın mısın?"

"Hyung," diye inledi Yoongi başını aşağı yukarı sallarken. Parmakları oldukça gevşekti uzunluğunun çevresinde ancak o kadar yakındı ki en ufak bir dokunuş bile yeterdi şu an.

"Siktir," dedi ve uzanıp Yoongi'yi bir kez daha öptü.

Ancak Yoongi ona karşılık bile verememişti. Dudakları tembeldi ve en sonunda sesi tamamen kesildi. Yerini kısa, kesik nefesler aldı. Kesik ve çok hızlı nefesler. Artık önünü göremiyordu, görüşü tamamen bulanıklaşmıştı ve parmaklarını var gücüyle Seokjin'in omuzlarına bastırdı çünkü kayıp düşüyor gibiydi. Sanki bilinci onu terk ediyordu ve gelmeye başladığı anda öyle yüksek sesle inlemişti ki Seokjin'in ağzına kapanan ve sesini kısan avcu için minnettardı.

Aklının gerisinde bir yerlerde Seokjin'in hareket etmeyi bıraktığını ve onu izlediğini biliyordu ancak Yoongi gözlerini açmadı, istese de açamazdı. Bedeni titriyor, sanki tüm kan akışı kulaklarına toplanmış gibi uğulduyordu. Ritmik olarak Seokjin'in uzunluğunun etrafında kasılıyordu ancak en azından tekrar sessizliğe gömülmüştü. Nefes nefeseydi ancak sessizdi.

Kendine geldiğinde ilk fark ettiği şey Seokjin'in hala içinde olan sertliğiydi, Seokjin gelmemişti.

"Sen..." diye fısıldadı Yoongi.

"Özür dilerim, ben- ben odaklanamadım..." Seokjin sertçe yutkundu ve kalçalarını çok ama çok hafifçe hareket ettirdi. Yoongi ise hala hassas olduğu için sızlandı biraz. "Ben düşünemedim sen-" narin bir tutuşla Yoongi'nin yanağını kavradı. "-sen böyle görünürken."

"Hyung," dedi Yoongi nefesi boğazına takılmıştı.

"Evet?" diye fısıldadı Seokjin.

"Boşal... Benim için," Yoongi derin bir nefes verdi ve boğazını temizledi. "Lütfen."

Seokjin başıyla onaylayıp çekilmeye başladı.

"Hayır," Yoongi Seokjin'in çevresindeki bacaklarını sıktı. "İ-içime." Yoongi sertçe yutkundu.

Yoongi kalçalarını Seokjin'e doğru itip inledi. Seokjin neredeyse itiraz edecek gibiydi ancak etmedi. Onun yerine, aletini son derece yavaş bir hareketle geri çekerek hareket etti. Yoongi bunun Seokjin için çok yavaş bir tempo olduğunu ve Seokjin'in bu şekilde gelemeyeceğini düşündü, ancak aynı zamanda bundan daha fazlasını da kaldırabileceğini sanmıyordu. Fakat Seokjin içine titrek ve kesik bir nefes çektiğinde Yoongi bunu Seokjin için mümkün olduğu kadar iyi bir hale getirmeye karar verdi.

"Lütfen," dedi Yoongi fısıldayarak ve Seokjin'in etrafında sımsıkı kastı kendini. "Hyung,"

Seokjin inleyerek alnını Yoongi'nin alnına yasladı ve gözlerinin içine baktı.

"Siktir," parmaklarını Seokjin'in arasından geçirdi Yoongi. "Lütfen."

Seokjin başını salladı, gözlerini sımsıkı yummuştu, bedeni Yoongi'nin ellerinin arasında tir tir titriyordu.

"Hyung, ben-" Yoongi yutkundu, "içime boşaldığını hissetmek istiyorum."

"Geliyorum," dedi Seokjin fısıltı gibi bir sesle, kalçalarını bir kez daha öne doğru salladı ve Yoongi'nin sızlanmasına neden oldu. Ancak Yoongi'nin umrunda değildi, Seokjin'in çenesinin kasılışını ve kaşlarının çatılışını, aleti Yoongi'nin içinde seğirirken dişlerinin arasından keskin bir nefes çekişini bu kadar yakından izlerken hiçbir şey umrunda değildi.

Seokjin'in zirveye ulaşışını izlemek sanki çok uzun sürmüştü, Yoongi her anını içine çekti ve gözlerinin önünde bu görüntü varken bilincinin yerinde olduğuna sevinmişti. Nihayet Seokjin'in göz kapakları titreyerek açıldığında yaptığı ilk şey Yoongi'yi öpmek oldu. Yoongi ise onu mutlulukla kabul ederken Seokjin'i geri öpmek uğruna gülümsemesini zar zor bastırıyordu.

