Ben Pera, soy adım yok çünkü bir babam yok. Kendimi bildim bileli bu yetimhane benim evim. Herhangi bir aile tarafından sahiplenilmediğiniz sürece 19 yaşına kadar burada kalmaya devam ediyorsunuz.
Fakat bu kural benim için geçerli değildi. O zamana kadar bir ailen yoksa o saatten sonra da olmaz. Beni kimse sahiplenmek istemedi, davranışlarım kimsenin istemeyeceği kadar kabaydı. Ama ben 19 yaşımdan sonra da bırakılmadım, 21 yaşındayım ve hala buradayım.
Sebebini ben de bulamadım ama bulduğum bir şey vardı o da buradan çıkmamın tek yolu kaçmak olmuştu, hem de arkamda bırakamayacağım kadar çok sevdiğim ve kardeşim olarak gördüğüm 15 yaşındaki bir kız çocuğu ile kaçacaktım. Asla onu bu cehennemde bırakmak gibi bir niyetim yoktu. Yeni hayatıma giren ve benden yalnızca üç yaş büyük biri de planımıza ortak olmuştu. Hatta planımıza yön vermişti. Umuyorum ki Pera bu planınız yolunda gitsin, iyilikler seninle olsun..
*
Gözlerimi açtığımda hücrede tek başıma olduğumu fark ettim. Olduğum yerde doğrulup gözlerimi ovdum. Ayağa kalktım ve kapının önüne gelip demir parmaklığın olduğu aralıktan koridora baktım. Görünürde kimse yoktu, arkamı dönüp bu küçük hücrede bir duvardan diğer duvara yürümeye başladım.
Bir kaç dakika sonra ayak sesleri duydum ve kapıdan tekrar baktım. Buraya doğru yürümekte olan Damien'ı gördüm. Geri çekilerek "Kahretsin." diye söylendim. Damien kapıyı açarken ellerimi göğsümde birleştirmiş ona bakıyordum.
Kapıyı açıp içeri girdiğinde şaşırmış gibiydi. "Uyanmışsın, ben uyandıracaktım tüh.." dedi dalga geçer gibi. Gözlerimi devirerek, "Sabah sabah seni hiç çekemeyeceğim Damien." dedim. Bana doğru bir adım attığında gözlerinin içine sertçe bakıyordum. "Benden korkuyor musun?" dedi büyük ciddiyetle. "Senden tabii ki korkmuyorum. Başımı hep belaya soktuğun için senden uzak durmaya çalışıyorum." dedim. Cevap vermesine müsaade etmeden devam ettim, "Ve sana karşı oluşan tek hissim nefret." dedim. Verdiğim cevap karşısında afallamış gibiydi.
Gözlerini kısıp iki adım daha yaklaştı. Tam konuşacağı sırada "Hemen çık buradan." dedi biri. İkimiz de aynı anda dönerek kapıya baktık. Gooper gözlerini Damien'a dikmiş alev saçan bakışlarını atıyordu. Damien önce boğazını temizledi sonra iplemez bir tavır ile güldü.
"Bana mı emir veriyorsun?" dedi. Sesi gergin çıkmıştı. Fakat bu gerginliğin karşısında Gooper fazlaca rahattı, tek sorun gözlerindeki öfke idi. "Evet." dedi soğuk sesiyle. Damien bir adım attı. Gooper ise iki adım attı ve ellerini cebinden çıkarıp göğsünde bağladı. Kendinden emin bir duruş sergiliyordu. Burada kavgaya tutuşmalarını izleyemezdim. "Kahvaltı vakti sanırsam. Ben gideyim." diyerek kapıya ilerliyordum fakat Damien kolumdan tutarak durmama sebep oldu. İşte şimdi bende gerilmiştim.
"Kolumu bırak." dedim net bir tavırla. O ise bana değil Gooper'a bakıyordu. "Bir şey söylemeyecek misin? Saldırsana. Bak ona dokunuyorum, yine tehdit etsene." dedi Gooper'ı kışkırtmak istercesine. Bense neler döndüğünü anlamıyordum. Gooper tüm sakinliğiyle bize bakıyordu. "Kolunu bırak gitsin. Ya da burada durmaya devam et. Benim katımda. Benim hücremde. Ve benim sorumlu olduğum kızın yanında." dedi her kelimesini bastırarak. Damien sinirlenmişe benziyordu, zira kolumu bu denli sıkmasının başka sebebi yoktu.
Ben de sinirlenerek kolumu elinden kurtardım. "Yeter artık." dedim. İkisi de umurumda değillerdi, ben yokken istedikleri kadar kavga edebilirlerdi fakat ben yanlarındayken bunu yapamazlardı. Kendimi düşünmek zorundaydım, onların öfkeli saldırganlıklarının kurbanı olmak istemiyordum. Artık burada başımı belaya sokmalarını istemiyordum.
Hızlı adımlarla hücrenin kapısına yöneldim. Bu sefer Gooper kolumdan hafifçe tutarak beni durdurdu. "Bekle beraber gidelim." dedi kibar bir ses tonu takınarak. Ona cevap vermeden hücreden çıktım, yavaş adımlarla yürümeye başladım. Gooper yanıma gelip benimle yürümeye başladı. Koridordan sola saptığımızda bana biraz daha yaklaşıp, "Planı Alin'e ben anlattım. Senin yeniden konuşup zaman kaybetmene gerek yok." dedi, bu sırada asansöre binmiştik.
Kapılar kapanır kapanmaz Gooper hızla konuşmaya devam etti. "Öğleden sonra Yunan dili edebiyatı dersinin çıkışında olay çıkaracak. Sen zaten derslere girmiyorsun." dediğinde yan yan baktım. Kafasını sağa sola sallayarak "Ne? Yanlış mı?" dedi. Omuz silkerek önüme döndüm. "Marika?" dedim sessizce. "Onu merak etme sen. Odasında olmayacak, ama senin hızlı olman gerekiyor." dedi. "Odasında olmayacağını nereden biliyorsun?" dedim merakla yüzüne bakarak. Asansörün kapıları açıldı, dışarı adım atarken cevap verdi, "Merak etme dediysem irdeleme." dedi soğuk bir tonlamayla. "Aman çok meraklıydım o kadına." dedim gözlerimi devirerek.
*
Kahvaltıdan sonra Alin ile bahçeye çıkmıştık. Akşamki yağan ince kar taneleri bahçeyi yer yer beyaza bürümüştü. Bu güzel havanın keyfini çıkararak etrafta turluyorduk. Alin tuhaf bir şekilde plandan hiç bahsetmemişti hatta sabahtan beri neredeyse hiç konuşmamıştı. Büyük çam ağacının altında tek kuru kalabilen banka oturdum. Alin de yanıma oturunca ona dönüp, "Ee hadi sor?" dedim. Bunu söylememi bekliyormuş gibi derin bir nefes aldı.
"Ne desem bilemiyorum. Yani güvenip güvenmemek arasında kalıyorum, nedense bizi kullanacakmış gibi hissediyorum." dedi, sesi çaresiz küçük bir kızın tonlamasındaydı. Elini tuttum, "Seni anlıyorum. Ama kaliteli bir planı var, yani bizim gece vakti kimseye çaktırmadan kaçma planımızdan daha iyi." dedim ikna etmeye çalışırcasına. Omuzlarını silkti, "En azından senin bu saplantılı insanlardan kurtulman lazım." dedi.
Aklımdan geçen kötü düşünceleri kovmaya çalıştım fakat öylesine güçlü bir korku ele geçirdi ki aklımı kontrol edemiyordum. Buraya geldiğim günü bile hatırlamıyordum, bana söyledikleri intihar girişiminde bulunmam yüzünden geçici hafıza kaybı yaşamış olmamdı. Fakat ben öyle bir şey yaptığımı sanmıyorum. Büyük yalanlar içerisinde büyüdüm, neyin yalan neyin doğru olduğunu bile bilmiyorum. Tek bildiğim kimseye güvenmemek ve inanmamaktı.
Düşüncelerimi toparlayıp Alin'e döndüm, "Bu işten ikimiz de sağ kurtulacağız." dedim ve elini sıkıca tuttum.
*
Alin derse gireli beş dakika olmuştu. Bense çantamı takmış odada öylece dikiliyordum. vücudum çok fazla adrenalin yüklüyordu. Gerginlikten bayılacakmış gibi hissediyordum, titriyordum. Bu denli korkmamın sebebi yakalanmak mıydı? Sanmıyorum. Daha çok Alin için endişeleniyordum. Plan yolunda gitmezse neler olacağını biliyordum fakat Alin bilmiyordu. Bu yüzden her şey yolunda gitmek zorundaydı.