Seokjin hala kendine gelmeye çalışırken, ve sert bir şekilde nefes alıp vermeye devam ederken öpüşmeleri çok uzun sürmemişti. Yoongi bu süre boyunca parmaklarını Seokjin'in saçlarında gezdirmişti. Seokjin'in yanağını da öptü, daha sonra biraz utangaç hissederek kendi kendine kızardı. Ancak bu öpücük Seokjin'in gülümsemesini sağlamıştı, o yüzden değerdi.

Seokjin Yoongi'yi ikinci kez öptüğünde aynı zamanda içinden çekilmeye başladı. Yoongi inanılmaz hassastı ancak elinden geldiği kadar Seokjin'in dudaklarına odaklanmaya çalıştı. Ve nihayet Seokjin tamamen çekildiğinde kendini vakit kaybetmeden Yoongi'nin göğsüne bıraktı. Yoongi ise homurdanıp ardından kıkırdadı. Seokjin de gülmeye başlamış, bedeni Yoongi'nin üzerinde adeta sarsılıyordu.

"Gülmesene," dedi Yoongi Seokjin'i üzerinden iterek. "Her yerimi batırdın."

Seokjin'in daha fazla gülmesine neden oldu ancak Yoongi'nin üzerinden kalkmıştı. Ki Yoongi Seokjin'in gerçekten kalkmasını beklemiyordu ve şimdi kendini biraz sinir olmuş hissetti.

"Hayır, geri gel," bu beklediğinden biraz daha mızmız geldi kendi kulağına.

Seokjin ise yalnızca gülmeye devam etti ve yatağın yanına uzanarak Yoongi'nin tişörtünü alıp Yoongi'yle kendi karnını silmek için kullandı. Yoongi ilk önce suratını buruştursa da ardından hiç yoktan iyidir diye düşündü ve Seokjin'in prezervatifi çıkarıp düğümleyişini ve çöpe atışını izledi. Ardından Seokjin kendini tekrar Yoongi'nin göğsüne bıraktı.

"Şikayet edecek başka bir şey kaldı mı?" diye sordu Yoongi, burnu Yoongi'nin burnuna değiyordu.

"Hayır." Yoongi onu öptü.

Bir an için yumuşak bir şekilde öpüştüler, yalnızca dudaklarıyla, dillerini işin içine karıştırmadan. Yavaş, tembel ve mükemmeldi. Öpüşmeleri sonlandığında ise bir kez daha birbirlerinin gözünün içine baktılar.

"Pişman değilsin değil mi?" diye sordu Seokjin.

Yoongi başını sağa sola salladı. "Sen?"

Seokjin de aynı şekilde salladı başını.

"Çok, çok güzeldi." dedi Yoongi gülümseyerek.

"Resmen hayatımın en güzel gecesiydi,"

"Kesinlikle,"

"Kesinlikle," diye tekrar etti Seokjin bir yandan da başıyla onaylayarak.

Seokjin Yoongi'nin yanağını okşadı yumuşakça.

"Lütfen bana sarılarak uyuduğunu söyle," dedi.

Yoongi cevap vermedi, onun yerine Seokjin'i tamamen altına çekti ikisi de yan uzanana dek ve yatağın yanındaki battaniyeyi çekip üzerlerine örttü ve Seokjin'in göğsüne doğru sokulup kolunu beline dolamasına izin verdi.

"Bir şeyler giymek ister misin?" diye sordu Seokjin.

"Çok yorgunum," diye yanıtladı Yoongi.

"Güzel," Seokjin esnedi. "Hiçbir şey giymeni istemiyorum."

Yoongi kıkırdadı.

"Bunun gerçekten yaşandığına dair bir kanıta ihtiyacım olacak sabah," dedi Seokjin.

Yoongi gözlerinin içine bakarak "Yaşandı," dedi.

Seokjin'in yüzündeki gülümseme yumuşacık olmuştu. "Evet yaşandı."

"Ve tekrar yaşanacak," dedi Yoongi çok yüksek bir özgüvenle.

"Evet," diye onayladı Seokjin. "Ve tekrar,"

"Ve tekrar," diye tekrarladı Yoongi.

Seokjin ise kocaman gülümseyerek Yoongi'yi kendine çekti ve ona sımsıkı sarılırken Yoongi de kollarını Seokjin'e dolamıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

368 58 4
Böyle olmayı ben seçmedim bu hayatı ben seçmedim jungkook... Doğduğum an karar verilmişti herşey! Omegaverse Omega:jimin Delta:jungkook
222K 21.4K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
62.9K 7.7K 17
park jimin, jungkook ile kumdan kale yapmak istiyor. © mattbeoldvan
453 97 10
"Senin yüzünden kariyerimi tehlikeye attım, seni tekrar benim yapmak için ünümü kaybetmeyi bile göze aldım" Park Jimin, erkek arkadaşı Jeon Jungkook...