Görevlilerin çoğu yemek molasındaydı. Öğretmenler ve öğrencilerin hepsi dersteydi, ben hariç. Mrs Marika neredeydi bilmiyordum fakat Gooper'ın onu oyaladığını biliyordum. Derin nefes alıp odadan çıktım. Temkinli fakat hızlı adımlarla yürüyordum. Gooper'ın dediği gibi merdivenlerden çıkıyordum, çünkü asansörde görevlilerle karşılaşma ihtimalim oldukça yüksekti. Mrs Marika'nın odasının kapısını yavaşça açtım. Önce içeri baktım ve sonra hızla girip kapıyı kapattım.
Hemen sol tarafa yöneldim. Gerçekten siyah bir kapı vardı ve kilitliydi. Anahtarı cebimden çıkarıp kapının deliğine takmaya çalıştım, ellerim titriyordu ama zaman kaybetmeden kapıyı açtım. İçerisi raflardan oluşan kütüphane gibiydi. Fakat fazla dosya yoktu. Bu sırada koridordan sesler gelmeye başladı. Telaş yaptım ve hızla tüm dosyaları çantaya doldurmaya başladım. Kıyafetlerimin olduğu çanta Gooperdaydı. Gece gelip almıştı, bu yüzden dosyalardan başka yüküm yoktu. Benim için iyi olmuştu.
Küçük cama baktım. Önünde bir sürü kitap vardı. İçimden küfür ederek kitapları yere koydum. Cam uzun zamandır açılmamış gibiydi, bu yüzden açarken zorlandım. Kafamı dışarı çıkarıp yangın merdiveninin uzaklığına baktım. "Kahretsin Gooper." diye söylendim kendi kendime. Vakit kaybetmeden camın üstüne çıktım, dış taraftan sıkıca tutunurken aşağıya bakmamaya çalıştım. Midem bulanmaya başlamıştı. Gözlerimi sıkıca kapatıp tekrar açtım, derin bir nefes alıp bu işi yapmam gerektiğini düşündüm. Tek ayağımı merdivene uzattım, ayağım yetişmiyordu. İçimden buradan indiğimde Gooper'a neler söyleyeceğimi düşünüyordum.
Kendimi zorlayıp daha fazla uzandım. Ellerim terlemişti ve camın pervazına tutunan ellerim kaymak üzereydi. Aklımdan atlamak geçiyordu. Geri çekilip camın kenarına oturdum. Avuç içlerimi üzerime silerken içeriden gelen sesler daha fazla gerilmeme neden oluyordu. Tekrar derin nefes alarak sıkıca tutundum. Kendimi komple aşağıya salmam gerekiyordu. Böylelikle ayağım merdivene yetişebilirdi. "Hadi kızım yapabilirsin!" diyerek kendimi motive ettim.
Gövdemi camın pervazına dayayarak bacaklarımı aşağı sarkıttım. Derin nefes alıp sıkıca tutundum. Ellerimin kaymayacağına emin olunca vücudumu yavaşça boşluğa ittim. Ayağımı merdivene uzatınca demirlere değdiğini hissettim. Ayağımı koyabilmek için basamağı yokladım, gövdemi daha da kaydırırken bir anda tüm vücudum ile boşlukta sallanmaya başladım. Kollarımın beni taşıyabildiğini ilk defa şuan öğreniyordum. Kalbim göğüs kafesimi parçalayacakmış gibi atıyordu. Ayağımı yeniden uzattığımda basamağa bastım.
Tüm gücümü toparlayıp kendimi itmem gerekiyordu. Yeniden derin nefes aldım ve daha fazla vakit kaybetmeden kendimi ittim. Basamakta olan ayağım burkuldu ve düşecek gibi oldum fakat demirleri yakalayabildim. Sıkıca tutunurken ayağımın acısını düşünmemeye çalıştım. Demir kapıyı ittirip yangın merdivenin içine girdim. Hızla merdivenlerden inerken arka kapıdan çıkan Gooper'ı gördüm. Önüme bakıp inmeye devam ettim.
Son basamaklara ulaşınca yanıma koşan Gooper'ın ardına baktım. Alin yoktu. Yangın merdiveninden çıkarken bir şeylerin ters gittiğini anladım. Korktuklarım başıma gelmiş olamazdı. Bu sefer iyilik benim yanımda olmalıydı. İleri atılarak "Alin nerede?" dedim sinirle.
Gooper hızla yanıma gelince kolumu sıkıca tuttu ve aynı hızla yürümeye başladı. "Gooper sana söylüyorum!" derken kolumu kurtarmaya çalışıyordum. O ise beni duymazdan geliyordu. İlk defa yüzünde bir tepki vardı. Korku. Oldukça gergindi, yüzünde ve üstünde kan vardı. Fakat ondan önce düşünmem gereken tek bir kişi vardı.
"Gooper kolumu bırak! Alin nerede?!" diye bağırmaya devam ettim. "Anlatacağım, önce şuradan çıkalım!" dedi gergin ses tonuyla. "Anlatma! Alin'i getir! Git ve Alin'i getir Gooper!" diye bağırarak durdum. Gooper ise kolumdan çekiştirip beni yürümeye zorluyordu. Bahçenin dışına çıktığımızda durdu, "Onu şimdilik bırakmak zorundayız." dedi sesi titreyerek.
Adrenalin tüm vücudumu sarmış hükmediyordu. Mantığım yok olmuştu. Yönümü bulamıyordum. Öylece kalmıştım, vücudum kas katı kesilmişti. Ağırlığı o kadar fazlaydı ki toprağı ezip gömülecek gibi hissediyordum. Ağlama krizine girmek istiyordum, ya da geri dönüp onu almak istiyordum. Onu burada bırakıp gidemezdim. Gözlerim etrafı bulanık görmeye başladı. Ağladığımı hissedemiyordum. Hissizliğin içinde fazla şey hissediyordum. Tüm duygular aynı anda salgılanıyordu sanki.
Yer ayaklarımın altından kayıyordu. "Pera?" Gooper tek koluyla bedenimi sararken onu net göremiyordum. Diğer elini yanağıma koydu. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum. Başım bedenimden daha fazla ağırlaşmaya başladı. Denge bulamıyordum. "Pera?! Kendine gel. Pera." Gooper adımı seslenirken gözlerim karardı. Havalandığımı hissettim. Sanırım son hissettiğim buydu...
*
'Yazarın ağzından'
Bir şeyleri yanlış hissetmek kadar doğru hissetmek de vardı. Alin'in içinden geçen duygular her ne kadar kabullenemeyecek gibi olsa da doğruydu. Derinlerden gelen bu korkunç hissin doğru olduğunu kendisi de biliyordu. Yine de bunu kendisi istemişti. Bu plana bir kurban gerekliydi, o kişi Alin olacaktı. Kendini bu plana kurban etmişti. Pera için yapamayacağı şey yoktu. Kendi gibi kaderi kötü olan Pera için her şeyi yapmaya hazırdı. Alin her ne kadar küçük olsa da burada en çok acı çeken kişi Pera olmuştu. Buradan çıkmayı en hak eden kişi Pera'ydı.
Donuk ve bir o kadar düşünceli gözlerle tahtaya bakıyordu. Derin nefes aldı ve içindeki düşüncelere son vererek ayağa kalktı, hızlı adımlarla sınıfın kapısına ilerledi. Öğretmen Alin'e derhal sırasına oturması için kızarken Alin onu duymazdan gelerek sınıftan çıktı. Boş koridorda hızla ilerlerken öğretmeni arkasından geliyordu.
Alin koridorun ortasına geldiğinde arkasını dönüp öğretmenine baktı. Diğer öğrenciler de öğretmenin arkasındaydı. Yunanca, "ας τελειώνουμε." (Hadi bu işi bitirelim.) dedi ve sırıttı. Öğretmeni şaşkın şaşkın Alin'e baktı. Bu sırada Alin hırkasının cebindeki küçük bıçağı çıkarttı. Arkadaşları çığlık ile şaşkınlıklarını belirtti. Rum kökenli öğretmenin gözleri büyürken cebinden hızla bir telefon çıkararak numara tuşladı. Alin'in yüzü daha çok güldü. "İşte böyle." dedi kendi kendine. 'Şov böyle yapılır' diye mırıldandı kendi kendine. Bıçağı yavaşça bileğine dayadı ve Gooper'ın gelmesini bekledi.
*
Bugün tek gergin olan Alin ve Pera değildi. Onların dışında Gooper da endişeliydi. O dosyaları istiyordu. Bu geldiği son yetimhaneydi. Aradığını burada da bulamazsa ne yapacağını kendisi de bilmiyordu. Çaresiz kalmak en nefret ettiği duyguydu. Bir daha asla yaşamak istemiyordu.
Yavaş ve sakince Mrs Marika'nın odasına girdi. Marika tek kaşını kaldırmış Gooper'a bakıyordu. Gooper masaya yaklaştı ve Marikaya doğru eğildi. Tek eliyle saçını okşarken "Bugün olur bence?" dedi sessizce. Mrs Marika bir kaç hafta önce Gooper'a bir teklifte bulunmuştu. Uygun olmayan bir teklifti. Gooper bu teklifi reddetti fakat kestirip atmadı. Bir planı vardı, ve bu işin de zamanı vardı. Marika sandalyesinden kalkarak Gooper'a sokuldu. "Fakat burada olmaz." dedi Gooper.
Mrs Marika ile bodrum kata inmişlerdi. Kimsenin olmadığı bir odaya girdiler. İçinden bir an önce Alin'in işe koyulmasını geçiriyordu. Midesini bulandıran bu kadınla daha fazla aynı odada kalmak istemiyordu. Kadın kollarını kaldırıp Gooper'ın boynuna doladı. Yüzünü daha da yakınlaştırdı. Nefesi alkol kokuyordu. Bu his Gooper için daha da kötüleşti, daha önce hiç kendinden yaşça büyük bir kadınla böyle bir yakınlık kurmamıştı. En azından bu kadar büyük değillerdi. Marika 48 yaşını geçmiş bir kadındı. Gooper'ın heybetli omuzları, kasları ve kemikli yüz hattı ona fazlasıyla çekici geliyordu.
Kadın dudaklarını Gooper'ın dudaklarına değdirdi. Bir elini yanağına koyarken Gooper hareketsiz kalmıştı. Yalnızda kadının belinden tutuyordu. Midesi o kadar çok bulanmıştı ki kadını ittirmemek için kendini zor tutuyordu. Bir anda telefon çalmaya başlayınca Gooper hızla geri çekildi. Çalan telefon Marikanındı, içinden küfür geçirerek telefonu açtı. Gözleri dehşet içinde büyürken hızlı adımlarla odadan çıktı. Gooper kadının peşinden gidiyordu.
Zemin katın koridoruna geldiklerinde buranın fazla kalabalık olduğunu gördüler. Herkesten ayrı sesler çıkıyordu. Kalabalığın içine girdiklerinde Gooper gördüklerine inanamadı. Alin bileğini kesmişti ve çok fazla kan vardı. "Olamaz." diye geçirdi içinden Gooper. Plan bu değildi, Alin'e bunu söylememişti, bunu yapması inanılmazdı. Kaşlarını çatarak Alin'e baktı. Bu olmamalıydı..
Damien Alini sıkıca sarmıştı. Tek eliyle bileğini tutarken Gooper ile göz göze geldiler. "Bana bırak." dedi Gooper ileri atılarak. Damien ise "Geri dur. Ben hallederim." dedi dişlerini sıkarak. Gooper'ın vücudundaki gerginlik artarken aklına Pera gelmişti. Bir yandan pişmanlık hissederken bayılmak üzere olan kız ile göz göze geldiler. Alin sadece Gooper'ın anlayacağı şekilde "Git.." demişti.
Gooper ilk defa ne yapacağını bilemedi. Soğukkanlı olmaya devam etmeli ve bir an önce bir şeyler yapmalıydı. Yoksa plan çöp olacaktı. Başarısız olmak Gooper'a göre değildi. Onu ya kurtaracak ya da burada bırakıp gidecekti. Verdiği söz aklına gelmişti, ikisini de buradan çıkarmalıydı fakat Alin'in gitmek gibi bir planı yok gibiydi.
Bu sırada revir hemşireleri geldi. Gooper hızla Alin'i tuttu ve kucağına aldı. Hemşireler ile birlikte hızlı adımlarla üst kata çıkardılar. Mrs Marika ve Damien ise ortalıktan kaybolmuştu. Revir odasına geldiklerinde Alin'i sedyeye yatırdılar. Hemşireler hızlı hareketlerle pansuman malzemelerini getirirken biri de koluna kanal yolu açıyordu. Gooper Alin'in diğer elini sıkıca tuttu ve gözlerine baktı. Alin sessizce "Git Gooper onu buradan kurtar." dedi.
Gooper başını hayır anlamında salladı fakat onun da aklında gitmek vardı. Bu küçük kızı burada bırakmak istemiyordu fakat başka çaresi yoktu. Yanlarında gelirse kan kaybından ölecekti. Kasaba buradan çok uzaktaydı, o kadar yolu yürüyemezdi. Alin elini kaldırarak Gooper'ın yanağını okşadı. "Pera sana emanet koca oğlan." dedi ve güldü. Gooper da dayanamayarak güldü ve başını onaylarcasına salladı..
Bence fazla adrenalin yüklü bir bölümdü. Sence nasıldı?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere sevgili okuyucu. Desteklerinizi bekliyorum ❤